15 Şubat 2019 Cuma

28 ŞUBATIN GEREKÇESİ VE SONUÇLARI ERDOĞAN DÖNEMİ, BÖLÜM 2

28 ŞUBATIN GEREKÇESİ VE SONUÇLARI ERDOĞAN DÖNEMİ, BÖLÜM 2


İtiraf etmek gerekir ki, AKP'nin bu "Acil Eylem Planı", çoğu partinin hükûmet programından daha iyi hazırlanmış, halka daha anlaşılır şekilde intikal etmiştir. Eğer temelinde iyi niyet olsaydı, yararlı olabilirdi. Ama ARTNİYET çoğu konuda felâkete sebep oldu.

Bu planın en dikkat çeken maddesi "duble yollar" idi. "Dam başında saksağan" misali, Türkiye'nin onca meselesi varken, "duble yol" da nereden çıkmıştı?..Erdoğan neden seçim konuşmalarında "âcil plan"ın diğer maddelerinden değil de, ondan söz etmişti?.. Vehbi'nin kerrâkesi sonradan anlaşıldı. Bu tarz "yollar" AKP yanlısı müteahhitleri zengin etme "yollar"ı idi!..

2014 yılında bu plana ve AKP'nin 12 yılda yaptıklarına bakınca, şunlar gözümüze çarpıyor:

- Reel sektör, tarım, hayvancılık ve sosyal haklar için IMF'den, AB ve ABD'den talimat alınmış ve çok önemli tavizler verilmiştir! 
- Vergi TABAN'a yayılamadığı gibi, her yıl 10-15 dolar milyonerinin katıldığı TAVAN, doğru dürüst vergi öder hale getirilememiştir. 
- "Hazine Tek Hesabı", rahmetli Erbakan'ın "HAVUZ"una benzetilmek istenmiş, ancak başarılı olunamamış, bütçe açığı ve cârî açık her yıl büyümüştür. 
- SAYIŞTAY'ın denetim kapsamını arttırmak şöyle dursun, icraatı denetimden kaçıracak türlü uygulamalara gidilmiştir. 
- TMSF'de toplanan gayrımenkuller yandaşlara peşkeş çekilmiş, bir kısmına da AKP iktidarı çökmüştür. Digitürk gibi!.. (sonradan yabancılara satıldı) 
- Özelleştirme çalışmalarına büyük bir hız verilmiş, bütün Devlet tesis ve kurumları, hatta topraklar, ormanlar (B2 uydurmacası ile) , madenler, sular, limanlar, havalanları kişilere ve yabancılara satılmıştır. Bu işler yapılırken danışman ve aracı olarak hep yabancı firmalar kullanımış, onlara yüksek bedeller ödenmiştir. 
- Yabancı yatırımcılar öyle bir desteklenmiştir ki, bankalar, hukuk büroları, emlak şirketleri, danışmanlık şirketleri, fabrikalar, hastaneler, tesisler, tarım alanları, gayrımenkuller hep yabancıların eline geçmiştir. 
- Ağır sanayi, bankacılık, savunma, eğitim, sağlık gibi, enerji sektörünün de DEVLET elinde bulunması gerekirken, enerji üretim ve dağıtımı özel sektöre devredilmiş, bir kısmı yabancıların eline geçmiş, halk ağır faturalar ve yanlış uygulamalarla ezilmiştir. Meselâ, doğaz gaz şirketleri asgarî ücretle eleman çalıştırdığından kötü tesisat, kazalar ve patlamalar ile karşı karşıya kalınmıştır. 
- Altın, gümüş dahil, bütün madenlerimiz gibi, BOR da özel sektörün beceriksiz ellerinde, ve yabancıların tekelinde kalmıştır. Maden sahaları, taş ocakları yerli-yabancı firmalar tarafından işgal edilmiş, denetimsiz çalışmalar yüzünden ormanlar telef olmuş, sular ve tarlalar kirlenmiş, çevredeki köylüler perişan olmuştur. 
- Çevreyi son derece tahrip eden bir ulaştırma alt yapısı oluşmuştur, bilhassa sahil yolu ve baştansavma yapılan "duble yollar" ile!.. Karadeniz'de iz'ansız ve ehliyetsiz müteahhit firmaların yaptığı sahil yolu, derelerin önünü kapattığı için, Rize gibi şehirlerde büyük sel baskınları meydana gelmiştir! 
- Denizyolu ulaşımı ALLAH için gelişmiş, Başbakan Potamyalı Erdoğan'ın oğlu Bilâl'in 7-9 tane "gemicik" sahibi olması sağlanmıştır. 
- Ülkenin temel gıda ürünleri açısından kendine yeter olması değil; bil'akis, olmaması için elden ne geliyorsa yapılmış, buğday, mercimek, sarımsak, susam, et ithal eder duruma gelinmiştir. Yerli tohum alış-verişi yasaklanmış, çiftçi son derece pahalı İsrail tohumuna mahkûm edilmiş, o tohumdan tohum elde edilemediği için yerli tarım üretimi dahi dışa bağımlı hale gelmiş, millet GDO'lu tohumlara, hormonlu yiyeceklere muhtaç olmuştur... Yapan da sözde "one minutes" ile İsrail'e kafa tutan Potamyalı Erdoğan'dır. 
- Yolsuzluğun üzerine gitmek ne kelime; Başbakan ve Bakanlar âdeta "ben senden fazla yolsuzluk yaptım" dercesine birbirleriyle yarışa girmiştir. Bürokratlar da birbirleriyle!.. Ayakkabı kutularından milyon dolarlar çıkmiş, bir yatak odasında 6 adet çelik para kasası bulunmuştur. Potamyalı Erdoğan oğlu Bilâl'e, (Sevim Tanürek'in kaatili Burak'a değil, öteki oğlu) "Paraları sıfırla!" diye talimat vermiş, bunu da dünya âlem dinlemiştir. Yolsuzlukları tespit eden savcılar, hâkimler, polisler görevden alınmış, sürülmüş. Soruşturma ve mahkeme safhası engellenmiştir... Sanmayın ki, dava Mahşer'e kaldı! 
- Valiliklerin yürüttüğü (tapu, gümrük, nüfus, ihale gibi) pek çok devlet görevi, belediyelere devredilmiştir. Böylece yetkileri arttırılmış belediyelerin özerk iller, hatta eyalet haline gelmesinin yolu açılmıştır... Cümlesi vatana ihanettir! 
- Bu noktada açıklamak isteriz. Bu iktidar ve bazı partiler ile zibidi yarı-aydın takımı "seçilmişler"i, "atanmışlar"dan üstün tutarlar!.. Halbuki "seçilmiş"te ilkokul diplomasından başka bir özellik aranmaz. Öte yandan "atanmış" ise, vebâli yüzünden iki elim yakasındadır, Turgut Özal'ın Başbakanlığı sırasında kurallarını kaldırıp dejenere etmesine rağmen, hem belli diplomalarla, hem de en alt kademeden başlayarak tecrübe kazanıp ehliyetiyle yükselir. Ne kadar iltimas yapılırsa yapılsın, Devlet'teki memur-bürokrat tabakasının önemli bir kısmı vasıfları ile temâyüz etmiş kişilerden oluşur. Üstelik bu kişiler görevlerinin sorumluluğunu taşırlar. Halbuki "seçilmişler" üzerinde bir daha seçilememenin dışında hemen hiçbir denetim yoktur. Kaldı ki, yolsuzlukları, beceriksizlikleri ve densizlikleri ile meşhur Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül gibileri, büün menfi yönlerine rağmen allem edip kallem edip tekrar seçilebilirler. Fikri Sağlar, Adnan Keskin, Mustafa Moğoltay da bu gruptandır!.. Diplomasız Erdoğan'ın Cumhurbaşkanı seçilmesi de unutmamak gerekir. 
- Eğitim üniversite seviyesinde YÖK aracılığı ile, ilk, orta ve lise seviyesinde 4 + 4 + 4 sistemi ile tümden dejenere edilmiştir... Genel liseler kaldırılmış, ortada birkaç Fen ve Anadolu liseleri ile meslek liseleri ve imam-hatip liseleri kalmıştır. 
- Sağlık hizmetleri önce yaygınlaştırılmış. tam iyi gidiyor derken, pahalılaşmış, yabancıların eline geçmiştir. Sadece hademeler değil; hemşireler, sağlık memurları, ebeler bile taşaronlaşmıştır... Taşaron ucuz hizmet, yani tecrübesiz eleman, kalitesiz araç-gereç demektir. Sonu felâkettir! Üstelik islâmî açıdan çalışanın ecrini, hakettiği ücretini vermemek demektir. Vermeyenlerin müslümanlığı palavradan ibarettir. 
- Sosyal hizmet kurumları birleştirilmiş, iyi oldu derken, "bireysel emeklilik" adı altında emeklilik sisteminin özel sektöre ve yabancılara devri gündeme gelmiştir... Bireysel emeklilik aslında emeklilik değil; "10 yıl para yatır, 10 yıl sonra ister toptan ister aylık, 10 yılda geri al" sistemidir. Bir halta yaramaz!.. A.B.D.'de milyonlarca kişinin birikimleri "bireysel emeklilik" kurumlarında batmıştır! "%25 devlet katkısı"na kanmamak gerekir! 
- Dikkat edilirse, bu "âcil plan"da terör ile ilgili bir şey yok!.. Acaba niye??? Çünkü o konuda yapılacakları, ilk AKP Başbakanı Abdullah Gül, Colin Powell ile yaptığı 2 sayfa, 9 maddelik ihaneti anlaşması ile belirledi!

Kısacası, Erdoğan ve partisi AKP, iktidara çok iyi hazırlanmış, kararlı, ne yapacağını iyi bilen bir tarzda geldi. Ama bu hazırlığı kendisi ve partisi mi yaptı, yoksa 1996'dan beri onu ERBAKAN'ın yerine hazırlayanlar mı yaptı, bilinmez!.. Kafasına taktığı hususlarda Meclis'teki çoğunluğunu kullanarak peşpeşe tutarsız, birbiriyle çelişen, fakat işine yarayan kanunlar çıkardı. Düzenlemeler yaptı. 10 icraatından 3'ü iyi, 7'si kötü sonuçlar verdi. Devlet'in temelini sarstı, Cumhuriyet'i yıktı, tek kişilik bir diktatörlük kurdu.... Günah kefesi ağır basarsa, sonu yakındır... Sanılmasın ki, dava sadece Mahşer'e kalır!

Kronolojimize devam edelim.

17 Kasım 2002'de iki gün önce Gürcistan sınırında yakalanan TIR'da çıkan silahlar arasında 27 kilo 200 gram TNT, 7 bin 454 mermi ve 10 adet geri tepmesiz tank silahı da bulundu. Şoför Davut Yorulmaz'ın Gürcistan'da tanıştığı bazı Türkler'le silahların nakledilmesi konusunda pazarlık yaptığı öğrenildi...Aynı gün İtalya'da mahkeme, eski başbakanlardan Guilio Andreotti 'yi beraat ettiren kararı reddederek, Andreotti'yi 1979'da bir gazetecinin öldürülmesi olayına karışmak suçundan 24 yıl hapse mahkûm etti. Darısı bizim hırsız, soysuz, hain politikacılarımızın kopasıca başına!..

18 Kasım'da Abdullah Gül ilk AKP hükûmetini kurdu. Almanya'da Türkler'in sevap için sperm bağışladıkları açıklandı... Hindistan'ın güneyinde bir yolcu otobüsünün mayına çarpmasıyla 20 kişi öldü... Kim döşedi??? Elbette ki, emperyalist devletlerin beslediği teröristler!.. Rastgele döşenen emperyalist Hıristiyan Batı kaynaklı mayınların, savaş olmadığı zaman bile can yaktığını daha önce belirtmiştik.

19 Kasım'da Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu, Siirt Bağımsız Milletvekili Fadıl Akgündüz`ün dokunulmazlığının kaldırılmasını istedi. AKP Manisa Milletvekili Bülent Arınç Meclis Başkanı seçildi. Bir ara Sabetayist olduğu iddia edilen Bülent Arınç anadili gibi Rumca biliyor.

Yine 19 Kasım'da İspanya'nın kuzeybatısında bir tanker ikiye bölünerek battı, taşıdığı 11,3 milyon litre petrol denize yayıldı.

20 Kasım'da Türkiye Motorlu Taşıt İşçileri Sendikası İstanbul 1 No`lu Şube üyeleri ile, DİSK`e bağlı Nakliyat İş Sendikası Ambarlar Temsilciliği üyeleri arasında sendika üyeliği konusunda taş, sopa ve bıçakların kullanıldığı kavga sonucunda 3 kişi öldü. Aynı gün NATO Devlet ve Hükûmet Başkanları Doruk Toplantısı`na katılmak üzere Prag`a, eşi Semra Sezer ile gitmekte olan Cumhurbaşkanı Sezer`i, TBMM Başkanı Bülent Arınç ve başörtülü eşi Münevver Arınç uğurladı. Konu, "türban" tartışmalarına neden oldu. Kendini yurtdışında oradan oraya atan Tayyip Erdoğan ise, Londra'da İngiltere Başbakanı Tony Blair ile yaptığı görüşmenin ardından yabancı yatırımcılara hitap etti. Erdoğan, 12 Aralık'ta A.B.'den tarih alabilmek için Devlet politikasını değiştirdi. Kıbrıs konusu ile AGSP'nin bir arada alınaıcağını söyledi. "Aslında bu işin sun'i yanıydı. Şimdi, geliyorlar, söylenen hep şu: Kıbrıs sorunu halledilmedikçe, Türkiye Kopenhag'dan tarih alamaz," dedi... Tarih alsan ne olacak, almasan ne olacak!.. Birliğe almayacaklar ki!.. Bunu artık 5 yaşındaki çocuklar bile biliyor!

21 Kasım'da Elazığ Bağımsız Milletvekili Mehmet Ağar, DYP`ye katıldı. RTÜK Başkanı Fatih Karaca, "TRT'nin Kürtçe ve diğer 'geleneksel' dillerde yayın yapacağını, bunun Kopenhag Zirvesi'ne yetiştirileceğini, yayınların günde 45 dakika, haftada 4 saati geçmeyeceğini" söyledi. Tabii yayın hükûmetin talimatıyla!.. Ama bu "geleneksel diller" tâbirini anlamadım! Dilin geleneği olur mu?.. Aynı gün Prag'da yapılan NATO zirvesinde Litvanya, Letonya, Estonya, Bulgaristan, Romanya, Slovakya ve Slovenya'nın ittifaka katılması kabul edildi. Eski Varşova paktı üyeleri şimdi NATO'cu olmuşlardı. Ruslar'ın baskısından kurtulup Amerikan güdümüne girmişlerdi.

Yine 21 Kasım'da Dünya Güzellik Yarışması'nın yapılacağı Nijerya'da, Hazreti Muhammed (S.A.V.) hakkında bir gazetede yayınlanan yazı yüzünden çıkan çatışmalarda 100 kadar insan öldü, 500 civarında kişi yaralandı... Bu tip yayınlar müslümanları birbirine düşürmek için, Batılı devletler tarafından tasarlanır, ajanlar tarafından uygulanır. Sonra bir köşeye çekilir, olanları seyrederler... Aynı gün ABD, Körfez'deki operasyonlardan sorumlu El Kaide liderleri Abdülrahim el Nashiri'nin ele geçirildiğini açıkladı. Kudüs'te bir otobüse düzenlenen intihar saldırısında 11 kişi öldü.

22 Kasım'da İsrail askerleri, 21 Kasım'daki intihar saldırısına misilleme olarak Beytüllahem'i yeniden işgâl etti.

25 Kasım'da hiç bir sıfatı olmadığı halde Avrupa'da 7 ülke dolaşan, devlet ve hükûmet başkanları ile görüşen Tayyip Erdoğan, Portekiz'de "Avrupa Birliği'ne girmeye kararlıyız. AB'ye girdiğimizde kesinlikle medeniyetler çatışmasını değil, bütünleşmeyi Türkiye'nin bir köprü olmasıyla sağlamamız mümkün. Akdeniz, Karadeniz, Hazar havzasındaki ülkelere de örnek olacaktır. Partimiz güçlü bir çoğunluktadır. Yasal süreç tamamlanmaktadır," dedi... Yani "ne isterseniz, yapacağız" diye gavurlara açık çek verdi. Portekiz Başbakanı Barrosoda, eşek değil ya, "Türkiye AB üyesi olmak için gerekli adımları atıyor. Ümit ediyorum ki, Avrupa'nın hassas olduğu konularda gerekli adımlar atıldığında tarih verilir. Hatta sayın Erdoğan'ı teşvik ediyorum," dedi. Ağzına bir parmak bal çaldı, ama kulağını bükmekden de kaçınmadı... Aynı gün ABD Başkanı George Bush, ülke içindeki terörist saldırıların önlenmesi için İç Güvenlik Bakanlığı kurulmasına ilişkin yasa tasarısını imzaladı. Amerika çok kısa bir zamanda "özgürlükler ülkesi" olmaktan çıkıp, bir polis devleti haline gelmişti.

26 Kasım'da Başbakan Abdullah Gül, "Kamu kurumları ve memurlar vergilerle finanse ediliyor. Vergileri asgarî ücretle çalışanlardan da alıyoruz. Devleti o yüzden küçültmeliyiz," dedi. Tabii yanlış ve yalan söyledi. Kamu iktisadî Kuruluşları'nın çoğu kendini ürettiği mal ile finanse eder. Bazıları diğer devlet kurumlarını da!.. Sen "Devlet'i küçültüyorum" diye o kurumları satarsan, finans işi bir tek VERGİ'ye kalır. Onun da çoğu zenginden değil, utanmadan itiraf ettiğin gibi fakirden alındığı için "vur abalıya" durumu ortaya çıkar!..

Aynı gün Avrupalı liberalleri bile şaşırtan fikirleriyle ünlü liberal-üssü-liberal Besim Tibuk, erken genel seçim sonuçları nedeniyle Liberal Demokrat Parti Genel Başkanlığı`ndan istifa etti. Eski Bursa Milletvekili İlhan Kesici, DYP`ye katıldı. Birileri DYP başkanı olmaya hazırlanıyordu. Ama olamadı... Seçim kazanma şöyle dursun, Meclis'e girme ümidi bile olmayan partilerin yaşama sebebi nedir, biliyor musunuz?.. Devlet'ten alınmış olan trilyonlarca lira yardımın yenmesi!..

27 Kasım'da, aralarında eski bakan ve milletvekilleri ile DTP eski yöneticilerinin bulunduğu 11 kişi DYP'ye katıldı. Ama bu DYP'yi kurtarmadı... Aynı gün BM silah denetçileri, dört yıl aradan sonra Irak'ta yeniden denetimlerine başladılar.

28 Kasım'da Abdullah Gül başkanlığında kurulan 58. Hükümet, 170 ret oyuna karşı 346 oyla güvenoyu aldı.

Yine 28 Kasım'da Kenya'da İsrailliler'in sahibi olduğu bir otele düzenlenen intihar saldırısında 12 kişi öldü. Aynı gün Mombasa havalimanından kalkan bir İsrail uçağına iki füze atıldı.

29 Kasım'da MGK, KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş`ın müzakere sürecinde aldığı son tutumu desteklediğini bildirdi. Galiba bu, AKP iktidarında rahmetli Denktaş'ın aldığı son destek idi. Ondan sonra kendisine hep köstek olundu.

Yine 29 Kasım'da organize suç örgütü elebaşı suçlamasıyla yargılanan Alaattin Çakıcı, tahliye edildi... Aynı gün Endonezya'da mahkeme, Doğu Timor'un 1999'da Endonezya'dan ayrılması sırasındaki olaylarda insanlığa karşı suç işlemekle suçlanan iki eski komutan, bir polis şefi ve bir hükümet yetkilisini beraat ettirdi... Bildiğiniz gibi, Doğu Timor açıklarında petrol vardır. Yeni oluşturulan bu mikroskopik ülkenin petrolüne hemen Avustralya kondu. Venezüella'nın başkenti Caracas'ta bir gece kulübünde çıkan yangında 47 kişi öldü. Yüzlerce kişinin gittiği bu batakhaneler, hernedense yeraltında, veya küçük tek kapılı yapılır. Sanki insanlar sıkışsın, dumandan, panikten, yangından ölsün diye!..

1 Aralık'ta solcu gerillalara karşı savaşan Kolombiya'daki en büyük sağcı paramiliter grup tek taraflı ateşkes ilan etti. Amerikan politikası sadece Türkiye'de değil, dünyanın pek çok ülkesinde olduğu gibi, Kolombiya'da da sağcı-solcu diye halkı birbirine kırdırmaktaydı.

2 Aralık'ta "alavere dalavere, Potamyalı Erdoğan nöbete" harekâtında, Yüksek Seçim Kurulu, göklerden aldığı bir ilham ile 3 Kasım 2002`de Siirt`te yapılan milletvekili seçimini iptal etti. Seçim işlemlerindeki eksikliğin seçim sonuçlarına etkili olduğunu iddia eden YSK, Siirt`teki seçimin yenilenmesine oybirliğiyle karar verdi. YSK, gerekçeli kararında CHP Milletvekili Ekrem Bilek, AKP Milletvekili Mervan Gül ve bağımsız Fadıl Akgündüz`e ait milletvekili tutanaklarının iptal edildiği, Siirt`te seçimlerin 9 Mart 2003 Pazar günü yenileneceği belirtildi. Böylece Erdoğan'a Meclis yolu açılmış oldu. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Kanadoğlu'nun başlattığı bu tezgâhta, Abdullah Gül hükûmeti Erdoğan'ın sabıkasından dolayı seçim yasağını kaldıracak bir yasa hazırlamış, muhalefette olması gereken CHP Genel Başkanı Deniz Baykal da destek olmuştu. Amerikalılar kendisiyle görüşühce, Tayyip Erdoğan'ın milletvekili olmasının yolunu açan teklife CHP'nin de oy vermesini sağladı. Bizim politikacıların boynundaki ip, hernedense ya Amerika'nın, ya da AB'nin elindedir.

Erdoğan nasıl milletvekili oldu?

Yine 2 Aralık'ta Kuzey Kore, BM'nin nükleer silah programından vazgeçmesi ve yabancı müfettişleri kabul etmesi çağrısını reddetti. Birleşmiş Milletler Teşkilatı niye Kuzey Kore'ye böyle bir çağrıda bulunur da; nükleer silah programı hiç durmamış olan Amerika'ya, İngiltere'ye, Fransa'ya, Rusya'ya, Çin'e neden bulunmaz?..Çünkü onlar BM Güvenlik Konseyi Daimi Üyeleri'dir! Yani dünyayı, İsrail'i de yanlarına alarak onlar idare eder... Peki, onları kim idare eder???

Ve yine 2 Aralık'ta Amerika'ya ve zenginlere kafa tutan Venezuella Devlet Başkanı Hugo Chavez'in Amerikancı karşıtları, kendisini devirmek amacıyla büyük bir grev başlattılar.

3 Aralık'ta Abdullah Öcalan`ın idam cezasını müebbet ağır hapis cezasına dönüştüren Ankara 2 No`lu DGM, yapılan başvuruları temyiz kabul ederek dosyanın Yargıtay`a gönderilmesine karar verdi. Aynı gün Interbank`tan, kurdukları bazı şirketler adına kredi alıp bunları Nergis Grubu`na aktardıkları iddiasıyla, "banka dolandırma" suçundan yargılanan işadamı Cavit Çağlar ve Şükrü Şankaya`nın da aralarında bulunduğu 39 kişi, beraat etti. Yani o bankalar dolandırılmamış oldu!.. Paralar kendi kendilerine uçup gitmişti!

Yine 3 Aralık'ta Dünya Gıda Programı, Afrika'da 38 milyon kişinin açlıkla karşı karşıya olduğunu açıkladı. Onlar açken, tok kapitalist Batılılar rahat rahat uyudular.

4 Aralık'ta BM Güvenlik Konseyi Irak'ın ''gıda karşılığı petrol'' programını altı ay uzatma kararı aldı. Yani zalim Hıristiyan Batılılar, ambargo altında tuttukları Irak'ın yiyecek satın almasını bile petrol satmasına bağlamışlardı.

5 Aralık'ta Oslo'da yapılan barış görüşmelerinde Sri Lanka'da 19 yıl süren savaştan sonra Tamil gerillaları ile hükümet arasında federal iktidar paylaşımı konusunda gelişme sağlandı. Ama bu anlaşma yürümedi.

6 Aralık'ta helikopterler ve tanklar desteğindeki İsrail askerlerinin Gazze Şeridi'nde bir mülteci kampına girmeleri sonucu, 10 Filistinli öldü.

7 Aralık'ta "Ümraniye sapığı" olarak bilinen ve Ümraniye, Maltepe, Kadıköy ve Üsküdar`da küçük yaştaki çok sayıda çocuğa tecavüz eden sapık yakalandı. Ama idam cezası olmadığı için ne ceza alırsa alsın, yaşayacaktı. Aynı gün Türkiye güzeli tatlı gülüşlü Azra Akın, Londra`da yapılan yarışmada, 2002 Dünya Güzeli seçildi.

Yine 7 Aralık'ta Bangladeş'te dört tiyatroya yapılan bombalı saldırılarda 18 kişi öldü, 200 kişi yaralandı. Ölen de, yaralanan da müslüman!.. Hiç müslüman öldüren müslüman sayılır mı???

- ""KİM BİR MÜMİNİ KASTEN ÖLDÜRÜRSE, 
CEZASI, İÇİNDE EBEDİYYEN KALACAĞI CEHENNEMDİR! 
ALLAH ONA GAZAB ETMİŞ, ONA LÂNET ETMİŞ, 
VE ONUN İÇİN BÜYÜK AZAP HAZIRLAMIŞTIR." 
(NİSÂ SÛRESİ, 93. ÂYET)

Sadece mümin, müslüman mı?.. İster müslim, ister gayrımüslim, isterse ateist olsun,

- ""KİM BİR CANA KIYMAMIŞ, BİR KİMSEYİ ÖLDÜRÜRSE, 
BÜTÜN İNSANLARI ÖLDÜRMÜŞ GİBİ OLUR." 
(Mâide sûresi , 32. âyet) İSLÂM işte budur!


3 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder