29 Aralık 2015 Salı

SAHTE ULUSALCILARI & SİYASETÇİLERİ TANIYALIM 2




SAHTE  ULUSALCILARI & SİYASETÇİLERİ  TANIYALIM 2




Hem İsrailci-Amerikancı Hem Ulusalcı Olunmaz!



Ali Özsoy

Kongar’ın kahvaltıları ve Selçuk’un mektupları



İşin tek gerçeği var. 
Batıcı oldukça laiklikten daha da çok kopulur. 
Dolayısıyla ne CHP ne de Cumhuriyet gazetesi laikliği savunmak, Ilımlı İslama karşı çıkmak adına Batıcılığı ve Amerikancılığı bize önermesinler. Kimse o kadar aptal değil. 
CHP ve Cumhuriyet gazetesi ABD’yi doğru yola (!) getirmiyor. 

Tersine ABD için Hizaya giriyorlar.


Tayyip Erdoğan’ın Davos’taki şovundan sonra Türkiye’de omurgasızlığı ve ilkesizliği siyaset haline getiren ve bunu da usta stratejisyenlik adı altında meziyet gibi sunan bir kısım sözde ulusalcılar yine oltalara atlamaya başladılar.
Bu Olta nedir? 2002 yılından itibaren her kritik dönemeçte Atatürkçü ve solcu saflarda bazı kesimler hep aynı masalı anlatmaya başlar: “Merak etmeyin! AKP’nin suyu ısındı. ABD ve Batı AKP’den artık bıktı. Yakında Tayyip gidici… Biraz sabredin…”
Bilindiği gibi özellikle 2007 Temmuz seçimlerinden önce bu olta ABD tarafından atılmış, CHP ve MHP başta olmak üzere tüm muhalif kesimler bu oltaya atlamış, seçimlerden sonra ABD destekli bir CHP-MHP koalisyonu hayalleri tüm ulusalcı saflara hakim olmuştu.
Türkiye Cumhuriyeti’nin en büyük halk hareketi olarak gelişen Cumhuriyet Mitingleri, böylesi bir kirli dezenformasyon ve pazarlık sonucu sonlandırılmış ve AKP’yi devirebilecek büyük halk muhalefeti ABD rotasına giren CHP ve MHP’nin seçim pazarlıkları için yok edilmişti.
Şimdi özellikle CHP ve Cumhuriyet gazetesi aynı oltaya atlamak konusunda öyle bir gayretkeşlik içindeler. Yeni tez şu; İsrail artık AKP’yi istemiyor. AKP Türkiye’yi Batı’dan koparıyor. Ortadoğu ve terör coğrafyasına hapsediyor. ABD, AB ve İsrail bunu gördü. Artık işler değişecek. Hatta sözde ulusalcı karanlık adam Perinçek bile Silivri’den sesleniyor:“Tayyip Erdoğan Davos’ta bizi rezil etti.”
İnsan ister istemez şunu düşünüyor. Acaba CHP, Cumhuriyet gazetesi ve bir kısım “ulusalcılar” oltaya mı atlıyor yoksa oltanın ta kendisi bunlar mı? Bu insanların ABD ile olan bağları ne? Niye ABD AKP’yi desteklemesine rağmen, her seferinde bu kesimleri kullanarak Atatürkçüleri frenleyebiliyor? Bu oyunu sadece siyasi saflığa yormak mümkün mü?
Cumhuriyet gazetesini takip eden herhangi bir okurun gözüne çarpacak ilk şey gazetenin iki ağır topu İlhan Selçuk ve Emre Kongar’ın ABD’yle kurdukları platonik ilişkidir. Arada sırada bu yazarlar nereden kafalarına eser bilinmez ama ya ABD başkanlarına seslenir, mektup yazarlar ya da ABD adına bazı hükümler verirler.
Emre Kongar’ın ABD büyükelçisiyle yaptığı kahvaltılar meşhurdur. Bu kahvaltıların hemen ertesinde birinci sayfada Cumhuriyet imzasıyla yayınlanan değerlendirmelerde ABD’ye akıl verilir.
İlhan Selçuk’un ise Bush’a ve Obama’ya yazdığı mektuplar klasiktir. 90’ınına merdiven dayamış olan İlhan “abi”ye söyleyebileceğimiz tek şey var:  Bari solcu ve devrimci anılarak öbür dünyaya git.
Ama İlhan Selçuk kendini tutamıyor. Halktan o kadar kopmuş ve ümidini yitirmiş ki, iki de bir ya Bush’a ya da Obama’ya mektup yazıyor. Bakın 18 Kasım 2006’da İlhan Selçuk Bush’a nasıl sesleniyor: “Artık çok iyi biliniyor ki dinci ya da takıyyeci AKP iktidarı Ortadoğu'da bir Amerikan marifeti... Ancak Bush ‘AKP operasyonu’ndan beklediğini alamadı!.. Amerika bugün terör örgütü PKK’yi Türkiye’ye karşı kullanıyor... Türkiye’de ‘huzursuzluk’ ve ‘istikrarsızlık’ doruğa tırmanıyor... Bush yönetimi ne yapmalı?.. Bir yandan Ilımlı İslam Devleti tasarımında dinci iktidarı, öte yandan terör örgütü PKK’yi kullanarak Türkiye’yi sıkıştıran Başkan Bush bu tutumundan vazgeçmelidir; zararın neresinden dönerse dönsün, kârdır... AKP’nin toplum temelinde oy desteği zayıflıyor, geriliyor; ülkede Amerika düşmanlığı yükseliyor, yoğunlaşıyor... ABD’nin Ortadoğu tasarımında ‘revizyon’a, Türkiye’de ise yeni bir iktidara gerek var!.. ”
Ne güzel di mi? Bush’a kısaca şunu diyor. PKK’yı destekleme, Kürdistan’ı kurma, BOP’tan vazgeç ya da en azından AKP’siz BOP uygula, Türkiye’yi bölme ama istersen başka iktidarla sömür.
Olmaz ama hani olsa… ABD Başkanı değil de, en azından orta düzeyde yetkili biri bu istekleri okusa ne der? “Paşa gönlün bilir İlhan Abi… İstersen Irak’tan da çekileyim. Hatta NATO’yu lağvedeyim. Emperyalizmi de bırakalım…” der mi acaba…

İlhan’ın karşılıksız aşkı

Ama İlhan Selçuk azimli… Durmuyor… AKP’nin ne kadar dinci olduğunu neo-conlara anlatamadı. Ama bu sefer Obama’ya ve Türk düşmanı olduğu çok iyi bilinen başkan yardımcısı Joe Biden’e sürekli sesleniyor:
“ABD’nin Başkanı Obama’nın izleyeceği dünya politikasında büyük rol oynaması beklenen Başkan Yardımcısı Biden, 45’inci Münih Güvenlik Konferansı’nda yaptığı konuşmada, NATO’nun dünyanın değişen koşullarına uygun yeni bir strateji geliştirmesi gereğini dile getirmiştir. Ne var ki bu yeni stratejinin boyutları ne olacaktır? Obama’nın temel politika yaklaşımı aşağı yukarı bellidir; eski Başkan Bush’un başarısızlığını sürdürecek bir mirası yeni başkan üstlenemez; yeni dönemde Rusya ile işbirliği üzerine bir stratejiden de söz açılıyor; ancak bu dönüşüm sürecinde Türkiye’yi saran sorunlar şimdilik devam ediyor.”
Ve artık Obama ve Batı’dan AKP’yi soğukkanlı değerlendirmesi isteniyor:
“ABD Başkanı Obama’nın benimseyeceği tutum önemlidir… Irak işgalinde edilginliği yeğleyen Başbakan Erdoğan’ın Hamas’ı destekleyen ısrarı ve öfkesini Ortadoğu’da liderlik hevesiyle açıklamaya çalışanlar ise kimi gerçekleri unutmuş görünüyorlar; bu kapsamda Nasır’ın yenilgisi ve hüsranıyla Saddam’ın trajik sonu unutulmaz örneklerdir. Bağdat’ta eski ABD Başkanı Bush’un kafasına ayakkabısını fırlatan gazeteci, Araplarca ve Türkiye’de kahraman sayılsa da hapiste, Irak ise işgal altındadır. Bu kadar muhataralı, karmaşık, çelişkili bir coğrafyada Türkiye’nin daha serinkanlı bir yaklaşıma ihtiyacı olduğu kesindir. Türkiye henüz boyutları ve geleceği belli olmayan bir dönüşümün sancılarını yaşıyor. Vaktiyle Bush yönetiminin ‘Büyük Ortadoğu Projesi’ kapsamında iktidara tırmanmış olan Erdoğan ve AKP’nin artık dış desteğe ihtiyacı kalmamış olabilir mi! AKP liderinin neler düşündüğünü kestirmek zordur. Batı’nın olaylara serinkanlılıkla bakacağı; ama, Erdoğan’a artık ne kadar güvenilebileceğini de sorgulayacağı öngörülüyor.”
Selçuk kah kendi imzasıyla kah Cumhuriyet imzasıyla Obama’ya seslenip duruyor. Ayıptır ayıp… Bu ne rezalet? ABD Başkanları senin arkadaşın mı? Seni terk eden ve asla senin hislerini önemsemeyen sevgiliye mektup yazar gibi niye altı ayda bir ABD Başkanlarına sesleniyorsun. Bu dünyanın neresinde görülmüş. Bir gazeteci ABD başkanına istek mektubu yazar mı? Ertuğrul bile yapmaz bunu be! ABD Başkanı işi gücü bırakacak, her sabah bir Cumhuriyet alıp, “bakalım Mr. Selçuk bize bugün ne nasihatlerde bulunmuş” diyecek mi zannediyorsun? Koskoca emperyalist devleti senin yüksek görüşlerine başvurmadan yönetemezler mi sanıyorsun?

Kurtar bizi laik Obama, yaşasın Kemalist Jeffrey

Tabii bu Obama’ya bu seslenişler Cumhuriyet gazetesinin iç sayfalarında hemen yankısını buluyor. Cumhuriyet gazetesinde bir Obama kampanyasıdır gidiyor. Obama laikliğe çok önem veriyormuş… Obama yönetimi Davos’tan sonra AKP’ye soğukmuş… v.s…
Bir taraftan Obama’ya neo-conların hatasını bırak, AKP’yi destekleme diyorlar, diğer yandan her Allahın günü neo-con Michael Rubin’den demeç alıyorlar. Yıllardır aynı adam, aynı olta: ABD artık AKP’den vazgeçmiş.

Daha geçtiğimiz ay AKP yıpransın diye Filistin konusunu sürekli gündeme getiren, hatta Saadet Partisi’ni destekleyen, yayınladığı komik anketlerde Saadet’i %15 gösteren Cumhuriyet gitmiş, bir hafta içinde yerine İsrailci Cumhuriyet gelmiş.

Bakın İlhan Selçuk ne diyor:

“Peki, Türkiye’de teröre karşı gibi görünen AKP hükümeti, İsrail-Filistin coğrafyasında neden terörün yanında yer alıyor?.. RTE Türkiye’de teröriste karşı.. İsrail’de teröristten yana... Gel de kafayı yeme... PKK’ye karşı olup da dünya âlemin, terörist olduğunda birleştiği Hamas’ın yanında olmak, kim bilir, belki de çok yüksek bir politikadır...”

Birincisi İlhan Selçuk bir ulusalcı mı? Eğer ulusalcı ise Tayyip’in Türkiye’de teröre karşı olduğunu nasıl söyleyebilir? Tayyip terörü Türkiye’de hortlatan adam değil mi? Bu söylem kimin söylemi. Bu söylem İsrail ve ABD söylemi… 

Bu ülkeler yıllardır PKK’yı terör örgütü kapsamından çıkarmakla Türkiye’yi tehdit etmiyorlar mı? Zaten Tayyip de PKK’yı masaya çağırmıyor mu?

İlhan Selçuk İsrail Büyükelçisi gibi konuşuyor. İç sayfalarda zaten Leyla Tavşanoğlu İsrail Büyükelçisiyle tam sayfa röportaj yapıyor. Büyükelçi AKP’yi çok sert eleştirdi diye gaza gelip röportajı manşete çıkarıyor Cumhuriyet. Ama röportajda öyle bir şey yok.

Diğer yandan İlhan Selçuk hızını alamıyor başlıyor Nasır’a hakaret etmeye:
“Kimi gazete köşelerinde ve TV’lerde sergilenen laflara bakılırsa, bizim RTE Arap dünyasının yeni Nâsır’ı olacakmış... Söyleyenlere demeli ki: - Ağzından yel alsın... Abdülnâsır’ın İsrail karşısında hem Arap âlemini, hem Mısır’ı -hem de savaşta- nasıl yenilgiye uğratıp rezil kepaze ettiğini bilmeyen var mı?..”
Maksat Tayyip’i eleştirmek değil, İsrail’e yamanmak. En komiği ise Özgen Acar’ın ABD’nin yeni büyükelçisi Jeffrey’e yazdığı açık mektup. Özgen Acar Grossman’ın çok Amerikancı (adam ABD büyükelçisi, insaf Rusçu mu olsun!!!) olduğunu ama yeni büyükelçi Jeffrey’in Kemalizmi ve ulusal değerlerimizi benimsediğini iddia ediyor:
“Grossman, büyükelçi olarak Ankara’ya adımını attıktan birkaç gün sonra, ilk işi Kızılay’da yeni açılan McDonald’s’ta hamburger yiyeceğini önceden basına haber vererek ilginç ama ‘Amerikancı’ bir tanıtım yöntemi izlemişti. Siz ise Grossmann’ın yükseldiği noktadan Ankara’ya büyükelçi olarak döndüğünüzde basınla ilk ilişkinizi, havaalanından sonra Anıtkabir’de Atatürk’ün huzurunda kurdunuz. Anı defterine ‘bir Kemalist gibi’ düşüncelerinizi yazdınız. O sözlerinize 2. mektubumda yer vermiştim. Ardında kar fırtınasının yoğun olduğu 17 Ocak’ta yanınızda Atatürk’ün askerlikten devlet adamlığına geçişine ilişkin kitap yazmış olan Fulbright Üniversitesi Profesörü George Gavrych’i de alarak Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun önünü açan Sakarya Savaşı’nın başladığı sırtlarda ilginç ziyaretler yaptınız. Sakarya Savaş Anıtı’nı, Duatepe Şehitlik Anıtı’nı o kar kışta ziyaret ettikten sonra Alagöz Karargâh Müzesi’ndeki anı defterine ‘Mustafa Kemal Atatürk’ün zaferi yalnızca müttefikimiz modern Türkiye’nin doğuşunu sağlamamış, aynı zamanda özgürlük ve bağımsızlığa hasret olanlara ilham kaynağı olmuştur’ diye yazarak Anıtkabir sözlerinizi pekiştirdiniz.”
Yeni büyükelçinin ne kadar Kemalizme yakın olduğunu anlatan Acar, ardından yeni büyükelçiye PKK’dan tutun dinciliğe, uyuşturucu ticaretinden BOP’a kadar her konuda isteklerini iletiyor. Ve böylelikle Türkiye ve tüm dünya Cumhuriyet gazetesi sayesinde tarihte bir ilk ile tanışıyor: Kemalist bir ABD devlet adamı!... Adamın belki haberi yoktur ama olsun. Cumhuriyet gazetesi Kemalizmin noteri değil mi? İlan ettiler oldubitti!

Kongar’ın  Ak Senaryosu

Her gün Cumhuriyet gazetesinde bir haber; ABD’deki Yahudi lobileri endişeliymiş, ABD Yahudileri yine de hâlâ Türkiye’yi destekliyormuş, Türkiye’deki Yahudiler tedirgin olmuş v.s… Gören Cumhuriyet gazetesi değil, Yahudi cemaat gazetesi Şalom zanneder.

En sonunda bu Siyonist ve emperyalist yaltakçısı heveskârlığın nedenini Emre Kongar açıkladı. Emre Kongar kendini övmek şampiyonudur. Müneccim gibi her şeyi önceden gördüğünü söyleyen Kongar Batı’nın AKP’yi desteklediği kara senaryoyu ön gördüğü gibi ak senaryoyu da ön görmüş. Ak senaryo deyince insanın aklına halkın örgütlenip, AKP’yi devirdiği ve Atatürkçü bir iktidar kurduğu günler geliyor. Ama tabii alakası yok! Bakın Kongar’ın “ak senaryosu” neymiş:
“Şimdi bir de ak senaryoya bakalım: Küreselleşme süreci, demokratikleşme süreci ile üst üste çakışır, ABD, askeri bürokrasi ve medyanın mülkiyetini elinde tutan özel teşebbüs hep birlikte, yağmacı kentleşme sürecini denetim altına alır, ülkenin iç ve dış kaynakları barış içinde kalkınma ve refah için kullanılır… Gerçek olayların ak senaryoya mı, yoksa kara senaryoya mı daha yakın olacağını ise siz okurlarımla birlikte tüm Türkiye halkının genel eğilimleri ve bu eğilimleri yansıtan sivil toplum kuruluşları ile siyasal partilerin etkinlikleri belirleyecektir.”

Ne kadar büyük strateji… 
Ne büyük öngörü… 
Küreselleşmeciler bakacaklar bu iş AKP’yle olmuyor. 
AKP demokrasi getirmiyor. 
Büyük sermaye, asker ve ABD el ele verip Türkiye’yi AKP’den kurtaracak. Türkiye refaha ve kalkınmaya kavuşacak. 
ABD ve büyük sermaye seyasinde…
İyi de büyük sermaye ve ABD’den bizi kim kurtaracak. 
Tabii Kongar’a göre böyle bir dert yok. 
Onun ak senaryosunda yönetici AKP olmasın da kim olursa olsun yeter.

Cumhuriyet gazetesindeki son günlerdeki Batıcı ve İsrailci gayretkeşlik bundan…Onlar AKP karşıtı… Ama gericiliğe, bölücülüğe veya ABD’ye karşı değiller. AKP gitsin kendilerine ABD biraz kemik atsın da, gerisi önemli değil. Buna ulusalcılık denebilir mi?

Son Yalan: “Ilımlı İslam” Karşıtlığı

Tüm bu omurgasızlıklara, yaltaklanmalara ve oportünizme tek bahanesi var Cumhuriyet gazetesinin; “ Laikliği korumak, Ilımlı İslamı engellemek, AKP’yi devirmek ya da frenlemek…”

Diğer yandan CHP de yıllarca Atatürkçülerden oy toplamış bir parti olarak her türlü ilkesizliği ve Atatürkçülükten sapmayı aynı gerekçelerle meşrulaştırmıştı.
Tıpkı Cumhuriyet gibi CHP de Batı’ya yaltaklanıyor. AB’yle temaslar kurmak için Brüksel’e giden Baykal burada esas AB’ci partinin CHP olduğunu, “AKP’nin Türkiye’yi Batı’dan kopardığını” söylüyor. 
Cumhuriyet gazetesi bu söylemi aynen destekliyor. 

Eskinin AB karşıtları en hızlı AB’ci olmuş. 
Zannediyorlar ki Batı AKP’yi çoktan Silmiş. 
Aç tavuk kendini darı ambarında sanırmış.

Ergenokon iddianamesine yansıyan bir gerçeği hatırlatmak istiyoruz. 2008 Şubat ayında meğersem Cumhuriyet gazetesi temsilcileri ABD’de Dick Cheney’in yardımcılarıyla görüşme ayarlamışlar. Cheney’e AKP’yi şikâyet edip, laikler adına destek istemişler. Cheney’in adamları da “AKP’ye muhalefet varsa destekleriz ama öyle bir güç göremiyoruz. CHP’den de umudumuz yok.” demiş.
Kısacası adamlar emperyalist. Sen işbirlikçi olmak istiyorsan elbette seni kullanır. Bunu kimse stratejik deha sanmasın. Ama adam aptal değil ki. Senin hiçbir gücün olmadığını da biliyor. İlhan Selçuk ABD başkanlarına sürekli mektup gönderip kendilerini Türkiye’nin yerine komalarını istiyor. Bir kere İlhan Beye soralım. Sen kendini ABD başkanının yerine koy. Bir tarafta hizmete hazır AKP, diğer tarafta CHP ve sözde ulusalcılar… 

Ne yapar ABD? İkisini de tepe tepe kullanır. Ama güçlü olanı yani AKP’yi iktidar yapar.

Bu kepaze işbirlikçilik oyununa kılıf olarak “Ilımlı İslam” karşıtlığı ve “laiklik” kullanıldı. İyi de CHP bugün artık laikliği savunmuyor. CHP de Ilımlı İslama oynuyor. İşin ilginç yanı CHP’nin çarşaf, Kuran kursu ve tarikat açılımını Cumhuriyet gazetesi de destekliyor. İlhan Selçuk, Cumhuriyet gazetesi ve CHP kurumdur yıpratmayın diyor:

“CHP’yi şansını zorlamak yolunda rahat bırakmak.. Kurumsallığını bile zorlayan tek seçeneği desteklemekte direnmek en tutarlı yoldur...CHP laik Türkiye Cumhuriyeti’nin orta direklerinden bir kurum.. Kişilerin malı değil.. Laik Türkiye’nin kurumu.. Ayakta durması gerek...”

Mehmet Faraç ise CHP’nin gerici açılımlarını eleştirenlerin tümünü entellikle suçluyor. Aslında CHP laikliği savunuyormuş. Anadolu gerçeğiyle barışıyormuş. Dinci açılımlardan da en çok dinciler rahatsızmış.
E, hani siz laiklik adına ABD ve İsrail’i bile destekliyordunuz! Laikliği terk eden CHP’ye niye karşı çıkmıyorsunuz? Her şey bu kadar basit mi? CHP dincilik takiyesi yaparak “şansını zorlayacak”, İlhan Selçuk ise Amerikancılık yaparak “şansını zorlayacak…” Maksat işbirlikçilik olunca hepsi bahane…
Peki ya Türkiye’ye ve Türk Milletine ne olacak? Biz yine ABD sömürgesi olacağız. Türkiye’yi yine Kürt-İslamcılar yönetecek. Türkiye yine hızla bölünmeye gidecek.
İşin tek gerçeği var. Batıcı oldukça laiklikten daha da çok kopulur. Dolayısıyla ne CHP ne de Cumhuriyet gazetesi laikliği savunmak, Ilımlı İslama karşı çıkmak adına Batıcılığı ve Amerikancılığı bize önermesinler. Kimse o kadar aptal değil. CHP ve Cumhuriyet gazetesi ABD’yi doğru yola (!) getirmiyor. Tersine ABD için hizaya giriyorlar.

Türkiye öyle bir ülke ki, her türden işbirlikçi çıkıyor. Yıllarca dinciler, Kürtçüler ve liboşlar ulusalcıları Türkiye’yi Batı’dan koparmakla ve Ortadoğu’ya hapsetmekle suçladılar. Şimdi bazı sözde ulusalcılar aynı söylemi kullanıyor. Elbiseler değişti.
Amerikancı-İsrailci ulusalcılık, Atatürkçülük olur mu? Yıllarca kendilerini Atatürkçülüğün noteri ilan edenler istedi diye Amerikancı bir Atatürkçülük mümkün olabilir mi? Olmaz. Olan şu; ilkesizliği cephe politikası, ideolojisizliği pragmatik zeka, mandacılığı stratejik deha olarak yutturmak isteyen ve yıllarca Atatürkçülük ve ulusalcılık üzerinden rant sağlayan bir kesim artık tüm maskelerinden ve kıyafetlerinden arınmış çırılçıplak işbirlikçiliğiyle karşımızda dikiliyor.
Sevindirici Gelişme… AKP ile işbirlikçilik yarışında başarılar dileriz. Sonuna kadar “ Şansınızı zorlayın.” Atatürkçülük ve ulusalcılık artık tamamen devrimcilere kalmıştır. Hayırlı uğurlu olsun.

(Sayı 224, 16/02/2009)




.





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder