22 Mayıs 2019 Çarşamba

KABUL EDİLEBİLİRLİK HAKKINDA KARAR BÖLÜM 2


KABUL EDİLEBİLİRLİK HAKKINDA KARAR  BÖLÜM 2


B. İlgili İç Hukuk 

1. Ceza Kanunu’nun Hükümleri 

Ceza Kanunu’nun 311 § 1. Maddesi asağıdaki gibidir: 

“ Cebir ve siddet kullanarak Türkiye Büyük Millet Meclisini ortadan kaldırmaya veya Türkiye Büyük Millet Meclisinin görevlerini kısmen veya tamamen yapmasını engellemeye tesebbüs edenler ağırlastırılmıs müebbet 
hapis cezasıyla cezalandırılırlar.” 

Ceza Kanunu’nun 312 § 1. maddesi aşağıdaki gibidir: 

“ Cebir ve siddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’ni ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye tesebbüs eden kimseye ağırlaştırılmıs müebbet hapis cezası 
verilir.” 
Yasadısı bir örgüte mensup olma suçunu öngören, Ceza Kanunu’nun 314. maddenin 1. ve 2. fıkraları asağıdaki gibidir: 
“ 1. Bu kısmın dördüncü ve besinci bölümlerinde yer alan suçları islemek amacıyla, silâhlı örgüt kuran veya yöneten kisi, on yıldan on bes yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. 
2. Birinci fıkrada tanımlanan örgüte üye olanlara, bes yıldan on yıla kadar hapis cezası verilir.” 

Ceza Kanunu’nun 327 § 1. Maddesi söyledir: 

“ Devletin güvenliği veya iç veya dıs siyasal yararları bakımından, niteliği itibarıyla, gizli kalması gereken bilgileri temin eden kimseye üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası verilir.” 

Ceza Kanunu’nun 334 § 1. Maddesi söyledir: 

“ Yetkili makamların kanun ve düzenleyici islemlere göre açıklanmasını yasakladığı ve niteliği bakımından gizli kalması gereken bilgileri temin eden kimseye bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası verilir.” 

3. Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun Hükümleri 

Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun 91 § 2. Maddesi sunu içermektedir: 
“Gözaltına alma, bu tedbirin sorusturma yönünden zorunlu olmasına ve kisinin bir suçu islediğini düsündürebilecek emarelerin varlığına bağlıdır.” 
Tutukluluk, Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun 100. ve devamındaki maddelerinde ele alınmaktadır. 100. maddeye göre bir kisinin suç islediğine dair kuvvetli süphelerin varlığını gösteren olaylar olduğunda ve geçici tutukluluğun bu hükümde sıralanan gerekçelerden biri ile haklı gösterilmesi durumunda ancak bu kisi geçici olarak tutuklanabilmektedir. Geçici tutukluluk hali, firar durumunda ya da firar riski olduğunda veya süpheli kisi delilleri gizleme veya değistirme veya tanıkları etkileme riski tasıdığında haklı olarak kabul edilmektedir. 

Şüphelinin özellikle Devlet’in güvenliğine ve anayasal düzene karsı bazı suçları islemis olduğuna dair kuvvetli süphelerin var olması aynı zamanda geçici tutukluluğu haklı gösterebilmektedir. 

Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun 101. maddesi, geçici tutukluluğa Cumhuriyet Bassavcılığı’nın talebi üzerine tek hâkim tarafından sorusturma asamasında ve savcının talebi üzerine ya da resen yetkili mahkeme tarafından karar asamasında hükmedildiğini öngörmektedir. Geçici tutuklanma ve tutukluluk halinin devamıyla ilgili hükümler bir itirazın konusu olabilmektedir. Bunlara iliskin kararlar, hak ve hukuka uygun olarak gerekçelendirilmelidir. 

Kanununun 104. maddesine göre, sanık veya suçlanan kisi davanın her anında serbest bırakılmayı talep edebilmektedir. Tutukluluğun devamı ya da serbest bırakılma kararı bir hâkim veya bir mahkeme tarafından alınmaktadır. Serbest bırakılma talebinin reddedilmesi yönündeki karar, aynı zamanda itiraza da uygundur. 

ŞİKÂYETLER.,

Basvuran, Sözlesme’nin 3. maddesini ileri sürerek, Emniyet Müdürlüğü’ndeki sorusturma süresinin ve bu sorusturmanın yapıldığı kosulların bu bakımdan insanlık dısı ve alçaltıcı bir muamele olduğunu iddia etmektedir. 

Basvuran, Sözlesme’nin 5 § 1. Maddesini ileri sürerek, özgürlüğünden mahrum bırakılmasının ne ulusal mevzuata ne de Sözlesme’ye uygun olmadığından dolayı sikâyetçi olmaktadır. Çünkü basvuran, suç islemis olacağına dair “ inandırıcı nedenler” olmadan yakalandığını ve tutuklandığını ileri sürmektedir. 

Öte yandan, basvuran Sözlesme’nin 5 § 2. maddesi bakımından, yakalanmasının nedenleri ve suçlamalar konusunda yakalandıktan hemen sonra haberdar edilmediğini ileri sürmektedir. 

Basvuran, Sözlesme’nin 5 § 3. maddesi bakımından su anda üç yıldan fazla olan tutukluluk süresinin asırı olduğunu ileri sürmektedir. 
Basvuran, Sözlesme’nin 5 § 4. ve 13. maddelerini ileri sürerek, tutukluluk halinin devamına itiraz etmek için etkili bir iç hukuk yolunun olmamasından sikâyet etmektedir. 
Yargı organlarının silahların esitliği ilkesine uymadan ve durusma yapmaksızın tahliye taleplerini reddettiğini ileri sürmektedir. 
Basvuran, Sözlesme’nin 6 § 1. maddesini öne sürerek, öncelikle kendisi hakkında baslatılan ceza yargılamasının asırı uzun olduğunu ileri sürmektedir. 
Basvuran, 13. maddeden ayrı ya da bu maddeyle bağlantılı olarak Sözlesme’nin 6 § 1. maddesini öne sürerek, nihayetinde dosyadan sorumlu hâkimlerin Savcılık ve adli polisle sıkı bağlarının olması, onların Adalet bakanı tarafından yönetilen bir kurum olan Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun yetkisine tabi olması gerekçeleriyle - bağımsız ve tarafsız bir mahkeme nezdinde adil bir yargılamadan yararlanmadığını ve bu duruma iç hukukta itiraz edebileceği etkili bir basvuru yolunun bulunmadığından sikâyet etmektedir. 

HUKUKİ DEĞERLENDİRME 

1. Basvuran, tutukluluk süresinin Sözlesme’nin 5 § 3. maddesi gereğince makul olmadığını ileri sürmektedir. Diğer yandan, basvuran Sözlesme’nin 5 § 4. ve 13. maddelerini ileri sürerek tutukluluk halinin devamına itiraz etmek için iç hukukta etkili bir basvuru yoluna sahip olmadığından sikâyet etmektedir. Yargı organlarının basvuranın serbest bırakılması yönündeki talepleri hakkında karar verirken, çekismeli yargılama ve silahların esitliği ilkelerine saygı gösterme diklerini ifade etmektedir. Dosyanın mevcut durumu dikkate alındığında, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bu sikâyetlerin kabul edilebilirliği konusunda karar verme asamasında olmadığını saptamıs olup ve İçtüzüğün 54 § 2 b) maddesi gereğince bu sikâyetleri davalı devlete bildirmenin gerekli olduğu kanaatine varmıstır. 
2. Sözlesme’nin 5 § 1. maddesini öne sürerek, basvuran aynı zamanda bir suç islemis olmaktan dolayı hakkında süphe duyulması için inandırıcı nedenler olmadan yakalanmıs ve tutuklanmıs olmasından sikâyet etmektedir. ADHM, basvuranın kendisinin yakalanması ve tutuklanmasının yalnızca Sözlesme’nin 5 § 1. Maddesinin hükümlerine değil aynı zamanda, 5 § 1 maddesi bakımından iç hukuk yollarına da aykırı olduğunu ileri sürdüğünü dikkate almaktadır; bu yollar, bir suç islemis olmaktan dolayı ilgili hakkında süphelenilmesini gerektiren inandırıcı nedenlerin olması halinde ilgilinin serbest bırakılma konusunda Sözlesme’nin kurallarına benzer kurallara dayanmaktadır. ADHM o halde, sikâyeti öncelikle Sözlesme’nin 5 § 1 c) maddesi açısından “ inandırıcı nedenler” baslığı altında inceleyecektir. 

ADHM, 5 § 1. c) maddesinin sadece kisinin bir suç islediğine dair süphelenilmesi için inandırıcı nedenler olduğu takdirde yetkili yargı organlarının kisiyi mahkemeye çıkarması amacıyla bir ceza davası çerçevesinde onun tutuklanmasına izin verdiğini hatırlatmaktadır. 

Tutuklanmanın dayandırılması gereken süphelerin “ inandırıcı niteliği” 5 § 1. c) maddesi tarafından sağlanan korunmanın temel bir unsurunu olusturmaktadır. İnandırıcı süphelerin varlığı, söz konusu kisinin suçu islemis olacağına dair objektif bir gözlemciyi ikna etmeye uygun bilgileri ve olayları öngörmektedir. İnandırıcı olarak kabul edilebilecek durum, bununla birlikte kosulların tamamına bağlıdır (Fox, Campbell ve Hartley v. Birlesik Krallık, 30 Ağustos 1990, O’hara v. Birlesik Krallık, Korkmaz ve diğerleri v. Türkiye, Süleyman Erdem v. Türkiye, 19 Eylül 2006, ve Çelik ve Yıldız v. Türkiye, 10 Kasım 2005). 

Öte yandan, 5 § 1 maddesinin c) fıkrası, kisinin yakalanması esnasında onu suçla itham etmek için polisin yeterli delilleri toplamıs olmasını gerektirmez. 5 § 1. maddesinin c) fıkrası bakımından, bir tutukluluk süresince sorusturmanın konusu, tutuklamayla ilgili somut süpheleri doğrulayarak veya ortadan kaldırarak ceza sorusturmasını tamamlamaktır. 

Böylelikle süphelere mahal veren olaylar, sorusturmanın daha sonraki asamasında araya giren, bir mahkumiyete karar vermek veya hatta bir suçlamayı haklı çıkarmak için gerekli olan olgularla aynı düzeyde olması gerekmemektedir ( Murray v. Birlesik Krallık, 28 Ekim 1994, ve anılan Korkmaz ve diğerleri kararı). 

3. CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder