YOLSUZLUK KISKACINDA TÜRKİYE BÖLÜM 9
- ŞÜKRÜ KIZILOT (Oturum Başkanı)
Teşekkür ederiz, sayın OYAN. Efendim en az rüşvet veren hangisi olduğunu merak ettiğiniz mi bilmiyorum. Bir araştırma elime geçti. Dünyada en az rüşvet
İsveç'te veriliyormuş. Sonra Avustralya da, ardından Kanada, Avusturya ve İsviçre. En az rüşvet, bu ülkelerde veriliyormuş. En fazla rüşvet Çin'deymiş. Ondan sonra Güney Kore'de, Tayvan'da, İtalya'da, Malezya'da ve Japonya'da... böyle liste uzayıp gidiyor. İlginç bir tablo; Türkiye'ye yer vermemişler. Ama en temiz ülkeler diye bir liste var. Orada Türkiye'ye rastlıyoruz. Orada en temiz ülkeler sıralamasında Danimarka liste başı, sonra Finlandiya, Yeni Zellanda, İsveç, Kanada.
Türkiye'nin yeri 54. sırada. Türkiye en temiz ülkeler sıralamasında... Ama bazı sıralamalarda aynı anda üç veya dört ülkeye yer verilmiş. Onu göz önüne alınca ülke bazında 70. Kamerun, Nijerya, Endonezya, Azerbaycan, Özbekistan gibi ülkeler de en kirli ülkeler sıralamasında. Şimdi ikinci konuşmacımız çoğumuzun yakından tanıdığı sayın Recep YAZICIOGLU. Kendisi onaltı yıl kadar kaymakamlık ve on beş yılda valilik görevinde bulunmuş. Şu anda merkez valisi olarak görev yapıyor.
Aynı zamanda bir hukukçu olan sayın YAZICIOGLU bize bir il yöneticisi olarak konuya bakış açısını dile getirecek.
- RECEP YAZICIOĞLU (Merkez Valisi)
Önce böyle bir konuyu gündeme getiren Ticaret Odasına teşekkür ediyorum. Türki-ye'de keşke burada Odanın yaptığı bu öncülüğü sendikalar, üniversiteler yani sivil toplum yapabilse bu konu çözülür. Sayın hocam "eğitimle çözeriz bunu" dedi. Şüphesiz her şeyin temelinde eğitim var ama okullara ahlak dersi koyarak ahlaklı bir toplum yaratılamaz. Ama sivil toplumu uyanık olan bir ülkede de bu tür yağmalar, vurgunlar ve soygunlar yapılamaz. Maalesef bizin ülkemizde devlet halkından korkuyor, halk da devletinden korkuyor. Bu iki korkak vaziyet bugünkü durumu doğuruyor. Yani bu bir sistemin sonucudur. Ülkeyi yönetenlerin iyi niyetinden şüphe edemeyiz. Doğru da değildir aksi ama iyi niyet kurtarmamaktadır. Cehennemin yolları da iyi niyet taşlarıyla döşelidir. O zaman denir ki %15 iyi niyet, %85 sistem.
Bugünkü sistemden bu sonuçlar çıkıyor. Bugün biz burada şahsen kendi hesabıma ahkam kesen bir kişi olarak bu sistemin içine girelim herhalde biz de sisteme uymak mecburiyetinde kalırız. O zaman demek ki bu düzeni, bu sistemi değiştirmek lazım. Böyle diyenleri, sistem değiştirdi maalesef. Dolayısıyla, bunu söylemek de para etmiyor. O zaman bir proje hazırlamak lazım ki bu nasıl olacak? Tabi sonunda, iş dönüp dolaşır sevgili halkımıza dayanır.
Acaba ne kadar batık banka kazığı. Batık kredi kazığı ne kadardır? bilmiyoruz ne kadar olduğunu. Peki son onbeş yılda kamu kağıtlarından yediğimiz kazık nedir?
