TERÖRÜN EKONOMİK ETKİLERİ, BÖLÜM 2
2. Terörün Ekonomik Etkileri,
Terörün ekonomik sonuçlarını net olarak ortaya koymak kolay değildir.
Son yıllarda, terörün doğrudan maliyetlerinin yanı sıra diğer bazı ekonomik maliyetlerinin de olduğunu ortaya koyan çok sayıda çalışma yapılmıştır. Ancak 30 yılı aşkın bir süredir terörle mücadele eden ülkemizde terörün ekonomi üzerindeki etkileri, birkaç çalışma dışında yeterince ele alınmamıştır. Oysa başarılı bir terörle mücadele politikasının ön şartı, terörün niteliğinin ve yapısının yanı sıra ekonomik maliyetlerini doğru anlamaktan geçer.
Bu bölümde, terörün turizm, doğrudan yabancı sermaye yatırımları, tasarruf ve tüketim, yatırım, menkul kıymet piyasası, dış ticaret, yerel ekonomi ve nihayetinde ekonomik gelişme üzerindeki etkileri tartışılacaktır.
2.1. Terörün Neden Olduğu Doğrudan Kayıplar,
Terörün ilk ve doğrudan etkisi, insan hayatı da dâhil olmak üzere verilen maddi kayıplardır. Arama ve kurtarma çalışmalarından kaynaklanan maliyetler ile saldırı sonrası kriz yönetimi harcamaları da önemli maliyet kalemleridir. Bu sonuçlar, terör eyleminin olmasından hemen sonra ortaya çıkar. Diğer bir deyişle, bu etkiler terörün kısa vadeli ve doğrudan sonuçlarıdır.
Bu çerçevedeki en önemli unsur ise hiç şüphesiz insan kaybıdır. TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu, Terör ve Şiddet Olayları Kapsamında Yaşam Hakkı İhlallerinin İncelenmesine Yönelik Kurulan Alt Komisyon’un Ocak 2013 tarihli Taslak Raporuna göre, son 30 yıl içerisinde Türk Silahlı Kuvvetleri ile Bakanlıkların verdiği toplam şehit sayısı 7918’dir (TBMM, 2013:60). Aynı raporda Emniyet ve Jandarma bölgelerinde terör nedeniyle meydana gelen toplam sivil ölümleri ile ilgili rakamlara da yer verilmiştir. Buna göre, Emniyet bölgesi için 16.05.1987- 29.10.2011 tarih aralığında 1.633 ve Jandarma bölgesi için 1984 yılından 09.10.2012 tarihine kadar 3.924 olmak üzere toplam 5.557 sivilin terör olayları nedeniyle yaşamını yitirmiş olduğu görülmektedir (TBMM, 2013:65). Söz konusu rakamlara yaralanmalar da dâhil edildiğinde binlerce kişinin PKK teröründen doğrudan zarar gördüğü sonucuna ulaşılabilir.
Öte yandan kamu binaları sıklıkla terör saldırılarının hedefleri arasında yer almaktadır. Bu kapsamda Okullar, sağlık ocakları, hastaneler, yollar, demir yolları, boru hatları, barajlar ve sıklıkla karakollar terör saldırısına maruz kalabilmektedir. Bu tür terör saldırılarının hedefi, devletin, hedef alınan bölgeye hizmet götürmesini engellemek ve devletin bu bölgedeki hakimiyet alanını kırmaktır.
TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu, Terör ve Şiddet Olayları Kapsamında Yaşam Hakkı İhlallerinin İncelenmesine Yönelik Kurulan Alt Komisyon’un Ocak 2013 tarihli Taslak Raporuna göre; terör örgütü PKK’nın gerçek yüzünü gösteren olaylardan birisi de bölgede militan devşirebileceği cehalet ortamını sağlamak için öğretmenlere saldırıları, okulları molotof kokteyli ile yakma girişimleridir. Bu eylemlerde çocuk ve gençleri kullanan örgüt böylelikle ayrıca genç kuşaklar üzerinde eğitim karşıtı kışkırtıcı bir ortamı oluşturmak istemektedir (TBMM, 2013:199).
Saldırı sonrası yıkılan veya zarar gören binalar, devlet için bir maliyet niteliğindedir. Bu gayrimenkullerin anında yeniden yapılması veya anında onarılması her zaman mümkün değildir.
Zira bu tür maliyetler olağan dışı bir nitelik taşır ve bütçeden bu zararların giderilmesine yönelik kalemlere yer verilmemiş olabilir. Bu tür maliyetlere yönelik olarak bütçede bir pay ayrılmış olsa dahi, söz konusu gayrimenkullerin yeniden yapılması veya onarılması belirli bir zamanı zorunlu kılar ve bu zaman dilimi içerisinde saldırıda bulunulan kamu binasının vermiş olduğu hizmetlerde aksamaların yaşanması doğal olacaktır.
2.2. Yatırımlar Üzerindeki Etkileri,
Terörün ekonomik maliyetleri kapsamında akla ilk gelen unsur, terörün ekonomide yarattığı belirsizlik ortamıdır. Bu ise, ekonominin bütün sektörlerinde kendisini hissettirir. Yapılan bir araştırmaya (Blomberg, Hess vd, 2004:19) göre, terör eylemleri arttıkça yatırımlar azalmakta, kamu harcamaları artmaktadır.
Konuya şirketler açısından bakılırsa; hammaddeden nihai mala kadar üretim zincirinin her bir aşaması terör tehdidine açıktır. Simon’a göre (2002:56), çok uluslu şirketlerin terör riski daha yüksektir, zira şirketler ve kurumsal semboller, teröristler için daha çekici hedeflerdir. Gelişmiş finansal merkezler, havaalanları, petrol dağıtım kanalları da aynı şekilde terör riski yüksek olan alanlardır. Fabrikalara, üretim ve dağıtım merkezlerine bilgi işlem sistemlerine, dağıtım kanallarına, hatta markalara, yazılımlara yapılacak bir terör saldırısı, ölçülemeyecek derecede büyük zararlar doğurabilir.
Terör dolayısıyla artan risk ve belirsizlik ortamı, istihdam olanaklarını da kısıtlamaktadır. TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu, Terör ve Şiddet Olayları Kapsamında Yaşam Hakkı İhlallerinin İncelenmesine Yönelik Kurulan Alt Komisyon’un Ocak 2013 tarihli Taslak Raporuna göre, terör olaylarının terör olaylarının meydana geldiği bölge halkına yaşattığı maliyetlerden birisi de yaşadıkları yerlerden göç etmek zorunda kalmalarıdır.
Bu maliyeti azaltma ve ortadan kaldırma yönünde geliştirilen projelerden birisi Köye Dönüş ve Rehabilitasyon Projesi (KDRP)’dir. KDRP; Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerimizde, terör ve güvenlik kaygılarıyla yaşadıkları yerlerden göç etmek durumunda kalan vatandaşlarımızdan gönüllü olarak geri dönmek isteyenlerin geri dönüşlerinin kolaylaştırılması, geri dönülen yerlerde gerekli sosyal ve ekonomik alt yapının tesisi ile sürdürülebilir yaşam koşullarının oluşturulması, geri dönmek istemeyenlerin ise mevcut yaşadıkları yerlerde şehir hayatına uyumlarının geliştirilmesi, ekonomik ve sosyal durumlarının iyileştirilmesini amaçlayan bir projedir.
KDRP verilerine göre, terör ve güvenlik kaygılarıyla köylerinden göç etmek zorunda kalan hane sayısı 62.448, köylerinden göç etmek zorunda kalan vatandaş sayısı ise 386.360’tır. KDRP sayesinde köylerine geri dönen hane sayısı 28.384 ve KDRP sayesinde köylerine geri dönen vatandaş sayısı ise 187.861’dir.
Aynı Rapora göre insanların bir kısmı terör örgütünün baskısı bir kısmı da terör örgütü ile mücadele eden birimlerin terörle mücadelenin gereği anlayışı ve zorlamaları nedeniyle yaşadıkları köy ve mezraları bırakarak bir kısmı en yakın il ve ilçelere bir kısmı ise akrabalarının bulunduğu ya da daha önce bir şekilde bildikleri batıdaki illere ve metropollere göç etmişlerdir.
Yaşanan göç bir yandan ayrıldıkları yerin ekonomik potansiyelden mahrumiyet diğer taraftan göç edilen yerlerde yeni problemlerle yüzleşmeleri anlamına gelmektedir.
Terör, işlem maliyetlerini yükselten bir unsur olarak da karşımıza çıkmaktadır. Esasen işlem maliyetlerini yükselten unsur terör saldırısının bizzat kendisi değil, terörle mücadeledir.
Terör örgütlerinin nerede hangi tür bir saldırıda bulunacağı belirsiz olduğu için ülkenin tamamında teröre karşı önlemler alınmak durumundadır. Örneğin gümrük kontrolleri arttırılır, güvenlik görevlisi sayısı arttırılır, havaalanlarında daha gelişmiş detektörler alınmaya başlanır. Bu, sadece maliyetleri arttırmakla kalmaz, aynı zamanda işlemleri de yavaşlatarak ekonomiye yük olur.
Bazı durumlarda alınan ilave güvenlik tedbirleri, terör tehdidi azalmış olsa dahi halk tarafından bir tehdit algılamasına yol açabilir. Bu algılama ise, tüketici davranışlarına yansımaktadır. Daha fazla güvensizliğe yol açabilecek tedbirler sonucunda sermaye başka bölgelere doğru kayabilir, yatırımlar ertelenebilir, tüketiciler de alışverişlerini geciktirebilirler.
11 Eylül saldırıları sonrasında uygulanan politikalara bakıldığında, önlemler ağırlıklı olarak gümrük ve sınır kontrollerinin arttırılması üzerinde odaklanmış, ayrıca göçmen mevzuatı da katılaştırılmıştır. Yapılan bir araştırmaya (Walkenhorst ve Dihel, 2002:5) göre, uygulanan bu önlemler sonucunda uluslararası işlem maliyetleri % 0,5 ila % 3 arasında artış göstermiştir. İşlem maliyetlerindeki bu artışın iç ticareti etkilemesi kaçınılmazdır.
Ayrıca terör olaylarının yaşandığı bölgelere yapılacak nakliyatların ücretlerinde de bir artış yaşanacaktır. Bu ise, sigorta primlerinin yükselmesiyle birlikte yatırım maliyetlerini arttıran bir diğer unsur olarak ortaya çıkmaktadır.
Terör riskinin yükselmesi, kaçınılmaz olarak işletme stratejilerini de etkileyecektir. Risk değerlendirmesi, yatırım kararlarında her zaman en önemli etkenlerden birisi olmuştur:
Şirketler, kritik ülkelere yapacakları yatırımlarda karar verirken BERI (Business and Environment Risk) olarak bilinen endekse önem verir. Terör riski konusunda en ufak bir ipucu, yatırım kararlarını ciddi ölçüde değişikliğe uğratabilir.
İş stratejilerindeki değişiklikler ise dış ticarete yansıyacaktır.
Terör eylemleri, yatırımların sadece düzeyini değil dağılımını da etkilemektedir. Terör, kaynakları yatırımlardan çekip güvenlik harcamalarına aktarmaktadır.
Bu durum, hem kamu kaynakları hem de özel sektör kaynakları için geçerlidir. Avrupa’daki şirketlerin %36’sı, şirketlerinin veya personelinin teröre maruz kalabileceklerine inanmaktadır ve şirketlerin %77’si güvenliklerine yıllık gelirlerinin %2’sinden daha az bir bütçe ayırmıştır (Rand Europe, 2004:1). Ayrıca terör riski ne kadar yüksek olursa, şirketlerin bunu kompanse edebilmek
için vermek zorunda kalacakları sigorta primi de yükselecektir. Konuya kamu kaynakları açısından bakılırsa terörün, kaynakları yatırımlardan kamu harcamalarına doğru kaydırması, dış borçlanmanın artması anlamına gelir.
Az gelişmiş ülkelerde terör sonucunda kamu harcamalarının artması, dış rezervlerin satılması ve emisyona gidilmesi sonucunu doğurur.
Terör, yatırımların aynı zamanda türünü de değiştirmektedir. Yapılan bir çalışmaya göre (Australia Department of Foreign Affairs and Trade, 2004:5), terör olaylarının olduğu bölgede yatırımlar azalmakla kalmamakta, aynı zamanda kısa vadeli yatırımlara dönüşmektedir. Şirketler, artan belirsizlik dolayısıyla uzun vadeli plan yapamamakta ve kısa süre içerisinde başka bir bölgeye taşınacak şekilde kendisini organize etmekte ve yapılanmaktadır.
2.3. Tüketici Davranışları, Tüketim ve Tasarruf Üzerindeki Etkileri,
Terörün toplam tüketim ve tasarruf üzerinde göstermiş olduğu etkiler de ülke ekonomisi üzerinde önemli bir role sahiptir. Zira bu, yatırım düzeyini ve dolayısıyla ekonomik büyümeyi etkilemektedir. Kuzey İrlanda üzerinde yapılan çalışmada (Frey, Luechinger vd, 2007:24), terör eylemlerinin düzeyinin azalması karşılığında bireylerin yıllık gelirlerinin %41’ini ödemeye razı oldukları ortaya konulmuştur. Tüketim ve dolayısıyla tasarruf oranı, terör eylemlerinden birkaç şekilde etkilenebilir. Terör, algılanan risk düzeyini arttırabilir. Bruck ve Wickstrom’a göre (2004:4) tüketici kaygıları en çok hizmet sektörünü, özellikle turizm, ulaşım ve sigorta sektörünü etkilemektedir. Risk algılamasının yükselmesi dolayısıyla bu sektörlerde tüketim eğilimi düşmekte, bu ise kaynakların bu sektörlerden çekilmesi anlamına gelmektedir ki bu da büyüme oranını etkilemektedir.
Ayrıca terör, bireylerin paralarını tüketime harcamaktansa vergi cennetleri gibi ülkelere yatırarak tasarruf etmelerini teşvik edebilir. Ters yönlü olan bu iki etki
dolayısıyla terörün tasarruf ve tüketim üzerinde nasıl bir etkide bulunduğu, ampirik bir soru olarak ortaya çıkmaktadır.
2.4. Dış Ticaret Üzerindeki Etkileri,
Terör, dış ticareti çeşitli şekillerde etkileyebilir. İlk olarak, terör dolayısıyla zedelenen güven ortamı nedeniyle ticaret yapmanın maliyeti artacaktır. İkinci olarak, artan güvenlik önemleri dolayısıyla işlem maliyetleri artacaktır. Üçüncü olarak, ticarete konu olan malların doğrudan zarar görme riski bulunmaktadır. Saddam Hüseyin’in devrilmesinden sonra petrol boru hatlarına yapılan saldırı dolayısıyla petrol ihracatının sıkıntıya girmesi bu türden bir risktir (Frey, Luechinger vd, 2007:15).
1960–1993 döneminde 200’den fazla ülke üzerinde yapılan bir araştırmaya (Nitsch ve Schumacher, 2004:178) göre, teröre maruz kalan ülkelerin birbirleriyle daha az ticarete girdikleri ortaya konulmuştur. Çalışmanın bir diğer sonucuna göre, terör olaylarının sayısının %100 oranında artması, karşılıklı dış ticareti %4 oranında azaltmaktadır. Çalışmada, anti-terör politikalarının işlem maliyetlerini düşürmesi amacıyla ülkelerin gümrük ve polis idareleri arasında uluslararası teknik işbirliğine gidilebileceği belirtilmektedir.
2.5. Doğrudan Yabancı Sermaye Yatırımları Üzerindeki Etkileri,
Konuya doğrudan yabancı sermaye yatırımları (DYSY) açısından bakılacak olursa, terörün bu tür yatırımlar üzerinde negatif bir etkisinin olduğu düşünülebilir. Geleneksel yaklaşım, yabancı yatırımcıların güveninin kaybolması dolayısıyla ülkeden sermayenin kaçacağı yönündedir.
Bazı akademik çalışmalarda ortaya çıkan sonuçlar da bu fikri destekler niteliktedir. Yapılan bir çalışmada (Abadie ve Gardeazabal,2005:1), terörün DYSY üzerindeki etkileri araştırılmış, ölçüm için kullanılan 28 modelin 25’inde bu endeksin DYSY/GSMH oranına en az %10 düzeyinde ters yönde etki ettiği saptanmıştır.
Ancak yabancı yatırımcıların düşünceleri her zaman birbiriyle paralel değildir. Kar peşinde koşma ve yeni ticaret ortakları bulma isteği, yatırım yapmada algılanan politik riske nazaran genellikle daha güçlü bir motivasyondur
(Wagner, 2006:1).
Küresel terör, her ne kadar yatırım kararlarını doğrudan etkileyen bir faktör olsa da, bu faktör yatırımcıları 11 Eylül saldırılarından sonra yatırım yapmaktan alıkoymamıştır.
UNCTAD’a göre, gelişmekte olan ülkelere olan DYSY akımları 2000–2004 yılları arasında %200 oranında artış göstermiştir. Aynı dönem boyunca, gelişmiş ülkelere gelen DYSY ise %27 oranında azalmıştır. Gelişmiş ülkelerde, ülkeye giren DYSY trendi düşerken, bu trend gelişmekte olan ülkelerde yükselmiştir. Terör saldırılarının büyük bir kısmının gelişmekte olan ülkelerde olduğu düşünüldüğünde bu sonuç daha anlamlıdır.
Birleşmiş Milletler tarafından yapılan bir diğer araştırmada (World Investment Report, 2004:1), 2001-2003 yılları arasında, ülkelerin ekonomik büyüklükleri de dikkate alınarak ülkelere giren DYSY karşılaştırılmıştır. Bu karşılaştırmada, ülkenin toplan DYSY yatırımları içerisindeki payı, toplam GSMH içerisindeki payına oranlanmış ve ülkeler sıralanmıştır. İlginç bir şekilde, ilk 20 sırada yer alan ülkeler arasında sadece 3 ülke gelişmiş ülke kategorisindedir.
140 Ülke arasında
Almanya 102.,
ABD 112. ve
Japonya 132. sırada yer almıştır (Wagner, 2006:1).
Bu durumda terör riski DYSY kararlarını ters yönde mi etkilemektedir? Esasen bu, birinin nereye yatırım yapmak istediğine bağlıdır. Irak’a yatırım yapmayı düşünen bir firma için terör riski, Kanada’ya yatırım yapmak isteyen bir şirkete göre daha önemli olacaktır. 1960 ve 70’li yıllarda çok uluslu şirketlerin yöneticileriyle yapılan görüşme ve anketlerin sonuçlarına göre, politik ortam, yatırım kararlarını en çok etkileyen faktörler arasında sayılmaktadır (Wagner, 2006:1). Ancak A.T.Kearney tarafından yıllık olarak yayınlanan DYSY Güven Endeksinde (A.T. Kearney, 2004:7), dünyanın en büyük 1000 şirketinin yöneticilerine yönelik DYSY ile ilgili bir anket düzenlenmiştir. Sonuç şaşırtıcıdır: 2004 yılında terör ve güvenlik konusu, 15 endişenin 7. sırasında yer almıştır.
Politik risk, terör ve DYSY akımları arasındaki ilişkiyi araştıran ampirik çalışmalar, birbiriyle tezat nitelikte sonuçlar ortaya koymuştur. Bazı çalışmalarda bir ilişki tespit edilmişken, diğer bazı çalışmalarda ilişki olmadığı ortaya konulmuştur. Bazı çalışmalarda DYSY akımlarını açıklamak üzere bazen makroekonomik değişkenlere ağırlık verilmiş, diğer bazı çalışmalarda ise politik değişkenler üzerinde durulmuştur. Teoride ve pratikte politik ve ekonomik değişkenler arasında keskin bir ayrım yapmak zordur. Bu nedenle özellikle
gelişmekte olan ülkelerde DYSY kararlarının hem politik hem de ekonomik değişkenler tarafından belirlendiğini söylemek yanlış olmayacaktır.
Harvard Üniversitesi tarafından yapılan bir çalışmada (Abadie ve Gardeazabal, 2005:15) ortaya çıkan sonuca göre, artan terör riski net DYSY’yi düşürmektedir. Küresel bir ekonomide, yatırımcılar fonlarını çeşitlendirebilir, bu nedenle terör sermayenin ülkeler arasındaki dolaşımında etkili olabilir.
Pennsylvania State University tarafından yapılan bir çalışmada (Li ve Schaub, 2004:253), 1975–1997 yılları baz alınarak 112 ülke üzerinde yapılan bir çalışmaya göre; DYSY, ticaret ve portföy yatırımlarının ülkelerdeki terör olayları üzerinde doğrudan bir etkisi bulunmamış, ülkenin ekonomik gelişimi ve ticaret ortaklarının terör olaylarının sayısını düşürdüğü görülmüştür. Bu kapsamda, DYSY ve ticaret ekonomik gelişmeyi tetiklediğinden, bu iki değişkenin terör üzerinde negatif bir etkisi olduğu da söylenebilir.
Pennsylvania State University tarafından yapılan bir diğer çalışmada ise (Li, 2005:278297), ülkenin demokrasi düzeyi ile terör arasındaki ilişki araştırılmıştır. Bu çalışmada, 1975– 1997 yılları arasında 119 ülke incelenmiştir. Çalışmada çıkan sonuç, aynı konuda yapılan önceki akademik çalışmaların aksi yöndedir. Demokrasinin, seçme hakkı gibi bazı unsurları terör eylemi sayısı üzerinde negatif bir etkiye sahipken, kişisel hürriyetlerin kısıtlanabilmesi gibi diğer bazı unsurları ise terör eylemi sayısı üzerinde pozitif bir etkiye sahiptir (Wagner,
2006:2).
Her iki çalışmada da anlamlı sonuçlara ulaşılmış, sonuçlar rakamlarla desteklenmiştir. Ancak iki çalışmada da farklı tarihlere ve yönetim şekillerine rağmen birçok ülkenin uzun dönemli teröre maruz kaldığı göz önünde bulundurulmamıştır. Bu ülkeler arasında Kolombiya, Türkiye, Nepal, Hindistan, Pakistan, Filipinler, İspanya, İngiltere, Suudi Arabistan ve Cezayir sayılabilir (Wagner, 2006:3).
Terör riskinin algılanması, bazı yatırım kararları üzerinde ciddi etkiler doğurmakta iken, diğer bazı yatırımları engellememektedir. Yatırım kararını etkileyen faktörler arasında, yatırım yapılacak yerin ekonomik açıdan güvenliği, ülkede yatırım yapma kolaylığı, ülkenin hukuk düzeninin işleyişi ve yatırımın maliyeti sayılabilir. Ülkede terörün olup olmadığı ise “algılama”ya bağlıdır. Ancak tüketici davranışları, birçok çalışmada göz ardı edilen unsurlardan biri olmuştur. Terörün operasyonel kapasite üzerindeki etkisini tahmin etmek, yatırımın başarısını nasıl etkilerse, tüketici davranışlarını doğru tahmin etmek de yatırımın başarısını aynı şekilde etkileyecektir (Wagner, 2006:4).
Örneğin, bazı Avrupalılarca hissedilebilecek ABD düşmanlığının, ABD şirketlerinin Avrupa’da daha az mal satmasına neden olabileceği düşünülebilir. Tüketici davranışları üzerine yapılan bir çalışmada (Katzenstein ve Keohane, 2006), Avrupalı tüketicilerin %20’sinin ABD mallarını almaktan kaçındığı, ancak ABD şirketlerinin 2000–2004 yılları arasındaki Avrupa satışlarının Avrupalı rakipleri kadar hızlı arttığı tespit edilmiştir. Buradan hareketle, Avrupalı tüketicilerin, ABD hükümetinin eylemleri ile ABD şirketlerinin ürünleri arasında bir ayrım yaptığı söylenebilir (Wagner, 2006:4).
Terör dolayısıyla şirketlerin kısa vadeli maliyetleri yüksek olabilir, ancak terörün ulusal ekonomi üzerindeki potansiyel uzun vadeli etkisi yıkıcı olabilir. Yapılan bir çalışmada (Australia Department of Foreign Affairs and Trade, 2004:12), DYSY’larına bağımlılıkları nedeniyle gelişmekte olan ülkelerde terörün ekonomik etkilerinin çok daha fazla göründüğü belirtilmiştir.
Sonuç olarak, terör riski algılamasının DYSY kararlarını ters yönde etkileyip etkilemediği konusunda verilebilecek tek bir cevap yoktur, cevap bir dizi değişkene bağlıdır. Yapılan akademik ve ampirik çalışmalarda da çok farklı sonuçlara ulaşılmıştır. Bazı şirketler kar maksimizasyonuna odaklanmışken, diğer bazıları risk yönetimi ve zararın minimize edilmesine çalışabilir
(Wagner, 2006:5).
3.CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder