12 Haziran 2019 Çarşamba

GÜNEY KIBRISTAKİ - ABD PROVAKASYONU,

GÜNEY KIBRISTAKİ - ABD PROVAKASYONU,




Yrd.Doç.Dr. Emete Gözügüzelli’ye sorduk 

17 MAR 2018... K.K.T.C. 
AJANSTÜRK SÖYLEŞİ  


ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Wess Mitchell’in, Rum yönetiminin ada çevresinde petrol ve doğalgaz aramasına arka çıkması ve açıkça provakasyon yapması üzerine Ajanstürk Genel Yayın Yönetmeni Sabiha Lina Coşkun, Bahçeşehir Kıbrıs Üniversitesi Deniz Hukuku Uygulama ve Araştırma Merkezi Başkanı Yrd.Doç.Dr. Emete Gözügüzelli’nin görüşlerini aldı. 

Ajanstürk Genel Yayın Yönetmeni Sabiha Lina Coşkun, Bahçeşehir Kıbrıs Üniversitesi Deniz Hukuku Araştırma ve Uygulama Merkezi Başkanı 
Yrd.Doç.Dr. Emete Gözügüzelli ile Kıbrıs’taki son gelişmeleri değerlendirdi. 

İşte o Söyleşi : 

AJANSTÜRK – ABD dışişleri bakan yardımcısı Wess Mitchell ın Güney Kıbrıs Rum Yönetimine yaptığı ziyarette doğalgaz arama çalışmalarında Washington un desteğini iletmesini nasıl yorumluyorsunuz? 

Yrd.Doç.Dr. Emete Gözügüzelli – Bu konuya değinmeden önce 19 Aralık 2017 Rum Fileleftheros gazetesinden duyurulan bir habere değinmek istiyorum. Buna göre ExxonMobil-Qatar Petrol konsorsyimunun GKRY’ne 10. Parselde araştırma yapmak için izin başvurusunda bulunduğu açıklandı. 


Zira ExxonMobil’in sondaj faaliyetleri 2018 ikinci yarısından sonra hedeflenmekte idi. Ancak burada bu talep ile ABD’nin yaz aylarında yapılacak sondaja yönelik sismografik araştırmaların ötesinde ek araştırmalar yapmak niyetiyle talepte bulunduğu belirtildi. Peki ek araştırmalar da neydi? 

Amerikan şirketi denizaltı robotlarıyla özel gemiyi halihazırda temin ettiğini ve bölgenin deniz altı robotları vasıtası ile fotoğraflarının çekileceğini ve bu yolla sondaj platformunun indirileceği bölgeyi kesin belirleyeceği belirtildi. 

Buradan şu sonuca varmak gerekiyor; Amerika sondaj faaliyetleri öncesinde ek araştırmalar yoluna Aralık 2017 sonunda başvurmuştur. 

Bu tarih mevcut sürecin çok gerisinde olan bir tarih değildir. Esasen deniz altının haritasının çıkarılmasına yönelik bu girişimde Amerika sadece Rum yönetimini dikkate alarak hareket ettiğini ortaya koyarken, diğer taraftan Kıbrıs Türklerinin egemen haklarının varlığına da tecavüz etmektedir. 

ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Mitchell’in Kıbrıs ziyaretinden önce aslında ABD Güney Kıbrıs Elçisi Kathleen Doherty basın açıklaması yapmıştır. Doherty yaptığı açıklamada; 

Exxon Mobil araştırmalarında Türkiye ile herhangi bir sorun yaşanmasını beklemiyoruz ABD Güney Kıbrıs’ın sözde MEB’inde kaynakları harekete geçirme 
hakkını destekliyor Kaynakların eşit şekilde paylaştırılmasına inanıyoruz. 

Müzakereler en kısa sürede başlayacağını ümit ediyoruz ABD hükümetinin güney Kıbrıs MEB’indeki faaliyetleri bir sondaj çalışmasından çok farklı olarak araştırma gemisi şeklinde olacak. 

Kaynaklar ile ilgili paylaşım veya anlaşmayı tarafların engellememesi veya kösteklememesi gerektiğini söylüyoruz . belli deniz sınırları konusundaki 
ihtilaflarda taraf tutmuyoruz. 

Tüm bu çerçevede Amerika’nın Güney Kıbrıs’ın ortaya koyduğu tek egemen mantığındaki argümanları destekleyen bir tavırla Kıbrıs Türkleri ve Türkiye’ye karşı bir baskı unsuru oluşturmaya çalıştığı, Kıbrıs Türklerinin bu kaynaklardan istifade edebilmesi için birleşik Kıbrıs’a razı olması gerektiği, Mart ayında yapılacak araştırma faaliyetleri ile kriz yaşanmasının beklenmediği, ama en önemlisi BMDHS’nde de öngörülen kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölge çakışmaları halinde ortaya çıkan ihtilaflarda çözüm gerektiren hallerin müzakereler yolu ile çözümlenmesi gerektiği ilkesini bile göz ardı ederek, hiçbir sorun yokmuş gibi, ben işime bakarım edası ile hareket etmeleri uluslararası hukukun genel ilkelerine de aykırı bir durumdur. 

Tüm bu çerçeveden sonra adaya ziyaret yapan Mitchell Anastasiades ile gerçekleştirdiği görüşmede benzer temalara vurgu yaparak Avrupa enerji 
güvenliğinin bir parçası olarak Rumların enerji politikalarının desteklendiği , tarafların işbirliğinin güçlendirileceği ve müzakere sürecinin başlaması 
gerektiği vurgularında bulunmuştur. Bu görüşmenin meyvesi olarak Hidrokarbonlar Fonu kurulması ile ilgili detaylar Mitcelle aktarılırken Türk 
tarafı yeni bir şantaj içerisine sokulmaya çalışılmıştır. Uluslararası hukukta diplomasi çalışmalarında bile taraflardan birini tehdit veya şantaj veya 
ağzına bal çalma bakış açıları ile müzakere tekniği mümkün değildir. 


Burada dikkat edilmesi gereken husus hidrokarbonlardan elde edilecek gelirin bu fona ayrılacağı ve Kıbrıs Türkleri bana payımı ver dediğinde buyur otur, görüşelim konuşalım noktasına getirilmeye çalışılacağıdır. 

Mithcellin Avrupa ve Asya’dan sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcısı olduğu dikkate alındığında ve Kıbrıs’a Priştine, Üsküp, Belgrad, Atina sonrasında gelmesi dikkate alınmalıdır. Türkiye’nin deniz alanlarını kapsayan bu sahaların üzerinde enerji güvenliği koridorunu Yunanistan ve Rumlar lehine kuvvetlendirme maksadı ortaya çıkmaktadır. 

Tüm bu noktada Amerika’nın Rumlara verdiği desteği nasıl okumamız gerekmektedir* 

Amerika izlediği stratejide, Türkiye’nin Afrin operasyonu sonrasında Rusya’nın geleceğinde daha etkin bir konumda bulunmasından ciddi rahatsız olmuştur. Suriye’de PKK/PYD ve türevlerinin Akdeniz’e inmek için oluşturmaya çalıştıkları koridorun önü kapatılmıştır. Tüm bu hamleler Amerika’yı rahatsız etmiştir. 

Suriye’de yaşanan gelişmeler ve Kıbrıs’ta bugün ortaya konan müzakere baskısı ayni projenin bir devamıdır. Türkiye 145,000 m2’lik deniz alanlarından mahrum edilmek ve Antalya körfezine hapsedilmek istenmektedir. Amerkia doğal kaynaklar için fon kurulması teklifi ile Kıbrıs Türklerini müzakere masasına çekmeye çaba sarf etmektedir. 

  Garanti Antlaşmaları gibi bölgenin ve adanın güvenlik ve barışını tesis eden Türkiye’nin etkin ve fiili gücünü ortadan kaldırmak niyeti sergilenmektedir. Kısaca Türkiye Suriye Krizinde Amerika’nın projelerini desteklemediği için Akdeniz’den çıkarılmak istenmektedir. 

   Hidrokarbonlar Fonu Anastasiades ve Mitchell görüşmelerinde ele alındı. Ne diyecekler, kaynaklar bu fona yatacak ve Kıbrıs Türkleri bu kaynaklardan pay isterse buyursun müzakere sürecine denilecek. Oysa müzakere sürecinde Rum tarafı takvim öngörmeden, ön şartlar ile müzakereleri başlatma çabasından hiç vazgeçmemesine karşın Amerika ve Batının AB’nin Rumların bu tutumunu devamla desteklemesi ve Türkiye karşıtlığının gündeme getirilmesi daha derin projelerin bir neticesidir. Şöyle ki, son dönemlerde Türkiye’nin Ortadoğu’daki etkinliği ve gücü diplomaside daha da önemli hal almıştır. Rusya ile yakınlaşan ilişkiler yanında Irak ve İran ile kurulan münasebetler ve bunların ötesinde kıtalar arası yürütülen Afrika , Asya kısaca çok yapılı ilişkilere bakılınca, Amerika’nın Suriye konusunda Türkiye’nin Operasyonu ile bölgedeki prestijini yitirdiği görülmektedir. 

Türkiye bölgede enerji güvenliği, transiti ve diplomasisi alanında önemli bir konuma gelmiştir. Oysa AP’u Türkiye’ye Afrinden çekil dediği gibi Akdeniz’den 
de çekil baskısı kurmaya çalışmaktadır. Türkiye insanı yardımdan terörle mücadeleye hem bölgede hem uluslararası alanda kendi yetkinliğini ve 
Uluslararası Hukuka uygunluğunu ispat etmiştir. 

   Suriye krizinde bile Türkiye’nin yaptığı hem insanı yardımı hem de terörle mücadeleyi hiçbir ülke yapamamıştır. 

Nitekim Amerika Türkiye’nin enerji güvenliğini sağlamada ve bölgede enerji merkezi olması yolundaki adımlarını tehdit olarak görmektedir. Öte yandan Çin ile ilişkiler geliştirilmiştir. Çin’in Yeni Modern ipek yolu projesinin bir kanadı kara üzerinden geçecek güzergahta Türkiye çok önemli bir noktada iken Akdeniz’de de Türkiye bu anlamda öne çıkan duruşa sahiptir. Hele de Kızıldeniz’de Sevakin adasını kiralayan ve buraya konuşlanan Türkiye’nin Akdeniz’deki haklarından vazgeçmesi mümkün değildir. 
Bu projenin Amerika tarafından hoşnut karşılanmadığı dikkate  alındığında, Akdeniz’de yeni cepheler veya müttefikler veya varolan müttefik ilişkileri derinleştirme stratejileri öne çıkmaktadır. 

Deniz alanlarında hidrokarbon kaynaklarının az veya çok bulunması gerilimi artıracaktır. Örneğin 12. Parselde İsrail gelir payı talep etmiş ve rum yönetimi bunu çok saçma bulmuştur. Bunların ötesinde Rumların ilan ettiği 13 ruhsat alanında 1,4,5,6,7 bölgelerinde Türkiye’nin kıta sahanlığı ihlal edilmektedir. 

Türkiye 2003’ten bu yana bu konunun sorunsallık olarak ortaya çıkmasından bu yana kendi deniz alanlarının ihlal edilmesine müsaade etmemiştir. 

Burada tehlike Amerika’nın fonları ile içte beslenen örgütlerin atacakları adımlardır. 

1974 Barış Harekatından sonra Amerika iki toplumlu proje ağları ile kuzeyde pek çok kişiyi eğitmiş, fonlamış, STÖ’lar kurdurmuş, merkezler açtırmış ve iç darbe sayılabilecek atılımların Türkiye aleyhinde gerçekleşmesi için çalışmalarda bulunmuştur. Amerika 2004 Annan planı döneminde Kıbrıs Büyükelçisinin bile kuzeyde köy köy gezip halka evet baskısını unutmadık. 

Amerikanın başını çektiği bu fonlarda yeni bir kimlik yani Kıbrıslılık kimliği inşa etme ve Türk kimliğinden ve Anavatandan arınma stratejileri ve psikolojik kampanyaları var olmuştur. 

Tüm bu çerçevede Amerika’nın Türkiye’nin karşısında gerilimi artırıcı adımlarına devam edeceği aşikardır. Doğal gaz konusunda desteklenmesi karşısında ancak şunu diyebilirim; Türkiye söylemiş olduğu sözlerinden ve bölgelsel haklarından ne Kıbrıs Türkleri ne de kendi hakları konusunda taviz vermeyecektir. 

Türkiye’nin uluslararsı hukuktan ve BMDHS’nden kaynaklanan ab initio ve ipso facto dediğimiz egemen hakları vardır. Türkiye Akdeniz’de 200 deniz mili alana sahiptir. Türkiye’nin bu alanlarını ihlal etmeye çalışan gereken yanıtı alacaktır. Sayın Erdoğan’ın dediği gibi Exxon gelse de farketmez haklarımızı çiğnetme yeceğiz. O nedenle Amerika hangi adımı atarsa atsın, Türkiye gerektiği yerde net tavrını ortaya koyacaktır. Bunu diplomaside de askeri güçte de ortaya koyacak kudret ve kabiliyeti vardır. 

AJANSTÜRK / Yunanistanın Ege Denizinde yapacağını duyurduğu tatbikat Kıbrıs’ta yaşananlarla doğrudan ilişkilendirilebilir mi? 

Yrd.Doç.Dr. Emete Gözügüzelli – Kurulan yeni dünya düzeninde Türkiye bu düzenin şekillendirici unsurlarından biri olma yönündeki adımlarını başarılı bir şekilde yürütmektedir. Yunanistan’ın yarası kendi içinde PKK teröristlerini destekleyerek Türkiye’ye saldığı ve son olarak da YPG adı ile terör örgütüne LAVRION bölgesinde sunduğu eğitim kamplarında düşmanımın düşmanı dostumdur mantığı ile hareket ettiğini ifade etmek yanlış olmayacaktır. Türkiye’nin AFrin operasyonu başlamasının hemen ardından Yunanistan’ın Ege’de Kardak kıyılıklarını ihlal etme girişiminin Türk deniz kuvvetlerince engellenmesi neticesinde kriz Kıbrıs’a taşmıştır. 

Şimdi bir tatbikat yapacaklarmış. Yapsınlar. 

Yüzlerce yapsınlar. Türk deniz kuvvetlerinin gücü her türlü tehlikeyi bertaraf edecek niteliktedir. 
Zaten Genel Kurmay Başkanı Hulusi Akar’ın Yunanistan’ın Ege tahrikleri içerisinde Ege’ye yaptığı ziyarette Ege,Akdenizdeki haklarımızın korunmasında kararlılıkla yürütüleceği mesajı tesadüf bir ziyaret değildir. Türkiye hem Akdeniz hem Ege’de teyakkuz halindedir. Kendi deniz yetki alanlarının ihlaline katiyen müsaade etmemekte kararlıdır. O nedenle bu tatbikatlar Yunanlıların kendi psikolojilerini rahatlatma açısından belki faydalı ama herhangi bir ihlal 
girişiminde Türk milletinin cesur ve kararlı duruşunu hissetmeleri açısından onlara zararlı bir hal alabilecek noktaya gelebilir. 

AJANSTÜRK / Türk Silahlı Kuvvetlerinin sınırötesi operasyonu sebebiyle karşısına aldığı ABD Rum kesimi ve Yunanistan üzerinden Türkiye ye dolaylı bir tehdit unsuru mu oluşturuyor 

Yrd.Doç.Dr. Emete Gözügüzelli – Ezelden beri Amerika daha Yunanistan’da kraliyet rejimi cunta yönetimi sürdüğü dönemlerde bile kendi istihbarat güçlerini Yunanistan’a yerleştirmiş ve Türkiye’ye karşı bir gözetleme bölgeleri oluşturmuş tur. Amerika!’nın Türkiye’de geçmişte yarattığı suni ve fiili darbe girişimlerini biliyoruz. Bölgede Yunanistan ve GKRY Amerika’nın müttefiki konumunda bulundukları doğrudur. Lakin hangi adımı atarlarsa atsınlar Türkiye bu çabalara karşı kara,deniz,hava alanlarını korumada ve gerek Kıbrıs Türklerinin hakları gerekse dünyada mazlum milletlerin yanında hakkaniyetli bir şekilde uluslararası hukuka uygun olarak korumaya kararlıdır. Unutulmasın ki Libya ve Malta arasında deniz alanları ihtilafında Kaddafinin savaş gemilerini göndere rek Amerikalı şirket olan CALTEX-California Texas Oil şirketinin sondaj platformlarını toparlayıp gitmiştir. Biz bunu İtalyan şirket ENI’nin sondaj platformunu toplayıp gitmesinde gördük. Şimdi 10. Parsel belki Türkiye’nin kıta 
sahanlığı alanlarında değil ama Rumların yaptığı ruhsatlandırma çabaları esasen uluslararası hukuka aykırıdır. Zira GKRY ilan ettiği sözde MEB alanı ilk olarak Mısırla bölgede çizildiğinde 2003 yılı Türkiye’nin batı bölgesindeki deniz yetki alanları ihlal edilmiştir. Bu durum üzerine Türkiye BMGS nezdinde bölgedeki alanlarını tescil ettirmiş ve gereken itirazları yapmıştır. O halde ihtilaf arz eden bir bölgede Türkiye’nin müdahale etmesi mümkündür. Bunu adanın garantörü olarak Kıbrıs Türk hakları açısından yapması mümkündür. 

Halen Kıbrıs sorunu çözümlenmeden atılan bu çabalar tamamı ile uluslararası hukukun genel ilkeleri ile bağdaşamaz. 

Kaldı ki GKRY İsrail ile çizdiği sözde MEB alanı ile İsrail de Lübnan’ın 840 km2 alanını ihlal etmiştir. GKRY’nin bu çabaları ile bölgede bu ihtilaf ortaya çıkmıştır. 

Şimdi kalkıp biz Güneyin Hidrokarbon faaliyetlerini destekliyoruz diye çıkış yapmak bu kadar ihtilaf olan bir alanda ne derece uluslararası hukukla bağdaşır daha net ortaya çıkmaktadır. 

  Netice itibarıyla, Türkiye yapılan bu adımlar karşısında 10. Bölgeye şuan müdahale etmeme sebebi sondaj çalışmaları olmamasından kaynaklıdır. 

Ancak bunun ilerleyen dönemde olmayacağı manasında değildir. 

Türkiye öyle sanıyorum ki en kısa sürede Akdeniz’de Deep Sea Port II sondaj gemisinin araştırmalarına şahit olacağımız bir sürece gireceğiz. 

Zira KKTC Bakanlar Kurulu TPAO’na 2018 başında 6 senelik daha ruhsatlandırma izni vermiştir. 

    Netice itibarıyla haklarımızın korunmasını göstereceğimiz pek çok yol olacağından kimse şüphe duymamalıdır. 


http://www.ajansturk.tv/son-dakika/guney-kibristaki-abd-provakasyonunu-yrd-doc-dr-emete-gozuguzelliye-sorduk/ 


***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder