Tır Filosu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Tır Filosu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

27 Mart 2020 Cuma

Mit’in Tır Filosu

Mit’in Tır Filosu

Orhan Bursalı.,
21 OCAK 2014

Önceki gün Adana-Gaziantep-Hatay hattında, Suriye’ye sefer halinde MİT TIR’ları olayı yaşandı. Kimisi arandı, silah ve mühimmat çıktı; kimisi aranamadı, MİT “Bu TIR’lar bizim” dedi: “Devlet sırrı, arama yapamazsınız...” Bilinen o ki, RTE iktidarı MİT’i kullanarak Suriye’ye durmadan, TIR konvoyları halinde silah sevkıyatı yapıyor. RTE’nin sesi Yeni Şafak, “Suriyeli muhaliflere yardım götüren MİT TIR’larını deşifre etti” diyerek Cemaate yüklendi ve ekledi: “Bunun adı vatanda ihanet...” 
Yoo hayır, İktidar-Cemaat kapışmasına girmeyeceğim. Derdim başka: İktidar, fiili olarak Suriye savaşının içinde. Bu silahları kimlere sevk ettiği konusunda bir bilgi yok. El Nusra’cılara mı? Özgür Suriye Ordusu’na mı? Orada yüzlerce grup var.. Ama bunun adı, Suriye iç savaşına fiili müdahaledir. İlan edilmemiş bir gizli müdahale.. Bu suçtur... Savaş ilan etsen, neyse.. Propaganda şefi H. Çelik “TIR’larda ne olduğu kimseyi ilgilendirmez” bile dedi.. Ama silah ihbarı varsa, yasaları, savcıları ilgilendirir...

Türkiye yasasız masasız bir ülke olduğu için Çelik haklıdır! Bugüne kadar Türkiye tarihinde görülmemiş olaylar gerçekleşiyor; savcı emrini polis, “kanıt göster” diye yerine getirmiyor! Anayasanın askıya alındığı ülkede, tabii ki TIR’larda ne olduğu “kimseyi ilgilendirmez”... 

***
Ama, bu konu uluslararası camiayı, uluslararası hukuku ilgilendirir, farkında değil mi?
Suriye ve Irak’ta İslami kılıklı köktendinci cinayet şebekeleri güçlenir ve ülkeleri parçalayıp küçük devletler kurmaya yeltenirken, dünya Suriye’de ‘barış’ arıyor, Cenevre Konferansı düzenliyor, Esad’ı “ehvenişer” kabul ediyor... Ankara ise hâlâ savaş kışkırtıcılığı yapıyor. TIR’lar bunun delili... 

***
Bu arada “kimyasal silah”la Suriye’de yapılan katliam çözümlemesi de adım adım gelişiyor...

Arşive indim küçük bir tarama yaptım, eylül başlarına kadar... 21 Ağustos 2013’te Şam yakınlarında kimyasal silah saldırısı yapıldı... 1500 civarında sessiz sedasız ölüm. 

Ankara hemen ve derhal zil çalıp oynamaya başladı: Davutoğlu, Obama’nın ilan ettiği kimyasal silah kullanma sınırı için, “Kırmızı çizgiler aşıldı, uluslararası toplum en kısa zamanda harekete geçmeli, yoksa daha büyük insanlık suçu işler Suriye’deki rejim” dedi... 

Ankara’nın o ana kadarki politikası zaten hemen müdahaleyi öngörüyordu ve ABD’yi savaşa kışkırtıyordu. RTE+Davutoğlu ikilisinin kafasındaki en büyük takıntı, Esad’ın mutlaka gitmesiydi. RTE, “Kurban Bayramı namazını Şam’da Emevi Camii’nde kılacağız” demişti. O zamandan bu yana bayramlar geçidi yaşadık. Biz unuturuz ama Başbakan hiç unutmaz... 
Rusya başından beri kimyasal saldırıyı Şam’ın yapmadığına emindi. Çok güçlü bir gerekçe de, tam o sırada Birleşmiş Milletler’den bir heyetin Şam’da bulunmasıydı. Esad zaten savaşta üstünlük sağlamıştı, kimyasal silah ancak yenilmekte olan güçlerin elinde son kullanılacak silah olabilirdi... Şam’ın böyle bir silaha başvurması akıl alacak iş değildi. 

***
ABD önce “Şam’a sınırlı bir müdahale”yi gündeme getirdi. Havadan bombardıman. Türkiye’deki üslerini de bombardıman için kullanacaktı. 
RTE, Davutoğlu “sınırlı savaş olmaz” diyecekti: “Sınırlı falan olmaz. Tek seçenek silahlı müdahaledir...” Yani vurdun mu yıkacaksın, darmadağın edeceksin ülkeyi, 100 bin Suriyeli yetmeez, bir 100 bin daha öldüreceksin!.. 
RTE’nin “öyle vur-çık bizi tatmin etmez” lafı ünlüdür. 
Ankara derhal, ABD, Fransa, İngiltere ile birlikte ‘savaş gönüllüleri’ ittifakına katıldı ve savaş hazırlıklarına girişti, öyle ki milletin 4x4’lerine bile el konacaktı! 
Putin, “ABD ve başka ülkeleri Suriye’deki iç savaşa çekmek için, bölgedeki bazı ülkelerin provokasyonu” olarak nitelendirecekti kimyasal silah kullanımını... 
Adres: Suudi Arabistan, Katar ve Türkiye idi.. 

Fakat İngiltere parlamentosu savaşa hayır deyince ittifak çöktü. Fransa da onu izledi. ABD de vazgeçti.. ABD zaten sınırlı müdahale bile istemiyordu... 
Düşünüyorum da, ABD’nin sınırlı müdahale için ilk başlarda “Elimizde kanıtlar var” dedikleri, Ankara’nın ona gönderdiği ‘kanıtlar’ olmasın? 
Davutoğlu diyordu ki: “Bizim açımızdan -ki bu tamamen milli istihbarat bilgilerimiz ve milli uzmanlarımızın değerlendirmeleridir- kimyasal silah atım açıları, '69zleri açısından bakıldığında, sorumlunun Şam rejimi olduğundan şüphemiz yok” diyecekti.. 
Hatta bu “kanıt dosyası”nı Başbakan ikna için gittiği Rusya’da Putin’in önüne de koyacaktı. 

Anlaşılan MİT’e, “kimyasal saldırıyı Esad’ın düzenlediğine dair bir kanıt dosyası oluştur” denmişti.. Dünya lideri RTE, Rusya’dan önce ABD’ye de bu “uyduruk dosyayı” vermiş olabilir. 

***
Ankara’nın Obama’ya demediğini bırakmadığını tahmin edersiniz! Obama’nın da bütün bunları bildiğini, öğrendiğini… Ankara’nın o sırada en fazla ihtiyaç duyduğu, eli kanlı katliamcı bir Bush idi. Oğul-baba fark etmez.. 
Sonrası kısa kısa: Esad kimyasal silahlarının tüm kontrolünü BM’ye bırakacak ve Ankara’nın Suriye’de savaşa girme umutları tümüyle yok olacaktı. Arınç’ın ve hükümetin üzüntüden nasıl kahrolduğunu, şu sözlerinden anlayacaktık: “Maalesef müdahale imkânı ortadan kalktı.” 
Dünkü yazımda da belirttiğim gibi ABD’nin ünlü üniversitesi MIT, dosya üzerine son noktayı koyacaktı: Esad kullanmadı! 

***
Peki, kimyasal silahları kim verdi köktendincilerin eline? O zamanlar yayılan haberlerde “Suudiler verdi” deniyordu. Bilmiyoruz. ABD’nin fiilen müdahalesi için çırpınan üç ülke vardı: Suudi Arabistan, Katar ve Türkiye...
Kimin bu katliamda parmağı var, açıklanması gerekir... 
Ankara kime neden TIR’larla silah gönderip Suriye’ye hâlâ saldırıyor, açıklanması gerekir. 
Ankara yıkılacak ve Esad orada kalacak korkusu mu?  


***