Yıldız Yazıcıoğlu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Yıldız Yazıcıoğlu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

1 Mart 2021 Pazartesi

PKK ile Mücadele ve Kürt Sorunu Nasıl Gelişecek?


PKK ile Mücadele ve Kürt Sorunu Nasıl Gelişecek?
   
16 Ekim 2016
Yıldız Yazıcıoğlu
ANKARA 




   Türkiye’de terör örgütü PKK ile “en son terörist etkisiz hale getirilinceye kadar” mücadelenin Kürt sorununun çözümünde nasıl kalıcı barış ve huzur sağlayacağı konusu akıllardaki en önemli soru olarak görünüyor.
Türkiye’de Kürt sorunu çerçevesinde terör örgütü PKK ile yaşanan tabloya özetle bakıldığında; İmralı Adası’nda tutuklu örgüt lideri Abdullah Öcalan ile müzakere süreci geçen yıl 7 Haziran Genel Seçimleri öncesinde sonlandırılmıştı. “Çözüm Süreci” olarak adlandırılan müzakere trafiğinde, geçen yıl 28 Şubat’ta “Dolmabahçe Mutabakatı” kamuoyuna, o dönemki Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, İçişleri Bakanı Efkan Ala ile AKP Grup Başkanvekili Mahir Ünal ve HDP’nin İmralı Heyeti mensupları Sırrı Süreyya Önder, Pervin Buldan ile İdris Baluken’in fotoğraf karesinde yer aldığı görüntüyle açıklanmıştı. Ancak Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın tepki gösterdiği 10 maddelik mutabakat hayata geçirilmemiş ve genel seçimler ardından 22 Temmuz’da PKK’nın 2 polis memurunu öldürmesiyle “Çözüm Süreci”nin tamamiyle sona erdiği kabul edilmişti. Sonraki dönemde Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde asker-polis ile PKK arasında yoğun çatışmalar yaşanırken, PKK’nın Ankara gibi Türkiye’nin batısındaki terör eylemleri dikkat çekti.

Son haftalarda da PKK’nın terör saldırıları ve çatışmalarda asker-sivil ölümlerinde ciddi artış yaşandı. Bugün de Hakkari-Van karayolunda mayın patlaması sonucu 1 asker hayatını kaybetti.

Genelkurmay Başkanlığı da, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) terörle mücadelesine ilişkin yapılan iki yazılı açıklama ile bilançoyu kamuoyuyla paylaştı. Genelkurmay’ın 15 Ekim tarihli açıklamasında; son 1 hafta içerisindeki çatışmalarda 12 asker ile 66 PKK’lının öldüğü ve 9 Ekim’deki Hakkari’de Durak Askeri Karakolu’na yapılan saldırıda 16 asker-sivil vatandaşın hayatını kaybettiği anımsatıldı. Genelkurmay’ın 10 Ekim tarihli açıklamasında, 29 Ağustos’tan itibaren 88 asker ile 417 PKK’lının öldüğü duyuruldu. Açıklamadaki en dikkat çekici ifade ise, “Operasyonlar, bundan sonra da en son terörist etkisiz hale getirilinceye kadar aynı azim ve kararlılıkla devam ettirilecektir” şeklinde oldu.

Askeri-polis sahasındaki gelişmelerin yanı sıra Kürt siyasi hareketi temsilcisi HDP ile DBP’nin de terörle mücadele kapsamında hukuken ve fiilen hedef alındığı açıkça ilan edildi. 20 Mayıs’ta Meclis’te milletvekilleri dokunulmazlıkları kaldırılması ardından son günlerde HDP’li milletvekillerine yönelik mahkemelerden tutuklama yönünde ilk kararlar gelmeye başladı. HDP’nin yanı sıra Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde yerel yönetimlerde etkili ve “özerklik” talep eden DBP mensupları da soruşturma altında ya da tutuklu.

“En son terörist” ile sorun çözülecek mi?

Türkiye’nin terörle mücadelede stratejik yaklaşımı olarak gözlemlenen “en son terörist etkisiz hale getirilinceye kadar operasyonları devam ettirme” tavrının, Kürt sorununun çözümünü ve geleceğini nasıl etkileyeceği merak konusu. Türkiye’de PKK ile mücadelede nereye varılacağı sorusu, ülkede siyasette, akademide ve kamuoyunda görüş ayrılığa yaratmış görünüyor.
Amerika’nın Sesi’nin sorular yönelttiği, her ikisi de TSK’dan emekli, savunma alanında uzman Doç.Dr. Sait Yılmaz ve Dr. Metin Gürcan, terörle mücadeleyle gelinecek noktaya ilişkin farklı görüşleri sahip.
Doç.Dr. Yılmaz’a göre, Türkiye’nin terörle mücadele stratejisi ile PKK’yı yok etmesi ve Ortadoğu coğrafyasında ulus-merkezi devletleri güçlendirme politikası izlenmesi halinde çözüme ulaşılması mümkün.
PKK’nın ve “siyasi uzantısı” HDP gibi yapılarca “bağımsız Kürdistan hayali” ve Türkiye’nin bölünmesinin amaçlandığını vurgulayan Yılmaz, “İstediklerini masa başında alabilmek için bütün sansasyonel eylemleri yapmaya çalışıyor. Kent merkezlerine saldırılar ya da intihar bombacıları eylemleri planlanıyor. Ancak hiçbir terör örgütü bu yollarla başarıya ulaşmamıştır. TSK da terörle mücadele başarılıdır” görüşünü dile getiriyor.

Yılmaz, “Mevcudiyeti 5 ila 6 bin. Terör örgütüne bugüne değin 50 bin ila 60 bin zayiat verdirildiğine göre bu terör örgütü en az 14-15 kez yok edilmiş ama bütün mesele burada şudur; terör örgütüne bataklık teşkil eden Irak’ın kuzeyindeki yapının, ki bugün Suriye’nin kuzeyinde de oluşmuştur, bu yapının devam etmesi, örgütün yeni elamanlar temin ederek bu stratejiyi sürdürmesidir. Türkiye için asıl önemlisi, terör örgütünün bu desteği nereden aldığı sorusudur. Hangi ülkelerden destek almaktadır. Türkiye, eğer kukla ile uğraşmak yerine kuklacılarla uğraşmadığı takdirde 1984’ten beri devam eden bu terörle mücadele sürecinin devam edeceği açıktır” dedi.

Dr. Metin Gürcan’a göre, TSK’nın dolayısıyla askeri başarı söz konusu olsa da tek başına terörle mücadelede yeterli değil. Gürcan, “Terör ve terörle mücadele çatışması sahada kazanacağınız askeri zafer, bir siyasi-sosyal zafere tekamül etmeli. Türkiye, ‘son terörist yok edilinceye değin mücadele’ yani tasfiye stratejisi kararlılığıyla karşımızda. Sahadaki askeri zaferi, Türkiye’yi sürdürülebilir bir barış ortamına taşımakta geçiş olarak kullanmak gerekiyor. Şu anda bu geçiş boş kalıyor gibi görünüyor. Sahada askeri zafer olabilir ama bunun uzun vadede, sürdürülebilir bir barış ve istikrar ortamına dönüştürülmesi önemli. Siz 100 metrede ipi göğüsleyebilirsiniz ama bunu maraton koşusu kabul etmek gerekir. Burada nasıl bir yöntem izlenmeli sorusu geliyor. Ama askeri güç yaklaşımı bunun cevabını veremez, siyasete bakmak gerekli” diye konuştu.
PKK ile mücadeleye 7 Haziran öncesi ağırlık verildiğini anımsatan Sait Yılmaz, “O döneme değin terör örgütü ile hükümetin bu konuyu görüşmeler yoluyla çözmek düşüncesi vardı. Ancak terör örgütü, bu dönemi iç savaş hazırlığıyla geçirmiş, büyük şehirlere patlayıcı yerleştirmiş ve Ortadoğu’daki kaos ortamından da yararlanarak hükümetten almaya çalıştığı tavizleri almak için şiddet yoluna başvurdu. O dönemden beri Türk Silahlı Kuvvetleri gerçekten, terör örgütüne karşı, kahramanca bir mücadele veriyor ve bu mücadelede çok başarılı. Terör örgütü, IŞİD’ten kopyaladığı yöntemle çatışmayı intihar saldırılarıyla kentlere de taşıyor” sözleriyle durumu özetledi.
Türkiye’nin “en son terörist” yaklaşımında sadece PKK’nın silahlı mensupları değil PKK’yı tümüyle tasfiye stratejisi yattığını kaydeden Metin Gürcan da, “Bunu siyasi karar alıcılarının açıklamalarında ve sahada görüyoruz. FETÖ ile mücadele kapsamındaki olağanüstü hal dönemi ile oluşturulan hukuki alt yapı kullanılıyor.PKK’yı tüm bileşenleriyle tasfiye hedefleniyor. Ekonomik, yerel yönetim başta olmak üzere siyasi ve kültürel alanlarda tasfiye stratejisine geçildi. Buna karşın PKK, bir coğrafyaya sıkışmamak için çatışmayı taşeron örgütleri TAK (Kürdistan Özgürlük Şahinleri) gibi örgütlerle Türkiye’nin batısına taşımaya çalışıyor” şeklinde durumu anlattı.
Durum böyle iken “Türkiye içerisinde PKK’ya karşı askeri mücadeleyle sonuca ulaşılması mümkün mü?” sorusu üzerine Yılmaz ve Gürcan’ın her ikisi de Ortadoğu coğrafyasını işaret etti.

Yılmaz ulus-devlet yapısını işaret etti

Yılmaz, eğer Batı’nın Ortadoğu’ya yaklaşımı değişmişse terör örgütlerine varlıklarını sürdürme zemini yaratılacağı ancak yine de TSK’nın geçmişte olduğu gibi PKK’yı bitireceği görüşünde. Gürcan ise, ABD – Rusya ilişkisi bağlamında PKK’nın var oluşunu bölgesel ölçekte sürdüreceği yaklaşımında.
Doç.Dr. Sait Yılmaz, bölgede terör varlığına son verilmesi için çözümü ulus-devlet yapısında gördüğünü özetle şöyle aktardı:
“Ortadoğu’da önemli bir aşamaya gelindi ki IŞİD’in yok edilmesi ve bunun yok edilmesi esnasında Batılı müttefiklerimizin Türkiye ile dayanışma içerisinde olmasıdır. Irak’taki terör örgütü ve Suriye’deki uzantısı YPG güçlerinin bu denklemden çıkarılmadığı sürece bölgede istikrar kurulamayacaktır. Yani terör örgütleri kullanılarak Ortadoğu’da denklemler kurulmaya çalışıldıkça bu terör örgütleri de var olmaya çalışacaktır. Batılı müttefiklerimiz de terör örgütlerini destekleme stratejinden vazgeçerek bu bölgede özellikle ulus-devlet yapılarının korunmasını sağlamalı. Irak’ta ve Suriye’de tek devlet olursa bu bölge bataklık olmaz. IŞİD gibi terör örgütlerini yok etmenin tek yolu, güçlü merkezi hükümetler olması. Burada federatif yapılar kurulması için Ortadoğu coğrafyası kültürel olgunluğa, demokrasi anlayışına sahip değil keşke böyle olsa.”

Gürcan ABD’nin stratejisini adres gösterdi

Dr. Metin Gürcan, Türkiye’deki çatışmaları Suriye ve Irak’taki gelişmelerle değerlendirmek gerektiğini vurguladı. Gürcan, bölgedeki gelişmeleri ise ABD ve Rusya ilişkileri çerçevesinde şöyle değerlendirdi:
“ABD ve Rusya, iki fil önemli. Türkiye bu iki fil ile aynı odada bulunuyor. IŞİD sonrasında Suriye ve Irak coğrafyasında, ABD ile Rusya arasında Afganistan’da olduğu gibi yerel aktörler üzerinden bir silahlı çatışmaya doğru gidiyor. ABD’nin de amacı Rusya’yı bu bölgede ekonomik açıdan yormak ve çöküşe götürmek gibi görünüyor. 1979-1980’deki Afganistan örneğini çok anlamlı buluyorum. ABD, bu coğrafyada IŞİD’in tam zıddını yaratmak istiyor. Birincisi, devlet dışı bir aktör olacak. İkincisi, IŞİD’in ve benzerleri aksine cihadçı değil seküler ve solcu bir ideolojik bir aktör olacak. Üçüncüsü de devlet arası yani sınırlara bağlı kalmaksızın hareket edebilecek bir aktör olacak. Bu nedenle PKK ve üretmiş olduğu habitat, IŞİD’in karşıtı görünüyor. Rusya ile olan kapışmada ABD’nin Suriye ve Irak’ta ekonomik olarak bu ülkede çöküntü yaratmayı amaçlıyor. Çin ile uzak Asya’da büyük kapışmaya hazırlanabilmek üzere Rusya’yı bu bölgede yormak istiyor. Tabiri caizse Rusya’yı hamamda terletmek istiyor. Bölgeyi de hamam gibi kodluyor. Bu ekonomik çöküşü başlatmak için askeri olarak yenilgiye uğratmak gibi görünüyor ve bunu Halep’te göreceğiz. PKK ve askeri varlığına, IŞİD ile mücadelede ve Rusya ile mücadelede ABD’nin çok ihtiyacı varmış gibi görünüyor. Dolayısıyla da çıkar odaklı ve çok kısa süreli bir ilişki gibi görünmüyor.”
Gürcan, ABD’de Kasım ayında gerçekleşecek Başkanlık seçimleri sonucunda Hillary Clinton’un başkan seçilme olasılığını da anımsattı. Clinton’un bölge dinamikleri konusunda yakın çalışma arkadaşlarına dikkat edilmesi gerektiğini kaydeden Gürcan, bu bakımdan Clinton’un ABD’nin mevcut politikasını sürdüreceğini ifade etti.

PKK’yı Türkiye içinde sonlandırmak mümkün mü?

Bölgesel gelişmeler kenara bırakıldığında, Ankara, “en son terörist etkisiz hale getirilinceye kadar operasyonları devam ettirme” stratejisi ile Türkiye içerisinde PKK örgütünü sona erdirebilecek mi? HDP gibi Kürt sorununun siyasi temsilcisi yapıların hedef alınması, PKK’yı sona erdirmeye katkı sağlayacak mı? Bu soruları yönelttiğimiz savunma stratejisi uzmanlarından Sait Yılmaz Ankara’nın sonuç alabileceği görüşüne yakın iken; Metin Gürcan ise tabloyu karamsarlıkla değerlendirdi.
“Terör örgütü amacına ulaşamayacaktır” diyen Sait Yılmaz, PKK’nın en büyük zararı Güneydoğu Anadolu bölgesine ve bölge evlatlarına verdiği düşüncesinde. PKK’nın 1984’ten bugüne asıl hedefini “Türkiye’nin bölünmesi” olarak görmek gerektiğini kaydeden Yılmaz, PKK’nın uzantısı konumundaki HDP gibi yapılarla da bu hedefe hizmet edildiğini dile getirdi. PKK’nın bölgedeki Kürtleri temsil etmediğini ve sadece kendi hedefine ulaşmak için çalıştığını belirten Yılmaz, PKK’nın tüm kadrosu ve tüm siyasi uzantılarını yok etme stratejisiyle bölge halkına da huzur getirileceği görüşünü aktardı.
Ankara’nın stratejisini, “PKK’yı tüm bileşenleriyle tasfiye” olarak özetleyen Metin Gürcan ise, PKK’nın sonlandırılmasıyla ilgili sorumuz için, “Türkiye’nin en büyük havuz problemi” dedi. Ankara’nın stratejisinde mutlaka siyasi-sosyal hamleler gerektiğini işaret eden Gürcan, HDP-DBP’ye yönelik operasyonla Kürt gençleri tarafından PKK’ya ilgide artış olup olmayacağı sorusuyla birlikte özetle şunları kaydetti:
“Siyasi alanda ve yerel yönetimler yanı sıra kültürel ve ekonomik alanda sempati düzeyindeki tüm yapıları, illegaliteye doğru itiyorsunuz. Acaba sempatizan kitlesi, PKK’nın arzuladığı gibi terörist, militan konumuna gelir mi? Bu bugünlerde Türkiye’nin en büyük havuz problemi. PKK, kültürel ve siyasal uyanmış Kürt tipini öneriyor. Bu tipi siz PKK sorunu bitirdikten sonra bu bitirilecek mi? Bölgesel gelişmeleri de dikkate almak gerekiyor. PKK olaya bölgesel düzeyde bakıyor. PKK için asıl cephe Suriye’nin kuzeyi, Rojava gibi duruyor, Türkiye içerisinde yürüttükleri çatışma ikinci cephe gibi görünüyor. Buradaki askeri zafer, sizi barış-huzur ortamına taşır mı? Türkiye’nin PKK ile mücadelesi bölgeselleşmiş durumda gittikçe küreselleşmekte. Türkiye yanı sıra Suriye’de, İran ve Irak’ta PKK’nın önerdiği Kürt tipi dışında siz yeni bir Kürt tipi önerebilir musunuz?”
Bu noktada Ankara’nın siyasi-sosyal hamlelerini henüz göremediklerini kaydeden Gürcan, siyaseten somut öneriler gerektiğini ifade etti.
***

26 Kasım 2016 Cumartesi

Türkiye 1982 Anayasası İle Kaldı,



Türkiye 1982 Anayasası İle Kaldı,



Yıldız Yazıcıoğlu,
26 Kasım 2013






Profesör Dr. Ergun Özbudun
Anayasa Profesörü Ergun Özbudun, Amerika’nın Sesi’ne, yakın gelecekte yeni bir anayasa hazırlanmasıyla ilgili umut görmediğini belirtirken Anayasa Komisyonunda derin görüş ayrılıkları nedeniyle 60 maddeden öte uzlaşma sağlanamadığını söyledi




ANKARA —  Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM), 24'ncü döneminde, Türkiye Cumhuriyeti’nin yeni bir anayasa metnine kavuşmasıyla ilgili süreci askıya alınacak gibi görünüyor. Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nun, son 1 hafta içinde işlevini kaybetmesini değerlendiren Anayasa Hukuku alanında uzman isimlerden 
Profesör Dr. Ergun Özbudun, "Yakın gelecekte yeni anayasa umudu görmüyorum" dedi.

Türkiye 1982 Anayasası İle Kaldı 

Türkiye’de, belki de 7 Kasım 1982 günkü halkoylamasında yüzde 91.37 lehte oy oranıyla kabul edildiği günden bugüne 1982 Anayasası’nı değiştirme çalışmaları sürüyor. 
12 Eylül 1980 darbesinin ardından hazırlandığı için 'darbe anayasası' olarak nitelenen 1982 Anayasası, 30 yıl boyunca birçok değişiklik geçirdi. Son kapsamlı değişiklik, 
12 Eylül 2010 tarihindeki halkoylamasıyla yüzde 57.88'lik 'evet' oyu ile gerçekleşti. Ancak 1982 Anayasası, tüm maddeleriyle yenilenmedi ve Türkiye'de demokratikleşme sürecinin tamamlanacağı yönündeki toplumsal beklenti karşılanmadı.Yeni anayasa beklentisinin devam etmesi üzerine Türkiye Büyük Millet Meclisi'ndeki 4 siyasi partinin uzlaşmasıyla metin hazırlama sürecine girildi. Bu amaçla, TBMM'deki iktidar partisi AKP ile muhalefet partileri CHP, MHP ve BDP'ye eşit sayıda milltvekili temsil hakkı sağlanmasıyla Anayasa Uzlaşma Komisyonu kuruldu. Komisyonun başkanlığını TBMM Başkanı Cemil Çiçek üstlendi. Ancak aradan 25 aylık bir süreç geçmesine karşın Anayasa Uzlaşma Komisyonu, sadece 60 madde yazımını gerçekleştirdi. Toplamda 172 madde görüşüldü, ancak her siyasi parti kendi kırmızı çizgilerinde ısrarcı davranınca ortaya uzlaşma çıkmadı. AKP tarafından Başkanlık Sistemi'nin önerilmesiyle "yürütme" organı maddeleriyle ilgili görüşmeler tamamiyle çıkmaza girdi. Sonuçta TBMM Başkanı Çiçek, 4 siyasi parti grubuna gönderdiği mektupla uzlaşma sağlanamadığını resmen ilan etti. Muhalefet partileri de, Çiçek'in AKP adına süreci bitirmek amacıyla masadan kalktığı eleştirisinde bulundu.

Türkiye açısından şimdilik 1982 Anayasası ile yola devam etmek anlamına gelen son gelişmeleri, İstanbul Şehir Üniversitesi öğretim üyesi Profesör Dr. Ergun Özbudun, Amerika'nın Sesi'ne değerlendirdi.

Yakın gelecekte yeni bir anayasa hazırlanmasıyla ilgili bir umut görmediğini söyleyen Özbudun, "Anayasa çalışmalarının komisyonla başarıya ulaşmayacağını tahmin etmek zor değildi. Komisyonda oybirliği şartı aranması, kritik ve bölücü sorunlar üzerinde anlaşmayı imkansız kılıyordu. Komisyon iyi niyetli çalıştı ama 4 siyasi parti arasındaki bazı ayrılıklar öyle derin ki 60 maddeden öte uzlaşma sağlanamadı" dedi.Komisyonda sadece temel insan hak ve özgürlükleriyle ilgili olan ve üzerinde fazla ihtilaf bulunmayan maddelerde uzlaşıldığı kaydeden Profesör Özbudun, mevcut tabloda ise Anayasa Uzlaşma Komisyonu'nun hem defakto olarak hem de hukuken sona ermiş göründüğünü belirtti. "Bir defa 4’lü ittifak olamayacağı ortaya çıktı" diyen Özbudun, ikili veya üçlü uzlaşma ihtimalini de şimdilik göremediklerini kaydetti.

" İkili Uzlaşma Sağlanmalı "

Adalet ve Kalkınma Partisi’nin 24'ncü Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında tek başına anayasa hazırlaması olanağı bulunmadığını belirten Özbudun, 
" Meclis aritmetiği buna müsaade etmiyor. Anayasayı referanduma sunabilmek için TBMM üye tam sayısının beşte üç çoğunluğu, yani 330 oy gerekli. 

AKP'nin bu sayıda milletvekili yok. Şimdilik diğer partilerden destek alınması yolu da açık değil" diye konuştu.Türkiye'de siyasetin sürprizlerle dolu olduğunu söyleyen Profesör Ergun Özbudun, eğer AKP ile CHP arasında uzlaşma sağlanırsa bunun TBMM'de dörtte üç çoğunluk anlamına geleceğini hatırlattı. "Bu durumda referandumda yüzde 70 ile 80 çoğunluk sağlanması mümkün olacak demektir. Bu da meşruiyet sahibi bir yeni anayasa demektir" diyen Özbudun, ancak yerel seçimler arifesinde ikili uzlaşma beklenmediğini bildirdi.

Kürt Sorunu için yeni Anayasa;

Yeni Anayasa hazırlanmasının önündeki temel sorunlardan birini Kürt Sorunu olarak gördüğünü kaydeden Özbudun, Kürt sorununun tam çözümü açısından da yeni bir anayasa gerektiğini belirtti. Özbudun, " Çözüm süreci açısından anayasa değiştirilemiyorsa diğer kanunlarda değişiklik mümkün. Mesela terörle mücadele kanununu kaldırmak önemli. Ama sorunun tam anlamıyla çözümü de yeni bir anayasa gerektiriyor " dedi. 

Özbudun, mevcut uzlaşmazlık tablosunda, yeni anayasa konusunda uç görüşleri temsil etmeleri nedeniyle BDP ile MHP'nin anlaşmasını mümkün görmediğini kaydetti.

Yıldız Yazıcıoğlu,
26 Kasım 2013

http://www.amerikaninsesi.com/a/turkiye-1982-anayasasi-ile-kaldi/1798322.html