Ne diyorlar?
MGK’nın 28 Eylül 2016 tarihli bildirisinden başlayalım bakalım:
“Milli güvenliğimizi tehdit eden… Fethullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanmasına (FETÖ/PDY), bölücü terör örgütleri PKK ve PYD-YPG ile DEAŞ terör örgütlerine karşı yurt içinde ve yurt dışında yürütülen operasyonlar ve alınan tedbirler kapsamlı şekilde görüşülmüş; terörle ve teröristle mücadelenin kararlı bir şekilde sürdürüleceği vurgulanmıştır… Terörün ve terör örgütlerinin, ayırım yapılmaksızın, uluslararası toplumun iş birliği ile yok edilmesinin, dünya barışı için elzem olduğu bir kez daha vurgulanmıştır.”
Sonra dönemin Başbakanı Davutoğlu ne demiş ona bakalım:
“Özal vefat etti ve o “çözüm süreci” akamete uğradı… Rahmetli Erbakan çözüm için çaba sarf ettiğinde 28 Şubat süreci başlatıldı. 2005’te Diyarbakır konuşmasıyla çözüm süreci tekrar ihsas edilmeye başlandığında 2006’da Cumhuriyet mitingleri tertip edildi. Devlet içindeki çeteler 90’lı yıllardaki gibi karanlık bir dönemi başlatmak istediler… “Çözüm süreci” yasal bir çerçeveye oturdu… O cumhurbaşkanı ben başbakan olarak işte bir daha söylüyorum çözüm süreci her ne olursa olsun başarıya ulaşacak… Çözüm Süreci milletin malıdır, milletin istikbalidir, milletin geleceğidir… Yeni Türkiye için tekrar yola çıkmışken 6-7 Eylül olaylarını çıkardılar. Kobani için çıkmadı o olaylar. Kobani’ye buradan selam ediyorum. Kobani’deki her kardeşimin alnından öpüyorum. Kobani bize tarihin emanetidir… PKK Erbil’deki yönetimi tehdit ederse bu tehdidi bize yapılmış olarak kabul ederiz… Çözüm sürecine gelince… Silahlar terk edilirse, siyasi alanda Türkiye’de her şey konuşulabilir.”
En yeni icraat olarak da, 15 Temmuz darbe girişiminin ardından 22 Ağustos 2016’da Cumhurbaşkanlığı Baş Danışmanı olan emekli Tuğgeneral Adnan Tanrıverdi’nin “Çözüm sürecinin ulaştığı aşamada ASDER-ASSAM raporu” sunum konuşmasını hatırlayalım:
“… Kürtlerin ve diğer etnik grupların kendi dillerini konuşma, geliştirme ve kendi dilinde eğitim yapma imkanı anayasa ile koruma altına alınmalıdır… Devletin resmi okullarında isteyen Kürt vatandaşlarımıza kendi dilinde eğitim hakkı sağlanmalı, ikinci dil olarak da Türkçe öğretilmelidir… Eyalet sistemi getirilmelidir… Bu sistem hem Kürtlerin ve diğer etnik grupların özerklik isteklerini kaplayacak hem de devlete bağlılık ve aidiyet duygusunu artıracak şekilde oluşturulmalıdır… Kürt kimliği tanınmalıdır.”
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Türkiye için PKK ve onun uzantıları olan PYD, YPG terör örgütlerinin, DHKP/C’nin, DEAŞ’ın hiçbir farkı yoktur. Bunların hepsi de bizim için varlığımıza ve geleceğimize kast eden, eli kanlı terör örgütleridir.”
Bu açıklamalardan mutlu olan, yegane dostumuz (!), PKK’ya 2003’ten itibaren topraklarında üs veren, terör yuvalarına karadan müdahalemize izin vermeyen, havadan yaptığımız operasyonlara bile zaman zaman homurdanan Barzani de şöyle konuştu: “Kürt sorununu Erdoğan, birçok kişiye göre daha iyi anlıyor” diyerek Cumhurbaşkanı’nı övdü, “PYD ve PKK tam olarak aynı şeydir” dedi. Sanki ABD’nin Türkiye ve Orta Doğu elemanı, CIA’cı Henry Barkey’in 2012’de, “Suriyeli Kürtlerin lideri PYD değil, Barzani olacak” dediği gibi.
Şimdi bu örnek tespitleri kısaca değerlendirelim.
1) MGK, daima olduğu gibi devlet görüşünü ortaya koymuş; ama buna ne kadar uyuluyor, önemli olan da bu. 2) Davutoğlu, Fırat’ın doğusundaki PYD işgalindeki Kobani’ye (Aynel Arab olacak) selam yolladıktan sonra “Yeni Türkiye” için “çözüm sürecinden” yana olan Özal’a ölümün, Erbakan’a ise, ilginçtir 28 Şubat’ın engel olduğunu iddia ediyor. Ama biz; “milletin malı ve istikbali olan çözüm sürecini yasal bir çerçeveye oturttuk, eğer silahlar bırakılırsa, siyasi alanda Türkiye’de her şeyi konuşabiliriz. Kısaca, PKK ile Türkiye’nin bölüşülmesi anlamına gelen (Oslo, İmralı ve Dolmabahçe mutabakatı) ‘Irak modeli gibi düzenlemeye hazırız’ diyor. 3) Cumhurbaşkanı Erdoğan “varlığımıza ve geleceğimize kast eden” terör örgütünün hepsi de aynıdır, mücadele buna göre yapılacaktır demek suretiyle, MGK bildirisiyle uyum içinde olduğunu göstermiştir. Ancak son olarak; “Kürt kimliği tanınmalı”, “etnik dillerde eğitim yapılmalı”, “eyalet sistemine geçilmeli ve eyalet başkanını kendileri seçmeli”, gibi özerklik talep eden ve Türkiye’yi bölünmeye götüreceği açık olan ideolojinin sahibi başdanışman yapılmıştır. Yine bilindiği gibi terörle mücadele beş koldan yürütülmesi gerekirken, bunlardan biri olan güvenlik güçleriyle yapılmaktadır; bu yetmez. O da, tam değil. Meselâ; OHAL çerçevesinde çıkarılan KGK’nın gereği bile, FETÖ’de olduğu gibi uygulanamıyor, yakalanan teröristlerin mallarına el konulamıyor, dokunulmazlığı kaldırılan PKK’lı milletvekillerinin ifadesi aylar geçtiği halde alınamıyor, hâlâ yeterli bir istihbarat yok, terör örgütünün Meclis’teki partisi yargıya gönderilemiyor; daha da önemlisi, Davutoğlu ve diğer yetkililerin beyanlarında görüldüğü gibi PKK’nın amacı olan bölücülük meşru gibi görülüyor, ideolojisi ile mücadele edilemiyor. Destekçi dış mihraklara karşı diplomatik atak yapılamıyor.
Yeni Türkiye adımlarını böyle görüyoruz. Takdir Büyük Türk Milletinin ve yetkililerindir.