“ Yeni CHP ” nin neresi Halkçı ?
HALA anla (ya) mayan varsa işin özü şudur :
CHP’de Kemal Derviş zihniyeti sonunda yönetime gelmiş, artık CHP operasyonu
tamamlanmıştır.
Haziran 2011 seçimlerinde bir yol kazası olur da AKP istenilen performansı
gösteremezse, CHP bu kadrolarıyla göreve hazırdır ve AKP’nin 2002’den beri
inançla uyguladığı emperyalizmin programını uygulamaya devam edecektir.
Yine tıkır tıkır iç ve dış borç ödemesi yoluyla Türkiye sömürülmeye devam edecek,
özelleştirme adı altında yağma ve talan sürecek, Doğu sorunu Türkiye’nin üniter
yapısını yok ederek sözde “çözülüp” ayrılıkçılık önemli bir virajı dönmüş olacak, AB
yolunda ödünlerle ulus – devlet tasfiye edilmeye devam edilecek ve Afganistan’dan
Lübnan’a kadar uzanan coğrafyada ABD’ye jandarmalık sürecektir.
Kılıçdaroğlu’ndan bütün bu konularda AKP politikalarına alternatif tek bir sözcük
duyduk mu bugüne kadar ?
Kılıçdaroğlu’nun söylevlerinde “kayıkçı kavgası” var, “Recep Bey muhabbeti” var,
“Memur Kemal” lafazanlığı var, ama hepsi o kadar…
Kişinin siyasal kimliği ve mesleki kariyeri, savunduğu değerlerin ve dünya görüşünün bir yansımasıdır.
Ne var ki, halkın büyük çoğunluğu, örneğin Batı kurumlarında kariyer yapmış olmayı, yurtsever kesimlerin değerlendirdiği gibi algılamıyor.
Harvard, Princeton, Yale ya da George Washington Üniversitesi’ni bitirmiş olmak veya King’s College ya da College of Europe’dan yüksek lisans ya da doktora derecesi almak önemli bir başarı olarak algılanıyor.
Bu üniversitelerin küresel sermayenin kontrolünde olduğu ve emperyalist devletlerin küresel çıkarlarını egemen kılmayı amaçlayan bir dünya görüşü ile eğitim yaparak eleman yetiştirdiği görülmek istenmiyor.
Ya da diyelim ki kişinin bir “iktisat profesörü” olması veya geçmişte Hazine Müsteşarlığı gibi ekonomi bürokrasisinin tepe noktalarından birinde görev yapması takdirle karşılanıyor.
Ama aynı kişinin, bugün Türkiye’nin sefalet denizinde kulaç atmasına neden olan politikaların altında imzasının olduğu umursanmıyor.
18 Aralık’ta Ankara’da toplanan CHP’nin 15. Olağanüstü Kurultayı’nda seçilen yeni Parti Meclisi’ne bu açıdan baktığımızda ilginç bir manzaranın ortaya çıktığını görüyoruz.
Öncelikle belirtilmelidir ki “Yeni CHP” ile Kemal Derviş zihniyetinin, en sonunda yönetime gelmiş olduğunu söylemek bir abartma olmaz.
Aslında Kemal Derviş’in CHP ile flörtü yeni değil.
2000-2001 mali krizlerinden sonra Türkiye’ye davet edilen Derviş, 22 yıldır görev yaptığı Dünya Bankası’ndan ayrılıp Bülent Ecevit hükümetinde Ekonomiden Sorumlu Bakan Yardımcılığı görevini üstlenmişti. “Türkiye’nin Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı”nın mimarı ve önde gelen uygulayıcısı olan Derviş, 2002 yılı Ağustos’unda görevinden ayrılıp İsmail Cem ve Hüsamettin Özkan ile Yeni Türkiye Partisi’nin kuruluş çalışmalarında yer aldı, bir anlamda koalisyon hükümetinin düşürülmesi ve AKP’yi iktidara getirecek bir erken seçime gidilmesinde rol sahibi oldu. Bu bağlamda CHP’ye uluslararası sermaye kesimlerinin istediği yönde bir şekil vermek amacıyla ilk hamle 2002 seçimlerinde yapıldı ve Kemal Derviş CHP’den milletvekili oldu. Ne var ki, 2002 seçimlerinden sonra CHP’de Genel Başkan Yardımcısı olma ve partinin istenilen yönde şekillendirilmesi gerçekleşmeyince, Kemal Derviş 2005 yılında (CHP üyeliğinden değil ama) milletvekilliğinden istifa etti. Yasama döneminin tamamlanmasına daha iki yıl gibi uzun bir süre varken, milletvekilliğinden istifa etmekte bir sakınca görmeyen Derviş’in asıl amacının, Türkiye’ye hizmet değil uluslararası odakların kendisinden beklediği görevleri yerine getirmek olduğu bir kere daha ortaya çıkmış oldu. Derviş eliyle uygulamaya konulan “Türkiye’nin Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı” nasıl olsa 2002’de iktidara gelen AKP tarafından harfiyen uygulanıyordu. Emperyalizmin Türkiye’yi sömürgeleştiren ve bağımlılığını daha da pekiştirerek ulusal ekonomiyi tasfiye eden programının uygulanmasının AKP’den sonra da devam etmesini garanti altına almak için CHP’de Kemal Derviş eliyle yapılmak istenilen düzenlemelerin gerçekleşmeyeceğinin anlaşılması üzerine, Derviş’in milletvekilliği gibi pasif bir görev yerine yeteneklerine uygun bir makama atanması uygun görüldü. Böylece Derviş, BM Kalkınma Fonu Başkanlığı’na atanırken CHP’de dönüşüm için yapılması gerekenler 2007 seçimleri sonrasına ertelendi. Faik Öztrak, Umut Oran gibi isimler de 2007 seçimleriyle daha sonraki süreç için milletvekilliğine getirildi.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun CHP Genel Başkanı seçilmesinden sonra Kemal Derviş’in adı Kurultay’dan iki ay önce bir kere daha gündeme geldi. Milliyet Gazetesi yazarı Aslı Aydıntaşbaş’ın köşesinde aktardığına göre, Kemal Derviş’le CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu Atatürk Havaalanı’nda yaklaşık 2 saat süren bir görüşme yaptı. Kemal Derviş’e, “Bize destek olmanızı bekliyoruz. Desteklerinizin devamını istiyoruz” diyen Kılıçdaroğlu’na, Derviş’in yanıtı “Ne isterseniz emrinizdeyim” olmuştu. Son kurultayda, Kılıçdaroğlu’nun “yeni CHP”sine istediği desteğin verildiği görülmüştür. Derviş zihniyeti artık yönetimdedir. Ama Kılıçdaroğlu mu Derviş’in, yoksa Derviş mi Kılıçdaroğlu’nun “emrinde” olacaktır, bu nokta tartışmaya açıktır!
Ne ilginçtir ki Kemal Kılıçdaroğlu, kamuoyunda adı ilk anılmaya başladığı günden beri hep halktan bahsediyor. CHP Genel Başkanı seçildiği kurultayda da, yeni CHP’nin yönetiminin belirlendiği son kurultayda da “halk” sözcüğü Kılıçdaroğlu’nun dilinden düşmüyor. Kürsüye “halkçı Kemal” sloganlarıyla geliyor, halktan yana olmaktan, halkın çıkarları için mücadele etmekten, halkla beraber yürümekten, halkı yoksulluktan ve yolsuzluktan kurtarmaktan bahsediyor. Kılıçdaroğlu’nun söyleminde “halk” hep var, ama parti yönetiminde “halk”ı bulmak oldukça zor.
“Devrimci” ve “halkçı” Kılıçdaroğlu’nun yeni CHP’sinin yönetiminde yer alan birkaç isim Kılıçdaroğlu’nun “halkçılığı” konusunda iyi bir fikir veriyor: Sezgin Tanrıkulu, Mesut Değer gibi ayrılıkçı Kürtçü harekete olumlu bakanlar… Hurşit Güneş, Faik Öztrak gibi Kemal Derviş’e yakın isimler… Didem Engin, Ekrem Kerem Oktay, Doğa Çiğdemoğlu, Aykan Erdemir gibi Batı üniversiteleri çıkışlı AB uzmanları… Binnaz Toprak gibi Radikal yazarları… Gülseren Onanç, Sena Kaleli, Umut Oran gibi iş dünyası temsilcileri… Bir de Enver Aysever, Ercan Karakaş gibi “salatanın sosu” kabilinden politik figürlerle merkez sağ partilerde dikiş tutturamayıp şimdi şansını yeni CHP’de denemek isteyenler var! “Halkçı Kemal”in yeni CHP’sinden insan manzaraları bunlar işte…
İnsan sormadan edemiyor: bu kadroyla mı halk için mücadele edilecek?
Ne var ki kimilerine göre işte bu isimlerle CHP Lozan’a sahip çıkacak, Kürt sorununu ulusal devlet çerçevesinde çözecek, halkçı politikalar izleyecekmiş! Beğenelim ya da beğenmeyelim AKP’ye alternatif olan CHP’den başka parti yokmuş! O zaman bu “yeni CHP”yi desteklemeliymişiz! Çünkü “muhalefete muhalefet yaparak vatansever olunmaz”mış! Bu durumda vatansever olarak kabul görmek için alkış tutulacak isimlere şimdi daha yakından bir göz atalım:
Örneğin Sezgin Tanrıkulu… Obama’nın danışmanlarından AB’li yetkililere, yabancı gazetecilerden sivil toplum temsilcilerine kadar kim Türkiye’ye gelse ille de görüşmek istedikleri bir isim… Eski Diyarbakır Barosu Başkanı, Türkiye İnsan Hakları Vakfı kurucusu Tanrıkulu, NATO Genel Sekreter yardımcısından ABD Dışişleri Bakanlığı’na kadar herkesin itibar ettiği bir “değer”… CHP’nin devletin kodlarını çözmesi için partiye giren biri…
Örneğin Faik Öztrak… 2001 yılında yaşanan ekonomik krizden sonra ekonomi yönetimine gelen yeni ekip içinde yer alıp Hazine Müsteşarlığı görevine atanan, bu dönemde uygulanmaya başlanan Kemal Derviş’in “Türkiye’nin Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı”nın hazırlanmasında, uygulanmasında ve uluslararası kuruluşlarla müzakeresinde bürokrasi içinde en üst seviyede koordinasyon görevini üstlenen bir başka “değer”…
Örneğin Hurşit Güneş… Kemal Derviş’in yakın dostu, aynı zamanda Asaf Savaş Akat, Deniz Gökçe, Taner Berksoy gibi liberal iktisatçıların “kankası” olan bir diğer “değer”…
Umut Oran… Türkiye Giyim Sanayicileri Derneği (TGSD) Yönetim Kurulu eski başkanı olarak geçmişte Türk özel sektörünü Dünya Ticaret Örgütü, Avrupa Komisyonu ve ABD Dış Ticaret Bakanlığı’nın da yer aldığı çeşitli platformlarda temsil etmiş bir başka “değer”…
Kamil Koç Otobüsleri AŞ. Yönetim Kurulu Başkanı, Bursalı işkadını Sena Kaleli de Türkiye Kadın Girişimcileri Derneği (KAGİDER) Başkanı Gülseren Onanç da yeni CHP’nin yeni isimlerinden… Tabii bu arada Radikal gazetesi yazarı Binnaz Toprak’ı da unutmamak gerek.
Bir de Kılıçdaroğlu’nun Parti Meclisi’ne taşıdığı “prensler” ve “prensesler” var. Örneğin Didem Engin… Fransız Büyükelçiliği’ne bağlı ‘Charles de Gaulle Lisesi’ni bitirip Galatasaray Endüstri Mühendisliği’nden mezun olduktan sonra Avrupa Komisyonu Jean Monnet Bursu’nu kazanarak Belçika Bruges’deki, AB kurumları için üst düzey bürokrat yetiştiren College of Europe’de ‘Avrupa Ekonomisi’ alanında yüksek lisans yapmış bir “değer” Didem Engin… Avrupa eğitiminden sonra Ankara’ya dönen Engin, AB fonları ile yürütülen projelerin ihalelerini düzenleyen ‘Merkezi Finans ve İhale Birimi”nin kuruluşunda görev alıyor ve bir yıl kadar da ihale yöneticisi olarak görev yapıyor. Didem Engin’in “Türk şirketlerine AB başta olmak üzere Dünya Bankası, BM ve hatta Avrupa’daki kamu ihaleleri konusunda destek” veren, bunun yanında “başta DPT olmak üzere pek çok bakanlık çalışanlarına yapısal fonlar, AB proje hazırlama teknikleri, uluslararası finansman kaynakları ve lobi teknikleri üzerinde eğitim programları uygulayan” bir de danışmanlık şirketi var. Didem Engin, bu danışmanlık hizmetini CHP için de gerçekleştirecek artık!
Bilkent Üniversitesi mezunu, Harvard Üniversitesi’nden de master sahibi Aykan Erdemir’i, yine Bilkent Üniversitesi mezunu olup Jean Monnet bursuyla Hollanda’daki Leiden Üniversitesi’nde AB hukuku alanında master yapmış olan Ekrem Kerem Oktay’ı ve Tarsus Amerika Koleji mezunu, George Washington Üniversitesi’nden lisans, Londra King’s College’den de yüksek lisans sahibi olan Doğa Çiğdemoğlu’nu da bu çerçevede saymak mümkün…
Bütün bunlardan başka “devrimci” ve “halkçı” Kılıçdaroğlu’nun yeni CHP’sinin merkez sağ partilerden transferleri de var: Örneğin, Anavatan Partisi Genel Başkan Yardımcılığı yapmış Ali Arif Özzeybek ile kısa bir süre öncesine kadar Abdüllatif Şener’in Genel Başkanlığını yürüttüğü Türkiye Partisi’nde Genel Başkan Yardımcısı olarak görev yapan Bülent Kuşoğlu…
Kısacası insan bütün bu isimleri görünce, Kurultay açış konuşmasında toplumun her kesimine mavi boncuk dağıtan; işçi, memur, çiftçi, köylü, emekli, öğrenci, işsiz, kadın, erkek, çocuk, genç, yaşlı demeden kısacası herkese bir şeyler vaat eden Kemal Kılıçdaroğlu’nun neden konuşmasında işadamlarına pek yer vermediğini daha iyi anlıyor. Çünkü CHP yönetimi sermaye temsilcilerine teslim ediliyor! İş dünyasının vaade ihtiyacı yok, onlar zaten CHP yönetimini alıyorlar!
Aslan sosyal demokratlar gözünüz aydın, CHP’de Kemal Derviş zihniyeti sonunda yönetime gelmiş, artık CHP operasyonu tamamlanmıştır. Haziran 2011 seçimlerinde bir yol kazası olur da AKP istenilen performansı gösteremezse, CHP bu kadrolarıyla göreve hazırdır ve AKP’nin 2002’den beri inançla uyguladığı emperyalizmin programını uygulamaya devam edecektir. Yine tıkır tıkır iç ve dış borç ödemesi yoluyla Türkiye sömürülmeye devam edecek, özelleştirme adı altında yağma ve talan sürecek, Doğu sorunu Türkiye’nin üniter yapısını yok ederek sözde “çözülüp” ayrılıkçılık önemli bir virajı dönmüş olacak, AB yolunda ödünlerle ulus devlet tasfiye edilmeye devam edilecek ve Afganistan’dan Lübnan’a kadar uzanan coğrafyada ABD’ye jandarmalık sürecektir. Kılıçdaroğlu’ndan bütün bu konularda AKP politikalarına alternatif tek bir sözcük duyduk mu bugüne kadar? Kılıçdaroğlu’nun söylevlerinde “kayıkçı kavgası” var, “Recep Bey muhabbeti” var, “memur Kemal” lafazanlığı var, ama hepsi o kadar…
Bu “Yeni CHP”nin neresi halkçı?