18 Ocak 2021 Pazartesi

TÜRKİYE’DE ÇOK PARTİLİ HAYATA GEÇİŞTE ETKİLİ OLAN DIŞ FAKTÖRLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ. BÖLÜM 1

TÜRKİYE’DE ÇOK PARTİLİ HAYATA GEÇİŞTE ETKİLİ OLAN DIŞ FAKTÖRLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ. BÖLÜM 1



Çok Partili Hayata Geçiş, Süreç, Dış Faktörler, Milli Şef Dönemi,Abdulvahap AKINCI, Sefa USTA,Türk Siyasal Hayatı, Türk Dış Politikası, Türk
Demokrasisi, Dörtlü Takrir,Varlık Vergisi,

Süleyman Demirel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi
Y.2016, C.21, S.1, s.275-288.
Yrd. Doç. Dr. Abdulvahap AKINCI1
Yrd. Doç. Dr. Sefa USTA2
1 Kocaeli Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü,
   abdulvahap.akinci@kocaeli.edu.tr
2 Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü, 
   sefausta@kmu.edu.tr

ÖZET
Demokrasinin ulaşmış olduğu derinlik, Türk siyasal hayatının sürekli güncel kalan tartışma konularının başında yer almaktadır. Toplumların farklı yaşanmışlıkları ve birikimleri dolayısıyla siyaset tarzları ve uygulamaları farklılıklar göstermektedir. Kimi toplumlar uzun yüzyıllar boyunca verilen mücadeleler ile toplumdan gelen talepler doğrultusunda demokrasiye ve bu bağlamda çok partili hayata geçmişken, bazı toplumlar ise çok da uzun sayılmayacak bir süreç içerisinde, toplumdan ziyade uluslararası konjonktürün etkisiyle demokratik siyasal hayata geçmişlerdir. Bu çalışmada Türkiye’nin çok partili hayata geçiş sürecinde dış etkenlerin, en az iç etkenler kadar belirleyici olduğu tezinden yola çıkılarak, dış etkenler irdelenmekte dir.

1. GİRİŞ

Osmanlı İmparatorluğu’nda, 19. yüzyılın başlarında başlayan değişim ve dönüşüm
hareketleri, Tanzimat Dönemi ve Meşrutiyet Dönemlerinde hız kazanmıştır. 
Öyle ki, II. Meşrutiyet Döneminde 1909–1913 yılları arasında birçok siyasi parti kurulmuş ve çok partili siyasal hayatın temelleri atılmıştır.
Cumhuriyetin ilk dönemlerinde, çok partili siyasal hayata geçiş denemeleri olmuştur.
Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası ve Serbest Cumhuriyet Fırkası bu dönemde kurulup, daha sonra kapatılan partilerdir. 1924 yılında kurulan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası ve 1930 yılında kurulan Serbest Cumhuriyet Fırkası, dönemin toplumsal koşulları içinde meydana gelen olaylar ve halkın bu sürece hazır olmadığı ileri sürülerek, kapatılmış veya kapatılmak zorunda kalınmıştır. 

Bu şekilde muhalefet oluşturma girişimleri başarısız olmuş, demokratik hayata geçiş sonraki yıllara ertelenmiştir. 1940’lı yıllara gelindiğinde, Türkiye’nin içinde bulunduğu ortam, çok partili siyasal hayata geçişi ve bir muhalefet partisinin oluşturulmasını elzem hale getirmiştir.
Bu dönemde Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik ve siyasi durum, İkinci Dünya
Savaşı’ndan sonra meydana gelen dış gelişmeler çok partili demokratik süreci hazırlamıştır.
Bu durum, 1945 yılında Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) içinden ayrılan 4
milletvekilinin Demokrat Parti’yi (DP) kurmasıyla sonuçlanmıştır. 1946 yılında
gerçekleştirilen demokratikliği tartışmalı seçimlerde, bir muhalif siyasi parti, mecliste temsil imkânı bulmuştur. 14 Mayıs 1950 tarihinde gerçekleştirilen seçimlerde DP oyların %53.3’ünü alarak 408 milletvekili, CHP ise %39.9 ile 69 milletvekili çıkarmıştır (Güngör, 2010: 203) Bu seçimlerde, DP yüksek bir oy alarak iktidara gelmiştir. DP’nin iktidara gelişi, tek parti iktidarını sona erdirmiş ve tam manada çok partili hayata geçilmiştir.
Bu çalışmanın amacı, Türkiye’de çok partili hayata geçişte etkili olan dış faktörlerin neler olduğunun tespit edilip, genel bir değerlendirilmesinin yapılmasıdır. Bu amaç
doğrultusunda çalışmada, Türkiye’de çok partili hayata geçişte en az iç faktörler kadar dış faktörlerin de etkili olduğu tezinin gerekçeleri ortaya konulmaya çalışılmaktadır. Çalışma kapsamında öncelikle, demokrasinin dünyadaki gelişme sürecinden bahsedilerek, Türkiye’deki demokratikleşme süreci ile genel eğilim ve uluslararası konjonktür arasındaki bağlantı irdelenmektedir. Çalışmada daha sonra, Türkiye’de çok partili hayata geçişte etkili olan dış etmenlerin neler olduğu belirlenip, bunların bu sürece etkileri analiz edilmeye çalışılmakta, son olarak çok partili hayata geçişin sonuçlarının genel bir değerlendirmesi yapılmaktadır.

2. DEMOKRATİKLEŞME DALGALARI VE TÜRKİYE’DE DEMOKRATİKLEŞME SÜRECİ

Dünyanın diğer bölgelerindeki gelişmeleri dikkate almadan Türkiye'deki gelişmeleri
anlamlandırmaya çalışmak doğru sonuçlara ulaşılmasını engellemektedir. Ülkelerin
demokrasiye geçişinde bir çok faktörün etkili olduğu ve bu etkenlerden birisinin de
uluslararası konjonktür olduğu söylenebilir. Nitekim Samuel P. Huntington (1996),
ülkelerin demokrasiye geçişlerini ve demokrasiden uzaklaşmasını uluslararası ilişkilerle ilintili olarak görmekte ve bunu ispatlayan bazı veriler ortaya koymakta dır. Huntington, otoriter yönetim anlayışının olduğu tek partili sistemi, daha sonraki dönemlerde de askeri veya kişisel diktatörlüğe dayalı rejimlerden çok partili demokratik düzene geçişi, tarihsel süreç içerisinde üç ayrı dalga şeklinde değerlendirmektedir.
Birinci Demokratikleşme Dalgası (1820-1926): Demokrasinin başlangıcı olarak 18.
yüzyılda ABD’de erkeklerin büyük çoğunluğuna oy verme hakkının tanınması kabul
edilmektedir. Erkek nüfusun büyük kısmına oy hakkı verilmesiyle başlamış olan birinci demokrasi dalgası yaklaşık 100 yıl devam etmiştir. 1860 yılında 37 ülkeden sadece 1’i demokrasi ile yönetilirken, 1870-1890 tarihleri arasında, 43 ülkeden 6’sı demokrasiyle tanışmıştır. Demokrasiyle tanışan ülkelerdeki asıl artış, I. Dünya Savaşı’ndan sonra ortaya çıkmış, 51 ülkeden 15’i demokrasiye geçmiştir (Huntington, 1996: 14). 1920’li yıllara  Türkiye’de Çok Partili Hayata Geçişte Etkili Olan Dış Faktörlerin Değerlendirilmesi gelindiğinde, hâkim demokrasi eğilimi sona ermiş ve bu durum bir geriye dönüş dalgası (ters demokrasi dalgası) olarak adlandırılmıştır. Bu süreçte, pek çok ülkede demokrasiler yerini diktatörlüklere bırakmıştır (Özbudun, 1993: 10). Bir taraftan Hitler ile Almanya’da Nasyonal Sosyalizmin (Nazizm), diğer taraftan da Mussolini ile İtalya’da faşizmin iktidara
gelişi, demokrasilerin zayıflamasına neden olmuştur.

İkinci Demokratikleşme Dalgası (1943-1962): II. Dünya Savaşı’nda müttefiklerin elde ettiği zaferlerle birlikte, ikinci demokrasi dalgası başlamış ve 36 ülke demokrasiye geçmiştir (Huntington, 1999: 129). İtalya, Almanya, Japonya, Avusturya ve Kore’de demokratik kurumlar teşvik edilmiştir. Güney Amerika ülkelerinde seçimlere dayalı sistemler yerleştirilmiştir. Türkiye ve Yunanistan bu bağlamda ikinci demokrasi dalgasıyla, çok partili hayata geçiş yapmışlardır (Dursun, 1999: 27). Türkiye’nin genel konjonktürle uyumlu olarak, zamanın ruhunun ve şartların etkisiyle demokrasiye geçtiği söylenebilir.

II. Dünya Savaşı’nı demokratik ülkelerin kazanmasıyla başlayan süreç, 1960’lı yılların başlarında duraklayarak ikinci ters dalgaya dönüşmüş, Latin Amerika ve bazı Asya ülkelerinde demokratik yönetimden uzaklaşılmış, diktatörlük rejimleri doğmuştur (Huntington, 1996: 16-17). 

İkinci ters dalga Türkiye’yi de etkilemiş ve 27 Mayıs 1960 darbesi yapılmış, demokratik yöntemlerle, yani halkın oyuyla iktidara gelen hükümet demokrasi dışı yollarla iktidardan indirilmiş, dönemin başbakanı ve iki bakanı idama mahkûm edilmiştir.

Üçüncü Demokratikleşme Dalgası (1974-1990): 1970’li yıllara gelindiğinde, 119 ülkeden 40’ı demokrasi ile yönetilmekteydi. 1974’de Portekiz’de demokratik sisteme geçilmesiyle birlikte, üçüncü demokrasi dalgası başlamıştır. Karanfil Devrimleri olarak da adlandırılan bu süreç, 1980’lerin sonunda SSCB’nin çöküşüyle birlikte daha da güçlenerek devam etmiştir (Huntington, 1996: 18-19).
İkinci Demokratikleşme dalgasının, en önemli gerekçesi, güvenlik ve savunma faktörüdür.
Demokratik olmayan ülkelerle, demokratik ülkeler arasında gerçekleşen II. Dünya
Savaşı’nı demokratik cephe kazanmış ve ikinci demokrasi dalgasına geçilmiştir (Dursun, 1999: 30). Bu bağlamda, Türkiye’nin ikinci dalga demokrasilerinden olduğu söylenebilir.
Türkiye’de de çok partili siyasi hayata geçiş İkinci Dünya Savaşı sonrasında
gerçekleşmiştir. II. Dünya Savaşı’nı demokrasiyi savunan ülkelerin kazanması, Türkiye’nin demokratik hayata geçmesindeki en önemli dış etkenlerden birisi olarak kabul edilebilir.

3.TÜRKİYE’DE ÇOK PARTİLİ HAYATA GEÇİŞTE ETKİLİ OLAN DIŞ FAKTÖRLER

Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın kurulduğu dönem ile Demokrat Parti’nin kurulduğu
yıllarda Türkiye’nin içinde bulunduğu durum, siyasi, sosyal ve ekonomik çerçevede
benzerlikler göstermektedir. Timur (2003: 11-12) bu yüzden, DP’nin, Serbest Fırka’nın bir devamı olarak görülebileceğini vurgulamaktadır. Kuruluşunda, DP’nin ortaya çıkışını hazırlayan etkenler II. Dünya Savaşı sırasında kendini hissettirmeye başlamıştır.
Türkiye’de çok partili siyasal hayata geçişte, İkinci Dünya Savaşı’nın önemli bir etkisi olmuştur. İkinci Dünya Savaşı’nı müttefikler (demokrasi cephesi) kazanmışlar ve otoriter tek parti yönetimine dayalı ülkeler kaybetmişlerdir. Bu yüzden tek partili, diktatörlük yönetimine dayanan siyasal sistemler gözden düşmüş, serbest seçime dayanan demokratik sistem öne çıkmıştır. Bu durumun bir sonucu olarak, batılı müttefiklerin yanında yer almak isteyen ülkeler, kendi sistemlerini yeniden gözden geçirmek zorunda kalmışlardır. Türkiye de batıya yönelerek, demokratik hayata geçişi istediğini belli etmiştir (Akandere, 1998:266). 

Bu istek aslında tek parti yönetiminin kendi konumunu güçlü görmesinden ve
ortaya çıkan uluslararası şartlardan kaynaklanmaktaydı. Bu cümleden hareketle dış faktörlerin, demokrasiye geçiş sürecinde önemli bir etkisinin olduğu yönünde bir çıkarımda bulunulabilir.
Toplumsal değişim ve dönüşümde dış faktörlerle birlikte iç faktörlerin de önemli rol oynadığı söylenilebilir. Türkiye'de çok partili hayata geçişte etkili olan iç etmenler 3 şu şekilde sıralanabilir.

 (Akıncı ve Usta, 2015: 47-50; Akandere, 1998: 145-146; Çufalı, 2005: 405):
_ Çıkarılan kanunların anayasaya aykırı olması, bu kanunların uygulamaya konulmasının toplum üzerinde olumsuz etki ortaya çıkarması,
_ Yönetimde yozlaşmanın ortaya çıkması, işe alımlarda kayırmacılık ve suistimalin yaşanması, yönetim kadrolarında keyfi uygulamalar yürütülmesi,
_ Savaşın yaşandığı yıllarda uygulanan ekonomi politikaları ve bu politikaların toplum üzerindeki olumsuz etkisi,
_ Varlık vergisi, toprak mahsulleri vergisi ve yol vergisi gibi uygulanan vergi politikaları ve bu politikaların toplum üzerindeki olumsuz etkisi,
_ Savaş döneminde, savaş zenginleri sınıfının oluşması,
_ Savaş döneminde, Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik durumun kötüleşmesi,
_ Cumhuriyet Halk Partisi içerisindeki iki ayrı grubun ekonomi anlayışlarının çatışması ve bununla bağlantılı olarak askeri bürokrat seçkinlerle, zengin toprak sahipleri arasındaki işbirliğinin azalması.
Yukarıda da ifade edildiği üzere, Türkiye'de çok partili hayata geçişte sadece iç etmenler etkili olmamıştır. 
İç faktörlerle birlikte, dış faktörler de çok partili hayata geçişte önemli rol oynamıştır. 
Dış faktörler genel hatlarıyla şu şekilde sıralanabilir (Dursun, 2005:382; Çufalı, 2005:402; Karatepe, 2001: 94):
_ II. Dünya Savaşı sonrasında, otoriter sistemlerle yönetilen devletlerin savaştan yenik ayrılmaları,
_ Tek parti diktatörlüklerinin ve otoriter rejimlerin değerini kaybetmesi,
_ Savaşı demokratik cepheyi oluşturan müttefiklerin kazanması,
_ Savaş sonrasında kurulan yenidünya düzeni ve ABD’nin demokrasiyi dünyaya yaygınlaştırmaya yönelmesi,
_ Sovyetler Birliği’nin savaş sonrası bölgede, çok güçlü bir devlet haline gelmesi, bundan dolayı dönemin devlet adamlarının Sovyet tehdidi endişelerinin artması,
_Sovyetler Birliği’nin Türkiye’yi tehdit ederek, Türkiye’den toprak ve boğazlardan üs talep etmesi ve bunun sonucunda Türkiye’nin batı dünyasına yönelmesi,
_ Türkiye’nin Birleşmiş Milletlere (BM) kurucu üye olarak katılma isteği,
_Türkiye’nin, batıdan ve özellikle ABD’den ekonomik ve askeri yardım alma isteği.
Türkiye’yi demokrasiye geçmesi yönünde teşvik eden hatta zorlayan gelişmeleri, diğer bir ifadeyle çok partili hayata geçişe zemin hazırlayan dış tesirlerin irdelenmesinin çalışmanın bütünlüğü açısından faydalı olacağı düşünülmektedir.

3 İç faktörler de en az dış faktörler kadar demokrasiye geçiş sürecinde etkili olmuştur. İç faktörlerin irdelenmesi başka bir çalışmanın konusunu oluşturmakta dır. Hem iç hem de dış faktörleri aynı çalışmada irdelemek, çalışma alanının fazla genişlemesine neden olma riski taşıdığından, iç faktörler sadece başlıklar halinde  verilmekle yetinilmiştir.


***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder