sonra etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
sonra etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

17 Ocak 2021 Pazar

HAZİRAN 2015 SEÇİMLERİNDEN SONRA 1990'LI YILLARA DÖNÜŞ OLABİLİR Mİ?

 HAZİRAN 2015 SEÇİMLERİNDEN SONRA 1990'LI YILLARA DÖNÜŞ OLABİLİR Mİ?

 
Feyzi Çelik
ÇÖZÜMÜN UÇURUMUNDAKİ SÜREÇ VE KÜRDİSTAN
01.02.2015 


2001 Yılında yaşanan ekonomik kriz ve sonrasında oluşan alternatifsizlikten en büyük kazancı AKP elde etti. AKP, elde ettiği bu başarıyı süreklileştirip, giderek gücünü artırdı. Geçmişte, askeri vesayet vs.den söz eden AKP, vesayet makamı haline geldi. Bunu kalıcılaştırmak için, Cumhurbaşkanı yaptığı Erdoğan’la fiili başkanlık sistemine geçti. Başkanlık, fiili başkanlık, yargının yürütmenin bir parçası haline gelmesi, Türkiye siyasetinin en önemli sorunları haline gelmiş durumdadır. Genel seçimlere dört aya yakın bir süre kaldı. AKP karşısında ciddiye alınabilecek bir alternatifin olmayışı, Haziran’da AKP’ye dört yıl daha iktidar fırsatı sunuyor. Haziran ayında yapılacak seçimlerde AKP’nin bu seçimdeki başarısı daha önceki seçimlerden farklı olacaktır. AKP ilk kez Tayyip Erdoğan’ın genel başkan olmadığı bir seçime giriyor. Seçimlerden önce HSYK ve Yüksek Yargıda yaptığı düzenlemelerle, kendisini hukuki denetimden uzak tutacak bir iktidar gerçeğiyle karşı karşıyayız.
Dünyada yaşanan sorunlar, Ortadoğu’da radikal İslam’ın giderek etkili olması, AB’nin yaşadığı ekonomik sorunlar, siyaseten Türkiye’yi demokratikleşmeye zorlayacak AB’nin etkisini de azaltmaktadır. Kendi ekonomik sorunlarıyla içe kapanmış Avrupa karşısında diğer ülkelere göre ekonomisi daha istikrarlı olan Türkiye’nin durumu AKP’yi rahatlatmaktadır. 17-25 Aralık 2013 Yolsuzluk Operasyonları, AKP’nin bu tür operasyonlar karşısında ne kadar kırılgan olduğunu ortaya koyuyor. AKP’nin 17-25 Aralık operasyonlarını “darbe” olarak nitelemesi şaşkınlığının bir sonucudur. Aslında, AKP’nin ilk kırılganlığı ve zayıflığı “Gezi direnişi” ile ortaya çıkmıştı. Tam olarak Gezi’yi savuşturduğunu sandığı bir anda 17-25 Aralık operasyonları geldi. Bundan sonra AKP için ‘çözüm süreci’, ‘demokratikleşme’, ‘yeni Anayasa’ önemli değildi. Tayyip Erdoğan’ın ve AKP’nin geleceği ve güvenliği her şeyin önüne geçmişti. AKP ve Tayyip Erdoğan bu bakımdan kendisini güvende hissetmediği sürece, ‘çözüm süreci’, ‘demokratikleşme’, ‘yeni Anayasa’ rafa kalkacaktır. Varsa, yeni bir Anayasa değişikliği, o da “Erdoğan Tipi” başkanlığı esas alan bir Anayasa değişikliği olacaktır.   
Türkiye’nin durumu, 1991 Seçimlerindeki önceki duruma çok benziyor. 1991 öncesinde ANAP Genel Başkanı Turgut Özal Cumhurbaşkanı seçilmişti. Onun yokluğunda ANAP ilk seçimine giriyordu. Seçimin galibinin ANAP olup olmaması, Özal’ın adım atmasını kolaylaştırması veya zorlaştırmasını beraberinde getiriyordu. Eğer seçimler, ANAP’ın başarısıyla sonuçlanmış olsaydı, Turgut Özal kafasındaki “Kürt Çözümünü” daha kolay yapacağını düşünüyordu. ANAP’ın seçimleri kaybetmesi halinde, “Kürt Çözümünün” zora gireceğini biliyordu. Şu anki durum 1991’e benzese de şu anda Cumhurbaşkanı olan Erdoğan’ın kafasında herhangi bir “Kürt çözümü” yoktur. Daha önceleri, “Kürt çözümünün” önünde önce askeriyeyi sonrasında cemaati gördüğünü söyleyen Erdoğan, bu iki gücü bertaraf ettikten sonrasında çözüme yönelik hiçbir adım atmayışı, asıl çözümsüzlük mimarının CB olan Erdoğan olduğunu göstermektedir.
1991’de az da olsa, Özal’ın varlığı sayesinde “Kürt çözümü” konusunda bir ihtimal vardı. Haziran 2015 Seçimlerinin AKP’nin üstünlüğü ile sonuçlanması halinde çözüm ihtimali azalmaktadır. Pek kazanma şansı olmasa da bir an için seçimlerde CHP/MHP koalisyon hükümetinin çıkması halinde de çözüm zora girecektir. Çünkü, CHP’nin “Kürtlerin hakları” konusunda, AKP’nin Kürt haklarını bireysel özgürlüklerle sağlanmasının ilerisinde bir politikasının olduğu bilinmektedir. MHP’nin ise Kürt haklarının bireysel olarak tanınmasına dahi karşı çıkıyor. Bu nedenle, kaba bir AKP karşıtlığında oluşacak siyasetten “Kürt çözümünü” beklemek hayaldir. Haziran’da, AKP’nin olası seçim zaferi de CHP/MHP ağırlığıyla olası yenilgisi de Türkiye’nin şimdiden içine girmeye yakın olduğu 1990’lı yıllara dönme potansiyeli vardır. Çünkü, iktidarın da muhalefetin de Kürt sorununu barışçı demokratik yöntemle çözme iradeleri yoktur. 1990’lı yıllara dönülmesi halinde, Kürt sorununun uluslararasılaşması ve Ortadoğu’daki kaos Türkiye’nin zorluğu iken, Öcalan’ın Türkiye’nin elinde “rehine” oluşu da Kürt Siyasal Hareketinin zorluğudur. Türkiye Cumhuriyeti, şu ana kadar Öcalan ve Kürt Siyasal Hareketinin “yasal kanadını” rehine gibi kullanarak, Türkiye Kürdistan’ının ‘Statü’ kazanmasını sürekli engelledi. Böyle olması, Kürt siyasetinin demokratik siyaseti temel alacak yaklaşımlara kendisini teslim etmesini engelledi. Bu şekilde, Öcalan’ın 2013 Newroz’unda okunan mektubu da işlevsiz hale geldi.
Kürt siyaseti ve HDP açısından en büyük zorluk da burada kendisini göstermektedir. Kürt siyaseti ve HDP, daha önceki seçimlerden farklı olarak parti olarak seçimlere girmeye hazırlanmaktadır. Barajın aşılıp, meclise temsili sağlanması halinde az da olsa çözüm umutları olacaktır. Barajın aşılmaması halinde, Kürt siyaseti tam da Türkiyelileşme arifesindeyken büyük bir yenilgi almış olacaktır. 1990’lı yılların bu şekilde geri dönüşünün olması halinde, bunun siyasi sonuçları Türkiye’de Türk/Kürt ilişkilerinde büyük bir kopuşa neden olabilir.
AKP, HDP’nin barajı aşmaması için elinden geleni yapacaktır. HDP’nin siyasi faaliyetlerini engeller çıkaracaktır. Özellikle, Batı ve İç Anadolu ve Karadeniz Bölgesinde, faşist çeteleri HDP’nin üstüne saldırtarak, HDP’nin buralarda gelişmesini önlemeye çalışacaktır. HDP’nin Selahattin Demirtaş’ın CB adaylığı döneminde yakaladığı, meşruiyeti gölgeleyerek, halkın HDP’yi desteklemesini önlemeye çalışacaktır. Siyasi stratejisini Kürt Bölgesinde, kendisini Kürtlerin Devleti şeklinde göstererek, başta Hüda-Par olmak üzere, diğer partilere yakın olan Kürtleri HDP ile karşı karşıya getirecektir. AKP Dış ilişkiler sorumlusu Yasin Aktay’ın Siirt Kongresindeki sözleri AKP’nin bu yöneliminin işaretlerini veriyor. “Kürt sorunu” diye bir sorun yok demekle kalmıyor, Kürtlerin devletinin Türk devleti olduğunu söylüyor, bu gidişle “Kürt yoktur” dese şaşırmamak gerekiyor.  

***

31 Ocak 2015 Cumartesi

“Kürdistan” için Suriye’den sonra sıra bize de gelecek…




“Kürdistan” için Suriye’den sonra sıra bize de gelecek…












K. Irak’ta yuvalanan Peşmerge reisi Barzani’nin attığı son adımları terörle mücadelenin sembol ismi Edip Başer değerlendirdi: İlk hedefi, zayıf halka Suriye,sonra sıra İran ve Türkiye’de.
Önce Kamışlı’da özerk yönetim!
Başer, şöyle devam etti:“Büyük Kürdistan” hayali adım adım gerçekleşiyor. Barzani, Suriye’de Kamışlı kentini merkez alan bir Kürt otonom bölgesi için harekete geçti. Sonra burayı Irak’ın kuzeyine bağlayacak. 2008’de K. Irak’ta gördüğüm haritaya doğru ilerliyorlar. Suriye’den sonra sıra İran ve Türkiye’ye gelecek.
“Büyük Kürdistan” hayali adım adım gerçekleşiyor!
Suriye’de Kürt otonom bölgesi kurmak için harekete geçen Barzani’nin ilk hedefi, Kamışlı merkezli özerk bölge oluşturup Kuzey Irak’a bağlamak.
Peşmerge reisi Mesud Barzani, Suriye’de Kürt otonom bölgesi kurmak için harekete geçti. Barzani’nin hedefi, Kamışlı merkezli bir özerk bölge oluşturmak, ardından bu bölgeyi Irak’ın kuzeyine bağlamak. Barzani’nin Suriye topraklarına göz diktiğini belirten emekli Orgeneral Edip Başer, “İlk hedefi en zayıf halka olarak gördüğü Suriye. Sonra sırasıyla Türkiye ve İran’a da göz dikecek” dedi. Suriye’de yaşanan kargaşayı fırsat bilen gruplar bu ülkenin kuzeyinde, Irak’ın kuzeyinde oluşturulan yapıya benzer bir özerk yapı kurmak amacıyla çalışmalara başladı. Özerk yapının merkezi 2004’te Kuzey Irak destekli ayaklanma denemesi yapılan Kamışlı olması planlanırken, Barzani’nin ilk hedefinin bu bölgeyi kendi yönetimine bağlamak olduğu bildirildi.
4 yıl önceki harita
Gelişmeleri YENİÇAĞ’a değerlendiren  emekli Orgeneral Edip Başer, şöyle konuştu:
“Bana 2008’de Kuzey Irak’tan bir almanak getirildi. Onun son iki sayfasını kapsayacak şekilde ’Büyük Kürdistan’haritası vardı. Bunu getiren aşiret reisi, bu haritaya benzeyen haritaların bulunduğu, rozetlerin dağıtıldığını, bütün çocukların yakasında bu rozetlerin bulunduğunu söylemişti. Bu haritada ülkemizin çok önemli bir kısmı, yaklaşık üçte birine yakını, belki de daha fazlası o haritanın sınırları içerisinde gösteriliyordu. Bunlar imrenilecek kadar iyi bir koordinasyon içerisinde adım adım o istikamete gidiyorlar. Türkiye’ye de şunu söylüyorlar: Ya kendi rızanla peki de, ya da biz kan dökerek, iç savaş çıkararak bu isteğimizi elde ederiz.” 
Sırada İran ve Türkiye var
Irak’ta yaşanan sıkıntının kaynağının Bağdat değil, Erbil kökenli olduğunu ifade eden Başer, Barzani’nin sürekli Bağdat’ı suçladığını ve sudan bahaneler üreterek kriz çıkardığını söyledi. Başer, şöyle devam etti: “Onlara ’bizim isteklerimizi yerinize getirmiyorsunuz, söz verdiğinizi yapmıyorsunuz’ gibi itirazları, diklenmeleri var. Asfalt yola çıktın gaza basabilirsin. Burada PKK’ya da Türkiye bölümü verilmiş durumda. Türkiye’de o haritanın gerçekleşmesine yönelik adımları atmaya devleti zorlamak, bunun için gerekiyorsa, bombalamalar, cinayetler dahil her türlü terör yöntemini, hainliği, alçaklığı kullanarak devleti bu yolda otonomi, özerk yönetim gibi ileri adımları atmaya zorlamak. Sonra da Türkiye, İran, Suriye ve Irak’taki dört unsurun birleşmesi için son hamleyi yapacaklar.”

.