Kaç yüz milyar dolardır acaba? Çünkü bu sene yirmi iki katrilyon ödüyoruz faiz olarak, kamu kağıtlarına. Yirmi iki katrilyon zaten bizim gelirimiz. Yani gelirimizi
faize veriyoruz. Bu onbeş yıldır devam ediyor. Bu on beş yıllık kazık acaba ne kadardır? Uyuşturucu kazığı olarak yüz otuz milyar dolardan bahsedilir. Şimdi
bunların hepsini toplasanız, aşağı yukarı beş altıyüz milyar dolar gibi bir rakam çıkıyor ortaya. Neredeyse bir trilyon dolara çıkacağız. Şimdi bununla bu ülkede
herhalde yapılmamış ne altyapı kalırdı, ne demin hocamın bahsettiği eğitim ki, dünyada yüz on dokuz ülke arasında yüz beşinci sırasındayız eğitime ayrılan
pay açısından. Şimdi demek ki; Türkiye'nin alt yapısı sağlık, eğitim dahil fiziki altyapısı çoktan ama çoktan biterdi. Geçen bir kamu bankası yöneticisi anlatıyor.
Diyor ki; "Siyaset olmadan Türkiye'de banka yağması olmaz." Yani bugünkü banka sistemi, bugünkü siyasi sistem, bugünkü ceza sistemi hepsi bu işin içinde.
Çünkü ceza sisteminde biliyorsunuz yağmanın cezası yok. Şimdi ortada elleri kelepçeli adamlar görüyoruz. Bunların ceza falan alacağım zannediyoruz.
Böyle bir şey yok. Cezası yok bunun. Ceza alsın diye çeteye sokuyorlar girip giremeyeceği belli değil, çetenin cezası yok. Çete suçunun cezası yok bu ülkede.
Ama T-SHIRT gasp eden çocuklara otuz üç yıl ceza verildi. Mecliste pankart asan çocuklara savcı idam istedi. Bereket versin mahkeme insaflı davrandı kırk sekiz
yılla mahkum etti. Şimdi böyle güzel bir ceza sistemi var. Yani vurgun ve soygunun ceza sistemi ile uzaktan yakından bir ilgisi yok. Onun için adamlar zafer işareti yapıyorlar. Şimdi halkımızda zannediyor ki işte yeğeni yakaladık. Bu iş çorap söküğü gibi gelecek. Yahu ne gelecek kardeşim? Zaten geçen gün bakan dedi ki; "bunlar paralarını ödesinler, affa girecekler." Zaten cezası yoktu ki affa girecek. Nerede girecek? Bu aynı genel müdür diyor ki "Türkiye yirmi aileye çalışıyor" diyor. Eğer yirmi aileye çalışmasaydık biz ne IMF'ye ne de dünya bankasına muhtaç olmazdık. Ama bu yirmi aile bir türlü doymuyor. Baraj ihaleleri üç misli, otoyol ihaleleri yedi misli fiyatına veriliyor bu ülkede. Bunlar meşru soygunlardır. Sisteme uygun soygunlardır. Biliyorsunuz davet sistemi, mübarek bir sistemdir, bu davet sistemi. Beş tane firma davet edersiniz, beşine iş verirsiniz. Bölersiniz km olarak. Bu kitabına uygun bir soygundur. Şimdi bütün bu soygunlar dediğim gibi astronomik rakamlara varıyor ve bu Türkiye'nin siyasi sisteminden, idari sisteminden ve ekonomik sisteminden kaynaklanır. Ne dendi? "Verdimse ben verdim." Mahkum oldu biliyorsunuz bu işi alet olan öğretmenler, dokuzar yıla yanılmıyorsam. Şimdi patrimonyal yönetim anlayışında ülke hükümdarın malıdır malun yaşıyanlar rehayadır kul taifesidir.
Bürokraside hükümdarın lütfudur. Türkiye'de böyle değil midir? Bürokrasi lütuf değil midir? Sevgili halkımız kul taifesi değil midir? Reaya değil midir? Çünkü ne ses ne seda çıkıyor. Sendikalar çıkıyorlar senede bir Kızılay Meydanına halay çekerek bize para verin diyorlar devlete, hükümete. Nerede para? Para yok. Sendikaların yapacağı şey, sistemi sorgulamaktır. Belki oradan bir şey damlar bize. Bugün üniversite hocalarının maaşı dergi alacak, gazete alacak, dolmuş parasını karşılayacak bir maaş değildir. Üniversite hocalarını bilir kişi tayin ediyorlar trilyonluk soygunlar için yüz bin sayfa, iki yüz bin sayfa metin inceleniyor, rapor yazılıyor, elli bin lira bilir kişi parası takdir ediyor mahkemelerimiz. Demek ki bunları bir bütün olarak yeniden yapılandır-madığımız sürece, "verdimse ben verdim" devam eder.
Bir gün rahmetli olan cumhurbaşkanımıza gidip diyor ki zamanın başbakanı; "falan bakan diyor hırsız, ben onun azlini istiyorum" diyor.
"Alıyorsa müteahhitlerden alıyor" diyor, "boş ver" diyor. Böyle gidiyor bu iş. Komünist sistem çökünce kapitalizm ama onun da vahşi olanı tek alternatif oldu.
Tek alternatif bu olunca yönetenler ağlıyor, yönetilenler ağlıyor. Peki kim bunu çözecek? Kim küçülecek? Herkes ağlıyor. Dendi ki malki cinayetinde yedi yüz
trilyon para bir gecede el değiştirdi. Yedi yüz trilyon para bundan üç yıl önceki para. Peki Türkiye şimdi ne ile yatıp kalkıyor? Yolsuzlukla mı, suistimalle mi,
sistem tartışması ile mi yatıp kalkıyor? Hayır irtica ile yatıp kalkıyor. Ama bu arada biri malı götürüyor. Bu malı götürmek Türkiye'nin birliğini ve dirliğini ilgilendirmiyor.
Çok ilginçtir. Ülkenin birliğini ve dirliğini yalnız irtica tehdit ediyor. Vurgun ve soygun demek ki birlik ve dirlikle ilgili değilmiş.
Bu ne haldir ya...
Yağma ediliyor ülke ya... Orta sınıf gitti yok oldu. Tepede yirmi tane aile kaldı. Bu ülkenin birliği ve dirliğiyle ülkenin düzeni ve güvenliği ile ilgisi yokmuş bu işin.
Müslüm GÜNDÜZ devleti yıkmak üzere iken bereket versin enselendi. Halbuki adam, Fadime'yi yıkmaya uğraşıyordu. Müslüm GÜNDÜZ'ün gücü yeter mi bu devleti yıkmaya?
Ali KALKANCI diye bir herif Fadime ile meşguldü, biri bıraktı öbürü teslim aldı. Geçen gün bir gazeteci diyor ki "devlet bunları izlediği kadar bu soyguncuları
izleseydi böyle şeyler olmazdı" Bir başbakan diyor ki; "bu kamu bankaları devletin elinde olduğu sürece hırsızlığın, uğursuzluğun önü kesilemez."
Ne oldu? Kim söylüyor bunu? Sivil toplum mu bunu söylüyor? Ülkeyi yönetenler... Ülkeyi yönetenler ne güzel konuşuyor, bayılıyorum konuşmalarına.
Bana derler, sivri dilli. Bugün en sivri dil, ülkeyi yöneten insanların sivri dilidir. Her şeye kadir liderler zirvesi toplanıp bu işlere de bir karar verseler ne güzel olur.
Liderler zirvesi cumhurbaşkanını seçiyor, yapmadığı iş yok. Buna da bir karar versin. Parlamento ne güzel aklıyor. Önce nokta nokta yapıyor, sonra aklıyor.
Bu nasıl bir iştir? Bir komedi oynanıyor. Niye itham ettin arkadaş?
Eğer yanlış itham ettiysen, o ayrı bir ayıptır. Peki niye akladın be adam? O ayıbın ayıbıdır. Hep aynı çark değil midir bu? Çarkın dışında bu güne kadar gelen acaba, bir siyasi parti var mıdır? Yani, bu çarkın dişlisi arasında ezilmeyen ve bu oyunu bu kurallara göre oynamayan bir siyasi kadro var mı acaba? Mümkün değil. O zaman ne yapmak lazım; o zaman bu işi sil baştan yeniden dizayn etmek lazım. Üniversiteler batıda bir sivil toplumdur, bizde karakol teşkilatı oldu. Güvenlik hizmetlerinden sorumlu oldu üniversiteler. Güvenlik işlerine bakıyor. Geçen gün bir sendika başkanımız diyor ki, ne değişecek diyor bu memlekette gel bir çay içelim de diyor ne değişeceğine bir bakalım. Ne oluyormuş, ne değişiyormuş, değişmesi gereken bir şey mi var? Aman Allahım. E peki ne olacak bu işler? Susurluk ne dedik? "Köküne kadar." Öyle dendi mi anlayın ki hikayedir. Yani bir şey köküne kadar dendi mi tamam bu iş bitti. Hiç bu işin üzerinde durma... Sonunda işte bu polis memurları yirmi ikinci duruşmada ertelendi. Polis memurları kırmızı pasaport vermiş. Bunlar kendiliğinden mi vermiş bunu? Şu kamu bankalarının kredisini acaba genel müdürün takdiri ile mi verilmiş bu batık bankalara, bilmem ne bankalarına, bakkal dükkanı bankalara. Kamu bankaları teminat mektubu verirken acaba genel müdürünün takdiri ile mi veriliyor bu işler? Açıklansın deniliyor, kim aldı? Halk Bankası; halkın bankası kobi-lere kredi açacak. Acaba kobilere mi kredi açıyor?
Hangi siyasi bunu takip etti? Şimdi efendim bunlar soruşturulacakmış da, işte bunlar ceza alacakmış da. Her karanlığın bir sabahı olur, her inişin bir çıkışı olur.
Karanlıklar nasıl İtalya'da bir temiz eller harekatı ile temizlendi? Orada ne dediler; Cumhurbaşkanı "madalya takacaksınız" diyor GLAD-İO'ya, bunlar milli
kahramanlardır diyor, mahkum oluyor. İyi mi? İspanya'da bakanlar, polis şefleri mahkum oluyor. Törenle GONZALES götürüyor iki bakanını cezaevine. İşte LOCKHEED olayı, dendi. Bir tek bizde açıklanmadı. Anayasaya madde koydular. O dönemin silah kaçakçıları uyuşturucu kaçakçıları, yurt dışında villa almışlar o değerli zata.
O kaçakçılar sağcılara da solculara da silah getiriyordu. NTV'de bir belgesel vardı mafya diye. Adam yetmiş yaşına kadar Amerika'yı dize getirmiş, yetmiş yaşına kadar...
Ondan sonra ömrü vefa etmedi, öldü gitti Amerika'lılar da kurtuldu. Onu anlatıyordu. İşin başında ip koparsa, insiyatif kaybolursa teslim olursun çeteye. Teslim olursun kardeşim. Ne ses ne nefes. Ama ortada bakarsın böyle şimdi; acaba bu yeğen amcası hükümdar ol¬saydı bu operasyon olacak mıydı? Ne yapacağız, sahipsiz olunca demek ki bir adamın te¬pesine biniyoruz. Peki sahipli olanlara sıra ne zaman gelecek? Gelmeyecek demektir. Beş yüz milyon dolar konmuş INTERBANK'ın içine, özelleştiriliyordu. Şimdi beş yüz elli milyon dolara mı verilecekti. Elli milyon zam yapmış adam demek ki. Peki onu alan bo-şaltacaktı tekrar.
Şimdi tekrar devlet dolduruyor bunları. Tekrar özelleştirilecek, tekrar boşaltılacak öyle olmayacak mı, yani ona mani olan bir şey mi var Türkiye'de? Demek ki bu doldur boşalt sistemi ile Türkiye'de bu iş, tam bir Levent KIRCA'lık iş, Aziz NE-SİN'lik iş bu. Yani böyle bir oyun, gülüp oynuyoruz, sendikacılarda Kızılay meydanında halay çekiyor. Zaten yapılacak tek şey halaydır. Bir gün Hasan Celal GÜZEL'i ziyarete gittim. İki yıl önce, üç yıl önce... Kapıya yazmış "hırsızlar giremez" diye. Kendisi de ud çalıyor. Dedim abi bu memlekette ancak ut çalınır. Başka bir halt olmaz. Çünkü yazmışsın zaten oraya hırsızlar giremez diye, kimse yok yanında zaten. Efendim saygılar sunarım.
10 CU BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder