HDP İSTANBUL İL KONGRESİ VE YÜZDE 10 BARAJ AÇMAZININ SİYASET ÜZERİNDEKİ KIRILGANLIĞI
ÇÖZÜMÜN UÇURUMUNDAKİ SÜREÇ VE KÜRDİSTAN
28.12.2014 22:31:32
Genel seçimlere altı aydan az bir süre kala, 4 Ocak 2015 günü, HDP İstanbul’da Kongresini yapacak. CB Seçimlerinde İstanbul’da gösterilen başarının genel seçimlerle giderek artması için İstanbul’a verilecek önem Türkiye siyasetini ve Kürt Siyasal Hareketini(KSH) derinden etkileyecektir.
İstanbul bir yönüyle Türkiye'nin merkezi bir yönüyle de dünyanın merkezi yerlerinden biridir. Sadece şimdi değil en az 2000-3000 yıllık bu özelliğini koruyan bir kaç yerden biridir. Ortadoğu ve Balkanlar ile ilişkisi çok canlıdır. Osmanlı'daki başkent konumu gibi, Balkanların, Kürdistan'ın Kafkasya'nın Orta Asya'nın ve Ortadoğu'dan Afrika'dan gelen göçmenlerin uğrak veya geçiş merkezidir. İstanbul'un bu özelliğinden İstanbul'un en örgütlü toplumu olan Kürtlerin önemli siyasal rol oynaması gereklidir. Bu konuda politika oluşturmalıdır. İstanbul'un merkeziliği çok boyutludur. En önemlisi de ekonomik boyutudur. Türkiye'nin ve çevre ülkelerin pazarı durumundadır. Buradaki belirleyiciliğin alt yapısında dinamik bir Kürt sermayesi veya emek gücü bulunmaktadır.
İstanbul'un kimlik yapısındaki Kürt ağırlığı, Kürt konusundan dolayı meydana gelen sorunların çözümü konusunda İstanbul çözümün merkezi konumundadır. Bu sadece Türkiye sınırları içinde yaşayan Kürtlerle de sınırlı değildir. Diğer ülkelerde yaşayan Kürtlerle de ilgilidir. Bu bakımdan İstanbul Kürt siyaseti bakımından inanılmaz imkanlara sahiptir. Kürtlerin örgütlülüğü ve HDP etrafındaki kenetlenişi, bu dinamiğin merkezi konumundadır. HDP ve öncekiler bunu göremedi. Siyaseti öncelikle Ankara/Diyarbakır merkezli ele aldılar. İstanbul'u, başlı başına bir merkezden çok Diyarbakır'ın peşinde sürüklenen bir yer olarak algıladılar.
Devletin KCK adı altındaki en kapsamlı operasyon İstanbul KCK olmasına rağmen bu davalardan Diyarbakır KCK'nin ön planda tutuluşu bu genel eğilimi ortaya çıkarıyor. Oysa Öcalan'ın avukatları, Kürt basını, İstanbul BDP/Siyaset akademisine yönelik en kapsamlı operasyon buradan yürütülüyordu.
Yüzde on seçim barajı varken, seçimlere girerken tüm bu sosyo-ekonomik durumlar dikkate alınmadan riske girilmesi barajı aşmama ile sonuçlanırsa bundan herkesin zarar görebileceği de gözden uzak tutulmamalıdır. Kürt siyasetinin Demirtaş'ın CB adaylığı döneminde yakaladığı rüzgarı yeterince kullanmadığını da düşünüyorum. AKP hükümeti, HDP’yi rahat bırakmamak için elinden geleni yapıyor. Kendi hatalarını, HDP’ye mal etmek için her türlü yalan ve hileye başvurmaya devam ediyor. Kürt siyasi Hareketini sürekli olarak kovalama / kovalayarak dövme yöntemiyle onu sürekli kendisini savunur konumda göstererek mahkum etmeye çalışıyor. O nedenle, kendisini anlatabilecek imkanları bir türlü elde edemiyor. Bu bakımdan, CB Seçimleri, KSH bakımından en rahat seçimlerdi. Ana akım medyanın Demirtaş’a bakış açısı da olumluydu. Kanal ve gazetelerinde kendisine yer buluyordu. CB seçimlerinde Demirtaş’ın aldığı sonuç değerlendirilirken, bu hususun da göz önünde bulundurulması gerekiyor. Seçimlere giren bir parti risk de alabilir. Kendisine güvenerek barajı aşabileceği öz güvenine de sahip olabilir. Ancak çok az bir oyla da olsa yüzde 10’u aşmama ihtimali, yüzde 10’u aşma ihtimalinden daha yüksektir. Eğer bu risklere rağmen HDP, seçimlere parti olarak girecekse, yüzde 10 barajını aşmaması durumunda B planının ne olacağını iyi tartışması gerekiyor. HDP, barajın aşılmaması halinde “seçilip de milletvekili olarak Ankara’ya gönderilmeyenleri” seçilmiş kabul ederek bölgesel bazlı fiili meclis oluşturacağını sanıyorsa, geçmişteki seçimlerden sonra olduğu gibi bunun gerçekleşmesi mümkün değildir. Çünkü, yüzde onluk barajı bilerek seçimlere girildiği zaman, seçimlerin yasallığını/hukukiliğini öncesinden kabul ettiğiniz için, sonuçlar istediğiniz gibi çıktı diye çekip giderseniz hem size oy verenler nezdinde hem de Türkiye toplumunun genelinde meşruluğunuzu kaybedebilirsiniz. Yine bir yıl öncesinde yapılan yerel seçimlerde onca belediye kazanıldı, onların ne olacağı da belirsizdir. Eğer HDP’nin B Planı, yukarıda yazdığımız gibi olacaksa bunu yapmak için genel seçimlere katılmasına da gerek yoktur. Bu planını kendi seçimini yaparak gerçekleştirebilir. HDP buna yanaşmayacağına göre, milletvekili sayısının daha az olma pahasına olsa da daha önceki seçimlerde olduğu gibi bağımsız adaylarla seçime girmek ihtimali daha yüksektir. Bağımsız şeklinde 40’a yakın milletvekili seçildiğinde buradaki küçük kaybı topluma açıklamak kolaydır. Ancak baraj nedeniyle 40 milletvekilinin AKP’ye “bonus olarak” gitmesi halinde bunu topluma açıklamak o kadar kolay değildir. Tersine KSH’nde büyük tartışma ve bölünmeleri beraberinde getirebilir.
Kürt siyaseti, CB seçimleriyle doğrudan doğruya topluma yönelik siyaset yaparak büyük oranda medyanın da desteğini aldı. Sosyal demokrat/sol bir adayın eksikliği Kürt siyasetini önemli bir alan bırakmış durumdaydı. Bu da o dönem itibarıyla başarıyı getirdi. CB seçimlerinde elde edilen başarı değerlendirilirken bu hususların da dikkate alınması gerekir. Yine yerel seçimlerdeki katılım oranının CB seçimlerindeki katılım oranının düşüklüğü dikkate alındığında, Demirtaş’ın bu nedenle oy yüzdesinin yüksek göründüğü hususu da vardır. Yerel seçimlerdeki katılım CB seçimlerindeki katılım kadar olsaydı;yapılan hesaplamalarda Demirtaş’ın oyunun yüzde 8, 5-9 arasında olduğu da gözden kaçırılmamalıdır.
CB Seçimlerinin birinci tur sonuçlarından hareketle HDP’nin yüzde 10 barajını aşabileceğini savunanların, seçimin birinci turunda çok sayıda AKP’ye oy vermiş bulunan Kürtlerin Demirtaş’a oy vermiş olduğudur. Genel seçimlerde bu oyların HDP’de kalıp kalmayacağı belirsizdir.
Kürt siyasetinin bu başarısına rağmen, aynı başarının Kürt siyasetinin diğer renklerinin ve sol/sosyalist ve demokratların desteğini almasını sağlayamadı. Başta ÖDP olmak üzere bir çok sol parti ya desteğini sunmadı ya da sessiz kalmayı tercih etti. Yine, çözüm süreci nedeniyle AKP/HDP ilişkileri üzerinden yaratılan AKP-HDP Algısı da demokrat liberal ve Türkiye solundan HDP’ye desteği de zora sokmaktadır. CB Seçimleri dahil olmak üzere sonrasında bu ilişkiye geliştirecek bir şey de yapılamadı. Büyük umutlar bağlanan HDK işlevsiz kaldı. HDP, genişleyemedi.
HDP'nin sol ve sosyalist partilerle ilişkisi sorunludur. HDP ile ilişkiler, sol ve sosyalist partilerin kendi aralarındaki çelişkileri daha da derinleştiriyor. Bunun en önemli örneği Nurtepe'de meydana gelen olaylardır. Bu olaylar nedeniyle Halk Cepheci taraftarları HDP il binası önünde oturma eylemi yapmışlardır. Bu tür çatışmalarda yatıştırmacı/uzlaştırmacı rolü oynamamaktadır. Tersine, çatışma ve çelişki zemininin artışında rol oynamaktadır. Sorumluluğu sol/sosyalistlere atıp onları suçlamak en kolay yoldur. Nitekim, EMEP'in dahi HDP'den ayrılmış olması bu konudaki darlaşmanın belirtilerinden biridir.
HDP'nin bu konudaki tutumu, HDP ile ittifak veya ilişki kuran parti ve örgütlerin kendi iç işleyişinin parçalanmasındaki etkisi de göz önünde bulundurulmalıdır. Kurumsal kimlikleri adına HDP listeleriyle seçime girenlerin seçildikten sonra bunların HDP'yle entegre olmalarında zorluklar bir yana bu kişilerin geldikleri anlayışı temsil etmeleri konusunda sorun yaşanmasını beraberinde getiriyorlar. DTP döneminde Ufuk Uras'ın durumu üzerinde duracak olursak, Ufuk Uras o dönem itibarıyla ÖDP'yle ilişkiliydi. Ancak aday gösterildikten sonra kendi partisiyle sorunlar yaşadı. Mersin'de DTP'nin bağımsız adayına ÖDP destek dahi vermeyişi, Mersin'de bir milletvekiline mal oldu. Yine uzun süre Ufuk Uras, Kürt siyasetiyle tam bir entegrasyona da girmedi. 2011'den sonra benzer durum Levent Tüzel'de yaşandı. Kendisi HDP'de yönetimde ancak EMEP bundan ayrılmış durumdadır. Buna benzer bir durum, Altan Tan ve Şerafettin Elçi'nin durumunda da yaşandı.
6-8 Ekim Kobani'ye destek olaylarında hükümetin, karşı karalama politikasına karşı yetersizlik oluştu. Bu yetersizlikler, olaylardaki olumsuz sonuçlarının Kürt siyasetine mal edilmesine yol açtı. Altan Tan'ın HDP'ye yönelik eleştirileri iyi anlaşılamadı. Oysa olayların kontrolden çıkışında KCK ve HDP'nin rolü vardır. Kurumsal bir açıklamayla bu ortaya konulabilirdi. Özellikle, KCK'nin Kobani'ye destek çağrısındaki "IŞİD ve uzantılarına yaşam hakkı tanınmamalıdır" şeklindeki açıklamadaki düzeyin olayların kontrol edilemez duruma gelişi üzerindeki etkisi göz önünde bulundurulmalıdır. Bu açıklama İslami duyarlılığı yüksek Kürt kesimlerinde tedirginliğe neden olmuş olabilir. Bu tedirginlik onları savunmacı veya saldırıcı konuma getirmiş olabilir. Daha doğrusu, onları AKP veya devlete daha fazla yakınlaştırmış da olabilir. Kaldı ki, bu destek eylemlerinin Kobani'nin düşüp düşmediğine etkisinin olup olmadığı da belirsizdir.
Her ne kadar Kürt tarafı, destek eylemlerinin Kobani'nin düşmesine engel olduğu söyleniyorsa da Kobani'nin yaşadığı büyük kayıp ve göç hiç de durumun iç açıcı olmadığını gösteriyor. Köyleri işgal edilmiş, Kentin dar alanlarına karşı sıkıştırılmış bir savaş varken hiç kimse Kobani kurtuldu da diyemez.
***
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder