ERGENEKON UN., KARANLIK İSMİ KARA KUTU TUNCAY GÜNEY., BÖLÜM 11
15 Aralık 2008’de Silopi Cumhuriyet Başsavcılığı, iddilar üzerine harekete geçti. Şırnak Barosu'nun, Tuncay Güney'in JİTEM tarafından 1990'lı yıllarda öldürülen pek çok kişinin asitle yakıldıktan sonra Silopi'de bulunan BOTAŞ Tesisleri'ne ve Cizre-Silopi güzergâhındaki bazı noktalara açılan kuyulara gömüldüğü yönündeki bilgilere ilişkin suç duyurusunu dikkate alan Silopi Cumhuriyet Başsavcılığı, kuyuların açılması yönünde karar verdi. Silopi Cumhuriyet Başsavcılığı'nın, dilekçelerini dikkate alarak kuyuların yerlerini tespit edilmesi durumunda
yakın bir zamanda kuyuların açılması için harekete geçeceklerini aktaran Baro Başkanı Elçi, "Bu durum bizi umutlandırdı. Türkiye'de aydınlık bir geleceği yakalayabilmesi için geçmişi ile hesaplaşması lazım. Hukuk dışı uygulamalar varsa yargı karşısına çıkıp hesap vermesi gerekiyor. Bu faili meçhullerin aileleri,
yakınlarının 15-20 yıldır ölüp ölmediğini tam olarak bilmiyor. Bu durum insanlara acı çektiriyor en azından bu konu aydınlanırsa bu insanlarda yakınlarından ümidini kesmiş olacak. Türkiye'nin aydınlık geleceği için bu çalışmalar mutlaka olması gerekir. Özellikle Ergenekon soruşturmasını bu anlamda önemli bir milat olarak görüyorum." diye konuştu. Elçi, Cumhuriyet Başsavcılığı'nın aldığı karar doğrultusunda asit kuyularının açılabilmesi için vatandaşları duyarlı olmaya çağırdı. Kuyuların açılması için önce yerlerinin tespit edilmesi gerektiğini vurgulayan Elçi, asit kuyuları ile ilgili bilgi sahibi olan mağdur aileler ve tanıklarının Cumhuriyet Başsavcılığı'na ya da Şırnak Barosu'na başvurmasını istedi. (Tüm gazeteler, 16 Aralık 2008).
İddialarla ilgili olarak Yeni Aktüel Dergisi, o dönem yaşanan vahşetin yeni tanıklarıyla görüştü. Güney'in Güneydoğu'daki kayıplarla ilgili açıklamalarının hepsinin doğru olduğunu söyleyen Silopi Belediye Başkanı Muhsin Kunur, 1992-96 arasında sadece Silopi'de 35'e yakın insanın kaybolduğunu anlattı. Kunur, "Ergenekon hakkında dava açılınca kayıp yakınlarına 'Gelin bildirimde bulunun, bunları savcılara bildirelim' dedik. Ama kimse gelmedi. Buralarda Levent Ersöz ve ekibinin kurduğu korku imparatorluğu hâlâ sürüyor anlaşılan" dedi. Majino hattı gibiydi Eski Devlet Bakanı Salih Yıldırım da "Sağda solda ıssız alanlarda, köprü altlarında, terk edilmiş kuyularda cesetler bulunuyordu" diye konuştu. Eski Şırnak Milletvekili Nurettin Yılmaz da "Vali Kamil Acun döneminde Cizre-Şırnak karayolu üzerindeki Kasrık Boğazı, Fransızlar’ın ünlü Majino Hattı gibiydi. Şırnak'a girmek isteyen insan hakları savunucuları, avukatlar, aydınlar, gazeteciler saatlerce burada bekletiliyor, canından bezdiriliyordu” dedi. (Yeni Aktüel, 13 Aralık 2006).
Sabah'tan Atilla Korkmaz'ın 17 Aralık’taki haberine gore, Ergenekon davası ile gündeme gelen Güneydoğu'daki 'ölüm kuyuları'nı 1990'lı yıllarda Meclis'te ilk gündeme getiren dönemin RP İstanbul milletvekili Mehmet Fuat Fırat oldu. Fırat'ın anlattıkları gerçekten ürkütücü. Bugün 76 yaşında olan ve Ankara'daki evinde torunları ile zaman geçiren Şeyh Said'in torunu Mehmet Fuat Fırat, 1995- 2002 yılları arasında Meclis'te bulundu. Fırat dönemin bakanlarına kayıpların bulunması için gitti ancak, 'Kusura bakma askerleri aşamıyoruz' yanıtı aldı. Fırat'a kayıp yakınları ve 'kaybedilmek' istenenlerin anlattıkları ise akıllara durgunluk verecek türden. Mehmet Fuat Fırat, 'ölüm kuyuları'ndan milletvekili olduğu yıllarda söz edildiğini belirterek, "Sanıyorum bunu ilk olarak yüksek
sesle söyleyen benim. İnsanların kaybedilip bu kuyulara atıldığını oralarda herkes konuşuyordu. Biliniyordu yani.
Ama kimse ortaya çıkıp konuşamıyordu. Bunu bir çok kez basın mensuplarına veya parlamentodaki arkadaşlarıma anlattım. Ama o dönem şimdiki gibi ses getirmedi" diye konuştu. O dönemde yaşananları anlatan Fırat, 1990'lı yılların sonunda Diyarbakır'dan şu anda ismini hatırlamadığı bir kişinin kendisine geldiğini ve yaşadıklarını anlattığını belirterek, şöyle dedi:
"Diyarbakır'da sokakta yürürken birisinin kendisini takip ettiğini fark etmiş. O dönem de insanların faili meçhul cinayetlere kurban gittiği bir dönem. Fark ettirmeden yakınlarına haber vermiş. Adam onu takip ederken, yakınları da bu adamı takip etmeye başlamış. Bir çıkmaz sokağa girince, adamın üstüne atlayıp kıskıvrak yakalamışlar. Zorla konuşturdukları bu kişi, 'JİTEM'den bazıları talimat veriyor. Biz de takip edip öldürüyoruz. Ardından da bankaya gidip hesabımıza yatırılan 33 milyon lirayı alıyoruz' demiş. Bu kişi ile bir süre irtibatım oldu, ama sonra o da kayıplara karıştı." HAK-PAR kurucularından ve eski genel başkanı Abdülmelik Fırat ile amca çocukları olan Mehmet Fuat Fırat, yine milletvekilliği sırasında Şırnak'ın Güçlükonak ilçesinden birisinin kendisine geldiğini belirterek, "Bana 'bir yakınımızı jandarmalar aldı. Ama ne ölüsünü, ne dirisini vermiyorlar' diyerek yardım istedi. Ben de o zamanki bakanlardan Mehmet Yüceler'e durumu anlatarak yardım etmesini istedim. Bakan bana döndüğünde 'kusura bakma askerleri aşamıyoruz' dedi. O zamanlar öyle bir dönemdi işte" diye konuştu.
( Sabah, Aralık, 2008).
Küçük ekibinin sakladığı silahların büyük bir Türk bayrağı nın örttüğü bir devlet işletmesinin altında olduğu bilgisi henüz araştırılma dı. Polis İstihbarat bu konudaki görüşüme başvurdu, bu mekanlarında Güneydoğu’ da BOTAŞ’da olma ihtimali yüksek. Güney, adres vermeye çekinmişti, doğrusu kuyu adresini alırken çok zorlandım.
2001 yılındaki bilgilere hâkim olan Güney’den sonra, bu mekânlar değiştirilmiş olabilir. Faili meçhul cinayetlerin daha çok 1993 ile 1996 periyodunda işlendiğini biliyoruz. Geçtiğimiz yıllarda köprülerin altından çok sular aktı.
Asit çukurlarının yerlerini değiştirmek kolay değil ama üstünü örtmek söz konusu olmuş olabilir. Öldürülen binlerce kişinin kemiklerine ulaşmak bile imkânsız hale gelmiştir. Adli tıp uzmanı Ali Çerkezoğlu, kuyu içinde ve çevresinde bulunacak küçük bir kalıntının kimlik tespiti için yeterli olacağını söylüyor: "Bir kemik parçası ya da başka bir kalıntı faili meçhul cinayetleri aydınlatır. Ancak olay yerinde çok iyi bir inceleme yapılmalı." Kalıntılar üzerindeki DNA incelemesini, yakınlarını kaybedenlerden alınacak DNA örnekleri ile karşılaştırarak kimlik tespiti yapılabileceğini anlatan Çerkezoğlu, şunları söylüyor: "Kuyular 15-20 yıl öncesine ait. Kuyularda asit kullanılmışsa hiçbir kalıntıya da rastlanmayabilir.
Ama asitle yakıldıktan sonra kuyulara atılmışsa kemik kalıntısı olabilir. Adli tıp derinlemesine inceleme yaparsa bazı sonuçlara varılabilir." ( Zaman, Aralık, 2008).
Bu faili meçhullerin aileleri, yakınlarının 15-20 yıldır ölüp ölmediğini tam olarak bilmiyor. İHD Diyarbakır Şube Başkanı Avukat Muharrem Erbey, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde bin 385 kayıp insanın olduğunu belirterek, "Bu resmi kayıtlardır. Ancak, gayri resmi 2 bini aşkındır" görüşünde. İHD Başkanı Erbey, Silopi yakınlarındaki BOTAŞ kuyularına heyet olarak gidip inceleme yapacaklarını söyledi. Savcılığın kuyuların açılması yönünde karar vermesi durumunda cesede rastlanırsa kimlik tespiti için DNA testi yapılıp yapılmayacağı da cesetlerin durumuna göre belli olacak. Asitle yakıldıktan sonra gömüldüğü iddia edilen cesetlerin tamamen erimiş olması durumunda DNA testi yapılamayacak. Adli Tıp uzmanları, "Asit miktarını artırdıkça cesetlerde önce yumuşak dokular, ardından kemikler kısa sürede erir" diyor.
Şırnak bölgesinde 1990'larda kaybolan ve kendilerinden bir daha haber alınamayanlardan biri de HADEP'in Silopi İlçe Başkanı Serdar Tanış'tı. Tanış'ın Ankara Barosu'na kayıtlı olarak avukatlık yapan kardeşi Sedat Tanış, "Çocukluğumdan beri kayıpların BOTAŞ kuyularına atıldıkları konuşuluyordu. Bırakın insanların bunu yüksek sesle söylemesi, yakınların aranmasından çekiniliyordu" dedi. (Sabah, Aralık, 2007).
Diyarbakır Baro Başkanı M. Emin Aktar da Güneydoğu'daki karanlık dönemin mutlaka aydınlatılması gerektiğini ifade ediyor. Aktar, kuyuların açılmasıyla cinayetlerin çözüme kavuşacağına dikkat çekiyor. Baronun bu konuda üzerine düşeni yapacağını kaydeden Aktar, şöyle konuşuyor: "Bize bir başvuru gelirse, bir duyum alırsak adlî merciler nezdinde müracaatta bulunuruz. Adlî mercilerin bunları tespit etmesi gerekiyor. Kimlere aittir, orada bir şey çıkacak mı bunun belirlenmesi gerek. Kuyular açılırken mutlaka bu konunun uzmanı kişilerden yardım alınmalı. Bu şahısların çoğu elbiseleriyle gömüldü. Şahsın üzerindeki elbisesi veya beraberinde götürdüğü herhangi bir eşyadan yola çıkarak tespit yapılabilir." ( Zaman, Aralık, 2008).
Yine de bu asit mezarlar bulunursa, Ergenekon’un ülkemizin imajına vurduğu bir darbe daha temizlenmiş olur. Onlar yüzünden Türkiye her yıl ağır cezalar alıyor, AB’ye girişimiz engelleniyor veya erteleniyor. JİTEM’in günahlarından kurtulmak zorundayız.
Tuncay Güney'in kamoyuna yansıyan ifadelerinin ardından 16 Aralık'ta Kızıltepe ve Mutki savcılıklarına dilekçeyle başvurdular. Dilekçede, BOTAŞ'a ait Silopi ve Kızıltepe'deki bazı kuyuların açılması ve iki hafta önce Kızıltepe'nin Katar köyünde çıkarılan iki ceset üzerinde DNA testi yapılması istendi. Güneydoğu'da 1990'lı yıllarda çok sayıda kişi kaybolduktan sonra bir daha haber alınamadı. Mutki'de yaşayan Birlik ailesinden Kemal Birlik 1992 yılında işlediği bir suçtan dolayı 3 yıl hapis cezasına çarptırıldı. 29 Mayıs 1995 tarihinde cezasını çektikten sonra tahliye edildi. Onu almak üzere Mutki'den Kızıltepe'ye giden Mutki Nüfus Müdürü baba Abdulbaki Birlik, Tapu Müdürü ağabey Zübeyir Birlik ve dayı Zeki Abalık'tan bir daha haber alınamadı. Yapılan bütün ihbar ve aramalara rağmen bulunamayan baba, 2 oğlu ve dayı için gaiplik kararı alındı. Ancak aile,
kayıplarının peşini bırakmadı. Kaybolan Nüfus Müdürü Abdulbaki Birlik'in küçük oğlu Çetin Birlik, aradan geçen sürede birçok kuruma başvurmalarına rağmen hiçbir sonuç çıkmadığını anlatıyor. Konuyu araştırdıkları için bazı şahıslar tarafından defalarca tehdit edildiklerini ileri sürüyor. "O yıllarda araştırdığımız için yol arama ve kontrol noktalarında defalarca tehdit edildik. Uzun bir dönem Mutki'den dışarıya çıkmaya çekindik." diye konuşuyor. Yakınlarının BOTAŞ'a ait asit kuyularında olduğunu iddia ediyor: "Bu konu ile ilgili dilekçe verdik.
Babam ve kardeşlerimin bu kuyulardan birinde olduğunu düşünüyoruz." Kayıp nüfus müdürünün diğer oğlu Seyithan Birlik ise, Kızıltepe'ye giderek, avukatla görüşmüş.
Kuyulardan çıkarılan cesetler üzerinde DNA testi yapılacağını öğrenmiş. Bitlis Barosu Başkanı Mezher Yürek ise avukat Şevket Epözdemir'in de Bitlis'in Tatvan ilçesinde katledildiğini, ancak faillerinin bugüne kadar bulunamadığını hatırlatıyor. Resmî devlet görevlilerinin koruması altında olması gereken insanların aniden kaybolduğuna dikkat çeken Yürek, diyor ki, "Devlet kendi memurlarının bile peşine düşmüyor. Geçmişteki kayıp dosyalarının araştırılmadığını hepimiz biliyoruz." ( Okay, 2008).
Güneydoğu'da BOTAŞ'a ait asit çukurları iddiası, daha önce kurumda çalışan Korkut Eken, Adil Timurtaş gibi isimleri gündeme getirdi. Kurumun ünlü çalışanlarından biri emekli Yarbay Korkut Eken'di. 1987 yılında TSK'dan
emekliye ayrılan Eken, MİT Güvenlik Dairesi başkan yardımcısı olarak göreve başladı. Basına sızan MİT raporunu hazırlayan dairede görevli olduğu için 1988 yılında MİT'ten ayrıldı. 1990 yılında müfettiş olarak BOTAŞ'a girdi, 1993'e kadar çalıştı. Susurluk kazasının ardından 'cürüm işlemek amacıyla teşekkül oluşturmak ve bu teşekkülü yönetmek' suçundan 6 yıl hapse mahkum edildi. 2002'de girdiği cezaevinden 2004'te çıktı. BOTAŞ'ın diğer bir ünlü çalışanı 'Sarı Adil' kod adlı PKK itirafçısı Adil Timurtaş'tı. JİTEM davasında yargılanan 11
sanıktan biriydi. Küçükçekmece'de Ali Uğur'un öldürülmesi talimatını verdiği gerekçesiyle Bakırköy 4. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 25 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Musa Anter'in öldürülmesi başta olmak üzere 28 cinayette adı geçti. PKK içindeyken 1986'da teslim olan Timurtaş, itirafçı kadrosuna alınarak Silopi'de BOTAŞ tesislerinde işe yerleştiriliyor. Burada JİTEM komutanı Arif Doğan, Binbaşı Cem Ersever ve Mete kod adlı İbrahim Babat'la birlikte çalışıyor. Adil Timurtaş'ın gözaltına alındığı bir başka olay Ergenekon ile terör örgütleri arasındaki bağın ilginç örneklerinden biri. Timurtaş, DEHAP Bağcılar İlçe Başkanı Lezgin Bingöl'den tehditle para almak isterken polisin 3 Mayıs 2005'teki operasyonunda İstanbul Aksaray'da 7 kişi ile birlikte yakalandı. Timurtaş'la birlikte yakalanan Hacı İnan Hizbullah davasında mahkûm edilmişti. Bu
operasyonda Timurtaş'ın üzerinden çıkan 2 adet kimlikten birinin üzerinde Özel Kuvvetler Komutanlığı diğerinde ise Jandarma Genel Komutanlığı, yazıyordu. PKK itirafçısı Abdulkadir Aygan'ın iddialarına göre JİTEM kadrosunda bulunup BOTAŞ'ta çalışanlardan biri de asıl adı Hacı Hasan olan PKK itirafçısı İbrahim Babat. 1997 yılında cezaevinden gönderdiği 13 sayfalık dilekçenin ardından Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkan Yardımcısı Osman Nuri Oduncu ve Ömer Faruk Çayan, Tekirdağ Cezaevi'nde Babat ile görüşerek anlattıklarını tutanak
haline getirdi. Kendi anlatımına göre Babat, 1988 yılında PKK'dan ayrılıyor. Suriye'ye kaçmaya hazırlanırken bir korucu tarafından yakalanıp Şırnak Jandarma Alay Komutanlığı'na teslim ediliyor. Burada Cem Ersever
devreye giriyor ve itirafçı oluyor. 1989 yılı sonunda kendisine yeni bir kimlik çıkarılıyor. İsmi İbrahim Babat, Uludere Hilal Köyü nüfusuna kayıtlı, 1972 doğumlu, baba adı Abdurrahman, anne adı Cemile olarak kayıtlara
geçiriliyor. PKK itirafçısına bir de iş ayarlanıyor. Aynı yıl BOTAŞ'ta memur sıfatıyla göreve başlıyor. O dönemde Jandarma Grup Komutanlığı'nın başında, bugün Ergenekon davasının sanıkları arasında bulunan Binbaşı Arif Doğan bulunuyor. Ergenekon davasının 1 Aralık'ta görülen duruşmasında yaşanan diyalog dikkat çekmişti. Mahkeme üye hakimlerinden Hüseyin Özese, tutuklu sanıklardan Muzaffer Şenocak'a, emekli Binbaşı Fikret Emek'le nerede tanıştığını sormuştu. Şenocak, Fikret Emek ile 2004 yılında BOTAŞ'ta başmüfettiş olan M.K. aracılığıyla tanıştığını ifade etmişti. PKK dürbünleri JİTEM elemanında 2000 yılında İstanbul polisinin Mercan'da sahra ve gece görüş dürbünü satan bir şebekeye düzenlediği baskında Rusya'dan getirilerek gizlice Türkiye'ye sokulan 106 adet sahra ve gece görüş dürbünü ele geçirildi. Dürbünlerin PKK'ya gönderileceği anlaşıldı. Operasyonda JİTEM'e çalışan Timurtaş da gözaltına alındı. JİTEM elemanının PKK ile ilişkisi herkesi şaşırtmıştı. ( Zaman, Aralık, 2008). Emekli Tuğgeneral Veli Küçük'ün 'JİTEM diye bir yapılanma olmadığı' yönündeki açıklamalarına itirafçı Abdülkadir Aygan'dan maaş bordrolu cevap geldi. 1993 yılına ait Jandarma Genel Komutanlığı'ndan aldığı maaş belgesini 'Nasname' adlı internet sitesinde yayınlayan Aygan, Küçük'ü yalanladı. Üzerinde sicil numarası ve görev yeri olarak 'JİTEM' yazısının bulunduğu bordroda,
derece ve kademe bölümleri de ayrıntılı olarak yer alıyor. 'JİTEM' yazılı bordroya göre Aygan'ın 4,5 milyon lira maaş aldığı görülüyor. Veli Küçük, Ergenekon davasının 16 Aralık’ta yapılan duruşmasında JİTEM'in varlığını inkar etti, adı karanlık cinayetler ve faili meçhullerle anılan kuruluşun olmadığını savundu. Küçük'ün yaptığı açıklama, savunmasının hemen ardından belgesiyle yalanlandı. Hayatını Avrupa'da sürdüren Aygan, JİTEM'in kendisine düzenli maaş ödediğini anlatıyor: "Bu zat, milletin gözünün içine baka baka nasıl yalan söyleyebiliyor hayret ettim. Demek ki ben 9 yıl boyunca olmayan bir hayali resmî kurumda çalışmışım. JİTEM'in kurucuları arasında bulunan ve JİTEM gruplar komutanlığı görevini yürüten bu şahıs, şimdi çıkmış 'Böyle bir kurum yok.' diyor. Bu maaş bordrosuna ne diyeceksin bakalım? Dua et ki Türkiye'de hakkımda tutuklama kararı var ve duruşmalara katılamıyorum.
Yoksa gelir o belgeyi gözüne sokardım." Güney’in verdiği adresi araştırınca ilginç bir bilgi ile karşılaştım. İsveç’te yaşayan, Ergenekon’da sanık ve tanık olabileceğini açıklayan, eski PKK itirafçısı Abdülkadir Aygan, JİTEM’in yargısız infazla öldürdüğü mağdurlardan bazılarını, Güney’in bahsettiği yerin karşısına gömdüğünü, kitabında yazdı. Güney’in, BOTAŞ’a ait dediği tesisin, TPAO’a ait olduğu bilgisi gözümden kaçmadı. Bu eleştirimi Tuncay’a ilettim. Aygan yanlış yazmış, tesisin adının BOTAŞ askeri tesisi olduğu kesinleşti. Adalet Bakanlığı verilerine göre, 1 Ocak-31 Aralık 2001 arasında Adana, Ankara, Diyarbakır, Erzurum, İstanbul, İzmir, Malatya ve Van DGM'ye, toplam 473 faili belli olmayan dosya geldi. Bu sayı, önceki yıllardan devir olan 17 bin 401 dosyayla, toplam dosyalar içinde yüzde 62.2'lik bir yer tutarak, 17 bin 874'e ulaştı Faili meçhul
dosya sayısı, 18 bine yaklaştı. (Radikal, 2002)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder