Yeşil etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Yeşil etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

18 Ağustos 2019 Pazar

UYUŞTURUCUDAN SUSURLUK'A BÖLÜM 28

UYUŞTURUCUDAN  SUSURLUK'A  BÖLÜM 28


Cemalettin Ümit,
26/1/2001 - 11:00 
Atin,


TBMM Susurluk Araştırma Komisyonu'nda uzun uzun kendini anlatan, ancak çeşitli çalımlarla Susurluk'un özüne hiç değinmemeye dikkat eden Mehmet Ağar'ı olduğu yerde bırakıp, birkaç ifade atlıyarak Tarık Ümit'in amcası Cemalettin Ümit'in ifadelerine yer verelim.

Cemalettin Ümit
Tarih : 30.1.1997

BAŞKAN - Cemalettin Bey, hoş geldiniz. Sizi buraya çağırışımızın sebebini biliyorsunuz; kardeşiniz herhalde değil mi?
CEMALETTİN ÜMİT - Ağabeyimin oğlu oluyor, ben amcayım efendim. 
BAŞKAN - Yeğeniniz Tarık Ümit'in öldürülmesi meselesi var; bu konuda, sizin bazı çalışmalar yapıp, tespitlerinizin olduğunu öğrendik. O nedenle sizi çağırdık. Bu konuyu, bize anlatın. Ondan önce, kendinizi tanıtın lütfen.
CEMALETTİN ÜMİT - Cemalettin Ümit. Operatör doktorum. Halen, İstanbul Alman Hastanesinde çalışıyorum. Düzce, 1929 doğumluyum. Halen, İstanbul Kadıköy Kalamış'ta ikâmet ediyorum. Sayın Başkan, bu konuda söyleyecek çok şeyim var; ancak, bir zaman kısıtlaması var mı? 
BAŞKAN - Tabiî. Takdir edersiniz, daha dinleyeceğimiz kisiler var. Bir de Genel Kurul var. Bize, özet olarak, net bilgi verirseniz. 
CEMALETTİN ÜMİT - Gayet tabiî. Hikâye anlatacak halim yok da. 
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Basında çıkanlarla ilgili olarak biz, bir hayli çalışma yaptık. Orada olmayanlar, yani basına sızmamış, basına aksettirilmemiş olanlar, başka yerlere aksettirilmemiş olan konulara ağırlık verilebilirse... 
CEMALETTİN ÜMİT - Tabiî, bütün bu detayı tek tek bilmediğimden dolayı, hangisi basına aksetti, hangisi aksetmedi. Ben, yine, Sayın Başkanın söylediği gibi, ana hatlarıyla söylemeye çalışayım. 
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Bu arada, sizin için, çok önemli gördüğünüz ipuçları verebilecek detaylara da girebilirsiniz. 
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Sayın Ümit, siz, uzun bir araştırma da yaptınız, çalışma da yaptınız. Biz, bunu biliyoruz; ancak, bazı noktalarda tıkandığınız yerler varsa bu konuyla ilgili; hangi noktalarda tıkanıklık oldu, bunları aşamadınız? Bunları, bize söylerseniz belki aşmada bizim de bir katkımız olur. 
CEMALETTİN ÜMİT- Efendim, siz, Meclisi temsil ediyorsunuz. Ben, kendimi, şu anda Meclisin karşısında hissediyorum. Bir saygısızlık yapmak istemem. Engin hoşgörünüze sığınarak bir şey söylemek istiyorum, başlamadan evvel. Gayet tabiî, hukuk delille kaim. Siz, söylediğim şeyleri delilendirmemi isteyeceksiniz çok haklı olarak; ancak, izniniz olursa, tekrar hoşgörünüze sığınıyorum. Şöyle bir misal vermek istiyorum:Mahallenize yahut oturduğunuz apartmanda komşunuzda bir yer boşaldı, bir hanımefendi taşındı, birkaç zaman sonra, değişik zamanlarda. değişik insanların gelip gittiğini gördünüz. Kanaatiniz ne olacaktır; bu hanım bir fahişedir ve yaptığı da fahişeliktir. İspat; ispat edemezsiniz, eğer uyanık televizyoncular gibi, şuraya bir gizli kamera koyarsanız veyahut da bir başka yolla bir baskın suretiyle de bunu ispat edarseniz tamam; ama. Onun haricinde sokağa çıkıp, bu hanım fahişedir derseniz, mahkum olursunuz, sanıyorum ki, aranızda hukukçular var; söyleyemezsiniz bunu, ispatlayamazsınız. Şimdi, çok ciddî duyumlarım var; yüzde 100 doğruluğuna inanıyorum; ama, bana, siyahla beyaz gibi bunu kanıtla derseniz, o imkânım yok. Şimdi, 1995 yılı... 
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Özür dilerim Sayın Ümit, burası sorgulama komisyonu olmadığı için, bilginize başvuracağız. Dolayısıyla, her bildiğinizi anlatmanızda yarar var, kanıtlamanıza da gerek yok. 
CEMALETTİN ÜMİT - Gayet tabiî. Ben de onu yapacağım. 
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Kanıtlarını gösterirseniz memnun oluruz ayrıca. 

Bizi de Araba Kaçakçısı Diye Gözaltına Aldılar 

CEMALETTİN ÜMİT - Efendim, bir gece, 1995'te, 3 Martı 4 Marta bağlayan gece saat 1.30'da telefon alıyorum. Yeğenimin arabası, Trakya Çerkezköy civarında bir yerde terk edilmiş olarak bulunuyor. Hiçbir anlam veremiyorum; çünkü, ben, o gün, Tarık'ın Düzce'de olacağını zannediyordum. Arife günü, saat 3 ilâ 4 arası İstanbul Hyat Otel'de bir arkadasıyla oturuyor. Akşamüstü Kadıköy Erenköy Divan Pastanesine geliyor, oradan annesine Düzce'ye ve kızına Adapazarı'na telefon ediyor, bayramın birinci günü Düzce'de olacak. Bana verdiği bilgi de bu. Ben, ancak bayramın üçüncü günü gideceğimden dolayı, orada buluşuruz diye konuşmuştuk. Bu telefonu alınca ben şaşırdım. Hemen vaka mahalline gittim, daha doğrusu arabanın olduğu yere gittim. Hakikaten, arabanın, hiç hasar görmemiş, terk edilmiş, kapısı açık olduğunu gördüm. Bana köylüler bu haberi verdiler. Jandarmaya haber verdim. Jandarmayla beraber arabanın yanına gittik. Tekrar kontrol yapıldı, muayenesi yapıldı, sorular soruldu, kanaatlerimi söyledim. Herhangi bir şeyden zorlanmış, dışarıya gitmiş olabilir, belki birisiyle arabasını buraya bıraktırmış olabilir; benim hiç aklımın köşesinden böyle bir olay geçmediğinden dolayı, Tarık'ın Belçika'da yaşayan bir kardeşi var; ona gitmiş olabileceği, çok sık dışarıya gidiyordu zaten. O ihtimalleri düşündüm. Zabıtlar tutuldu. Yarın gel, arabanı buradan al; çünkü, anahtar yok, anahtar uydurman lazım. Ancak, bizim de araştırıp, arabanın hakikaten Tarık'a ait olup olmadığını tespit etmemiz lazım dadiler. Ben, İstanbul'a döndüm. Ben de, o plakalı arabanın, Tarık'ın uzun zamandır kullandığını biliyorum; ama, plakasının sahte olduğunu bilmiyordum. İstanbul'da tespit ettim ki, bir hanımefendinin adına kayıtlı bir araba. Jandarma da kendi yönünden tespit etti. Başka birinin adına kayıtlı. Bana arabayı vermedikleri gibi, İstanbul polisi oradaki mahallî jandarmaya, bunlar bir araba kaçakçılığı şebekesi olabilir, gelenleri de hapsedin dediler ve bizi tevkif ettiler orada. Jandarmada alıkoydular, 12 saat orada derdimizi, bir yerlere, insanlar bulup anlatıncaya kadar tutuklu kaldık orada. Bilahara tespit edildi ve bu iş belki biraz ayrıntı. Arabayı orada bıraktık ve biz, İstanbul'a geldik. Sonra, ben olayın peşine düştüm. Kadıköy'e... Tabiî, benim amca olarak direkt bir şey yapma yetkim yok, imkânım yok. Kızını öne sürdüm. Kadıköy Savcılığına müracaat ettik. dilekçeler yazıldı. Bu arada öğrendik ki, Jandarma Başçavuşu olayı soruşturmakla görevlendirilmiş. Ben, onu anlayamadım. Tarık, İstanbul'un ortasında, Divan Pastanesinden alınıyor, ne Savcılık ne İstanbul Emniyeti hiçbir şekilde olaya müdahale etmiyor. Araba. Jandarma bölgesinde bulunduğundan dolayı. Bu insanlar, arabayı oraya bırakan insanlar. kazara bu biraz gözü pek olup, yahut bir başka düşünceyle arabayı götürüp de Hakkâri'ye bırakmış olsalardı, herhalde, bu olayı Hakkâri'deki insanlar soruşturacaktı.

Savcı : Uğraşma Bunlarla Bir Şey Çıkmaz

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Evet. Usul öyledir. Ceza Muhakemeleri Usulü öyledir: fiilin son işlendiği yer. 
CEMALETTİN ÜMİT - Ben, sade bir vatandaş olarak, çok sakat bir usul olduğunu zannediyorum; çünkü, şu anda İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi benim ifademi aldı bu konuyla ilgili, o zamanda, orada Devlet Güvenlik Mahkemesi. O zaman niye almadı? Niye şimdi görevli oldu; onu anlamak mümkün değil. Bununla bağlantılı olarak şunu söylemek istiyorum. Zamanın İstanbul Başsavcısı Avni Bilgin Beye, bir kanalla gitmek imkânım oldu, direkt temaslarım, direkt müracaatlarım karşılıksız kaldı. Gittim derdimi anlattım. Beni, ilgili bir başsavcıya gönderdi. İsim vermeyeyim. Kişiliğine karşı ayıp olur. Bir başsavcı, mağdur bir vatandaş müracaat ediyor, bana söylediği şu "uğraşma bunlarla, bundan bir şey çıkmaz, ama, mademki geldin, bir dilekçe yazın çaresine bakalım." Dilekçemi yazdım. Aidiyeti dolayısıyla, Silivri Savcılığına... İstanbul'da bütün yapılan iş bu. Şimdi, Tarık, Divan Pastanesinde oturup yemek yiyor. Yemek yerken, ertesi gün Düzce'ye gideceğinden dolayı çikolata alıyor, yanında üç kutu çikolata var. Tespit ettiklerimi söylüyorum. Bir müşterek ailece tanıdığımız bir bey, o da ertesi gün bayram olduğundan dolayı çikolata almaya geliyor. Orada Tarık'ı görüyor. Uzun zamandır görüşmemişler, oturup sohbet ediyorlar. Sohbet ederken iki tane... 
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Adı nedir o beyin? 

Divan Pastahanesi'nde Dörtlü Sohbet

CEMALETTİN ÜMİT- Baha Şen. Ben de tanıyorum Baha Şen'i. Şöyle tanıyorum. Daha evvel, Tarık'ın bürosu ve benim muayenehanem aynı apartman katındaydı, Beyoğlu İstiklal Caddesinde. Oraya gelip gidermiş Tarık'a. Babasının bir ilaç sorunu olmuş. Ben, Almanya'da on sene kadar falan kaldım. Almanya'dan gelmesi gereken bir ilaç vardı. O münasebetle, ben ona yardımcı olmuşum. Yani, çok yakın bir ahbaplığım yoktu; ama, bu münasebetle tanıştım. Tabiî, sonradan hatırladım olayı ben. Baha Şen'le oturup konuşurken, iki bey geliyor. Sohbet ediyor onlarla Tarık. 
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Baha Bey de orada mı? 
CEMALETTİN ÜMİT - Orada. Dörtlü oturuyorlar. Tarık, Baha karşısında, gelen beylerden biri Baha'nın yanında, biri Tarık'ın yanında. Baha Bey, karşıda oturanı görsem tanırım, tanıyabilirim diyor; ama, bu yanımda olduğundan dolayı, çok rahat söyleyemem. Yani, bunun hakkında çok fikir beyan edemem diyor. Çünkü, bunları ben dinledim. Soruşturmayı yapan başçavuş, benim evimde iki defa Baha Beyin ifadesini aldı. Bizim ifademizi almaya, kızının ifadesini almaya, ailenin ifadesini almaya, bize geldi başçavuş. Bu meyanda, Baha Beyi çağırdım, o da, bizim evde ifade verdi. Bir ara, bu gelen beylerden bir tanesiyle Tarık'ın ağızlarını kapatarak, bir fiskos konuşma yaptıklarını söyledi; ama, ne konuştuklarını duyamadığından dolayı, o konuda bir bilgi veremedi; ancak, şunu sormuş. niye gelmedi diye; bir üçüncü kişiyi; "evde bekliyor" demişler. O ev neresi, hangisi, o konuda bir bilgim yok; ancak, yine jandarmanın tespitlerine göre, bilahara, MİT'in de o konuda bir raporu olduğu tespitlerine göre, Tarık ertesi günü, bayram sabahı Düzce'ye gitmek niyetindeyken, Divan Pastanesine geldikten sonra, saat 3-4 arası Hyat Otel'den, Taksim'den sonra, Divana gelecek, o saatlerden sonra telefonlar alıyor, cep telefonuyla ve orada kararını değiştiriyor, hem kızına Adapazarı'na hem annesine Düzce'ye telefon ediyor, çok mühim bir işim çıktı, gelemeyeceğim, beni bayrama beklemeyin diye. Tabiî, o zaman, bu konuşmalarla ilgili bir karar olmuş olması lazım. Bu konuşmaların kiminle yapıldığı araştırıldığında, isimde yanılabilir miyim bilmiyorum, Avşaroğlu yahut Kaderoğlu... Afşar Kederoğlu, yani böyle bir isimle ilgili bir adama ait olduğu tespit ediliyor. O sorguya çekildiğinde, evet, telefonun onun adına postaneye kayıtlı olduğu; ancak, telefonun özel tim hareket birliğinde -ismi neyse- görevli polis memurlarında olduğunu söylüyor ve bu yolla, bu jandarma başçavuşu Afşar Kederoğlu'na ulaşıyor ve o yolla da bu memurlara ulaşıyor ve sonra, onun araştırmaları... Çünkü, son zamanlarda biraz da ahbap olduk. Hem benim evime geldi gitti hem de aradı nasıl bir gelişme var diye. İstanbul Jandarma Alay Komutanlığında onun odası vardı; gider orada kendisiyle konuşurdum. Ben, meseleyi çözdüm, sonuna kadar da geldim; ancak, rapor hazırlamam lazım, rapor etmem lazım, bu da bir onbeş gün sürer falan gibi laflar ediyordu. Bu arada, demin lafını ettiğim... 

Ahmet Astsubay Ciddi, İşine Sadık

YAŞAR TOPÇU (Sinop) -Tek başına mıydı Ahmet? 
CEMALETTİN ÜMİT - Bana tek başına gelirdi; ancak, ben oraya gittiğim de, Ahmet Beyin odasında kendisiyle aynı görevi yaptıklarını sandığım; ama, hepsi sivil olan birkaç kişi daha vardı. Sanıyorum ki, onlar, ya JİTEM mensubuydu yahut da Jandarma İI Alay Komutanlığında istihbarat biriminde görevliydiler. Kendisinden duyduğumdan dolayı, ben Ahmet Beyin başçavuş olduğunu biliyorum, Ahmet Altıntaş; ötekiler sivil olduğu için, belki subaydılardı da, onu da bilemiyorum; ama, aynı odada oturduklarına göre astsubay olduklarını tahmin ediyorum ve o görevde olan insanlar da orada. Bizim olayı da biliyorlardı. Yani, konuşmalardan yahut benim de sorularıma bazen de müdahele etmek suretiyle konuya vakıf olduklarını, ben kendilerinden duyuyordum. Gelişmeler bu merkezdeyken, deminde söylediğim gibi, bu insanlara erişiyor Ahmet Başçavuş ve bir gün, birden bire soruşturmanın durduğunu Ahmet Başçavuştarı öğreniyorum. Burası, benim için fevkalade mühim. Ahmet Başçavuşa bir görev veriliyor. Eğer, hekim olarak bir şey ölçebiliyorsam, bir şeyin kararını vermek durumundaysam, fevkalade ciddî, işine sadık, üstelik de, umulmayacak zeki bir insandı Ahmet Başçavuş. Ben, olayı çözeceğine de inanıyordum. 

Soruşturma Emirle Kesiliyor

Bir gün, kendisine gittiğimde "benim görevim bitti, bundan sonra, soruşturmaya devam edemeyeceğim" dedi ve bizim soruşturma orada kaldı.
Araştırmalarımdan şunu öğrendim. Özellikle, bu iki memuru, Ataköy tarafında bir yerde bulup, sorguya aldığında, Ankara'dan bir telefon alıyor. Ankara'dan aldığı telefonun öteki ucunda İbrahim Şahin var; benim memurlarımı sıkıştırma, çok fazla üzerlerine gitme, ne soracaksan sor, orada bırak; aslında, senin bunları soruşturmaya yetkin yok gibi bir laf söylüyor. 
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Kim söylüyor efendim? 
CEMALETTİN ÜMİT - İbrahim Şahin söylüyor. Buna, Ahmet Başçavuşun cevabı, benim listemde senin de adın var; seni de çağırıp ifadeni alacağım diyor; ama, ertesi günü, şimdi, prosedürü bilemiyorum, Sayın Topçu, hukukta böyledir dedi; ama, askerde nasıldır onu tayin edemiyorum. Polisin, jandarmaya soruşturmayı burada kes, daha fazla ileri gitme demek gibi bir yetkisi olamaz bilebildiğim kadarıyla. Mutlaka, Ahmet Başçavuşa, yukarıdan bir yerden, bir üst yetkiliden, bir amirden emir geldi ve Ahmet Başçavuş, orada bu soruşturmayı burada kesti. Ahmet Başçavuşa bu emri kim verdi? Niye verdi? 
BAŞKAN - Ahmet Bey'le bir daha konuştuğunuz da söyledi mi; yahu niye kestin dediğinizde ne dedi? 
CEMALETTİN ÜMİT - Emir aldım dedi. 
BAŞKAN - Kimden aldığını falan söyledi mi?

Mehmet Ağar İmzalı Belge

CEMALETTİN ÜMİT - O kadarını ne ben sordum ne de o söyler. Yani, sormadım. Sorduğumu da hatırlamıyorum. Herhalde söylemezdi de. Söyleyemezdi de. Şimdi, birbirine bağlı çok olaylar gelişti bu arada. Biz, evde, Sayın Mehmet Ağar'ın imzasıyla bir belge bulduk. Sanıyorum ki, Hande Ümit, size bu belgeyi ulaştırdı. Mehmet Ağar'ın bu şeyi veren, sahte plakayı veren belgenin kopyasını vermiş olması lazım. Şimdi, esasen, daha evvelki bazı duyumlarımı da bununla bağdaştırdığım zaman Mehmet Ağar'a ulaşmak ihtiyacını hissettim. Neydi öteki bilgiler? Son zamanlarda Tarık huzursuzdu. Tarık'ın bu birlikle olan irtibatını bana çok açık söylemedi. Bunu bilseydim, mutlaka, şu veya bu şekilde tesir edeceğimi zannediyorum, ederdim de. Ama, huzursuzluğunu biliyordum, son zamanlarda... 
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Birlik dediğiniz kim? Hangi birlikler? 

Cavit'e "Tarık'ı Vur" Emri

CEMALETTIN UMIT - Söyleyeceğim. Özel Harekât Timiyle. Son zamanlarda, Tarık, huzursuzdu. Bir tehdit telefonu almaya başladı. Tehdit telefonu Korkut Eken'den geliyordu. Tarık'ın Cihangir'deki bürosunda çalışan, ayak işlerini gören Ali diye bir adamımız vardı. Korkut Eken, kendi ismini vererek "Tarık bize bir oyunlar etti; ayağını denk alsın, yakında onun hesabını göreceğiz." Bu bir. Tarık'ın bu birliğe lanse ettiği, kod adı Cavit olan benim tanımadığım bir bey var. Korkut Eken, Cavit denen bu beye silah ve para veriyor, İstanbul'a gidip Tarık'ı öldüreceksin diye ve Cavit, Tarık'a geliyor "beni bu insanlara sen lanse ettin, böyle düşünüyorlar, böyle kararları var, ayağını denk al" diyor. 
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Bunu nasıl öğrendiniz? Yani, Tarık Bey mi söyledi? 
CEMALETTİN ÜMİT - Düşünmem lazım. O günlerde o kadar çok hem şifahî hem telefonla ihbarlar aldık; ki, halen devam ediyor onlar. Tek tek hatırlamam mümkün değil; ama, bunu hatırlayacağım ve söyleyeceğim. Bunlar bilinince, o zaman, Korkut Eken'in durumunu araştırdım. Korkut Eken'in çok resmî bir görevi olmadığı, Mehmet Ağar'ın danışmanı olduğu, bu özel harekât timini eski bir istihbaratçı bir jandarma olması, daha evvel MİT'te çalışması filan sebebiyle bu işleri iyi bildiğinden dolayı Mehmet Ağar'ın kendisini danışman olarak aldığını filan duydum. Doğruluk derecesini bugün dahi bilmiyorum. O zaman, ben, Mehmet Ağar'ın da imzasıyla, böyle bir kâğıt varsa, ben, Mehmet Ağar'dan bazı şeyler öğrenebilirim diye -aşağı yukarı bir sene oldu, ben şimdi suretini size takdim edeceğim- Mehmet Ağar'a mektup yazdım. 

Ağar Mektubu Kaybetmiş..

Kendisiyle görüşmek istediğimi söyledim. O zaman, Adalet Bakanıydı. Bir uygun zamanda görüşürüz gibi bana bir cevap verdi. Hükümet değişti, İçişleri Bakani oldu, ben arkasını bırakmadım, İçişleri Bakanıydı; gittim, kendisiyle görüştüm. Şimdi, size takdim edeceğim mektupta göreceksiniz. Kendisini sureti haktan görünmeye çalışarak -o kanatte bugün değilim, öyle olmadığını da biliyorum, ama, öyle davranmak zorundaydım- işte, yardımcınız olan K.E.'nin yönlendirmesi, İ.Ş.'nin yürütmesi, iki polis memuru P.M. yazdım; isimleri belli dedim; Ayhan Akça ve Ziya Bandırmalıoğlu, pastaneye gelenler. Tarık filan tarihte, filan yerden alındı, götürüldü, o gün bugün yok. Bu konuda bana ne yapabilirsiniz filan gibi mektup yazdım ve gittiğimde de "mektubu kaybettim galiba, bir yenisi var mı" dedi. "Var" dedim, bir sureti vardı, onu da koydum. Beraber okuduk. Ben, babayım. Mehmet Ağar'ı bugün anlamamak mümkün değil; ama, söylemek zorundayım. Filan tarihte Emniyet Genel Müdürü, filan tarihte Adalet Bakanı, halen İçişleri Bakanı olan Mehmet Ağar Bey, buraya bir isimler yazdım, harfiler yazdım, bir şeyler kısalttım buraya, bunlar neyin nesidir demek akıllılığını bana gösteremedi. 

Bunu Nasıl Öğrendin?

Ayrıca, şunu söyledim: Ben, jandarma başçavuşundan aldığım bilgide şaşırtmaca verilmek için, arabasının Trakya tarafına, Tarık'ın da Yalova tarafına götürüldüğünü öğrendim. Onun öyle bir tespiti vardı. Bugün dahi doğrusunu bilmiyorum. Bunu söyledim. Aynen böyle, masaya vurdu, ayağa kalktı, "bunu nasıl öğrendin" diye. Bir insan kendisini bu kadar ele vermez, veriyorsa altında başka bir sebep var. Bana söylediği son söz şu oldu: "Bütün bunları araştıracağım. Sana da kısa zamanda en geç iki hafta içinde cevap veririm" dedi. Senesi oluyor, henüz cevap yok. Cevap veremezdi; çünkü, iki ihtimal var, ya doğruyu söyleyecekti, söylemesi mümkün değil, kendi kuyusunu kazardı yahut yalan söyleyecekti, ben onu karşısında belge olarak kullanabilirdim. Bugüne kadar dahi Mehmet Ağar bana cevap vermedi. Ben, bu üçgenin içinde bu işin halledildiğini zannediyorum. Çok haklı olarak bana böyle bir sual sormadınız; niye Tarık kaçırılmış olabilir diye. Asıl onu sormanız lazımgelirdi. 
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Dinliyoruz. 
BAŞKAN - Sormamıza gerek kalmadan hepsini anlat. 
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Daha ne iş yaptığını da söylemedin; soracağız. 
CEMALETTİN ÜMİT - Ben, çok ani yola çıktım; dün çok yoğundum. Bir şeyler yazıp, kronolojik sıraya göre anlatsanı belki çok daha iyi olacaktı. Böyle parça parça aklıma geldikçe söyleyeceğim. Tarık belki sütten çıkmış bir kaşık değildi; ama, benim bilebildiğim kadarıyla... 
BAŞKAN - Ne yapardı? 
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Ne iş yapardı? 
CEMALETTİN ÜMİT - Tarık, Çelik Sanayii diye bir fabrikanın ortağıydı. Darıca tarafında büyük bir çelik fabrikası. Çok büyük hacimli, kapasiteli bir fabrika. 
BAŞKAN - Kimlerle ortaktı? 
CEMALETTİN ÜMİT - Bir Burhan Bey var, bir Kemal var. Burhan baba da Kemal oğul zannediyorum. Sanıyorum, eskiden Ankara'da büyük bir bürokrat, başka bir ortakları filan vardı, zaten Tarık da o fabrikadaki hissesini ondan satın almıştı. Kaç sene evvel, tam söylersem yalan söylerim, ama, sanıyorum, altı yedi sekiz sene evvel bu ortaklarla anlaşmazlığa düştüler ve oradan beş altı milyar falan -o zamanın parasıyla- hakkını aldı ve ayrıldı. Ayrıntı olarak her gün ne iş yaptığını söylemem mümkün değil. Ticarî işleri vardı. Cihangir'de halen bürosunun bulunduğu yerde 1050 metrekare sahaya kurulu bir iş hanı gibi bir yer vardı. Ortaklı bir yeri. Onun altını 35 veya 36 dükkân haline getirdiler ve halk pazarı kurdular. Böyle ticarî işleri vardı. 
BAŞKAN - Banka ortaklığı falan var mıydı Kıbrıstaki bankalarla? 
CEMALETTİN ÜMİT - Banka oıataklığını bu olaydan sonra, herhalde siz de yeni öğrendiniz, ben de yeni öğrendim. Son zamanlarda Kıbrıs'ta kurulan bir bankaya ortakmış. Bende ortaklığın anlaşma metni de var, ama, getirmedim onu. Maalesef, o ortaklığı da kâğıt üzerinde bir ortaklıkmış. Orada belli bir hissesi, sermayesi görüldüğü halde, kendisi para yatırmadığından dolayı o bankadan bize... 
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - O banka karapara aklama işleriyle mi uğraşıyor? Duydunuz mu? 
CEMALETTİN ÜMİT - Bilemem. 
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Bilemem değil; o konuda bize bir şey söylemeniz lazım. 
CEMALETTİN ÜMİT - Tarık'ın özel işini bilemem. 
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Sizinle birlikte olduğu dönemde, Ahmet, sizinle birlikte olduğu dönemde, karapara aklayan bankaların konuşması olmuş sizinle birlikte. 
CEMALETTİN ÜMİT - Hayır, hiç alakası yok. Ahmet benim evime geldiği zaman benim evimde iki seferinde Baha Şen var, onun haricinde aile fertleri var. 

Sizin Evde MİT'çi Yok muydu?

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - MİT'çi kimse yok muydu sizin evde? 
CEMALETTİN ÜMİT- Hayır. Hayatımda benim evimi... 
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Tarık Beyin evinde?.. 
CEMALETTİN ÜMİT - Oraya gelip gidiyorlardı, arkadaşları vardı. Tarık eskiden MİT elemanıydı, MİT'de çalışıyordu, MİT'de arkadaşları vardı. 
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Bu kaçırma olayında sonra?.. 
CEMALETTİN ÜMİT - Tarık'ın evine gelmiş olabilir. Ama, ben ayrı evde oturuyorum. 
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Siz oraya gitmediniz? 
CEMALETTİN ÜMİT - Hayır, hiç gitmedim. 
D. FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Peki, sizce niçin öldürüldü? 

Yığılca'yı Ancak Tarık Bilir

CEMALETTİN ÜMİT - Demin de arz ettiğim gibi, bu notlarımı alıp önüme koymadığımdan dolayı aklıma gelenleri anlatıyorum şimdi. Niye kaçırıldı? Benim tespitim şu: Bunu hem bana gelen telefonlardan öğrendim hem bazı insanlar var, duydum diyor, ama, nereden duydu ben bilmiyorum, bilemem de. Gel beraber konuşalım, geldim. Bir şey duydum doğruluk derecesini bilmiyorum. Duyulan şu; ki, ben bundan yüzde yüz eminim. Tarık mutlaka sütten çıkmış kaşık değildi, bu insanların arasına girdiğine göre. Bir olayda mutlaka Tarık'ın içinde olması lazım. Devlete zararlı olduğu bilinen bazı insanların yok ediliş olayları var. Onlardan bir tanesi, Düzce'nin çok sapa bir yerinde vuku buldu. Melendere yahut Yığılca isminde bir yer; yani, denizin bittiği yer. Düzce'den Akçakoca'ya giden yoldan ayrılıyorsunuz, bir su boyuna gidiyorsunuz, su bitiyor, orada, küçük bir köydü, sonra nahiye oldu, politik sebeplerle orası ilçe yapıldı, ondan sonra Bolu'ya uzanan ormanlara geliyorsunuz ve ondan sonra orada yol bitiyor. Burayı, Tarık'ın dışında, daha doğrusu o yörenin insanı olmayan birinin bilmesi mümkün değil. Savaş Buldan diye bir vatandaş Tarık burada ne kadar işin içinde bunu benim bilmem mümkün değil, böyle bir şeyi Tarık'ın bana söylemesi, benim öğrenmem mümkün değil; ama, bu olayın içinde olduğunu zannediyorum ve Tarık bu işin içnde olmasaydı Yığılca'yı bir başka polis teşkilatının bilmesi mümkün değil, o çok sapa, çok enteresan bir yer. Onun için, ben, Tarık mutlaka sütten çıkmış kaşık... 
D. FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Savaş Buldan orada ölü bulundu. 

Tarık'tan Sadece Borç Kaldı

CEMALETTİN ÜMİT - Evet, orada ölü bulundu. Şu bir gerçek. Bankayla ilişkisi, ne iş yapardı, nesi vardı gibi bir beyefendi sordular. Tarık'ın maalesef hiçbir şeyi çıkmadı. Tarık'ın Kızıltoprak'ta çok güzel bir evi vardı. Bugün, İstanbul'da, bahçe içinde müstakil ev her babayiğidin harcı değil. Ama, çok zaman evvel... 
D. FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Neden öldürüldüğünü... 
CEMALETTİN ÜMİT - Oraya geleceğim. Öldükten sonra yahut yok olduktan sonra öğrendik ki, Tarık burayı satmak zorunda kalmış. Tapuda, filan kişiye resmen 
tapusu verilmiş bulduk. Tarık'ın Tuzla'da güzel bir yazlık evi vardı. O da ipotek çıktı. Sattık, borcumuzu ödedik. Tarık'ın altındaki çok güzel bir lüks araba vardı. 
Arabanın parasının tamamı ödenmemişti. Bindiği zamanı ödediği paraya saydık. Onu de verdik. Demin bahsettiğim Kızıltoprak'taki evinde eşyaları vardı; onları 
da taksitle almış, güzel lüks eşyalar vardı. Verilen parayı kullanımına saydık, onları da geri verdik. Sonra bir yerden bir şey çıkar mı bilmiyorum, halihazırda, 
bizim bildiğimiz, Tarık Ümit'e ait bir tek kuruş yok ortada. Bir ahbabımıza 150 milyonluk bir çek vermiş; onu ödeyeceğiz. O borç kaldı. Başka bir borcumuz yok 
şu anda. Ne kaldı geriye? Demin lafını ettiğim, Cihangir'de üç kişinin ortak olduğu, 1050 metrekare üzerinde birbuçuk iki kat filan bir bina var. Onu satmaya çalışıyoruz. Bir o mülk kaldı; üç ortaklı bir mülk. Tarık, son zamanlarda, bazı arkadaşlarına "ben bu insanların arasındayım, ama, daha çok bunlarla çalışmam mümkün değil, yedikleri halt -özür diliyorum, duyduğumu söylemek durumundayım bini geçti, ciddî olarak uyuşturucu kaçakçılığı yapıyorlar, bütün ikazlarıma, ısrarlarıma rağmen mani olamadım, notere gidip bütün bu bildiklerimi tespit ettireceğim ve ben bu insanları kamuoyuna deklare ettireceğim. "Bunu söyledikten sonra demin başta bahsettiğim telefonlar gelmeye başladı, ağzını tut diye. Tarık korkunç derecede zeki bir adamdı. İnsanlara çok güvenirdi. Kendisine güveni vardı, kendisine fazla güveniyordu. Aşırı bir cesareti vardı. Gözünü budaktan esirgemezdi, bana kimse bir şey yapamaz gibi lafları olmuş, kendisini ikaz ettiklerinde arkadaşları. Bir ara, Yaşar Bey sual sordular, nereden biliyorsun diye. Bilmem mümkün değil. Başta anlattığım misal, biliyorsunuz, bu kadın fahişe, ama, yok deliliniz elinizde. 
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Nereden biliyorsunuz demedim, kimden duydunuz dedim. 

Tarık'ı Minibüs'te Etkisiz Hale Getirdiler

CEMALETTİN ÜMİT - Korkut Eken, Tarık kaçırılmadan evvel bir hafta kadar, özel timden birkaç memuruna -Tarık bu tehlikeleri sezince son zamanlarda evine 
gelmemeye başladı- kaldığı bir evi tespit etmişler. Oralarda nöbet tutmuşlar bir hafta on gün, ne kadarsa. Tarık'ın bir kolayını bulamayınca bu yola tevessül 
ettiler. Ben, zannediyorum ki, o gün, çok mühim bir olay var, bir yere gitmek zorundayız, sana ihtiyacımız var" dediler. Tarık Düzce'ye gitme niyetinden vazgeçti. Onlarla beraber olmak üzere planını değiştirdi. Bu iki memur Tarık'ı aldılar, saat 9.20 civarı filan pastaneden çıkışları. Yine, jandarma başçavuşundan tespit ettiğime göre, bunlar, evvela bir Opel arabaya transfer oldular, sonra bir minibüse transfer oldular. Orada Tarık'ı etkisiz hale getirdiler ve hepinizin isimlerini çok iyi bildiğiniz, burada çok söylenmiş olması lazım, Abdulah Çatlı, Haluk Kırcı ve Sami Hoştan veya Hoşnaf -ben iki soyadı duyuyorum, hangisi doğru bilmiyorum- onlara teslim edildi. Yine, tespitlerimize göre, kaçırıldığı gün Cuma, daha doğrusu, Perşembeyi Cumaya bağlayan gece. Tarık Cuma sağ, Cumartesi sağ, Pazar sağ, Pazartesi akşamüstü veya Salı günü öldürüldü. 
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Bu kanaate nereden vardınız? 
MİT'teki P...ler Gelip Seni Kurtarsın
CEMALETTİN ÜMİT - Sanıyorum ki, MİT'in bu konuda araştırmaları oldu. Oradan duyumlarım oldu. Hatta, MİT, bu konuda Mehmet Ağar ile konuştu. Mehmet Ağar yardımcı olacağını, bir infazın yaptırılmayacağını filan söylemiş. Duyum bu. Ne kadar doğru bilemem. Hatta, aslında cuma günü öldürmeyi düşündükleri halde aralarında ihtilaf olmuş. Bir tanesi, hangisi olduğunu bilemiyorum, MİT ile daha evvel beraber çalıştığından dolayı MİT ile yakın ilişkileri olduğundan, MİT ile yakın arkadaşları olduğundan dolayı "şimdi o MİT'teki P. nokta noktalara söyle gelip seni kurtarsınlar" gibi laflar etmişler. Bir cep telefonu ile bu duyum bir yere gitti. Aralarında bir ihtilaf oldu. O sebepten dolayı, demin söylediğim gibi, infazı Cuma günü değil, Pazartesi akşamüstü veya Salı günü yapıldı. 
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Yer olarak?.. 
CEMALETTİN ÜMİT - Son zamanlarda, özellikle bu Susurluk olayından sonra hemen her gün telefon alıyorum. Yer bildiriyorlar. Yüzde 99'unun yanlış olacağını, belki biri doğru çıkar diye Trakya kazan ben kepçe arıyorum, bir şey bulmam mümkün olmadı maalesef. 

Bunlar Uyuşturucuya Karışmış

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Sayın Ümit "arkadaşlarına' bunlar uyuşturucuya karışmışlar, notere gideceğim, söyleyeceğim dedi" dediniz. Bu arkadaşları kımlerdi? 
CEMALETTİN ÜMİT - Onlar direkt bana gelmiyorlar. Onlar birilerine söylüyorar. O birilerine söylüyor. 
D. FİKRİ SAĞLAR (İçel) - O birilerini bilirsiniz hiç olmazsa. Size söyleyenler... 
CEMALETTİN ÜMİT - Onlar da hiç bir şekilde ortaya çıkmıyorlar. 
D. FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Bunu kendilerini belirtmeden mi söylüyorlar? 
CEMALETTİN ÜMİT- Tabiî. 
D. FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Yüz yüze mi konuşuyorsunuz? 
CEMALETTİN ÜMİT - Hayır. Hiçbir tanesi yüz yüze gelmiyor. Madem ki, bunları biliyorsunuz bize yardımcı olun, ne olur gelin, gidelim, konuşalım, söyleyelim. 

Bu Arkadaşları Mehmet Eymür mü?...

D. FİKRİ SAĞLAR (İçel; - Bu arkadaşları Mehmet Eymür mü? 
CEMALETTİN ÜMİT - Hayır. İstanbul'dan kendi özel arkadaşları. 
D. FİKRİ SAĞLAR (İçel) - MİT ile ilgili bilgileri Mehmet Eymür'den mi aldınız? 
CEMALETTİN ÜMİT - Daha çok o bilgileri Mehmet Eymür Tarık'ın kızına söyledi. Yani, o kanalla aldım. Ama ben de Mehmet Eymür'ü iyi tanırım. 
D. FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Bu araştırmada MİT'ten de çalışanlar oldu mu sizlerle birlikte? 
CEMALETTİN ÜMİT - Ben, kendi faaliyetimi kendim yürüttüm; ancak, MİT ile ilgili memurlar olaydan sonra daha evvel de bu adını andığımız Ayhan Akça ve Ziya Bandırmalıoğlu gelip Tarık'ın evinde kalıyorlardı. 
D. FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Bu iki polis daha önce Tarık'ın evinde kalıyorlar mıydı? 
CEMALETTİN ÜMİT - Tabiî, evinde kalıyorlardı. Hatta, Korkut Eken de çok yakın arkadaşı. Düzce'nin dağın başında bir köyüm var, çok nefis bir köyüm var ormanın içinde. Korkut Eken bana Tarık ile oraya misafirliğe geldi. Korkut Eken, karısıyla Tarık'ın Tuzla'daki evinde misafir kaldılar. Sonra bu olaydan dolayı ters düştüler. 
D. FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Hangi olaydan? 

"İhbar Edeceğim" Olayından Ters Düştüler

CEMALETTİN ÜMİT - "İhbar edeceğim" olayından dolayı. 
D. FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Bu kadar basit mi? Ne konuda ihbar edecekti? Uyuşturucu filan... 
CEMALETTİN ÜMİT - Uyuşturucu bahis konusu. 
BAŞKAN - Bir uyuşturucu, para meselesi var; 350-450 bin dolar mı ne. 
CEMALETTİN ÜMİT - Sayın Başkan, bunu siz bir yerden duydunuz. Böyle bir laf benim de kulağıma geldi. 
BAŞKAN - Nasıl geldi? 

Yaşar Öz: Bunlar Peşinde Dikkat Et

CEMALETTİN ÜMİT - Matbuattan, şuradan buradan; ama, bunun hiçbir mesnedi yok benim bilebildiğim kadarıyla. Bir Yaşar Öz var. Yaşar Öz bizim köylümüz. Benim çok iyi tanıdığım bir beyefendinin oğlu; babası rahmetli oldu. Yaşar çocuktu, yani, belki bir iki defa görmüşümdür. Ne yapar. kişiliği hakkında da bir fikrim yok. Yaşar Öz Nevşehir denildiğinde... Yaşar Öz'ün Nevşehir'de evli bir kızkardeşi var. Abdullah Çatlı'nın karısı Yaşar Öz'ün kızkardeşinin görümcesi. Mutlaka Abdullah Çatlı'dan o kanaldan bir şey duymuş olmalı. Köylümüz, komşumuz olması hasebiyle Yaşar da bir defa gelip Tarık'a bunu başkalarına söylemiş. Oradan duydum. Bunlar senin peşinde, ayağını denk al. 
BAŞKAN- Bunlar dediği kim? 
CEMALETTİN ÜMİT - Çatlı grubu. 
D. FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Peki, Tarık Ümit ile Yaşar Öz'ün ortaklığı var mı? 
CEMALETTİN ÜMİT - Hayır, hiçbir ortaklığı yok benim bildiğim; ancak, çok sene evvel ben Almanya'dan yeni dönmüştüm. Yaşar Öz bir ara Düzce'de çalışıyordu. Hatta, Düzcespor Klübü'nün başkanlığını yaptı. O zaman bir paraya sıkılmış. Tarık ona borç para vermiş. Bu borç paranın karşılığında, onun orada bir dairesi vardı, onu vermeye kalkmış filan. "Parayı bulduğun zaman verirsin" demiş. Böyle bir alış verişleri ve arkadaşlıkları var; ama, iş ortaklığı hayır, benim bildiğim kadarıyla. 
D. FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Yaşar Öz'ün uyuşturucuyla ilgisi var mı, uyuşturucu kaçakçılığıyla? 
CEMALETTİN ÜMİT - Çocukluğunu biliyorum. Sonra ben on sene Türkiye'den koptum, birçok çevremden koptum. Ama, bunu duydum. Hatta, Yaşar Öz, Tarık'a o kadar çok yakındı ki, çok yakın arkadaştılar. Sordum, soruşturdum, acaba ben böyle biliyorum da, bu benim yeğenim; ama, herşeyi benim bilmem şart değil, benim bilmediğim, Tarık'ın herhangi bir gayri kanunî, yasal olmayan bir işi, uyuşturucu, o, bu veya öteki bir şeyi var mı diye çok araştırdım; bugüne kadar ben birşey tespit edemedim. 
D. FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Tarık'ın mı tespit edemediniz? 
CEMALETTİN ÜMİT- Tarık'ın... 

Kozakçıoğlu Jandarma Bölgesi, Polis Karışamaz 

MAHMUT YILBAŞ (Van) - Tarık Bey kaybolduktan sonra hemen ertesi gün veya ondan sonra takip eden günlerde, yani, altı ay sonra da olabilir, çünkü, kafama takılan bir olay var. İster jandarma alay komutanlığına, yani, İstanbul alay komutanlığına isterse -savcıyı yakaladım, yani, savcıya bir dilekçe verdiğinizi ifade ettiniz- İstanbul Emniyet Müdürüne veyahut da o teşkilattan üst seviyede herhangi birine yazılı veya sözlü müracaatınız oldu mu? Bakın, Tarık Ümit kayıp, arkadaş, şu işi araştırın. Savcıya müracaat ettiğinizi tespit ettim, yani, yazdım; ama, iki tanesini söylediyseniz ben kaçırdım, söylemediyseniz, emniyetle ve jandarmayla; çünkü, jandarmayla bu ilişki son derece önemli, emniyetle de önemli. 
CEMALETTİN ÜMİT - Arz edeyim. Sayın Hayri Kozakçıoğlu'nun eşini ameliyat ettim. Bizim bir ameliyat ekibimiz var. O sebeple, kendisiyle yakın ünsiyetimiz vardı Olağanüstü Hal Bölge Valisiyken. Sonra İstanbul'a vali olarak geldi. Ben, bir başka münasebele Vali Beye gitmek zorunda kaldım ve bunu açtım kendisine. Bana yardımcı olun dedim. O zaman Sayın Menzir vardı, Menzir o an için dışarıdaydı. "Geldiği zaman ben sizi görüştürürüm; ancak, bu -Yaşar Beyin de söylediği gibi- jandarma bölgesinde olan bir olay. Buna emniyet karışmaz, ama, istiyorsanız ben randevu alayım, seni göndereyim" dedi. O sebepten dolayı ben gitmedim. 
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Alay komutanıyla görüştünüz mü? 
CEMALETTİN ÜMİT - Alay kumandanıyla bir kaç defa telefonla görüştüm. Şu anda da o konuda söyleyecek bir şeyim var. Yakın bir tarihte bana yine böyle bir şey, ihbar geldi. Filan yerde, filan kişinin çiçek bahçesinin karşısındaki ev Sami Hoştan'a aittir ve cenazeniz oradadır diye. Ola ki doğru olur. Şu andaki İstanbul başsavcısı benim çok yakın arkadaşım; Ferzan Çitici. Ona gittim. Bana yardım et dedim. "Sana jandarma kanalıyla yardım edebilirim" dedi; jandarmaya havale etti. Orada da beni belli bir albaya, Trakya bölgesindeki albaya gönderdi. Gittik, aradık bir şey bulamadık. Son zamanlarda ben tekrar gittim oraya ve şunu sordum: Bana vermeyebilirsiniz, ama, ben, biliyorum ki, buradaki jandarma assubayı çok ciddî bir araştırma yaptı ve bunun bir raporu olması lazım. Bana eğer veremiyorsanız, vermiyorsanız, bunun bir suretini bir soruşturma komisyonu var, oraya verelim. 
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Öncesinde alay komutanı veya altında herhangi bir yetkiliyle görüştünüz mü, araştırma yapılmasını sağlamak amacıyla? 

Alay Komutanı: Dosyada Size Yarayacak Bir Şey Yok

CEMALETTİN ÜMİT - Telefonla birkaç defa. Hatta şu anda cebimde var. Gönderin dedim. Karşıma bir istihbarat binbaşısı çıktı "ben, buraya yeni geldim, bu olayı laf olarak biliyorum; ama, dosya hiç elime geçmedi. Günlerden pazartesiydi, yarından sonra çarşamba günü gel, ben sana olayın detayını bildiririm. Ne olduğunu ve ne yapabileceğimizi bildiririm" dedi. Telefon ettim saat 12.00, 13.00 civarı binbaşıya, hangi saatte size gelebilirim diye. Saat 4'te gel dedi. Gitmeye hazırlanırken alay kumandanı Baki -yazılı, şu anda bilemiyorum- beni aradı "binbaşımı aramışsınız böyle bir maksatla. Dosya şu anda benim önümde, dosyada bizim başçavuş hiçbir şeye ulaşamadığından dolayı dosyada size yarayacak hiçbir şey yok" dedi. Ama, ben, bu arada, başçavuş size gelip ifade vermeden evvel dahi kendisini Diyarbakır'da telefonla buldum. Ben memurum, başçavuşum, etim budum belli. Eğer hududumu aşar konuşursam benim çoluğum çocuğum var, emeğimden, ekmeğimden, mesleğimden olurum, bana çok şey sorma dedi. Daha evvel de kulağıma gelmişti. Bu raporun iki sureti, biri İstanbul'da Başsavcılığa yahut valiliğe bir yere verildi; biri de ilgili birime, Ankara'ya geldi. Ben, şimdi, çok iyi biliyorum ki, başçavuşun hazırladığı rapor bütün detayıyla Ankara'da bir ilgili birimde, bir dosyada saklı. Onu bulup içeriğini araştırmak sizin göreviniz. 
D. FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Tarık Ümit, Almanya'da Alman istihbaratıyla çalışıyor muydu? 

Tarık PKK'nın Uyuşturucusunu Almanlara Yakalattı

CEMALETTİN ÜMİT - Onu da son zamanlarda duydum. Ben de söylemedim, siz de sormadınız; Tarık'a sahte bir plaka niye verildi? Göztepe'de basılan bir Dev-Sol hücre evinde, Tarık'ın evinin adresi, krokisi, arabasının numarası çıktı. Onun da bende kâğıtları var. Bu sebeple, Tarık, emniyete müracaat etti, hayatım tehlikede bana sahte plaka verin diye. İstanbul emniyeti araştırdı, araştırma neticesinde Tarık'ı haklı buldu, sahte plaka verilmesi için Ankara'ya yazıldı ve Ankara'da Mehmet Ağar imzasıyla kendisine sahte plaka verildi. Yine, bir duyumuma göre, Hollanda'da basılan bir PKK hücre evinde hedef insanların listesinin başında Tarik Ümit vardı. 
D. FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Neden Tarık Ümit hedef insan? 
CEMALETTİN ÜMİT - Şundan dolayı: PKK'nın Avrupa'daki uyuşturucusunun Alman polisi tarafından yakalanmasında büyük faydası oldu. Bir şeyi daha unutuyordum. Bunu burada söylememiş olabilir sayın başçavuş. Bunun mutlaka tespitinde fayda var diye düşünüyorum. Bir gün yine bana bir şeyler sormak üzere evime geldiğinde böyle masaya vurdu "şaşırıyorum" dedi. "Bu memlekete bu kadar faydalı işler yapan bir adam nasıl yok edilir" diye, onun tespitleri, Dev- Sol'a karşı yapılan girişimlerde, baskınlarda ve PKK'nın ve Dev-Sol'un uyuşturucu trafiğinde çok ciddî hizmetleri görüldüğünden... 

Önemli Birşeyler Varsa Dinleyelim

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Vaktiniz varsa, biz, bir saat ara vereceğiz; daha söyleyeceğiniz önemli bir şeyler varsa dinleyelim. 
CEMALETTİN ÜMİT - Ana hatlarıyla burada söyledim... Siz sorun. 
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - O zaman ben bir şey sorabilir miyim? Sayın Ümit, biraz önce söylediniz, Tarık Ümit'in, işte, evlerinin olmadığını, bu arada da Kızıltoprak'ta eşya aldığını... 
CEMALETTİN ÜMİT- Ben verdim... 
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Bir de arabası olduğunu; ama, paraları ödenmeden... 
CEMALETTlN ÜMİT - Parası ödenmediğinden dolayı... 
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Niye para ödenmeden böyle bir yatırıma girilir, beklediği bir para mı vardı acaba? 
CEMALETTİN ÜMİT - Onu ben bilemem... Hayır, beklediği bir para yok; normal orada dükkânları var, halk pazarı var Cihangir'de, 25-26 tane dükkânı var. 
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Şöyle bir soru soralım mı? 
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Tabiî sorun. 
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - İfadeler çok net aklımda. Ben bunları hep kafamda çevirdim. Şimdi, kardeşim, diyor ki... 
CEMALETTİN ÜMİT- Kim diyor? 

Bu Resmi Kayıtlı Bir İş...

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Kederoğlu... Avşar "bana geldi, benim telefonumu tespit etmiş; benim telefonumla, gerçekten, Ziya Bandırmalıoğlu görüştü onunla" diyor. Doğrudur... İbrahim Şahin de diyor ki "Ayhan Akça, Mehmet Ağar ve ben, biz, o gün, verdiğiniz tarif günü Diyarbakır'da idik." Bu resmî kayıtlı bir iş. Ziya Bandırmalıoğlu da diyor ki, beni bayram şekeri vermek üzere kendisi çağırdı ve tek başıma gittim. Onun ifadesiyle İbrahim Şahin'inki tuttuyor. Tek başına gitti. Arkadaşınız diyor ki, o bahsettiğiniz dostunuz... 
CEMALETTİN ÜMİT - Baha Şen... 
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Baha Şen, iki kişiydiler, birisi buydu, birisi buydu. 
CEMALETTİN ÜMİT - Ve üçüncüsünü sorduğunda da evde diyor. 
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Burada bir çelişki var. Yalnız, assubayın anlattıkları da tek kişi olduğu yolunda. 
CEMALETTİN ÜMİT- Hayır... 
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Hayır... Tek kişi değil. 
CEMALETTİN ÜMİT - Hayır efendim, assubay iki tane resim gösteriyor Baha Şen'e... 

İki Kişiydi

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - İki kişiydi... Evet... Evet... 
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Bir saat mı ara veriyoruz? 
BAŞKAN - Bir saat ara veriyoruz. Bu arkadaşın konuşmalarını bitirelim. 
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Siz o zaman devam edin. 
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Oylama olursa ben de gideceğim. 
BAŞKAN - O zaman, sorularımızı net olarak soralım da bitirelim... Şimdi, bu Baha'nın da ifadesi alındı mı DGM'de? 
CEMALETTİN ÜMİT-Evet... 
BAŞKAN - Alındı mı? 
CEMALETTİN ÜMİT- En az iki defa... 
BAŞKAN - Yüzleştirildi mi o polislerle? 
CEMALETTİN ÜMİT-Fotoğraflarını gösterdiler. 
BAŞKAN - Kendilerini göstermişler mi? 
CEMALETTİN ÜMİT - Bilemiyorum onu. 
BAŞKAN - Tanıdı mı o fotoğraflardan? 
CEMALETTİN ÜMİT - Tanıyamamış; çünkü, sonradan tespit ettiğime göre -ben bunu MİT'ten duydum sonra- assubayın eline geçirdiği fotoğraflardan onları tespit etmek zaten mümkün değilmiş. Böyle ikinci üçüncü kopye, çok eski bir resim filan. 

Cavit Kod'un Esas Adı Ne?

BAŞKAN - Peki, bu "Cavit" dedin, Cavit'in kod adı Cavit... Ali dedin; o da kod ad herhalde... 
CEMALETTİN ÜMİT- Hayır... Ali, Tarık'ın yanında odacılıkta, kapıcılıkta çalışan birisi. 
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Soyadı nedir? 
CEMALETTİN ÜMİT - Bilemiyorum. 
BAŞKAN - Cavit'in kod adı Cavit de, esas adı ne? 
CEMALETTİN ÜMİT - Onu bilmiyorum, görsem de tanımıyorum. 
BAŞKAN - Neci imiş bu Cavit, neci; yani, ne iş yapıyormuş? 
CEMALETTİN ÜMİT - Cavit, eğer benim duyumlarım yanlış değilse, halen bu Özel Harekât Timiyle ilgisi olan, halen onların arasında olan birisi olmalı, bu olaydan dolayı dışlanmamışsa; çünkü, ona, Tarık'ı öldürmek üzere silah ve para veriyorlar ve İstanbul'a. gönderiyorlar. Gönderiyorlar derken, çoğul kullanmamam lazım, Korkut Eken ismen kendisi. 
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Burada çok eminsiniz Korkut Eken olduğuna. 
CEMALETTİN ÜMİT - Evet, kendisi söylüyor, Tarık'ın arkadaşları da söylüyor bunu. 
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Bu arkadaşlarından bizim görüşmemiz mümkün olan var mı? 
BAŞKAN - Söylerler mi yani bize? Bir de bu... 
CEMALETTİN ÜMİT-Araştırırım Sayın Fikri Sağlar. 
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Cavit önemli çünkü. 
BAŞKAN - Şimdi, Cavit'i görseler tanırlar mı fotoğrafından filan; yani, o size bilgiyi getiren insanlar. Bize ismini söyleseniz. 
CEMALETTİN ÜMİT - Tabiî, böyle bir sualle muhatap olacağımı bilmediğimden dolayı, ben böyle bir şey sormadım, bilemiyorum; ancak, araştırırım, şunu ben de öğrenmek isterim sizden. Şimdi, konuşmayan insanların çoğu korktuğundan dolayı konuşmuyor ve bunlar haklılar. Yani, ben tehdit ediliyorum, silah almak için müracaat ettim, silah vermediler bana. 

Fotoğraftaki Ceset Tarık'ın mı?

BAŞKAN - Şimdi, size fotoğraflar göstereceğim; bu Tarık mı? Biz bir yerden bir fotoğraf elde ettik. 
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Onu da söyleyelim. Bir savcı - eski Elmadağ Cumhuriyet Savcısı, şimdi başka yere tayin olmuş- bize bir mektup yazdı "benim mıntıkamda, jandarma bölgesinde başından vurulmuş bir şekilde, işkence görmüş şekilde birisini bulduk. Fotoğraffarına bakılırsa bu Tarık Ümit'e benziyor" dedi. Bir bakın bunun fotoğraflarına. 
CEMALETTİN ÜMİT - Hayatımda ben Tarık'ın blucin giydiğini görmedim; çok güzel giyinirdi, çok temiz giyinirdi. Böyle bir fotoğrafın Tarık'a ait olması mümkün değil bana göre. Bir de şu resme göre -tabiî, çok zor söylemek- Tarık kısa boylu birisiydi, burada biraz daha... 
RAPORTÖR- 1, 85 efendim. 
CEMALETTİN ÜMİT - Hiç alakası yok. 
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Acaba bize gönderdikleri fotoğraflar bu fotoğraflar mı, başkaları yok mu? 
RAPORTÖR - Hayır, başka yok. 
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Hiç fotoğraf yok mu başka? 
RAPORTÖR - Bunlar... 
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - O üç kişinin hepsinin fotoğraflarını gönderselerdi. 
RAPORTÖR - Başka kişi yok zaten. Şimdi, 1994'ün mayısında bulunmuş bu ceset, 1994'ün mayısından sonra zaten Elmadağ'da bulunan bir ceset yokmuş. 
BAŞKAN - Evet, başka soru sormak isteyen? 
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Ben bir şey sormak istiyorum. 
CEMALETTİN ÜMİT - Pardon... Ben bir şey öğrenmek istiyordum. Şimdi, ben, böyle birini bulursam, rica etsem, yani, kimliğini filan belli etmeden gelip sadece size anlatıp gitmesi mümkün mü? 
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Mümkündür... 

Açığa Çıkartmadan Şahit Dinler misiniz?

CEMALETTİN ÜMİT - Yani, bu deklare edilmeden dışarıya... Bugün benim burada sorgulanacağım birçok yerde yazıldı, çizildi, söylendi. Benim için çok doğal bu; ama... 
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Hatta biz İstanbul'a geleceğiz, İstanbul'da da görüşebiliriz. Sayın Başkanın başkanlığında bir heyetle geleceğiz. 
BAŞKAN - Tabiî, siz, o tespitlerinizi yapın. Bize, tespitlerinizi, lütfen, bir dilekçeyle bilidirin ki, biz, ona göre o adamları dediğiniz şekilde... 
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Yani, can güvenliği açısından gizli kalır falan diye söylerseniz... 
CEMALETTİN ÜMİT - Çünkü, zabıtlara geçerken filanın ifadesi olarak geçerse, o mutlaka bir gün deşifre olacaktır. 
BAŞKAN - Ama, takdir edersiniz ki, yani, bir şeyler belli olmadan... 
CEMALETTİN ÜMlT - Onu çok iyi anlıyorum da Sayın Başkan, şunu söylemek istiyorum: Ben, böyle birini bulduğum zaman, orada filanın ifadesi olarak buraya geçer de, bir gün bu deşifre olduğu zaman o yine endişesiyle yahut da kendi kaderiyle karşı karşıya, başbaşa kalmış olacaktır. 

Bize Yazılı Rapor Ver

SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Bir de Sayın Ümit biraz önce dediniz ki, eğer, şey yapsaydım kronolojik olarak getirebilirdim, yazabilirdim... Eğer, mümkünse, siz, sakin olduğunuz bir zamanda, evde, yine, başınızdan şöyle bir düşününüz, kronolojik olarak sıralayabilirseniz, bize öyle resmî bir yazı olarak da verebilirsiniz. O da çok makbule geçer. 
CEMALETTİN ÜMİT - Affınıza sığınıyorum, ben adınızı bilmiyorum Hanımefendi. 
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Sema Pişkinsüt. 
CEMALETTİN ÜMİT - Ana hatlarıyla ben söyledim. Sanıyorum ki, bundan sonra hatırlayıp yazacağım şey işin detayı olur. 
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Ama, o bizim için yararlı olabilir. 
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Detay da yararlı olur. 
CEMALETTİN ÜMİT - Yararlı olacağına inandığım... Bir de şöyle bir şey isteyebilirmiyim. Şimdi, tabiî, ben birçok şeyler anlattım da, şu anda neler anlattığımı ben de bilmiyorum. Bu zabıttan bana bir suret vermeniz mümkünse, o zaman neyi unuttum ben onu anlarım. 
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Veririz... 
CEMALETTİN ÜMİT - Onu nasıl alabilirim? 
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Sayın Başkan çıkınca size gönderir. 
BAŞKAN - Sen, bir hafta sonra benimle temasa geç. 
CEMALETTİN ÜMİT - Semra Hanıma adres bırakayım efendim lütfederseniz, bitince, bana postalasın. Ben zatıâlinizi de ararım gayet tabiî de, ayrıca bir meşguliyet olur. 
BAŞKAN - Tamam, olur... Olur... Sizin başka söylemek istediğiniz var mı? 
CEMALETTİN ÜMİT - Şu anda hatırlıyamıyorum Sayın Başkan, eğer hatırlarsam... 
BAŞKAN - Peki, teşekkür ederiz. 
CEMALETTİN ÜMİT - Ama, şeyden sonra olsaydı, belki de onların çağrıştıracağı... 
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Eğer vaktiniz varsa, bir saat daha bekleyebilirseniz... 
CEMALETTİN ÜMİT - Ben dönmek zorundayım Sayın Sağlar. 
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Öyle mi... Yani, bir saat ara verdik, oylama var Mecliste, oraya gideceğiz, ondan sonra gelip, sormak istediğimiz bazı şeyler olacaktır. Ben, kişisel olarak, bu Tarık Ümit olayı çözüldüğü takdirde birçok şeyin çözüleceğine inanıyorum. Dolayısıyla, bunun üzerinde çok ciddî olarak duruyoruz, ben şahsen duruyorum. Bununla ilgili kafamda birçok sorular var. Bunları, eğer sizin vaktiniz yoksa, daha sonra Sayın Başkanla birlikte sizle temas ederek belki bir daha... 
CEMALETTİN ÜMİT - İstanbul'a gelme zamanınız ne olur acaba? 
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Bilemiyoruz, ama, onunla ilgili daha önce bildiririz. 

Tarık Olayını Çözerseniz Hepsi Çözülür

CEMALETTİN ÜMİT - Sayın Sağlar, haddimi aşarak konuşmuş olmayayım, çok ciddî bir tespitiniz var. Hepsini bir kenara bırakın, Tarık olayını dört dörtlük çözerseniz, bütün şu anda çözmek zorunda olduğunuz soruların hepsini çözebilirsiniz. 
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Hepsini çözeceğimizi biliyorum. Ben de aynı düşüncedeyim. 
CEMALETTİN ÜMİT - Bu tespitleriniz yüzde yüz doğru. 
BAŞKAN - Siz de bize yardımcı olun. Peki, teşekkür ederiz. Buraya kadar zahmet ettiniz. 
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Çok teşekkür ederiz. 
CEMALETTİN ÜMİT - Ben teşekkür ederim.

http://www.atin.org/detail.asp?cmd=articledetail&articleid=292



Mahmut Yıldırım Yesil

Yeşil Nasıl  Kayboldu

7/2/2001 - 11:00 
Atin,

Bir Basın Haberi Üzerine

Bu sayfalarda bir şey yazarken, okuyucularımıza mahcup düşmemek için kırk kez düşünüp, bir detayı bile saatlerce araştırıp öyle yazıyoruz. Yüksek tirajlı bazı gazeteler ise her aldıkları haberi hiç araştırmadan, hatta doğru dürüst okumadan haber yapıyorlar. Bir mesnedi olmasa da insanları karalayan, ciddi bir suçla suçlayan imalı başlıklarla. 
Sabah gazetesi, 05.Şubat 2001 tarihli nüshasında Yeşil Kod Mahmut Yıldırım'ın kardeşi Bahattin Yıldırım'ın bir internet gazetesine yaptığı açıklamayı, haber yapmış. Bahattin Yıldırım'la görüşen İnternet gazetesi "deepNOT"un başlığı şöyle: "İlk kez abisinin ağzından tekmil-i birden YEŞİL'in hikayesi"
Sabah gazetesi ise haberi başka yöne yönlendirmiş. "Eymür'le görüşmeye gitti, yokoldu". Yazının başlık kısmı şöyle devam ediyor. "Yeşil'in 1 Aralık 1999'da Mehmet Eymür'le randevusuna gittiğini ve bir daha dönmediğini söyleyen Yıldırım, 'Yüzde 99 öldürüldü' diyor"

Biz Bahattin Yıldırım'ın böyle bir imada bulunduğunu sanmıyoruz. Eğer sözleri böyle bir ima taşıyorsa bundan sadece üzüntü duyarız.
Haber birçok yanlışlıklarla dolu. Öncelikle belirtilen tarih yanlış.1 Aralık 1999'da böyle bir görüşmenin gerçekleşmesi benim açımdan maddeten imkansız, zira belirtilen tarihte Türkiye'de değil ABD'deydim. Bahattin Yıldırım'ın da Aralık 1996'da kaybolan ağabeyi için 1999'da Eymür'le görüşmeye gitti diyeceğini zannetmiyorum.
29.07.2000 tarihinde yayınladığımız "Uyuşturucudan Susurluk'a 15" başlıklı yazıda bu konudaki bilgilerimizi açıklamıştık. Yazının bu bölümünü tekraren yayınlıyoruz:

Son Görev

23 Kasım 1996'da tekrar bir yurtdışı göreve yollandı. 28 Kasım 1996'da (Perşembe) görevden döndü. 29 Kasım 1996 (Cuma) günü, bu görev ile ilgili raporunu yazdı.
1 Aralık 1996 Pazar günü bu görevle ilgili bir toplantı yapılacaktı, toplantıya gelmedi. Onun üzerine ilgili personel evinden aradılar. Bir gece önce evden çıkmış ve halen dönmemişti. Çağrı cihazına gönderilen mesajlara da cevap vermiyordu.
Devamlı yanında gezen arkadaşı V.Ö., YEŞİL'in, 30 Kasım 1996 Cumartesi günü, Gülhane Askeri Tıp Akademisi önünde Macaristan'dan gelen ve Macar İsmail lakaplı İsmail Hoşkaya'nın adamlarından Coşkun ile buluştuğunu, 1 saat kadar görüştüklerini, Coşkun'u Maltepe semtine bırakıp ayrıldığını, daha sonra aynı akşam Coşkun'la bir görüşme daha yaptığını, bilahare Coşkun'un Mersin'e gittiğini, bu husuları Coşkun'dan öğrendiğini belirtti. 

V.Ö., YEŞİL'in 02 Aralık 1996 günü Beyler Sofrası Restorant A.Ş. ile telefonla görüştüğünü de öğrenmişti. V.Ö. de YEŞİL'e ulaşamıyordu.

Kayboldu

YEŞİL kaybolmuştu. Önce yeniden polis tarafından alındığını düşündük. Ancak bu konuda bir bilgi alamadık. Çağrı cihazını, telefonlarını, temas edebileceği kişileri kontrola aldık. YEŞİL'den hiç bir emare yoktu. Ne ailesi, ne yakınları nerede olduğunu bilmiyorlardı. Beyaz renkli otomobili de kayıptı.

O tarihten sonra YEŞİL'le görüştüğünü, talimat aldığını, kouştuğunu söyleyenler çıktı. Hatta televizyonlara çıkan, gazetelerde beyanat veren YEŞİL'ler de vardı.
Ancak YEŞİL Kod Mahmut YILDIRIM, o tarihten beri, yani 4 senedir kayıp." 
Yukarıdaki satırlarda da belirtildiği gibi Yeşil'in yurtdışı görevden dönüş tarihi 28 Kasım 1996 Perşembe günüdür. Ben Yeşil'le ve operasyona katılan diğerleri ile görevden döndükleri gün görüştüm. Bana şifahi olarak kısaca yürütülen faaliyetle ilgili bilgi verdiler. Yorgun olduklarından fazla tutmadım.
29 Kasım 1996 Cuma günü sabahı, Yeşil daireye gelerek operasyona katılan diğer personel ile birlikte raporunu yazdı. Bu sırada kendisine 1 Aralık 1996 Pazar günü, öğlene doğru operasyonun değerlendirilmesi ile ilgili bir toplantı yapılacağı iletildi. Ben kendisini görmedim.
01 Aralık 1996 Pazar günü toplanıldığında Yeşil'in bulunmadığını görünce ilgili personele arayıp kendisini beklediğimizi belirtmelerini söyledim. Genelde randevularına zamanında gelirdi.
İlgili personel, kendisini bulamadıklarını, evinden sorduklarını, ailesinden "dün akşam çıktı, gece eve gelmedi" cevabı aldıklarını söylediler. Benim şahsen ne Bahattin Yıldırım'la ne de ailesi ile bir görüşmem olmadı.

Bilahare Yeşil'in devamlı yanında gezen ve şoförlüğünü yapan V.Ö., Yeşil'in 30 Kasım 1996 Cumartesi günü, Gülhane Askeri Tıp Akademisi önünde, Macaristan'dan gelen ve Macar İsmail lakaplı İsmail Hoşkaya'nın adamlarından Coşkun ile buluştuğunu, 1 saat kadar görüştüklerini, Coşkun'u Maltepe semtine bırakıp ayrıldığını, daha sonra aynı akşam Coşkun'la bir görüşme daha yaptığını, bilahare Coşkun'un Mersin'e gittiğini belirtti.
Bir ara Yeşil'in Coşkun'la birlikte Lübnan'a gitmiş olabileceği, orada yakınlarının bulunduğu söylendi. 
Yine V.Ö'nün beyanına göre Yeşil 02 Aralık 1996 Pazartesi günü, devamlı gittiği Çankaya'daki Beyler Sofrası Restoranın sahipleri ile telefonla görüşmüş, nerede olduğunu belirtmemişti. Eyüp Aşık'ın iddialarını bir yana bırakırsak, bizim izini sürebildiğimiz son tarih 02 Aralık 1996 Pazartesi.
Yeşil ile birlikte ortadan yok olan otomobilinin bulunduğunu Sabah'taki bu haberden öğrendim. 

Sıradan insanlar, biraz da seyrettikleri filmlerin etkisiyle, onlar için gizem taşıyan İstihbarat Teşkilatlarına bu tip faaliyetleri çok kolay yakıştırırlar. Tarık Ümit'in kaybolması hadisesinde de ailesi ilk önce bizden şüphelenmişti. Daha sonraki gelişmelerle kanaatleri değişti. Onların bu düşüncelerine üzülmüş, ancak saygıyla karşılamıştık. Tahmin etmiyoruz ama Yıldırım ailesinin de bazı şüpheleri varsa onları da saygıyla karşılarız. Zaten bu yazıyı o amaçla kaleme aldık.
Ancak bir olayı değerlendirirken, öncelikle sebep-illiyet ilişkisini araştırmak lazım. Bizim Yeşil'le bir düşmanlığımız yoktu. O bize güveniyordu, biz de onun yaptığı görevi takdir ediyorduk. Ona düşmanlık edenler, tehdit edenler, "Ankara'yı terk edeceksin" diye baskı yapanlar ise belli. Keza onunla parasal bazı ilişkilere girenler de...

http://www.atin.org/detail.asp?cmd=articledetail&articleid=296

29. CU BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR

***