DİYARBAKIR'DAKİ ÖZ YÖNETİM TOPLANTISI ÜZERİNE SİYASAL BİR DEĞERLENDİRME
Feyzi Çelik
ÇÖZÜMÜN UÇURUMUNDAKİ SÜREÇ VE KÜRDİSTAN
20.09.2015
ÇÖZÜMÜN UÇURUMUNDAKİ SÜREÇ VE KÜRDİSTAN
20.09.2015
H19 Eylül tarihinde Diyarbakır’da “Hep birlikte özyönetime” sloganıyla DBP’li (Demokratik Bölgeler Partisi) Yerel Yönetimler toplantısı yapıldı. Toplantının sonuç bildirgesini Mardin Büyükşehir Belediye başkanı Ahmet Türk okudu. Zamanlama açısından bakılacak olursa bu toplantının oldukça geç yapıldığını söylemek mümkündür. Böyle bir toplantının Varto, Sur, Silvan ve başka yerlerde öz yönetim ilanından önce yapılması gerekirdi. Çatışmalı ortamla eş zamanlı olarak ilan edilen öz yönetim ilanının siyasal/demokratik mücadeleyi esas alan HDP'yi zora sokacağı belliydi. HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, öz yönetimin demokratik siyaset yoluyla olması gerektiğini söyledi. Demirtaş'ın bu yöndeki açıklamasından sonra öz yönetim ilanları yapılmamaya başlandı. Eğer devam etseydi Van ve Diyarbakır gibi büyükşehirlerde de ilan edileceği an meselesiydi. Öz yönetim ilanına karşı devletin sert tepkisi askeri gücün şehirlerde kullanılmasına kadar gidebilirdi.
HDP ve DBP yetkilileri bu tehlikeli gidişatı gördükleri için erken gördükleri öz yönetim ilanlarından geri adım attılar. Hem öz yönetime atfettikleri anlam hem de öz yönetimin tüm Türkiye'nin ihtiyacı olduğunu söyleyerek coğrafi temelli öz yönetim taleplerinin olmadığını deklare ettiler. Bundan sonraki süreçlerde yeni bir öz yönetim ilanı olmayacağı gibi ilan edilen öz yönetimlerin kadüklüğe bırakılacağı açıktır. Ahmet Türk açıklamasında "özyönetimin meşru ve demokratik taleptir." Diyerek bu talebin karşılanması için tüm engellemelerin kalkmasını Türk hükümetinden talep etmiştir. Kısacası yasal düzenleme yapılmasını istemiştir. Böylece, tek taraflı öz yönetim ilanına başvurmayacaklarını ortaya koymuştur. DBP'nin bu kararı, gerginleşen ortamın yumuşaması için bir adım olarak algılanırsa, önümüzdeki yıllarda çatışmasızlık ortamı yeniden oluşabilir. Diyarbakır toplantısından önce KCK'nin çift taraflı ateşkese hazır oluğu da göz önünde bulundurulursa KCK'nin buna hazır olduğu söylenebilir. Gerek Türkiye'deki demokratik kesimlerin gerekse AB'nin bu konudaki çağrıları da bu yöndedir. Sorun KSH ile Devlet arasında güvensizlik noktasında düğümlenmiştir. Bulunduğu konum itibarıyla Kürt tarafının lideri olmaktan çok "arabulucu" gibi görünen Öcalan'ın yeniden devreye girme ihtimali bu süreci hızlandıracaktır.
Ahmet Türk'ün "Özyönetimin Türkiye demokrasisini ileriye taşıyacak bir ihtiyaç olduğunu" söylemiş olması da "Türkiyelileşme" ve "demokratik cumhuriyet" tartışmasını yeniden Kürtlerin gündemine getirmesinde de devletin bir kaybı yoktur. İleriki süreçlerde Kürt haklarının kolektif kabulünden çok bireysel hak şekline sokulması tehlikesiyle karşı karşıyadır. Bu da yeni çatışma tohumlarını ekmekten başka bir işe yaramayacaktır. KSH'nin adım atarken, bir yönetim şekli ilan ederken bunu dikkate alması gerekmektedir.
Diyarbakır toplantısından çıkan sonuçlardan biri de yüzyılı aşkın, ulusarasılaşmış Kürt meselesinin yüzde 90 yerel yönetimler sorunu olduğunun vurgulanmış olmasıdır. Kürt sorunun yerel yönetim sorununa indirgenmesi hem siyasal/sosyolojik gerçeklere hem de Kürdistan'ın jeopolitik konumuna uygun değildir. Giderek Irak Kürdistan Bölge Yönetimi ve Rojava'daki kazanımlara Türkiye'nin veya başka güçlerin müdahalesinin yolu da açılmış oluyor.
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder