YILMAZ ÖZDİL etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
YILMAZ ÖZDİL etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

12 Aralık 2014 Cuma

AL SANA OSMANLI..,


AL  SANA OSMANLI..,




1923’te…
*
Nüfus 13 milyon civarıydı, 11 milyon kişi köyde yaşıyordu. 40 bin köy vardı, 38 bininde okul yoktu. Traktör sıfırdı, karasaban’dı. Beş bin köyde sığır vebası vardı. Hayvanlar kırılıyor, insanlar kırılıyordu. İki milyon kişi sıtma, bir milyon kişi frengiydi, verem, tifüs, tifo salgını vardı, üç milyon kişi trahomluydu, bebek ölüm oranı binde 480’di, her doğan iki bebekten biri ölüyordu. Memlekette sadece 337 doktor vardı. Sadece 60 eczacı vardı, sadece 8’i Türk’tü. Diş hekimi, sıfırdı. Dört hemşire vardı. 40 bin köy, sadece 136 ebe vardı. Ortalama ömür 40’tı.
*
Yanmış bina sayısı 115 bin, hasarlı bina sayısı 12 bindi. Ülkeyi yeniden inşa etmek gerekiyordu, kiremit bile ithaldi. Limanlar, madenler, demiryolları yabancıya aitti. Toplam sermayenin sadece yüzde 15’i Türk’tü. Osmanlı’dan Cumhuriyet’e miras kalan sadece dört fabrika vardı, Hereke ipek, Feshane yün, Bakırköy bez, Beykoz deri… Elektrik sadece İstanbul, İzmir ve Tarsus’ta vardı. Otomobil sayısı bin 490’dı. Sadece dört şehirde özel otomobil vardı.
*
Kadın, insan değildi.
*
(Veremle boğuşan halk, ahırda yatarken… Bademlerin yere göğe sığdıramadığı Abdülhamid’in 16 tane eşi vardı. Nazikeda, Safinaz, Dilpesent, Peyveste, Nazlıyar, Bidar, Mezide, Emsalinur hanım filan, 16 tane… Yaş itibariyle, tamamı çocuktu. Tayyip Erdoğan’ın dedemiz dediği Abdülmecid’in 22 eşi vardı. Ahali ineğine verecek saman bulamazken, herif sarayında iki futbol takımı kadar kadınla yatıyordu.)
*
Tiyatro yok, müzik yok, resim yok, heykel yok, spor yoktu. Arkeolojik eserler, öyle gizli saklı değil, padişahların hediyesi olarak, trenlerle çalınmıştı.
*
Kimisi alaturka saat’i kullanıyor, güneşin battığı anı 12.00 kabul ediyordu, kimisi zevali saat’i kullanıyor, güneşin en tepede olduğu anı 12.00 kabul ediyordu. Kimisi güneş batarken grubi saat’i esas alıyordu, kimisi güneşin tamamen battığı ezani saat’i esas alıyordu. “Saat kaç birader?” diye sorduğunda, her kafadan bi ses çıkıyordu.
*
Kimisi hicri takvim kullanıyordu, kimisi rumi takvim kullanıyordu. Kimisinin şubat’ı kimisinin aralık’ına denk geliyordu. Herkes aynı zaman dilimindeydi ama, farklı aylarda yaşıyordu!
*
Dirhem, okka, çeki vardı. Arşın, kulaç, fersah vardı. Ne ağırlığımız dünyaya ayak uydurabiliyordu, ne uzunluğumuz… Ölçülerimiz ortaçağ’dı.
*
Erkeklerin sadece yüzde yedisi, kadınların sadece binde dördü okuma yazma biliyordu. Okur-yazar erkeklerin çoğunluğu, subay veya gayrimüslimdi. Okul yaşı gelen her dört çocuktan üçü okula gitmiyordu. Toplam, 4894 ilkokul, sadece 72 ortaokul, sadece 23 lise vardı. Türkiye’nin tüm liselerinde sadece 230 kız öğrenci kayıtlıydı. Öğretmenlerin üçte birinin, öğretmenlik eğitimi yoktu. Tek üniversite vardı, darülfünun, medreseden halliceydi. Ülke bilim’den çoook uzaktı.
*
600 sene boyunca Türkçe’nin ırzına geçilmiş, Osmanlıca denilmişti. Arapça, Farsça, Fransızca, İtalyanca kelimeler, Levanten terimler dilimizi istila etmişti. Karşılıklı sesli-sessiz harfleri olmayan Arapça’yla Türkçe yazmaya çalışıyorlardı.
*
“Harf devrimi yapıldı, bir gecede cahilleştirildik, köpekleştirildik” falan deniyor ya… İbrahim Müteferrika’dan itibaren 150 sene boyunca basılan kitap sayısı kaçtı biliyor musunuz? Sadece 417’ydi. Bunların da çoğu gayrimüslimlerin matbaasından çıkmıştı. Ki zaten, Müteteferrika da devşirmeydi, Macar’dı.
*
Bu topraklara kitap gelene kadar, Avrupa’da 2.5 milyon farklı kitap basılmış, beş milyar adet satılmıştı. Voltaire, bir kitabında şu ağır tespiti yapmıştı: “İstanbul’da bir yılda yazılanlar, Paris’te bir günde yazılanlardan azdır!”
*
Ve neymiş efendim, mezar taşı okuyacakmış…
Sen önce iki tane kitap oku da, dünyadan haberin olsun biraz!

Yılmaz ÖZDİL


https://www.facebook.com/hakveesitlik.resmi.sayfa/photos/a.121425877976355.21684.118828114902798/742002509252019/?type=1&relevant_count=1


HEPAR İLE YENİDEN UMUT VAR.

Seçimlerden önce tüm HEPAR’lıların ve HEPAR’a
sempati ile yaklaşanların söyledikleri aynıydı.
“HEPAR’ı beğeniyorum ve oy vermek istiyorum
ama diğer partinin oyları bölünsün istemiyorum.”

Fakat bu yaklaşıma rağmen yine başarı gelmedi.
Oylar bölünmesin diye oy verdiğimiz partilerin hepsi
fos çıktı, bizleri rezil etti.

Öyle ise ; kimin oyu bölünürse bölünsün,
bu kez hak eden partiye , HEPAR’a fırsat verelim!

Oyları bölmek istemiyor musunuz?
O zaman hepimiz HEPAR çatısı altında birleşelim!

HEPAR BİZİM SON KALEMİZ…

– Bütün kalelerimiz ele geçirildi,
bütün zenginliklerimiz peşkeş çekildi,
güvendiğimiz partiler her şeye seyirci kaldı.

– Ülkenin bölünmesine, iç savaş çıkmasına,
ekonominin tamamen emperyalistlerin
eline geçmesine ramak kaldı.

– Türküm demek suç oldu,
ayaklar baş yapıldı,
kahramanlar hain ilan edildi,
hainler el üstünde tutuldu.

– İnsanımız kandırıldı, aşağılandı, ötekileştirildi.

– Fakir daha da fakir, zengin daha da zengin oldu.

– Komşu komşuya düşman edildi.

– Ülkenin doğusu çoktan gözden çıkarıldı!

Neden mi HEPAR?

İtiraf edin, bunu zaten çok iyi biliyorsunuz.
Uyuyanlar bir şekilde uyandırılır
ama uyuma taklidi yapanları kimse uyandıramaz!
Bizim çağrımız uyanışa ortak olmak isteyen
tüm vatanseverlere!

Amacımız çok net ;

HEPAR’ı meclise sokmak.

Sorun çok net ;

Avrupa birliği hükümete
HEPAR’ın önünün kesilmesi talimatı gönderdi.
Halahazırda zaten satılmış olan medya
HEPAR’ı bilinçli olarak görmezden geliyor
ve seçmene umutsuzluk aşılıyor.
“Nasıl olsa barajı aşamayacağız”
diye düşünen seçmen de
HEPAR’ın arkasında güçlü olarak duramıyor.

Çözüm çok net ;

Medyada güçlü değiliz ama
sosyal medyada gücümüzü gösterebiliriz.
Seçim zamanı yaklaştığında da ne kadar
güçlü olduğumuzu görüp partimizin arkasında
güçlü şekilde durabiliriz.

Hepar Geliyor . com ‘ a üye olursanız ne olur? 

Üye olmanız sizi HEPAR’a resmi üye yapmaz ama
“benim oyum Hepar’a” sözünü vermiş olursunuz.
Hedefimiz seçimlere kadar ülkemizin her yerinden
“benim oyum Hepar’a” diyen 15 Milyon kişiye ulaşmaktır.

HEPAR GELİYOR PROJESİNE 
ÜYE OLARAK ,
SAYFALARINIZDA PAYLAŞARAK 
VE ARKADAŞ LİSTELERİNİZİ
DAVET EDEREK  DESTEK OLUNUZ

referans bağlantım.,


http://hepargeliyor.com/?r=ee826657




HEPAR GÖNÜLLÜLERİ TARAFINDAN 
YÜRÜTÜLMEKTE OLAN 
HEPAR GELİYOR PROJESİ 
GENEL BAŞKANIMIZ
SAYIN OSMAN PAMUKOĞLU
TARAFINDAN DESTEKLENMEKTEDİR

TÜM İL VE İLÇE TEŞKİLATLARIMIZ İLE 
TÜM GÖNÜLLÜ YURTDAŞLARIMIZIN 
KATILIMINI BEKLİYORUZ .

Kötü gidişatı tersine çevirecek tek güç
kadınıyla,erkeğiyle TÜRK Gençliği ' dir ! 
Efsane ile birlikte Türk Gençliği Meclise girecektir.

HEPAR Geliyor
Senin HEPAR'a oy vermen yetmez.
Ananı, babanı, kardeşini, komşunu, akrabanı,
sevgilini, iş arkadaşını, asker arkadaşını,
okul arkadaşını, bakkalı, manavı, esnafı,
yoldan geçen vatandaşı
HEPAR'a davet etmelisin.

KATILIMCI TÜM YURTDAŞLARIMIZA 
CANI YÜREKTEN TEŞEKKÜR EDİYORUZ
SAYGILARIMIZLA

23 Kasım 2014 Pazar

CİZLAVAT ONLAR - ( SOĞUK KUYU LASTİK )


CİZLAVAT ONLAR - ( SOĞUK KUYU LASTİK )






Cızlavet onlar.
Recep amcanın ayakkabıları.
Rahmetli maden işçisinin babası.
*
Bazı yörelerde cizlavit denir.
Bazı yörelerde cıslavat.
Hurda lastikten yapılır. Yekpare, kalıp halinde tabanıyla birlikte preslenir. Bağcıkları varmış gibi görünür ama, yoktur, bağcık şeklinde baskısı vardır.
*
İsveç malıdır!
*
1900’lerin başında, Wilhelm ve Carl Gislow adında iki kardeş tarafından icat edildi. Bu iki biraderin aslında otomobil lastiği fabrikası vardı. Gislaved şehrinde yaşıyorlardı, lastiğin markası da Gislaved’ti. Hurda lastikleri atmaktansa, değerlendirmeyi düşündüler, kalıpladılar, preslediler, bu ayakkabıyı ürettiler. Çok ucuzdu. Sadece İsveç’e değil, bütün Avrupa’ya sattılar. 1930’larda Türkiye pazarına girdiler. Ahalimizin dili dönmedi, Gislaved diyemedi, cızlavet dedi.
*
Gislow biraderler ikinci dünya savaşından sonra ayakkabı üretimini durdurdu, Avrupa değişmiş, sanayi gelişmişti, bu ilkel ayakkabı türevi artık satılamıyordu. Türkiye hariç… Türkiye’de taklitleri çıktı, şakır şakır üretime devam edildi.
*
1930’larda Türkiye gibi Gislaved giyen İsveç… Bugün, kişi başına 42 bin dolar milli geliriyle, dünyanın en mutlu, yaşam kalitesi en yüksek ülkelerinden biri.
*
Türkiye ise, cızlavet’e devam… Gislaved’ler bu topraklara geldiğinde, Recep amca henüz 5 yaşındaydı. Bugün 75 yaşında. Ayağında hala cızlavet var. Üstelik yırtık.
*
Çünkü… Türk siyasi tarihi, cızlavet’ten Prada’ya terfi etmiş politikacılarla doludur. Cızlavet’ten Milano markalarına geçince, matah adam oldum zannedip, halktan kopan, bağrından çıktığı insanları “köle”si gibi gören tiplerle doludur.
*
Ya ayakkabı kutularıyla mücadele edeceğiz kardeşim… Ya da, öbür Recep saray yaptırırken, Recep amcalarımız bi 75 sene daha cızlavet giymeye devam eder.

Yılmaz Özdil
Sözcü