18 Aralık 2016 Pazar

ETNİK-IRKÇI–BÖLÜCÜ PKK TERÖRÜNÜ DOĞRU ANLAMAK BÖLÜM 2





ETNİK-IRKÇI–BÖLÜCÜ PKK TERÖRÜNÜ DOĞRU ANLAMAK  BÖLÜM 2




I. BÖLÜM 


TÜRKİYE’DE SİYASİ - ETNİK - BÖLÜCÜ KÜRTÇÜ AKIMLAR 

1. Türkiye Kürdistan Demokrat Partisi ve Tüzüğündeki Önsözden: 







 “Türkiye Kürdistan Demokrat Partisi kurulmuştur. Parti, her şeyden evvel demokratik, insani ve sosyal yolda yürüyecektir. Partinin hedefi Milli Misaktır. Çünkü parti birlik ve kardeşlik inancında olup, Türk ve Kürtler arasında fark gözetmez. Parti, bütün esir milletlerin yardımcısıdır. 

 Parti, bütün milletlerin birlik ve kardeşliğini kabul eder. Milletlerin anlaşmasında eşitlik ister. Felsefesi, dini, fikri sahada herkesi serbest tutar. 

 Parti, Birleşmiş Milletler fikrine bağlıdır. Her şekilde sömürgeciliği reddeder. Halklar arasında karşılıklı bir mücadeleyi istemez ve reddeder. Parti hukuk nizamı taraftarıdır. Fakat insani ve milli hakların gasp edilmesi anında ayaklanmayı ve karşı koymayı hedef tutar.” 

 Parti tüzüğüne göre, Kürt milletinin hür ve bağımsız olmasını temin etmek için partinin kurulduğu, insani ve milli hakların gasp edilmesi halinde ayaklanmayı ve karşı koymayı hedef kabul ettiği belirtilmektedir. Böylece ırkçı ideolojinin temel hedefi ortaya konulmaktadır. 

 Tüzüğünün 2. maddesi, partinin istekleri başlığı altında bir düzenleme öngörmektedir. Buna göre, ırkçı Kürtlerin siyasi, iktisadi ve kültürel haklarının tanıtılmasının şart olduğu belirtilerek, bu şartların yerine getirilmesi için de 3. maddede belirtilen hüküm yer almaktadır: 

 Türk Anayasası’na şu kayıtlar konulmalıdır. 

 a. Türk Devleti: Kürt ve Türklerden teşekkül eder, bu iki millet her hususta eşittir. 

 b. Türkiye Parlamentosunda Kürtler nüfus nispetine göre temsil edilmeli, vekiller heyetinde yer almalıdırlar. 

 c. Türkiye ve Kürdistan bölgelerinde hudutlar belirtilmelidir. Kürdistan topraklarına muhacir yerleştirilmemelidir. Kürdistan vilayet ve köylerinin isimleri değiştirilmemeli yahut değişmiş olan varsa eski isimleri verilmelidir. 

 d. Kürdistan şehirlerine vali, idare amirleri, adli ve bütün memurlar Kürtlerden olmalı, Kürtlerin örf ve adetleri kanunda yer almalıdır. 

 e. Türkiye Kürdistan’ında resmi dil Kürtçe olmalıdır. 

 f. Kürdistan okullarında tahsil Kürtçe olmalıdır. Fakat Türkçe de öğretilmelidir. Kürdistan Üniversitesi kurulmalı, Kürtlerin tahsili devlet tarafından karşılanmalıdır. 

 g. Kürdistan’da Kürtçe radyo ve televizyon kurulmalıdır. 

 h. Kütçe kitap, mecmua ve gazeteler neşredilmelidir. 

 i. Dini ibadetler için alim, molla ve ibadethaneler, devlet tarafından sağlanmalı dır. 



 Bu ifadeler incelendiğinde parti, Türkiye Cumhuriyeti’nin üniter-milli devlet yapısına, milletin birliğine ve toprak bütünlüğüne karşı çıkmaktadır. Asırlardan beri, soyu, boyu, aşireti ne olursa olsun hepimizin Türk milletinin eşit, şerefli insanları olduğumuz gerçeği inkar edilmektedir. Türk Milletinin içinden, tarihimize, dinimize ve ilme aykırı olarak, aşiretlere dayalı bir millet çıkarmak gibi bir safsataya dayanılmaktadır. 

Bu fitne, bir Haçlı projesidir. Amacı, yurt topraklarında ayrı bir kukla devlet kurmak, Türkiye’yi parçalayarak güçsüz bırakmak ve sömürge düzenini kurup, Türk-İslam varlığını denetimi altına almaktır. 

 Devrimci Doğu Kültür Ocakları, Türkiye Kürdistan Demokrat Partisi ile uzunca bir süre karşılıklı görüşme ve tartışma yürütmüştür. Bu hazırlık devresinden sonra 1969 yılında önce Ankara’da kurulmuş ve daha sonra Türkiye çapında teşkilâtlanmıştır. 

 Irkçı Kürtçülük ideolojisinin halka mal edilebilmesi ve Bağımsız Kürdistan hedefine ulaşılabilmek bakımından şovenist düşünce ve davranışlar yeterli görülmemiştir. Amaca geniş cephe bünyesinde yer almak suretiyle varılması uygun mütalaa edilmiştir. İşte bu sebeple bu sapık ideoloji sahipleri bütün umutlarını, Bilimsel Sosyalizm denilen komünist-ateist yalana 
bağlamışlardır. 

 Bu maksatla henüz Türkiye Cumhuriyeti kurulmadan ve dolayısıyla Misak-ı Milli hudutları çizilmeden, Kurtuluş Savaşı’na rastlayan yıllarda veya bu savaş sırasında, devletimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın gösterdiği çabalar, görüşmeler ve sarf ettiği sözler, çarpıtılarak ele alınmış, bunlar eksik ve yanlış değerlendirilip kendi ideolojilerine uygun düşen anlamlar çıkarılmıştır. Halbuki; Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ de, aynen Osmanlı Devleti gibi, bir millet esasına göre kurulmuştur. Bunun kesin delilini; Sultan Abdülhamit Hanın bizzat yaptırdığı 1876 Kanuni Esasi (Anayasa)’ de görüyoruz. Burada; Devletin Resmi Dilinin Türkçe olduğu, milletvekili ve memur olmak için Türkçe bilmenin şart koşulduğu, Mecliste Türkçe konuşulacağı, (md.18-57-68) açıkça yazılıdır. 

1921, 1924, 1961 ve 1982 Anayasaları da, 1876 Osmanlı Anayasasını aynen kopya eder gibi almıştır. Yani Türk Milletinin kimliği, devletimizin de kimliği olarak anayasalarda belirtilmiştir. 

Etnik/ırkçı ideoloji sahipleri bu açık gerçekleri inkar ederek, bir millet olduğumuz gerçeğinin üstünü örtebileceklerini sanıyorlar. 

Bilimsel Sosyalizm/Komünizm için gösterdikleri gayretleri,başlangıçta kanunların yasaklayıcı hükümleri karşısında gizli yürütmüşlerdir. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın ilgili hükümlerini, kendi anlayışlarına göre yorumlayan ve sosyaliz mi tesis etmeyi amaç edinen Türkiye İşçi Partisi’nin kuruluşundan sonra da bu partinin bünyesine girerek açık bir şekilde faaliyet sürdürmüşlerdir. Hatta TİP bünyesinde hâkimiyet kurarak, siyasi alanda hedeflerine bir an önce varmayı temin edebilecek bazı kararların alınmasında müessir olmuşlardır. 

 2. Devrimci Doğu Kültür Ocakları: 


 Kendilerince belirli olan ve ulaşılması gereken nihai hedefe varabilmek için örgütlenmenin gereğine inanan kişilerce kurulan Devrimci Doğu Kültür Ocakları, tarih sırası itibariyle önce Ankara, bilahare İstanbul, Ergani, Silvan, Kozluk, Diyarbakır ve nihayet Batman’da faaliyete geçmiştir. Her kuruluşun sürdürdüğü çalışma ve içine girdiği eylemlerin, birbirinin aynısıdır. 

 * Ankara Devrimci Doğu Kültür Ocağı: 


 Irkçı/etnik Kürtçü akımın önemli kuruluşlarından biri olarak faaliyet sürdürmüştür. Dernekler Kanunu’na göre, yeter sayıdaki insan tarafından, belli bir fikir birliğine varılarak hazırlanan bir tüzük ve resmi makamlara iletilerek olağan yolla kurulmuş bir teşkilat değildir. 

 Marksist-Leninist, sosyalist, aşırı sol ve bölücü akımlar, Türkiye’de 1961 Anayasasının sağladığı ileri sürülen ve kamuoyunda da böylece kabul ettirilmek istenen aşırı hürriyet atmosferinden yaralanarak gelişmişlerdir. Ülkede hürriyet havasının arttığı bir dönemde bu tür akımlar arasında sayısız açık-gizli örgütler kurulmuştur. Bunlar arasında Devrimci Doğu Kültür Ocağı da yer almıştır. 

 Bu örgüt, kuruluş safhasına geçmeden önce daha çok kültür, yardımlaşma ve dayanışma amaçlı mahalli derneklerin bina, kadro ve maddi imkânlarından faydalanmıştır. Bu tür derneklerin bünyesinde siyasi hedeflerine zemin hazırlamışlar ve yapılan çeşitli toplantılarda kendilerine göre yol haritası belirlemeye çalışmışlardır. Nitekim 5 Mayıs 1969 tarihinde yapılan toplantı bu 
bakımdan önemlidir. Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi Öğrenci Derneği Salonunda akşam saatlerinde yapılan toplantıya, DDKO’nun önemli isimlerinden Mehmet Demir, Mümtaz Kotan, Nezir Şeminkanlı, İsa Geçit, Yümnü Budak, Faruk Aras ile İbrahim Güçlü ve bunlardan başka 14 kişinin katıldığı belirtilmiştir. Bu toplantıda DDKO’nun bir bakıma yol haritası tespit edilmiştir. 

 Buna göre, doğu sorunu adıyla gizlemeye çalıştıkları siyasi hedeflerini gerçekleştirmek için yapılacak çalışmaları aşağıdaki şekilde ortaya koymuşlar dır: 

 * Çeşitli yerlerde dernekler kurulması, 

 * Doğu il ve ilçeleriyle dernek ve mensupları arasındaki fikir ayrılıklarının giderilerek, bunların tek amaç etrafında birleştirilmesi, 

 * Yapılacak çalışmalar konusunda İstanbul’daki yandaşlarıyla yapılan görüşmelerin değerlendirilmesi ve bu konuda olumlu bir sonuca varılması. 

 Yasadışında yürütülen çalışmalarda ve yapılan toplantılarda, kurulacak örgütün amacına ulaşması için Türkiye’nin o tarihte içine düşürüldüğü durumdan faydalanılması gerektiği üzerinde sıkça durulmuştur. Bu konuda Marksist-Leninist olarak bilinen kişi ve kuruluşlarla her türlü ilişki ve çaba birliğinin mutlaka sağlanması gerektiği hususu dile getirilmiştir. Daha sonra da hedefleri 
konusunda gizliliğe mutlaka uyulması salık verilmiştir. 

Fikir Kulüpleri Federasyonu’nun kuruluş amaçlarından biri de şöyle kaydedilmişti: 

 “Bir parti akademisi kurulması gerekir. Bu partinin yapamadığı bir iştir. Böyle bir kuruluş Küba’da vardır. Bu akademide sosyalist çocuklar yetiştirmek ve bu militanları Anadolu’ya transfer etmek lazımdır. Onun için meselelerimizi uzun süre düşünüyorsak, örgütlü ve uzun süreli çalışma şekli düşünüyorsak, meseleyi başkentten diğer kentlere aktarma şeklini düşünüyorsak, biz bu işe girelim ve nereye kadar gidebilirsek gidelim.” 

 Bu ifadelerden de anlaşılacağı gibi, doğu sorunu diye adlandırılan siyasi ırkçı/etnik görüşünün bütün ayrıntılarıyla halka anlatıp, öğrenmelerini sağlamak istemişlerdi. Türkiye’de cereyan eden olayların niteliğine göre durumu belirleyerek, gelişme kaydetmeyi amaçlamışlar, ayrıca örgütü güçlendirerek ileride siyasi bir güç haline gelmeyi düşünmüşlerdi. Bunlara ilave 
olarak, amaca ulaşma bakımından “Doğu meselesini” sosyalist cephede yer alarak bir çözüme bağlamayı tasarladıkları da müşahede edilmektedir. 

 * 11 Mayıs 1969 toplantısı: Bu toplantı da Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi Öğrenci Derneği odasında gece geç saatlerde yapılmıştı. Toplantıya öncekilerde olduğu gibi öncü durumunda bulunan Mehmet Demir, Mümtaz Kotan, Yümnü Budak ve Faruk Aras ile 5–6 kişi daha katılmıştı. Görüşmelerde ele alınan konu yine Doğu sorunu ve gizli teşkilatlanma olmuştu. 

 Bugün Güneydoğu Anadolu’da meydana gelen olayların mayası, 1965–1970 yılları arasında çalınmıştır. Bu mayanın tutması için de Türkiye İşçi Partisi, Fikir Kulüpleri Federasyonu, Devrimci Gençlik Derneği-DEV-GENÇ, Devrimci Doğu Kültür Ocakları, Türkiye Halk Kurtuluş Partisi Cephesi, Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu, Türkiye İhtilalci İşçi Köylü Partisi, Türkiye İhtilalci İşçi Kurtuluş Ordusu, Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu-DİSK, Türkiye Öğretmenler Sendikası, Üniversite Asistanları Derneği gibi kuruluşlarla TİP ve CHP gibi kendilerini sosyal demokrat ya da demokratik sol parti kabul eden siyasi kuruluşlar, bölücü teröristleri bünyelerinde barındırmışlardır. Basının bir bölümü ve adları burada sayılmayan daha pek çok örgüt, sözü edilen eylemlerin öncülüğünü yapmışlardır. PKK’nın öncü kadrolarını oluşturmuşlar ve Marksist-Leninizm’i vasıta olarak kullanmışlardır. Yaşanan bunca olay, bunların nihai hedefinin bağımsız bir Kürt devleti olduğunu gayet açık ve net bir şekilde ortaya koymuştur. 

 Yukarıda sözü edilen mayadan gönüllü olarak hamile kalan örgütler, sonuçta PKK canavarını doğurmuş ve Türkiye’nin Güneydoğu bölgesinin kana bulanmasına sebep olmuşlardır. 

 Haçlı emperyalizminin işbirlikçileri,12 Mart 1971 döneminde Sıkıyönetim Askerî Savcılık ve Mahkemeleri “Cezaevlerini aydınlarla doldurmuştur.” diye yaygara koparmışlardı. 
“Aydınlara zulüm ve işkence yapılmaktadır. Sıkıyönetim Komutanları ve Askeri Mahkemeler faşist uygulama içerisindedirler. Aydınlara karşı savaş açılmış, bütün ülkede adeta aydın avı vardır.” diyen bu cahil okumuşlar, dün çözümü bölücü, bölgeci, mezhepçi ve ırkçı düşüncede görürlerken, bugün demokratik çözüm, siyasi çözüm safsatasına dönmüşlerdir. 


II. BÖLÜM 


A - PKK TERÖR ÖRGÜTÜ 

 1. Türkiye’de Siyasi Irkçılık Hareketinin Beslendiği Kaynaklar: 







 Türkiye’deki siyasi- bölücü-etnik hareketin kuruyucuları arasındaki en önemli kuruluş, hiç şüphesiz Türkiye İşçi Partisi olmuştur. Kürtçü siyasetçiler ve militanlar, TİP’in yanı sıra, Fikir Kulüpleri Federasyonu (FKF), Türkiye Öğretmenler Sendikası (TÖS), Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK), Dev-Genç, Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu (DHKO), Türkiye Halk Kurtuluş Partisi-Cephesi (THKP-C), Türkiye Kürdistan Demokrat Partisi (TKDP) ve Doğu Devrimci Kültür Ocakları (DDKO) gibi teşkilatların bünyesinde barınmışlardır. Bu kuruluşların bir bölümü yasalar çerçevesinde kurulmuşlardır. Fakat üyelerinin bir kısmı, kısa süre sonra yasadışı faaliyetlere karışmışlar ve bu teşkilatlar da yasadışı terör örgütlerinin kontrolüne girmiştir. Bu teşkilatlar, Marksist-Leninist ve Maocu kuruluşlar halini aldıkları ve terör örgütlerinin odağı haline geldikleri gerekçesiyle bağımsız mahkemeler tarafından kapatılmışlardır. 

 2. Abdullah Öcalan: 

 * Abdullah Öcalan, 1947 yılında Şanlıurfa’nın Halfeti ilçesi Ömerli köyünde doğmuştur. Anası Türk asıllı Üveyiş, babası da Suriyeli bir Ermeni olan Ömer’dir. Abdullah, bu ana babanın 7 çocuğundan biri olarak dünyaya gelmiştir. Bu çocukların dördü kız, üçü oğlandır. Oğlanların küçüğü Abdullah Öcalan’dır. Aile, son derece yoksuldur. 

 Abdullah Öcalan, 1967 yılında Tapu Kadastro Meslek Lisesine girmiş, 1969 yılında okulu iyi dereceyle bitirmiştir. Aynı yıl Diyarbakır Tapu Müdürlüğü’ne tayin edilmiştir. 1971 yılına kadar orada çalışmış, daha sonra İstanbul Bakırköy Tapu Müdürlüğü’ne ataması yapılmıştır. Bu Müdürlükte çalışırken İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesine kayıt olmuştur. Bu kayıt dolayısıyla Şanlıurfa Halfeti ilçesi Askerlik Şubesi Başkanlığı Abdullah Öcalan’ın askerliğini ertelemiştir. 

 Aynı yıl Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesine yatay geçiş yaptırmış, Ankara’da ikamete başlamıştır. 

 Bu kısa biyografide dikkati çeken husus, Abdullah Öcalan, Tapu Kadastro Meslek Lisesinde yatılı olarak okumuştur. Okulu bitirince tayin olup gittiği yerde iki yıl çalışması gerekirken, bu süreyi tamamlamadan 1971 yılında İstanbul Bakırköy Tapu Müdürlüğü’ne tayini yapılmıştır. Aynı yıl İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesine kaydolmuştur. Bununla da yetinmemiş ve aynı yıl İstanbul Hukuk Fakültesinden, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesine yatay geçiş yapması sağlanmıştır. Yani Öcalan’ın bütün işleri hep yolunda gitmiştir. 
Çözülmesi gereken asıl husus budur. 

 * Abdullah Öcalan’ın Türk Düşmanlığı: 

 Terör örgütü PKK mensupları arasında yapılan yorumlara göre, Öcalan’ın büyük dedesi Hüsüne Öce’nin, torunu küçük Abdullah’ı Türk beyleriyle çatışma ve çarpışma hikâyeleriyle büyüttüğü, bu hikâyelerin Apo’yu etkilediği, nifak, kin ve intikam tohumlarının dede tarafından ekildiği, düşmanlığın geçmişe dayalı olduğu, nesilden nesle miras kaldığı ifade edilmektedir. 

 Burada dikkati çeken konu şudur: Bu ülkenin topraklarında yaşayacaksın, havasını teneffüs edeceksin, suyunu içeceksin, ekmeğini yiyeceksin, bir yandan da amansız düşmanlık yapacaksın. Bu davranış hangi izana, hangi insafa, hangi insanlık anlayışına sığar? 

 * Abdullah Öcalan’ın sempati duyduğu ve kayıtlı olduğu örgütler: 

Ankara Devrimci Yüksek Öğrenim Derneği (ADYÖD) 

Devrimci Demokratik Kültür Dernekleri (DDKD) 

Devrimci Doğu Kültür Ocakları (DDKO) 

Fikir Kulüpleri (FK) 

Fikir Kulüpleri Federasyonu (FKF) 

Devrimci Gençlik Derneği (DEV-GENÇ) 

Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu (THKO) 

Türkiye Halk Kurtuluş Partisi Cephesi (THKP-C) 



 Bu örgütlerin tamamı Türk milletine ve Türk devletine düşman, bölücü, bölgeci ve mezhepçi teşekküllerdir. 

 Örgütlerin yukarıda sözü edilen vasıfları dikkate alınarak, bu örgütlerin tamamı ve benzerleri 12 Mart 1971’den sonra bazıları mahkeme kararları, bazıları da idari tasarruflarla kapatılmıştır. Kapatılan bu ve benzeri örgütler, zaman kaybetmeden değişik isimlerle illegal olarak çalışmaya ve örgütlenmeye başlamışlardır. Örnek vermek gerekirse Dev-Yol, Dev-Sol, THKP-C gibi, işte bu çalışma ve örgütlenmelerden birisi ve en önemlisi de Kürdistan İşçi Partisi, yani bilinen kısa adıyla PKK olmuştur. 

 PKK yeni bir kuruluş değildir. Devrimci Doğu Kültür Ocaklarının devamı, daha doğrusu kendisidir. Devrimci Doğu Kültür Ocaklarındaki duygu, düşünce, eylem, davranış ve hedeflerin aynısı PKK’da da görülecektir. Birisinin bayrağı bıraktığı yerden diğeri, yani yeni kuruluş üslenmiş, teslim almış ve örgütlenmeye başlamıştır. 

 3. PKK’nın Kuruluşu: 

 Abdullah Öcalan, 7 Nisan 1973 tarihinde bir grup Doğu Anadolu kökenli arkadaşıyla birlikte, Ankara Çubuk Barajı’na giderek örgütün ilk adımını atmıştır. Hedefleriyse gerilla yöntemlerini kapsayan bir parti kurmak, iç savaş ile taktik ve stratejilerini uygulamak, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da yaşayan vatandaşları bir iç savaşa hazırlamak, Güneydoğu Anadolu topraklarını Misak-ı Milli sınırlarından koparmaktır. Çubuk Barajı’nda bu konuları ele almışlar ve parti konusunda, gerilla taktik ve uygulamaları hususunda anlaşmaya varmışlardır. Öcalan, 1988 tarihinde Almanya’da Berçwedan adlı PKK Gazetesinde yayınlanan ve kesintiye uğradığı ileri sürülen 1971 direnişçiliğini, 1975’lerden itibaren uygulamaya koymak istediğini belirtmiş ve bu eylemleri en somut şekilde PKK’nın hayata geçireceğini ifade etmiştir. 

 O günlerde Öcalan, Mahir Çayan ile Deniz Gezmiş’in başını çektiği gerilla yöntemlerinin birleştirilmesi gerektiğini belirterek, şehir ve kır gerillası uygulamalarını birlikte yürütmek istemiştir. Böylece terör örgütü PKK’nın THKP-C’nin devamı olduğunu ifade etmiştir. Öcalan, THKP-C’nin lideri olan terörist Mahir Çayan’a olan hayranlığını her fırsatta dile getirmiştir. Bu sebeple 1972 yılında Tokat’ın Niksar İlçesi Kızıldere Köyünde kıstırılan terörist Mahir Çayan ve arkadaşlarının öldürülmesi olayını protesto etmek için 1973 yılının Nisan ayında Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesinde öğrenciler arasında Şafak Bildirisi dağıtmıştır. Sıkıyönetim yasaklarına aykırı hareket ettikleri gerekçesiyle 42 öğrenci yakalanmış, Sıkıyönetim Komutanlığı’na teslim edilmiş ve gözaltına alınmıştır. Bu öğrenciler hakkında yapılan soruşturma sonucu 20 öğrenci serbest bırakılmış, 22 öğrenci mahkemeye sevk edilmiş, tutuklanmış ve mahkûm olmuşlardır. Bu öğrenciler arasında Abdullah Öcalan da vardır. 3 ay ile 6 ay arasında hüküm giyen bu öğrencilerden Öcalan, 6 aya mahkûm olmuş, cezasının tamamı infaz edildikten sonra cezaevinden tahliye edilmiştir. 

 O tarihlerde meydana gelen olaylarda Öcalan’ın ne ismi ne de cismi vardır. Şafak Bildirisi olayında tutuklanan ve hüküm giyen 22 öğrenciden birisinin de Öcalan olduğu 10 yıl sonra, yani 1984 yılından sonra anlaşılmıştır. 

 Terör örgütünün başı olan Abdullah Öcalan, Mart 1973 tarihinde etrafına topladığı üniversiteli arkadaşlarıyla Kürtçü-Bölücü bir örgütlenmeyi oluşturmak için toplantılar yapmıştır. Bu toplantılarda Kürdistan (!) olarak nitelediği Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki bazı illerin, Türkiye'nin sömürgesi olduğunu, amaçlarının o bölgede bağımsız bir Kürt devleti kurmak ve bunu 
sağlamak için de gizli bir örgüt oluşturmak istediğini anlatmıştır. 

 Abdullah Öcalan, öğrenci evleri, okul kantinleri ve yurtlarda öğrenci kesimini etkilemeye çalışırken, başta Tuzluçayır ve Dikmen olmak üzere çeşitli semtlerdeki kültür, güzelleştirme, yaşatma sıfatlı derneklerde çeşitli yaş grubundan gençlere ve ailelerine de el atmıştır. Böylece PKK, kuruluş için ikinci toplantısını 1974 yılında Ankara Tuzluçayır mahallesinde bir evde yapmıştır. Bu toplantıya Abdullah Öcalan, Kesire Yıldırım, Ali Özer, Musa Erdoğan, İsmet Kılıç, Hasan Aslan Güngöze, Kemal Pir, Kemal Özcan, Haki Karer, Ali Haydar Kaytan katılmıştır. Bu toplantıda aldıkları karar uyarınca Ankara Vatansever ve Demokratik Yüksek Tahsil Derneği’ni kurmuşlardır. 

 Örgüt üçüncü toplantısını 1975 yılında Dikmen’de Kamer Özkan’ın evinde yapmıştır. Öcalan ve Haki Karer, aynı günlerde Ankara Yüksek Öğrenim Derneği yönetim kurulu üyeliğine seçilmişlerdir. Bir süre sonra Abdullah Öcalan, Ömer Ayna, Avni Gökoğlu ve diğer arkadaşları, Doğu sorununun silahlı mücadeleyle çözüleceği yönünde propaganda yaptıkları ve bu yönde faaliyette bulundukları gerekçesiyle dernekten ihraç edilmişlerdir. 

 Bu toplantılarda Öcalan, Kürdistan Devrimcileri adında bir grup oluşturma ve Urfa bölgesindeki örgütlenme sorumluluğunu üzerine almıştır. Haki Karer ile birlikte yöreye gitmiştir. 
Fakat Haki Karer ile aralarında liderlik mücadelesi baş göstermiştir. Haki Karer, daha sonraki yıllarda terör örgütü Tekoşin militanları veya Öcalan tarafından öldürülmüş, böylece Abdullah Öcalan grup lideri olmuştur. 

 1976 yılından itibaren bölgeye dağılan ilk öncü elemanlar Gaziantep, Urfa, Diyarbakır, Mardin, Batman, Elazığ, Bingöl, Tunceli, Kars ve Ağrı illerinde bir yıl süreyle Ulusalcılar, Ukocular, Kürdistan Devrimcileri adı altında faaliyet sürdürmüşlerdir. Bu faaliyetler sırasında genellikle öğrenci, gençlik ve akraba aileleri ağırlıklı bir çevre oluşturmuşlardır. 

 Abdullah Öcalan’ın liderliğindeki üst düzey elemanlar, 1977 yılının Ocak ayında Ankara Mimar ve Mühendisler Odası'nda bir araya gelmişlerdir. Toplantıda, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde sürdürdükleri faaliyetlerin genel bir değerlendirmesini yapmışlardır. Gittikleri bölgede teşkilatlanma için rahat bir ortam bulunduğu, dolayısıyla örgüt liderinin bölgede çalışma yapabileceği, grup lideri olarak Öcalan'ın bölgede bir dizi toplantı tertipleyerek kendisini sempatizanlara tanıtmasının faydalı olacağı kararlaştırılmıştır. Alınan bu karar gereği Abdullah Öcalan, Nisan-Mayıs 1977 tarihinde bölgede yaptığı gezi ve toplantılarda örgüt sempatizanları üzerinde umulan etkiyi göstermiştir. Abdullah Öcalan'ın bölgedeki temaslarında Ağrı, Kars, Tunceli, Karakoçan, Diyarbakır ve Gaziantep gibi bazı il ve ilçelerde yer yer 30-40 kişinin katıldığı toplantılar düzenlenmiştir. 

 Yukarıda alınan kararlar gereği, kongreye katılanlar, partinin bölge komitelerini oluşturmak üzere bölgelerine dağılmışlardır. 

 1976 yılında Ankara’dan bölgeye giden APO’cu genç teröristler, 1977 yılında Gaziantep Akbank Şubesini soymuşlar, bazı karakolları bombalamışlar, MHP’lilere karşı savaş ilan etmişler, bazı vatandaşları da öldürmüşlerdir. Urfa’da Bucak ailesine ve Hilvan’da da Süleymanlı ailesine savaş açmışlardır. 

 Grup lideri olan Öcalan, arkadaşlarının görüş ve düşüncelerini almadan, 1977 yılının son aylarında Kürdistan Devriminin Yolu adlı bir broşürle henüz kurulmamış parti programını hazırlamıştı. Böylece Kürdistan İşçi Partisi konusunda ilk adımı atmıştı. 

 Öcalan, bu toplantıdan sonra Milli İstihbarat Teşkilatı’nda görevli Ahmet Yıldırım’ın kızı olan ve Gazi Üniversitesi Basın-Yayın Yüksek Okulu mezunu Kesire Yıldırım ile 24 Mayıs 1978 günü Ankara Gençlik Parkı nikâh salonunda evlenmişti. Abdullah Öcalan ile Kesire, evlendikten sonra Diyarbakır’a yerleşmişlerdi. O dönemde geleceğe daha iyi hazırlanmak amacıyla kendilerini kitap okumaya vermişlerdi. 

 Kesire’nin babası Ahmet Yıldırım’ın Milli İstihbarat Teşkilatı’nda çalışmış olması dolayısıyla Kesire’nin MİT ajanı olacağı şüphesi doğmuştu. Bunun üzerine gözler Kesire’ye çevrilmişti. Bir ara Kesire’nin öldürülmesi düşünülmüş, fakat kontrol altında tutulmasının öldürülmesinden daha faydalı olacağı sonucuna varılmış ve öldürülmesinden vazgeçilmişti. Daha sonraki yıllarda Öcalan ile Kesire, anlaşamadıkları gerekçesiyle ayrılmışlardı. Kesire canını ancak kaçarak kurtarmıştı. 

 Kesire konusundaki şüphe, Pilot lakaplı Necati Kaya üzerinde de toplanmıştı. Kaya da başlangıçta Kesire gibi Öcalan’ın çok yakınında bulunmuştu. Bir ara onun da öldürülmesi düşünülmüş, ancak Kesire gibi kontrol altında tutulmasının daha faydalı olacağı sonucuna varılmış ve öldürülmesinden vazgeçilmişti. Necati Kaya, Abdullah Öcalan’a çok yakın birisiydi. Nereye gitse Öcalan’ın yanında ve yakınında bulunurdu. Ankara’nın Aydınlıkevler semtindeki Türk-İş Bloklarında otururdu. Pilot Necati, bir sabah evden çıkınca kurşunlanmış, fakat yara 
almadan kurtulmuştu. Bu olay üzerine Necati Kaya, ortadan kaybolmuştu. Ankara’da bir oğlu vardı. Necati Kaya, normal yollardan ölmüş ve Karşıyaka mezarlığına defnedilmişti. 

 4. PKK’nın I. Kuruluş Kongresi: 

 Abdullah Öcalan, PKK’nın kuruluş aşamasındaki son toplantıyı 27 Kasım 1978 tarihinde Diyarbakır’ın Lice İlçesi Fis Köyünde Seyfettin Zuhurlu’nun evinde yapmıştır. Bu toplantıya 25 
kişi katılmıştır. Böylece o evde Partiya Karkeran Kürdistan, yani Kürdistan İşçi Partisi kurulmuştur. PKK da bu partinin kısaltılmış adı olmuştur. 

 PKK’nın 27 Kasım 1978 tarihindeki I. Kuruluş Kongresi’ne, örgüt lideri Abdullah Öcalan'ın yanı sıra, Cemil Bayık, Şahin Dönmez, Mehmet Hayri Durmuş, Baki Karer, Mehmet 
Turan, Mehmet Cahit Şener, Ferzende Tağaç, Ali Haydar Kaytan, Mazlum Doğan, Hüseyin Topgüder, Ali Gündüz, Sekine Cansız, Kesire Yıldırım, Duran Kalkan, Ali Çetiner, Faruk 
Özdemir, Abbas Göktaş ve Abdullah Kumral adlı dönemin üst düzey örgüt mensupları katılmıştır. 

 Kuruluş kongresinde Abdullah Öcalan Genel Sekreter, Cemil Bayık Genel Sekreter Yardımcısı seçilmişlerdir. Şahin Dönmez, Mehmet Hayri Durmuş, Baki Karer Örgütleme 
Komitesi üyeliğine, Mehmet Karasungur Askeri Sorumluluğa, Mazlum Doğan da Basın-Yayın Sorumluluğuna getirilmişlerdir. Fakat bu sorumluluklar kalıcı olmamıştır. Abdullah Öcalan'ın 
Genel Sekreterlik görevi dışındaki sorumlulukların sık sık değiştirilmesi ve yetkilerinin zayıflığı dolayısıyla göstermelik olarak kalmıştır. 

 Gerçekleştirilen I. Kongre'nin sözde delegelerinin büyük bir bölümü, zaman içinde Abdullah Öcalan tarafından ajan ilan edilerek kurşuna dizilmişlerdir. Bunlardan bazıları canlarını 
kurtarabilmek için örgütten kaçmışlardır. 

 PKK’nın kurulmasıyla sonuçlanan Fis köyündeki toplantı, örgüt tarafından aynı zamanda I. Kongre olarak kabul edilmiştir. PKK’nın I. Kongresi’nde alınan kararlarsa şöyledir: 

 * Planlı hazırlık döneminin başlatılması, 

 * Kadronun genişletilmesi, 

 * Eğitime önem verilmesi, 

 * Halkın örgüte karşı tavır almasının önlenmesi, 

 * Dış bağlantı ve ilişkilerin geliştirilmesi. 


 Bu genel kararların dışında saldırı ve eylem planı da hazırlanmıştır. 
Buna göre; 


 * Devlet güvenlik kuvvetleri ve bunların istihbarat kaynaklarına, 

 * Türk milliyetçisi olan teşkilatlar ve bunların ileri gelenlerine, 

 * Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki nüfuzlu kişilere, 

 * Güneydoğulu milletvekillerine, 

 * Belediye Başkanlarına, 

 * Aşiretlerin ileri gelenlerine karşı savaş ilan edilecektir. 


3 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR



*******


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder