Şeriatçı basın Türk Ordusu’na savaş açtı
Şeriatçı basın Ordu’ya savaş açtı
AKP’nin, Türkiye’nin iç ve dış güvenliğini ilgilendiren konularda Türk Ordusu’nun aksine bir politika izlemesi şaşırtıcı olmadı. Bu politikaların uygulanmasının önünde en büyük engel olarak gördüğü Ordu’ya karşı da bir tasfiye planına girişti.
Türk Ordusu’nun irticai faaliyetler, türban meselesi gibi konulardaki tavrı çok net. Kıbrıs ve Irak’ta savaş konusunda hükümet Ordu'ya muhalif bir politika izliyor. Ülkenin bir savaşın eşiğine getirildiği günümüz şartlarında MGK’nin Milli Savunma Bakanlığı’na bağlanması gibi planlarla Ordu tasfiye edilmeye çalışılıyor ki emperyalizmin Türkiye’yi bölme planları daha rahat uygulanabilsin.
Varlığını Türk Ordusuna saldırı üzerine kurmuş olan şeriatçı basın da hiç fırsat kaybetmeden Ordu'ya yönelik kışkırtıcı haberler yapmaya hız veriyor.
Şeriatçı Vakit, MGK Genel Sekreteri Orgeneral Tuncer Kılınç’a saldırıyor.
Türkiye’nin Türban Diye Bir Sorunu Yok
Ordu
28 Şubat döneminde irticayı birinci tehdit olarak gündeme almıştı.
Bununla birlikte başlayan türban yasağı o günden bu güne şeriatçı
basının Ordu'ya saldırısında ilk sırayı almıştı. Siyasi bir simge haline
getirilen türban 4 yıl önce alınan kararlar ile ülke gündeminden
çıkarıldı. Yine 28 Şubat’la birlikte şeriatçı yükselişin önüne bir set
çekildi. Türban konusu bu şekilde kapatılırken AKP iktidarı ile birlikte
yeniden gündeme getirildi. TSK bu konunun yeniden gündeme
getirilmesindeki rahatsızlığını belirtti. Başbakan Gül ve Erdoğan ile
yapılan görüşmede imam-hatip lisesine kız öğrenci alınmaması önerisini
gündeme getirdiler. MGK genel sekreteri Orgeneral Tuncer Kılıç bu
öneriyi doğruladı. Türkiye’de bayan rahibe yetişmediğini belirtip
“İmam-hatip liselerine kız öğrenci alınmadığı taktirde sorun kökten
çüzülür” deyince şeriatçı basının hedef tahtasına oturdu.
İç güvenlik de dış güvenlik de Ordu'nun işi
Orgeneral
Kılınç’ın açıklamaları üzerine şeriatçı Vakit gazetesi manşetten “İşine
Bak Paşa” diyordu. Paşa’nın işi neydi acaba? Hemen cevebı veriliyordu.
Paşa’nın açıklaması halkı incitmişti. “Türkiye savaşın eşiğine gelmişken
koskoca bir generalin kız çocuklarının eğitimini engelleme çabası
çağdışı bir tutumdur.” deniliyordu. Gazetenin koskoca bir generale
“işine bak paşa" diyerek talimat verecek küstahlık ve cesareti nereden
bulduğu ayrı bir konu. Bunun yanında ülkenin savaşın eşiğine geldiği
doğru ve bu halkın türban diye bir derdinin olmadığı da. Kimse kimsenin
eğitim hakkını engellemiyor. Laik Türkiye Cumhuriyeti’nin belirlemiş
olduğu kurallar çerçevesinde herkes eğitimini yapabilir. Peki ya Vakit
gazetesinin işi ne? Türkiye bir savaşın eşiğindeyken ülkenin tek
sorununun türban meselesi gibi gösterilip Türkiye’nin ve Irak’ın
güvenliğini savunan tek bir Irak haberinin yapılmamaması ne anlama
geliyor? Savaşın eşiğinde koskoca bir gazete neden sadece Ordu'yla
uğraşıyor ve neden halkı hep türban konusunda kışkırtmaya çalışıyor?
Bunun nedeni çok açık. Ordu bu ülkenin güvenliğini savunurken iktidar ve
şeriatçı basın ABD’nin yanında tam da bu savaşın içinde yer alıyor.
Yerlere göklere sığdıramadıkları sözümona Müslümanlıklarıyla ABD’nin
Müslümanlara karşı başlatttığı Haçlı Seferine karşı çıkmıyorlar.
Baltayı taşa vuran kim?Orgeneral Kılınç’a bir başka saldırı da yine Vakit yazarı Asım Yenihaber’den geliyordu. Hem de çok zekice bir soruyla “Erler de Paşa olamıyor. Neden Ordu'ya alıyorsunuz?” Yazarımız Ordu'nun bir ülke için ne anlama geldiğini bilmemekte midir yoksa gelişmiş bir espri yeteneğine mi sahiptir bilinmez ama soru çocukları bile güldürecek kadar gayri ciddidir. Bu ülkenin güvenliğini savunan Ordu salt paşalardan oluşmamaktadır. Bütün personeliyle bir bütün olarak ülkenin güvenliğini sağlamakla yükümlüdür. Fakat bilindiği gibi bu ülkede kadın imam bulunmamaktadır. Anlaşılan şeriatçılar Hıristiyan Klübü’ne girmek işinde o kadar ileri gitmişler ki İslam dininde kadın imam olmayacağını bile unutmuşlar ve Batı'ya özenerek kızlarımızı rahibe yapmaya merak salmışlar. Ama ilginçtir bu gerçeği cahil şeriatçılarımıza laik Kılınç Paşa açıklıyor.
İmam Hatip liselerinin imam yetiştirmenin dışına taşan bir misyonunun olduğu açıktır. Bu kadar çabalamanız bu yüzdendir. Görünen odur ki baltayı fena halde taşa vuran da Kılınç Paşa değil sizlersiniz. Türkiye’de Müslüman mahallesinde salyangoz satarken Almanya’dan örnekler bularak kendinizi haklı çıkarmaya çalışıyorsunuz. “Paşa’ya özgürlük dersi” derken bile referans aldığımız yer Alman Papazı’dır. Türkiye Cumhuriyeti’nin herhangi bir papazdan din eğitimi almaya ihtiyacı yoktur. Sizlerin sözümona kendi dininizi savunmak adına bile Batı'ya dayanamanızın da manası çok açıktır.
Cumhuriyet ilan edileli 79 yıl oldu ama şeriatçılar daha 10. Yıl Marşı’nı bile içlerine sindiremediler.
“Sel Baskını” şeriatçı ayaklanma tehdidi mi?
Yine
Vakit yazarı Hasan Karakaya “1423 yıl önce imam hatip okulu yoktu.”
yazısında Ordu'ya saldırının ötesine geçip halkı kışkırtarak şeriatçı
ayaklanma tehditi savuruyor. "Örtünme emrini veren Cenab-ı Allah
kadınlardan imam olmayacağını bilmiyor muydu?" diye kışkırtıcı bir
soruyla çıkıyor karşımıza. Bu bir provakasyon hazırlığıdır. Ardından
gelenler bunu ortaya çıkarıyor. “Dere yataklarını kurutmaya çalışanlar
meydana gelecek sel baskınlarını da iyi hesap etmek durumundadırlar.”
diyerek aklı sıra bir tehdit savuruyor. Evet Ordu'nun tavrı çok açık.
Zaten bu karar hiç bitmeyen şeriat özleminizi yok etmek üzere alınıyor.
Sizin hiç bitmeyen sel baskını tehdidiniz zaten dere yataklarının
kurutulması gerekliliğini doğuruyor. Demek ki Ordu'nun bu kararı çok da
yerinde. Onlar bu sel baskınını çok iyi hesap ettiklerinden ülkenin
güvenliği için bu dere yataklarını kurutma zorunluluğunu hissediyorlar.
Yağan yağmur rahmet olup yüreklerinizde kalabilir bu kimsenin umurunda
değil ama bir sel baskınında karşınıza ilk dikilen yine Ordu olacak.
Ordu'ya saldırmakta haklısınız.
Yine Vakit gazetesi şehit ailelerinin katıldığı “devlet övünç madalyası” töreninde şehit annelerini göstererek “Bu analarda mı imam hatipli” diye kışkırtıcı bir soru soruyor. Törende okutulan 10. Yıl Marşı'nı ise “işkence bu” diyerek manşete çıkarıyor. Şehit aileleri de biliyor ki bu ülkede analarımızın başörtüsüne veya halkımızın dini inançlarına kimse el uzatmadı. Aksine evlatları bu ülkenin çıkarları uğruna canını verirken, Şanlı Türk Ordu'su'nun şehitleri olurken bu adamlar Türkiye’yi Müslümanların kanını dökmek üzere emperyalist çıkarlar uğruna bir savaşa sokmaya çalışıyorlar. Sizlere verilecek en iyi cevapsa bu anaların kendi evlatlarının şehitliklerinden duydukları gururdur. Onlar canlarını NATO için değil vatan için seve seve verenlerdir çünkü.
Öte yandan törende 10.Yıl Marşı'nın okutulmasını işkence olatrak gören bir zihniyetse şeriatçı gazetelerin Cumhuriyet düşmanı daha da ötesi Türk milleti düşmanı olduğunu gösteriyor. Türk milletinin vermiş olduğu Kurtuluş Savaşı’nı ve bu uğurda dökülen kanları hiçe sayan bir zihniyetin şehit ailelerini kullanarak kendi çıkarları uğruna halkı bu yönde kışkırtması Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran bütün devrim şehitlerine de bir hakarettir aynı zamanda. Şeriatçı basının yeri pek tabi ki Batı'nın yanında bir Haçlı Seferi’nin içinde olmaktır. Çünkü ne ait oldukları dini ne de milleti savunamamaktadırlar.
Start verildi: Ne bulursanız vurun Ordu'ya
Kışkırtma
bitmiyor. Ordu'ya saldırmak için her yol mübah. Ne bulursanız, arayalım
bakalım. Geçtiğimiz günlerde, bir suikast sonucu öldürülen Necip
Hablemitoğlu’nun cenazesinde Ordu'nun ağırlığı hissedildi. Bunca yıldır
ülkenin bağımsızlığını, laikliği savunan yazarlarımız birer birer
öldürülürken, ölüm sebeplerine ilişkin bir şey yazılmazken, şeriatçı
gazeteler için bu cenazede temel sorun Orgeneral Kılınç’ın cenaze
töreninde eldivenle selam vermesi olmuştu. Yazar Hasan Karakaya Vakit
gazetesindeki köşesinde “Örtüyü çıkarttıracağına eldivenini çıkartsaydı”
diyordu. Öyle ya, bu ne büyük disiplinsizlik, bu ne kural
tanımamazlıktı. Ve artık büyüklerinin kendilerinden iyi düşündüğüne
inanmıyordu. Doğruydu. Onlar neyse ki hiç bir zaman sizin gibi
düşünmediler zaten. Sizler gibi düşünselerdi ne laik bağımsız bir
Türkiye Cumhuriyeti, ne de üzerinde yaşayacağımız bir vatan olacaktı.
Herşeyin ötesinde Karakaya’nın üslubuna bakmak bile yazar mı yoksa
provokatör mü sorusunu aklımıza getirmiyor değil.
Şeriatçı
basın için Ordu'ya saldıracak malzemeden bol ne var? Kara Kuvvetleri
Komutanı Aytaç Yalman’ın klasik müzik tutkunluğu ile ilgili haberler
bahane edilerek saldırıya geçiliyordu. “Huzurlarınızda general
Mussorgski” diyen Vakit yazarı Asım Yenihaber fırsatı bulmuştu. “Elin
damatlık kıyafetiyle gerdeğe girilmeyeceği gibi başkalarının musiki
duyarlılığıyla da savaşılmaz” diye salık verirken generalin
Mussorgski’yi misyonerce yaydığını iddi ediyor, "Başkalarının estetik
duyarlılığıyla yaşayan ve hareket eden bir kimsenin tam manasıyla sizden
biri olabileceğine inanabiliyor musunuz?” diyordu. Halkı Ordu'ya karşı
kışkırtmanın bu kadarı olur. Türk Ordusu'nun paşası sizden midir başka
yerden mi? Peki bu halk dönüp size sormaz mı; Türkiye’nin Hristiyan
Kulübü’ne alınması için çırpınıp duran, ülkeyi ABD’yle birlikte
Müslümanlara karşı savaşa sokan, hatta her fırsatta Müslümanları
aşağılayan ve Müslüman düşmanlığı yapan Berlusconi’nin elini öpen Aytanç
Yalman mı yoksa başkası mı? Bu ülkenin menfaatlerini koruyan bir paşa
mı bizden yoksa her fırsatta sırtını Batı'ya dayayıp Ordu'ya saldıran
şeriatçı misyonerler mi? Mussorgski’ye gelince. Yalman 100 yıl önce
yaşamış Mussorgski’yi dinliyor diye eleştiriyorsunuz da Rusya’ya gidip
“Müslüman Çeçenlerin katili” Putin’i dinleyen
Tayyip’e bir çift lafınız
yok mu?
Evet Apo’nun affı kabul edilemez. Ama Erdoğan’ın da farkı yoktur. Zaten siz de böyle olduğunu bildiğiniz için Apo’yla Tayyip’i aynı kefeye koyarak tartışıyorsunuz ve Tayyip’in aslında Türkiye için ne ifade ettiğini birinci ağızdan itiraf ediyorsunuz. Bu gün ülkeyi savaşın eşiğine getiren politikalarıyla, ülkeyi AB ve ABD’ ye peşkeş çekmesiyle, almış olduğu “halkı din ve dil farklılığı gözeterek kin ve düşmanlığa açıkça tahrik ettiği" cezasıyla bizim için Apo’dan geri kalır yanı yoktur. Apo Türkiye Cumhuriyeti düşmanıdır, Tayyip de. Apo bu ülkeyi bölmek üzere binlerce insanın kanına girmiştir. Erdoğan da ABD’yle birlikte binlerce Müslümanın kanını dökme planları yapmaktadır. Bu kanun her ikisi için de kabul edilemez. Ali Karahasanoğlu’nun Vakit’te “Kişiye özel kanun öyle değil böyle olur” yazısında, Apo için geçerli olan kanunun Erdoğan için geçerli olmamasını eleştiriyor. Küstahlığını Atatürk’ü Koruma Kanunu'na kadar vardırarak, “hiç bir hukuk devletinde olmayan kişiye özel kanun, Türkiye’de vardır.” diyor. 5816 sayılı Atatürk Aleyhinde İşlenen Suçlar Hakkındaki Kanun'u eleştiriyor. Bir kere bu kanun kişiye özel değil tam da Laik Türkiye Cumhuriyeti’ni korumaya yönelik bir kanundur. Atatürk’ü Apo ve Erdoğan’la birlikte değerlendirmekse ayrı bir hakaret davası konusudur. Vakit yazarının bu tavrı açıkça Atatürk ve cumhuriyet düşmanlığını ortaya koymaktadır.
Batı'yla dost ama Atatürk’e ve Cumhuriyet'e düşman, vatanla kavgalı bir şeriatçılığın hep savunduğunu söylediği Müslüman halktan göreceği cevap şimdi her zamankinden daha önemli.
Şehit Kubilay’ın gelini Müzeyyen Kubilay:
Kimse laikliğe el uzatamaz, bizim Ordu'muz var!
Vakit
gazetesi bu olayların bir şeriatçı ayaklanma değil provakasyon olduğunu
yazıyordu. “Menemen Faciası” diyerek olayda binlerce ilgisiz kişinin
mağdur olduğunu iddia ediyordu. Devrim şehidi Kubilay’dan ise tek
kelimeyle söz edilmiyordu. Şehit annelerini kullanarak sürekli Ordu'ya
saldıran Vakit’in şehit Kubilay’ı değil de onu şehit eden yobaz sürüsünü
anması esas niyetini de ortaya koyuyordu.
Menemen’in yıldönümünde şeriatçı basına ve irticacı güçlere en büyük yanıt Ordu'dan geldi.
Kubilay’ın
şehit edilmesi nedeniyle İzmir’in Menemen ilçesi Yıldıztepe’deki
Kubilay Anıtı önünde düzenlenen törende Ordu adına konuşan Asteğmen
Kerim Uzuntepe “Devrim şehitlerimiz, siz, gerici ve yobazlara yol
vermemek için canınızı verdiniz. Biliniz ki bugüne kadar olduğu gibi,
bundan sonra da sizin yolunuzdan yürümeye devam edeceğiz.” dedi.
Şehit
Kubilay’ı törende temsil eden gelini Müzeyyen Kubilay, Hablemitoğlu’nun
öldürülmesinden büyük üzüntü duyduğunu belirtti. Müzeyyen Kubilay,
“Kimse Cumhuriyet’e karşı çıkmaya kalkmasın. Gericiler artık akıllarını
başlarına toplasın. Kimse laikliğe el uzatamaz. Bizim Ordu'muz var.”
dedi.
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Özkök
ise "İrtica ile mücadelenin sönmez meşalesi Aziz Kubilay" diye başladığı
konuşmasına şöyle devam etti: "Kubilay Cumhuriyet’in temel
değerlerinden laikliği hedef alarak Türk halkını yeniden ortaçağın
karanlık günlerine döndürmeyi amaç edinen yobazlara gövdesini siper
ederek Türk devrim tarihinde unutulmaz bir sembolü olmuştur. Menemen
olayları gerici, yobaz güçlerin genç Türkiye Cumhuriyeti ile açık bir
hesaplaşmaya girdiği ilk olaydır. Bu sebeple şehadetinle sonuçlanan
Menemen olayları genç nesillerin asla unutmaması gereken bir derse
dönüşmüştür.” derken TSK’nın tüm personeliyle Cumhuriyet’in sarsılmaz
bekçisi olduklarını belirtiyordu. Şeriatçı güçlere bundan daha iyi cevap
olamazdı.
..