Türkiye Madagaskar gibi bir Afrika ülkesine dönüştürülüyor,
Erol Manisalı
26.05.2003/Sayı:31
TÜRKSOLU: Avrupa Kıskacında Kıbrıs isimli kitabınız için güncel siyasi gelişmelere ışık tutan bir çalışma diyebilir miyiz?
Batı tek kutuplu dünyada Türkiye’yi içine almak istemiyor
EROL MANİSALI: Kitapta herşeyden önce bir dünya tahlilinden yola çıkılıyor. Dünyanın iki kutupluluktan tek kutupluluğa geçmesi aşamasında, Batı’nın Türkiye’ye yeni bakış açısını ve yaklaşımını ele almadan Batı’nın Kıbrıs politikalarını da anlayamayız. Bu yeni dönemin Brüksel, Ankara, Lefkoşe ilişkilerini nasıl etkilediğini inceledim.
Esas belirleyici olan gerçek şudur. Batı bu yeni dönemde Türkiye’yi hiçbir şekilde içine almak istemiyor, alamaz da zaten. Batı Türkiye’yi tek yanlı olarak, bir sömürge olarak kendine bağlamak istiyor. Bu yüzden Kıbrıs’tan başlayarak, Ege, Güneydoğu, Ermenistan’ın topraklarının genişletilmesi gibi konularda, elde etmek istediği değişikliklerin Türkiye’ye dayatılmasının Batı’nın Türkiye politikasının belirleyici özelliği olduğunun tahlilini bu kitapta yaptım. Aslında bunu görmek çok basit. Sadece Avrupa Parlamentosu’nun 1993’ten başlayarak aldığı kararlara bakarsak Kıbrıs, Ege, Ermeni Soykırımı tasarıları, Güneydoğu, Fener Patrikhanesi gibi konularda alınan kararlara bakıldığında, bu kararların yalnız Kıbrıs politikasıyla ilgili olmadığı, Batı’nın ve Avrupa’nın Türkiye üzerindeki yeniden sömürgeleştirme ve bölme planlarıyla doğrudan doğruya ilişkisi olduğu görülür. Dolayısıyla Batı’nın emperyalist planlarından bağımsız olarak Kıbrıs incelenemez ve son gelişmelere ışık tutulamaz. Zaten son ABD-İngiliz koalisyonunun Irak işgali sırasında Türkiye politikasına bu planların nasıl yansıdığını gördük. Aralarında çeşitli çelişkiler bulunan Brüksel ve Vaşington’un Türkiye konusunda nasıl birleştiklerini ve Türk askerinin Kuzey Irak’a Türkiye’nin ulusal çıkarları çerçevesinde müdahelesini engellediğini hep birlikte gördük. Soğuk Savaş sonrasında Batı bir bütün olarak Türkiye’yi dışlama siyasetini benimsediği için hem Amerika hem de Avrupa Kıbrıs konusunda ve diğer konularda Türkiye’ye karşı ortak bir politika yürütüyor. Tüm bu gerçekler görülmeden Kıbrıs konusunda doğru bir analiz yapılamaz.
TÜRKSOLU: Bu çerçevede Kıbrıs için nasıl bir gelecek öngörüyorsunuz?
Kıbrıs’ta ne olacağı Sevr sürecini etkileyecektir
EROL MANİSALI: Bundan sonra ne olur? Kıbrıs’ta ne olacağı Ankara hükümetlerinin Batı’da planlanan ve Türkiye’yi sömürge haline getirmeye çalışan politikalara karşı nasıl tavır alacağına bağlı. Eğer büyük sermaye egemenliğinde kurulan göstermelik demokratik yönetimler devam ederse Türkiye’nin bölünmesi ve sömürgeleştirilmesi planları daha da ilerleyecektir. Bu sadece Kıbrıs konusunda değil Türkiye’nin ulusal çıkarlarıyla doğrudan bağlantılı diğer konularda da geçerlidir. Türkiye Irak ilişkileri, Türkiye Ortadoğu ilişkileri, Türkiye’nin Kıbrıs Ege politikası, Patrikhane meselesi, misyonerler meselesi ve tüm diğer politikalarda bu işbirlikçi yönetimler altında Türkiye’nin aleyhine gelişmeler artacaktır. Kısacası Türkiye Lozan’dan Sevr’e doğru giden Batı’nın dayattığı yeniden yapılandırma sürecinde direnç gösterecek midir göstermiyecek midir?
Burada tabii şu soruyu sormak gerekir? Hangi Türkiye? 70 milyonu temsil eden Kuvayı Milliye çizgisi mi esas alınacak yoksa işbirlikçi azınlığın siyasi egemenliği mi? İslam ağırlıklı bir rejim için Batı’yla işbirliği yapan siyasi çizgi mi Türkiye’nin kaderini belirleyecek yoksa 70 milyonun ulusal çıkarları mı? Türkiye’yi bölmek isteyen ve Batı’ya angaje bazı etnik politikalar mı egemen olacak yoksa milli birlik politikası mı? Bu sorulara verilen yanıt 70 milyonun ulusal çıkarlarının savunulabilmesi ve Batı’nın dayatmalarına karşı Türkiye’nin direnebilmesi için milli bir politika oluşturmak isteyenlerin lehine olmalı.
TÜRKSOLU: Türkiye ve Kıbrıs’ı Batı kıskacından kurtarabilmek için alternatif dış politika açılımları ne olabilir?
Batı’ya bağımlı Türkiye dayatmalara karşı koyamaz
EROL MANİSALI: Çıkış yolu ne olabilir diye sorduğumuz zaman dönüp doğuya ve kendi komşumuz olan bölge ülkelerine bakmamız gerekir. Son birkaç yıldır bu çıkış yolunu sürekli dile getiriyorum. Türkiye’nin bugün temel sorunu Batı’yla olan tek yanlı bağımlılığıdır. Türkiye Batı’yla olan tek yanlı bağımlılığı içinde, Batı’dan gelen dayatmalara karşı koyamaz. Bu nedenle Asya’daki yeni oluşumlar ve bölge ülkeleriyle işbirliği perspektifi içinde Türkiye yeni politika arayışlarına girmelidir. Aksi takdirde Türkiye için ancak Batı’nın tek yanlı taleplerini karşılama olanağı vardır. Bu şartlar altında Türkiye’nin ayakta durması, direnç göstermesi, Batı’nın emperyalist talepleri karşısında direnebilmesi olanaksızdır. Türkiye önümüzdeki yıllarda ya Asya’daki yeni oluşumla ve bölge ülkeleriyle işbirliği yaparak Batı’nın dayatmalarını dengeleme politikası içine girecektir veya Batı’ya tek yanlı bağlanarak Batı’nın sömürgesi olacaktır.
TÜRKSOLU: Kıbrıs’taki son güncel gelişmeler, KKTC ve Türkiye’nin yeni açılımları Avrupa kıskacının daha da daralması ve Türkiye’nin Kıbrıs konusundaki devlet politikasının aşınması olarak nitelendirilebilir mi?
Kıbrıs’taki son gelişmeler Türkiye’nin devlet politikasını çürütmek içindir
EROL MANİSALI: Kıbrıs’taki son operasyonlar aslında Türkiye’nin Kıbrıs’taki devlet politikasının çürütülmesi amacına yöneliktir. Türkiye’nin devlet politikası neydi? Güneyde Rumlar’ın AB’yle dolayısıyla Yunanistan’la entegrasyonu durumunda, kuzeyin de Türkiye Cumhuriyeti’ne entegre edilmesiydi. Bugün bu devlet politikasının ortadan kaldırılıp, çürütülmesi için yapılan şudur: Hayır Kuzey Kıbrıs Anadolu’ya ve Türkiye’ye entegre edilmeyecektir, güneye, Rum tarafına bir azınlık olarak entegre edilecektir. Bu son açılımların başka hiçbir anlamı yoktur.
Son olaylar bir korsan serbestliği içinde gerçekleşmektedir. Oturup iki taraf KKTC ve Güney Kıbrıs Rum yönetimi anlaşıp, karşılıklı geçişler serbest bırakılsın şeklinde bir sonuca varmamışlardır. Denktaş’ın bu konudaki önerisi Rumlar tarafından reddedilmiştir. Biz sizi tanımıyoruz, biz sizi kaale almıyoruz, böyle bir anlaşmayı reddediyoruz denmiştir. Ancak bizim vatandaşlarımız sizin tarafa geçerse, orayı zaten Avrupa toprağı saydığımız için vatandaşlarımıza birşey demeyiz diyorlar. Bunun tek bir ifadesi vardır. Bu bir korsan serbestliğidir. Üzerinde iki tarafın anlaştığı bir serbestlik değildir bu. İki tarafın karşılıklı tanımayla anlaştığı bir serbestlik olsaydı ben bu son gelişmeleri desteklerdim. Ama böyle olmadığı, korsan olduğu için karşıyım.
Son olarak yeni bir gelişme daha yaşadık. Rum tarafından Türkiye’ye girişlere Türkiye izin verdi. Bir kere herşeyden önce dış politika ilişkiler karşılıklılık esasına göre ilerler. Rumlar KKTC’yi tanımazken, Yunanistan KKTC’yi tanımazken, bizim onları tanımamız demek, tek yanlı yapılanmayı ve dayatmaları koskoca Türkiye Cumhuriyeti’nin resmen kabul etmesi yani 70 milyonluk Türkiye’nin bir sömürge konumuna getirilmesi demektir. Siz bizi tanımıyorsunuz ama siz elinizi kolunuzu sallayarak bizim tarafa geçebilirsiniz demektir. Uluslararası ilişkiler bakımından bunun ne siyasi bir mantığı vardır, ne kültürel, ne sosyal ne de iktisadi bir mantığı vardır. Bunu bugün komşuluk ve uygarlık olarak sunmaya çalışmaktadırlar. Bu yaşananların dostlukla hiçbir ilişkisi yoktur. Eğer karşılıklılık esasına göre son politikalar yürütülmüş olsaydı, bu son gelişmeleri çok iyi diye nitelendirebilirdik, ancak diğer taraf seni tanımadan senin bu tür açılımlarda bulunman, senin bir sömürge olarak sömürgecilere serbest giriş hakkı tanımandan başka birşey değildir.
Türkiye’nin devlet politikası şu anda Kuzey Kıbrıs’la Türkiye arasında ekonomik alandan başlayarak bir entegrasyonu gerektirmektedir. Ancak son yaşananlar tam tersi. Kuzey Kıbrıs güneye ekonomik entegrasyon yoluna sokulmuştur. Artık tüccarlar Rumlarla işbirliği yapacak. Bir takım korsan ekonomik ilişkiler ağı kurulacak. Orada artık Türk yatırımları ve Türkiye’nin ekonomik varlığı kalmayacak. Bu yaşanan tersine entegrasyondan başka birşey değildir.
TÜRKSOLU: Türkiye ve Kıbrıs üzerindeki AB kıskacı daraltılıyorken, AKP hükümeti AB yolunda yeni taviz paketleri hazırlıyor. Aynı anda Orgenaral Kılınç üzerinden yürütülen ordu ve MGK tartışması alevlendiriliyor. Burada bir eşgüdümden bahsedebilir miyiz?
EROL MANİSALI: Ben bir akademisyen olarak tüm bu yaşananları Türkiye’nin tek yanlı bağlanma sürecinin bir devamı olarak görüyorum. Karşılıklılık ilişkisi tamamen ortadan kaldırılıyor ve Türkiye AB’nin her konuda tek yanlı olarak müdahale edebileceği bir ülke olma yolunda ilerliyor. Türkiye Somali, Madagaskar gibi bir Afrika ülkesine dönüştürülüyor.
http://www.turksolu.com.tr/31/manisali31.htm
..