6 Kasım 2017 Pazartesi

28 ŞUBAT'IN SAVCISI BENİM, BİR TEK BENİM İFADEME BAŞVURULMADI BÖLÜM 2

28 ŞUBAT'IN SAVCISI BENİM, BİR TEK BENİM İFADEME BAŞVURULMADI BÖLÜM 2




“ ÖRTÜNMENİN KURAN’DA YERİ YOK ”

Atatürk’ün ne söylediğine ışık tuttuk ama genç kızların ne söylediğinin bir önemi yok mu?

Bu türban denilen kıyafeti kitaplarımda açıklığa kavuşturdum. Pakistan Anayasasına göre, devletin dini İslam’dır maddesi de var…Pakistan Cumhurbaşkanı Pervez Müşerref İstanbul’a geliyor, “Niye başınız açık?” diye sorulunca, “Valla babamın bana bir tek nasihati olmuştur, kadınların başını örtmesi gericilik işaretidir, bu Kuran’ın yanlış yorumlanmasından kaynaklanmaktadır, hiçbir şekilde başını örtmeyeceksin dedi, ben de baskılara rağmen örtmüyorum, örtmeyeceğim” dedi. Şu an en tutucu üniversitelerden biri olan El- Ezher Üniversitesinin rektörü ile yapılan bir söyleşi var. Bir gün iyice örtünmüş bir kıza: “Niye böyle?” diye soruyor, kız: “İnancım gereği” diyor, “Kızım ben Kuran’ı senden iyi bilirim” diyor. Bu şekilde örtünmenin Kuran’da yeri yok. Fethullah Gülen dahi Nevval Sevindi ile yaptığı bir söyleşide demiştir ki: “Uyulması gereken bu şekilde örtünme değil, namaz kılma şu tarihte geldi vs…İslamiyet’in 15. Yılında kadınlar yarı çıplak dolaşıyordu” dedi. Nazlı Ilıcak, Anayasa Mahkemesi kararından sonra “Türban denilen kıyafet, Belkçikalılar, Fransızları bile ürkütüyor, siyasi bir akımın simgesi haline gelmişse elbet yasaklanır, her Cumhuriyet kendini korur” dedi. Daha pek çok misal verebilirim. Fakat şunun bunun şöyle demesi önemli değil, AİHM, bir öğretmenin bu şekilde derse girmesi laikliğe aykırıdır diyorsa, her hukukçunun AİHM kararlarını göz önünde tutması gerekir. 

“TÜRBAN, ERBAKAN PARTİ KURUNCAYA KADAR ORTADA YOKTU”

Bir de ben 60’lı yıllarda, 6 ay Urfa’da, 6 ay Siirt’te kaldım, Ağrı dağından güneş batıran bir ilçede 2,5 sene yaşadım. Türkiye’nin her yerinde yaşadım. Çarşaf gördüm, peçe gördüm ama türban denilen kıyafeti, Erbakan’ın kurduğu partilerden önce bir tek kişi gördüğünü söylesin, ben bütün söylediklerimi geri alıyorum. Şule Yüksel’in pardösüsünü uzatalım diye bir toplantı yapıyorlar. Fakat en önemlisi kadınlarımız örtünmeyi gerçekten isteyerek mi, dini inançları gereği mi yapıyorlar. Emine Erdoğan bir röportajında diyor ki, “Bana örtün dediklerinde ölümü düşündüm ama sonradan geldiler ikna ettiler” Bu çevrelere yakın bir yazar kitabında, Erbakan’ın kızının ODTÜ’de başı açık okuduğunu yazdı. Bir heyet gidiyor, “İslamcı partinin liderinin kızı böyle okuyamaz” diyor. Erbakan baskı ile kızını örttürüyor ama gözlerinden “Kızıma çok baskı yaptım” diye yaş boşalmış. Şu anda Bülent Arınç’ın eşinden, Gül’ün eşine kadar kabilede görev yapan kişilerin hepsinin eşleri evlendikleri güne kadar örtülü değiller. 

“MEHMET METİNER TEZİNİ GÜZEL SAVUNUYOR”

“METİNER: 28 ŞUBAT DEMOKRASİYİ KEŞFETMEMİZİ SAĞLADI”

“28 ŞUBAT’IN İSLAMCILARI HİZAYA GETİRDİĞİNİ KABUL ETMEMİZ LAZIM”

Yani Erbakan’a kadar örtünme geleneği olmadığını da söylemeye çalışıyorsunuz.

Bu kadar yoktu. Rejimimizle çekişmek için mutlaka bir sebep yaratacaklardı. Mehmet Metiner televizyonda konuşuyordu, hakikaten de (Sezar’ın hakkını Sezar’a vermek lazım) kendine göre tezini çok güzel savunuyor. 23-24 Şubat 2005 tarihli Radikal Gazetesinde Mehmet Metiner, Neşe Düzel ile söyleşi yapıyor. “Biz, 1980 öncesinde kadın eli sıkmanın günah olduğuna inanırdık, tıpkı Taliban gibi düşünürdük, Türkiye İslam devleti haline gelecekti, toplu bu devlet eliyle gerekirse zorla Müslümanlaştırılacaktı ,biz böylece toplumu devlet üzerinden fetih edecektik, demokrasi küfür rejimiydi bizim için..”Neşe Düzel: “Ne zaman siyasi İslam’dan vazgeçmeye başladı bu çevreler?” diye soruyor. 28 Şubat’tan sonra, diyor. “Siyasal İslam’ın geçerli olamayacağı 28 Şubat sürecinde görüldü, hiçbir demokrat kişi askeri müdahaleyi tasvip etmez ama 28 Şubat süreci siyasal İslamcılarımızın demokrasiyi keşfetme sürecini de beraberinde getirdi. İslamcıların demokrasiyi keşfi ne yazık ki böyle olabildi. 28 Şubat’ın bu olumlu neticesini kimse göz ardı etmemeli” Metiner’in söylediklerini de kabul edersek, 28 Şubat’ın, zorla bir İslami düzen kurma hevesindeki kişileri hizaya getiren bir hareket olduğunu Mehmet Metiner söylüyor. 

“İSLAMCI ÇEVRELERİN EN İYİ BİLDİĞİ ŞEY, İTİBARSIZLAŞTIRMA OPERASYONLARI”

“TÜRKİYE’DE KİTAPLARIMI ELEŞTİRECEK BİLGİ BİRİKİMİ YOK”

Daha 28 Şubat kararları açıklanmadan yapacağınız uygulamalarla nasıl bir örgütün hedef tahtası olacağınızı bildiğinizi yazdınız. 28 Şubat’ın geleceği nereden kendini belli ediyordu?

Bu çevrelerin en iyi bildiği şey, itibarsızlaştırma operasyonları. Çeşitli kitapları yazmama bu sebep olmuştur. Bir baktım, hiç kimse ağzını açmıyor. AİHM, Refah Partisinin kapatılmasını haklı görüyor, haksız görseydi Allah muhafaza! Bir tek siyasetçi, aydın, “Bu karar yerindedir” demedi. Ağızlar kapalı. Ben “Militan Demokrasi” kitabını onun için yazdım. Kitap iyice ilgi çeksin diye o ismi koydum. Arkadaşlarım “Çok saldırıya uğrarsın, ismi bile bazı çevrelerin istismarına müsait” dediler, “Hiç merak etmeyin, bu kitabı eleştirecek bilgi birikimi Türkiye’de yok” dedim. Ben her kitabımı bütün gerici yazarlara da gönderiyorum. Bir tek eleştiri yazamamışlardır. 


“REFAH PARTİSİNİN KAPATILMASI İÇİN BİR DEĞİL BEŞ NEDEN VARDI”

“İDDİANAMEYİ HAFTA SONU EVDE YAZDIM”

Bir tek Refah Partisinin kapatılması için eleştiriliyorsunuz zaten.

Refah partisinin kapatılması için bir değil beş neden vardı. 1-AİHM’in de haklı gördüğü, Anayasa Mahkemesi kararına rağmen üniversitelerde rektörlerde selam duracak vs demeleri…Onun dışında Türkiye’de iç savaşı kışkırtmaya çalışıyorlardı. Herkes, “Kanlı mı olacak, kansız mı olacak? “ diye soruyordu. Milletvekili de değil, bir gazeteci: “Türkiye Cumhuriyeti 5000 PKK lı ile baş edemedi bizimle mi baş edecek?” diyor. Ve bu milletvekili hakkında hiçbir işlem yapılmıyor. Kırıkkale mitinginde Hasan Hüseyin Ceylan laikler için : “ Kırıkkalelerin elinde gebereceksiniz” diyor. Ben baktım o kadar çok delil vardı ki…Hala 28 Şubat’ın gazete kupürlerinden ibaret olduğunu söylüyorlar. Benim iddianamem 8 sayfadır. Refah Partisini kapatmak istesem, şimdiki Savcıların yaptığı gibi 1000 sayfa da yazardım. Ama benim için milletvekillerinin, belediyelerin, parti başkanının söyledikleri kafiydi. 2’ncisi şiddete teşvik eden konuşmalar ve bunun partinin milletvekili ve Büyükşehir seviyesine gelmiş insanlarının yapması ve deniyor ki: “Suç varsa gereğini yapın” Onların partinin ihracı bile söz konusu olmuyor. Hüsamettin Cindoruk Meclis Başkanı iken yapılan Anayasa değişikliği sırasında Erbakan diyor ki: “Herkes kendi inancına göre yargılanmalı” Türkiye Cumhuriyetinde suniler için ayrı hukuk, aleviler için ayrı hukuk…Taha Akyol bile demiştir ki: “Erbakan’ın bunu Anayasa değişikliği olarak önermesi kadar bir ülkeyi parçalayacak bir şey yok” Bir yandan kışkırtma, bir yandan türban vs bu noktaya getirdi. Bütün bunların bir teki dahi parti kapatma nedeni iken benden önceki Savcılarda başlamış soruşturmalar vardı, Refah Partisinin dış yardım aldığına dair bir makbuz elime geçti ama ya sahteyse? Ben hiçbir zaman tartışılabilecek delillerle sonuca gitmeyi düşünmem. Bir de Erbakan Mısır gazetesine demeç vermiş, dosyamıza gelen gazete tercümesi sahte mi diye bu iki hususu soruşturduktan sonra dava açacaktım. Ve soruşturuyoruz. Şevket Kazan da Adalet Bakanı. Bu tip yazışmalar Adalet Bakanlığı kanalı ile gider. Gönderdim geri gönderdi, bu sefer de dış işleri kanalı ile gönderdim, dış işleri de bana ders verdi, bu tip yazışmaları Adalet Bakanlığı ile yapınız, diye. Sert bir yazı yazdım. “Sizin benim soruşturmalarımı engellemeye hakkınız yok” dedim, gönderdim. Adalet Bakanının iki soruşturmayı da engellediği haberi geldi. Cuma günüydü, ikisi de ayrı kapatma nedeni olan dosyaları getirdim, 8 klasörlük dosyanın iddianamesini Cumartesi, Pazar, Pazartesi(resmi tatildi) yazdım. Eşim de kitap yazıyorum zannetmiş. Eşime dedim ki: “Öyle bir çirkefe taş atıyorum ki siz seyredin” 

“ATANMALARIM İLGİNÇLİKLERLE DOLUDUR”

Çok ilginçtir Başsavcı oluncaya kadar hep Hakimdim. Tarafsız bir Bakan zamanında seçiliyorum, iki defa Hakimler Savcılar yüksek kuruluna seçiliyorum ikisinde de Özal’ın imzası var, beni Başsavcılığa seçen Demirel, en çok oyu almama rağmen göreve devam etmeme izin vermeyen Ahmet Necdet Sezer. 

“LAİKLİK BİR DEFA GİTTİ Mİ BİR DAHA GERİ DÖNMEZ”

“LAİKLİK KOLAY GELMEMİŞTİR, HAZMEDİLMEMİŞTİR”

“TÜRKİYE’YE BİR DAHA LAİKLİK GELMEZ”

Peki Türk siyasetini bu kadar kuşatma altında sokmayı nasıl başardınız. Her kesimden insan önünüzü açmış.

Halide Edip’in Atatürk’e yazdığı bir mektup var, diyor ki: “Sınırlarında bu kadar evladı ölen bu memleketin kültür, medeniyet, insanlık tarihinde kaç şehit var?” Muammer Aksoy’un öngörüsüne tamamen katılıyorum. “Askeri rejimler gelir, gider tekrar demokrasiye dönülür ama laiklik bir defa gitti mi bir daha geri gelmez” Laiklik kolay gelmemiştir, hazmedilmemiştir de…Adım adım nereye gittiğimiz belli. Türkiye’ye bir daha laiklik gelmez. Bunun her türlü tedbiri ona göre alınıyor. 

“DİNİ REFERANS ALAN PARTİLERE OY VERMEMEK GÜNAH KABUL EDİLİYOR”

“TÜRBAN DIŞINDAKİ BAŞ ÖRTÜSÜNE KİMSENİN İTİRAZI YOK”

“KAVGA, LAİK ÖĞRENİM OLMASIN NOKTASINDAN ÇIKIYOR”

Referansını İslam’dan aldığını söylediğiniz Erdoğan’ın“Ya Müslüman olacaksın, ya da laik. İkisi bir arada olunca ters mıknatıslanma yapar.” sözlerini sarf ettiğini leri sürmüştünüz. Sizce ikisi bir arada olamaz mı?

Türkiye’nin ebediyen laik kalmasını sağlayacak yasa, öğrenim birliği yasasıdır. Laiklik ile Müslümanlığın bir arada olabileceği bu dinci partiler kuruluncaya kadar ispatlanmıştır. Kavga, laik öğrenim olmasın noktasından çıkıyor. Ciddi anket yapılsın. 2 milyona yakın imam hatip mezunu var. Bunların dinci partiler dışında yüzde kaçı başka bir partiye oy vermiştir? Veya kaçının eşinin örtülü değildir? Dini referans alan partilere oy vermemek dahi günah kabul ediliyor. Erbakan da: “Bize oy vermeyenler patates dinindedir” sözler söylemiştir. Türkiye’de türban dışındaki baş örtüsü hiç kimse tarafından mesele yapılmamıştır. Özel bir siyasi akımın simgesi haline getirildiği için karşı çıkanlar olmuştur. 

“ÖRTÜNMEYEN TÜRK KADINI KAMUDAN DIŞLANACAK”

Ertuğrul Günay da gitti…Acaba Türkiye’de vatandaşlarımızın yüzde kaçı örtülü? Peki neden kabinedeki Cumhurbaşkanından, Başbakandan, Bakanlarımızın karılarının hepsinin eşleri örtülü? Bu partiler çoğunluğun oyunu aldığı sürece eşi veya kendisi örtülü olmayan kişilerin Bakan olmasına imkan yok. Bundan sonra değil milletvekili olmak, örtünmeyen insanlar herhangi önemli göreve getirilmeyecek. Cezaevlerini ilgilendiren bir filmin galasaydı, ben de eşimle gittim, koşarak yanıma hukukçu bir arkadaş geldi, ben Adalet Bakanlığında müsteşar muavini oldum, dedi. Eşime takip etmesini söyledim, eşi de buradaysa mutlaka örtülüdür, örtülü olmasa kolay kolay bu göreve gelemez. Örtünmeyen Türk kadını kamudan da dışlanacak. 10 binlerce ilk öğretim okulumuz var. Acaba Alevi olduğu bilinen kaç öğretmen bir ilköğretim okuluna müdür yapıldı? Bana göre birkaç istisna dışında örnek verilemez. Yargıda da bu böyle. Yargıtaya160 Yargıtay üyesi seçildi. Acaba bunlardan kaçının eşlerinin başı örtülü? 


“ÜÇ BÜYÜK TEHLİKE ARTMA ÖTESİ BİR HAL ALDI”

Türkiye'deki 3 büyük tehlikeyi, 
‘‘Bölücülük’’, 
‘‘Şeriat’’ ve 
‘‘Çeteler’’ 

olarak sıralamıştınız. Bugün bu sıralamada değişen bir şey var mı?

Tehlike şu bakımdan devam ediyor. 3 büyük tehlike artma ötesi bir hal aldı. Bir takım müzakereler yapılıyor, Oslo’da görüşmeler vs…Zübeyir Aydar ile yapılıyor. Sosyal Demokrat Halkçı Parti ile HEP işbirliği yapıyor, Zübeyir Aydar hemen Sedat Edipbucak ile randevulaşıyor. “Siverek ve Hilvan’da PKK’nın faaliyet göstermesine karşı gelmeyin, biz Bucak ailesine hiçbir zarar vermeyeceğiz, Siverek ve Hilvan’da kamu kurum ve kuruluşları, askeri ve polis tesisleri bizim hedefimiz olacak” diyen adam. Bunlar çok ilginçtir, herkes zannediyor ki, sırf Kürtçe konuştuğu için Zanaları götürdüler…Leyla Zanaların mahkum olması yaptıkları faaliyetler nedeniyledir. Öcalan bizzat şunları söyledi: “HEP kökenli milletvekili adaylarının seçiminde etkili olduk. Seçimlerden evvel Zübeyir Aydar, Leyla Zana, Ahmet Türk, Hatip Dicle, Sırrı Sakık ile görüştüm, 91 yılında HEP’e oy vermeyen herkesin tavuğunu bile öldürün talimatı verdim, Leyla Zana’nın yemin töreninde Kürt kimliğini öne çıkartmasını ben söyledim ve Kürtçe konuşması konusunda önerim oldu. DGM’ye yansıyan Leyla Zana da Sedat Edip Bucak’a gidiyor. Diyor ki: “Benim Genel Sekreterim Sayın Öcalan, senin hemşerin, telefon numarasını verelim Öcalan ile görüş, PKK’nın Hilvan ve Siverek’e girip girmemesi konusunda daha rahat anlaşırsınız. HEP kapatılıyor, DEP’in Başkanı Hatip Dicle oluyor. Tuzla’da tren istasyonunda bomba patlatılıyor, 5 askeri öğrenci ölüyor. DEP’in Başkanı Hatip Dicle diyor ki: “Tuzla istasyonunu bombalama eylemini savaş operasyonunun gereği olarak görüyoruz, bunlar askeri üniformalıydılar, savaşta böyle masum insanlar da ölür, Cenevre Anlaşmasına göre savaşta askeri hedefler vurulur” 


“ELLERİ EN TEMİZ ÜLKE, TÜRKİYE’DİR”

“YENİ YAPILACAK ANAYASADA, “TÜRKİYE’NİN MİLLETİYLE BÖLÜNMEZ” HÜKMÜ RAFA KALDIRILACAK”

Bütün bunların meşrulaştırılması çabaları var. Bir de yeni yapılacak Anayasada, “Türkiye’nin milletiyle bölünmez” hükmünü rafa kaldıracak, demokratik özerklik mi diyecekler, federasyon mu diyecekler vs…bunlar tartışılıyor. Ama kimlerle tartışılıyor, bunları söyleyen, yapan, Öcalan’ın talimatından başka hiçbir şeye önem vermeyen insanlarca yapılıyor. Devrimci Hukuk kitabımda en önemli bölüm, “Elleri en temiz ülke, Türkiye’dir” 1950’de çok partili hayata geçtik. Ekseriyet sistemi de var, CHP, Hatay, Gaziantep, Urfa, Hakkari, Edirne vs gibi yerlerden oy almıştır. 54, 57 seçimlerinde de böyledir. Tunceli’de yapılanlarla ilgili kıyametler koparılıyor ama CHP’nin en çok oy aldığı il hala da Tunceli’dir. 27 yıllık tek parti iktidarında iddia edilen şeylere rağmen, halkımız 3 seçimde de CHP’ye oy vermiştir çünkü Cumhuriyetimiz oraya nizam, düzen getirmiştir. Ama sonradan öyle hatalar yapılmıştır ki, orada toplumun lideri durumunda olan kim varsa, “Bunlar Demokrat Partiyi destekliyor” diye mecburi iskana tabi tutulmuşlardır, sürülmüşlerdir(Ahmet Türk’ün ailesi de dahil), hepsi devlete düşman edilmiştir. Diyarbakır Hapishanesinde yapılanları tasvip etmeye olanak var mı? o kadar büyük hatalar yapılmıştır ki. 

“TERÖR ÖRGÜTÜNÜ KINAMAMAK DAHİ PARTİ KAPATMA NEDENİ OLABİLİR”

HADEP’in seçimlere katılmaması için talepte bulundunuz. Sizce Kürt siyasetinin, Türk siyasetinde bir yeri olmalı mı?

Ne münasebet? Siz terörü teşvik ediyorsanız. PKK’nın lideri dahi kimlerin milletvekili olacağını kararlaştırıyorsa, “Sizin partinize oy vermeyen kişinin köyünü yakın” diyorsa, Hatip Dicle’nin Tuzla bombalanmasını meşru göstererek savaş halinde olduklarını haykırıyorsa, Leyla Zanaların Silvan ve Siverek’in kendilerine lazım olduklarını söyleyip, askeri tesislere saldırmaları bu kadar ortadaysa hala da bütün bu insanlar bu politikaların oluşturulmasında rol alıyorlarsa ve yüzlerce eylem destekleniyorsa…En son Batasuna Partisinin kapatılması davasında, bırakın diğer eylemleri terör örgütünü kınamamak dahi parti kapatma nedeni olabilir dendi. Şunları söyleyen, yapan, eyleme geçiren, öğretmenlerimizi bile dağa kaldıran insanları demokrasi adına anayasayı uygulamaktan başka yol olmamalı. Ama şöyle bir durum da var, AİHM’e başvurmak. Bizim Anayasa Mahkememiz; 2’ye karşı 9 oyla Refah partisi kapatılsın, diyor. AİHM büyük heyet olarak toplanıyor, bir tek muhalife karşı daha büyük oyla haklı buluyor. 


“TERÖRİST ÖRGÜTLERİN YAPTIKLARI ÇOK SAPIK BİR İNSAN HAKKI İHLALİDİR”

Siz zaten insan hakları ihlallerinin devlet görevlilerinden çok terörist örgütler tarafından yapıldığını söylüyorsunuz.

Tabi ama yalnız ben söylemiyorum, birleşmiş Milletlerin kararını tebliğ ediyorum. Avrupa’ya, Amerika’ya göre ancak devletler insan hakkı ihlali yapar, terörist örgütlerin yaptıkları insan hakkı ihlali sayılmaz. Bu çok sapık bir insan hakkı ihlalidir. Bir devlet görevlisi birine iki tokat atsa, insan hakkı ihlali ama bir terörist örgüt atom bombasıyla bir şehri ortadan kaldırsa insan hakkı ihlali değil, çünkü devlet yapmadı örgüt yapmadı. Birleşmiş Milletlerde, “Terörist örgütlerde insan hakkı ihlali yapabilir” diye karar çıktı ama bütün Avrupa ülkeleri ve ABD çekimser oy kullandı. 

“ ECEVİT, ULUSAL BİR ÇAĞRI YAPINCA DSP’YE KATILDIM ”

“ CHP, KEMALİST ÇİZGİSİNİ KORUSAYDI TÜRKİYE BAMBAŞKA OLURDU ”

“ CHP’NİN TANINMAZ HALE GELMESİNDE İNÖNÜ’NÜN DE SORUMLULUĞU VAR ”

“ HİTLER İLE KEMAL DERVİŞ’İN BAĞLANTISI…”

Sizin siyasi girişimlerinize gelelim…Bülent Ecevit'in lideri olduğu dönemde DSP'ye katılarak ''Atatürk'ün partisi dahi tanınmaz hale geldi. Türkiye'nin gerçekten ulusal bir çağrıya ihtiyacı olduğunu hep düşünüyordum.” diyerek , milletvekili aday adayı oldunuz. Sizce CHP’nin tanınmaz hale gelmesinde Baykal’ın ve Kılıçdaroğlu’nun payı ne?

CHP’nin tanınmaz hale gelmesinde İnönü’nün de sorumluğu vardır. CHP, Kemalist çizgisini koruyabilseydi, bugün bambaşka bir Türkiye’de yaşıyor olurduk.

Ben hiçbir zaman siyaset düşünmüyordum, DSP dahil hiçbir partide siyaset düşünmüyordum. Antalya’da Eyilik Tv vardı, haftada bir defa, “Vural Savaş ile uzun uzun” diye bir program yapıyordum, biterken benimle söyleşi yapan arkadaş, “Mutlaka sizin gibi adamlar siyasete girmeli” diyordu, en sonunda rest çektim, bir daha bu soruyu sorması halinde programa çıkmayacağımı söyledim. Ecevit ulusal bir çağrı yapmıştı, o gün de yine sormaz mı…”Valla dedim düşünmüyordum ama bir Başbakan ulusal çağrı yapıyor, bize de bir görev düşüyorsa ben hazırım” dedim, bir saat sonra bir telefon. “Vural bey, sabah bekliyoruz”…Ecevit’e şunu söyledim: “Yüzde 4’ten fazla oy alamazsınız” Atatürk’ün kemiklerini sızlatan CHP kitabımda ayrıntılarıyla hepsini anlattım. Bana o zaman Kemal Derviş’i en çok eleştiren kişi olduğum hatırlatılarak, Ecevit’in kendisini getirdiğinden bahsedildi. Kemal Derviş bu partide olsaydı ben bu partiye girmezdim, dedim. II.Cihan Harbinde Türkiye’ye çok önem veriliyor, 3 tane namlı anılarını yazdı, üçünde de müşterek husus, kendi tarafına çekmek için en çok casus Ankara, İstanbul’daydı. Hitler, eski Başbakan Von Papen’i Ankara büyükelçisi yapıyor, Von Papen yanında tek kişiyle gelmiştir. Bu kadın Kemal Derviş'in annesi Gerti Jeathke'den başkası değildi. 

“ GAP PROJESİ DAİMA ENGELLENDİ ”

AKP'nin Enerji Bakanı Hilmi Güler, enerji için yaptıklarını anlatmak için bir konferans vermişti, ben de gittim, güzel anlattı. Dedim: “Siz hiç büyük barajlardan bahsetmediniz” “Ya Vural bey, Kemal derviş 15 günde 15 yasa çıkartmış, bir tanesi büyük barajları devlet su işleri yapmayacak, özel sektör yapacak, özel sektör de yapmıyor. Biz ne yapalım” dedi. Güneydoğu’da terörü bitirmenin en büyük projesi GAP projesiydi. Birinci 5 yıllık kalkınma planı diyor ki, “Bu projeyle Türkiye’nin 1/3 geliri, 3 katına çıkacak, 12 milyon kişiye de iş sahası açılacak. Fakat bu proje daima engellenmiştir. Hala da tamamlanacağı şüpheli. 

“İLK PARTİ KAPATMA DAVASINI DSP İÇİN AÇACAKTIM”

“MHP’NİN PARTİ KAPATMAYA NEDEN OLACAK HİÇBİR FAALİYETİNİ TESPİT EDEBİLMİŞ DEĞİLİM”

Atatürkçü çizgisini koruyamayan partilerle ilgili bir probleminiz oldu mu? Kaos ortamı demişken ülkücü camia da bir zamanlar ülkeyi karıştıranlar arasında gösteriliyordu. Yapılan bazı yanlışlıklara dikkat kesilmenize rağmen, “MHP'ye inceleme yok” şeklinde beyanatlarınız oldu. MHP’nin ülkenin bütünlüğüne ters düşen eylemlerini saptadınız mı?

Parti kapatma nedenleri bellidir. SHP’den misal vereyim. Kongresini yapmıyordu. “Kongreyi zamanında yapmama parti kapatma nedeni” Benden önceki başsavcı müracaat etmiş, süre de verilmiş, ona da uymuyor… Başsavcı olur olmaz ilk karşılaştığım sorun bu oldu. Fakat 3-4 sene geçmiş, Başsavcı gereğini yapmamış. Ben derhal Rahşan Ecevit’i aradım. “Makul bir sürede kongrenizi yapmazsanız partiniz hakkında kapatma davası açarım” demişimdir. İlk parti kapatma davasını DSP için açacaktım. Ama CHP’nin bir bölücü faaliyeti yok, laikliğe aykırı faaliyeti yok. Neye dayanarak o partiler hakkında bir şey yapacaksınız? MHP’nin parti kapatmaya neden olacak hiçbir faaliyetini tespit edebilmiş değilim. Bizim partilere bir düşmanlığımız yok ama yapsaydı da onun hakkında da en azından delil toplar, gereğini yapardık. MHP, ülke bütünlüğünü ihlal edeceğine inandığı kişi veya davranışlara karşı bir takım söylemlerde bulunuyor. 

Irkçılık, milliyetçilik suç sayılmıyor mu?

Irkçılık bambaşka bir şey. Şu ırkçılığa delalet eder diye bir şey bizim ne dinimizde, ne de Osmanlıdan gelen geleneklerimizde ne de tarihimizde var.

“28 ŞUBAT’IN SAVCISI BENİM. ŞİMDİYE KADAR BİR TEK BENİM İFADEME BAŞVURULMADI”

“Eğer başka bir partide Refah Partisi devam ettirilmek istendiğini saptarsam, o parti için de kapatma davası açarım” demiştiniz. “AKP çoktan kapatılmalıydı” kitabınıza rağmen, bugünkü konjonktürde Ak Partinin kapattığı dönemler konuşuluyor. Yani kapatılmıyor, kapatıyor…?

Karşı devrim denilen husus budur. Yargı vesayet altındaydı. Son zamanlara gelinceye kadar Yargı kadar temiz kuruluş yoktur. Yassıada Mahkemeleri misal verilir, o da özel kurulmuş. Ne karar vereceği önceden belli. 27 Mayıs ihtilalı olmuştur, Yassıada bir takım kararlar vermiştir, o kararların tasvip edilecek tarafı yok. Ama 17 dava Anayasa Mahkemesine intikal etmiştir. İçinde en büyük yolsuzluk diye nitelendirilen kromit davası var, Demokrat partiye yardım edenlerle ilgili davalar var vs..Ben de o zaman Anayasa Mahkemesinde stenograf olarak çalışıyordum, zabıtları da ben tutuyordum, 17 davada da Başsavcı berat istemiştir, Anayasa Mahkemesi de oy birliği ile hepsini berat ettirmiştir. 12 Eylül zamanında Demirel, Ecevit, Baykal hepsi hakkında davalar vardı, bir tek mahkumiyet kararı çıkmamıştır. Refah partisi kapatma davasını AİHM bile haklı bulmuş. Hem de ben 3 ayrı nedenden dava açtım, Anayasa Mahkemesinde “Başsavcı açtığı davada haklıdır” diye karar çıkmış. Zaten herkes şaşıyor. 28 Şubat’ın Savcısı benim. Şimdiye kadar bir tek benim ifademe başvurulmadı. Benden sonra görev yapan Sabih Kanadoğlu dinlendi vs…Çünkü katiyetle yaptığımız her işin Anayasaya, hukuka uygun olduğunu onlar da biliyor. 

“BİR İNSAN KENDİ DİNİNİ BİLMEDEN TOPLUMU ANLAYAMAZ”

İsveç Ankara Büyükelçi Michael Sahlin’i RP’nin kapatılmasına yönelik ikna ettiğiniz konuşmada: 7-8 yaşlarındaki çocuklara kuran ezberletilmesinin ve din adamı yetiştiren bu okulların çoğalması endişenizi paylaşmışsınız. İkna edemediğiniz kimse kaldı mı?

6-7 yaşındaki çocukların hiç bilmedikleri bir dilde(Arapça) o dev kitabın, kelime kelime ezberlettirilmesi, o çocuğun psikolojisini nasıl bozacağı, ondan sonraki tüm davranışlarını nasıl etkileyeceği konusunda kurslara katılan insanlardan, bu konudaki en değerli bilim adamlarına kadar görüşlerini naklettim. Bir insanın Kuran’ı öğrenmesi kadar tabi bir şey yok. Ben de çeşitli tefsirleri Arapça bilmememe rağmen okumuşumdur. Kendi dinini bilmeden bir insan toplumu anlayamaz ama denetimsiz Kuran kurslarında küçük yaştaki çocuklara, Kuran-ı Kerim’i tek kelimesini anlamadan baştan sona ezberlettirilmesini ne pedagojik bakımdan ne dinimizi öğrenme bakımından doğru bulmuyorum. İsveç Ankara Büyükelçi’ne dedim ki, “Sizin din kitabınızın da aslı Latince, 6-7 yaşındaki çocuklara bunu baştan sonra ezberletseler bunu onaylar mısınız? “Ben papaz çocuğuyum, hiçbir dinde böyle bir şey olamaz” diye cevap vermiştir bana. 

“ İMAM HATİPLİLER DİNCİ PARTİLERE OY VERİYOR ”

Siz bir din eğitimi alsaydınız, ilahiyatçı olsaydınız, din eğitiminin insan üzerindeki olumlu etkilerini konuşuyor olurduk. Öyle değil mi?

Bir anket yapılsın, 2 milyona yakın imam hatiplilerin kaçı İslamcı referansları olmayan bir partiye oy vermiş? Bu şekilde eğitim gören insanlarda ne laiklik olur, ne çağdaş Türkiye olur…

Şeriat büyük bir tehlikedir, hatta bunlarla uğraşmak büyük sevap demiştiniz. Ve sırf dini referans alıyor diye bir parti için kapatma davası açmanızı, cehenneme gitmekten korkmuyorsunuz diye karşılayanlara “Dini siyasete alet edenler hakkında gereğini yaptığım için cennete gidebileceğime inanıyorum” yanıtı verdiniz.

Değil, şeriat büyük tehlike, demedim. Cennete gidersem bir tek sebepten giderim, dini siyasete alet edenlerle bir mücadele yaptığım için. Buna samimiyetle inanmaya devam ediyorum. 

“KURAN’IN ÖĞRENİLMESİNİ EN ÇOK ATATÜRK VE ATATÜRKÇÜLER İSTEMİŞTİR”

“HİÇBİR İSLAM ÜLKESİNDE DEMOKRASİ GERÇEKLEŞEMİYOR”

Dini siyasete alet etmeyenleri nasıl ayıracağız peki? Dini devlet yöntemine karışmasının hiç makul bir yolu yok mu? asıl korkulan şey burada İslam mı, İslam’ın kullanılma biçimi mi?

Dinimizi asıl anlamının hata Kuran’ı Kerim’in tam öğrenilmesini en çok Atatürk ve Atatürkçüler istemiştir. Hutbeler Arapçaydı, Türkçe okunmasını ve anlaşılmasını istedi. Ahmet Hamdi Yazar’a Kuran-ı Kerim’in Türkçesini yazdırmıştır ve binlerce adet bedava dağıtmıştır. Sorun dinimizden değil, dini siyasete alet ederek sömürenlerden. Bütün İslam ülkelerinde dine en büyük zarar verenlerin kendileri olduğunu görüyoruz zaten. Kuran-ı Kerim çok daha ileri bir dünya görüşünü insanlara anlatmaya çalışan çok önemli bir kitap. Fakat dini eğitim alan din adamlarının politikaya etkili olduğu hiçbir ülkede çağdaşlık olmaz. Niye ortaçağ diyoruz? Avrupa, 1000 yıl İslamiyet’ten daha geri bir durumdaydı cadı kazanları, engizisyonlar vs. Dinimiz esasları bakımından diğer dinlerden üstün olduğu halde neden hiçbir İslam ülkesinde demokrasi gerçekleşemiyor? Veya hangi yerde laik eğitim yok da orada demokrasi olmuş? Ben Türkiye’de artık olabileceğine inanmıyorum.

Yahudi asıllı Naumark, Avrupalının Türkleri neden sevmediğini Hıristiyanlık açısından ele almış. Türklerin Müslüman olduğu için sevilmediğini aktarmış. O zaman Avrupa’ya karşı gücümüzü ortaya koyabilmemizin yolu, İslam’dan geçmiyor mu?

Orada diyor ki: “Batı, her zaman İslamiyet’i sapık inançlara kanalize etmiştir. Vehhabiliği kuranlar, İngiliz Dominyon Bakanlığının adamlarıdır. Ahmet Emin Yalman anılarında yazıyor. Fransızlar geliyorlar, o zaman Milli Eğitim Bakanı olan Maarif Nazırı “Aman bu modern okulları bırakın, eski mahalle okullarına dönün, halkı daha kolay idare edersiniz” diyorlar. Yalman bile O gerici sistemi ülkemizde yaşatmak istediklerini yazdı. Avrupa hangi ülkenin kalkınmasını, ilerlemesini ister? Ülkeleri geri bırakacak tarikatları Batı daima desteklemiştir. Dış İşleri Bakanı olarak önemli iki isim var biri Genel Kurman Başkanlığı da yapmış, Colin Powel. Berlin’de bir televizyon programında soruyorlar, “Irak’ta kaybettiniz mi?” diye. “Yok Irak’ta kaybetmedik, bundan sonra bütün İslam ülkeleri tamamen dini rejimlerle yönetilecek, Anayasaları da Kuran olacak” En son 3 ay önce Henry Alfred Kissinger (Nobel barış ödülü almış, küresel yeni dünyanın mimarlarından kabul ediliyor) ile bir söyleşi yapılıyor, “ABD niye etkili diye soruyorlar?” “Biz ABD’de vatan hainlerini öldürüyoruz, diğer ülkelerde de vatan hainlerini kahraman haline getirip iktidara taşıyoruz” Ben her zaman söylüyorum, emperyalist güçler bir partiyi, tarikatı destekliyorsa, bilin ki bu coğrafyadaki ülkeleri paramparça etmeyi planlıyorlar. Demirel ile yapılan bir söyleşi var, “En çok askeri müdahaleler size karşı yapıldı, niye?” “Ne zaman komşularımla münasebetleri düzeltmeye kalksam başıma bir felaket geldi” 

Kitapta Rıza Şah ile Atatürk arasındaki sohbete yer vermişsiniz. Orada Atatürk, ”Toplumda köklü değişiklikler yapmak isteyen her lider yobazlarla muharebe etmeye mecburdur” sözleri paylaşılmış. Atatürk’ün bugünkü AK Partiye bakışı ne olurdu sizce? AK Parti ile mücadele etmeye muktedir bir güç var mı?

3 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR



***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder