3 Aralık 2020 Perşembe

BÜYÜK ORTADOĞU PROJESİ (BOP), TÜRKİYE VE SURİYE BÖLÜM 3

BÜYÜK ORTADOĞU PROJESİ (BOP), TÜRKİYE VE SURİYE BÖLÜM 3


Türkiye, Arap Baharı, BOP, Suriye, Jel Sınıflandırması, Orta Asya, Kuzey Afrika, Anadolu, Mezopotamya,Murat KÖYLÜ,


DEĞERLENDİRME

Soğuk Savaş sonrası Amerikan çıkarlarını ve bu çıkarlara yön veren güçlerin
araçamaç bütünselliğini sağlayarak, yeni bir proje ile ortaya çıkması kaçınılmaz olmuştur.

Çünkü ekonomik, siyasal, sosyal, hangi açıdan bakılırsa bakılsın milenyumun başındaki gelişmeler, ABD için süper güç olgusuyla uyuşmayan bir eğilim göstermektedir. ABD, ürettiğinden fazlasını tüketmektedir. Bir tüketim devi olan ABD'nin bugün dorukta olan gücünün; stratejik zihniyet, kültürel, ahlaki, ekonomik vb. çeşitli yönlerden giderek daha çok erozyona uğramakta olduğu görülmektedir. ABD, tarihteki diğer süper güçler gibi, sorunlu olan ekonomisini ayakta tutmak için ulusal gücünün askeri boyutuna artık eskiden olduğundan daha fazla ağırlık vermektedir.

Kökten dinci İslam’ın böylesine yaygınlaşmasında ve bu denli ürkütücü eylem  gücüne ulaşmasında, ABD’nin 1970’li yıllarda Başkan Carter döneminde yürürlüğe koyduğu “ Yeşil Kuşak Projesi’nin katkısı büyük olmuştur. Komünizmin dinsizlik (ateizm) yaklaşımı ve bu yaklaşıma karşı İslam’ın takındığı sert tutum nedeniyle "İslam'ın komünizme karşı bir kalkan olabileceği" görüşüne dayanan ve İkinci Dünya Savaşı’nın hemen ertesinde ABD Başkanı Truman tarafından yürürlüğe konan “Komünizmi Çevreleme Stratejisi’nin bir parçası /uzantısı olan bu proje, Sovyetlerin Afganistan’ı işgaliyle birlikte yeniden yürürlüğe konulmuştur.

Sovyetlere karşı direnen farklı kabilelere mensup Afganların ortak kimliği “İslam” olduğu için, silah yardımları yanı sıra, İslam kimliğini güçlendirecek ilahi doküman yardımları (binlerce Kuran-ı Kerim’in bastırılıp dağıtılmış) yapılmış ve Pakistan’daki mülteci kamplarına sığınmış yüz binlerce Afgan’a dini ve askeri eğitim verilmiştir. Aynı zamanda Orta Asya'daki “İslamcı Uyanış Hareketi’ni de tetiklemeyi amaçlayan bu proje, başta El Kaide terör örgütü olmak üzere, günümüzün köktendinci İslami terör gruplarının tohumlarını atmış ve yeşermesini sağlamıştır. Kendi yarattığı canavarın öldürücü saldırılarına maruz kalan ünlü Dr. Frankeştayn
gibi, Amerika da kendi yarattığı köktendinci bir terör örgütü tarafından yıllar sonra ağır yaralanmış; Ussame Bin Laden, Amerikan halkına, 2. Dünya Savaşı’ndaki Pearl Harbour baskınından sonraki en büyük felaketi ve acıyı yaşatmıştır. "Kızıl tehlikeye karşı yeşil panzehir" yıllar sonra ters tepmiştir.

BOP, bölgedeki enerji kaynaklarına sahip olmak için geliştirilmiş, çıkış gerekçesini
küresel terörü önleme, insan hakları, demokrasi, özgürlükler gibi meşru ideallerden almıştır.
Ancak, sözde adıyla Arap baharı olarak nitelendirilen bugünkü gelişmeler, bölge rejimlerinin birer birer yıkılmasına yol açmış ve ülkelerin kamuoyu tarafından da destek görmüştür. Bu durum hegemonyanın şekil değiştirdiğini göstermektedir. Uluslararası hukukun ve kurumların gelişmesinden önce hegemonya, askeri üstünlükle sağlanan açık bir faaliyetten ibaretti. Soğuk savaşla birlikte ise, ekonomik güç gibi farklı unsurlara dayanmaya başlamıştır.

Günümüzde ise hegemonik eylemler, demokrasi, insan hakları ve özgürlükler adına yapılmakta, Ortadoğu ülkelerinin diktatörlerinin yerini batı ülkeleri almaktadır. 

Ortadoğu’dakibu gelişmeler, sığ bir Arap milliyetçiliği üzerine kurulan bu ülkelerin yeni dünya düzenine ayak uydurması ve Batının değerlerinin makbul pozisyonuna işaret eden tarihin sonu tezlerinin gerçeğe dönüşmesi şeklinde yorumlanabilir. Her durumda Büyük Ortadoşu Projesinin kuramsal temellerini think tank kuruluşlarında, Hungtington ve Fukuyama’da bulan farklılaşmış bir hegemonya projesi olduğunu söylemek mümkündür. Arap dünyasının yasadışı bu tarihsel dönüşümde ve BOP’ta Türkiye önemli ve aktif bir rol oynamaktadır. Bölgeyle tarihsel ve kültürel başlara sıklıkla vurgu yapan Türkiye, aynı zamanda sıkı ekonomik ilişkilerini de korumaktadır. Ancak dış politikadaki belirsizlikler Türkiye’yi de belirsiz bir duruma çekmektedir. Zira Ortadoğu’daki gelişmelerin geleceği de belirsizdir ve Türkiye başlangıçtaki komşularla sıfır sorun temelli politikasını, bugün Batının bölgedeki temsilciliğini yapan bir formata çevirmiştir. Yakın geçmişe kadar bunu yaparken ortak tarihsel ve kültürel bağlar nedeniyle Arap devletlerine sırtını dönmeyen Türkiye, bugün Arap ülkelerindeki direnişleri desteklemekte, liderlere karşı çıkmaktadır. Dış politikada görünen manzara, ne Arap ülkeleriyle ne de AB ülkeleriyle uyumludur. Türkiye’nin dengeli bir dış politika izlemesi ve AB  sürecinden vazgeçmemesi gerekmektedir.

 Arap Baharı adı verilen Arap halklarındaki uyanışı da desteklerken, bu halkların kendi ülkelerinin doğal kaynaklarına sahip olmalarına katkı sağlamalıdır. Kendi petrollerine sahip çıkamayan Arap ülkeleri halkları için bir uyanıştan ya da bahardan söz etmek mümkün değildir.

Diğer taraftan, Arap baharı rüzgarını takip ederek bir iç meseleden uluslararası bir
soruna dönüşen Suriye, geride bıraktığı binlerce ölü ve binlerce göç eden vatandaşı ile kendi kendine yeniden bir iç barışı gerçekleştirmesi çok zor gözükmektedir.Nasıl bir çözüm sorusuna Prof. Özdağ şöyle yaklaşmaktadır:

“Suriye’ye yönelik bir dış müdahale veya son dönemde verilen isim ile insani
müdahalenin Batı ülkeleri tarafından gerçekleştirilmesinin önünde de bir çok engel olduğu biliniyor. Böyle bir müdahalenin Libya’da olduğu gibi kısa bir sürede sonuçlanması pek mümkün olmayabilir. Ancak daha vahim olan husus dış müdahale askeri sonucu aldığı gün Suriye’de başlayacak olan iç savaştır. Libya’da bile Kaddafi’nin ölünden sonra Kaddafici güçler direnişi tekrar başlatmış ve bir kenti işgal etmişlerdir.

Suriye’de başlayacak bir iç savaşın Irak’ı ve Lübnan’ı içine çekecek bir bölgesel
savaşa dönüşmesi büyük bir ihtimaldir. Şam rejiminin yanındaki ve karşısındaki ülkelerin mevcut yaklaşımları terk ederek, toptancı yaklaşımların yerine farklı ve bölge barışı için en uygun olan ve uygulanabilir olan çözüm arayışı içinde olmaları gerekmektedir.

Aksi takdirde Batı’nın istemediği rejimlere karşı keyfi müdahale sürecinin önü
açılacaktır. Esasen Libya’da olan budur. Batı Libya’da sivillere yönelik kitle katliamı olduğu için değil, kitle katliamını engellemek amacı ile müdahale etmiştir. Birleşmiş Milletler’de Rusya ve Çin’in Suriye ile ilgili son karar tasarısını veto etmesinin nedeni de budur.
Gerçekleşmemiş veya başlamamış insanlık suçları için insani müdahale gerçekleştirilemez.
Ayrıca Suriye’de şimdiye değin çatışmalarda 5500 sivil 2000`den fazla asker ölmüştür. Sadece bu sayılarda bize Suriye olan bitenin basit bir halkın katledilmesi değil, karşılıklı çatışma olduğunu göstermektedir.

Batı’nın Suriye’ye müdahalesi sonucunda çıkacak iç savaş ve bu iç savaşın
bölgesel nitelik kazanmasından birinci derecede zarar görecek ülke Türkiye’dir. 

Bu coğrafyada gerçekleşecek bir iç savaş sırasında Suriye’nin Kamışlı bölgesinin Kuzey Irak ile birleşmesi, ikisinin birlikte Bağımsız Kürdistan’ı ilan etmeleri, Suriye’ye müdahale eden Batılı güçlerin bağımsız Kürdistan’ın varlığını güvence altında alması ve Türkiye’de PKK’nın bu süreçte ayaklanma başlatması ihtimal lerini AKP hükümetinin düşünmediğini düşünmek mümkün değildir. Böyle geniş kapsamlı bir bölgesel savaş, Batı’nın İran’a vurmasını da kolaylaştıracak, bölgesel iç savaşı daha da tırmandıracaktır. Buna rağmen bugün sürdürülen politikada ısrar edilmesinin nedenlerini anlamak zordur. Artık Ankara’nın başka politikalar  üzerinde düşünmesinin zamanı gelmiştir. Aranacak yeni politikalar bir yandan Suriye’nin egemen bir devlet olması hususuna saygı gösterirken, öte yandan Suriye’de demokratikleşmeyi desteklemelidir. Şam’ın önüne Esad’ın demokratik meşruluk içinde iktidarda kalmasının yolu korunmalıdır.

Çoğunlukla geri kalmış ülkelerin yer aldığı İslam coğrafyasını, hem ekonomik hem
de sosyal yönden çağdaş değerlerle buluşturmak gibi yüksek bir amaca hizmet için ortaya atıldığı öne sürülen bu proje, bu amaca sadık kalındığı sürece, bütün dünya için, insanlık için olumlu sonuçlar doğurabilecek unsurlar içermektedir. Ancak üzerine stratejik enerji kaynaklarının kontrolüne yönelik “sömürgecilik ruhu taşıyan” ulusal çıkarlar ile ideolojik dayatmalar monte edilirse, sona eren “Soğuk Savaş” döneminin ardından, bütün dünyaya daha büyük acılar getirecek “Yeşil Savaş” döneminin başlaması kaçınılmaz olacak ve; 21. yüzyılın savaşlarının medeniyetler arasında bir savaş olacağını, savaşın taraflarının Müslümanlarla Hıristiyanlar olmakla birlikte, bunun dinler savaşı değil, dinlerde kendisini
gösteren farklı uygarlık düzeyleri arasında geçeceğini ileri süren Huntington hep
hatırlanacaktır. (Huntington, 1993: 22-49)

SONUÇ

Günümüze gelindiğinde, yaşanan terör, dünyanın süper güçlerininin
vatandaşlarını bile tehdit edecek boyuta ulaşması, korkutucu bir gerçeği ortaya koymuşur:

Ülke çıkarları bile olsa illegal yapıları muhattap almak, affetdilemez sonuçlar ortaya çıkaracaktır.

Temmuz 2015 ayında Suruç`ta, Ekim 2015 ayında Ankara`da ve bu çalışmanın
hazırlandığı Kasım 2015 ayında Paris`te meydana gelen eylemler sonucunda masum silahsız insanların terör örgütlerince katledilmeleri, Ankara ve Paris Hükümetleri gibi, terörü kendi amaçları için finans eden tüm BOP çerçevesi ülke yönetimlerine bir uyarı gibiydi.

Aslında bu uyarı, 11 Eylül eylemlerini bahane ederek ABD ve müttefiklerin önce
Afganistan ve sonrasında Irak`ı işgal etmesi döneminde İspanya, Fransa ve İngiltere`de yaşanan büyük çaplı terör eylemleri ile kendini göstermiş, bu ülkelere; küresel hiçbir boşluk yaratılmamasının, eğer yaratılırsa bu boşluğun illegal yapılar tarafından kolaylıkla doldurulabileceğini anlatmaya çalışmasına rağmen, BOP çerçevesinde ki ülkeler başta ABD olmak üzrere Kuzey Afrika`yı kendi çıkarları uğruna şekillendirmek maksadıyla 2011`de harekete geçmeleriyle tüm kırılgan ve hassas dengeler bozulmuş, dağılmış ve günümüzde ki geleceği belirsiz bir süreci doğurmuştur.

Oysa, temel anlamda İslami coğrafyada bulunan (Ortadoğu ve Kuzey Afrika)
ülkelerin yönetim esasları, baskı, sindirme ve korku sistemiyle karışık, görünürde
demokratik ancak özünde anti-demokratik dikta rejimleri tarafından uygulanmaktaydı. 

Bu tip ülkelerdeki muhalif yapılanma, güçlü diktatörler ve destekleyicileri tarafından çok sert güvenlik önlemleri ile sindirilerek, baskı altında tutulması, sindirilmesi, basit olayların dışında küresel bir terör tehdidi yaratmıyordu.
BOP`un, Afganistan ile başlayan müdahale ve kontrol altına alma zihniyeti, hedef
ülke içinde bulunan muhalif yapıyla yakın ilişki ve teması, maddi ve silah desteği ile onlara bir nevi güç kazandırma faaliyetleri, korkulan diktatör yapıların yıkılmasıyla, birbirlerine karşı husumet besleyen ancak baskıcı diktarör yapı altında bu niyetlerini ortaya çıkarmayan etnik ve dinsel yapılar arasında iç çatışma, güç savaşı ve doğal olarak terörizmi de birlikte getirdi.

Özellikle otorite zaafiyeti, bu tip illegal yapıların büyümesi ve gelişmesi için sivrisinekler için bataklık kadar önemli bir ortam hazırlamıştı.
Aslında BOP`un bu planı Irak`ta ve tüm Kuzey Afrika ülkelerinde işlemesine rağmen, son kale Suriye`de aksamaya başladı.

BOP`u planlayan ülkeler (ABD, İngiltere, İsrail vb.) ile BOP karşıtı ülkeler (Rusya, Çin, İran) arasında ki çıkar çatışması Suriye`de ki kavganın bir türlü 
sonuçlanmamasına yol açmış, kısa sürede planlan rejim değişikliği, bir türlü amacına ulaşılmamıştı.

      BOP ülkelerinin, daha önce Irak ve Kuzey Afrika ülkelerine karşı yürüttükleri operasyonlar daki gibi açık bir müdahale yapamayacaklarını anladıklarından, 
Suriye muhaliflerini destekleyerek sonuca gitme çabaları ve bu tehlikeli oyuna Türkiye üzerinden ve katkısyla gidilmesi, affedilemez, geriye dönülmez 
bir sürecin başlamasına neden olmuştur.

Milyonlarca evsiz Suriyeli mülteci, yaşanan insanlık dramları ve patlamalarla, eylemlerle yok olan insanlık…

Gelinen nokta; BOP ülkeleri ve karşıt ülkeleri aynı masaya oturtarak, yapılan vahim hatadan dönülerek, tekrardan Suriye`de ki Esat Rejimini canlandırmak, mülteci krizini sonlandırmak ve bölgede kendi yarattıkları otarite boşluğunu, tekrar eski yönetimle doldurma yönündedir.
Yaşamsal döngü içinde tarih derslerle dolu olmasına rağmen, çıkarların kör ettiği gözler bu dersleri görememesi yüzünden binlerce masum insan ölmüş ve ne yazık ki ölmeye de devam edecektir. Halkların kendi kaderlerini kendilerinin belirlediği düşünce siteminin doğduğu Fransız İhtilali`nin bile anavatanı olan Fransa bu tarih dersinden sınıfta kalmasını önce 12 Karikatürüstini sonrada yüzden fazla vatandaşını kurban ederek acı bir şekilde öğrenmiştir umarım.

KAYNAKÇA

Arı, T. (2005), Geçmişten Günümüze Ortadoğu Siyaset, Savaş ve Diplomasi. 2.Baskı İstanbul Alfa Yayınları .
Arslan, A. (2006), Avrupa’dan Türkiye’ye İkinci Yahudi Göçü, İstanbul, Truva Yayınları, s.151.
Atatürk, M. K. (2006), Nutuk, Ankara, Atatürk Araştırma Merkezi, ss.515-517
Chomsky, N. (2002), Amerikan Müdahaleciliği, Aram Yayıncılık
Davutoğlu, A. (2004), Stratejik Derinlik, 17.Baskı, İstanbul, Küre Yayıncılık, s.324-361
Değer, M. E. (1994), Emperyalizmin Tuzaklarındaki Ülke Ya da Oltadaki Balık Türkiye, Çınar Araştırma Yayınları, İstanbul, s. 92.
Demircan, E. ve Ener, M. (2008), “IMF’nin Gelişmekte Olan Ülkeler ve Türkiye’de Uygulanan
İstikrar Programları Üzerine Etkileri”, (Çevrimiçi) http://biibf.comu.edu.tr/ edemircanmenerm. pdf
Dibner, G. (1999), “My Enemy’s Enemy”, Harvard International Review, Winter 98/99, Vol. 21, Issue 1, s.34.
Günal, A. (2004), “Büyük Ortadoğu Projesi ve Türkiye”, Ege Akademik Bakış Dergisi, 4, 1, s.158-159
Huntington, S. P. (1993), “The Clash Of Civilizations?”, Foreign Affairs, Vol. 72, No. 3,
İnönü, İ. (2006), Hatıralar, Ankara, Bilgi Yayınevi, ss.359-360.
Kelidar, A. (1993), “States without Foundations: The Political Evolution of State and Society in the Arab East”, Journal of Contemporary History, 
Vol. 28, No. 2, , s.320.
Lewis, B. (1996), Ortadoğu, Çev.Mehmet Harmancı, İstanbul, Sabah Kitapları.
Özdağ, Ü. (2012), Yeniçağ Gazetesi, 8.3.2012
Parlar, S. (2006), Ortadoğu Vadedilmiş Topraklar, 3.Baskı, İstanbul, Mephisto Kitabevis.375.
Şahin, A. (2004), Büyük Ortadoğu Projesi ve Türkiye, İstanbul, Truva Yayınları.
Uzgel, İ. (2005), “ABD ve NATO’yla İlişkiler”, Türk Dış Politikası, Baskın Oran(ed.), Cilt II, 8.Baskı, İstanbul, İletişim Yayınları, s.265.
Turan, Ö. (2002), Tarihin Başladığı Nokta Orta Doğu, Step Ajans yayınları, İstanbul, s.16-17

DİPNOTLAR;

1 Ümit ÖZDAĞ, Yeniçağ Gazetesi, 8.3.2012
2 “ Erdogan ABD'den Mutlu Döndü”, Radikal, 2 Şubat 2004. 
3 “ Başbuğ: 'Ilımlı İslam' Laik değil ”, Radikal, 20 Mart 2004, (Çevrimiçi)
    http://213.243.28.21/haber.php?haberno=110235&tarih=20/10/2015

BÜYÜK ORTADOĞU PROJESİ (BOP), TÜRKİYE ve SURİYE ULUSLARARASI İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER DERGİSİ 2 (1) 2015, 85-100


***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder