21 Şubat 2020 Cuma

TÜRKİYE - AVRUPA TOPLULUĞU ORTAKLIK İLİŞKİSİNİN HUKUKİ ÇERÇEVESİ., BÖLÜM 3

TÜRKİYE - AVRUPA TOPLULUĞU ORTAKLIK İLİŞKİSİNİN HUKUKİ ÇERÇEVESİ., BÖLÜM 3


2. Ortaklığın Uluslararası Hukuk Kişiliği 

a. Uluslararası Örgütlerin Uluslararası Hukuk Kişiliği 

Uluslararası hukuk öğretisinde, uluslararası örgütlerin hukuk ki ş iliğinin belirlenmesinde genel hukuk teorisinde kullanılan tanımdan hareket edilir. Buna 
göre, hak ve borçlara sahip herkes hukuki kişidir 62. Bu anlamda uluslararası hukuk kişiliği, uluslararası hukuktan kaynaklanan hak ve yükümlülüklere sahip 
olabilme yetene ğini ifade eder'''. Uluslararası hukuk kişiliği, şekli anlamda devletlerin yanında, uluslararası örgütler 64, özel konumlu bazı oluşumlar ve 
kısmen bireyler için de söz konusu olmaktadır. 

Uluslararası örgütler, devletlerden farkl ı olarak uluslararası hukukun asli süjeleri de ğil, diğer uluslararası süjelerin birleşmelerinden ortaya çıkan türemiş 
kişiliğe sahiptirler. Devletlerin aksine, uluslararası örgütlerin kendiliğinden uluslararası hukuk süjeliği söz konusu değildir. Çünkü, uluslararası hukukun 
genel esaslarında, uluslararası örgütlere devletler gibi as ıl bir hukuk süjesi olma vasfı tanıyan bir norm yoktur. Uluslararası örgütlerin uluslararası hukuk kişiliği 
ve bunun kapsam ı , uluslararası hukukun genel kurallarından değil, bilakis sadece uluslararası andlaşmalardan ortaya çıkmaktadır. Uluslararası örgütlerin 
uluslararası hukuk kişiliği, kurucu devletlerin/örgütlerin takdirinde olduğu için, bunun doğal sonucu olarak da uluslararası örgütlerin hepsinin uluslararası 
hukuk kişiliğinden bahsedilemez 65 . 

Uluslararası örgütlerin hukuki kişiliğinin her halükârda andlaşmada açıkça öngörülmüş olması gerekli değildir. Aynı zamanda, örgüte baz ı hak ve borçlar 
ve görevler yükleyerek dolaylı olarak hukuki kişilik ihdas edilebilir. Başka bir anlatımla, kurucu andlaşmalar, uluslararası örgütlerin hukuki kişiliğini açık bir 
şekilde öngörebileceği gibi, dolaylı şekilde de, zorunlu olarak hukuki kişiliği şart koşan baz ı yetki ve görevler verilerek yaratabilir". Burada, âkit tarafların 
görev ve yetkilerle donat ılmış organlara sahip bir örgüte hukuki kişilik tanıma isteklerinin olup olmadığı önemli değildir. Böyle bir durumda, hukuki kişilik 
âkit tarafların gerçek iradelerinden de ğil, direkt olarak genel hukuk ilkelerinden ortaya çıkmaktadır. Çünkü, verilen yetki ve görevlerin kullanılması (kararların 
alınması , uluslararası andlaşmaların imzalanması vb.) örgütün işlem/fiil ehliyetini gerekli kılmaktadır. Sonuç olarak, bir uluslararası örgütün 
uluslararası hukuki kişilik gerektiren kendine ait yetki ve görevleri ile donatılmış olması , uluslararası hukuk süjesi olması için yeterlidir. 

Uluslararası örgütler, esas itibariyle kısmi uluslararası hukuk süjeliğine sahiptir. Bunların hak ehliyeti, kurucu andlaşmada çizilen amaç ve yüklenilen 
görevler çerçevesinde sınırlandırılmıştır. Örgütlerin organlar ı bu sınırlar dahilinde işlevlerde (eylem ve işlemler) bulunabilirler. Bir başka anlatımla, 
uluslararası örgütlerin hukuki kişiliğinin kapsam ı , kurucu andlaşmada kendilerine tevdi edilen yetki ve görevlerine göre değişmektedir 67 . 

Uluslararas ı örgütlerin uluslararası hukuki kişiliği için şekli bir kurumsal yapı gereklidir. Uluslararası örgütlerin kendi iradelerinin tecelli etmesi ve 
gerekli olduğu durumlarda uluslararası alanda temsil edilebilmeleri için en azından bir organa sahip olmaları gerekmektedir". Uluslararası örgütler, genel 
olarak birden çok organa sahiptirler. Organlar, şeklen sözleşme tarafların iradelerinden ayrılabilen bağımsız bir irade ortaya koyarak örgüt adına işlem 
yaparlar. 

Uluslararası örgütlerin kurucu andlaşmalarda açık veya dolaylı olarak öngörülen hukuki kişilikleri, âkit taraflar karşısında mevcut olmasına rağmen, üçüncü devletler ve diğer uluslararası örgütler karşısındaki hukuki kişiliklerinin ortaya çıkabilmesi için ayrıca "tanıma" gerekir. "Tanıma" açık şekilde yapılacağı gibi, dolaylı şekillerde (zımnen) de olabilir 69 . 

b. Ortaklığın Uluslararası Hukuk Kişiliğinin Araştırılması 70 

Ortaklığın uluslararası hukuk kişiliğini kabul etmeyenler', ortaklık ilişkisinde kurumsal iradenin âkit taraflar ın ortak iradesiyle ortaya çıktığını ve 
ortaklığın kurumsal iradesinin hiçbir zaman bir âkit tarafının iradesinden ayrılamayacağını ileri sürmektedirler. Ortaklık kurumlarının bağımsız bir 
iradeye sahip olmadıklarından dolayı , ortaklığın uluslararası hukuk kişiliği bulunmamaktadır72 . 

Tarafların, "oy birliği" ilkesinin sonucu olarak Konsey kararlar ını etkileyebilme imkanlar ı sadece ortaklığın negatif anlamda etkilenmesi (bloke 
edilmesi) sonucunu yaratabilir, bunun d ışında, ortaklığı kendi amaçları için kullanmasına imkân vermez'''. Ayrıca, Ortaklık Andlaşmasına Türkiye ve 
Topluluğun yanında, üye devletler de imza koymuş veya sonradan katılmış olmalarına rağmen, ortaklığın kurumlarında Topluluk ve üye devletleri Türkiye 
karşıs ında sadece bir taraf olarak temsil edilmektedir. 

Her bir üye devletin oy haklarının yanında siyasi ve ekonomik güçleri ölçüsünde az veya çok uluslararası örgütlerin kurumsal iradelerini etkileyebileceği inkâr edilemez. Zira, aslında üye devletler organlar içerisinde bir araya gelerek uluslar arası örgüt adına kararlar alınmaktadır. Bu ölçüde, ortaklığın hukuki kişiliğinin her halükârda kurumsal iradenin bir sözleşme tarafının iradesinden ayrılabilmesi şartına bağlı olup olmadığı sorusunun anlamı kalmamaktadır. 
Burada önemli olan, Ortaklık Konseyinin âkit taraflar arasındaki ilişkileri ortaklık adına en azından şeklen hukuki yönden bağlayıcı olarak düzenleyip düzen lenemeyeceğidir. Olaya bu açıdan bakıldığında, ortaklığın hukuki kişiliği olmadığı tezi savunulamaz. Çünkü, burada söz konusu olan sadece ortaklığın kurumsal iradesinin ortaya çıkma şeklidir. Hukuki kişilik, kural olarak kurucu andlaşmanın bir hükmünden çıkmaktadır. Eğer andlaşmada ortaklığın hukuki kişiliğe sahip olduğu sarih şekilde belirtilmiş olsa idi, o zaman da mı ortaklığın akit taraflar ın iradesinden bağımsız bir iradesi olmadığı gerekçesiyle hukuki ki şiliği kabul edilmeyecek idi? 

Hukuki işlem/fiil ehliyeti hukuki kişiliğin bir şartı değil, tam tersine bir sonucudur. Bir uluslararası örgüt eğer organlar ı aracılığıyla hukuk kuralları 
ihdas edebiliyorsa, kendi hukuki kişiliğinin önceden var olması demektir. 

Türkiye - AT Ortaklık ilişkisi, aşağıda değinileceği gibi, belirli bir düzeyde kurumsallaşmıştır ve andlaşmada ortaklık kurumlarına bazı görev ve yetkiler 
verilmiştir. Ortaklık kurumları da âkit taraflar karşısında, ortaklık adına işlem yaparlar. Ortaklık Konseyi tarafından alınan kararlar sözleşme taraflar ını 
hukuken bağlar ve bu kararlar ın gerekleri yerine getirilmek zorunludur. 

c. Değerlendirme., 

Ankara Andlaşması ile kurulan Türkiye - AT Ortaklığı uluslararası işbirliğinin yeni bir şeklini yaratmıştır ve uluslararası hukuk kapsamında yapılan bir "birleşme" olarak uluslararası örgüt niteliğini haizdir. Ortaklık, bu kapsamda kurumsal bir yapıya sahiptir ve sözle şme tarafları karşısında kendine özgü bir organ iradesiyle hukuki durumun ta şıyıc ıs ı olarak çıkmaktadır. Fakat, buradaki uluslararası hukuki kişilik açık bir sözleşme hükmünden değil, dolaylı 
şekilde Ortaklık Konseyinin yetki ve görev alanlarından çıkmaktadır. 

Ortaklığın, kendi görevlerini ifa edebilmesi için hukuki kişiliğe sahip olması zorunludur. 

Ortaklığın uluslararası hukuki niteliği her ne kadar dogmatik olarak bu şekilde açıklanmış olsa da, bunun uygulamada pratik bir anlamı ve önemli bir 
fonksiyonu yoktur. Bunun temelinde şunlar yatmaktadır: İlk olarak, Ortaklık Konseyi dışa (üçüncü kişilere) kar şı ortaklık adına hareket etmeksizin sadece 
ortaklığın gelişimi ve uygulanması için taraflar arasındaki iç ilişkide görev yapmaktadır. Andlaşmanın hiçbir yerinde Ortaklık Konseyine üçüncü kişiler 
karşısında yetkiler (andlaşma imzalama vb.) verilmemi ştir. Bu yüzden, ortaklık dış ilişkide kendisi için ve üyeleri yerine işlem yapabilen bağımsız bir 
uluslararası hukuk süjesi olarak çıkmamaktadır. Daha ziyade yetkili ve sorumlu olan bir taraftan Topluluk ve kendi üye devletleri, öbür taraftan Türkiye'dir. 
İkinci olarak, ortaklık kurumlarında karar alma her halükârda sözleşme taraflar ın uzlaşışıyla olmaktadır. Üçüncü olarak, ortaklığın faaliyet alanının 
kapsam ı dardır. Bu yüzden, ortaklığın klasik uluslararası örgütlerden farklı olarak, kendi özel ajanları ve idari bütçesi yoktur. Fakat bu eksiklikler, 
ortaklığın uluslararası hukuk kişiliğini reddetmeye yeterli argümanlar değildir.

B. Akit Tarafların Konumu 

Ankara Andlasmas ı sadece Topluluk ile Türkiye arasında imzalanmamıştır, bilâkis "karma sözleşme" olarak, Toplulu ğun üye devletlerinin katılımı ile 
meydana gelmiştir'. Bu yüzden, Ankara Andlaşması , iki taraflı ve çok tarafl ı andlaşmaların karışım ı teşkil eden bir andlaşmadır. Ankara Andlaşması , 
kurumsal yapısı açısından taraflarının çokluğuna rağmen çok taraflı andlaşma olarak nitelendirilemez. Tam tersine, burada uluslararası hukuk açısından 
karşılıklı olarak e şit (pariter) bir konumda olan iki taraf bulunmaktadırlar. Çünkü, Topluluk ve üye devletleri Türkiye karşısında tek bir sözle şme tarafı 
olarak temsil edilmektedir. Topluluk tarafında ortak bir irade oluşumu söz konusu olmaktadır. Ortaklığın bu iki taraflı (bilateral) yapısı , andlaşmanın 
kurumsal hükümlerinde tam ifadesini bulmaktadır. Ortaklık kurumları , bir yandan Türkiye Cumhuriyeti'nin temsilcileri, öte yandan Topluluğun ve üye 
devletlerin temsilcilerinden meydana gelir ve kararlar ını oy birliği ile alır (m. 23 I AA). 

Topluluk ile Türkiye arasında kurulmuş olan ortaklık, Roma Andlaşmasının 310. (eski: 238.) maddesine dayan ır. Bu madde, Topluluğun ortaklık andlaşmalarına bir tan ım getirmektedir. Bu tanıma göre: "Topluluk, üçüncü bir devlet, bir devletler birliği, ya da bir uluslararası örgüt ile, karşılıklı hak ve yükümlülüklere dayanan ve ortak eylemler ile usuller öngören ortaklık andlaşmaları bağıtlaya bilir." ATAD, ortaklık ilişkisini, "üçüncü ülkelerin Topluluğun sistemine katılmasını sağlayan sürekli, genel ve kurumsallaştırılmış bir işbirliği" olarak tarif etmektedir'''. ATAD' ın bu içtihadı ortaklık statüsündeki devletin Toplulu ğa katılımın hangi düzeyde olaca ğın ı açık bıraktığı için, öğretide 76 eleştiri konusu yapılmıştır. Divan daha sonra, "Avrupa Ekonomik Alan ı" hakkında verdiği 1/91 say ılı bilirkişi kararında'', "Topluluğun akdettiği ortaklı k andlaşmalarının, sadece Roma Andlaşmasının maddi içeriğini kapsayabileceğini, bunun dışında, üçüncü devletlerin Topluluğun kurumsal yapısına bir katılımını an göremeyeceğini" belirterek konuya açıklık getirmiştir. Öğretide de, ortakl ık statüsündeki bir devletin Topluluğun organlarına katılmasının sadece Avrupa Birliği Andlaşmasi nın 49. maddesi uyarınca bir sözleşme değişikliği ile mümkün olabileceği ifade edilmektedir 78 . 

Ankara Andlaşması da Topluluk tarafı ve Türkiye arasında bir egemen eşitliği esas aldığı için, ne Türkiye'nin Topluluğun kurumsal yapısına katılımı öngörmek te 79, ne de Topluluğun organları gibi supranasyonal (ulusüstü) kurumlar 
kurmuştur. 

C. Ortaklığın Kurumları 

1. Ortaklık Konseyi 

a. Ortaklık Konseyinin Organ Niteliği 

Ortaklığın hukuki niteliği üzerindeki görü ş ayrıl ıkları n ın sonucu olarak Ortaklık Konseyinin hukuki niteliği de tartışma yaratmaktadır. Hakim görüşte 80 , Ortaklık Konseyinin bir uluslararası örgüt organı karakteri kabul edil memektedir; bu kurum, sadece tarafların beraberce i şlem yaptıkları bir 
"sözleşme organı " olarak değerlendirilmektedir. 

Bu kapsamda, Ortaklık Konseyinin âkit taraflar ın birbirleri ile danışmalarını ve karar almalarını sağlayan "sınırlı bir uluslar arası konferans" olduğu 
da ifade edilmiştir. 

Yukarıda yapılan tespitlerden anlaşılabileceği gibi, Ortaklık uluslararası hukuk kişiliğine sahip bir uluslararası örgüt olarak görülebildiği takdirde, Ortaklık Konseyine "organ" niteli ği tanınmasına herhangi bir engel yoktur. Ortaklık Konseyinin "organ" olarak kabul edilmesi durumunda, kendisi tarafından yapılan tasarruflarının hukuki niteliği de aydınlatılmış olacaktır. Konseyin kararları o zaman hiç şüphesiz "organ kararlar ı" olarak görülebilir ve ortaklığın ikincil hukukunun kaynağını teşkil eder'''. Nitekim, Ankara Andlaşması da bu bağlamda, Ortaklık Konseyi kararların dan bahsetmektedir (m. 21 AA). 

Buna karşılık öğretideki hakim görüşte, Ortaklık Konseyi kararlarını "basit usul"e göre imzalanan uluslararası sözleşmeler olarak nitelendirilerek, bunlar ın 
bağlayıcı uluslararası irade açıklamaları olduğu ileri sürülmektedir. Bu bağlamda Konsey kararları , " adhoc sözleşmeler", "mini sözleşmeler", "sözleşme benzeri işlemler" veya "kendine özgü kararlar" olarak nitelendirilmektedir. Ayrıca, Konsey kararlarının doğası gereği Topluluk yönergelerine benzeştiği de ifade edilmektedir. 

Konsey kararlarının uluslararası sözleşmeler olarak nitelendirilmesi baz ı hukuki sorunları beraberinde getirmektedir'''. Bir Konsey kararının andlaşmaya 
aykırı olması durumunda, her şeyden önce hangi sonuçlar ı doğuracağı belirsizdir. Böyle bir durumda bir sözleşme değişikliğinden mi bahsedileceği, 
yoksa andlaşmaya aykırılık nedeniyle geçersizlik yaptırımına mı tabi tutulması gerekeceği tartışma yaratmaktadır. 

Gerçi âkit taraflar, "sözleşmenin efendileri" olarak 1969 tarihli Uluslararası Andlaşmalar Hakkında Viyana Konvansiyonunun 39. maddesi 83 uyarınca her 
zaman Ortaklık Konseyi üzerinden sözleşme değişikliğine girişebilirler. Fakat böyle bir durumda, bir organ iradesinden ziyade, âkit taraflar ın ortak iradesi söz konusudur. "Basit usul" çerçevesinde yap ılan bir sözle şme değişikliği yeni bir andlaşma teşkil eder. Fakat bu şekildeki sözleşme değişikliklerinin uluslararas ı hukuk açısından bağlayıcı hale gelebilmesi için, tarafların iç hukukunda bir onaylama sürecini gerekli kılabilir. Konsey kararlarında ise, uluslararası hukuk 
açısından "onaylama" şartı söz konusu değildir. Çünkü taraflar Ortaklık Andlaşması ile, Konsey kararlar ının otomatik olarak kendilerini bağlayacağını 
ve iç hukuklarında kararın gereklerini yerine getireceklerine dair yükümlülük altına girmişlerdir. Ortaklık Andlaşması her iki âkit tarafın iç hukuklarında 
usulüne uygun şekilde yürürlüğe girmiştir. 

1982 tarihli Türk Anayasası uluslararası örgüt organlar ının hukuki tasarruflar ı konusunu hükme bağlamamıştır. Kanımızca, Ortaklık Konseyi kararlarının iç hukukta uygulanabilmesi için bir "onaylama" süreci gerekli değildir". Çünkü, Konsey kararlar ı Türk hukuk düzeninin parçasını oluşturan bir andlaşmanm kapsamı dahilinde vuku bulmaktadır. 

Ankara Andlaşması , Ortaklık Konseyinin sadece andlaşmada belirtilen alanlar dahilinde kararlar alabileceğini belirtmek suretiyle "basit usul" çerçevesinde bir sözleşme değişikliği yolunu kapatmıştır. Bu nedenle, Konseyin andlaşmaya aykırı bir karar alması söz konusu olamaz. Aksi halde, andlaşmaya aykırılık durumu doğan 

b. Oluşumu ve Çalışma Düzeni 

Ortaklık Konseyi, bir yandan Topluluk üyesi devletlerin hükümetleri ile Konsey ve Komisyon temsilcilerinden, öte yandan Türk hükümetinin 
temsilcilerinden olu şmaktadır (m. 23 I AA). Ortakl ık Konseyinde tarafların birer oyu vardır ve kararlar oybirli ğiyle alınır85 . Ortaklık Konseyi başkanlığı , 
altışar aylık süreler için Türkiye ile Topluluk temsilcilerinden biri taraf ından, sıra ile yap ılır (m. 24 I AA). Ortaklık Konseyi, m. 24 II AA gereğince, çalışma 
biçimi ve koşullarını bir iç tüzükte düzenlemiştir. Ortakl ık Konseyi andlaşmada tespit edilen durumlarda kararlar almak için her alt ı ayda en az bir kez bakanlar düzeyinde toplanır. Ortaklık Konseyi, büyük elçiler seviyesinde de toplan ıp kararlar alabilir. Ortaklık Konseyi, görevleri esnasında kendisine 
yard ım edebilecek ve özellikle Andlaşmanın iyi yürütülebilmesi için gerekli 
işbirliğinin devamlığını sağlayacak komiteleri kurmaya karar verebilir (m. 24 II AA). 
Ortaklık Konseyi bu komitelerin görev ve yetkilerini tespit eder (m. 24 III AA). 

4. CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,,

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder