CİZRE, ÇÖZÜM SÜRECİ ÖNÜNDE ÖNGÖRÜLMEYEN TEHLİKE OLARAK YENİDEN PKK-HİZBULLAH ÇATIŞMASI
Feyzi Çelik
ÇÖZÜMÜN UÇURUMUNDAKİ SÜREÇ VE KÜRDİSTAN
28.12.2014
ÇÖZÜMÜN UÇURUMUNDAKİ SÜREÇ VE KÜRDİSTAN
28.12.2014
AKP Hükümeti, Kürt toplumu içinde çok önemli temsiliyeti bulunan Kürt Siyasal Hareketi(KSH'ne, geçmişteki hükümetlerin bakış açısından farklı bir bakış açısı getirmedi. Onu, sürekli olarak "bölücü" olarak gösterdi. Onu, siyasi bir varlık olarak göstermesinden çok tehdit, şantaj, hile vs. kullanarak yola getirilmesi gereken biri gibi gördü. Onunla, ilişki geliştirirken ona eşit bir taraf muamelesini göstermedi. Bir yandan ilişki geliştirirken ona karşı mücadeleyi hiçbir zaman gündemden çıkarmadı. Sorunun çözümü için, Öcalan'ın konumunda yaptığı da bundan farklı değildir.
AKP, KSH ile Öcalan'ı görüştürürken, bu görüşmeye kimlerin katılacağına kendisinin karar vermek istemesi kendisi açısından normal bir durumdur. Ancak, bu belirlemeye KSH'nin sessiz kalması normal bir durum değildir. Eğer, belirleme tek taraflı olarak AKP'ye bırakılıyorsa ve buna onay veriliyorsa bunun KSH için bir sıkıntıya neden olacağı da bilinmelidir. KSH'nde yaşanan tam da budur. Bu sıkıntıyı en üst düzeyde hisseden de KCK'den başkası da olamaz. Öcalan'ın mesajlarının oluşma sürecinde büyük bir baskı vardır.
AKP'nin siyasal temsiliyeti bakımından karşılığı çok zayıf olan Kemal Burkay'ın partisini merkezinde ziyaret ederek, HDP'ye parmak salarcasına "Kürt toplumunun sizden başka temsilcileri de vardır" demiş olması olayı dahi AKP'nin KSH'ne bakış açısını ele veriyor. Hak-Par'a gösterdiği duyarlılığın yüzde birini KSH'ne göstermiyor. Aynı tavrını, Hüda-Par'ı ziyaretinde gösteriyor. Onu da bir Kürt partisi göstermek için Hak-Par'la ziyaretle neredeyse aynı zamanda yaparak gösteriyor.
Öte yandan Öcalan üzerinden de çözüm sürecinin gelişme göstereceğini gösteriyor. KSH'nin "çözüm sürecinde" tereddütlü halde olmasının en önemli nedeni budur. Yine 6-8 Ekim olaylarında hep öldürülen Hüda-Par'lılar gündeme getirilerek binlerce HDP'li tutuklanırken, Kürtlerin üzerine ateş açan polis, asker, korucu, paramiliter güçler ve Hizbullahçılara karşı bir şey yapılmıyor. Cizre'de olan da tam böyledir. Cizre'de hükümet yine eskiden yaptığını yaparak, Hüda-Parlılar mağdur, KSH saldırgan olarak göstermeye devam ediyor. Aslında böyle yapmakla Hüda-Par'a bir iyilik de yapmıyor. Onları kendi yedeğine almak, onları bir çeşit "şehir korucusu" durumuna getirmek için elinden geleni yapıyor. KSH'ne de Kürdistan'ı 1990'lı yıllara döndürebileceği mesajını vererek çözüm sürecinden kendi istedeği sonucu almak istiyor. Hükümet bir yönüyle de Meclise getirmek istediği, Türkiye genelinde sürekli olarak yaşanacak olağanüstü/sıkıyönetim hallerini andıracak güvenlik paketini çıkarması için ortam hazırlıyor. Bu nedenle Hüda Par'ın ve KSH'nin provokasyonun derinliğini görerek dikkatli olmalarında fayda vardır.
Hem KSH'nin hem de hükümetin bu durumun oluşmasına karşı önlem alması gerekiyor. Cizre'de mahallenin girişi neden hendek kazılarak engelleniyor ki? KSH'nin Cizre'de hendek kazma ihtiyacı var mıdır? Kaldı ki, bir gün öncesinde Komala Civan adlı gençlik örgütü "yüzünü kapatan"ları dahi ajan olduğunu ilan etmedi mi? Durum böyle iken hem AKP'nin hem de KSH'nin kendisini sorgulaması gerekmiyor mu? Yapılanı hep provokasyon, parelel yapı, darbe mekaniğine yüklemek doğru mudur? Tabi ki, yanlış yapıldığı zaman başkaları bunu abartarak verecek, olur olmaz yorumlar yapılacaktır.
KSH açısından bakıldığında KSH'nin iradesini Öcalan'a teslim ettiği gerçeği dikkate alındığında bu teslim etme devam ettiği sürece İmralı'dan farklı yönden bir açıklama gelmediği müddetçe, Qandil'in ve diğer Kürt dinamiklerinin söylemlerindeki sertlik düzeyinin yükselişi beraberinde politika değişikliğini getirmeye yetmiyor. Olan, yörede yaşayanlara ve öldürülen gençlere oluyor. Gençleri dolduran, dönemin ruhunu kendi medyasına yaşatmayanların bu şekilde kısır döngüye mahkum olmaktan öteye gidemiyor.
Bilindiği gibi Hizbullah/YDG-H çatışması çözüm mektubunun okunduğu 2013 Newroz'undan sonra Dicle Üniversitesinde öğrenci gençlik içindeki çatışmalarla başlamıştı. Hizbullah'ın Kürt halkı ve gençliği üzerinde oluşturduğu geçmişin kabusunun gitmesi o kadar kolay değildir. Her bir olay olduğunda DTK, devreye girerek olayların önlemek için elinden geleni yaptı. DTK'nın olayların azmaması için elinden geleni yapmış olması, DTK'nın kendisini Kürt siyasetinin partiler üstü platformu olarak görmüş olmasıdır. KSH, belki bunu kendisi açısından haklı gördüğünü DTK içinde değişik dini anlayış ve farklı grupların temsil edildiğine inanılmasından ileri geliyor. DTK'nın gerçek anlamda değişik Kürt kesimlerini temsil eden bir kongre/meclis niteliğinin olup olmadığının siyasetin genel kuralları çerçevesinde ele alındığında, merkezi bir yapıyla sıkı bağlılığı, bu merkezi yapının onu bir meclis işlevinden çok danışsal bir yürütme organı gibi göstermesi, DTK'nın Kürtlerin geneli açısında Kongre tarzı örgütlemeden uzak olduğu görülmektedir. DTK Tarzı örgütlemenin bir modeli de Rojava'da kurulan TEV-DEM örneğidir. TEV-DEM da tıpkı DTK gibi kendisini Rojava'nın kongresi şeklinde göstermiş ise de bunun dışında yer alan kesimler TEV-DEM içine girmek yerine ESNK gibi adlar altında alternatif gruplar kurma ihtiyacı duyuyorlar. Kuzey Kürdistan'da KSH'nın dışında yer alanlarda böyle bir arayış yoktur. Bunun en önemli nedeni KSH dışında yer alan Kürtlerin genellikle AKP'de politika yapma imkanı bulduklarından dolayıdır. Kısacası, AKP mevcut Türkiliğine rağmen Kürtler için siyaset yapma alanı olmaya devam ediyor. Ancak bunun sürekliliği tartışmalıdır. Diğer Türki partiler nasıl Kuzey Kürdistan'da eridiyse aynı akibet AKP'nin başına da gelecektir. Bu durumda AKP'de siyaset yapan bu Kürtlerin DTK veya KSH'ine geçecekleri beklenemez. Hüda-Par'a bu açıdan bakıldığında Kürd-İslami kesimlerin kendilerini ifade etme biçimi olarak kabul etmekten başka bir yol yoktur. Kürt siyaseti ve ideolojisi bakımından devlet temelli partilerden daha fazla zarar verme güç ve anlayışları yoktur. Kürt siyasal kanallarının kendisini meclis şeklinde örgütleyerek bunlara katılım yolu açılmalıdır. Aksi durumda bu kesimler kendilerini güvensizlik içinde gördükleri oranda hem devlete daha fazla muhtaç hale gelirler hem de devletin kendi egemenliğini devam etmesi için onları kullanma imkanı elde ederler.
Her olayda DTK, olayları yatıştırma rolü oynamak yerine tüm enerjisini bu yolda kullansa daha iyi olacaktır. DTK'nın üstenci bir anlayışa soyunarak toplumun bütün sorunlarını çözmesi mümkün değildir.
IŞİD'in Kürtlere saldırıltılması, Kürtlerde büyük bir hassasiyet oluşturdu. IŞİD'in Kobani'yi düşürme planına karşı Kürtlerde IŞİD'e karşı oluşan tepkiler karşısında Hüda-Par'ın kayıtsızlığı, KSH kadrolarını İslam dışı, kendilerini İslam'ın temsilcisi gibi görüp, IŞİD vahşetine karşı sessizliği Hüda-Par'ın demokratlığı konusunda soru işaretlerine neden oluyorlar. İslam konusunda hassasiyet içinde elinden geleni yapan KCK ve HDP'yi İslam karşıtı gösterip, bunun üzerinden siyaset yürüten Hüda-Par, nasıl ki, bu konuda KSH'inden taleplerde bulunuyorsa aynı şekilde onların da kendilerine buna göre düzen vermesi gerekir.
KSH eğer yaşananları bir provokasyon olarak niteliyorsa, bu konuda açıklama yapmakla yetinmemelidir. KSH'nin Cizre'yi ele alıp burada YDG-H, Botan İnisiyatifi adı altında eylemlilikleri gözden geçirmesi gerekmektedir. Özellikle Kasım ayında iç infaz anlamına gelen Abdullah Budak adlı bir gencin öldürülmesi, bu ve buna benzer yapılamaların kontrolden çıkıp provokasyonlara zemin olacağı açıktır. Bu nedenle KCK'nin bu yapılamalar üzerinde denetim kurarak, bunlara olası sızmaları önlemek durumundadır. Komela Civan adına yapılan açıklamalar bu yönden önemli bir adımdır. Aynı adımın KSH'nin medyası hakkında da atılması gereklidir. KSH'nin medyasının çözüm süreci, Güney Kürdistan'la ilgili tutumu, gerek HDP gerekse KCK tarafından provokasyon zemini olarak gösterilen bu kontrolsüz gençlik yapılanması açıklama ve eylemlerine gözü kapalı bir şekilde yer verilmemelidir. Medyada manipülatif haber ve açıklamalar devam ettiği sürece, olayları yapanların harekete sızma olduğunu söylemek yetersizdir. KCK veya HDP/DBP'nin üst düzeyinde bunların dayanaklarının olma olasılığı da göz önünde bulundurulmalıdır. Konu öyle basitleştirilip, gençlik içine sızan kontralarla açıklanamaz. Kaldı ki, bir kontra sızması varsa, bu sızmanın büyük bir kusur olduğu da açıktır. Varsa, bu sızmalar, bunu alelacele kamuoyuna açıklanmadan yapılabilirdi. Öyle olaylar olduktan sonra, basit bir açıklamayla geçiştirip, var olan sorunları erteleyip büyütmekten başka bir anlama gelmez.
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder