TERÖRLE MÜCADELEDE etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
TERÖRLE MÜCADELEDE etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

11 Ekim 2017 Çarşamba

Türkiye-İran Terörle Mücadelede İşbirliği Olanakları



Türkiye-İran Terörle Mücadelede İşbirliği Olanakları

İlkut Taha TASLI 
06 Mayıs 2011 



Modern Türkiye tarihi üzerine çalışmaları ile tanınan Andrew Mango?nun ?Küresel Terörizm ve Uluslararası İşbirliği? adlı sempozyumda sunduğu özel bildiri şu cümle ile başlar: ?Evet, terörist saldırıyı kınıyoruz, fakat diğer taraftan, bu teröristlerin sizin deva bulmanızı gerektiren gerçek sıkıntıları ve mutsuzlukları mevcut.? Andrew Mango, bu cümleyi Türkiye?nin komşularının dilinden söyler ve ekler: ?Terörizmle mücadele ederken, bir şahsı kendi ülkesini hedef almayan terörist olarak değerlendirerek dikkate almayan zihniyet, ortak mücadeledeki başarısızlığın en büyük nedenidir.? (1) Mango?dan ilham alınarak ortaklık taşımayan zihniyetlerin krizlere gebe olduğu düşünülebilir. Diğer taraftan yönetim kitaplarının klasik söylemi, krizlerin iyi yönetilerek fırsat alanları yaratılmasıdır. Terörün varlığı ciddi bir kriz alanıdır. Türkiye ile İran arasında, 1990?lı yıllarda kriz konusu olan PKK terör örgütü, son birkaç yıldır ortak güvenlik alanı olarak şekillenmektedir. Bu süreçte ortak zihniyet çerçevesinin önemi büyüktür.


 Bu çalışma, terörle mücadelede işbirliği imkânları konusunu ele almaktadır. İşbirliği yapması beklenen taraflar İran ve Türkiye?dir. Kendisine karşı işbirliği yapılması beklenen nesne genel olarak terör örgütleridir; ancak bu çalışmada, kapsam biraz daha daraltılarak PKK-PJAK terör örgütüne karşı işbirliği olanakları ele alınacaktır. Çalışma ?işbirliği imkanları?nı konu aldığından farklı senaryolara yer verilmeyecektir. Çalışmada kullanılan veriler, medyada yer alan bilgiler ve makale-bildiri gibi akademik kaynaklardır. Çalışma ile ilgili işaret edilmesi gereken bir başka husus, terörle mücadelenin stratejik ve taktik olarak iki nazari boyutta ele alınarak anlatılmaya çalışıldığıdır. Stratejik seviye, karar alma mekanizmaları arasındaki ilişkilere ve terörün engellenmesine odaklanırken; taktik seviye, teröristler ve sempatizanlarla girişilecek cari mücadeleye işaret etmektedir. Çalışmada ilk olarak PJAK terör örgütü kısaca ele alınacak, sonrasında PJAK?ın PKK ile bağı ortaya konulacaktır. İkinci olarak Türkiye ile İran?ın mevcut işbirliği seviyesi ve işbirliği gerekliliği ifade edilecektir. Üçüncü aşamada ise taktik ve stratejik seviyede yapılması gerekenler, alıntılar ve akıl yürütme aracılığı ile ifade edilerek çalışma sonlandırılacaktır.


PJAK Terör Örgütü ve PJAK?ın PKK ile Bağları

İran ile Irak?ın kuzeyi arasında, PKK terör örgütü ile organik bağlara sahip bir örgüt PJAK?tır. PJAK, kendini İran merkezli ve İranlı Kürtlerde kimlik bilinci oluşturmayı hedefleyen bir örgüt olarak tanımlamaktadır. (2) Kuruluş fikri 1993 yılında doğmuştur. İlk örgütlenmesini 2002 yılında Demokratik Birlik Hareketi adıyla gerçekleştiren örgüt, 2004 yılında ilk kongresini yapmıştır. PJAK?ın İran?daki tabanı, Batı Azerbaycan eyaletinde yaşayan Kürtlerdir. PJAK, tüzüğünde PKK ile bağını ifade etmektedir. Buna göre PJAK, PKK?yı Kürt tarihindeki en büyük hareket olarak görür ve kendisini Apoizm çizgisinde niteler. PJAK, PKK?yı çatı örgüt olarak tanımlar. PJAK, bütün propaganda ve siyasi çalışmalarında PKK araçlarından yararlanmakta ve mensup kazanma bağlamında Abdullah Öcalan?a ait kitap, makale ve sair şeyleri kullanmaktadır. Ayrıca PJAK?ın üst düzey kadroları PKK?da rol oynamış isimlerdir. PJAK?ın askeri ve ideolojik olarak eğitim merkezi de PKK kamplarıdır. (3)


Türkiye ile İran Arasında Mevcut Birliktelikler ve İleriye Dönük Gereklilikler

İran ve Türkiye arasında terörle ilintili iki anlaşmanın varlığından bahsedilebilir. Bunlardan ilki, 1989 yılında imza edilen ?Türkiye Cumhuriyeti ile İran İslam Cumhuriyeti Arasında Uyuşturucu ve Psikotrop Maddeler Kaçakçılığına Karşı İşbirliği Protokolü?dür. Bu protokol bağlamında iki ülke arasında 1989 yılından beri ?Yüksek Güvenlik Komisyonu? toplantıları yapılmaktadır. (4) Buna ek olarak daha alt seviyede ?Güvenlik Alt Komite? toplantıları da yapılmaktadır. (5) Türkiye ile İran arasındaki ikinci anlaşma, yakın zamandaki görüşmeler çerçevesinde, Ağustos 2008?de ?Uyuşturucu Kaçakçılığı, Organize Suçlar ve Terörizmle Mücadelede İşbirliği Anlaşması" adıyla imzalanmıştır. Bu anlaşma geçtiğimiz günlerde TBMM?de onaylanmıştır. (6)


 Terörün İran-Irak-Türkiye coğrafyasındaki varlığı başlı başına bir sorun olmakla birlikte birkaç önemli nedenden dolayı işbirliğini gerektirmektedir. Bunlardan ilki, ilkesel tavır bağlamında Türkiye?nin (tüm dünyada barış arzulayan geleneğinden doğan) barış vizyonu olarak ifade edilebilir. Barış bağlamında yakın ya da uzak tüm coğrafyalarda terörün sona ermesi arzulanmaktadır. İkinci neden, güvenlik ve zorunluluk olarak ifade edilebilir. İran?da oluşacak muhtemel bir kaos ortamı, PKK-PJAK gibi terör örgütlerinin bu coğrafyada barınmalarını mümkün kılacaktır. İran?ın nükleer enerji çalışmaları da düşünüldüğünde bu ülkede yaşanacak kaos ve benzeri senaryolar, Türkiye?nin Irak?ın kuzeyindeki terör kamplarına dönük politikasını olumsuz etkileyebilir. Ayrıca ?terör örgütü? ile ?nükleer? ifadelerinin bir araya gelmesini sağlayacak olumsuz durumlara gebedir. (7) Üçüncü neden olarak, İran ve Türkiye?nin PJAK ve PKK?ya karşı gerçekleştirdikleri ferdi operasyonların birbirinden haberli hale getirilmesi suretiyle, terörle mücadeledeki verimin artırılacağı düşünülmektedir. Dördüncü neden, İran?ın uluslararası kamuoyundaki konumu ile ilgilidir. İşbirliği İran?ın prestij kazanması adına yararlı olacaktır. Daha açık bir ifadeyle eş zamanlı ya da ortak operasyonlar, istihbarat paylaşımı, finans kaynaklarının çökertilmesi gibi konulardaki girişimler, İran üzerindeki uluslararası kategorik baskıyı yumuşatacak adımlar olabilir.


 Bu ihtimaller ve imkânlar, Türkiye ve İran?ı teröre karşı birlikteliğe yönlendirmelidir.


İşbirliği bağlamında geliştirilebilecek ortak hareket tarzları iki kapsamda düşünülebilir. Bunlardan ilki terörle mücadeleye yönelik stratejik seviye, ikincisi teröristle mücadeleyi şekillendiren taktik seviye ilişkilerdir. Stratejik seviyede diplomatik manevralar, taktik seviyede ise eş zamanlı ya da ortak askeri-polisiye girişimler ifade edilecektir.



Taktik Seviyede İşbirliği Olanakları

Taktik adımlardan ilki, terör örgütü PKK ile İran?ın geçmişteki ilişkilerinden hareketle üretilebilir. Terör örgütü ile bölge ülkelerinin ilişkileri bağlamında İran?ın -özellikle Irak?ın kuzeyindeki-  kamplar, kişiler, imkân ve kabiliyetler, niyetler gibi birçok konuda Türkiye ile paylaşacağı bilgilere sahip olduğu değerlendirilmektedir.


 Bir başka taktik adım ise Kandil coğrafyası ile ilgilidir. İran?a sınırı olan Kandil Dağı?nda terör örgütüne karşı yapılabilecek örtülü ya da geniş çaplı operasyonlarda lojistik, operasyon sonrası geri dönüş, ulaşım, koruma ve sair konularda desteğe dayalı işbirliği yapılabilir.


 Ortak hareket tarzı olarak bir başka taktik öneri (ki hiyerarşik bir sıralama yapmak gerekirse en önemlisi) İran coğrafyasının binlerce yıllık geçiş hattı niteliği ile ilgilidir. Hazar coğrafyasının kuzeyi özel olarak ?kavimler kapısı? olarak adlandırılır. Güneyi olan İran için böylesi özel bir kavramsallaştırma olmamakla beraber İran?ın Avrupa ile Asya coğrafyası arasında önemli bir koridor olduğu düşünülmektedir. Koridora açılan kapılar arasında en çok dikkat çeken uyuşturucu konusudur. İran ve Türkiye?nin Afganistan?dan başlayan uyuşturucu nakil hattının güzergâhları arasında olduğu ifade edilebilir. (8) Afganistan ise, BM 2010 Uyuşturucu raporuna göre, afyon üretimi konusunda liderdir. Son birkaç yıldır, dünya afyon üretiminin tamamına yakını (raporda %89, %92, %93 gibi rakamlarla ifade edilmekte) Afganistan?dan karşılanmaktadır. (9)


 Kamuoyuna yabancı olmayan bir diğer olgu ise terör örgütleri ile uyuşturucu kaçakçılığı arasındaki organik bağdır. Bu bağlamda PKK terör örgütünün finansman kaynakları arasında önemli bir kalem olarak ?uyuşturucu işi? ifade edilmektedir. (10) Bu teorik bilgiyi destekleyen veriler Anadolu Ajansı?ndan elde edilebilir. Buna göre Anadolu Ajansı web sayfasının arşiv kısmında PJAK ifadesiyle yapılacak bir taramada çıkan haberlerin birçoğunda görülen husus, ?örgüte finansman sağlamak amacı ile uyuşturucu kaçakçılığı yapıldığı?dır. (11) Terör örgütü PKK-PJAK?ın finansman kaynağının engellenmesi konusunda ortak hareket etmek,  taktik anlamda oldukça rasyonel görünmektedir.


 Taktiğe dair bir başka öneri Irak coğrafyası ile ilgilidir. Amerikan işgalinden sonra Irak?taki Şii unsurların güçlendiği ve İran?ın da Şii geleneği üzerine inşa edilmiş bir devlet olduğu açıktır. Türkiye?nin Irak?taki tüm gruplarla temasları çerçevesinde Şii topluluklarla da ilişkileri mevcuttur. Ancak Türkiye?nin bölge perspektifi barış odaklıdır. İran?ın ise diplomasiyi aşan ilişkiler ağından bahsedilebilir. Bu çerçevede İran?ın Irak üzerindeki tesirinden yararlanmak teröristlerle mücadele anlamında işlevsel olabilir. Daha açık bir tabirle Türkiye?nin, İran?ın diplomasi ötesindeki ilişkilerinden yararlanarak Irak?ın merkez ve güney bölgelerindeki PKK unsurlarını zayıflatması düşünülebilir.


Stratejik Seviyede İşbirliği Olanakları

Türkiye?nin PKK tecrübesi 30 yıl gibi ciddi bir sürece sahiptir. Bu süreçte kimlik, etnisite, vatandaşlık, iktisadi gelişmişlik, sosyal enerji gibi birçok başlık ve alt başlıklar oluşmuştur. İran?ın ise terör tecrübesi Türkiye?ye kıyasla oldukça sınırlıdır. Terör örgütünün yarattığı maliyetler, ayrılıkçı eğilimlerin yoğunluğu, kitlesel destekler, sivil toplum yapılanmaları, uyuşturucu-silah-insan kaçakçılığı yapan organize suç şebekeleri ve siyasallaşma gibi konularda Türkiye, İran?a kıyasla olumsuz ve derin tecrübeye sahiptir. Türkiye?nin bugünü trajedi olarak adlandırılırken, İran?ın bugünü dramdan öteye geçmez. Bu çerçevede iki şey söylenebilir. Birincisi, Türkiye?nin kendi tecrübelerini İran?la paylaşması mümkündür. İkincisi ise İran?ın teröre karşı Türkiye kadar net tavır sergilemeyeceği ihtimali akılda tutularak gelecek tasarımı yapılmalıdır.


 Stratejik olarak adlandırılabilecek ilk adım, İran?daki Kürtler ile ilgilidir. İran?da %7 oranında bir Kürt nüfusun varlığından bahsedilebilir. (12) Bu nüfusun da %70?inin Sünni olduğu ifade edilmektedir. Buna ek olarak İran?daki Kürtler arasında tarikat kültürünün yoğunluğu da akılda tutulmalıdır. İran?daki Şii Kürt topluluğun İran?a entegre olduğu ancak Sünni Kürt toplulukların sisteme entegre olmak bir yana geçmişten bugüne ayrılıkçı eğilim içinde oldukları belirtilmektedir. (13) Bu noktada ayrılıkçı eğilimlerin terör yöntemi ile senteze geçmesi olası görülmektedir. Türkiye ile İran arasındaki işbirliği bu noktada oldukça somutlaşmaktadır. Türkiye?nin, Irak?ta Sünnileri siyasi sisteme entegre etme çabasına paralel olarak İran?da da benzeri bir girişime geçmesinin işlevsel olacağı değerlendirilmektedir. Türkiye?nin kendi Kürt sorunu ile edindiği tecrübesi bu süreci kolaylaştırıcı bir unsur olabilir. Son dönemdeki demokratik girişimler hem İran hem de İranlı Kürtler için bir örnek teşkil edebilir. Böylelikle PKK terör örgütünün İran?ı hedef alan bir yapılanması sekteye uğratılmış olur. Bu kolun sarsılması -yukarıda da değinilen- güzergâh ve kaçakçılık bağlamlarında örgütün gelir kaynaklarının zayıflatılmasına hizmet edecektir.


İran ile Iraklı liderler arasındaki yakın ilişkiler olduğu değerlendirilmektedir. Şii dini liderleri ya da Kürt grup liderleri gibi kimi kesimler, geçmiş yıllarda siyasi ve askeri bağlamlarda İran ile yakın ilişkiler kurmuştur. Ayrıca Iraklı politikacıların İranlı danışmanları olduğu da ifade edilmektedir. (14) İran?ın Irak ile dini ve siyasi bağ ve birlikteliklerinin, terörle mücadele kapsamında araçsallaştırılması stratejik adımlardan bir diğeri olarak görülmektedir.


 Stratejik seviyede atılabilecek bir başka adım, PJAK örgütünün İran?daki gelişim süreci ile ilgilidir. Arif Keskin?e göre PJAK, PKK ile İran arasında iyi ilişkilerin bulunduğu geçmiş yıllarda temellenmiştir. İran?daki diğer Kürt örgütlenmeleri (İKDP ve KOMULE) bir takım nedenlerle zayıf düşerken, PJAK, PKK terör örgütünün imkân ve tecrübelerinden de yararlanarak (İran?daki Kürt grupları medya desteğine sahip değilken PJAK Roj Tv aracılığıyla propaganda yapabilmiştir) gelişebilmiştir. (15) Geçmişte yaşanan bu süreçte, terör örgütünün İran?da dernek, vakıf, banka ve sair kurumlar aracılığıyla ?kara para aklama? tecrübesi elde etmiş olabileceği düşünülmektedir. Mali kaynaklara set çekilmesi adına bu tarz kurumlarla mücadele gerekli görülmektedir. Özellikle Türkiye ve İran?da terör ekseninde faaliyet gösteren kurumlar arasındaki ilişkiler ve kurumların kullandıkları yöntemler bağlamında bilgi alışverişi ile ortak ya da eş zamanlı denetimler-operasyonlar terörle mücadele adına rasyonel görülen adımlardır.


 Teröristlerin teslim edilmesi ya da iadesi konusu, bir diğer ortak hareket tarzı olarak düşünülebilir. Yakalanan teröristlerin teslim edilmesi, hukuki dayanaklarla gerçekleştirilmelidir. Hukuki altyapı eksikliği nedeniyle teröristlerin teslim edilemediği durumlarda, yakalandığı ülkenin hukukuna göre teröristin etkisiz kılınması, ikili anlaşmalarla sağlanmalıdır.


İran ve Türkiye arasında, PKK-PJAK terör örgütlerine karşı uygulanacak terörle mücadelenin hukuki boyutunda yasal boşluk bırakmayacak şekilde eşgüdümlü düzenlemeler yapılabilir. Bir örnek ile somutlaştırmak gerekirse terör kavramının tanımı, nelerin suç sayılacağı ya da iade süreçlerinin nasıl işleyeceği gibi konularda birbiriyle paralellik arz eden hukuki çalışmalar yapılarak yasalaşması sağlanabilir. Bu öneri, hukuk ve terör konularında bilgi sahibi komisyonların yapabileceği bir çalışma olarak değerlendirilmektedir. Ayrıca bazı sorunları da bünyesinde barındırmaktadır. Bunlardan ilki, iki ülkenin de terörle mücadele mevzuatlarını bir bütün olarak eşgüdümlü hale getirmekten kaçınacaklarıdır. Ülkelerin, anlaşma ile kendini bağlı kılmaktan uzak duracağı düşünülmektedir. Bu durumu aşmak adına yapılabilecek davranış, basamaklı mücadele yöntemi oluşturmaktır. Buna göre iki ülkenin de öncelikleri, kamuoyu, siyasi atmosferi ve sair dinamikler dikkate alınarak işbirliğine giden yolu ısıtacak adımlar atılmalı, süreç içerisinde ortaklık ilişkisi derinleştirilmelidir.


İran ile Türkiye arasında düşünülen bir diğer hareket tarzı, anlaşmaların güncellenmesi olarak düşünülmektedir. Türkiye ile İran arasında terörle ilgili olarak iki anlaşmanın varlığı göze çarpmaktadır. Bunlardan ilki 1989 tarihli ?Türkiye Cumhuriyeti ile İran İslam Cumhuriyeti Arasında Uyuşturucu ve Psikotrop Maddeler Kaçakçılığına Karşı İşbirliği Protokolü? adlı anlaşmadır. Anlaşmada yer alan anlık haberleşme araçları (teleks gibi) dahi bugüne göre yeniden gözden geçirilme ihtiyacı duymaktadır.


İki ülke arasında terör konulu ortak konferans, panel, sempozyum, üniversitelerde eğitim programları, yaz okulları, akademik uzmanların ortak çalışmalar yapabileceği platformlar ve akademik uzman değişimleri, askeri uzmanların karşılıklı diyalogları ve sair araçlarla gerek entelektüel kamuoyunun ve gerekse uzmanların birbirinden haberli ve eşgüdüm içinde olması sağlanabilir.


Sonuç Yerine 

 Türkiye ile İran arasındaki ilişkiler bir resim olarak düşünüldüğünde terör konusunda vurulacak fırçalarda hassas olunması gerektiği değerlendirilmektedir. Hassasiyet açısından teröre karşı mücadelede ?birliktelik? oldukça önemli bir ihtiyaçtır.  Bu ihtiyaç dolayısıyla, iki ülke arasında terör konusunda yakın ilişkiler ortaya çıkmaktadır. Böylelikle terör örgütlerinin doğurduğu kriz, iki ülke arasındaki ilişkilerin yoğunluğunu arttıran bir fırsat alanına dönüştürülmektedir. Bu ilişki biçimi İran ve Türkiye?yi güçlü kılacak, bölgesel barışa katkı sağlayacaktır.


Dipnotlar:

 (1) Genelkurmay Başkanlığı TMMM tarafından gerçekleştirilen Küresel Terörizm ve Uluslararası İşbirliği adlı sempozyumda Andrew Mango tarafından sunulan bildiri metni. Andrew Mango, ? Küresel Terörizm ve Uluslararası İşbirliği? ( özel bildiri ), Küresel Terörizm ve Uluslararası İşbirliği II. Uluslar arası Sempozyum Bildirileri, Ankara, Genelkurmay Başkanlığı TMMM yayını, s. 13.

(2) http://www.bbc.co.uk/turkish/news/story/2006/08/060817_iran_pjak.shtml

(3) Keskin, A. ?PJAK : PKK?nın Bölgedeki Yeni Misyon Arayışı?, Stratejik Analiz, c. 8, 2007, s. 92, sf. 46-48.

(4) http://www.icisleri.gov.tr/default.icisleri_2.aspx?id=3421

(5) http://www.orsam.org.tr/tr/trUploads/Yazilar/Dosyalar/20091019_kemal.inat.pdf s. 14.

(6) http://www.resmigazete.gov.tr/main.aspx?home=http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2

011/03/20110310.htm&main=http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2011/03/20110310.htm

(7) http://www.bilgesam.net/tr/index.php?option=com_content&view=article&id

=736:rana-ramen-bat-m-batya-ramen-ran-m&catid=77:ortadogu-analizler&Itemid=150

(8) Solgun, S. ( 2002 ). Uyuşturucu Madde Kaçakçılığı ve Alternatif Çözüm Önerileri. Muğla Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü. Basılmamış Yüksek Lisans Tezi. sf. 60-63.

(9) http://www.unodc.org/documents/wdr/WDR_2010/World_Drug_Report_2010_lo-res.pdf sf.253-255.

(10) http://www.akademikortadogu.com/belge/ortadogu4%20makale/ercan_citlioglu.pdf sf.5.

(11) http://www.aa.com.tr/index.php?searchword=pjak&option=com_search&Itemid=

(12) https://www.cia.gov/library/publications/the-world-factbook/geos/ir.html

(13) http://www.akademikortadogu.com/belge/ortadogu4%20makale/murat_saracli.pdf sf. 175-176.

(14) Zengin, G. 2010, Hoca ? Dış Politikada Davutoğlu Etkisi, İnkılap Kitabevi, İstanbul, sf. 257.

(15) Keskin, A. ?PJAK : PKK?nın Bölgedeki Yeni Misyon Arayışı?, Stratejik Analiz, c. 8, 2007, s. 92, sf. 48.

http://www.bilgesam.org/incele/1165/-turkiye-iran-terorle-mucadelede-isbirligi-olanaklari/#.WddKNGdrPMM

***

29 Haziran 2016 Çarşamba

TERÖRLE MÜCADELEDE GELİNEN AŞAMA VE YAPILAN HATALAR


TERÖRLE MÜCADELEDE GELİNEN AŞAMA VE YAPILAN HATALAR



Yazar: Sait Yılmaz
29 HAZİRAN 2010 SALI    


Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olan bazı uzmanlar (!) eksikliği askerlere bırakarak, otuz senedir devam eden mücadelenin birikimine sahip komuta kademesine -içerikten yoksun önerilerle, akıl vermektedir.'Teröre karşı savaş evde kazanılamaz; ama evde kaybedilir' diyen Richard Perle, 'Şeytan'a Son' adlı kitabında şöyle devam etmektedir; 'Ulusal egemenlik bir hak olduğu gibi, aynı zamanda da bir yükümlülüktür. Ülke çıkarlarına göre gereken rolleri üstlenemeyen bir hükümet, hükümet olma haklarından mahrum kalır. ABD, kuruluşundan bu yana, bu ilke çerçevesinde hareket etmiştir.[1]' Büyük bir ülke ancak çıkarları söz konusu olduğunda kan dökmeye hazır olan ülkedir. Türkiye zaten kan dökmektedir ve egemenlik haklarımıza sahip çıkmadığımız ve ülke bütünlüğümüze yönelik saldırılara kaynağında müdahale etmediğimiz taktirde şehitlerimiz artacaktır. Bu makalede terörle mücadelede gelinen aşama ve yapılan hatalar konusuna değineceğiz ve önerilerimizi bir kere daha sıralayacağız. Ancak Türkiye'de bugün olup bitenler Irak'ın kuzeyi ile ilgili gelişmeler ile yakından ilgilidir. Bu nedenle Irak'ın kuzeyinde[2] ve terörle mücadelede bugüne kadar neler oldu, öncelikle bunu okumanızı tavsiye ediyoruz[3].
Terör örgütü ne yapmaya çalışıyor, kime hizmet ediyor?
Bütün terör örgütlerinin amacı; karşısındaki devleti askeri yollardan zorlayarak ve yıldırarak muhatap alınmak, devlet ile masaya oturarak, pazarlık yapmak ve böylece asıl gayret olan siyasi amaçlarına ulaşmaktır. Bu yüzden yapılan eylemler askeri sonuç almaktan çok psikolojik hedeflere yönelmiştir. Eylemlerin şok etkisi yaratacak şekilde yapılmasının nedeni, çözüm için kamuoyunda beklenti yaratarak ve devletin zayıf kaldığını göstererek kendi yandaşı siyasi unsurların 'siyasi çözüm' argümanı için elini güçlendirmektir. Burada dikkatlerden kaçmaması gereken konu 'medya' faktörüdür. Terör medya ile yaşar, medyada yer almazsa eylem amacına ulaşamaz yani terörün yaşam fanusu medyanın eylemi haber yapmasıdır. Çünkü terör de, terörle mücadele de esasında psikolojik bir savaştır. Türkiye'de medyanın haberleri veriş şekli bir yana -medyamız öyle kuşatılmıştır ki, medya üzerinden sadece terör örgütü yandaşları değil, kendi dış kaynaklı gündemlerini Türkiye'ye taşımak isteyenler de bu eylemlerin arkasına sığınmaktadır. Bu konuyu terör örgütünün ne yapmak istediği ile ilgili kapsam dâhilinde açıklayalım.
Evet, Türk medyası öyle kuşatılmıştır ki, Türkiye'nin gündeminden pek çok konu kaçırılırken, dezenformasyon hat safhadadır. Medyayı kuşatan üç adres grubu terör örgütünün eylemlerinin arkasından kendi mesajlarını vermektedir. Bu adreslerin birincisi medyayı saran ve her eylemin arkasından demokratikleşme ve AB reformları masalını anlatan post-modern, 2. Cumhuriyetçi, 'etki ajanları' takımıdır. Bunlara göre terörle mücadelenin başarısı AB reformlarına ve demokratikleşmeye bağlıdır. Ancak, bu reformların bugüne kadar hiçbir işe yaramadığı gibi, bire bir PKK'nın istekleri ile uyuştuğu, terörü azdırdığı ve güvenlik güçlerinin elini-kolunu bağladığı söylenmemektedir. Hatta, bizzat PKK'nın AB reformlarını engellemek için eylem yaptığı yalanı uydurulmaktadır. AB ilerleme reformlarında terörle mücadele kapsamında istenen tüm reformlar PKK'nın kongrelerinde istenenler ile aynıdır (Tablo 1). AB süreci kapsamında istenen reform ve demokratikleşme istekleri aslında Türkiye'nin bölünme ve parçalanma sürecinin devamıdır. PKK'nın eylemleri de bu amaca hizmet etmektedir.
Tablo 1: Avrupa Birliği Reform İstekleri, Türkiye ve PKK
AB Reform İsteği

PKK Kongreleri Yapılan Reformlar

OHAL, Olağanüstü Mahkemeler ve idam cezası kaldırılmalıdır. (Kopenhag kriterleri)
OHAL, Olağanüstü Mahkemeler ve idam cezası kaldırılmalıdır.
İdam cezasının Öcalan'ı kapayacak şekilde kaldırılması (2002) OHAL ve DGM'ler kaldırıldı. (2004)
Kürt dili ve kültürünün önündeki engeller kaldırılmalı, Kürtçe yayın ve eğitim hakkı tanınmalıdır. (2001 İR)
Türkçe dışındaki dillerin eğitilmesini destekler nitelikte, uygun tedbirler kabul etmek. (KOB, 2005)
Türkçe dışındaki dillerde radyo/ televizyon yayınlarına etkin şekilde erişim sağlamak. (KOB, 2005)
Kürt dili ve kültürünün önündeki engeller kaldırılmalı, Kürtçe yayın ve eğitim hakkı tanınmalıdır.
Kürtçe dâhil Türkçeden başka dil ve lehçelerde yayın ve eğitim yapılması olanağı getirildi. (2002)
Kürtçe eğitim görmek için dilekçe verenler hakkında başlatılan soruşturmalar ve açılan davalar düştü. (2003)
TRT Şeş TV kanalı ve Kürtçe radyo yayına başladı. (2009)
Düşünce suçlularına genel af ilan edilmelidir. Görüşlerini şiddet içermeden dile getirdiği için hakkında dava açılan veya hüküm giyen kişilerin durumlarını iyileştirmeye devam etmek. (KOB, 2005)
Düşünce suçlularına genel af ilan edilmelidir.
Propaganda ancak şiddet ve terör eylemlerini teşvik etmesi halinde suç sayıldı. HADEP ve DEHAP ile ilgili bazı davalar düştü. (2003). CMUK'nda AİHM kararları doğrultusunda yargılamanın iadesine gidebilme hakkı. (2003)
BM temel vatandaşlık hakları. (İlerleme raporları)

Kürt Kimliğinin tanınması

Çocuklara Kürtçe isim verilebilmesi (2003)
Güneydoğu'daki korucu sistemini kaldırmak. (KOB, 2005)
Koruculuk sistemi kaldırılmalıdır.
Yardım ve yataklık fiili ile ilgili düzenlemeler yumuşatıldı. (2003)
Kaynaklar: AB İlerleme Raporları, PKK 7. ve 8 Kongre Kararları, AB-Türkiye Katılım Ortaklığı Belgesi (2005), Fikret Bila: "Hangi PKK?", Ümit Yayıncılık, 3.Baskı, (Ankara, 2004), 172-173.

İkinci adres gurubu Barzani'nin küstahlığı ile bize yansıyan aslında Amerikanın sesi olan medya ve parti uzantılarıdır. Bunların mesajı; 'Sakın Irak'ın kuzeyine girmeyin, Kürtlerle iyi geçinin' diyen, bize Barzani'yi muhatap aldıran mekanizmadır. TSK., otuz yıllık terörle mücadelesinde 1990 ve 2003'e kadar olan süreçte iki defa PKK'yı yok olma noktasına getirmiş ancak bölücü örgüt Irak'ın kuzeyinde hayat bularak tekrar canlanmıştır (Tablo 2). Bugün ise Türk Ordusunun Irak'ın kuzeyine girmesinin önlenmesi için Barzani ile iyi geçinmek ve istihbarat desteği yalanı uydurulmuştur. Amaç, sadece Kürdistan'ı yaşatmak değil, PKK'ya hayat sahası sağlamaktır. Üçüncü adres grubu ise Öcalan ve DTP tayfasıdır. Onların söyledikleri gayet açıktır; siyasi çözüm diyerek, PKK'nın ve Öcalan'ın muhatap alınması, Kürt kimliğinin tanınması ile başlanarak self-determinasyona giden yolda Türkiye'nin iç hukukunda zemin kazanmaktır. İşte, terör örgütünün eylemleri bu üç adresin kendi gündemlerini uygulamasına hizmet etmektedir.

PKK eylem yapıyor;

- Öcalan'ı muhatap alalım hatta serbest bırakalım diye, devletten koparacağı tavizler ile kendi yandaşlarına gücünü göstermek ve moral vermek, örgüt liderlerini kahraman yaparak siyasi arenaya sokmak için,
- DTP bundan sebeplensin, PKK tehdidi ile kendi siyasi yaşamına devam etsin, devletin imkânlarını PKK için kullansın,
- Barzani ve Talabani'yi muhatap alalım, rahat rahat Kürdistan'ı kursunlar, hatta büyük Kürdistan için hamilik yapalım, Türkiye; Kerkük ve Türkmenlerin haklarından vazgeçsin,
- ABD'ye hep muhtaç olalım, sözünden çıkmayalım, Kürdistan'a yerleşsin, Irak ile ilgili planları bozulmasın hatta öyle zor durumda kalalım ki, İran ve Afganistan için de koşulsuz destek verelim, sadece Kürdistan'ı değil Büyük Ermenistan ve bölgede planladıkları diğer yeni ülke-inşalarına da alet olalım,
- AB reformcuları Kürt kartı ile Türkiye'yi bölsün ve Türkiye, AB'ye giremeden parçalansın,
- Yunanistan, Ermenistan, İran -şimdi buna İsrail'i ekleyelim, Türkiye'yi köşeye sıkıştırsın, güçsüz bıraksın, ülke kaynaklarını terörle mücadeleye harcasın diye.
Tablo 2: Irak'ın Kuzeyi ve PKK Dönem PKK Körfez Savaşı
(1884-1990)
Bu savaştan önce bitme noktasına gelen PKK, savaş sonrasında Irak'ın kuzeyinde yeniden güçlenmiştir. Saddam'ın saldırıları kullanılarak 'Kürt sorunu iddiaları' dünya kamuoyuna mal edilmiştir.

Çekiç Güç Dönemi
(1991-2002)

36. paralelin kuzeyi Saddam'a yasaklanırken, Çekiç Güç sayesinde PKK'ya korumalı bölge oluşmuş ve Kürt gruplar bağımsız bir devletin temellerini atmıştır.
Irak Savaşı (2003-Devam)
Bu savaştan sonra Türkiye kendi coğrafyasına hapsolurken, PKK çok büyük bir serbestlik kazanmış, çok miktarda silah ve malzeme ele geçirmiştir.
Kaynak: 25.Genkur.Bşk.E.Org.Yaşar Büyükanıt: "Terörle Mücadelenin Hukuki Boyutları", Beykent Üniversitesi BÜSAM Konferansı, (25 Şubat 2010).

Terörle mücadelede geldiğimiz aşama ve yapılan hatalar.

Yukarıda da açıklandığı gibi Türkiye, bölücü terörle mücadelenin 1984-1990 ve 1990-2003 arasındaki dönemlerinde askeri alanında başarılı olmuştur. 2003 Irak Savaşı sonrası Irak'ın kuzeyinde yeniden canlanan terörün tekrar askeri sahada yok edilmesi ise Irak'ın kuzeyinde Kürdistan Yönetimi denilen cerahatin akıtılmasına ve PKK bataklığının kurutulmasına bağlıdır. Ancak, terörle mücadele sadece askeri sahada kazanılmaz. Bugüne kadar terörün tekrar canlanmasında askeri olarak ABD'nin Irak'ta oynadığı roller kadar, içeride ve dışarıda hükümetlerin yaptığı hatalar önemli rol oynamıştır. 1990'lu yılların ikinci yarısına kadar terörle mücadeleyi sadece askerlerin işi olarak gören hükümetler, terörün ülke içi kaynaklarının kurutulması ve kazanılan askeri başarıların siyasi, ekonomik ve sosyo-kültürel tedbirlerle tamamlanması için gerekli tedbirleri almadılar. Hükümetlerin vizyonsuzluğunu 1997 yılında başlayan Avrupa Birliği süreci ile yabancı ülkeler tamamlamaya başladı. Sadece terörle mücadelenin alt yapısı değil, ülke güvenlik sisteminin temel unsurları da AB üyelik süreci dâhilinde reform diye diye bir bir etkisiz hale getirildi.

AB süreci ile PKK, askeri sahada mücadele ile elde edemeyeceklerini siyasi yoldan kazanmaya başladı. Önce idam cezası kaldırıldı, arkasından sözde düşünce suçlarının önüne geçmek (!) gerekçesi ile PKK yandaşlarının dilediğini söyleme yani propaganda özgürlüğünün önü açıldı, DEHAP ve HADEP yöneticileri dâhil pek çok bölücü hapisten kurtuldu. Getirilen özgürlükler (!) ile terör örgütünün siyasi uzantıları Meclis'e girdi ve açıktan propagandaya başladı. Ele geçirilen belediyeler ile devletin imkânları PKK'ya sunuldu. Bu özgürlükler şu an PKK eylemlerinden daha fazla ülkeye zarar vermektedir. Yetmedi, eğitim ve yayın hakkı diye verilen ayrıcalıklar ile bölge halkına sanki terör haklı imiş ve bölücüler de gerçekten haklarını savunuyormuş imajı verildi. Son olarak yapılmaya çalışılan 'Demokratik Açılım' ise bu imajı kuvvetlendirdi. İşte PKK bu yüzden eylemlerini artırdı. Yani daha çok taviz almak ve güçlü olduğunu kabul ettirmek, yıldırmak. Şunu kesinlikle kafamıza yazalım; terör eylemleri taviz verildikçe azar, terör hiçbir zaman tam olarak bitmez, çünkü bu bir tür kanserdir, ancak kontrol altına alabilir. Bu hastalığa vereceğiniz tavizler ancak azmasına neden olur.

AB reformları terörle mücadelede Cumhuriyet Savcılarının uygulama ve yorum farklılıklarına neden oldu. Bu durum askeri birliklerin adli yetkilerini belirlemede tereddüde yol açtı. Aynı tereddüt suçüstü yakalamada; konut, iş yeri ve kamuya açık olmayan alanlara kolluk kuvvetlerinin girme yetkisinde yaşanmaktadır. AB süreci ile yaşanan tahribat bununla da kalmadı. 1997 yılında düzenlenen Susurluk komplosu ile ülkenin istihbaratı derin yara aldı. Derin devlet ve çeteleşme iddiaları ile o güne kadar hukuksal altyapısı sağlam olmayan istihbaratımızın iyice eli kolu bağlandı. İstihbarat yapmak ve örtülü operasyonlar, AB'ci medyanın propagandası ile anti-demokratik ve bir suç gibi gösterildi. Yetmedi, bu sefer AB, Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği'ne (MGK GS) el attı. 2003 ve sonrasında yapılan reformlar ile MGK GS'nin istihbaratı koordine, psikolojik harekat faaliyetleri yok edildi, sıradan bir araştırma merkezi haline getirildi. Devletin daha önce ülke güvenliği adına yaptığı her çalışma (siyaset belgesi, rapor, plan vb.) gizlilik kuralları hiçe sayılarak medyaya servis edildi. TSK ve hukuk sistemimizin yıpratılması ile ilgili medyanın AB ajanları merkezli faaliyetleri halen devam etmektedir.


Şimdi de gözlerimizi terörle mücadelenin bizden saklanan coğrafyasına çevirelim yani Irak'ın kuzeyine. Irak'ın kuzeyinde olup-bitenler son birkaç yıldır bundan sebeplenen medya-holding ilişkilerinin da katkıları ile Türk kamuoyundan gizlenmektedir. Peki, nedir resim? Kürdistan karşılığında PKK kartı ile Kürdistan ve Barzani'nin serpilmesinin önü açılmıştır. 300 kadar aç gözlü Türk şirketi para kazanacak diye Kürdistan'ı elimizle kurmaktayız. Burada PKK ile mücadele için bize; Erbil'de PKK mahalleleri kuran ve Büyük Kürdistan için Türkiye içinde altyapı oluşturmakta olan Barzani ile iyi geçinme tavsiye edilmiştir. Üstelik askerimiz Irak'ın kuzeyini rahat bıraksın diye istihbarat desteği yalanı uydurularak PKK ile mücadele hava harekatına bırakılmıştır. Hava harekatı ile terörist avlanmaz. Hava harekatı ve uydu istihbaratı ile terörist avlansa idi önce ABD bunu Afganistan ve Irak'ta kendisi başarırdı. Nisan-Mayıs aylarında yüzlerce terörist sınırdan geçerken ABD istihbaratı nerede idi? Özetle, Irak'ın kuzeyindeki Kürdistan'ın kurulmaması, Türkmenlerin hakları ve Kerkük'ün statüsü gibi çıkarlarımız kamuoyundan saklanmış, çıkarlarımız PKK'ya indirgenmiş, o da Barzani ve ABD'nin insafına bırakılmıştır. Bu tezgahın arkasında Barzani'nin Türkiye içindeki bağlantıları kadar, ABD'nin Adana Konsolosluğu da etkindir.
PKK ve Kürdistan tasfiye edilerek psikolojik savaş kazanılmalıdır.
Yukarıda da belirttiğimiz gibi terörle mücadele öncelikle beyinlerde kazanılması gereken psikolojik bir savaştır. İçimizdeki bozguncu ajanların; " Terörle mücadelede askeri yoldan sonuç alınamaz.", " Siyasi çözüm, demokratik haklar verilmelidir." gibi argümanları; askeri başarısızlığına rağmen PKK'nın amacına siyasi yoldan ulaşması için uydurulmuş kılıflar ve onun muhatap alınma, pazarlığa oturma sürecidir. Bölgedeki ekonomik koşulların iyileştirilmesi argümanı ise terörün kaynaklarının kurutulması için yararlı ancak ülkenin genel koşulları itibarı ile gerçekleşmesi uzun zaman alacak ve işe yarayacağı garantili olmayan bir politikadır. 

Terörün IRA, ETA ya da BASK gibi örneklerine baktığımızda ekonomik koşulların iyi olmasının beyinlerdeki terör fikrini engellemediği açıktır. Terör ile mücadelenin beyinlerde kazanılması için PKK ve Kürdistan fikri beyinlerden silinmelidir. Bunun da yolu PKK ile birlikte Kürdistan fikrinin Irak'ın kuzeyindeki coğrafyadan silinmesi, umut olmaktan çıkarılmasıdır.
Türkiye'nin terörle mücadelede yeni politika ve stratejiler uygulama zamanı gelmiştir. Bu politikaların başında AB ve ABD'nin dümen suyundan terör ile mücadele edilmeyeceğini kabul ederek; kendi çıkarlarına, kendi gücüne ve kaynaklarına dayanarak hareket etmek gelmelidir. Kimse bizim için terörist yok etmez. Hele o teröristler kendilerinin bölgede kalışı ve çıkarları için iyi bir enstrüman ise. Türkiye'nin demokratikleşme diye bir sorunu yoktur, ülkemizin demokrasi koşulları pek çok ülkeden iyidir, gerçek olan bu özgürlüklerin Türkiye içinde bölücüler tarafından kötüye kullanıldığıdır. Özetle, ABD ve AB ile birlikte terörle mücadele yürümez, kendi iç şartlarımıza göre politika ve strateji üretmeli ve kendi kaynaklarımıza dayanmalıyız. Öncelikle içimizdeki psikolojik savaş zinciri kırılmalı, kurulacak yeni bir bilgilendirme alt yapısı ve uygun stratejiler ile halkın umudunu devlete bağlaması sağlanmalıdır. Bu yönde hala PKK'yı yöneten Öcalan ve DTP de tasfiye edilmeli, bölücülük yapanların siyasi geleceği tamamen ortadan kaldırılmalıdır. Ayrıca, demokrasi masalcısı, AB'ci bölücülerin tasfiyesi ile ilgili süreç başlatılmalıdır.

PKK ve Kürdistan'ın tasfiyesi sadece askerlere bırakılmamalıdır. Devletin yumuşak gücü ile askeri gücünün uygun bir karışımının sağlanacağı 'akıllı güç' kurgusu oluşturulmalıdır. Yumuşak güçten kastettiğimiz askeri güç dışındaki ekonomik, sosyal, kültürel ve diğer güç kaynaklarının sonuç alacak şekilde ABD'de de olduğu gibi bir kurgu haline getirilmesidir. Bunun Türkiye için nasıl yapılacağı ile ilgili görüşlerimiz saklıdır. Sonuçta askeri güç PKK ve Barzani'yi askeri olarak tasfiye ederken, yumuşak güç; bunun öncesi ve sonrasını hazırlayacak yani Irak'ın kuzeyini Türkiye çıkarlarına uygun bir şekle dönüştürecektir. Bunun için MİT'in dış istihbaratının ve örtülü operasyon kabiliyetinin güçlendirilmesi kadar, askeri istihbaratın da güçlendirilmesi, kendi ihtiyacı olan operasyonel istihbaratı yapabilmesi için hukuksal altyapısı sağlanmalıdır. EGM istihbaratı, PKK ve uzantılarının ülke içindeki ve dışındaki bağlantılarına ve etki ajanlarına odaklanmalıdır. İçimizdeki etki ajanları ile mücadele için gerekli hukuksal mevzuat yeterli olmadığından Almanya'daki Anayasa'yı Koruma Başkanlığı benzeri bir yapılanma sağlanmalıdır. Askeri seçeneklerin çeşitlendirilmesi için ABD'nin Irak'ta bol bol kullandığı gibi Özel Askeri Şirketler kurulmalı, anti-PKK şeklinde örgütlenecek bu yapılar pro-aktif olarak PKK'yı bulmalı ve yok etmelidir. Bu konudaki detaylı görüşlerimiz de saklıdır.

Şimdi gelelim hala; - ABD ve AB ne der ? diyenlere.. 

PKK teröristleri Irak'ın kuzeyinden ülkemize sızıp, eylem yaparken ABD bize demokratikleşme önermekte ve Barzani ile iyi geçinme tavsiye etmektedir. 
4000 km. öteden gelip, BM kararı olmadan tek taraflı olarak Irak'ı işgali eden ABD'nin kendi çıkarları uğruna Irak'a getirdiği demokrasi ve özgürlük ortamı ile ABD'nin siyasi etiği ortadadır. 

Oyun bitmemiştir. 

Orta Doğu, yeni harita değişikliklerine gebedir ve bunun en kolay yırtılma noktası Irak'ın kuzeyidir. ABD, sözde Irak'ın istikrarı uğruna Türk askerinin kuzeye girmesini istememektedir ama daha 2003 yılında yapılan görüşmelerde Kürt bölgesine yaklaşmamamızı isteyerek Kürdistan'ı kurma niyetini belli etmişti. Fiilen kurulmuş olan Kürdistan yavaş yavaş kemikleşmekte ve ABD üssü olmaya hazırlanmaktadır. Korkunun ecele faydası yoktur, cesur olalım, Türkiye ile Irak'ın kuzeyini kıyaslarsak bir merminin bir camı parçalaması gibidir. Kendi çıkarlarına sahip çıkmak için bir bütün olan ve terörü yok eden bir Türkiye, Batının çok daha saygın bir üyesi ve ortağı olacaktır.

Sonuç Yerine

Türkiye için Irak'taki gelişmeler beka seviyesinde önem taşımaktadır. Irak'ın kuzeyindeki gelişmeler Türkiye'nin millet ve toprak bütünlüğü dâhil birçok iç dinamiğini tetikleyecek potansiyele sahiptir. Türkiye'nin çıkarlarının önündeki öncelikli tehdit; sanıldığı gibi PKK değil, Barzani ve onun bağımsız devlet kurma hayalleridir. Ancak, Irak'ın kuzeyinde Kürt devletinin güçlenmesi ve Türkmenler ile ilgili olumsuz gelişmeler; basit ticari çıkarlar ve ABD ile yapılan örtülü siyasi hesaplar peşinde Türk kamuoyu gündeminden düşürüldü. Gelinen aşama PKK'ya karşılık Kürdistan pazarlığı olarak gözükse de, PKK ile ilgili sağlanan dış desteğin açılım örneğinde olduğu gibi bir ABD illüzyonu olduğu açıktır. 

Türkiye'nin Irak'taki çıkarları PKK'ya karşı verilen sınırlı desteğe indirgenmiştir. Türkiye'ye verilen PKK'ya karşı sözde istihbarat ve operasyonlara izin ise gerçekte 'tavşan kaç-tazı tut' oyunundan başka bir şey değildir. Nitekim hava harekâtından bugüne kadar PKK alt yapısı ve güçleri çok az hasar aldı[4]. Türkiye, Irak ve Irak'ın kuzeyindeki menfaatlerini ABD ile uyum içinde gerçekleştirmek gibi boş bir arayışın içine girmiştir. Türkiye, ABD ile ikili ilişkilerinde 'kontrolü kriz' çıkmasından çekinmemelidir.

Gelişmelerden hoşlanmadığı için bunları yokmuş farz eden bir ülke ağır bedel ödemek zorunda kalabilir. Kürtleri ve ABD'yi en çok tedirgin eden husus, Türkiye'nin bölgeye müdahale olasılığıdır. Irak'ın kuzeyi ile ilgili çıkarlarımız ABD ve AB'nin güdümünde sağlanamaz çünkü Irak'taki ve genel olarak Orta Doğu ile ilgili çıkarlarımız Batı ile uyuşmamaktadır. Türkiye'ye biçilen rol; Orta Doğu harita değişiklikleri ile birlikte Batının çıkarlarına uygun rejimlere ve devletlere dönüştürülürken, sadece etrafında olup bitenlere ikna olmak değil, kendi bölünmesine de rıza göstermek hatta destek olmaktır. Irak'ın kuzeyinde vakit daha geç olmadan yeni stratejiler uygulama zamanı gelmiştir. Asıl önemli olan PKK taktik kartına karşılık Kürdistan'ı kurdurmamaktır. 
Bunun için öncelikli hedef Barzani yönetimi olmalıdır. Irak'ın kuzeyine yapılacak askeri harekatın hedefi; Kürt yönetiminin bir an öncesi tasfiyesi ve Türkiye'ye müzahir bir bölgenin şekillenmesi için gerektiği kadar sürdürülecek bir tampon bölge oluşturulması olmalıdır. Nihai durumda Irak'ın kuzeyindeki Kürt-ABD ittifakının yerini ABD ile çıkar bileşkesi sağlamış bir Türk denetim sistemi almalıdır. Aksi takdirde yapması gerekenleri yapmayan, görmezden gelen, küçük siyasi ve ekonomik rantlar uğruna basiretsiz ve korkak davrananları.., 
Tarih affetmeyecektir.



[1] Richard PERLE & David FRUM, "Şeytana Son, Terörle Savaş Nasıl Kazanılır", TRUVA Yayınları, Temmuz 2004, s.126.

[2] 'Kuzey Irak' diye tanımlanmış bir coğrafi bölge bulunmamakla birlikte, bu terim Kürtlerin Irak'ta yoğun olarak yaşadığı bölgeyi tarif etmek için maksatlı olarak kullanılmaktadır. Bu nedenle, Irak'ın bütünlüğüne referans yaparak, bölge için 'Irak'ın kuzeyi' terimini kullanmaktayız.

[3] Sait YILMAZ: Irak'ın Kuzeyi ve Türkiye, http://www.beykent.edu.tr/dosyalar/Irak_Kuzeyi_Son.pdf

[4] PHILIPS, David L.: Confidence Building Between Turks and Iraqi Kurds, The Atlantic Council, Washington D.C., 2009, p.19.




..