Operasyonların amacı Dolmabahçeyi PKK ya Kabul ettirmek
MHP Genel Başkan Yardımcısı Özdağ'dan Odatv'ye Çarpıcı Açıklamalar:
Operasyonların amacı Dolmabahçe'yi PKK'ya kabul ettirmek.,
14.01.2016
MHP Genel Başkan Yardımcısı ve Gaziantep Milletvekili Prof. Dr. Ümit Özdağ, iktidarın terörle mücadele ve dış politikasını ağır bir dille eleştirirken, “Devleti ayağa düşürdüler. Ortadoğu politikası, ilkokul bilgisi ve lise heyecanlı ile sürdürülen, her türlü gerçekçi milli menfaat tanımlamasından noksan olan bir politikadır. Dış politikada satranç değil, tavla oynuyorlar” dedi.
Gündemdeki sıcak gelişmeleri Odatv'ye değerlendiren Prof. Özdağ, bölgemizde çizilmek istenen yeni haritaları da anlattı. İşte Prof. Özdağ'ın değerlendirmeleri:
Müyesser Yıldız: Meclis'ten bölücü terör örgütüyle müzakere yasası dahi çıktı. Dolmabahçe mutabakatı imzalandı. Bunların öncesinde Oslo pazarlıkları yapıldı. Ne oldu da PKK 7 Haziran'dan sonra yeniden katliamlara, şehirlere yerleşip, halka zulme başladı? Ortada bir anlaşmazlık mı var? Varsa nedir? Ya da halkı, “özerklik” başta olmak üzere, “Yeter ki analar ağlamasın” diye yeni bir şeylere ikna “Operasyonu” mu yürütülüyor?
Özdağ: AKP Hükümeti ile Öcalan arasında İmralı’da yapılan müzakereler sonrasında bir anlaşmaya varıldı. Böylece meşhur Dolmabahçe toplantısı yapıldı ve Öcalan’ın yazmış olduğu metin, AKP ve HDP’li politikacıların katılımıyla açıklandı. Öcalan tarafından yazılan bildiride çok genel ifadeler kullanılıyordu. Üzerinde uzlaşma sağlanan husus, Erdoğan’a başkanlık karşılığında PKK’ya özerk bölge ve Öcalan’a özgürlük, PKK’ya af idi. Ama kısa bir süre içinde Kandil’in anlaşmayı kabul etmediği ortaya çıktı. Kandil, Öcalan’ın bir an önce serbest kalmak için alttan aldığını, fazla taviz verdiğini düşünüyordu. Oysa Kandil’e göre, Ortadoğu’daki bölgesel denklemler PKK’nın lehine Türkiye’nin aleyhine gelişmekteydi. Öcalan’ın AKP’den aldığı özerklikten daha fazlasını, örneğin konfederal içerikli bir federasyonu PKK savaşarak alabilirdi. Bunun için PKK’nın TSK’yı yenmesine gerek yoktu. Zaten yenemeyeceğini biliyordu, ancak AKP’nin iradesini kırabilirdi. Bundan dolayı Selahattin Demirtaş 17 Mart 2015’de Erdoğan’a “Seni başkan yaptırmayacağız” diye seslenerek, Dolmabahçe açıklamasını bozdu. Temmuz başında Yalçın Akdoğan'ın, “Açılım, Demirtaş seni başkan yaptırmayacağız dediği için bitti” demesi de bu tespiti doğrulamaktadır. Erdoğan, 21 Mart’a kadar bekledi ve açıklamanın anlamını anlamaya çalıştı. Anlaşmanın bozulduğunu açıklayınca, “Dolmabahçe mutabakatından benim haberim yoktu” dedi. Oysa Bülent Arınç, “Nasıl yoktu, birlikte konuştuk bunları” diyerek, gerçeği ortaya koydu. Her neyse, 7 Haziran seçimlerine böylece AKP ile HDP arasında büyük bir gerilim ile gidildi. HDP de bu gerilimi, Erdoğan’dan nefret eden liberal Türk oylarını arkasına almak için kullandı. Seçimlerden sonra PKK ertelediği şehir ayaklanması stratejisini uygulamaya başladı. Ancak 7 Haziran-1 Kasım arasında AKP Hükümeti PKK’ya karşı askeri operasyondan çok, halka psikolojik operasyon yaptı. Yani Cizre başta olmak üzere sokağa çıkma ilân edilerek yapılan polis özel harekât eksenli operasyonların amacı, sonuç almak değil, halkın gözünü boyamaktı.
Soru : İktidarın terör ve bölücülükle mücadelesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Özdağ : 1 Kasım seçimlerinden sonra TSK’nın katkısı ile şehir merkezlerinde halen devam eden operasyonlar yapılmaya başlandı. AKP şimdi devam eden operasyonlarlaPKK’ya, Öcalan'la yapılan ve Dolmabahçe’de ilân edilen şartları kabul ettirmeye çalışıyor. Bundan dolayı AKP’li milletvekilleri, HDP’yi Öcalan’ı İmralı’ya gömmekle suçluyor. Diğer bir ifadeyle AKP’li milletvekilleri, Öcalan’ı sahiplenirken, HDP’yi Öcalan’ı unutmakla suçluyor. PKK ise kısa bir süre önce Diyarbakır’da DTK toplantısında Öcalan ile AKP arasında yapılan pazarlığı kabul etmeyeceğini, 14 maddelik kendi şartlarını açıklayarak cevapladı.
Soru : Pek çok insan bölgeyle ilgili olarak, “Artık herşey bitti. Geriye dönüş olmaz” düşüncesinde. Gerçekten herşey bitti mi, yoksa gidişatı geriye çevirme imkânı var mı? Varsa yapılması gerekenler nelerdir?
Özdağ :Biten hiçbir şey yok. Türkiye Cumhuriyeti’ni 80-90 senelik yapay devletler olan Yugoslavya, Irak veya Suriye ile karşılaştırmak mümkün değildir. Türkiye Cumhuriyeti’nin gerisinde 1000 senelik bir siyasal, kültürel, ekonomik, sosyolojik bütünlük vardır. Türkiye Cumhuriyeti bu birikimin üzerine kurulmuş ve 19. Yüzyılda kurulmaya başlanan milli devlet formatını yeni bir aşamaya ulaştırmıştır. Türkiye Cumhuriyeti, PKK’nın 1978’den bu yana yaptığı tüm kapsamlı ideolojik, politik ve psikolojik yıkıcı çalışmalara rağmen sağlam toplumsal temelini muhafaza etmektedir. Çünkü öncelikle bütün yıpranmışlığına rağmen ortak değerler etrafından toplanmış, millet olmuş, hâlâ varlığını sürdürmektedir ve devlet fikrine toplumsal bir değer verilmektedir.Bugün yaşadığımız sorunların kökeninde, AKP’nin devleti ayağa düşürmesi vardır.
Soru : Erdoğan ve iktidarın “yeni anayasa ve başkanlık sistemi” ısrarıyla, bölücü terörle mücadele arasında ne gibi bir bağ var?
Özdağ : Daha önce ifade ettiğim gibi, AKP ile Öcalan arasındaki pazarlığın kapandığı yer, başkanlık karşılığı özerkliktir. Muhtemelen burada Büyük Şehir Yasası üzerinden hareket edilmek isteniyor. Öncelikli olarak valilerin de seçimle gelmesi ilkesi benimsenecek ve böylece merkezi idare ile il arasındaki bağ koparılacak. Ayrıca belediyelere yetki devri ifadesi arkasına sığınılarak, bölgenin siyasal özerkleştirilmesi yoluna gidilecek. Planlanan bu.
Soru : İsrail Başbakanı Netanyahu geçen yıl Irak'ın kuzeyinde bağımsız bir Kürdistan devletinin kuruluşunu desteklediklerini açıklamıştı. Yine geçenlerde Barzani'nin sözcüsü Ankara'nın da “Kürdistan'ı desteklediğini” öne sürdü ve herhangi bir yalanlama gelmedi. Dahası Türkiye-İsrail ilişkilerinin normalleştirilmesi konuşulmaya başlandı ve Erdoğan, “İsrail'e muhtacız” dedi. Irak'ın kuzeyinde bağımsız bir “Kürdistan” en çok hangi ülkelerin işine gelir? Türkiye'ye etkileri nasıl olur?
Özdağ : Sadece Irak’ın kuzeyinde bağımsız bir Kürdistan yaşayamaz. Hatta sadece Irak’ın kuzeyinde bağımsız bir Kürdistan’ı Barzani ile kurarlarsa, Talabani’nin KYB’si İran’ın teşviki ile ayrılır ve ikinci bağımsız Kürdistan’ı ilân eder veya Irak ile birleştiğini açıklar. Üstelik KDP ve KYB ortak hareket etse dahi, sadece Kuzey Irak’ta bir bağımsız devlet yaşamaz. Kısa bir süre sonra Kerkük’ü de kaybeder. Irak Ordusu değil, IŞİD bile az daha Erbil’e giriyordu. Bağımsız Kürdistan ancak Suriye’nin kuzeyinden Akdeniz’e açılım sağlanırsa olur. Bunun için PKK, sadece Afrin’den aşağıya inip, Bayır-Bucak üzerinden değil, Hatay üzerinden Akdeniz’e ulaşma stratejisinin uygulanmasını dahi düşünüyor olabilir. Barzani’nin de Hatay/Dörtyol’u Akdeniz’e açılan kapısı olarak tasarladığı biliniyor. Konunun İsrail boyutuna geçersek, İsrail bağımsız Kürdistan’ı en çok isteyen ülkedir. Ancak, Türkiye-İsrail ilişkilerindeki son gelişmelerin Barzani faktöründen bağımsız olduğunu düşünüyorum.
PEŞMERGE SİLAHI YARIN TÜRKİYE'YE DÖNECEK
Soru : “Büyük Kürdistan” projesi ete-kemiğe büründürüldüğü halde Türkiye-Barzani yakınlığının sebebi nedir? Türkiye Barzani'ye güvenebilir mi, güvenmeli mi?
Özdağ : AKP, KDP ile PKK’yı birbirine karşı kullanabileceğine inanıyor. Barzani ise Araplara karşı ABD ve İsrail’in dışında Türkiye gibi bir müttefike ihtiyaç duyuyor. Ancak Türkiye, Barzani’ye tabii ki güvenemez. Barzani’nin stratejik amacı, Türkiye’nin bölünmesi. AKP ile ittifakı da stratejik değil, taktik ittifak.
Soru : Haftalardır Sur İlçesi'ni bölücü teröristlerden temizleyemeyen Türkiye'nin Musul'a asker göndermesini, IŞİD'le mücadele için peşmergeleri eğitmesini ve Musul kurtarılıncaya kadar orada kalınacağını söylemesini nasıl değerlendiriyorsunuz? Yarın o peşmerge silahlarının Türkiye'ye çevrilmeyeceğinin garantisi var mı? Musul IŞİD'den kurtarıldıktan sonra kontrol kimde olacak? Barzani'de mi, Irak merkezi yönetiminde mi?
Özdağ : AKP’nin Ortadoğu politikası, ilkokul bilgisi ve lise heyecanlı ile sürdürülen, her türlü gerçekçi milli menfaat tanımlamasından noksan olan bir politikadır.Bir yandan Katar’a 3000 Türk askerinin yollanacağı bir üs kurarken, öte yandan Süleyman Şah Türbesini koruyamayacağını açıklayan bir politikadır bu. Musul’a asker yollamak milli menfaatimiz ise yollarsınız, ancak Obama’nın telefonu ile geri çekmezsiniz. AKP’nin, “Yarın peşmerge silahı bize çevirir” diye bir düşüncesi yok. Böyle düşünmüyor. Geleceği düşünse, Rus uçağını vurduktan sonra “Rusya ne yapar, ben ne yaparım?” diye düşünmesi lâzım. AKP dış politikada satranç değil, tavla oynuyor. Onun için peşmergeler yarın silahlarını bize çevirebilirler değil, çevirecekler. AKP, “bizi kandırdılar” diyecektir. Barzani, Musul’u işgâl etmek isteyecektir.
-12 Yıl Türkmen Katliamını Seyrettiler-
Soru : Türkiye, Suriye'deki Türkmenler için Rus uçağını düşürdüğü açıklarken, Rus füze sistemleri bugün uçaklarımızın sınırda uçmasına, operasyonlara katılmasına izin vermiyor. Öte yandan PYD-PKK “kırmızı çizgi” denilen Fırat'ın batısına geçiyor. Sizce Irak'ın kuzeyi, Güneydoğu ve Suriye'de eşzamanlı bir plan mı devreye sokuldu? Öyleyse bu planın sahipleri kim ve burada Ankara'ya biçilen rol ne?
Özdağ : AKP’nin, Bayır Türkmenlerini savunmak için Rus uçağının düşürüldüğü iddiasının hiçbir ciddiyeti yoktur. AKP Hükümetleri, Mart 2003’den başlayan Irak savaşından bugüne değin geçen 12 yıllık süre içinde büyük bir çoğunluğunu Irak ve Suriye Türkmenlerinin oluşturduğu Ortadoğu Türklüğünün tasfiye edilmesi karşısında hiçbir ciddi bir tepki vermemiştir.
AKP hükümetleri, 2005’den bu yana “Ortadoğu’da bütün taraflara eşit mesafede olmak ilkesi” adını verdikleri bir politika ile Türkmenleri destekleyen Türk dış politikasını terk etmiştir. Böylece, Irak’ta Şiiler İran, KDP, KYB ve ABD tarafından desteklenirken, sahipsiz kalan Türkmenler Irak siyasetinden tasfiye edilmiştir. AKP Hükümetleri, Irak’ta Kerkük, Telafer, Tuz, Tuzhurmatı, Beşir gibi Türkmen kentlerinin peşmergeler tarafından işgâl edilmesi, Türkmenlerin ezilmesi, katledilmesine sessiz kalmıştır. Bütün bu işgâl, baskı, tasfiye, suikastlerde başrolü oynayan Barzani ve partisi KDP, AKP Hükümetlerinin Ortadoğu siyasetinde vazgeçemediği tek müttefiki olmuştur.
Irak’ta Türkmenlerin yaşamış olduğu katliam ve mağduriyetler, AKP Hükümetleri tarafından sessizce izlenmiş ve adeta onaylanmıştır. Türkiye’nin milli stratejik değer olarak gördüğü Kerkük’ün Türkmen kimliğinin Barzani ve Talabani ikilisi tarafından alçakça yok edilme çalışmaları, AKP Hükümetleri tarafından kabul edilmiştir. Türkmen siyasetçilerin KDP ve KYB’nin istihbarat servisi görünümlü katil çeteleri tarafından suikastler ile infaz edilmelerine ses çıkarılmamıştır. Telafer’in ABD ve peşmerge güçleri tarafından bir çok saldırı sonrasında yerle bir edilmesine de ses çıkarılmamıştır. Bu saldırıları büyük bir zorlukla aşan Telafer’in, son olarak IŞİD çeteleri tarafından imha edilmesi girişimi karşısında da AKP Hükümetleri sessiz kalmıştır.
AKP Hükümetleri 2011 sonrasında izlediği öngörüsüz politikalar neticesinde, Suriye’nin parçalanmasına, bu komşu ülkenin Afganistanlaşmasına giden sürecin önünü açmıştır. Esad rejimin zayıflaması ile Suriye’nin büyük bölümü IŞİD adlı terör örgütünün eline geçerken, PKK/PYD adlı terör örgütü de Suriye sınırımızda Lübnan büyüklüğüne ulaşan bir bölgeyi kontrol altına almıştır. Suriye’nin kuzeyinden Türkmenler tasfiye edilirken, Ortadoğu’da sınırımızın hemen yanında yeni ve ikinci bir Kandil oluşmuştur. PKK ve PYD’nin Suriye’nin kuzeyinde gerçekleştirdiği etnik temizlik karşısında sessiz kalmışlardır.
AKP hükümetleri Esad’ı devirmek amacıyla, cihatçı selefi örgütlerine Suudi Arabistan ve Katar’la birlikte her türlü askeri ve mali yardımı yaparken, Türkmen örgütlerine karşı hep uzak ve temkinli davranmıştır. AKP Hükümetleri, Türkmenlere insani yardım ve zaman zaman hafif silah vermenin ötesine geçmemiştir. Yıllardır varlıklarını sürdüren Bayır bölgesi Türkmen gruplarına da selefi cihatçılara yapılan askeri ve mali desteğin yüzde 1'i bile yapılmamıştır. Türkmenlere yapılan destek hafif silahlarla (makinalı tüfek, roketatar ve cephane) sınırlı kalmıştır.
Özetle, Rus uçağının vurulmasının nedeni Bayır Türkmenlerine yapılan saldırıları engellemek değildir. AKP Hükümeti, Rus uçağının düşürülmesinden sonra ikinci ve üçüncü adımları düşünmemiştir. Özellikle, Rusların Türkmenlere yönelik yapacağı saldırıların engellenmesi için hangi adımların atılacağı konusu tamamen havada bırakılmıştır. Esasen, Rus uçağının düşürülmesinden sonra Rusya ve Suriye’nin bölgeye yaptığı saldırılar daha da şiddetlenmiştir. Rus uçakları sadece Bayır bölgesini değil, Türkiye sınırındaki Azez bölgesi ile Türkiye arasındaki ticaret yollarını da ağır bombardımana tabii tutmaya başlamıştır. Rus hava savunma sistemleri güçlendirilmiş ve Türk Hava Kuvvetleri Suriye hava sahasına giremez olmuştur.
Öte yandan Rusların eli rahatlamıştır. Artık Türkiye tamamen oyunun dışına atılmıştır. Rus-Suriye askeri harekatının asıl amacı, Bayır bölgesinin ele geçirilmesinden sonra Batıdan yapılacak bir hücum ile İdlib’in işgalidir. Suriye Ordusu ve Rus müttefiklerinin, Halep’in doğusunda ele geçirmeyi hedefledikleri, El Bab’ın da düşmesi durumunda Halep'in tekrar Şam’ın kontrolüne gireceği ortadadır. Kusura bakmayın burayı biraz ayrıntılı bir şekilde anlattım, ancak durumun anlaşılması için bu hususlar önem taşıyor. Irak-Suriye iç savaşı şimdi AKP’nin yanlış politikaları neticesinde Türkiye’ye sıçramaya başladı. Yani ben buna bir planın devreye sokulmasından çok, AKP’nin izlediği yanlış Suriye politikasının sonuçları ortaya çıkmaya başladı diyorum.
IRAK 3'E, SURİYE 4'E BÖLÜNÜYOR
Soru : Rus uçağını düşürmemizin üzerinden 1.5 ay geçti. Sonuçları, etkileri ve yansımaları artarak devam ediyor. Bu olaya ilişkin bilgileriniz veya tahminleriniz nelerdir?
Özdağ: Rus uçağının düşürülmesi konusunda AKP Hükümeti’nin nasıl bir değerlendirma yaptığı kamuoyu nezdinde açık değil. Bir “Rus uçağı olduğunu bilseydik vurmazdık” diyorlar, sonra “hava sahamızı ihlal edeni tabii ki vururuz” açıklaması yapıyorlar. “Rus uçağını cemaatçi bir pilot düşürdü” diyen yandaş yazar bile çıktı. Oysa Rus uçağının düşürülmesinden iki gün önce Davutoğlu başkanlığında Köşk’te yapılan toplantıda Rus uçaklarının Türk hava sahasını ihlali konusu konuşuluyor. Bence, bir daha ihlal eder ise vurma konusunda karar burada alındı. Ancak askerlerin hükümetin önüne, “Rus uçağını vururuz, fakat ertesi gün ve ondan sonraki gün şu değişik senaryolar gelişebilir” şeklinde değişik olasılıkları koyduğunu düşünüyorum. Rus uçağının düşürülmesi konusunda Türkiye hiç şüphesiz devletler hukuku açısından haklıdır. Ancak AKP Hükümeti’nin ertesi günü ve sonrasını düşünmediği anlaşılmaktadır. Türkiye, Rus uçağını düşürdükten sonra Suriye’de tamamen etkisiz hale geldi. Rusya ise bu olayı, Suriye’ye iyice yerleşmek ve etkinliğini artırmak için fırsat olarak kullandı. Rusya belki bu adımları zaten, atacaktı ancak hem Batı’dan itiraz gelecekti, hem zaman alacaktı. Oysa Batı, kızgın bir Rusya’yı daha fazla kızdırmak istemediği için uçağın düşürülmesinden sonraki günlerde Moskova’ya hiç itiraz etmedi. Rusya’nın amacı, Esad’a 2011’de sahip olduğu genişlikte bir ülke vermek değil. Moskova, bir iç savaşın hava kuvvetleri ile kazanılamayacağını biliyor. İran ve Hizbullah’ın kara gücü ile de Esad’ın bütün Suriye’ye hakim olamayacağı ortaya çıktı. Bu durumda Moskova, Esad için Batı Suriye’de Halep’ten başlayıp, Hama, Humus, Lazkiye ve Şam’ı içine alan bölgeyi yeni bir devlet olarak oluşturmak isteyebilir. Aslında sadece Suriye değil, yaşanan iç savaş bir Irak-Suriye iç savaşı olduğu için, ortaya çıkacak harita iki ülkeyi de kapsayacak sanırım. Irak Şii, Sünni ve Kürt olarak üçe bölünürken, Suriye de Nusayri, Kürt ve Sünni olarak üçe bölünecek. Belki küçük bir Dürzi bölgesi de olabilir. İki ülkedeki Sünni bölgelerinin birleşmesi ile ortaya böyle bir harita çıkabilir.
Yani IŞİD yok edilmeyecek, ancak IŞİD’e sınır çizilecek. Burada en büyük sorun, PKK’nın Akdeniz’e ulaşıp ulaşamayacağıdır. Aşılmaya başlansa da PKK’nın Akdeniz’e ulaşmasının önünde Cerablus-Azez arasında Türkiye engeli, Hatay’ın güneyinde Bayır-Bucak’ta ise hem Türkmen, hem Esad engeli var. Bunları aşmak bugünün sorunu olmayabilir. “Kürt koridoru” bu aşamada Akdeniz’e çıkmadan Irak-Suriye sınırından Hatay’a kadar uzanan bölge arasında kalabilir. Zaten bu aşamadan önce Suriye de Irak gibi, federal devlet görünümlü konfederal yapıya dönüşecektir. Sonra gelecekte gerçekleşecek bir jeopolitik deprem ile parçalanacaktır.
Soru : İktidarın, gerek bölücü terörle mücadele, gerekse dış politikadaki başarısızlıkların sebebi hakkında ne düşünüyorsunuz; “Acemilik, aldanma” mı, başka şeyler mi?
Özdağ : Bu noktada terörle mücadele ve dış politikayı ayırmak gerekir. AKP’nin kurucu zihniyeti, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu zihniyeti olan milli ve üniter devlet yapısı ile sorunu olan bir zihniyettir. Bu zihniyet, PKK’nın milli ve üniter devlet karşıtı anlayışı ile yakınlık içindedir. AKP iktidara geldikten sonra PKK terörü ile mücadele durdurulmuş, terörle mücadele yerine, terörle müzakere stratejisi benimsenmiştir.Terör alanında başarısızlığın nedeni, müzakere alanında yanlış yapması değil, terörle müzakerenin yanlış olmasıdır.
Dış politika alanında da AKP’nin başarısızlığının nedeni yanılma veya aldatılma değil, çıkış noktasıdır. Bu çıkış noktası, AKP’nin gerçekçilikten uzak olmasıdır. Gerçekçi dış politika, milli menfaat tanımlamasını doğru yapan ve bu menfaat tanımlamasından sonra Türkiye’nin imkân ve kabiliyetlerini doğru değerlendiren bir temele oturmalıdır.
AKP ise milli menfaatin yerine, parti menfaati tanımlaması yapmıştır.Parti menfaati, milli menfaatinin önünde görüldüğü için Annan Planı'na “evet” denilmiştir. 16 Ege adasının Yunan ordusu tarafından işgal edilmesine, AB süreci zarar görmesin diye ses çıkarmayan AKP iktidarıdır. Aynen PKK’nın kentlere yerleşmesine, “açılım süreci zarar görmesin” diyerek ses çıkarmadığı gibi, Ege'de Türk adalarının işgâl edilmesine tepki göstermemişlerdir. Şimdi yine AB’den müzakere başlığı almak için KKTC’nin tasfiye edilmesine razı görünmektedirler.
Türkiye bugün bu politikanın sıkıntılarını çekmektedir. Esad’ı devirmek için Suriye iç savaşında cihatçı selefileri, El Nusra ve IŞİD’i destekleyen AKP, Ankara Gar’ı önünde 103 insanı öldüren, İstanbul’da Sultanahmet Meydanı'nda 10 kişiyi parçalayan bombalamaların da sorumlusudur. AKP iktidarı, Suriye iç savaşını Türkiye’ye taşımıştır.
Ancak sadece bunlar değildir AKP’nin dış politikada akıldışı tutumunu gösteren. 100 milyarlarca dış borcu olan ve en fazla faizi vererek borç bulan bir ülke durumuna düşürülen Türkiye, 2015’de dünyada en fazla insani yardım yapan ülkedir. Türkiye 2016’da da 5 milyar Dolar insani dış yardım yapacak. Bunun gerçekçi olduğunu söylemek mümkün değildir. Bu kadar borçlu olan ve yüksek faizle borç bulan bir ülkenin, kendi vatandaşlarının ekmeğinden keserek iyilik yapma hakkı yoktur. Üstelik bu yapılarak, Türkiye kendisi dış yardım alabilen ülkeler arasından çıkarılmaktadır.
Türkiye dünyanın en fazla mültecisinin bulunduğu ülkedir. Ülkesini terk eden 5 milyon Suriyeli’nin yüzde 50’si, yani 2.5 milyonu buradadır. Ayrıca 200 bin Iraklı mülteci Türkiye'de yaşıyor. AB ile imzalanan Geri Dönüş Anlaşması'yla 3 milyar Avro karşılığında 530 bin mülteciyi de geri almayı kabul ettiler. Mültecilere birkaç sene içinde harcanan para 8 milyar Doları buldu. Daha ne kadar harcanacağını da kimse bilmiyor. Daha vahimi, Türkiye’nin demografik yapısı bozulmaktadır. AKP bu politikaları bilinçli bir şekilde uygulamaktadır. Çıkış noktası yanlış olunca, varış noktasının doğru olması mümkün değildir.
Müyesser Yıldız
https://odatv.com/operasyonlarin-amaci-dolmabahceyi-pkkya-kabul-ettirmek-1401161200.html
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder