TÜRKİYEDE TERÖRLE MÜCADELEDE PKK ÖRNEĞİ., BÖLÜM 2
BİRİNCİ BÖLÜM KAVRAMSAL ÇERÇEVE
1.1. Terör ve Terörizm Kavramı
1.1.1. Terörizmi Tanımlama Sorunu
Sosyal bilimlerde giderek daha sık ele alınan "terörizm" kavramı, öncelikle beraberinde kendi başına bir araştırma konusu olmuş olan "tanımlama sorununu" getirmektedir. Bunun nedeni terör ve terörizm tanımının toplumdan topluma, hükümetten hükümete ve yer yer yazardan yazara farklı anlamlarda tanımlanmasıdır (Çınar, 1997: 197). Bu sorunun temel kaynakları ise şöyle sıralanabilir:
. Terörizmin dinamik bir kavram olarak küreselleşme ve teknolojinin itici gücü ile giderek daha karmaşık bir hâl alması,
. Terörizmin pek çok türünün olması ve değişken bir yapıya sahip olması,
. Terörizmin amaç, yöntem ve yapılanma konularında organize suçlarla giderek daha da benzeşmesi,
. Terör olgusunun ayrılmaz bir parçası olan şiddet kullanma öğesinin, zalim kadar mazlum tarafından da başvurulan bir savunma aracı olması (Ergil, 1992: 140),
. Karşıt siyasal görüşteki kişilerin belirli bir şiddet olayını birbirinden tümüyle farklı bir biçimde değerlendirmeleri (Temel Britannica, 1993: 160),
. Konuyu ele alan araştırmacıların araştırma alanlarına göre terörizmi ele almaları,
. Terörizm suçları ile siyasal içerikli suç/siyasal şiddet kavramlarını birbirinden ayırmadaki güçlük,
. Terörizmin temel aktörü olan terör örgütlerinin her ülke tarafından ideolojik, politik, kültürel, etnik ve dini bağlantılarına göre değerlendirilmesi,1
. Devlet baskısına karşı yapılan isyan ile devlete karşı terörizmin buna maruz kalan devlet ve/veya dış devletlerce faklı değerlendirilmesi,2
. Terör/terörizm söyleminin, Batı'nın batılı ol(a)mayan dünya ile ilgili köklü önyargı ve korkularından kaynaklanan sürekli bir olgu olması (Çapçıoğlu, 2004: 414),
. Doktrinsel tartışmada, "terörizm" ile "yabancı işgaline karşı" ve "kendi kaderini tayin amaçlı meşru mücadele" arasında bir ayrıma gidilmesi hususunda mutabakat sağlanamaması (mfa, 2012),
. Teröre maruz kalan ya da terörle mücadele eden devletlerin, hareketlerine meşruiyet kazandırmak için terör ve terörizm kavramlarını kendilerine göre yorumlamaları (Öztürk ve Çelik, 2009: 86),
. Bazı terörist yapılanmaların bazı ülkelerce çıkar amacı ile meşru görülüp gerilla, özgürlük savaşçısı olarak kabul edilmeleri ve terör örgütü sayılmamalarıdır.
Bu gün söz konusu uzman görüşler genel olarak iki öbekte toplanmaktadır (Güzel, 2002: 13):
. Aralarında Paul Wilkinson, Walter Laqueur, Yonah Alexander'ın da olduğu uzmanlara kalırsa, terörizm eylemleri temel olarak Batı'yı, Batılı
demokrasileri hedef almaktadır. Bu da üçüncü dünya ülkelerinden, Ortadoğu'dan, bir de Sovyet temelli (günümüzdeki değerlendirmelerde
Sovyetler yerini radikal İslamcılara bırakmış gibi görünmektedir) bir "terör ağı"ndan kaynaklanmaktadır. Yine bu uzmanlar, Sovyetler Birliği'ni, Küba'yı, Libya'yı, İran'ı (elbette bugün bunlara Kuzey Kore ile Irak'ı da -Sudan'la Somali de olabilir- ekleyeceklerdir) devlet destekli uluslararası terörizmin başlıca uygulayıcıları olarak görürler,
. Noam Chomsky, Alexander George, Michael McClintock, Richard Falk gibi uzmanlarsa terörün asıl olarak devletler tarafından uygulandığını, terörizmde Batılı devletlerin, İsrail'in, özellikle de ABD'nin sorumluluğunun çok fazla olduğunu savunurlar.
Hangi örgütlerin terörist hangilerinin özgürlük savaşçısı sayılacağı konusundaki muğlâklık, politiklik ve çıkar temelli yaklaşım konunun nesnel şekilde
ele alınmasındaki en önemli engeldir. Terörizmin siyasal bir şiddet türü olarak sahip olduğu politiklik bu kavramın politika ve ideolojiden uzak olarak bilimsel tabanda yorumlanmasına olanak vermemektedir. Özellikle terör örgütlerinin ülkeden ülkeye değişen terörist örgüt olarak kabul edilme sorunsalı literatürde kavramın tanımlanmasında büyük zorluk çıkarmaktadır. Çünkü bir kavramın doğru tanımlanması kapsamının anlaşılması ile mümkündür (Dilmaç, 2011: 80).
Uluslararası alandaki bu yaklaşımın temel nedeni ise ilerde daha ayrıntılı değineceğimiz gibi terörizmin, tarihsel düzlemde gelişimi analiz edildiğinde,
devletlerin güç kullanmalarının bir devamı olarak, savaşların sonunda galip tarafın mağlupları cezalandırarak, asker ve sivil halka karşı yaygın bir şekilde şiddet uygulaması (Caşın, 2008: 31) ve terörizmin sıcak savaşlardan daha ucuz ve etkili olup bir devletin sosyal, ekonomik ve politik yapısını kontrol altına alabilecek bir silah olduğu tecrübesidir.3 Devletlerin bu tutumu, terörizmi önleme çabalarını, uluslararası eşgüdümü ve etkili mücadeleyi sekteye uğratmakta ve bu çabaların bölgesel ve aktörlerle sınırlı bir yapının dışına çıkmasına olanak vermemektedir. Elbette uluslararası alanda eşgüdüm ve benzeri ortak eylem planları ile terörizm ile mücadele yöntemleri mevcuttur. Başta Birleşmiş Milletler, NATO ve Avrupa Birliği tarafından alınan kararlar ve 11 Eylül 2001 saldırıları sonrasında başlatılan terörizm ile mücadele bu konudaki en önemli örneklerdir; fakat bunların terörizmi bertaraf ederek dünya güvenliğini sağlayacak bir çapta olmadıkları açıktır. Bunun nedeni ise en başta sözünü ettiğimiz terörizmi tanımlama sorunudur. Öyle ki dönemin Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Kofi Annan, dünya liderlerine terörün evrensel tanımı üzerinde uzlaşmaları çağrısı yapmış, Birleşmiş Milletler'e üye ülkelerin liderlerinin New York'ta yapacakları zirvede, bir terörizm anlaşması üzerinde uzlaşmalarını
istemiştir (bbc, 2012c).
Devletlerin terörizmi tanımlama çabaları, uluslararası ilişkilerde terörizmin aktör olarak kullanılmasından vazgeçilmesi ile aşılacak bir sorun olarak XXI. asırda
da devam ediyor görünmektedir. Bu sorunun aşılması ile öncelikle; devletlerin terörizme dolaylı ya da doğrudan yardım ve yataklıkları engellenecek, terörizmin bir devlet tarafından başka bir devlete yönelik tehdit ve koz olarak kullanımı ortadan kalkacak ve en önemlisi böylece tüm devletlerin kabulü üzerinde uzlaştığı terörist gruplar tüm dünyada kıskaca alınacaktır. Çünkü ceza hukukunda kanunilik ilkesi gereğince, uluslararası hukukta bir terörizm suçu tanımlanacaksa, bu suçun unsurları açık ve kesin olarak belirlenmelidir (Yargıç, 2009: 102); fakat özellikle Türkiye'nin PKK terör örgütünün başta Avrupa'da olmak üzere pek çok müttefik ülkede hâlâ rahatça faaliyet gösteriyor olması bu konuda iyimser beklentileri engellemektedir.
Ayrıca terör uzmanı Laqueur da, terörizmin ortak bir tanımının yapılamadığını ve gelecekte de yapılamayacağını ileri sürmüştür. Ona göre (2002: 99) terörizme ilişkin tüm spesifik tanımlar kusurludur; çünkü gerçeklik her zaman herhangi bir genellemeden daha zengin ya da daha karmaşıktır; kimyasal elementler gibi saf, alaşımsız, değişmeyen tek bir terörizm yoktur; fakat birçok terörizm biçimi vardır.
Terörizmin ortak tanımının yapılması gerekliliğine savunanlar dışında bunun aksini savunanlar da mevcuttur. Bu görüşü paylaşan yazarlar ise, uluslararası
terörizmi tanımlamak için harcanan çabaları zaman kaybı olarak görmektedirler; bu yazarlar, tanımın yapılmasının imkânsızlığına işaret ederek, çözümün terörizmi tanımlamak üzerinde yoğunlaşmakla değil çocukları öldürme, rehine alma ve uçak kaçırma gibi suç unsurları üzerinde yoğunlaşmakla mümkün olduğuna işaret etmektedirler (Taşdemir, 2006: 11).
Terörizmin ortak bir tanımını bulma çabaları tüm bu nedenlerden dolayı literatürde bizim de kullandığımız gibi belli başlı tanımların karşılaştırması yöntemi ile başlamaktadır. Bu yöntem ile terörizm tanımlarındaki ortak özellikler bulunmakta ve genel geçer bir tanım yapılması mümkün olmaktadır. Böylece terörizmin net bir tanımına ulaşmak mümkün olabilmektedir.
1.1.2. Tarihsel ve Kavramsal Açıdan Terör ve Terörizm
Terör ve terörizm tanımının bir kaç örnekle yapılması bu kavramların zenginliğinin göz ardı edilmesi demektir. Terörizmin tanım sorununun getirdiği
zengin terör ve terörizm dağarcığı nedeniyle öncelikle bu kavramların tarihsel süreci, etimolojisi, ardından ansiklopedik tanımları verilecek ve daha sonra sırası ile akademisyen ve uzman tanımları karşılaştırılacaktır. Böylece terör ve terörizm tanımlarındaki ortak özellikler belirginleşecek ve genel geçer bir tanım
yapılabilecektir.
Tarihi Antik Çağa dek götürülen terör ve terörizm kavramlarının etimolojiye girdiği XVIII. asırdan günümüze dek anlam bakımından iyiden kötüye doğru yol
aldığı görülür.
1789 Fransız İhtilali sonrası iktidarı ele geçiren ve genel itibariyle "Jakobenler" olarak anılan Maximilien Robespierre ve arkadaşlarının "karşıdevrimciler"e karşı devrimi korumak adına "Konvansiyon (convention) Dönemi" denen bir dönemde devrim karşıtı olarak kabul ettikleri kesimlere -özetle halka- karşı uyguladığı kanlı dikta, bu dönemin "terör dönemi" olarak tarihe ve literatüre geçmesine neden olmuştur. Bu döneme "Konvansiyon Dönemi" ya da "Ulusal Konvansiyon Dönemi" denmesin nedeni terörün kullanılacağını açıkça ilan eden 1793 tarihli bildirinin "convention" adlı yürütme organı tarafından ilan edilmesi ve uygulanmasıdır. Konvansiyon, Cumhuriyet'in içeride ve dışarıda güvenliğini sağlayabilmek amacıyla, 13 Mart 1793 günü "Olağanüstü Ceza Mahkemeleri"
kurduktan sonra, bir dizi sert kanun çıkarmış ve katı bir merkezileşmeye dayalı iktidar oluşturmuştur (Acar, 2012: 101). Böylece politik bir kavram olarak terör,
Jakobenlerin devrim mahkemeleri aracılığıyla uyguladıkları baskı döneminde gündeme gelmiştir.
1793-1794'ün "rejime de la terreur" veya sistemi 1789 isyanına takiben ortaya çıkan ayaklanma ve karışıklığın geçici anarşik periyodu boyunca düzen kurmak
anlamında benimsenmiştir; terörizmin günümüzdeki genel anlamından farklı olarak, "rejime de la terreur" kurulmuş inkılâpçı devlet tarafından yürütülen idarenin planlı ve bilinçli bir hareketidir (Caşın, 2008: 134, 135).
Robespierre 1794 yılında; "Halk hükümetinin dayanağı, barışta erdem ise eğer, devrim içinde de hem erdem hem de terördür: Gerçekten de, erdemin olmadığı
yerde terör kıyıcıdır, terörün olmadığı yerde de erdem güçsüzdür. Terör, tetikte duran, sert, yumuşama bilmez bir adaletten başka bir şey değildir" demiştir (Selvi, 2011: 41). İroniktir ki 1789 Fransız İhtilali sonrasındaki bu Konvansiyon
Dönemi'nde iktidardaki devrimci Robespierre ve arkadaşları tarafından rejim karşıtlarına karşı uygulanan terörizm günümüzün aksine Robespierre tarafından
doğruluk, adalet ve demokrasi ile birlikte anılmıştır. Her ne kadar Robespierre rejim karşıtlarına karşı uyguladığı şiddeti terörizm başlığı adı altında olumlasa da binlerce kişinin giyotinle idam edildiği ve işkence gördüğü bu dönem günümüzdeki olumsuz anlamı ile devlet terörünün en belirgin örneğidir. Ulusal Konvansiyon'un terör yönetimi, Fransız ordularının savaş alanlarında kazandığı başarılar sonucu, dikta rejimine artık tahammülü kalmayan halkın baskısıyla 1795 yılında yıkılmıştır ve terör dönemi boyunca idam edilenlerin % 8'inin soylu, % 14'ünün burjuva, % 6'sının din adamı ve % 70'inin köylü ve işçi kökenli olması, Konvansiyon rejiminin niteliğini açıkça ortaya koymaktadır (Sander, 2009: 166, 167).
1789 Fransız İhtilali'ni izleyen 1793-1794 Konvansiyon Dönemi'nde Jakoben yönetimce uygulanan sistematik baskı ve şiddet politikası (İşten, 2010: 51) devlet terörizminin en bilindik örneği kabul edilmektedir. Ayrıca, Borgialar dönemine İtalya'da, Cromwell döneminde İngiltere'de ve devrim sırasında Rusya'da gerçekleştirilen sistematik şiddet uygulamaları, devlet terörünün tarihi örnekleri sayılmaktadır (Öktem, 2004: 133). Siyaset ile şiddet ilişkisinde yepyeni bir dönem açan bu süreç, terör ve terörizm kavramını da siyaset, şiddet, etik, hukuk vb. gibi kavramların ortak düzeyi içerisindeki en anlamlı temalardan birisi haline getirmiştir (Ertekin, 2006: 106).
Terörizm her ne kadar Konvansiyon Dönemi'nden sonra hukuk ve siyaset alanında kavram olarak doğsa da günümüzdeki korku ve dehşet yayma gibi olumsuz anlamları ile Antik Çağa dek götürülür. Türkiye'deki ünlü terör uzmanlarından İhsan Bal bir diğer ünlü terör uzmanı Laqueur'dan bu durumu şöyle (2006a: 33) aktarır: "Terör; 'korku ve dehşet' yaymak suretiyle baskı kurmak olarak algılandığında belki günümüzden epeyce eskilere götürülebilir, ancak stratejileri bakımından modern çağın bir ürünüdür."
Terörizmin kavramsal olarak olmasa da taktik ve amaç yönleri ile ilk örneği literatürde genellikle, Filistin'de ortaya çıkan ve Romalıları bu topraklardan atmak amacıyla Romalılara ve bazı Musevilere karşı eylemler düzenleyen Zelotesler 4 olarak da bilinen Sicariiler'e5 dek götürülmektedir. MS 50-706 yılları arasında tutucu Musevi din adamlarının çok iyi teşkilatlanmış bir dini mezhep olarak kurdukları Sicariiler, kurbanlarına Sica denilen küçük bir kılıçla genellikle gündüz ve kalabalık ortamda saldırmışlardır (Caşın, 2008: 229).
Yahudiliğin ırksal ve dinsel bir anlam taşıması bu terör örgütünün bir açıdan etnik terör örgütü olduğu anlamına gelmekle birlikte bu örgütün Roma
İmparatorluğu'nun iktidarını reddetmesi onu günümüz anarşist terör örgütlerinin bir benzeri olduğu anlamına gelmektedir.
Yahudi ırkını yücelten Sicariiler'in, kurbanlarını halkın önünde ve gündüz öldürmeleri topluma korku, dehşet yayma gibi terörizmin günümüzdeki temel
yöntemlerini kullandıklarını göstermektedir. Bu bakımdan Sicariiler olumsuz anlamı ile günümüz terörizmine Robespierre ve adamlarının Fransız İhtilali sonrası olumlu anlamla tanımladıkları ve kullandıkları XVIII. asır terörizminden daha yakındır.
3. CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİER.,
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder