25 Haziran 2016 Cumartesi

Türk Milliyetçiliğinin Çözümü!



Türk Milliyetçiliğinin Çözümü!



ÜMİT ÖZDAĞ
27 AGUSTOS 2007


Türkiye’nin Irak-Kıbrıs-AB-IMF sürecinde içine itildiği stratejik kıskaç, ülkemizin Cumhuriyetin kurucu ideolojisi olan Türk milliyetçiliğinin iktidarına, Mustafa Kemal Atatürk devrinin fikri ve ruhi yapısına ne kadar ihtiyaç duyduğunu bir kez daha gösteriyor. 

Ancak, Türk milliyetçiliğinin bugün içinde bulunduğu fikri-ruhi bunalım süreci milliyetçiliği, Türk aydınlarının ve Türk halkının büyük bir kısmı için ne yazık ki bir umut olmaktan çıkarmıştır. Uzunca bir süreden bu yana Türk milliyetçiliğine musallat olan fikri ve ruhi bir pasifizm/ılımlılık, Türk milliyetçiliğinin gündemini belirliyor. Kısaca adalet, korkaklık, ürkeklik gibi ruhi bir tavrın ve Türk milliyetçiliğini gerçek zemini üzerine yerleştirememenin sonucu olan bu tutum Türk milliyetçiliğinin sahip olduğu politik dinamizmin ortaya çıkmasını engellediği gibi Türk milliyetçiliğinin ideolojik gelişimini de engelliyor. 

Bu fikri ve ruhi tutum Türk toplumunun en dinamik, en zinde ve en mücadeleci unsurları olan Türk milliyetçilerinin adeta ruhunu çalmakta, içlerini boşaltmaktadır. Türk milliyetçilerini eylemden kopartmaktadır. Söz konusu pasifizm/ılımlılık hastalığının kökeninde Türk milliyetçiliğini “evcilleştirmek” “sistem ile uyumlu hale getirmek” sistemin uslu ve beğenilen küçük çocuğu yapmak kaygısı vardır. Pasifist/ılımlılık hastalığının kökeninde bir yandan Türk milliyetçiliği ile sağlam bir ideolojik ilişki kurulamaması öte yanda ise “derin devletin” darbesini yemekten, ikinci bir 28 Şubat yaşarak, “ Erbakanlaşmaktan ” duyulan ve kemiklere kadar işlemiş bir korku vardır. Korku ile iktidara talip olunmaz, korkarak da iktidar olunmaz. 

Oysa, Türk milliyetçiliğinin gerek ideolojik gerek politik olarak içine sokulmak istediği pasifizm/ılımlılık, tarihsel olarak ve ideolojik olarak da olduğu gibi günün politik şartları açısından da Türk milliyetçiliğine aykırıdır. 

Türk milliyetçiliği ortaya radikal bir siyasal eylem programı ve uygulaması olarak çıkmıştır. Türk milliyetçiliğinin en radikal eylemi, Kurtuluş Savaşı ve Türkiye Cumhuriyetini ortaya çıkaran Türk Devrimidir

Türk milliyetçiliğinin ikinci radikal eylemi ise Kurtuluş Savaşımızın kutsal sonucu olan Türkiye Cumhuriyetinin bağımsızlık ve varlığını koruma mücadelesi olan Ülkücü hareket olmuştur. Ancak, Türk milliyetçiliği, radikalizm adına radikalizm hastalığına tutulmuş politik bir süreç değildir. Bir doktorun hastasına verdiği tedaviyi hastalığın türü ve ağırlığı belirler. Eğer hastanın tutulduğu illet aspirin tedavisi ile geçecek ise doktorun radikal bir müdahale olan ameliyatı gerçekleştirmesi söz konusu olmaz. 

Ancak, hasta ağır bir hastalığın pençesinde ise doktor radikal tedavi şekilleri olan ameliyat, kemoterapi gibi tedavi biçimlerine yönelir. Doktorun aspirin tedavisi uygulaması, onu ılımlı yapmadığı gibi ameliyat ile hastalığı gidermeye çalışması onu radikal yapmayacaktır. Türk milliyetçileri de radikal olmak adına radikal düşünce ve eylemler geliştirmemişler dir. Türk milliyetçilerinin tedavi etmeye talip oldukları hasta, Türkiye ağır hasta olduğu için çok ağır sorunlarla karşı karşıya olduğu için Türk milliyetçileri Cumhuriyetin kuruluşundan Gümrük Bakanlığında rahmetli Gün Sazak’a kadar uzanan süreçte, gerekli olan radikal politikaları geliştirmişler ve başarı ile uygulamışlardır. 

Öte yandan pasifizm/ılımlık hastalığının Türk milliyetçiliğinin gündemine bir doğma olarak hakim olmasından sonra, milliyetçiler ülkemizin ve milletimizin çok ağır sorunlarla karşı karşıya olmasına rağmen ortaya bu hastalıkların üstesinden gelecek radikal çözümler önermekten, geliştirmekten adeta korkmuşlardır. 

Türk milliyetçiliği silikleşmiş, doğrularını yitirmiş, Avrupa Birlikçi bir Batıcılığa kaymıştır. Türk milliyetçiliği siyasal bir program olmaktan çıkmış/çıkarılmış ve Türkiye-Brezilya futbol maçında bayrak sallama şeklindeki bir amigoluğa indirgenmiştir. 

Türk milliyetçiliğinin ideolojik dirilişi ve yenilenmesinin önündeki mevcut ve hareketin ruhuna sinen “ılımlılık hastalığı” kaldırılmadan ideolojik dirilişin gerçekleşmesi çok zordur. Çünkü, bu ruh hali, Türk milliyetçiliğinin, Türklüğün ve Türkiye’nin 21. yüzyılın başında karşı karşıya olduğu ağır sorunlara radikal ve gerçekçi çözümler üretmesini engellemektedir. 

Bu ruh halinin tasfiyesi, Türk milliyetçilerinin ortak görevidir. 

Her Türk milliyetçisi Türk milliyetçiliğinin her şeyden önce bürokratik kalıplar içersine sıkıştırılamayacak bir hareket olduğunun bilinci ile Türk milliyetçiliğini sahip olduğu tarihe, sahip olduğu politik geleneğe, bu politik gelenek içinde yetişen fikri önderlere sahip çıkması ile gerçekleşecektir. 

Bu ruh halinin ve politik duruşun tasfiyesi, Türk milliyetçilerinin Türkiye Cumhuriyeti devletinin ve Türklüğün menfaatlerine karşı gerçekleşen her politik, ekonomik, kültürel eyleme karşı duruş sürecini bir birey olarak başlatması ve başlatmayanlardan hesap sorması ile gerçekleşecektir. 

Türk milliyetçileri artık Türkiye için radikal çözümler üretmek  zorundadırlar. 

Kaybedecek vakit yoktur.


ÜMİT ÖZDAĞ
27 AGUSTOS 2007

https://feneryener.wordpress.com/2007/08/27/turk-milliyetciliginin-cozumu/

..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder