12 EYLÜL ASKERİ DARBESİ’NİN GENÇLİĞİN ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ BÖLÜM 7
1-Kenan Evren
Manisa’ nın Alaşehir ilçesinde doğdu. İlk ve orta öğrenimini Alaşehir, Manisa,
Balıkesir ve İstanbul' da sürdürdü ve Maltepe Askerî Lisesi' nden mezun oldu. 1938 yılında Kara Harp Okulu' nu, 1949 yılında Harp Akademisi' ni bitirdi. Topçu subayı ve Kurmay subay olarak Silahlı Kuvvetler' in çeşitli kademelerinde görev yaptı. Dokuzuncu Kore Türk Tugayı' nda, önce Harekât ve Eğitim Şube Müdürlüğü; sonradan Kurmay Başkanlığı görevlerinde bulundu 93.
Evren 30 Ağustos 1964’ de Tuğgeneralliğe yükseldi ve sonra Silahlı Kuvvetlerde üst rütbelerde görev aldı.
‘’Ankara’ ya 1972’ de geldim.1974’ de Kara Kuvvetleri Kurmay Başkanı oldum.
1975’ de de Genelkurmay İkinci Başkanlığı yaptım. Ben Genelkurmay Başkanı olduktan sonra o dönemde fazla olaylar yoktu. Sağ ve sol çatışmaları zirveye çıkmamıştı’’94. Ülkenin sıkıntıda olduğu günler…1976 yazı…Henüz gerilim tavan yapmamış, biraz daha ortalık süt liman. Gelecek için kader ağlarını yeni yeni, ufaktan ufaktan örmeye başlıyor. Kimsenin henüz ismini cismini bilmediği bir asker yavaş yavaş yukarılara doğru tırmanıyor.
Emeklilik günleri hayali ile yaşıyor, sakin bir hayatı var. Zira kendi de sakin. İşte o 1976 yazında bir DGM krizi patlak veriyor. Tayin terfi dönemi beklenmedik bir şekilde sıkıntılı geçiyor çünkü o dönem hükümetin başında bulunan Demirel bir bombanın pimini çekiyor. Bir kuvvet komutanlığına dört yıldızlı bir orgeneral yerine üç yıldızlı bir korgeneral atamasını yapıyor. Hiyerarşiyi bozuyor. Buna elbette çok sinirlenen generaller mahkemeye başvuruyorlar. Mahkeme kararı bozuyor ve dengeler alt üst oluyor. Terfi bekleyen generallerin günleri doluyor, emekli oluyor ve ilginçtir ki emeklilik hayali kuranlar terfi bekleyen generallerin yerine terfi ediyor. Dolayısıyla Kenan Evren figürü de böyle tanışıyor toplumla. Ülkenin geleceğini değiştirecek adam tırmanışının ilk adımını Ege Ordu
Komutanlığı’ na atanarak atıyor.
‘’İşte alın yazısı bu. Alın yazısı. Onun için dedim ki iyi, Ege Ordu Komutanlığı’ nı da seviyordum yani. Yani sevindim, neden?
Memleketim.
Alaşehirliyim,
Egeliyim.
Orada yerleşiriz dedim’’95.
Evren’ in askerlik kariyerindeki sürpriz gelişmeler, Türkiye’ nin bu en küçük
ordusuyla sınırlı kalmıyor elbette. 30 Ağustos 1977’ de bir başka ilginç ve beklenmedik gelişme onu iyice yukarılara taşıyor. 1 Ağustos 1977’ de 2. Milliyetçi Cephe kurulmuş, Demirel koltuğuyla yine yeniden buluşmuştu. Başbakan olarak ilk hamlesini de Kara Kuvvetleri Komutanlığı’ na dokunuşuyla yaptı. Kara Kuvvetleri Komutanlığı için kendisine daha yakın olan Ali Fethi Esener’ in ismini Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk’ e gönderdi.
Demirel 1.sırada 1. Ordu Komutanı Adnan Ersöz, 2. Sırada 2. Ordu Komutanı Şükrü Olcay varken Esener ismini hem de asker kökenli bir Cumhurbaşkanı’ na sunmuştu. Şüphesiz Fahri Korutürk ordudaki hiyerarşinin bozulmasına çok sinirlendi ve kararnameyi imzalamadı. Demirel yapmıştı yine yapacağını. Sırf Kara Kuvvetleri Komutanı bir sonraki aşamada Genelkurmay Başkanı olacak diye ve bu önemli kademede de kendi adamı bulunsun diye hem orduyu hem ülkeyi sıkıntıya sokmuştu. Kişisel ihtiraslarına bir kez daha yenik düşmüştü.
Demirel’ in Fahri Korutürk’ e ‘’istifa ederim’’ diye blöf yapması da işe yaramamıştı.
Cumhurbaşkanı bu kararnameyi imzalamayı askerlik sıfatına, kendine yediremiyor ve şiddetle karşı çıkıyordu. Sonuç bir kez daha Kenan Evren’ in işine yaramıştı. 30 Ağustos’ ta üç ordu komutanı da süreleri dolduğu için emekli oldu ve Kenan Evren daha emin daha güçlü daha sert adımlarla sahneye çıktı.
Ne Başbakan Demirel ne de Genelkurmay Başkanı tercihleri olmayan atamayı yaptılar. Zorunlu olarak.
Genelkurmay Başkanı Semih Sancar, Kara Kuvvetleri Komutanı olmadığı için, komutanlığı kendisi teslim etmek zorunda kaldı. Milli Savunma Bakanı Saadettin Bilgiç törene katılmadı. Kenan Evren’ in kararnamesini zorunlu olarak imzalamış, durumu içine sindirememişti 96.
Faruk Gürler’ in Genelkurmay Başkanlığı sadece altı ay sürmüştü. Yerine gelen Semih Sancar ile Cumhurbaşkanı olan Korutürk askerin siyaset dışına çıkmasını sağladılar. Demirel yeniden başbakan olduğunda, Sancar' ın görev süresini iki defa uzatarak, beklenen aday Adnan Ersöz' ün emekli olmasını sağladı. Sıradaki K. K. Komutanı Namık Kemal Ersun ve adaylardan Turgut Sunalp' ı da Engellerken, hesapta olmayan Kenan Evren, CHP iktidarı ile birlikte 1978 Mart' ında, TSK' nın Geleneklerine bağlı Cumhurbaşkanı Korutürk' ün katkısıyla
Genelkurmay Başkanı oldu. Demirel asker üzerine yaptığı hesaplarda hep kendine özgü yöntemler kullanmaya çalıştı 97.
Kenan Evren Türkiye Cumhuriyeti tarihine adı kazınmış en önemli karakterlerden birisi. Kimisi paşa diyor kimisi mazoşist kimisi hain. Her ne sıfatla dillendirecek olursak olalım, 12 Eylül 1980 günü öğle vakti TV ekranlarında halkın ilk kez yakından tanıdığı bu adamın ülkenin tarihini değiştirdiği gerçeğini yadsıyamayız. Kenan Evren her ne kadar ‘’Yine aynı şartlar olsa tereddüt etmez, yine darbeyi yapardım’’ dese de darbe o zamanın şartları içinde elzemmiş gibi dursa da 12 Eylül Darbesi bu ülke için bir milattır ve bir şey kazandırmaktansa daha çok kaybettirmiştir.
Kenan Evren sıradan hayatını, 12 Eylül Darbesi ile taçlandırmıştır; asırlarca etkisi konuşulacak, ne olursa olsun asla unutulmayacak bir olayın başrolcüsü olmuştur. Emekliliğini beklerken emeklilik ikramiyesi Cumhurbaşkanlığı
olmuştur. 2000 ‘ li yılların ortası ile birlikte 12 Eylül Darbesi ve kahramanı Kenan Evren’ in sorgulanması, sebep olanların yargılanması gündeme gelmiş olsa da, bazıları kendisini lanetlemiş olsa da tartışmasız Evren ismi hafızalara kazınmıştır, ne yapılırsa yapılsın silmek de öyle sanıldığı kadar kolay olmayacaktır.
Evren, 12 Eylül’ den 9 Kasım 1982 tarihine kadar "Devlet, Milli Güvenlik Konseyi ve Genelkurmay Başkanı", 1 Temmuz 1983 tarihine kadar "Cumhurbaşkanı, Milli Güvenlik Konseyi ve Genelkurmay Başkanı" olarak görev yaptı. 1 Temmuz 1983 tarihinde kendi isteği ile Genelkurmay Başkanlığı görevinden emekliye ayrıldı. 7 Kasım 1982’ de kabul edilen Anayasa ile Türkiye’ nin 7. Cumhurbaşkanı oldu ve 9 Kasım 1989’ da görev süresini doldurup, Marmaris’ e yerleşti.
F- KATLİAMLAR
1977 yılının sona ermesiyle Ecevit yeniden koltuğuna kavuşmanın tadını çıkarıyordu. Yine umut kol geziyordu dört yanda. Anarşinin önüne geçilecek, ekonomi rayına oturacak, her şey normale dönecek, dilekler kabul olacaktı. Zira umutlar kısa sürede soldu, hiçbir şey o kadar kolay değildi. Daha öncekiler gibi Ecevit hükümeti de öncelikle ekonomiye ağırlık vermişti.
1970’ li yıllardan bu yana gelen sürekli bir petrol krizi vardı. Bunun üzerine bir de Batılı ülkelerin Türkiye’ den gelen ucuz iş gücüne artık itibar etmeyişleri ve bununla beraber ülkeye giren döviz akışında sıkıntı doğması, hızla artan işsizlik, enflasyon ve dış kredi borçları, gelir kaynaklarının kısıtlı olması, karaborsacılık ekonomiye uçuruma yuvarlamıştı.
Acil önlemler alınması lazımdı ama terör hiçbir şeye izin vermiyordu. Hükümet odaklanma sorunu yaşıyor. Peşi sıra bir de muhalefetin salvolarıyla uğraşıyordu.
1978 yılı itibarıyla basında ekonomik olaylar şöyle yer alıyordu:
*Yerli oto üreticileri 40 bin lira zam istediler.
*Lastik ve plastik sanayi durmak üzere.
*Yapılan büyük zamlara rağmen hammadde bulunamıyor.
*Develüasyon enflasyona dönüşmeye başladı.
*Ocak ve Şubat fiyat artış ortalaması yüzde 9.5’ a ulaştı.
*İlk üç ayda ithalat yüzde 31 azaldı.
*Batman’ da üretim durdu. TPAO grevi başladı. 98
1978 ve 1979 yılları Türkiye’nin hemen hemen her yerinde politik cinayetler yaşanmaktadır. Bu cinayetlerde terör gruplarını destekleyen yabancı ülkelerin gizli servis elemanlarının ajan provokatörler olarak eylemlerde bulundukları belirtilebilir. Milli İstihbarat Teşkilatı olaylardaki dış bağlantıları saptamıştır 99.
1-16 Mart Katliamı:
İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi önünde bombalı saldırı sonucu 7 kişi ölecek ve 40 kişi yaralanacaktı. Aslında önceden bir MİT görevlisi emniyete bu olaya dair bilgi vermiştir ve uzun süredir solcu öğrenciler gruplar halinde ve polis nezaretinde binaya girip çıkmaktadır ama yine de olacakların önüne her nasılsa geçilemez. Öğrenciler dışarı çıktıklarında olanlar olur.
‘’Tam İstanbul Üniversitesi’ nin Ünlü ana çıkışına gelmişlerdi ki bazı polislerin kapının dışına çıkmadığını fark ettiler. Gençler kuşkulu bakışlarla Beyazıt Meydanı’ na çıkarken, 10-15 sağ görüşlü öğrenci grubun sağ tarafından slogan atmaya başladı. Görevli az sayıdaki polis e çatışmayı önlemek için bu tarafa yöneldi. İki grubun arasında tertibat aldı. Öğrenci grubunun sol yanı boş kalmıştı, korunmuyordu. İşte bu sırada birdenbire bir çığlık duyuldu 100.’’
Polis çemberindeki solcu öğrenciler, acımasız bir tuzağa doğru yürüdüler. Birden silah sesleri ortalığı kapladı. Kimse ne olduğunu anlamamıştı.. Öğrenci sesleri ile silah sesleri birbirine karışmıştı. Öğrenci ve polisler kendilerini yere attılar. Tam da o sırada, öğrenci grubunun içine atılan bir bomba tüm sesleri bastırdı. Patlayan parça tesirli bir bombaydı 101.
Yine aynı gün bir başka kanlı olay daha yaşanıyordu İstanbul’ un bir başka yerinde. ‘’Siyasi Polis Ekipler Amiri’’ ve beraberindeki polisler Şehremini’ de TIKKO örgütü tarafından tuzağa düşürülerek, silahlı çatışmaya girdiler. ‘’Şehremini’ nin en hareketli saatlerinde 45 dakika süren ve makineli silahların ateş kustuğu çatışmayı halk korku ile izlemişti. Silahlar sustuğunda, üçü emniyet görevlisi biri militan dört kişi yaralanmıştı. Çatışma sonunda üç TIKKO militanı da yakalanmıştı 102.
2-Ümraniye Katliamı:
18 Mart’ ta yani İstanbul Üniversitesi’ ndeki katliamdan sadece iki gün sonra Ümraniye’ de beş işçinin işkenceyle öldürülmüş cesetleri bulundu. ‘’ Rejim ve halk düşmanı yasa dışı örgüt militanlarınca ‘’kurtarılmış bölge’’ ilan edilen Ümraniye’ de beş işçinin işkence ile katledilmiş cesetleri bulundu. Cesetler tanınmayacak bir haldeydi. Başları taşla ezilmiş, tenasül uzuvları kesilmiş, gözleri de oyulmuştu. Bu, vahşetten de öte bir sapıklık tablosuydu103.
3-Bahçelievler Katliamı:
Daha 16 Mart’ ta yaşananların üstünden 8 ay geçmişti ki başka bir katliam nefesleri kesecekti. 7 tane TIP’ li öğrenci, Ankara Bahçelievler’ de telle boğularak ve başlarından vurularak öldürüldü. Bu katliam da yine 12 Eylül’ ü tetikleyen olayların başını çekti. Sanıklar sonradan yakalandı ama öyle bir isim attılar ki ortaya Türkiye bir daha bu ismi unutmayacaktı. ‘’Reis’’ dedikleri bu şahıs Ülkü Ocakları 2. Başkanı ‘’Abdullah Çatlı’’ idi ve kendisi ile o gün suça ortak olanlardan birisi de yine sonradan çok ünlenecek olan ‘’Haluk Kırcı’’ idi.
4-Maraş Katliamı:
Maraş Katliamı tam bir utanç tablosudur. Korkunç bir tezgâhtır, kardeş kanı dökülmüştür ve fakat bugün dahi faillerinin kim olduğu net anlaşılamamıştır. Olaylar önce Alevilerin gittiği bir kahvehanenin taranmasıyla başlar ve bu olayda bir Alevi dedesi öldürülür. Akabinde ülkücülerin gittiği bir sinema salonuna ses bombası atılır ve 2 gün sonrasında da 2 sol görüşlü öğretmen sokak ortasında öldürülür. Öğretmenlerin cenaze törenlerinde bu sefer 3 ülkücü çıkan olaylarda öldürülür. Tarih 22 Aralık 1978…Soğuk bir kış günü…Kahramanmaraş’ da bir gün önce öldürülen iki öğretmenin cenazeleri kaldırılıyor…Kent halkı büyük bir tedirginlik içinde, büyük bir kısmı evlerine kapanmış, okulların bir bölümünde dersler yapılamıyor, işyerleri, dükkanlar kapalı. Maraş’ ın üzerinde kara bulutlar var, belli ki bir şeyler olacak…Kirli eller haince planlarının uygulamanın sinsi bekleyişi içinde. Birden silahlar patlıyor, ortalık karışıyor. Elleri silahlı, taşlı ve sopalı gruplar bazı iş yerlerini tahrip etmeye, yakıp yıkmaya başlıyorlar. Kahramanlık destanları yazdıranların arasına sızan karanlık yüzlü kişilerle,
aldatılmış, kandırılmış bir kısım gafiller kan kusuyorlar kentin üzerine. İlk meydana gelen olaylar sonunda ölü sayısı 33, yaralı sayısı ise 300’ den fazla. 500’ den fazla ev, işyeri de tahrip ediliyor 104.
Olaylar bununla kalmayacaktı. Maraş’ ta olaylar 3 gün sürdü. 3 gün Maraş bir uçtan ötekine kana bulandı. Camiler ve belediye hoparlörleri bile intikam uğruna kullanılmış, anonslar hiç susmamıştı. Provakatörler hedeflerine ulaşmıştı. Gafiller çoluk çocuk, genç yaşlı demeden, gözleri kararmış vaziyette kıyım yaptı. Sağcısı solcusu dur durak bilmedi, kana doymadı. Çoğunluğu Alevi olmak üzere 120 kişi ölmüş ve binlercesi yaralanmıştı. Din ve dinsizlik temaları altında insanlar galeyana getirilmiş ve bir hiç uğruna, yok uğruna telef olmuşlardı.
5-Malatya Olayları:
17-18 Nisan 1978’ de bir başka provakatif eylem hazırlığı vardı ama adres farklıydı.
Adres bu sefer Malatya olacaktı. Terör artık kitleselleşiyordu. Adalet Partisi eski milletvekili, ‘’Hamido’’ lakabıyla anılan Hamit Fendoğlu, 1977 seçimlerinde bağımsız olarak Malatya Belediye Başkanlığı’ na adaylığını koymuş, MHP, MSP ve sağ örgütlerin desteğiyle kazanmıştı. Ancak sonradan Ülkücüler ve İslamcılarla arasının açıldığını söylentileri çıkmıştı 105.
İşte Hamido 17 Nisan akşamı evine dönerken beraberinde kendisine 2 gün önce
Ankara’ dan posta yolu ile gelmiş kolisini de getirmişti. Maalesef eve geldiğinde koliyi açar açmaz kendisi de yanı başındaki gelini ve torunu da koli içine konmuş bombanın patlamasıyla canlarını kaybetmişlerdi.
Olayın duyulmasıyla çevreden gelenlerin de katılmasıyla artan, tahrik edilmiş
kalabalık ertesi gün çıkacak olaylara imza atacaktı. Ellerine taş, sopa, satır, zincir ne bulurlarsa geçirecekler ve şehrin merkezini tahrip edeceklerdi. Alevileri ve solcuları hedef alan azgın kalabalığı durdurmak kolay olmayacaktı. Bir sonraki gün askeri birliklerin el koyduğu olayın sonucunda 9 ölü ve 100’ e yakın yaralı belirlenecekti.
6-Sivas Olayları:
Sivas Valisi Fikret Kozak olaylarla ilgili şu açıklamayı yapıyordu:
‘’ Olaylar, Sünni ve Alevi yurttaşların oturdukları Alibaba Mahallesi’ nde çocuk
kavgasından çıkmıştır. Yaşlı bir kişi çocukları ayırmaya gitmiş, ancak henüz bilinmeyen bir nedenle sağ eğilimli kişiler bu yaşlı adamın çevresini sarmış, kısa bir sürede sağcılarla solcular arasında silahlı çatışma şeklini almıştır. Buradaki çatışmada iki kişi ölünce olaylar bu kez tüm kentte yayılmıştır…Olaylar sırasında sağcıların şehirde terör yarattıkları ve Alibaba Mahallesi’ nde bazı evlere benzin dökerek ateşe verdikleri görülmüştür. ‘’Kanımız aksa da zafer İslam’ ın!’’ diye bağıran ve yüzlerine mendiller bağlayan sağcı gruplar, demir çubuk ve
sopalarla çarşı içinde ve bazı caddelerde bulunan dükkanların tümünü, Bankalar Caddesi, Posta ve Kepenek Caddesi’ ndeki dükkanların büyük bir bölümünü tahrip etmiştir’’106. Yine 9 ölü, yüzlerce yaralı ve yine yüzlerce işyeri ve eve tahribat bu dört günlük olayların bilançosu olmuştur. Terör doğuda kardeş kavgası ile yol alıyordu. Din üzerinden insanlar tahrik ediliyor ve mezhep kavgaları kanla bitiyordu. Hükümet de sıkıntılıydı. Zira Maraş olaylarından sonra 13 ilde sıkıyönetim ilan edildi.
7- Çorum Olayları:
Öncelikle il genelinde bazı atamalar oldu. Vali başta olmak üzere, Emniyet Müdürü ve Milli Eğitim Müdürleri değiştirildi. Bir de 19 Mayıs törenlerinde kızların kıyafetleri bahane edilerek bazı kesimlerce bir bildiri dağıtıldı. Bildirinin içeriği: ‘’Müslüman, namusuna sahip çık!’’ idi. Akabinde 27 Mayıs’ da MHP’ nin en önde gelen isimlerinden birisi, Gün Sazak’ ın öldürülmesi de olacaklara tuz biber ekti. Suikast ülkenin pek çok yerinde protesto edildi ama Çorum farklıydı. Ülkü Ocakları Çorum’ u artık ‘’kurtarılmış bölge’’ haline getirmeyi amaçlıyorlardı.
Bunun üzerine yine aynı tablo çıkıyor karşımıza: Galeyana getirilen halk, kana yeminli kara eller, gafiller ve masumlar. Sağ-sol ayrımı temelinde, mezhep çatışması yüzünden
Ülkücüler’ in, Alevi mahallesi olarak bilinen ‘’ Milönü Mahallesi’’ ne saldırması ve çoğu Alevi olmak üzere 57 sol görüşlü yurttaşın ölümü ile yüzlercesinin yaralanmasıyla sonuçlanan olaylar…
Olaylar Cuma namazı esnasında caminin bombalandığının duyurulması üzerine patlak vermişti. Arkasından TRT akşam haberlerinde dahi caminin sonradan tarandığının söylenmesi olayları iyice kızdırdı. Sünniler ve Aleviler arasında sokak çatışmaları başladı. Çevre illerden gelen güvenlik güçleri ile olaylar ancak bastırılabildi. Tekrar sokağa çıkma yasağı uygulandı ve Çorum Olayları da Maraş Katliamı’ ndan sonra Alevilere yönelik 2. büyük katliam olarak tarihteki kara sayfalar arasına oturdu.
Olaylar dış basına da yansıyordu. Onlar da kardeş kavgası diye nitelendiriyorlar dı olayları. Konu komşu olanlar, aynı kaptan yiyip aynı tastan su içenler, yan yana dükkânlarda esnaflık yapanlar bir anda düşman olmuş, birbirlerine kılıç çekmişlerdi. Artık birbirlerinin yüzüne dahi bakmak istemiyorlar, birbirlerine tahammül edemiyorlardı. Hedef koyanların ekmeğine yağ sürülmüştü, sevenler ayrı düşmüştü.
8-Tarsus Olayı:
23 Nisan 1980’ de karanlık güçler yine talihsiz bir olayı kendileri için fırsata dönüştüreceklerdi. Adana- Mersin karayolunda meydan gelen bir trafik kazasında, kaza yerine toplanan halkı bazı militanlar polise karşı kışkırtacak, trafiği kapatmak adına barikatlar kurulacak, çevre köylerden-ilçeden insanların bir tahrikle, yalan dolanla olay yerine gelmesi sağlanacak ve akşam saatlerinde ortalık yangın yerine dönüşecekti. Tuzağa düşen halk silahlar konuşunca olayın farkına varacak, evlerine kaçışacaklar ama sonuçtan kurtulamayacaklardı: Sonuç: 9 ölü, 20 yaralı.
BU BÖLÜM DİPNOTLARI;
93 Kenan Evren, www.biyografi.net
94 Doç. Dr. Davut Dursun, -Kenan Evren’ le söyleşi-‘’12 Eylül Darbesi / Hatıralar, Gözlemler, Düşünceler’’, Şehir Yayınları-İstanbul, Ocak 2005, s.160
95 Mehmet Ali Birand-Rıdvan Akar, ‘’12 Eylül-Türkiye’ nin Miladı’’, Doğan Kitap-İstanbul, 5. baskı, Eylül- 2006, s.47
96 Bülent Ruscuklu, ‘’Demokrat Parti’ den 12 Eylül’e’’, Alfa yayınları- 1.basım, Eylül 2008-İstanbul, s. 177
97 Mehmet Ali Kışlalı, ‘’Eksik Kalan Öyküler’’, Radikal Gazetesi, 26.11.2005
98 Milli Güvenlik Konseyi Genel Sekreterliği, ‘’12 Eylül Öncesi ve Sonrası’’, Türk Tarih Kurumu Basımevi, 2.baskı, Ankara, Aralık 1981, s.34
99 Tuncay Özkan, ‘’Bir Gizli Servisin Tarihi (MİT)’’, 6.Baskı, Milliyet Yayınları- İstanbul, 1999, s. 201
100 Mehmet Ali Birand-Rıdvan Akar, ‘’12 Eylül-Türkiye’ nin Miladı’’, Doğan Kitap-İstanbul, 5. baskı, Eylül- 2006, s.70-71
101 Bülent Ruscuklu, ‘’Demokrat Parti’ den 12 Eylül’e’’, Alfa yayınları- 1.basım, İstanbul, Eylül 2008, s.200
102 Bülent Ruscuklu, ‘’Demokrat Parti’ den 12 Eylül’e’’, Alfa yayınları-1.basım, İstanbul, Eylül 2008, s.203
103 Milli Güvenlik Konseyi Genel Sekreterliği, ‘’12 Eylül Öncesi ve Sonrası’’, Türk Tarih Kurumu Basımevi, 2.baskı, Aralık 1981-Ankara, s.39
104 Milli Güvenlik Konseyi Genel Sekreterliği, ‘’12 Eylül Öncesi ve Sonrası’’, Türk Tarih Kurumu Basımevi, 2.baskı, Ankara , Aralık 1981, s.51
105 Bülent Ruscuklu, ‘’Demokrat Parti’ den 12 Eylül’e’’, Alfa yayınları- 1.basım, İstanbul, Eylül 2008, s.212 106 Bülent Ruscuklu, ‘’Demokrat Parti’ den 12 Eylül’e’’, Alfa yayınları- 1.basım, İstanbul, Eylül 2008, s.229
8 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder