ETNİK-IRKÇI–BÖLÜCÜ PKK TERÖRÜNÜ DOĞRU ANLAMAK BÖLÜM 5
III. BÖLÜM
PKK İÇİN SONUN BAŞLANGICI,
ŞEMDİNLİ OLAYALARI
1. Şemdinli’de Ne Oldu?
Şemdinli'nin nüfusu yaklaşık 14.000 kişidir, ancak 20.000 kişi yaşamaktadır. İlçede tam anlamıyla bir çeteleşme hüküm sürmektedir ve vurgun peşinde olanlar çevreyi haraca kesmişlerdir. PKK’nın uyuşturucu kaçakçılığı ve uyuşturucu nakli bu bölgeden yapılmaktadır. Bölgede yasadışı işlere girişenler de terör örgütüne pay vermek mecburiyetindedirler. Eskiden örgüt için ellerinde ERNK makbuzlarıyla dolaşan PKK’lılar, vergi adı altında kimden ne kadar para aldıklarını kaydederler ve bu makbuzun bir suretini de para aldıkları şahsa verirlerdi. Bugün ise örgüt adını kullanarak alınan paraları ceplerine atmaktadırlar. Bundan dolayı çıkan tartışmalarda, parayı çalanlardan geri alınamıyorsa ceza adı altında o şahsın işyeri bombalanmaktadır. Kısaca vergi alımları makbuzsuz yapılmakta, uyuşturucunun yerine teslim edilmemesi ya da eksik teslim edilmesi, alacağın ödenmemesi, kendi içlerinde cezalandırmayı
gerektirmekte ve böylece olaylar siyasi bir hüviyet kazanmaktadır.
PKK’nın önemli geçiş merkezlerinden Şemdinli'de uzun süren bir sessizlik dönemi yaşandı. Fakat 5 Ağustos 2005 tarihinde İlçe Jandarma Komutanlığı önüne bırakılan bomba yüklü aracın patlamasıyla bu sessizlik bozuldu. Saatler 23.10’u gösterdiği sırada bir aracın içine yerleştirilen yaklaşık 150 kiloluk bomba patladı. Bu patlamada 5 asker şehit oldu, 4’ü asker, 3’ü polis, 16’sı vatandaş olmak üzere toplam 23 kişi yaralandı. Bu patlamada 17 işyeri, 98 ev, 23 kamu binası tahrip oldu. Şemdinli bir savaştan sonra görülebilecek yıkıntıların bulunduğu kasabaya döndü. Bu saldırı da bir PKK eylemiydi.
Şemdinli’yi bir anda ülkenin gündemine ağır biçimde oturtan olaysa 9 Kasım 2005 tarihinde gerçekleşti. Türkiye’yi bir anda ayağa kaldıran olay, ilçedeki bir kitap evine bomba atılmasından sonra meydana geldi. Olayı fırsat bilen ihanet odakları derhal harekete geçtiler. Koro halinde devlet güçlerini suçladılar ve ülkenin yeni bir Susurluk olayıyla karşı karşıya bulunduğunu ilan ettiler. Bu çevreler, olayları bir anda çığırından çıkarttılar ve Şemdinli’de isyan başlattılar.
Başbakan Recep Tayip Erdoğan, olay karşısında “Lokal bir olay değildir.” dedi. Dönemin Genel Kurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök de “Olay nereye kadar gidiyorsa oraya kadar gidilecek.” şeklinde açıklama yaptı. O yıllarda Dış İşleri Bakanı olan Abdullah Gül ve Adalet Bakanı Cemil Çiçek de benzeri sözleri terennüm ettiler. Devleti yönetenler bizzat devleti zanlı durumuna düşürdüler. Gerçekten de PKK’nın hedefi buydu ve bu hedef de gerçekleşmişti.
İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu, olayı soruşturmak için 2 müfettiş görevlendirmiş ve bu teftiş raporlarını beklemeye başlamıştı. Yani olayı komisyona havale etmişti. Bu arada, devlet görevlilerinin aracında çıkanlarla ilgili olarak tatmin edici bir açıklama yapılmamıştı.
Söylenen şuydu:
“Gayrinizamî harp içinde olanlar da yanlış yapabilirler. Şahsi çıkarlarını düşünenler olabilir. Bu hâl, dünyanın her yerinde vardır. Bunlar temizlenir, ayıklanır, ama bütün kurum zan altında kalırsa görev yapamaz hale gelir.”
Bu sözler, devletin güvenlik güçlerini Şemdinli'de zan altında bırakmış, görev yapamaz hale getirmiştir. PKK’nın hedeflerinden biri o gün gerçekleşmiş, kurtarılmış bölge olayı Türkiye’nin gündemine yeniden oturtmuştur. Pek çok çevre, devletin olayı aydınlatması için yaygara kopartmıştır. Sanki bu saldırıyı devlet gerçekleştirmiş de sorumluları yakalamayacak mış gibi birtakım asılsız iddialar ortaya atmış ve devlete hakaretler yağdırmıştır. Şemdinli’de PKK adına yapılan kalkışma ve yasadışı gösterilere meşruluk kazandırılmaya çalışılmıştır. Abdullah Öcalan lehine sloganlar atılmıştır. İlçe giriş çıkışlarında, PKK adına teröristler yol kontrolünü üstlenmiş, yani yörenin kontrolünü ele geçirmiştir. PKK’lılar gündüz de gece de bölgeye hâkim olmuştur. Asker ve güvenlik görevlileriyse devletin üst kademelerinden gelen açıklamalar karşısında şaşkına dönmüş ve aman olay çıkmasın diye pasif kalmıştır.
Saldırıyı gerçekleştirdikleri iddia edilen 2 astsubayın, istihbarat temin etmek maksadıyla Cumhuriyet Savcısı ve İl Jandarma Alay Komutanı’nın resmî yazısı ve onaylı emriyle Şemdinli'ye gittiğini söyleme cesaretini hiç kimse gösterememiş tir. Devleti yönetenlerin bilmesine rağmen hiç biri Almanya'dan Umut Kitap Evi’ne gelen paketin ne olduğu üzerinde durmamıştır. Hiç kimse Uzman Çavuş Tanju Çavuş’un, rahatsızlığı dolayısıyla eşini Van'a götürdüğünü, dönüşünde linç edilmek istendiğini düşünmemiştir. Bunu gündeme bile getirmemiştir.
Yetkililer nereye kadar uzanıyorsa oraya kadar gidilecek gibi birtakım yuvarlak sözlerle güvenlik kuvvetlerinin elini kolunu bağlamış, yöredeki devlet kuvvetini adeta felç etmişlerdir.
PKK istediği hedefi vurmuş, yörenin sevk ve idaresine bir süre hâkim olmuştur. Terör örgütü, İran ve Irak’a sınırı olan Yüksekova ve Şemdinli'yi kurtarılmış bölge haline getirme fırsatını yakalamıştır.
Şemdinli'de Atatürk büstü kırılmış, Türk bayrağı yakılmış, görevliler çalışamaz hale getirilmiştir. PKK mensupları gece yansına kadar gösterilere devam etmiştir. Sağduyulu vatandaşların devlet nerede şeklindeki sesineyse kulak veren olmamıştır.
Olaylar karşısında dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt “Türkiye Filistinleştirilmek isteniyor.” şeklinde bir tespitte bulunmuştur.
Peki, Şemdinli’de ne olmuştur? Devletin istihbarat görevlileri 5 Ağustos 2005 tarihinde Şemdinli’de Jandarma Komutanlığı önünde bomba yüklü bir aracın infilak ettirilmesine ilişkin eylemin, örgütün Şemdinli sorumlusunun talimatıyla gerçekleştirildiği yolunda bilgiler edinmiştir. İstihbarat birimleri bu kişiyi takibe almış, izlemiş ve telefonlarını meşru yollardan dinlemiştir.
Güvenlik birimlerinin takibe aldığı bu kişi, PKK’nın Şemdinli sorumlusu olan Seferi Yılmaz’dır.
Jandarma sorumluluk alanında bulunan ve terörün yoğun olarak yaşandığı bölgelerde bir saldırının araştırılması, bilgi toplanması ve istihbarat çalışmaları yapılabilmesi için İl Jandarma Alay Komutanı’nın yazılı emri, Cumhuriyet Savcısı’nın onayı ve Mahkeme kararı gerekir. Bu kapsamda, Astsubaylar Ali Kaya ve Özcan İldeniz ile PKK itirafçısı Veysel Ateş’ten meydana gelen bir istihbarat timi Şemdinli'ye gönderilmiştir. Kamuoyuna yansıdığı kadarıyla PKK terör örgütü elemanlarının buluşma yeri olarak değerlendirilen bir pasaj kontrol altına alınmıştır. Burada işyeri bulunan ve örgütün Şemdinli sorumlusu olduğu tespit edilen kişinin telefonları da mahkeme kararıyla dinlenmeye başlanmıştır.
Jandarma İstihbarat Timi, Süreç kod adlı PKK’lı teröristin Almanya’dan Şemdinli'ye bir paket getireceği yolunda duyum almıştır. Bu paketin, örgüt üyesi olmaktan dolayı 15 yıl cezaevinde yatan Seferi Yılmaz'a teslim edileceği öğrenilmiştir. Süreç kod adlı kişinin takip edilmesi için tedbir alınmış ve beklenmeye başlanmıştır.
İstihbarat görevlilerinin kullandığı sivil plakalı otomobil, resmî bir hizmet aracıdır. Jandarma adına kayıtlı olan o araçta, yine jandarma adına kayıtlı resmî silahlar, yürütülen çalışma kapsamındaki krokiler, isim ve adresler bulunmaktadır. Yetkililere göre bunların hepsi devletin resmî ve yasal evrakıdır.
9 Kasım’da pasajda patlama meydana gelmiş, o sırada, pasaja 150 metre uzaklıkta, jandarmaya ait otomobilin yakınındaki itirafçı Veysel Ateş'i tanıyanlar, sivil astsubaylara ve PKK itirafçısı Ateş'e saldırmışlardır. Canlarını güvenlik güçlerinin yardımıyla zor kurtaran bu kişilerden Veysel Ateş, olaydan sonra tutuklanmıştır. Olay sırasında açılan ateşle bir kişi ölmüş, 4 kişi yaralanmıştır. Ölüm ve yaralama olayının, hasta eşini ve kendisini saldırıdan korumak için Tanju Çavuş’un açtığı ateş sırasında meydana geldiği tespit edilmiştir.
2. Dağ Kadrosunun Telefon ve Telsiz Emirleri:
PKK terör örgütünü yönetenler, Şemdinli’deki olayların başlamasıyla birlikte yandaşlarına şu emri vermişlerdir:
“Olayları askerin üzerine atın. Olaydan halkın büyük zarar gördüğünü açıklayın. Halkın PKK’ya tepki duymaması için bombalamanın askerler tarafından yapıldığını hızla yayın.”
Uzman Çavuş Metin, sabah saatlerinde nöbetten çıkmıştı. Çoğu zaman yaptığı gibi yürüyerek evine gitmeyi arzu etmişti. Tam o sırada eşi telefon ederek, evin etrafında bir kalabalığın toplandığını ve slogan attığını söyleyerek, hemen eve dönmesini istemişti.
Çavuş Metin, o günü şöyle anlatmıştı:
“Eve yaklaşırken 18–20 yaşlarındaki bir genç, kalabalığa dönüp "işte onlardan biri, yakalayın" diye bağırdı. Bunun üzerine 150–200 kişilik bir grup ellerindeki sopa ve taşlarla bana saldırdılar. Yüzleri bez parçalarıyla kapalıydı. Bazılarının ellerinde de kalaşnikof silahlar vardı. Silahlı gençlerden biri etrafı tahrik ediyordu, bunu öldürelim diye bağırıyordu. Onların elinden kurtulmam mümkün değildi. Üzerimi aradılar, Yavuz 16 marka tabancamı, kimlik belgelerimi, sürücü belgemi, araç ruhsatnamesini, kredi kartlarımı, cep telefonumu, yaklaşık 550 TL. nakit paramı aldılar. Yoldan geçen bir ticari taksiyi durdurup ona bindirdiler. Yanıma da kalaşnikof silahlı üç kişiyi verdiler. Yeşildere Mahallesindeki mezarlığa götürdüler. Mezarlıkta yürürken tuvalet ihtiyacım olduğunu söyledim. Bir kişi yanımda kaldı, iki kişi 50 metre uzakta durdu. Yanımdakini etkisiz hale getirdim ve kaçtım. Bir eve sığınmak istedim, beni içeriye almadılar. İkinci bir eve sığındım. Ona uzman çavuş olduğumu söyledim ve yardım istedim. Bu kişi beni evine aldı. Güvenlik güçlerine telefon etti ve gelip beni aldılar.”
Devletin Şemdinli hakkında hazırladığı raporundan bazı bilgiler de şöyledir:
Seferi Yılmaz'ın işyerinde Alman malı bir bomba patlatılmıştır.
Şemdinli'de Mart 2005 tarihinden Ağustos 2005 tarihine kadar devam eden olaylarda 26 asker şehit olmuştur. l Kasım 2005 tarihinde bomba yüklü bir aracın havaya uçurulması sonucu 7 güvenlik görevlisi ile 16 vatandaş yaralanmış ve 47 işyeri de hasar görmüştür.
Bombalama olaylarını araştırmak üzere, Hakkâri Jandarma Alay Komutanlığı İstihbarat Şubesi’nden 2 astsubayı görevlendirmiş ve bunlar 9 Kasım 2005 tarihinde Şemdinli'ye intikal etmişlerdir. Görevli personel ilçe merkezine araçlarını park edip değişik yerlerle telefon görüşmesi yaparken, kendilerine 150 metre mesafede, saat 12.00 civarında Umut Kitap Evi’nde patlama olmuştur. Kendilerine doğru koşan 7-8 kişiye ne olduğunu sorduklarında patlama olduğunu söylemişlerdir. Bu kişilerin görevlilerden birisini tanımaları üzerine hem yapıyor, hem de soruyorsunuz diye bağırmışlardır. Bu işaret üzerine görevli personele ve haber elemanlarına saldırmışlardır. Haber elemanı, astsubaylar tarafından bölgeden uzaklaştırılmak istenmiş, ancak buna muvaffak olunamamıştır. Bu defa haber elemanını, patlamayı araştırmak üzere bölgeye giden zırhlı araçla olay mahallinden uzaklaştırmıştır. Daha sonra 2 astsubaya yönelik saldırı
olayının linçe dönüştürülmesi üzerine astsubaylar polis nezaretinde İlçe Emniyet Müdürlüğüne götürülmüşlerdir.
Bombalama olayında ölen Zakir Korkmaz'ın oturduğu Altınsu mahallesinden yaklaşık 200 kişi, aracın olduğu yere gelmiş ve orada bulunan kalabalığa katılmıştır. Bu grup, hemen ikiye ayrılmış ve bir grup Kaymakamlık ve Emniyet binalarına taş ve sopayla saldırmıştır. Hükümet binası önünde asılı olan Türk Bayrağını indirip yakmışlardır. Öteki grup da askerlerin oturduğu
evlere saldırmış, kapı, pencere ve çerçeveleri kırmış, İlçe Jandarma Komutanlığı’nın sivil aracını kuşatmış, zarar vermiş, araç içindeki silah ve dosyalarla personele ait 2 defteri almışlardır.
10 Kasım 2005 gününün sabahı Altınsu ve Yaylasu mahallesinden hareket eden gruplar, ilçe merkezine giderek, polis kontrol noktalarını yakmış, anayolu trafiğe kapatmış, Şemdinli Lisesi’nin bahçesindeki Atatürk büstünü kırmış, askerî birliklere ilaç veren eczaneye de zarar vermişlerdir.
Seferi Yılmaz, 1984 yılındaki Şemdinli baskınında rehber olarak görev yaptığı için 15 yıla mahkûm olmuş, cezasını çekmiş ve 2000 yılında tahliye olmuştur. Tahliyesinden sonra da terör örgütü mensuplarıyla irtibatını sürdürmüş, örgüte malzeme temin etmeye, eylem yapılacak yerlerin bilgisini vermeye, her türlü yardım ve yataklığı yapmaya devam etmiştir. Yine 5 Ağustos 2005 tarihinde Şemdinli'de şehit edilen 5 güvenlik görevlisinin şahadeti ile de ilgisinin olduğu, keza Almanya'dan gelecek patlayıcılarla alakası bulunduğu tespit edilmiştir.
Sonuç olarak, toplanan bilgilere göre, görevli personel olay yerinde bulunmasa dahi söz konusu eylem, terör örgütü tarafından gerçekleştirilecek ve güvenlik güçlerinin üstüne atılacaktı. Şemdinli olayındaki hedef, plan ve program buydu.
CHP Hakkâri milletvekili Esat Canan, olayların olduğu sırada seçim bölgesinde bulunuyordu. Şemdinli olaylarını Roj TV’ye canlı yayında değerlendirmiştir.
Adalet Bakanı Cemil Çiçek, Şemdinli olayları dolayısıyla Roj TV’ye çıkan bazı kişileri isim vermeden eleştirmiş ve şöyle demiştir:
"Memleketin ayağına, beynine kurşun sıkılıyor. Bildiklerini gidip Cumhuriyet Savcısına anlatmayanlar, ihanet vasıtası Roj TV’ye anlatıyorlar.”
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Deniz Baykal da kendi partisinden bir milletvekilinin bu davranışı hakkında “Roj TV’ye çıkması doğru değil. Bu televizyona çıkmakla bilinçli olmadan onlara alet olunur.” demiştir. Baykal, “Güneydoğu'nun bazı il ve ilçe başkanlarının yaptıkları nedir diye kimse bunlarla meşgul değil.” dedi, ama bu sözlerin üstünde yine hiç kimse durmadı.
3. Şemdinli Olayları ve Roj TV:
Jandarma Genel Komutanlığı tarafından Cumhuriyet Savcılığı’na gönderilen belgelerde, Roj TV’nin, Şemdinli olaylarına ilişkin haberleri saat 12.20’den itibaren yayınlarıyla duyurduğunu belirtmiştir. Kamuoyuna yansıdığına göre, Emniyet yetkilileri, verilen bilgilere dayanarak, Roj TV’nin ilk haberi saat 20.00’de, yani olaylardan saatler sonra yayınladığını kaydetmiştir. Jandarmaya göre Şemdinli olayı, dağ kadrosu ve Roj TV ile bağlantılıdır. Haberi patlama anında vermiştir. Emniyete göre ise olayın oluşu konusunda bir yorum yapılmamıştır.
Bölücü terör örgütü PKK’nın elemanlarından ve patlama meydana gelen Kitap Evi’nin sahibi olan Seferi Yılmaz, bölücü TV’nin canlı yayınına katılarak, saat 13.38’de şunları söylemiştir: “Millet ayağının üstündedir, duymuştur. Astsubayların güpegündüz kitap evine bomba attıkları belirtiliyor.”
İstanbul merkezli bazı TV’ler, olayı ikinci Susurluk şeklinde aktarmaya çalışmışlardır. Bölücü terör örgütünün yayın organlarından Roj TV ise olayı çarpıtmak için yalanlarına devam etmiştir. Roj TV’de bu aslı esası olmayan ve PKK yanlısı haberler yayınlanırken, bazı olaylardan hiç söz etmemiştir.
Şemdinli Olayları ve PKK'lıların Konuşmaları:
* 3 Kasım 2005, saat 01.58: “Bunun başlangıç olduğunu, ayrıca 7 güvenlik görevlisinin de yaralandığını…”
* 4 Kasım 2005, saat 10.22: Renas kod adlı terörist, görüştüğü kişiye, Şemdinli'de 1 Kasım’da meydana gelen patlamayı Reşit kod adlı militanın yaptığını belirtiyor.
* 4 Kasım 2005, saat 16.32: Sabri kod adlı terörist, Şemdinli'de kitap evi sahibi olan Seferi Yılmaz'dan, Almanya'dan gelecek bir paket için adres istiyor. Seferi Yılmaz da Şemdinli Cumhuriyet Caddesi’nde bulunan Umut Kitap Evi’nin adresini veriyor.
* 10 Kasım 2005, saat 10.05: Sabri kod adlı terörist “DEHAP’lılar ne diyorsa onların söyledikleri gibi davranın.” diyor. Esnafın da 3 gün kepenk kapatması konusunda uyarılmasını ve eğer kepenk açanlar olursa onların da cezalandırılmaları gerektiğini bildiriyor.
Bütün bu olaylar birbirine bağlı olarak değerlendirildiğinde karşımıza şu tablo çıkmaktadır: Şemdinli’de hedef, Türk devletinin bölünmez bütünlüğüdür. Türk-Kürt çatışmasını yaratmak ve devlet güçlerini zaafa uğratmaktır. Türkiye'nin dünyada bir güç olmasını önlemektir. Bunun için de olayları çarpıtmak, güvenlik güçlerinin üstüne atmak, sürekli gündemde tutmak, büyütmek, devlet güçlerine saldırmak, devlet güçlerini yıpratmak ve zaafa uğratmak için gereken çabayı göstermektir. Terör örgütü PKK, Şemdinli’de bunların tamamını yapmış, ancak siyasi iktidar buna karşı hiçbir tedbir almamıştır.
4. Şemdinli Davası:
Şemdinli davasını açıklığa kavuşturmak için davanın özünü teşkil eden Umut Kitap Evi ve sahibi olan Seferi Yılmaz’ın özgeçmişine bakmakta fayda vardır. Bu soruya verilecek cevap, davanın özünü oluşturacaktır.
a. Seferi Yılmaz ve Umut Kitap Evi:
Seferi Yılmaz, Öcalan'ın dağ kadrosunda yer almış teröristlerinden biridir. 1984 yılındaki Şemdinli baskınında, katıldığı eylemler dolayısıyla yakalanarak mahkûm olmuştur. Seferi Yılmaz, 15 yıl cezaevinde yattıktan sonra itirafçı olmuş, PKK’nın eylemleri hakkında bilgi verdikten sonra cezaevinden tahliye edilmiştir. Cezaevinden çıktıktan sonra bir süre kendi halinde kalmış, daha sonra Öcalan'ın dağ kadrosu ile yeniden irtibata geçmiştir. Devletin yöredeki istihbarat kaynakları bu durumu tespit etmişler ve Seferi Yılmaz'ı takibe almışlardır.
Şemdinli’deki kitapevinde meydana gelen olaydan önce, PKK’lı terörist Seferi Yılmaz’a Almanya'dan bir paket geleceğine ilişkin istihbarat alınmış ve takip edilmeye başlanmıştır.
Olay günü Ali Kaya ve Özcan İldeniz, Umut Kitap Evi yakınlarında çevreyi kontrol ederken, kitapevine patlayıcı madde atılmış, patlama sonucu Mehmet Zahir Korkut ölmüş, Metin Korkmaz yaralanmıştır. Bombayı attığı ileri sürülen Veysel Ateş, astsubayların araçlarına sığınmış, halk, aracı durdurup, Ateş, Kaya ve İldeniz’i önce tartaklamışlar sonra da olay yerine gelen polise teslim etmişlerdir. Bu arada CHP milletvekili Esat Canan'ın üzerine de ateş açıldığı iddia edilmiş, Ali Yılmaz isimli bir kişi de burada ölmüştür. Fakat CHP milletvekili Esat Canan'a, “Senin orada ne işin vardı?” sorusunu hiç kimse sormamıştır. Esat Canan, TBMM’de yaptığı konuşmalarda ve özellikle Hakkâri ve çevresindeki eylemleriyle de siyasi Kürtçülüğe destek veren bir kimliğe sahiptir. Olay günü Esat Canan’ın yörede oluşu, olayın önceden hazırlanmış bir komplo olabileceğini akıllara getirmektedir. Çünkü Seferi Yılmaz bir itirafçıdır.
Ateş açan kişinin Uzman Çavuş Tanju Çavuş olduğu iddia edilmiştir. Keşif sırasında astsubaylara ait olduğu bildirilen aracın bagajında üç kalaşnikof silah, el bombaları, resmi evrak, Hakkâri ve ilçelerinin haritasıyla bir isim listesi bulunmuştur. Listede, bombanın patladığı kitap evinin üzerinin çizildiği iddia edilmiştir. Olaydan bir gün sonra Veysel Ateş, kitapevine bomba attığı gerekçesiyle tutuklanmış, astsubaylarsa tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılmışlardır.
b. Şemdinli Olayları ve Hükümetin Tutumu:
Olaylardan bir süre sonra Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, bazı bakan ve milletvekilleriyle olay mahalline gitmiştir. Başbakan Erdoğan, yöredeki Belediye Başkanları ve arkadaşlarıyla Hakkâri Valiliği’nde bir toplantı yapmıştır. Fakat işin garibi, bu toplantıya Hakkâri Valisi Erdoğan Gürbüz’ü almamış, kapının dışında bekletmiştir. Hakkâri Belediye Başkanı ve yandaşlarının görüşlerini dinlemiştir.
Toplantıya katılan Belediye Başkanları, Roj TV’nin kapatılmamasını istemişler ve ayrıca Türkiye aleyhine yayınlarının da sürmesi için bölgedeki 57 Belediye Başkanıyla beraber hazırladıkları bir mektubu Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a vermişlerdir.
Hakkâri Valisi’nin Şemdinli olayları konusunda yaptığı açıklamalar ve beyanları, vahametin ve isyanın tarihi belgesi niteliğinde olmuştur. Vali Erdoğan Gürbüz’ün 17 Kasım 2005 tarihli Hürriyet gazetesinde çıkan beyanatı, “Devletin Valisi Uyarıyor.” başlığı adı altında yayınlanmıştır. Şemdinli ile Yüksekova ve kent merkezindeki olayları değerlendiren Hakkâri Valisi Erdoğan Gürbüz “Anlatsanız olayları abarttığınızı düşünürler, ancak buralarda yaşananlar Ankara'dan, İstanbul'dan görüldüğü gibi değil.” demiştir. Bölgedeki herkesin silah taşıdığını
belirten Vali, terör örgütünün, olayları tırmandırın talimatı verdiğini de kaydetmiştir.
Devletin valisinin bu sözleri, yörede bir isyan olduğunu göstermektedir. Vali bu sözlerle devlet organlarını ve devleti temsil eden siyasi iktidarı uyarmaktadır.
Vali Gürbüz, açıklamasına şöyle devam etmiştir:
“Herkes silahlı. Güvenlik görevlilerine taş atanlara karşı, silah kullanılmaması için sürekli talimatlar veriyoruz. Fakat bir anda kalabalıklar oluşuyor ve inanılmaz ölçüde bir taş yağmuru başlıyor. Yüksekova'da, güvenlik görevlileri göstericileri dağıtmak için uyarı atışları yaptılar. Panzerin devrilmesi sonucu altında üç polisimiz kaldı. Polislerimizi göstericilerin elinden güçlükle kurtarabildik. Ne zamana kadar silah kullanmayacağız? Göstericiler silahlı neticede. Üzerimize geliyorlar, linç etme girişiminde bulunuyorlar. DEHAP ne derse o oluyor. Buralarda DEHAP’lı Belediye Başkanları durun diyor, duruyorlar. Durduran da harekete geçiren de onlardır.
Olaylar o kadar yoğun ki üç kişinin ölümüyle sonuçlanan olaylara Cumhuriyet Savcısı hala el koyamadı. Burada herkes silah kullanıyor, atıyor. Jandarma, emniyet, vatandaş silah atıyor. Buradaki olaylar öyle Ankara'dan, İstanbul'dan görüldüğü gibi değil. Görmeden, yaşamadan buradaki olaylar anlatılamaz, değerlendirilemez.
Örgüt elemanlarının telsiz konuşmalarından anlaşıldığına göre, PKK yöneticileri olayların daha da tırmandırılması için talimat veriyor. Örgüt, polisin, jandarmanın halka ateş etmesini istiyor. Sivil bir uzman çavuşu kaçırıp neredeyse komaya girecek kadar dövdüler. Daha sonra alıp bir yere götürmüşler. Uzman çavuş daha sonra grubun elinden kaçmayı başarıyor.
Silahı ve kimliği gasp edildi. Tedavi için Van'a kaldırıldı.”
Bölgedeki olaylar karşısında devlet yetkililerinin tutumu ve siyasi iktidarın tavrı, terörü önlemekte yetersiz kalmıştır. Gerek Umut Kitap Evi’ndeki patlamanın gerekse isyan hareketlerinin suçluları da PKK tarafından ilan edilmiş ve bunlar zaten yakalanmıştır:
Devletin istihbarat yapmakla görevlendirdiği astsubay Ali Kaya ve Özcan İldeniz.
Dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı, Ali Kaya'yı daha önceden tanıdığını belirtmişti. Kendisine sorulan bir soruya karşılık, “Kaya'yı tanırım, iyi bir çocuktur.” veya “İyi bir görevlidir.” tabirini kullanmıştı. Mütareke basını, bu açıklama üzerine ayağa kalkmış ve “Vay efendim, olaya yargı el koymuştur, siz Ali Kaya iyidir diye nasıl dersiniz, bu söz yargıya baskıdır.” şeklinde yorumlar yapmıştır. Savcı Ferhat Sarıkaya da bu feryada kulak vererek, Gaziantepli Yaprak TV’nin sahibinin TBMM’de bir Komisyonda verdiği ifadeyi esas alarak, o
tarihte Kara Kuvvetleri Komutanı olan Orgeneral Yaşar Büyükanıt hakkında soruşturma yapılması için Genel Kurmay Başkanı’ndan izin istemişti. Genel Kurmay Başkanı da bu talebi gerekçesiz olduğu için reddetmişti.
b. Şemdinli Davasının Sonucu:
Şemdinli olayında Cumhuriyet Savcısı soruşturmayı yapmış, kendisine göre delilleri toplamış, sanıkların tutuklanması için talepte bulunmuş ve sanıklar da mahkeme tarafından tutuklanmıştır. Savcı kısa sürede iddianameyi hazırlayıp dosyayı Van 3. Ağır Ceza Mahkemesi’ne göndermiştir.
İddianamede, genel bir değerlendirmenin yanı sıra, terör örgütü PKK/KONGRA-GEL ile bölgenin sosyoekonomik yapısı üzerine ve terörün sebeplerine ilişkin bir takım görüşler dile getirilmiştir. Bu görüşlerle PKK’nın yıllardır iddia ettiği değerlendirmeler tamamen örtüşmektedir. Adeta bir manifesto şeklinde nitelenebilecek savcılık iddianamesindeki bu görüşlere göre, Türk devletinin bazı kurumları ile birtakım devlet görevlileri, bilerek, isteyerek, konumlarını muhafaza etmek ve bu durumu korumak için Doğu ve Güneydoğu’da
birtakım, saldırı ve cinayetler işlemişlerdir. Bu durum, bölgedeki bazı kişi ve grupların devlet aleyhinde birtakım eylemlere geçmelerine yol açmıştır. İddianamede, yukarıda da belirtildiği gibi, devletin resmi kurumları ile makamlarının bilgi ve belgelerine itibar edilmemiştir.
Geciken adalet, adalet değildir ilkesini esas alan 3. Ağır Ceza Mahkemesi, davayı 4. duruşma sonunda karara bağlamıştır. Buna göre, tutuklu astsubaylar Ali Kaya ve Özcan İldeniz’e; çete kurmaktan 1’er yıl 11’er ay 10’ar gün, Zahir Korkmaz'ı öldürmekten 25’er yıl, Seferi Yılmaz'ı öldürmeye teşebbüsten 12’şer yıl ve Metin Korkmaz'ı yaralamaktan 6’şar ay ceza vermiştir. Veysel Ateş ile ilgili dosyayı avukatının duruşmada olmaması gerekçesiyle tefrik ederek, duruşmayı ertelemiştir.
Sonuçta sanıklar 39’ar yıl, 5’er ay, 10’ar gün ağır hapis cezası ile hüküm giymişlerdir.
Mahkemenin verdiği kararı sanık avukatları temyiz etmiş, dosya Yargıtay Başsavcılığı’na gönderilmiştir.
Olayda görevli mahkemenin tespiti, ilgili birimlerde tayin edildikten sonra, yani, sanıkların işledikleri suçun terörle mücadele kapsamında olduğu kabul edildikten sonra;
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, Hakkâri’nin Şemdinli ilçesinde meydana gelen olaylarla ilgili astsubaylar Ali Kaya ve Özcan İldeniz, Van 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nin adam öldürmeye teşebbüs suçlarından haklarında verdiği 39’ar yıl, 5’er ay 10’ar günlük hapis cezası kararını, usul eksikliği ve eksik soruşturma gerekçesiyle esastan bozulmasını talep etmiştir.
Yargıtay 9. Ceza Dairesi dosyayı inceledikten sonra şu karara varmıştır:
a. Usul ve Eksik Soruşturma Yönünden:
* Mahkeme olay yerinde bomba uzmanı bilirkişi eşliğinde keşif yapmamıştır.
* Olayın saati şüpheye yer bırakmayacak şekilde tespit edilmemiştir.
* Tanık beyanları arasında çelişkiler giderilmemiştir.
* Bazı tanıklar yargılama aşamasında dinlenmemiştir.
* Keşif ve tanıkların dinlenmesi, Şemdinli Asliye Ceza Mahkemesi’ne bırakılmıştır.
* Yukarıdaki işlemler sırasında sanık avukatları çağrılmamış ve savunma hakkı kısıtlanmıştır.
* Sanık avukatlarına karardan önce son söz verilmemiştir.
* Umut Kitap Evi’ne bombayı PKK’lıların attığı yönünde ifade veren Sabri Adanır, Hasan Solar ve Orhan Gezer adlı PKK itirafçıları duruşmada dinlenmemiştir.
* Mahkeme, yargılama aşamasında yakalanan itirafçıların gördüklerini değil, başka teröristlerden duyduklarını anlattıklarını belirterek, bu ifadelere itibar etmediğini vurgulamıştır.
* Yerel Mahkeme, sanık Veysel Ateş hakkındaki davayı, ana davadan ayırmakla ağır bir usul hatası yapmıştır. Bu usul ihlalini de alelacele karar vermek için öngörmüştür.
b. Esas Yönünden:
* Kararda, Van 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nin suçlu bulduğu astsubayların Türk Ceza Kanunu’nun 302. ve 316. maddelerinde düzenlenen, Devletin birliğini bozmak için örgüt kurma suçunu işlediklerine ve suçun maddi ve manevi unsurlarının oluştuğuna ilişkin delil bulunamadığı ve kararın hayalden de öte olduğu bildirilmiştir.
* Asker kişi olan sanıkların, ülke bütünlüğünü bozmaya yönelik eylemlerde bulunan bölücü terör örgütü ile mücadelede görevli oldukları, bu örgütün işlediği suçlarla aynı suçu işlediklerine ilişkin nitelendirme, hayal gücünün de çok ötesinde ve tamamen varsayımlara dayalı, hukuki değerden yoksun bir değerlendirmedir.
* Kararda, asker olan sanıklara atfedilen eylemlerin terörle mücadele görevi kapsamında olması dolayısıyla iddiaların doğruluğunun sivil değil, askerî mahkeme tarafından değerlendirilmesi gerektiği, Türk Silahlı Kuvvetlerinin faaliyetlerinin askerî nitelikte olduğunun belirtildiği kararda, askerî mahkemenin asker kişilerce devlet aleyhine işlenen suçlara da bakma yetkisinin bulunduğu
kaydediliyor. Kararda, dosyanın askerî mahkemeye gönderilmeden önce itirafçı Veysel Ateş hakkındaki ayrılan dava dosyasının tekrar bu dava ile birleştirilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
* Müdahillerin iddialarında ısrarlı olmaları, tanıkların anlatımları arasında var olan açık çelişkilerin, gerek tanıklar gerek müdahillerin anlatımlarında açıklanması gereken hususların mevcut olması, gerçeğe uygunluk ve inandırıcılık ögelerinin değerlendirilmesi ve denetlenmesi dolayısıyla olayda kesinlikle var olan, derin ve yoğun şüphenin giderilmesi gerektiği şarttır.
* Bu sebeple Ceza Muhakemesinin temel ilkelerinden olan vasıtasızlık ilkesi gereğinin tam olarak uygulanarak, tanıkların tamamının duruşmada veya olay yerinde yapılacak keşifte, bizzat mahkeme tarafından dinlenmesi, yukarıda açıklanan tahkik ve tespit işlemlerinin yapılması, anlatımların olaya ve mahalline ve oluş ile akla uygun olup olmadığının gözlenmesi arasındaki çelişkilerin giderilmesine çalışılması icap ederdi.
* Ortada bulunan resmî yazılar karşısında çok uzun süre denetimsiz kaldığı anlaşılan otomobildeki bombaların değiştirilme ihtimali olup olmadığı, yeni ortaya çıkacak durumların tahkik ve tespit edilmesi, Faik Duyan ile savunma tanıkları Orhan Gezer, Sabri Adanır ve Hasan Salar'ın huzurda dinlenmeleri, Veysel Ateş davasının birleştirilmesi, ortaya çıkacak sonuca göre
delillerin bir bütün halinde değerlendirilerek, sübut konusunda bir karar verilmesi gerekirdi. Buna rağmen delillerin tam olarak toplanmadan, var olan şüpheler giderilmeden, olayın derinliğine vakıf olunmadan, genel ve soyut açıklamalarla yetinilerek, var sayımlardan hareketle dayanağı olmayan dosyadaki delillerin ötesinde yüzeysel bir takım düşünce, önyargı ve kabullerle yetersiz keşif ve çelişkili anlatımlara dayanarak sübutun kabulüyle mahkûmiyet kararı verilmesi, hukuka uygun olamaz.
* Örgüt üyeliği de irdelenmiş, örgüt üyeliği için öncelikle bir örgütün varlığının kabulü, örgütün varlığının kabulü için örgütün kurucusu veya kurucuları, lideri ve yöneticilerinin olması, hiyerarşik bir yapılanma bulunmasının zorunlu ve asgari şart olduğu, suç örgütünün varlığı konusunda hiçbir araştırma yapılmadan, amacı ve sürekliliği ortaya koyan faaliyetler belirlenmeden, yalnızca işlendiği kabul edilen bir eylemden hareket ederek, afakî bazı düşüncelerle bir suç örgütünün varlığı kabul edilip, sanıkların bu örgütün mensubu oldukları ve
bu örgüt adına eylem yaptıklarından yola çıkarak, suç örgütüne üye olmaktan mahkûmiyetlerine karar verilmesi, bozma gerekçeleri arasında sayılmıştır.
* Cumhuriyet Savcısı tarafından 9 Kasım 2005 tarihinde sanıklar tarafından kullanılan araçta yapılan keşfe ait tutanağın 1. sayfasında bulunmayan zabıt
kâtibi Hamdi Paksoy'un imzası tamamlatılmamak suretiyle CMK’nın 169/2 maddesine muhalefet edilmesi, iddianamede sanıkların suç için anlaşma başlıklı TCK’nın 316/1 maddesi uyarınca cezalandırılmaları da istenmiştir. Fakat yapılan yargılama sonucu eylemin TCK’nın 220. maddesinin 2. ve 3. fıkraları kapsamında değerlendirilmiş olmasına göre, CMK 226. maddesi hükmü uyarınca değişen suç yazısı sebebiyle sanıklara ek savunma hakkı tanınması gerektiğinin düşünülmemesi, istinabe yoluyla Şemdinli Asliye Ceza Mahkemesi tarafından yapılan ve patlama olayından sonraki gelişmelerin tanık beyanlarıyla tespit edildiği, keşif ile keşifte hazır bulunmayan tanıkların dinlendiği istinabe duruşmasından, sanık avukatlarının haberdar edilmeden, yokluklarında keşif
yapılması ve tanık dinlenmesi suretiyle CMK’nın 182. maddesine muhalefet edilmesi, yasaya aykırı görüldüğünden, kasten adam öldürmek ve öldürmeye teşebbüs suçlarından duruşma da yapılarak, hükmün, açıklanan sebeplerden dolayı bozulmasına karar verilmiştir.
Burada yalnızca Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin usule, noksan soruşturmaya ve esasa yönelik bozma sebepleri sıralanmıştır. Bozma sebepleri karşısında hukuki bakımdan söylenecek bir söz de yoktur.
Yüksek Mahkeme üyeleri, yerel mahkemenin almış olduğu kararı sallamış, dökmüş, kökünden sökmüş, adalet tarihimize altın harflerle geçecek ve bundan sonraki yargıçlar ordusuna yol gösterecek, örnek olacak bir karar vermiştir. Böylece adalet tarihindeki yerini almıştır. Bu karar, ülke bütünlüğü için şehit düşen vatan evlatlarının ruhlarını şad edecek, aynı görevi fedakârca yapan, kendilerini vatana adamış fedakâr insanların moralini düzeltecek, görev anlayışlarını güçlendirecektir.
6.CI BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR
******
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder