15 Şubat 2019 Cuma

28 ŞUBATIN GEREKÇESİ VE SONUÇLARI ERDOĞAN DÖNEMİ, BÖLÜM 1

28 ŞUBATIN GEREKÇESİ VE SONUÇLARI ERDOĞAN DÖNEMİ, BÖLÜM 1


ERDOĞAN DÖNEMİ.,


Bir kere daha tekrarlıyalım: 28 Şubat 1997 Muhtırası ile başlayan dönem, TÜRK MİLLETİ'ne, TÜRK DEVLETİ'ne, TÜRK ORDUSU'na, ATATÜRK'e ve MÜSLÜMANLAR'a ihanet dönemidir!

Yine şunu kesinlikle ifade etmek isteriz ki, 28 Şubat darbesi asla TÜRK ORDUSU'nun giriştiği bir hareket değildir. TÜRK ORDUSU içine sızmış, ta tepelere yükselmiş olan mason, Yahudi dönmesi, Ermeni ve Rum kökenli hain kişilerin işidir. Başını mason-dönme Orgeneral ÇEVİK BİR'in çektiği, bilhassa Deniz Kuvvetleri'nden monşer tipli mason-dönme amirallerin desteklediği 28 ŞUBAT darbesi, SİLAHLI KUVVETLER içindeki gerçek ATATÜRKÇÜ ve MİLLİYETÇİ TÜRK subayların kendini "BATI ÇALIŞMA GRUBU" diye adlandıran İSRAİL yanlısı ekip tarafından ayıklanması, MİLLÎ SİYASET'e yönelmiş olan DEVLET'in tekrar A.B.D. , İSRAİL ve A.B. güdümüne sokulması, TÜRK ORDUSU'nun PEYGAMBER OCAĞI niteliğinden çıkarılması, TÜRK MİLLETİ'nin İSLÂM'dan uzaklaşması için yapılmıştır!

28 Şubat "postmodern" darbesi sözümona irticaya karşı yapılmış, ancak Necmettin Erbakan'dan daha çok dini istismar eden Recep Tayyip Erdoğan'ın iktidara gelmesini sağlamıştır. Recep Tayyip Erdoğan da müslüman görüntüsü altında Hıristiyan Batı'ya, AB ve ABD'ye uşaklık eden, KIBRIS'tan ve GÜNEYDOĞU ANADOLU'dan, TÜRKLÜK'ten, hatta İSLÂM'dan vazgeçen, "darbecileri temizliyorum" derken TÜRK ORDUSU'nu zaafa uğratan bir politikayla Türkiye'yi uçuruma sürüklemiştir.

AKP Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan TÜRK olmadığını defaatle ifade ederken, ne idüğü belirsiz kimliğini "gürcü" kisvesi altına gizlemeye çalışmaktadır. TÜRK olmadığı kesindir de, RUM mu, YAHUDİ mi, ERMENİ mi olduğu hususunda bir karara varamadık!.. Gürcülüğe sığınmasına rağmen, Gürcü olmadığını biliyoruz. Atalarının Gürcistan'dan gelmiş olma iddiası onu Gürcü yapmaya yetmez!.. Kaldı ki, Gürcistan'dan değil, Hıristiyan Osetya'dan gelmişlerdir. Son zamanlarda dalkavuklarından birinin çıkıp "Erdoğan'ın ataları Çepni Türkü" demesi de inandırıcı değildir. Öyle olsa, niye Gürcülüğe sığınsın?..

RUM olma ihtimali bir kaç önemli delile dayanıyor... Tayyip'in babası Ahmet Efendi, 1918’lerde daha 15 yaşındayken Rize’den ayrılmış. Dört yıl Zonguldak da çalışmış... AKP İstanbul Milletvekili ve Tayyip’in basın danışmanı Hüseyin Besli'nin yazdığı "R. Tayyip Erdoğan, Bir Liderin Doğuşu"* adlı kitapta belirtildiği gibi, Tayyip’in babası gerçekten o günlerde Zonguldak’a çalışmaya mı gitmişti, yoksa Pontus çetecilerine katılmaya mı?.. Bilinmez!.. 4 sene sonra adam olmuş 19 yaşında! Aynı yıl, Havuli ile evlenmiş!.. Yine aynı yıl Deniz Yolları'na girmiş ve 1965 yılına kadar kesintisiz kaptan olarak görev yapmış... Askerliğinden hiç söz yok!... O günlerde azınlıklar, gayrımüslimler vatanî görevini yapmak istemediklerinde bedel ödeyip askere alınmıyorlardı. Tayyip’in babası acaba o sebeple mi askere gitmemişti?.. Onu Tayyip için "İne dikomas pedi - Bizim Çocuk" diyen Rumlar'a sormalı... Ya da Fener Rum papazlarının "Onu bize Tanrı gönderdi" sözlerine bakmalı...

Başbakan olduktan sonra gittiği Rize'nin GÜNEYSU beldesinde Rum kökenli hemşehrileri Teyyup’un torunu, Ahmet’in oğlu Tayyip'i, "POTAMYA'ya Hoşgeldin!.. POTAMYA'nın Gururu!" pankartları ile karşılamıştı. Eski bir Rum köyü olan bu beldenin Rumca adı POTAMYA idi. Hemşehrileri, komşuları da kendisini tanıdıkları şekilde, RUMCA hitap etmişlerdir...

Erdoğan Başbakan olduğunda ilk ziyaretlerinden birini Yunanistan'a yapmıştı. Yunanistan Başbakanı Smitis'le iki saat başbaşa görüşmüştü. Acaba hangi dili konuştular?.. Smitis Türkçe bilmediğine, Erdoğan da İngilizce bilmediğine göre, ortak dil RUMCA olsa gerekti. Erdoğan bu gerçeği reddetmemiş, ancak durumu "ilk patronunun Rum olduğu" şeklinde açıklamıştı. İki saat Rumca konuştuğu Yunan Başbakanı Simitis de "İlk defa Atilla olmayan bir Türkiye Başbakanı ile karşılaştım," diyerek memnuniyetini belirtmişti. Daha sonra Ege Denizi'nde 152 ada, adacık ve kayalığı Yunan işgâline terkedince palikaryanın memnuniyeti daha da artmış, Tayyip, Pontus çetecilerinden daha fazla zarar vermiştir Türkiye'ye!..

Öte yandan, gavurla işbirliği yapıp, müslümanı ezen asla MÜSLÜMAN olamaz! Olsa olsa "müslümanım" diyen MÜNAFIK olur, MÜRÂİ olur!.. Yani her yaptığı RİYA ve YALAN'a dayanır. Bu da, TÜRK olmayan, MÜSLÜMAN geçinip gavurdan beter davranan Irak'ta, Libya'da, Suriye'de Hıristiyan emperyalistler ile birlikte müslümanlara cephe alan Potamyalı Erdoğan'ın en bâriz vasfıdır.

Üstüne üstlük; kanunları, yönetmelikleri, belediye meclisi kararlarını, Anıtlar Kurulu kararlarını ifsat ederek, Sayıştay denetimini kaldırarak kendi ailesine ve çevresine toplanmış olan yiyicilere inanılmaz menfaatler sağlamıştır!..

Tayyip Erdoğan'ın üniversite diploması yoktur. Bu iddianın ortaya atılmasından çok sonra yayınlanan diploma sahtedir. Erdoğan Aksaray İktisat ve Ticaret Yüksek okulu'ndan, dört dönem, yâni iki yıl okuyarak 1981'de mezun olmuştur. Tayyib'in 'ın diplomasını aldığı belirtilen Marmara Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi 1981 yılında daha kurulmamıştı bile!.. Aksaray İktisat ve Ticaret Yüksek okulu,1982 yılında kurulan Marmara Üniversitesi'ne bağlanarak adı Marmara Üniversitesi İktisadî ve İdarî Bilimler Fakültesi olarak değiştirildi. Sahte diplomada imzası bulunan Prof.Dr. Ömer Faruk Batırel'in, Şubat 1981'de dekan olması mümkün değil, çünkü ortada bir fakülte yok!.. Batırel, tam bir yıl sonra, 1982'de yeni kurulan M.Ü. İktisadî ve İdarî Bilimler Fakültesi'nin ilk dekanı olarak göreve başlıyor.



Potamyalı Erdoğan, Üniversite diploması olmayışı Cumhurbaşkanı olmasına engel teşkil ettiği için, Başkanlık sistemini ortaya atmıştır. Zaten bu yüzden 2007 yılında Cumhurbaşkanı olamamış, o makamı Abdullah Gül'e bırakmak zorunda kalmıştı. Yalçın Küçük hem "Erdoğan'ın üniversite diplomasının olmadığı", hem de "sar'alı olduğu"nu öne sürmüş, ve onun adaylığını önlemişti. 2014 yılında, Cumhurbaşkanı seçimi yaklaştığında, bu iddia tekrar ortaya atılınca, Marmara Üniversitesi aşağıdaki sahte dipilomayı yayınladı.

Marmara Üniversitesi mezunları arasında Tayyib'i bilen, tanıyan bir tek kişi olmamasına rağmen, Aksaray İktisat ve Ticaret Yüksek okulu'ndan tanıyan vardır, hem de mahalle arkadaşı, şimdi İsrail'de yaşayan Rafael Sadi!.. 4 dönem aynı sınıfı paylaştıklarını iddia ediyor. Biz de onun yalancısıyız.

Neyse... Kaldığımız yerden, 28 Şubat uygulamaları sonucu iktidara getirilen Recep Tayyip Erdoğan döneminde cereyan eden olaylar, ihanetler ve dünya olayları ile kronolojimize devam ediyoruz. Ama isterseniz, önce geçen sayfamızın sonundaki "3 Kasım 2002 Genel Seçim Sonuçları"na bir kere daha bakın. Sonra Tayyip Erdoğan'ın "Genişletilmiş Kuzey Afrika ve Ortadoğu Projesi" sözde eşbaşkanı olup, TÜRKİYE'yi ve bölgeyi bölmeyi üstlendiği "BOP HARİTASI"nı bir inceleyin:

4 Kasım 2002'de 57. Hükûmet istifa etti. Aynı gün seçimlerde büyük yenilgi alan ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz, Genel Başkanlık`tan ve aktif politikadan ayrılmayı kararlaştırdığını bildirdi. DYP Genel Başkanı Tansu Çiller de, partisinin büyük kongresini toplayacağını ve genel başkan adayı olmayacağını açıkladı. Potamyalı Erdoğan, tebrik için arayan Yunanistan Başbakanı Kostas Simitis’e "Avrupa turuna Atina’dan başlamak istediğini" söyledi. Erdoğan, Simitis’in davetini Dışişleri’ne danışmadan kabul etti. Sonra ABD Savunma Bakan Yardımcısı Paul Wolfowitz’e gönderdiği 4 Kasım 2002 tarihli mektubunda, "Genelkurmay Başkanı ile gizli ve özel bir görüşme yapmak istediğini" belirtiyor, "ABD’nin aracı olmasını" istiyordu. Bu mektup ortak dostlar aracılığıyla Wolfowitz’e ulaştırıldı. Özkök’ün, ABD Genelkurmay Başkanı Richard B. Myers'ın davetlisi olarak,
4-10 Kasım tarihlerinde Amerika’da olacağı biliniyordu. Özkök, 3 Kasım 2002 Pazar sabahı, oyunu kullandıktan sonra saat 10 sıralarında sessiz sedasız ABD’ye uçtu. Aslında bir hafta bir yurtdışı resmî seyyahat için uzun bir süredir. Protokol görüşmeleri dışında Özkök'ün neler yaptığı bir türlü öğrenilemedi. Yalnız TÜRKİYE'ye dönünce, Erdoğan ile görüştü.

5 Kasım'da Tayyip Erdoğan, "Bu ordu bizim ordumuzdur, gözbebeğimizdir. Kimse ordumuzla aramıza girmesin," dedi. Dedi de, 5 yıl sonra TÜRK ORDUSU'na etmediğini komadı!

6 Kasım'da SP Genel Başkan Yardımcıları Mehmet Bekaroğlu ve Numan Kurtulmuş, seçim sonuçları nedeniyle görevlerinden istifa ettiler. Bu iki menfaatperest daha sonra AKP'ye yamanacak, Erdoğan'ın kuyruğundan ayrılmayacaklardır... Üynı gün Dışişleri bürokratlarının telkini üzerine Erdoğan'ın ilk gezisinin KKTC’ye yapılacağı açıklandı. Erdoğan, "15 Kasım’da KKTC’ye, 18 Kasım’da Atina’ya gideceğim," dedi. Tutarsızlık daha ilk günden başladı! Belki de sar'a hastası olmasındandır.

Erdoğan'ın ilk demeçlerin mahiyetini iyi anlamak gerekiyor... Seçim öncesinde bazı ülkelere ve uluslararası kuruluşlara verilen sözler bu demeçlere yansıyor... Kıbrıs'la ilgili "Belçika modeli"nden bahsetti. Yunan Tobima Gazetesi'nde çıkan bir haberde "Erdoğan'ın Yunanistan Başbakanı Simitis'le seçimlerden önce bir kez yazılı, bir kez sözlü olmak üzere, iki kez temasta bulunduğu, bu temaslarda Erdoğan'ın Simitis'e "Kıbrıs ve Türk-Yunan ilişkilerinin rahatlıkla çözüleceğine ilişkin söz verdiği" belirtildi.

7 Kasım'da Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan ve CHP Genel Başkanı Deniz Baykal`ı ayrı ayrı kabul etti.

Yine 7 Kasım'da Cebelitarık'ta yapılan referandumda, halkın yüzde 99'u İngiltere'nin sömürgesi Cebelitarık'ın egemenliğinin İspanya ile paylaşılmasına ilişkin öneriyi reddetti... Cebelitarık kayalıkları son derece stratejik bir bölgedir. Atlas Okyanusu ile Akdeniz geçişlerini kontrol eder. İngilizler kayaları oyarak bir askerî şehir oluşturmuşlardır. Hâlâ kayaları oymaya devam etmektedirler.

8 Kasım'da Afyon semalarında 4 pilot tarafından aynı zaman dilimi içinde 10-15 parlak cisim görüldüğü, bunların UFO filosu olduğu iddiası, tartışmalara neden oldu.

9 Kasım'da AKP Merkez Karar ve Yönetim Kurulu, milletvekili olmayan Genel Başkan Erdoğan`a başbakan adayı belirleme yetkisi verdi. Aynı gün dolandırıcılık iddiasıyla hakkında soruşturma sürdürülürken, 3 Kasım seçimlerinde Siirt`ten bağımsız milletvekili seçilen Fadıl Akgündüz Türkiye`ye döndü.

10 Kasım'da Erdoğan, AKP`li milletvekillerinden TBMM lojmanlarında oturmamalarını istedi... Bu lojmanlar milletvekillerini cüzdanlarından ve midelerinden kendine bağlamak isteyen Turgut Özal tarafından yapılmış, içlerinde teröristler dahi saklanmış binalardı. Aynı gün Alman ‘Der Spiegel’ dergisine demeç veren AKP Genel Başkan Yardımcısı Abdullah Gül, "B.M.'den onay çıkması durumunda ABD'nin Irak'a müdahalesine destek vereceklerini" söyledi. Yani o da gavurların müslümanlara saldırmasından yana idi!.. Yine o gün 72 yaşındaki emekli pilot Mehmet Şentürk de 42 yıllık meslek hayatında, "Diyarbakır semalarında ve Belgrad'dan Zagreb'e giderken uçakta olmak üzere, iki kez UFO gördüğünü" söyledi.

Yine 10 Kasım'da İsrail'de bir çiftliğe giren silahlı Filistinli, 5 İsrailli'yi öldürdü.

11 Kasım'da CIA Başkan Yardımcısı John E. Mclaughin Türkiye’ye geldi. Kimlerle görüştü, ne görüştü, siz tahmin edin... BM Genel Sekreteri kıptî Kofi Annan, Kıbrıs'ta Türk ve Rum taraflara sözde sorunun çözümü için hazırlanan sinsi planını sundu... Eğer bu planı Rumlar da kabul etseydi, biz şimdi Kuzey Kıbrıs'ı kaybetmiştik. Biz demiyoruz, Annan Planı kendi diyor, isterseniz okuyun. Satırlar arasına gizlenmiş olan amacı sezmeye çalışın.

13 Kasım'da Rauf Denktaş'ın Amerika'da hasta olması üzerine, Erdoğan ilk yurtdışı gezisini Roma'ya yaptı. İtalya başbakanı Berlusconi, "Batı uygarlığı İslâm uygarlığından üstündür... Hürriyet İslam'da yoktur. Dolayısıyla Batı'nın değerlerini 1400 yıl öncesinde kalmış halklara da yaymak durumundayız" dedi. Müslümanlığı kimselere bırakmayan Erdoğan bu hakaret dolu sözleri kafa sallayarak dinledi. "Türkiye'nin AB'ye girmesi için elinden gelen bütün gayreti sarfedeceğini, hatta Türkiye'nin avukatlığını yapacağını" ^söyleyen Berlusconi'ye Erdoğan'ın "AB ile katolik nikâhı kıymak istiyoruz. Öyle bir nikâh olsun ki bir daha kopmasın" şeklindeki cevabı dudak uçuklattı! Hemen ardından Erdoğan, "Bizim partimiz muhafazakâr demokrattır, İslâmcı değil. Partimizde kadın milletvekilleri de var. Bunlardan bazıları bakanlıklara da getirilecektir" diye âdeta tekmil verdi... Erdoğan bu seyyahatten sonra başı kesilmiş tavuk gibi dolanıp durdu. Belçika'ya, Almanya'ya, Amerika'ya gitti. A.B.D. Başkanı Bush onu, hiç bir resmî sıfatı olmamasına rağmen kabul edip görüştü. ALLAH bilir, ne vaadlerde bulundu, ne talimat verdi!...

Erdoğan bundan sonra da sık sık yurtdışı seyyahatlere çıkacaktır. 13 Kasım 2002 ile Aralık 2009 arasında, 7 yıl içinde 81 ülkeye 233 seyyahat yapmıştır... Ne haltlar karıştırdı, bilinmez! Çünkü resmî görüşmelerini hep başbaşa yaptı, Teamüle aykırı olarak TÜRK Dışişleri Bakanlığı mensuplarını almadı.

Aynı gün Yargıtay, Umut Davası `nda Necdet Yüksel ve Rüştü Aytufan`a verilen idam cezasını müebbet ağır hapis cezasına dönüştürerek tasdik ederken, idam cezasına çarptırılan Ferhan Özmen`in de aralarında bulunduğu 8 sanık hakkındaki mahkûmiyet kararlarını eksik soruşturma gerekçesiyle bozdu.

Yine 13 Kasım'da savaştan kaçınan Irak, silah denetçilerinin ülkeye dört yıl aradan sonra dönmesini öngören katı BM kararını kabul etti. Ama bu, kendisini kurtarmaya yetmiyecekti.

14 Kasım'da, 1993'te 2 CIA mensubunu öldürmekten mahkum olan Pakistanlı Aimal Han Kasi, Virginya'da zehirli iğneyle idam edildi. Aynı Amerika bize onca asker, polis, memur, öğretmen, çocuk, bebek kaatili Abdullah Öcalan'ı asmamamız için baskı yapmaktaydı.

15 Kasım'da Genelkurmay Başkanlığı'nda, Özkök ve Erdoğan, AKP Genel Başkan Yardımcısı Abdülkadir Aksu ve Diyarbakır Milletvekili Aziz Akgül’ün de katılımıyla, basına kapalı olarak 1 saat görüştü. Ne görüştüler, Allah bilir... Aynı gün Hu Jintao , Jiang Zemin'in yerine Çin Komünist Partisi liderliğine seçildi.

16 Kasım'da Cumhurbaşkanı Sezer, Çankaya Köşkü`nde kabul ettiği AKP Kayseri Milletvekili Abdullah Gül`ü, hükümeti kurmakla görevlendirdi. Aynı gün Erdoğan, kurulacak hükümetin ilk 1 yılda uygulayacağı "Âcil Eylem Planı" nı açıkladı.

- Temel makro ekonomik büyüklükler yeni koşullara göre revize edilecek, 
- Reel sektör, sosyal politikalar ve tarım konularında farklı çözümler konusunda IMF ile müzakereler yapılacak, (Bu müzakereler sonucunda reel sektör de, sanayi de, tarım da, hayvancılık ta yok oldu. Bozulan sosyal politikalar ile orta ve alt tabaka da perişan oldu) 
- Kapsamlı bir vergi reformu için çalışmalar başlatılacak, ilk bir ay içinde Mâlî Milât kaldırılacak, 
- İlk üç ay içinde vergi yükünü tabana yayan tedbirler alınacak, (tabana değil; TAVAN'a yaymak gerek aslında!) 
- Vergi mevzuatı basitleştirilecek, 
- Vergi barışı projesi hayata geçirilecek, 
- Kamuda tasarruf ilkesi çerçevesinde; ilk bir ay içinde kamu yatırımları stoku gözden geçirilecek ve öncelikler belirlenecek. Ayrıca Hazine Tek Hesabı yaygınlaştırılarak etkin hale getirilecek, 
- İlk altı ay içinde günümüz koşullarına cevap vermeyen 1050 sayılı Muhasebe-i Umumiye Kanunu değiştirilerek bütçe birliği sağlanacak, bütçe uygulamasında mâlî saydamlık ve hesap verebilirliği artıracak yeni bir kamu mâlî yönetim kanunu çıkarılacak, (Tam tersine, hesap vermeyen bir iktidar ve yandaş id$aresi oluştu.) 
- Sayıştay’ın denetim yetkisinin kapsamı, Cumhurbaşkanlığı, TBMM ve Üst Kurullar dahil olmak üzere, tüm kamu kurum ve kuruluşların hesaplarını içine alacak şekilde genişletilecek, (Ne genişletmesi!.. Denetim yetkisi AKP'liler için ortadan kaldırıldı.) 
- TMSF'ye devredilen alacakların tahsilatı hızlandırılacak ve Fon bünyesindeki gayrimenkul ve iştirakler süratle satılacak, 
- Finansal hizmetlerde çeşitlilik artırılacak, özelleştirme çalışmalarına hız verilecek, (Öyle bir hız verildi ki, memlekette satacak şey kalmadı!) 
- Reel sektör için âcil önlemler alacak ve gerçek anlamda bir yatırım seferberliği için gerekli ortamı oluşturulacak, 
- Teşvik tedbirleri yeniden düzenlenecek ve teşvik belgesi olmaksızın yatırımlar ı destekleyen bir yapı oluşturulacak, 
- Yatırımcılara bedelsiz arsa tahsisi sağlanacak, 
- Doğrudan Yabancı Yatırımların özendirilmesiyle ilgili düzenlemeler yapılacak, (Çoğu yerli ve millî şirket gavurların eline geçti.) 
- Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeler desteklenecek, 
- Çok ortaklı şirketlerin ortaklarının hak ve çıkarlarının korunmasına yönelik düzenlemeler yapılacak, 
- İhracata dönük sektörlerde kapasite artışı sağlanacak, ihracat mallarında ve pazarlarında büyüme ve çeşitlenmeye gidilecek, 
- İlk üç ay içinde; enerji piyasasının rekabete açılması sağlanacak, elektrik fiyatlarının ucuzlatılmasına yönelik olarak elektrik faturalarındaki TRT payı kaldırılacak, 
- Enerji fiyatı üzerindeki yükler azaltılacak, 
- Bir yıllık süre içinde İşletme Haklarının Devri tamamlanacak ve enerji kayıp ve kaçakları azaltılacak, 
- Madencilik sektöründe; arama faaliyetlerine ağırlık verilerek ekonomik olarak işletilebilir maden rezervlerimizin artırılması, işlenmiş mal ihracatımızın artırılması sağlanacak, (Madenlerimizin çoğu gavurlara geçti.) 
- ilk üç ay içinde; Bor Araştırma Enstitüsü kurulacak, 
- İşlenmiş mermer ihracı desteklenecek, 
- Altı ay içinde ise Bor İşletmesi özerk bir yapıya kavuşturulacak, (Niye ki??? Kolayca gavurun eline geçsin diye mi?) 
- İlk bir yıl içinde madencilikte özelleştirme çalışmaları sonuçlandırılacak, kamuya ait ruhsatlı maden alanları tedricen özel sektöre devredilecek, (Niye ki??? Kolayca gavurun eline geçsin diye mi?) 
- Çevreyi tahrip etmeyen bir ulaştırma alt yapısı oluşturulacak, (Çevreyi tahrip etmeyen mi?.. Güleyim bâri!.. Çevre diye bir şey kalmadıçoğu yörede!) 
- Seçim kampanyası boyunca halkımıza Potamyalı Erdoğan'ın vaad ettiği 15.000 km’lik "duble yol" yapım çalışmalarına ilk altı aylık süre içinde başlanacak, (yandaş müteahhitler çürük yollar yaptı) 
- Demiryolu, denizyolu ve hava yolu altyapısı entegre bir anlayış içinde geliştirilmesine yönelik proje, bir yıl içinde gerçekleşecek, 
- Boğaz Demiryolu-Tüp Geçişi ve Gebze-Halkalı banliyö hattı projeleri gibi yeni projeler devreye sokulacak, 
- İş, kongre, fuar, spor ve kültür turizmi alanlarında dinlence turizminde edindiğimiz konuma gelmemizi sağlayacak bir hamle başlatılacak, 
- Yasal düzenlemeler ile Turizm sektörü örgütlerinin ve yerel yönetimlerin yetki ve imkânlarını artırılacka, 
- Özel hukukî statüye sahip "Turizm Kentleri" projeleri hayata geçirilecek, (Ne demekse???) 
- Ülkemizin temel gıda ürünleri açısından kendi kendine yeterli olması, verimli tarım arazilerinin sürekli işlenir halde tutulması, tarımsal üretimde verimliliğin artırılması ve hayvancılık desteklenecek, (Galiba "kösteklenecek" demek istedi, çünkü yapılan o!) 
- Mülkiyete dayalı olarak uygulanan Doğrudan Gelir Desteği sistemindeki aksaklıklar giderilecek; dar gelirli çiftçileri hedefleyen bir yapı oluşturulacak, 
- Arz açığı olan yağlı ürünlere doğrudan gelir desteği ve prim sistemi uygulanacak, 
- İlk üç ay içinde hayvancılık sektörünün geliştirilmesi için âcil tedbirler alınacak, (tersi yapıldı) 
- Altı ay içinde Çerçeve Tarım Kanunu çıkarılacak, ("Tarım yapmayın" kanunu, "Yerli tohum satılamak, gavur tohumuna mahkûmsunuz" kanunu çıkarıldı) 
- Mazot gibi kalemlerdeki ağır vergilerin azaltılmasıyla, çiftçinin üzerindeki tahammül edilemez yük hafifletilecek, (Tam tersine, dünyanın en pahalı benzin ve mazotunu kullanır olduk) 
- Bir yıl içinde Tarım Ürünleri Sigortası Kanunu çıkarılacak, 
- Üretici örgütleri mevzuatı hazırlanacak, 
- Başbakanlık makamı tam anlamıyla bir koordinasyon makamı haline getirilecek, (Bütün irade ve idare bende olacak, diyor!) 
- Bakanlık sayıları azaltılacak, 
- Güçlü bir Ekonomi Bakanlığı kurulacak, 
- Bir yıl içinde yolsuzluğun üzerine net bir şekilde gidilecek, (Bu yanlış ifade edilmiş. "Bir yıl içinde yolsuzluk sürekli hâle getirilecek" demek istemişler.) 
- Yolsuzluk yapanlara verilen cezaların caydırıcılığı artırılacak, 
- Vatandaşın Bilgi Edinme Hakkı Kanunu çıkarılacak, 
- Lojman, makam aracı, sosyal tesis, kamu hizmet binası yapımı gibi konularda israf önlenecek, (Ne önlemesi?? Satın alınan özel uçak, helikopter,otomobil yetmiyormuş gibi, lüks araçlar da kiralandı, astarı yüzünden pahalıya geldi, satın alsa daha iyi idi.) 
- Kamu kurum ve kuruluşları konusunda düzenlemeler yapılacak, 
- İhale mevzuatı AB standartlarına çıkarılacak, (12 yılda 116 defa mevzuat değişti, kanun değişti. AB standartlarına çzıktı mı, bilinmez, ama ayakkabı kutularında dolarlar, yatak odalarında kasalar çıktı) 
- Tapu, emniyet, belediye, gümrük, teşvik, izin, ruhsat, ihale, hak ediş, nüfus vb. Hizmetlerin sunum standartları ve süreleri, sorumlu olacak görevliler kurumlar ve birimler açık ve net olarak belirlenecek, 
- Bir yıl içinde Devlet Personel Rejimi Reformu ile bütün kamu kurum ve kuruluşlarında norm kadro uygulamasına geçilecek, göreve alma ve yükselmede objektif kriterler getirilecek, statüler azaltılacak ve benzer statüler arasındaki ekonomik ve sosyal farklılıklar giderilecek, maaş ve ücret sistemi sadeleştirilecek ve dengesizlikler giderilecek, esnek çalışma usulleri getirilecek, 
- Yerel yönetimlerin görev ve yetkileri yeniden belirlenecek, İnsan kaynakları ve mâlî yapıları güçlendirilecek, (İşte bu VATANA İHÂNET maddesi. Amaçlanan belediyeler tanınan yetkilerle Güneydoğ Anadolu'da özerkliğe yol açmak idi, çıkan kanunu Sezer veto etti. Ama her an tekrar gündeme gelebilir. Bülücüler ile Başkanlık konusunda anlaştıkları takdirde.) 
- İl Genel Meclisleri yeniden yapılandırılacak, 
- Taşra teşkilâtları ve personeli aşamalı bir program dahilinde İl İdarelerine bağlanacak, (Merkez'den bağımsız özerk bölgeler oluşturulacak, demek istiyor, İHANET'ien daniskası!) 
- Bölgesel kalkınma kurumları oluşturulacak, (Emperyalisti Hıristiyan Batı'nın dayattığı bölücü, parçalayıcı "eyalet sistemi", Bölgesel Kalkınma Ajansları adı altında uygulamaya sokuldu. Yine İHÂNET!) 
- Yerel düzeyde sivil toplum katılımını sağlayacak "Kent Konseyleri" kurulacak, (Yani bölünecek şehirlerde parlamentolar kurulacak. TÜRKİYE lokma lokma bölünecek!) 
- TÜRKİYE âcilen hukuk devleti zeminine oturacak, (hukuk şapa oturdu) 
- İşkenceyi önleyecek tedbirler derhal alınacak ve infaz sistemi iyileştirilecek, (mahkûmlara, özellikle teröristlere 5 yıldızlı otel imkânı sağlanacak. Kaatillere, tecavüzcüleri "serbest dolaşım hakkı" tanınacak!) 
- Bir ay içinde, temel hak ve özgürlüklerle ilgili düzenlemeler evrensel düzeyde kabul edilmiş standart ve normlar ile AB kriterleri çerçevesinde süratle yapılacak, 
- Üç ay içinde, Ekonomik ve Sosyal Konsey’in yapısı ve çalışma tarzı yeniden belirlenecek, 
- Bir yıllık süre zarfında, adaletin zamanında ve hızlı bir şekilde tesisi için gerekli tüm değişiklikler gerçekleştirilecek, 
- Türk Ticaret Kanunu, Usul Kanunları gibi temel mevzuat günün gelişmeleri de dikkate alınarak yenilenecek, 
- Gelir dağılımında adaletin sağlanması için gerekli her türlü tedbirler alınacak, (Bu aslında "Gelirler bize gelecek" demek.) 
- Âcilen açlık sınırı altındaki aileler belirlenecek, 
- Üç ay içinde bu ailelere dönük etkin yardım programları başlatılacak, 
- Yoksul aile çocuklarına temel eğitim ve sağlık yardımları yapılacak, 
- Bir yıllık takvim içinde gelir dağılımını düzeltici ve yoksul kesimleri gözetici unsurlar göz önünde bulundurulacak, (BAslında "gelir dağılımını bozulacak" demek istemişler. Öyle yaptılar.) 
- Bir yıl içinde ilk ve orta öğretimde rehberlik etkin hale getirilerek meslekî ve teknik eğitime ağırlık verilecek, 
- Eğitimin önündeki her türlü engeller kaldırılacak, 
- Üniversitelerin idarî ve akademik özerkliğe kavuşmaları sağlanacak ve Yüksek Öğretim Kurumu yeniden yapılandırılacak, 
- Bir yıl içinde Devlet hastanesi, sigorta hastanesi, kurum hastanesi ayırımını kaldırılmaya dönük çalışmalar başlatılacak, 
- Hastanelerin idarî ve mâlî yönden özerkliği sağlanacak, 
- Genel Sağlık Sigortası Sistemi kurulacak, 
- Aile hekimliği uygulamasına geçilecek ve sağlam bir sevk zinciri oluşturulacak, 
- Koruyucu hekimlik yaygınlaştırılacak, 
- Özel sektörün sağlık alanına yatırım yapması özendirilecek, (Özel sektör derken, kastı yabancı sektör. Sağlık gavurların kontrolüne geçti.) 
- Bütünleştirilmiş bir sosyal güvenlik ağı kurulacak, 
- İşsizliğe çözüm bulunacak. ("Daha çok işsiz yaratacağız" demek istemişler!)

2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder