tartışmalar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
tartışmalar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

27 Haziran 2016 Pazartesi

Tutanaklar üzerinden tartışmalar




Tutanaklar üzerinden tartışmalar



Yazar: Ümit Özdağ
07 MART 2013 PERŞEMBE


Bir yandan muhalefet barış istememek ile sert bir şekilde suçlanırken, öte yandan merkez basın bizzat Başbakan tarafından suçlandı, hırpalandı. Otoriter bir söylem ile “ Sürece destek vermemek ” adeta suç ilan edildi. İktidarın bu atağına muhalefetin etkili bir şekilde sistemli bir şekilde karşı verdiğini söylemek mümkün değil. Oysa AKP, Türk Milletine izah edemeyeceği bir durum ile karşı karşıyadır. 

AKP Hükümetinin “Barış”, “Çözüm” ve “Analar ağlamasın” kavramları arkasında sığınarak gerçekleştirmekte olduğu psikolojik savaş medya desteği ile de olsa aslında çok zayıf bir zeminde gerçekleşmektedir. 2003/2004’te Kıbrıs’ta Annan Planı çerçevesinde Rumların taleplerinin Türk Milletine dayatılmaya çalışıldığı süreçte uygulanan stratejinin şimdi Türkiye’de Türk Milletine PKK’nın şartlarının uygulatılması için çalışılıyor. O zaman da “siz çözüm istemiyor musunuz” sorusu soruluyordu, şimdi de “siz çözüm istemiyor musunuz” sorusu kurnazca ortaya atılıyor. 

Biz çözüm istiyoruz. Biz Türk milliyetçileri herkesten çok çözüm istiyoruz. Ancak biz “çözüm” adı altında PKK’ya teslimiyetin karşısındayız. Terör örgütü PKK’nın ve onun hapisteki yöneticisinin devlet başkanı gibi muhatap alınarak, adeta diplomasi masasına oturtulmasına karşıyız. PKK’nın Kürtlerin adeta meşru temsilcisi imiş gibi görüşmeler ile meşrulaştırılmasına karşıyız. 

Çözüme değil, çözüm adına teslimiyetçiliğe karşıyız. 2005’te kurduğum 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü’nün logosunda “Bilim. Birlik. Barış” sözcükleri yer alır. Türk milliyetçileri barışa teröristlerden ve AKP’nin olduğundan çok daha yakındırlar. 

Türkiye Cumhuriyetini Erdoğan’ın ayaklarının altına aldığı Türk Milliyetçiliği üzerine kuran Mustafa Kemal Atatürk, “ Yurtta Sulh, Cihanda Sulh ” sloganının sahibidir. Ben de ülkemde barış istiyorum. Çocuklarımızın kendi dağlarımızda çatışarak şehit olmasını istemiyorum. Şehirlerimizin terör örgütü tarafından bombalanmasını istemiyorum. Barış istiyorum ancak Karayılan’ın “sizi mağlup ettik, onun için ayağımıza geldiniz” demesini istemiyorum. Barış istiyorum ancak Duran Kalkan’ın biz değil, Türk ordusu Kürdistan’ı terk etsin demesini duymak istemiyorum. Ben barış istiyorum ancak terör örgütü PKK’ya mağlup olmuş bir Türkiye Cumhuriyeti olsun istemiyorum. PKK’ya teslimiyetçi müzakereciler, “Analar Ağlamasın” diyorlar. Analar ağlamasın. Analar ağlasın diyen ruh hastasıdır. 

Ancak anaların ağlamaması için ana yurdumuzun, onun bir bölümünün çetelere teslim edilmemesi gerekir. Anaların ağlamamasını sağlamak için PKK’ya teslim olmak değil, PKK’nın anaları ağlatamayacağı zemini oluşturmak gerekir. Hem analar ağlamasın demek hem de 1984’den beri milletin anasını ağlatan Abdullah Öcalan ve PKK adlı çetenin talepleri karşısında adeta diz çökerek görüşmesi, taleplerde bulunması, kabul edilebilir demektedir. Başbakan “ Terörle Mücadele ederiz, Siyaset ile Müzakere ederiz ” diyor. 

Oysa, Öcalan’dan mektubu alan BDP’liler soluğu hemen Kandil’de aldılar. Başbakan’ın siyaset dediği BDP, AKP Hükümeti ile PKK arasında postacılıktan başka bir yetkisi ve etkisi olmayan bir partidir. Bu postacının eş başkanı Gültan Kışanak da “ Özgür Öcalan, Özerk Kürdistan ” diyerek Türkiye’yi dolaşmaktadır. Özetle; çözüme evet ancak PKK’ya teslimiyete hayır. 

Barışa evet ancak PKK’ya mağlubiyete hayır. Anaların ağlamamasını istiyorum ancak PKK’nın analarımıza ve Malazgirt’ten bu yana 1000 senedir bu topraklar altında yatan atalarımıza, Selçuklu, Karakoyunlu, Akkoyunlu ve Osmanlıya sövmesini de istemiyorum. Türkiye Cumhuriyeti Öcalan’ı yakaladı, Karayılan’ı, Bayık’ı ve diğerlerini de yakalayabilir. Terörü ezebilir ve aşabilir.


..