TÜRKİYEDE TERÖRLE MÜCADELEDE PKK ÖRNEĞİ., BÖLÜM 6
c. Ekonomik Nedenler: Marksist sosyoloji toplumun yapısını altyapı ve üstyapı olarak ikiye ayırır: Sınıflar arası üretim ilişkileri ve üretim güçleri tüm bilinçli yaratmaların bulunduğu altyapıyı meydana getirir; ekonomik karakterdeki üretim ilişkileri dışında kalan diğer sosyal, kültürel ve hukuksal ilişkiler toplumun üst yapısını meydana getirirler (Çeçen, 1977: 92). Karl Marx, alt yapıyı diğer bir deyişle ekonomik yapıyı tüm yapıların merkezine yerleştirmiştir. Başka bir deyişle ekonomik olmayan kurumların niteliği, büyük ölçüde ekonomik yapının doğasıyla açıklanır ve ekonomik olmayan kurumlar büyük ölçüde üstyapısaldır (Cohen, 1998: 250).
Bu görüş sanayi toplumundan günümüze doğruluğunu ortaya koymuştur. Örneğin, Nazilerin Yahudi soykırımı (Holokost) ideolojik ve faşist karakterli
olmakla birlikte temelde 1929 Bunalımı'nın yaşandığı küresel bir ortamda Yahudilerin elindeki birikmiş sermaye, mal, mülk ve işgücüne el koyma amacı
taşıyordu. Temelde ideolojik bir savaş gibi görünen Soğuk Savaş dahi temelde küresel ölçekli ekonomik bir savaştı.23
Ekonomik nedenler terörizmi ortaya çıkaran etkenler arasındaki en önemli etkenlerdendir. Ekonomik etkenler terörizmi ortaya çıkaran bir etken olarak daha çok gelir eşitsizliğini, devletin eğitimde kaliteyi yakalayamamasını, bireylerin bir gelir kaynağı olarak illegal faaliyetlere yönelmesini, yoksulluğu, idari ve siyasi yozlaşmayı, geri kalmışlığı, toplamda ise bireylerin ekonomik olarak doyurulamamasını ve giderek daha da yükselen reform/devrim isteklerini
kastetmektedir. Ayrıca Çınar (1997: 256) ekonomik sebepler yerine ekonomideki yapısal değişiklikler ve üretim şeklinin değiştirilmesinin teröre kaynaklık edebileceğinin daha ağırlık kazandığını ifade etmiştir. Çınar burada daha çok, değişim yanlısı ve karşıtı olan grupların çıkar çatışmalarının ortaya çıkaracağı teröre kaynaklık edebilecek olan anarşi üzerinde durmuştur.
Ekonomik gereksinimlerin fizyolojik gereksinimleri doğrudan karşılıyor olması bu açıdan ekonomik yapının ne denli önemli olduğunu ortaya koymaktadır.
Zira fizyolojik gereksinimler Abraham Maslow tarafından birincil gereksinim olarak kabul edilmiştir.24 Yukarıda sözünü ettiğimiz tampon kurumları ortaya çıkaran en önemli itici güç de ekonomik değişimdir. Nitekim tampon kurumlar, ekonomik değişimlere ayak uyduramayan sosyal yapıların işlevsizleşmesi nedeniyle ne yeni ne de eski yapıya ait suni kurumlar olarak ortaya çıkarmaktadır.
Özetle ekonomik sorunlar bireyleri terörizme iten toplumsal yapıyı meydana getirmektedir. Marksist- Leninist ideolojili terör örgütlerinin sayısının bu denli fazla olması bu açıdan değerlendirilmelidir. Tüm bunlara rağmen ekonomik sebeplerin terörizmi ortaya çıkarmada diğer tüm nedenler gibi tek başına yeterliliği bulunmamaktadır. Ekonomik durumu çok kötü olan devletlerde terörizm olmadığı gibi çok iyi olan devletlerde terörizm vardır (Çınar, 1997: 257). Örneğin, İran zengin bir ülke olmasına rağmen, Hizbullah terörünü üretmektedir (Cirhinlioğlu, 2004: 182).
d. Siyasal Nedenler: Her ne kadar ekonomik yapıyı tüm yapıların ilk itici gücü olarak kabul etsek de yönetim aygıtının diğer bir deyişle siyasi yapının
toplumsal yapıya ve ardından da bireye olan etkisini göz ardı edemeyiz. Bu açıdan siyasi yapı terörizm ile de yoğun ilişki içindedir ve ayrıca günümüzdeki her terör örgütü siyasal bir reçeteyi uygulama amacı taşımaktadır. Bu başlık altında söz edeceğimiz siyasal nedenler sadece seçilmişlerin bir konudaki duruş ve yaptıklarını kapsamaktan öte merkezde seçilmişlerden oluşan hükümet ve ona başlı tüm devlet aygıtına vurgu yapmaktadır.
Siyasal nedenlerin terörizme yaratma aşamasındaki etkisi siyasi arenanın toplumsal yapının küçük bir örneklemi olduğu gerçeği ile anlaşılabilir. Yozlaşmış bir toplumun yozlaşmamış bir siyasi yapıya sahip olma ihtimali yoktur. Öte yandan yozlaşmış bir siyasi yapıya sahip bir toplumun yozlaşmamış olma ihtimali de yoktur.
Böyle olunca terörizmi ortaya çıkaran siyasal etkenler olarak şunları sayabiliriz:
. Siyasetin yozlaşması,
. Siyasetin ideoloji tabanlı yapılması,
. Artan kutuplaşma/kamplaşma,
. Hak arama önündeki engellerin varlığı,
. Artan yolsuzluklar ve patronaj,
. Devlet aygıtının ve bürokrasinin siyasallaşması,
. Devlet şiddetinin artması,
. Yargısal denetimin azlığı ya da yokluğu,
. Resmi kurumlar arası çatışma,
. Demokrasiye dayalı bir devlette demokrasi kültürünün yerleşememesi ya da gecikmesi,
. Tepeden, ani ve radikal toplumsal devrimler ya da reformlar yapılması,
. Otorite eksikliği,
. Devletin başlıca görevlerinde zafiyete düşmesi,
. Toplumsal taleplerin karşılanamaması,
. Özgürlüklerin denetimsiz artması, kısıtlanması ya da artan baskı,
. Yargının siyasallaşması,
. Rejim ve hükümet krizleri,
. İç ve dış bağımsızlığın kurulamaması vb.
Bu etkenler bir toplumda terörizmin oluşmasındaki en önemli siyasal etkenlerdir. Yozlaşan siyaset yozlaşmış toplumla etki tepki içerisinde varlığını sürdürürken terörizm de bu yapı içinde yeşermekte ve bu yapıyı kendi istediği yönde dönüştürme amacı taşımaktadır. Tablo 1'de de görüldüğü gibi siyasi amaç yani tüm yapıyı dönüştürme amacı terörizmi diğer şiddet eylemlerinde ayıran bir unsurdur.
e. Küresel Nedenler: Küreselleşmenin ilk ne zaman başladığı konusunda bir fikir birliğine varılmış değildir ve bu durum küreselleşmenin ekonomik, finansal,
siyasal, kültürel ve sosyal alanlarda kendini tezahür ettiren çok boyutlu bir yapıya sahip olmasından kaynaklanmaktadır (Ökmen, 2005: 540).
Küreselleşme, en basit anlamda, yerkürenin farklı bölgelerinde yaşayan insan, toplum ve devletlerarasındaki iletişim ve etkileşim derecesinin "karşılıklı bağımlılık" kavramı çerçevesinde giderek artması olarak tanımlanabilir; ayrıca küreselleşme, yerel-evrensel spektrumunda her iki yöne doğru ilerleyen bir süreci tarif etmekte, statik bir yapıdan ziyade son derece dinamik ve değişken bir kavrama işaret etmektedir (Bayar, 2008: 25). Küreselleşme özü gereği devletler arasındaki klâsik diplomatik ve ekonomik ilişkilerden daha fazlasını ifade etmektedir. Bu çıkarımı yapmamızın nedeni Soğuk Savaş sonrası giderek daha da hızlanan küreselleşme sürecinin, devletler, toplumlar ve kültürlerin etkileşimi ve aralarındaki sınırların kalkmasından öte etkileşim içerisindeki devletler, toplumlar ve kültürlerin standardizasyonu faaliyetini de içermesidir. Liberal ekonomiye, bireysel-kültürel haklara, kültürel ve yönetsel yerelliğe ayrıca kimliğe yapılan vurgu, desantralizasyon, ulusal ya da uluslararası karar mekanizmalarının çok aktörlü hale getirilmesi, dolaşım özgürlüğü, sermaye ve işgücü hareketliliği gibi bazı parametreler bu standardizasyonun belli başlı maddelerini oluşturmaktadır.
Küreselleşmenin bu standardizasyon çabalarını ise tüm dünyayı benzer taleplerde bulunan gümrüksüz bir pazar haline getirmek ve çeşitliliği ortadan
kaldırarak daha az maliyetle daha çok satma amacıyla açıklamak mümkündür. Küreselleşmenin standardizasyonu her ne kadar olumlu özellikte görülse de bunun perde arkasında yaşamın potansiyel sermayelerden oluşan bir kümeye dönüştürme çabası olması ve küreselleşmenin her alanda "tüketim"e yaptığı vurgu bu kavramın dünya çapında bazı çevrelerce eleştirilmesi ile sonuçlanmıştır.25
Küreselleşmenin önemli etkilerinden biri Fransız İhtilali ile yayılan ulus-devletlerin bütünlüğünde meydana getirdiği parçalanmadır. Ulus devleti parçalayan küreselleşme ulusçulukları da doğal olarak parçalamıştır ve artık ulusçuluğun nihai amacı paradoksal olarak ulus-devlet inşa etmek değildir: Bazen bir etnik topluluğu, bazen bir kültürü, bazen bir din ve bazen de bir medeniyeti meşrulaştırmaktır (Sarıbay, 2004: 62). Küreselleşmenin etnik, dinsel, dilsel ve kültürel ufalanmayı besleyici özelliği aynı zamanda terörizmi ve asimetrik savaşı tetiklemektedir (Öztürk, 2007: 25).
Küreselleşmenin bu güçlü etkisine rağmen terörizmi yaratan küresel nedenleri küreselleşmenin getirdikleri ile sınırlamak yanlış olacaktır. Uluslararası platformda, devletler kendi yararlarına gördükleri durumlarda, terörizme açık veya kapalı destek vermişler hatta terörizmi yaratmışlardır; çünkü uluslararası sistemde bir ülkenin istikrar içindeki varlığı bir ölçüde, diğer ülkelerin istikrarsız yapılarına dayanır (Şahin, 1995: 83, 84).
Bu bilgiler ışında terörizmin nedenleri arasında saydığımız küresel nedenler şu şekilde açıklayabiliriz:
. Hoşgörü, teşvik hatta bazı devletlerin ideolojik ve siyasi şiddeti desteklemesi (Alexander ve Myers, 2002: 213),
. Küreselleşmenin etnisiteye vurgusu nedeniyle etnik grupların talepleri karşısında ulus-devletlerin içine düştüğü bunalım ve ortaya çıkan kaosun
ayrılıkçı/etnik terörizme dönüşmesi,
. Devletlerin küreselleşmeyi desteklemeleri sonucu ve ayrılıkçı/etnik terörizmin meşru görülmesi ve desteklenmesi,
. Devletlerin bir soğuk savaş türü olarak başka devletler içerisindeki terör örgütlerini desteklemesi,
. Küreselleşme ile devletlerarasında giderek daha da artan eşitsizliklere tepki olarak terör örgütlerinin kurulması.
Yukarıda saydığımız nedenler terörizmin ortaya çıkmasındaki en önemli küresel nedenlerdir; ayrıca küreselleşmenin devletin etki alanını daraltması,
terörizmin daha engellenemez ve küreselleşmenin sunduğu hareket özgürlüğü, teknolojik ilerleme, her türlü bilgiye kolayca ulaşma avantajlarından dolayı terör
örgütlerinin daha profesyonel ve tehlikeli bir hale gelmesine yol açmıştır.
f. Terörizmi yaygınlaştıran ya da güçlendiren nedenler: Terörizm yukarıda saydığımız beş nedenin etkileşimi ile doğup gelişirken bazı nedenler ise
terörizmi tek başına ortaya çıkarma gücüne sahip olmamakla beraber onun daha da yaygınlaşıp güçlenmesine neden olmaktadır. Bu nedenle pek çok araştırmacı
terörizmin gerçek nedenleri yanında onu yaygınlaştıran güçlendiren nedenlere de vurgu yapmaktadır. Bu nedenleri şöyle sıralayabiliriz:
. Terörizmle mücadelenin salt askeri bir sorun olarak algılanması, diğer bir deyişle terörle mücadele edilmesi; fakat terörizmle mücadele edilememesi,
. Teknolojik ilerleme,
. İllegal faaliyetlerin yaygınlaşması,
. Hudut güvenliğinin sağlanamaması,
. Şiddetin toplumda içselleştirilmesi,
. Yazılı ve görsel kaynakların şiddete gereğinden çok hatta sansürsüz yer vermesi,26
. Sosyo-ekonomik yapının geri kalmış olması,
. Masum ile teröristi ayırtmada özensizlik yapılması,
. Kolluk kuvvetlerinin aşırı güç kullanması,
. Jeopolitik-stratejik avantajın kullanılamaması,
. Terörizme karşı profesyonel ordu kurulamaması vb.
1.3. Terörizmin Amaçları
Sicariilerden PKK'ya kadar her terör örgütü siyasi bir amaç için eylemde bulunmuş, bu amaç etrafında provokasyon yaparak militan devşirmiş ya da siyasi amaçlarını tek başına yerine getirme olanağı olmayan kişilerin bir araya gelmesi ile oluşmuştur. Bu siyasi isteklerin terörizm olmadan dile getirilip getirilemeyeceği daha doğrusu terörizmin kısmen de başarılı olup olmadığı ise bir başka konudur.
Terörizm katı bir inanç gerektirir. Bu inancın varlığı teröristin kendi hayatına ve ayrıca masum insanların hayatına kastetmesinde birincil güdüdür. Teröristin
fedakârlık yapmak, ölmek, öldürmek, sakat kalmak, sakat bırakmak, sıkıntı çekmek, varlığını başka bir varlığa adamak, hapse girmek, işkence görmek, dışlanmak, nefret edilmek gibi pek çok olumsuz duruma katlanacak motivasyona sahip olması ancak ve ancak onun bir amaç için yaşadığı gerçeği ile açıklanabilir. Terörizm, amaçsız bireylerin gelişigüzel bir şekilde bir araya gelerek şiddet yaratma arzularını giderdikleri, irrasyonel davranışlardan oluşan patolojik bir vaka değildir. Terörizmin aktörü olan terör örgütlerinin varlığının devamlılığı ancak bir amacın gerçekleşeceğine olan inanç ile sağlanabilir. PKK terör örgütünün dönem dönem amaçlarını bir şekilde revize etmesi buna en yakın örnektir. Terör örgütlerinin amaçlarına ulaştıktan sonra hâlâ devam etmeleri ise küresel nedenlerle açıklanabileceği gibi terörizmin işe yaradığının kanıtlanması ile daha fazla istekte bulunma eğilimi ve militanların terör örgütleri ile psikolojik olarak ayrılamadıkları gerekçeleri ile açıklanabilir.
Terör örgütlerinin ve terör uygulayan devletlerin amaçları genellikle oldukça kısa maddelerden oluşur. Bunun nedeni amaçların basit ve kısa olmasının bireyi daha çok etkileme ve daha çok bireye ulaşmada zorluk çıkartmayacağıdır. Örneğin,
. X diline, dinine, azınlığına ya da bölgesine özgürlük ya da özerklik,
. Mevcut rejim yerine y ya da z ideolojisine ya da dinine göre bir rejim kurulması,
. Bir devlet, toplum ya da gruptan intikam alma (Acar, 2012: 140),
. Devlet terörizmi bağlamında ülkeyi güçlendirme, refah ve zenginlik yaratma vb.
Oysa literatürde geçen:
. Devletin ve hükümeti her yönden zayıflatmak,
. Devleti felce uğratmak,
. Toplumsal hayatı felce uğratmak
. Toplumsal sınıf ve kültürel çeşitlilikler arasında çatışma çıkarmak,
. Dünyaya kendini ve amacını duyurmak,
. Devletin güvenlik faaliyetlerinde aşırıya kaçmasını sağlamak,
. Kitleleri yıldırmak ve korkutmak,
. Medyada daha çok yer almak,
. Bir halkın, grubun, dinin ya da dilin savunuculuğunu yapmak,
. Irki, dini ve etnik ayrılıkları körüklemek,
. Ülkeleri iç ve dış politik karar alma aşamasında zor durumda bırakmak,
. Ekonomik bunalım çıkarmak,
. İstikrarı bozmak gibi amaçlar sanılanın aksine terörizmin amacı değildir.
Bunlar terör örgütlerinin yukarıda saydığımız amaçlarına ulaşmak için kullandıkları yöntemlerdir. Terörizmin amacı kendi başına yoktur. Amaç kısmi terör örgütlerince ideoloji öğesi kullanılarak oluşturulur. Terörizmin korku dehşet yaratmak gibi amaçları terör örgütlerinin amaçlarına ulaşmak için kullandığı
yöntemlerden başka bir şey değildir. Bu nedenle yukarıda saydığımız ve literatürde terörizmin amacı olarak geçen ifadeler terör örgütlerinin temel amacı değil ancak ve ancak temel amaçlarına ulaşmak için kullandığı yöntem ve stratejidir. Örneğin, medyada daha çok yer almak, terör örgütünün savunduğu etnik grup ya da kategoriye karşı daha güçlü göstermekte, tarafsız bireylerin örgüte katılımını sağlamakta kısacası örgütü devletin bile baş edemediği bir yapı olarak lanse etmektedir. Böylece tarafsız bireyler en güçlünün yanında yer alarak kendilerini savunmaya çalışacaklar ve terör örgütü tabanını daha da genişleterek devlete karşı daha fazla taviz elde etme gücü kazanacaktır. Bundan sonra örgüt temel amaçlarından birine ya da bir kaçına daha çok yaklaşacaktır. Başka bir örnek olarak terör örgütlerinin merkezi hükümetin askeri masraflarının dayanılmaz düzeye ulaşmasını sağlama ve böylece yine merkezi otoriteyi zor duruma sokacak olan ekonomik temelli diğer toplumsal hareketlerin
olgunlaşmasına zemin hazırlama (Gürses, 2007: 22) stratejisi verilebilir. Bu faaliyet, terör örgütlerinin amacı olarak literatürde yer alsa da aslında bir strateji olarak, devletin halkın gözünde aciz duruma düşmesi ve örgütün bu şekilde saygınlık kazanarak savundukları sistemi alternatif olarak sunması sonucu ile yukarıda saydığımız dört amacın gerçekleştirilmesine daha da yaklaşılmasına hizmet eder.
Görülüyor ki terör örgütlerinin aslında belli başlı amaçları dışındaki tüm amaçları bu amaçları gerçekleştirmek kullanılan birer terörizm parçası ve yöntemidir.
Bunlardan başka günümüzdeki devlet destekli terörizmin en önemli amacı da söz konusu devleti zayıf bırakma, silah ticaretini sürdürme ve terörizmi koz olarak
kullanma gibi örtük amaçlar içermektedir.
DİPNOTLAR;
23 1976 tarihli ve yönetmenliğini Sidney Lumet'ın yaptığı dört Akademi Ödülü kazanmış Şebeke (Network) adlı filmde bu durum bir sahnede oldukça çarpıcı bir şekilde açıklanmıştır: [...] Ülkeler yok! İnsanlar yok! Ruslar yok! Araplar yok! Üçüncü Dünya da yok! Batı yok! Tüm sistemlerin üstünde bir kutsal sistem var.
Çok büyük ve dokunulmaz, özenle işlenmiş etkileşimli, çok uluslu, dolar egemenliğinde! Petrol dolarları, elektro dolarlar, bir sürü dolar! Marklar, rubleler, sterlinler! Bu gezegende hayatın bütünlüğünü sağlayan, uluslararası para sistemidir! Bugün her şeyi olması gerektiği gibi yapandır! Bu, atomik, atom altı ve galaktik bir yapıdır!
[...] Amerika yok! Demokrasi yok! Sadece IBM, ITT, ATT, Dupont, Dow ve Exxon var. Bugün dünyadaki ülkeler bunlar. Ruslar, Meclislerinde ne konuşuyorlar sanıyorsun?
Karl Marks mı? Onlar da tıpkı bizler gibi program tablolarını çıkarıyor, teoriler geliştiriyor, çözümler geliştiriyor, ticari işlerinin ve yatırımlarının fiyatmaliyet
olabilirlikleri üzerinde çalışıyorlar. Artık ülkelerin ve ideolojilerin olduğu bir dünya yok. Dünya, iş dünyasının kanunları ile tanımlanan bir şirketler okulu.
24 A. Maslow'un 1943 tarihli "İhtiyaçlar Hiyerarşisi Teorisi"ne göre bireylerin, fizyolojik gereksinimler, güvenlik gereksinimi, ait olma, sevgi, sevecenlik gereksinimi, saygınlık gereksinimi ve kendini gerçekleştirme gereksinimi olarak beş tür gereksinimi/ihtiyacı vardır. Bu gereksinimler tabanda, fizyolojik gereksinimler ve yukarısında sıra ile güvenlik gereksinimi, ait olma, sevgi, sevecenlik gereksinimi, saygınlık gereksinimi, kendini gerçekleştirme gereksinimi olarak üst üste sıralanarak bir piramit oluşturur. Üst seviyedeki gereksinimlerin giderilmesi için öncelikle alt seviyedeki gereksinimlerin giderilmesi gerekir.
25 Örneğin, Bourdieu, (2006) ayrıca Sarıbay, (2004) vb.
26 Medya ve şiddet ilişkisi için bk. Palabıyık, (2012).
7. Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİER.,
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder