TÜRKİYE NATO TOPRAĞI İSE etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
TÜRKİYE NATO TOPRAĞI İSE etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

4 Mart 2016 Cuma

TÜRKİYE NATO TOPRAĞI İSE, SİZ DE NATO BAŞBAKANI YERİNDESİNİZ,






TÜRKİYE NATO TOPRAĞI İSE, SİZ DE NATO BAŞBAKANI YERİNDESİNİZ,



12 Aralık 2012 
Yazar Abdullah AKGÜL




ABD Dışişleri Bakanlık yetkilileri “Türkiye-Suriye sınırına Patriot füzeleri yerleştirilme hazırlıklarının son aşamaya geldiğini” açıkladıklarında, bu gibi girişim ve gelişmelerden haberi bile olmayan Başbakan Erdoğan Endonezya’dan bunları yalanlamıştı. Ancak Ahmet Davutoğlu doğrulamış ama Recep Bey’i kurtaracak şekilde lafı yuvarlamıştı. Aradan üç gün geçmeden Boşbakan hiç sıkılmadan Patriot’lara sahip çıkmış ve “Türkiye’nin NATO Toprağı” olduğunu vurgulamıştı. Sn. Erdoğan’a hatırlatmak lazımdı: “Türkiye NATO toprağı ise, o zaman kendileri de NATO’nun Başbakanıydı!? NATO ise, Sovyetlerin dağılmasından ve Komünizmin yıkılışından sonra düşman olarak İslam’ı seçtiğini belirten bir Siyonist-Haçlı savunmasıydı!.. Obama'nın Başkanlığa seçilmesinin üzerinden 24 saat geçmeden Suriye ile ilgili çarpıcı bir iddia ortaya atılmıştı. Dışişleri Bakanlığı'ndan bir yetkilinin Türkiye'nin Suriye sınırına 'NATO şemsiyesi' altında Patriot füze sistemi kurulması için talepte bulunacağını vurgulamıştı. NATO Genel Sekreteri Anders Fogh Rasmussen de, Türkiye'den talep gelmesi halinde sınıra Patriot füzelerinin yerleştirileceğini açıklamıştı. Başbakan Erdoğan, Suriye sınırına yerleştirilmek üzere NATO'dan patriot füzesi talebinde bulunulduğu haberlerinin asılsız olduğunu söylemiş ve "Böyle bir şeyden haberimiz yok. Şu anda para ödemek suretiyle patriot alma durumunda, düşüncesinde değiliz" diye çıkışmıştı. Başbakanın verdiği bu cevap bile soru işaretleriyle doluydu. 'Para ödemek suretiyle' ifadesi dikkat çekiciydi. Bu demeçten, NATO'nun karşılıksız olarak Suriye sınırına patriot füzesi yerleştirebileceği sonucu da anlaşılmaktaydı.

Erdoğan yalanlamıştı ama Cumhurbaşkanı Gül farklı yaklaşmıştı. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Patriot Füze Bataryası almak için NATO'ya başvurulduğu iddialarının hatırlatılması üzerine, "Bizim hiçbir ülkenin toprağında gözümüz yoktur. Hiçbir ülkenin içişlerine karışmak niyetimiz yoktur ama başka bir ülkeden bize karşı terör saldırıları olursa bizim ona karşı her türlü tedbiri alma hakkımız vardır. Bu hem kendi meşru hakkımızdır hem de uluslararası hukukun verdiği haktır" demiş ve NATO'nun çeşitli 'ihtiyatları, hesapları ve programları olduğunu' hatırlatmıştı.

Almanya'nın etkili gazetelerinden Süddeutsche Zeitung Almanya'dan 170 askerin önümüzdeki günlerde Türkiye'ye gelmesinin beklendiğini yazmıştı. Haberde, NATO'nun Ankara'nın talebine olumlu cevap vermesi halinde, Almanya'nın Türkiye-Suriye sınırına 2 adet patriot füzesi rampası ve 170 asker göndereceği belirtilmişti. Bu konuda da AKP hükümeti yetkililerinden herhangi bir yalanlamanın gelmemişti. Hollanda Savunma Bakanı Jeanine Hennis-Plasschaert, NATO üyesi Türkiye'nin Suriye 'sınırını korumasına yardım etmek için' Hollanda ve Almanya'nın Patriot füzelerini gönderebileceğini açıklamıştı. Hollanda haber ajansı ANP'nin bildirdiğine göre, Bakan Jeanine Hennis-Plasschaert, "NATO, hiçbir şey yapmamak için var olmadı" ifadelerini kullanmıştı.

Türkiye, Haçlı-Siyonist NATO Değil, Kutsal Vatan Toprağıydı!

D-8 zirvesi için gittiği Pakistan'da gazetecilerin Patriot ile ilgili sorularını cevaplandıran Başbakan Erdoğan, kutsal vatan topraklarımız "Şu anda bizim topraklarımız dördüncü maddeye göre NATO'nun da topraklarıdır" ifadesini kullanmıştı. Patriotların ise savunma amaçlı 'karşı tarafın' muhtemel bazı saldırılarına tedbir olarak konuçlanacağını ortaya atmıştı.

Vatanı vatan yapan şehitler NATO kafalı mıydı?

Evet, Türkiye komünizmin yıkılmasından sonra düşman rengini 'kızıl'dan 'yeşile' çeviren, İslam ülkelerinin işgalinde başat rol oynayan bir NATO'nun kuyruğuna takılmıştı. Aslında Türkiye, İslâm NATO'sunun kurucusu olmalıydı. Peki vatan toprağının 'NATO toprağı' olması da neyin nesi, bu da nereden çıkmıştı! Bu vatanı vatan yapan şehitler NATO askeri miydi? İngilizler mi, Fransızlar mı, İtalyanlar mı, Yunan askerleri mi Kurtuluş Savaşı'nı yaptı? Çanakkale'de yedi düveli NATO mu durdurdu! Gaziantep'e 'gazi'lik, Kahramanmaraş'a 'kahramanlık', Şanlıurfa'ya 'şan'ı kazandıran askerler NATO kafalı mıydı?

Türkiye "Şehadetleri Dinin Temeli" olan Ezan'ın Vatanıydı!

Anadolu NATO değil, tam 1071'den beri Müslüman Türk toprağıdır. Bu vatan uğruna her karışını kanlarıyla sulayan şehitlerin toprağıdır. Üstelik Danimarka Başbakanı iken Efendimiz (s.a.v.)'e hakaret eden karikatürlere sahip çıkan ve özür bile dilemeyen Rasmussen'in Genel Sekreterliğindeki NATO'nun toprağı hiç olamazdı! Bu topraklar 'şehadetleri dinin temeli' olan Ezan'ın vatanıdır.





" NATO Toprağı " Sözlerine özür bile kabahatten büyük olur... Zira bu sözler D-8'e de aykırı, güya ortaya konan 2023 ve 2071 vizyonlarına, söylemlerine de aykırıdır. Sayın Başbakan'ın D-8 zirvesi için bulunduğu bir yer de komşu ülkeler için getirilen Patriot füzelerini savunması da ayrı bir açmazdır. 'Savaş değil Barış' diyen D-8 zirvesinin yapıldığı ülkede savaş hazırlıklarının -üstelik Müslüman ülkelerin birbiriyle savaş hazırlıklarının- konuşulması bile bir başka çıkmaz sokaktır. Pakistan'da yapılan bu talihsiz açıklamayla birlikte iktidarın D-8 samimiyeti, 2023 ve 2071 söylemleri yerle bir olmuştur.

TSK’yı bölme hazırlığı

Tam bu süreçte AKP Hükümeti, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin komuta yapısını değiştirmeye hazırlanmaktaydı. Yapılan çalışmalar içerisinde, kuvvet komutanlıklarının ayrı ayrı Milli Savunma Bakanlığı’na bağlanması planı da vardı.

Yeni anayasa çalışmasında önerilerini hazırlayan AKP, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin komuta yapısında değişiklik önerisi hazırlamıştı. Bu öneriye göre, Genelkurmay Başkanlığı’nın ve kuvvet komutanlıklarının ayrı ayrı Milli Savunma Bakanlığı’na bağlanması planlanmıştı.

AKP’nin bu uygulamayı “askeri darbeleri engellemek için” yaptığı bahanesine sığınılmıştı. Osmanlı’nın son dönemlerinde mason ittihatçılar marifetiyle uygulanan bu formüle göre Genelkurmay Başkanlığı ve kuvvet komutanlıkları ayrı ayrı Milli Savunma Bakanlığı’na bağlanacaktı. Bu formülün önümüzdeki günlerde yeni Anayasa çalışmaları çerçevesinde tartışılacağı konuşulmaktaydı.

 Ankara kulislerinde konuşulanlara göre, Genelkurmay Başkanlığı’na bağlı olan Kara, Hava, Deniz kuvvetleri komutanlıklarının ayrı ayrı Milli Savunma Bakanı’na bağlı olması seçenekler arasındaydı.

‘NATO Kuvvet komutanlıkları İzmir’e taşınmaktaydı!’

NATO Kara Unsurları Komutanı Hodges, faaliyetlerine son verilecek olan Almanya ve İspanya’daki NATO Kuvvet Komutanlığı’nın sorumluluklarını İzmir Şirinyer’deki NATO Müttefik Kara Komutanlığı’nın üstleneceğini açıklamıştı. NATO Kara Unsurları Komutanı Korgeneral Frederic Ben Hodges, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’nu makamında ziyareti sırasında alınan karar doğrultusunda, NATO İzmir Müttefik Hava Komutanlığı’nın 30 Kasım 2012’den itibaren NATO Müttefik Kara Komutanlığı olarak hizmet vermeye başlayacağını hatırlatmıştı. Şirinyer’deki NATO Müttefik Kara Komutanlığı görevine atandığını kaydeden Hodges, “NATO Müttefik Kara Komutanlığı, önümüzdeki aylarda faaliyetlerine son verilecek olan Almanya Heidelberg’deki NATO Kuvvet Komutanlığı ile İspanya Madrid’teki NATO Kuvvet Komutanlığı’nın sorumluluklarını üstleneceğini” vurgulamıştı. Bilindiği gibi bu Kara Kuvvetleri üs merkezi, Büyük Ortadoğu Projesi’nin planlamasında askeri hareket merkezinin ana üs komutanlığı ve idare birimi olarak faaliyet yapacaktı. Bir yandan TSK’nın bütünlük ve etkinliği dağıtılmaya çalışılırken, bir yandan da İzmir’in NATO’nun merkezi yapılması, kafaları karıştırmakta ve “Çanakkale ve Dumlupınar’da yenilemeyen Türkiye, NATO bahanesiyle işgale mi hazırlanıyordu?” sorularına haklılık kazandırmaktaydı.

Patriotlar Türkiye’yi hedef haline sokacaktı!

Türkiye’nin NATO’dan talep ettiği açıklanan daha doğrusu Başbakan’ın haberi bile olmadığı halde Türkiye’ye zorla dayatılan Patriotlar’ın hedefi belirsizliğini korurken, yerleştirilecek füzeler Türkiye’nin kendisini hedef haline getiriyordu! NATO’nun kararıyla Türkiye’ye yerleştirilecek füzeler, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın sözleriyle “karşı tarafın muhtemel bazı saldırılarına karşı” devreye giriyordu. Bölge devletlerinden hiçbirinin Türkiye’ye saldırmasının beklenmediğini belirten uzmanlar, bu gelişmeyi AKP’nin teslimiyetçi tavrının bir sonucu olarak yorumluyordu. AKP bu tavrıyla ve kendi sınırları içine yerleştirmeyi planladığı füzelerle gene Türkiye’yi hedef tahtasına oturtuyordu.

Başbakan’ın ‘Türkiye toprakları NATO topraklarıdır’ sözleri bunların iç yüzünü yansıtıyordu

Tayyip Erdoğan’ın, Pakistan’da Türkiye’nin Patriot talebiyle ilgili açıklamasında “Türkiye’nin toprakları 4. Maddeye göre NATO topraklarıdır” ifadesini kullanması tepki toplamıştı. Erdoğan şöyle konuştu: “Bunun (füzelerin) nereye yerleştirilip yerleştirilmeyeceği, Silahlı Kuvvetlerimizin mensuplarının da uygun görmesiyle, onlar nereyi uygun görürlerse oralarda bu yerleşim olacaktır” sözleri halkın gazını almayı amaçlıyordu.

“Mülk Sahibi NATO, Tetik Türkiye’de” Palavrası




BOP  ORTADOĞU BARIŞIYLA  İLĞİLİDİR..DİYOR 10 SENEDİR  ORTADOGUDA  BARIŞI  GÖREN VARMI.?

AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik ise, düzenlediği basın toplantısında Suriye sınırına füze savunma sistemi yerleştirilmesiyle ilgili olarak, “Patriotların mülk sahibi yani sistemin sahibi NATO’dur. Tabii ki diğer ülkelerden bu konuda uzmanlar gelecek. Bu uzmanlar asker uzman da olabilir. Yurt dışından asker gelecek mi gelecek. Uzman insanlar gelecek ama ‘bunun tetiği kimde olacak’ diye sorarsanız tetiği bizde olacak. Bizim Genelkurmayımızda olacak. Tetik bizim askerimizde olacak” diyerek halkın havasını alıyordu. Oysa bu Patriot füzelerinde tetik yoktu. Bu bir sistemdir. Önceden kurgularsınız. Hangi tehdide karşı savunmak istiyorsanız, ona göre düzenlersiniz ve radarını çalıştırır sistemini de bütünüyle çalıştırırsınız, onu algıladığı anda zaten faaliyete geçiyordu. Öyle “tetik sende, tetik bende” diye bir şey yoktu. Zaten NATO Genel Sekreteri de “Kontrol ve kumanda’nın NATO’da olduğunu” açıklıyordu. Anayasa’mızın 92’inci Maddesi’ne göre uluslararası ittifak anlaşmaları gereği, mesela tatbikat için Türkiye’ye NATO askeri gelecekse Meclis kararına gerek bulunmuyordu. 92’inci Madde’ye göre bu antlaşmalar dışında Türkiye’ye gelecek yabancı askerler için Meclis’ten yetki almak gerekiyordu. NATO askeri hangi amaçla geliyordu? Sorusunun yanıtı hala bilinmiyordu.

Hükümet Suriye’deki ayaklanmaların başlamasından 1 buçuk yıl sonra savunma kararı alıyordu. İsrail ve İran arasında bir çatışma çıkarsa ne olacaktı, bunlar İran’ın İsrail’e yönelik füzelerini imha etmek için de kullanılma ihtimali konuşuluyordu. Bir füze ateşlendiği zaman Kürecik’e mi yoksa İsrail’e mi gidiyor nasıl bilebilirsiniz? Sonuçta üzerinde yazmıyor. Üzerinde durulması gereken bir başka nokta da şudur; patriotların düğmesine kim basacaktı? NATO’mu? Türkiye mi? Kimin komuta edeceği son derece önemlidir. Bu patriotların nereye kullanılacağının garantisi var mı? Meclis’te tartışılmalıdır.

Anayasa’nın 92. Maddesi şöyle: Milletlerarası hukukun meşru saydığı hallerde savaş hali ilanına ve Türkiye’nin taraf olduğu milletlerarası antlaşmaların veya milletlerarası nezaket kurallarının gerektirdiği haller dışında, Türk Silahlı Kuvvetlerinin yabancı ülkelere gönderilmesine veya yabancı Silahlı Kuvvetlerinin Türkiye’de bulunmasına izin verme yetkisi Türkiye Büyük Millet Meclisi’nindir.

İsrail’in Ateşkes Şartı: Gazze’de Kontrol Hattı

Bu arada İsrail’in Gazze saldırısının amaçları giderek netleşmeye başlamıştı. Kaynaklar, İsrail’in temel hedefini, “Hamas’ın askeri mekanizmasını çökertmek, bundan sonra da toparlanmasına fırsat vermemek” şeklinde yorumlamıştı. İsrail’in Hamas siyasi liderlerinden çok, askeri kanat liderlerini hedeflemesi, ateşkes için Gazze topraklarında bir askeri kontrol hattı kurulmasını şart koşması, bu amacın göstergesi olarak okunmalıydı. Üstelik Türkiye-Suriye sınırına yerleştirilen Patriot füzelerini, İsrail’in güvenliği dışında düşünmek saflıktı.

'İsrail İran provası yapmıştı'

ABD ve İsrail’i yetkililer, İsrail'in Gazze'ye 8 gün süren saldırısının "İran'la olası bir askeri çatışma"nın provası olduğunu açıklamışlardı. İsrail'in bu operasyonla füze savunma sistemi "Demir Kubbe"yi denediği de ortaya çıkmıştı. Amerikan New York Times gazetesinde David E. Sanger ve Thom Shanker imzalı haberde, İsrail ve Hamas arasında yapılan ateşkesle Ortadoğu'da şimdilik sıcak bir çatışmanın önüne geçildiği ama her an büyük çatışmanın patlak verebileceği belirtildikten sonra, ABD ve İsrailli yetkililerin şu görüşü aktarılmıştı: "Gazze operasyonu, İsrail'in İran provasıydı." İsrail'in Gazze'de 8 gün süren "Savunma Sütun"u operasyonunda, füze savunma sistemi "Demir Kubbe"yi deneme fırsatı yakalamıştı. Tahran'ın nükleer tesislerini vurma planı yapan İsrail'in söz konusu operasyonla İran'ın yeni jenerasyon füzelerini Gazze Şeridi ve Lübnan'da Hamas, İslami Cihad ve Hizbullah gibi örgütlere gönderilmesini engellemeye çalıştığı da vurgulanmıştı.

'Gölge Savaş Hartum'da Başlamıştı'

New York Times gazetesinin haberinde, "8. gün Savaşı"nın aslında yaklaşık bir ay önce Sudan'ın başkenti Hartum'da bir askeri fabrikanın bombalanmasıyla başladığı hatırlatılmıştı. Haberde, İsrail'in ABD Büyükelçisi Michael B. Oren'in görüşlerine de yer verilmişti. İsrail Büyükelçisi Oren, İran füzelerinin Gazze'de kullanılmasını 1950'li yıllarda ABD ile Sovyet Rusya arasındaki "Küba Krizi”ne benzetmişti. Oren, "Küba ile füze krizinde ABD, Küba ile değil, Sovyet Rusya ile çatışma halindeydi. "Savunma Sütun"u operasyonunda ise, İsrail Gazze ile değil İran ile savaşıyordu" sözleri dikkat çekmişti. Gazze'de operasyon sırasında Hamas'ın Sudan üzerinden Gazze Şeridi'ne getirilen İran yapımı Fajr roketlerini kullandığı, Hamas ve İslami Cihad'ın söz konusu roketler sayesinde Tel Aviv ve Kudüs'ü vurduğu belirtilmişti. Suriye operasyonuna soyunanların İsrail’in Gazze saldırısınla kendilerine haklılık sebebi sayması tam bir palavradır. Emperyalist ABD’nin Ortadoğu’daki tetikçisi ama Washington’daki efendisi (Yahudi lobileri) olan İsrail’in Filistinlileri katletmesinden Suriye rantı elde etmeye çalışanlar, aynı zamanda “NATO İslamcılığı”nı da gizlemeye çalışmaktadır.

Ahmet Davutoğlu‘nun koordinatörlüğünü yaptığı SUK’un yeni başkanı Hıristiyan George Sabra: “İsrail Gazze saldırısı ile Suriye’yi gündemden düşürerek Esad’ın işlediği insanlık dışı suçun üstünü örtmeye çalışıyor” yalanını ortaya atmıştı. İsrail’in, Hamas’ın askeri lideri Ahmed el-Cebari‘yi katleden füze saldırısıyla başlayan Gazze operasyonunun ilk saatlerinden beri AKP kalemşorlarınca bu “görüş” kamuoyuna pompalanmıştı! Ahlaki olmayan ve Gazze’deki ölümlerden rant sağlamaya çalışan bu yaklaşım aynı zamanda çaresiz olduklarını da ortaya koymaktaydı.

Amerikancı Cemaat’in: “İsrail, Arap Baharını bombalıyor” safsatası!

Örneğin Zaman yazarı Abdülhamit Bilici Gazze rantçılığının teorisini yapmıştı!

İsrail’in Gazze operasyonunun üç sonucu varmış: “1) İsrail’in Gazze’ye saldırarak tekrar Filistin meselesini denkleme taşıması, değişim sürecinin (Arap Baharı’nın) önünü kesmek için zekice bir hamle olabilirmiş. 2) Daha iktidarlarının baharında Filistin meselesiyle uğraşmak zorunda kalmak, başta Mursi olmak üzere yeni yönetimleri sokağın öncelikli talebi olan reformlardan uzaklaştıracak bir tuzağa dönüşebilirmiş. 3) Netanyahu, Gazze’ye saldırarak, Arap Baharı ve özellikle Suriye krizinin gölgesinde kalan Filistin’in meselesini, dünya ve bölge dengelerinin hiç lehine olmadığı bir ortamda tekrar gündeme getirmişmiş” Bilici, “İsrail, Arap Baharı’nı bombalıyor” başlıklı yazısını şu cümle ile bitirmişti: “Belki de İsrail’in hesabı Gazze’nin ötesinde Suriye ve Ortadoğu’daki değişimi vurmak...”

“İsrail-Esad ortaklığı” yalanı

Son kongrede AKP MKYK’sine de seçilen Yeni Şafak yazarı Prof. Dr. Yasin Aktay‘ın konu ile ilgili yazısı ise “ileri demokrasi(!)” palavrasında akademik unvanların seviyesini göstermesi bakımından önemliydi.

Aktay‘a göre İsrail “Esad’ın ayakta kalması için elinden geleni ardına koymuyormuş” Prof. yazar ve siyasetçi Aktay‘a göre “İsrail’in Suriye ile ilgili hesabı birleşik bir Suriye devleti yerine paramparça olmuş, her bir parçası da diğeriyle sorunlu bir Suriye’dir.” Peki, Esad İsrail’e nasıl hizmet ediyormuş? Aktay‘a göre “Esad‘ın direnmeye devam etmekle yaptığı şey bir yanıyla da bu amaca (İsrail’in istediği parçalanmış Suriye’ye, yarıyormuş!?)”

Erbakan’ın dediği çıkıyor: “AKP, Hamas’ı durdurmaya hazır!”

AKP kalemşorlarının Gazze’den Suriye rantı çıkarmaya dönük bu mantık dışı tezleri son olarak Ahmet Davutoğlu tarafından dile getiriliyordu: “İsrail yine Gazze’ye saldırdı. İsrail yine Obama’nın hareket alanını daraltıyor. Esad’a can simidi atıyor. Arap uyanışını sabote etmeye çalışıyor.” Stratejik sığlıkta kendilerini Obama‘yla, Esad‘ı ise İsrail’le müttefik ilan eden Ahmet Davutoğlu, acaba ABD’nin AKP’den Hamas’a baskı yapmasını istemesini nereye koyuyor? Yoksa Obama‘nın İsrail karşıtlığına mı bağlıyordu? İsrail-Esad-PKK sanal cephesine inananların dikkatine sunalım. ABD, AKP’den Hamas’a baskı yapmasını istedikten sonra iki kritik açıklama geldi: 1) Bülent Arınç: “İsrail’le görüşmek lazım.“ 2) Başbakan Erdoğan: “ABD garanti verirse Hamas durmaya hazır.“[1] diyordu ve bunlar talimatla iş yapıldığını gösteriyordu.

HAMAS: İsrail’e 900 füzeyle karşılık verdiklerini açıklamıştı!

Arap Birliği’nin Gazze’de ateşkesi görüştüğü saatlerde Hamas’ın askeri kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları’nın sözcüsü Ebu Ubeyde, bir açıklama yapmıştı. HAMAS’ın askeri kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları’nın resmi sözcüsü Ebu Ubeyde, Gazze’den yayın yapan el-Aksa televizyonundan canlı yayınlanan konuşmasında, İsrail’in saldırılarına 900 füzeyle karşılık verdiklerini, 3 savaş uçağını düşürdüklerini açıklamıştı. İsrail’in hava ve kara üslerinin hedef alındığını belirten Ebu Ubeyde’nin: “Şu ana kadar 900 füze saldırısı düzenledik. Bu rakam, 2009’daki savaşın 10 katıdır. Tel Aviv ve Kudüs’teki hedefleri, Fecr-5 füzeleriyle vurduk. Hedeflerimize tam isabet ettiğimizi biliyoruz. Düşman, şimdiden hasar tespiti yapmakla meşgul olabilir. M-75 füzesi, yüzde 100 yerli üretimdir. Menzili, 75 ya da 80 km. dir. Düşmanın “Demir Kubbe” kalkanını aştık. Kassam, yeni savaş yöntemleriyle düşmanı şoke etti. Daha çok sürprizimiz olacak... İsrail askeri aracını 3 km mesafeden vurduk. Düşmanın iki uçağını vurmayı başardık. Üçüncüsü Gazze’nin batısında denize düştü. Denize düşürdüğümüz F-16’nın parçalarını toplamaya başladık. Düşman, düşen uçağını açıklamak zorunda kalacak.” Sözleri “asla yenilmez ve baş edilemez” sanılan İsrail’in çaresizliğini ortaya koymaktaydı. 5 milyon İsraillinin füze tehdidi altında yaşadığını belirten Ebu Ubeyde 5 milyon İsrailli ateşimiz altında. Siyonistlere sözümüz şudur: “Sizin korkudan sığınaklara doluşmanızı liderleriniz istedi. Zalim yöneticilerinize destek çıkmayın ve başınıza bela açmayın!”

Chomsky: 'İsrail saldırıları etnik temizlik amaçlıdır!'

ABD'li akademisyen Noam Chomsky İsrail'i kınayan bir açıklama yayınlayarak, Gazze saldırılarını "Filistin etnik temizliğinin son safhası" olarak nitelemişti. İsrail'in bu durumda "meşru müdafa"dan söz edemeyeceğini belirtip, "Başkasının toprağını işgal ederken kendinizi savunamazsınız" demişti. Kendisi de bir Yahudi olan dilbilimci ve düşünür Naom Chomsky İsrail’in son Gazze saldırısıyla ilgili bir açıklama yayınladı. Geçtiğimiz günlerde Gazze’yi ziyaret eden Chomsky’nin açıklaması şöyle: “Gazze’nin istilası ve bombalanması, Hamas’ı yok etmekle ilgili değildir. İsrail’e füze saldırısını durdurmakla da alakalı değildir. Barışa ulaşmak da değildir. İsrail’in Gazze’ye ölüm ve yıkım yağdırma, modern muharebenin ölümcül silahlarını savunmasız bir halka karşı kullanma kararı, onlarca yıllık Filistin etnik temizliğinin son safhasıdır.

İsrail, gelişmiş saldırı jetleri ve gemilerini yoğun-nüfuslu mülteci kamplarını, okulları, apartmanları, camileri ve varoşları bombalamakta; hava kuvvetlerini, hava savunmasını, donanmasını, ağır silahlarını; topu, mekanize birlikleri, komutası, ordusu olmayan bir halka saldırmak için kullanmakta. Ve bunu savaş olarak adlandırmaktadır. Bu savaş değil cinayettir!

İşgal altındaki bölgelerde İsrailliler, kendilerini savunmak zorunda olduklarını iddia ettiklerinde, bu bir işgal kuvvetinin ezdiği bir halka karşı kendisini koruma anlamına gelmektedir. Başkasının toprağını işgal ederken kendinizi savunamazsın. Bu savunma değil, saldırı ve soykırımdır”

Başbakan biliyorsa açıklasın:

1-Patriotlar hangi Ülkelere karşı ve hangi gerekçelerle Türkiye'ye Konuçlanmıştı?

Türk topraklarına yerleştirilmesi planlanan Patriotlar kime, hangi düşman ülkelere karşı kullanılacaktı? Şu an Suriye ile süren gerginliği, kimler ve niye oluşturmuşlardı?

2- Rusya neden karşı çıkmaktaydı?

NATO'dan resmen, "Evet Türk topraklarına Patriot yerleştirme işlemini en kısa sürede sonuçlandıracağız." açıklamasından kısa bir süre sonra, Türkiye'nin şu ana kadar iyi ilişkiler içinde bulunduğu Rusya sert çıkmış ve Rusya, Suriye sınırına yerleştirilecek Patriotlar konusunda Türkiye'yi uyarmıştı. Bu uyarı ne anlam taşımaktaydı?

 3-Patriotlar Nereye konuçlanacaktı?

 Patriotlarla ilgili zihinleri karıştıran en kritik sorulardan biri bu füze sistemleri nereye konulacaktı? Türkiye-Suriye sınırında Ceylanpınar'a mı? İran sınırına yakın bir konumda mı olacaktı? Genelkurmay Başkanlığı'nın bu alanda ortaya koyduğu bir irade var mıydı? NATO bu hususta önceden bir karar almış mıydı?

4- Kaç NATO askeri Türkiye’ye sokulacaktı?

Patriotlarla ilgili merak edilen konulardan biri de, Türk topraklarına bu kapsamda kaç NATO askerinin taşınacağıydı. Başbakan Erdoğan, "Yeni Tezkereye gerek yok." açıklaması yaptı ama neticede söz konusu olan yabancı askerlerin Türkiye'de konuşlanmasıydı.

5- “Karşı taraf” neresi olmaktaydı?

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, açıklamasında, satır arasında, "Karşı taraf" sözünü ağzından kaçırmıştı. Anlaşıldığı kadarıyla Türkiye'nin sorun yaşadığı ülke ya da ülkeleri hatırlatmıştı. Hangi ülke ya da ülkelerin, neye ve kime göre “karşı taraf” sayılmıştı?

6- Patriotlar neden bir anda gündeme taşınmıştı?

Hiç gündemde yokken, birden, birilerinin düğmeye basmasıyla Patriotlar neden gündeme taşınmıştı? Türkiye bir savaş durumunda değildi. Suriye ile Türkiye bir süredir gerginlik yaşıyor olması bu Patriotların getirilmesi için başlı başına bir gerekçe oluşturamazdı.

7- Amaç İsrail’i garantiye mi almaktı?

'İsrail'in Gazze'yi bombalaması çoluk çocuk demeden sivilleri katletmesi esasen bir provaydı, asıl hedef İran!' spekülasyonlarının ardından Patriotların Türkiye’ye yerleştirilmesi, sadece bir raslantı mıydı?

Patriot nedir?

Yoğun ECM (Elektronik Karşı Koyma) şartlarında dahi süpersonik uçaklara üstünlük sağlayan ve yerden havaya atılan bir füze. Uçaklara olduğu kadar, taktik balistik füzelere karşı da kullanılabilmektedir. Körfez Savaşında Irak'ın elindeki Scud füzelerine karşı başarıyla kullanıldığı test edilmiştir. Track Via Missile (Füze Güdüm Sistemiyle İzleme), tam güdümlüdür. Mobil ve sabit lançerlerden kullanılabilir. Çok fonksiyonlu AN/MPQ 53 radarı mevcuttur. Uzunluğu 5.30 m, çapı 41 cm, ağırlığı 906 kg'dır. 105 km menzili vardır. 60.000 feet irtifaya kadar kullanılabilir. Amerika, Körfez Savaşında, Türkiye, İsrail ve Suudi Arabistan'daki önemli sanayii merkezlerini, limanları ve diğer stratejik yerler dahil yerleşim merkezlerini korumak için Patriot ve Hawk füze bataryalarını kullanmıştır.

Abdülkadir Özkan’ın Recep T. Erdoğan yalakalığı!

“Derdim NATO'dan savunma füzeleri istenmesini polemik konusu yapmak değil. Eğer NATO üyesi isek ve bu üyeliğimiz sebebiyle gerektiğinde NATO'yu yanımızda göreceğimize inanıyorsak bugün NATO'dan Patriot füze sistemi istememizin yadırganacak fazla bir yanı olamaz. Çünkü esas olan Türkiye'nin NATO üyeliğini sürdürüp sürdürmemesidir. Tartışılması gereken budur. Bir zamanlar bu ülkede NATO karşıtı geniş bir kesim vardı. Şimdilerde o kesim de itirazlarını geri almış görünüyor. Herne ise, ABD öncülüğündeki ülkeler topluluğu yıllar önce Sovyet yayılmacılığını önlemek iddiası ile NATO askeri ittifakını oluşturmuşlardı. Buna karşılık Sovyetler Birliği'nin de Varşova Paktı vardı. Zaman içinde Sovyetler Birliği dağılınca Varşova Paktı'da kendiliğinden ortadan kalkmış oldu. Kuruluş sebebi olan tehlike ortadan kalkmış ama NATO kalkmamıştır. Bu arada NATO varlığını koruyabilmek için kendisine yeni bir düşman bulmuş, daha doğrusu icat etmiştir: Bu tehlike İslam'dır. Türkiye'de halkı Müslüman bir ülke olduğuna göre kendi inanç sistemini düşman olarak gören ve yorumlayan bir askeri ittifak içinde varlığını sürdürüyor olması dikkat çekici değil midir? Böyle bir Türkiye İslam ülkelerinin birliğini sağlayabilir mi? Sağlayacaksa bunu ne adına yapacaktır? ” [2] diyen Abdülkadir Özkan “Eğer NATO üyesi isek, gerektiğinde NATO’dan Patriot füzeleri istemenin yadırganacak bir tarafı olamazdı” sözleriyle Recep T. Erdoğan’a mazeret ve meşruiyet kazandırmaya çalışmakta ve “yalakalık mesajları” yollamaktaydı. Oysa Patriot’ları kendi isteği, iradesi ve gereksinimiyle Türkiye ısmarlamamış, hatta Başbakanınızın bundan haberi bile olmadığından, önce yalanlamıştı.


[1] http://mehmetaliguller.wordpress.com

[2] Milli Gazete / 24.11.2012 (NATO Füzelerinin Kumandası)

http://www.millicozum.com/mc/ozel-yazilar/turkiye-nato-topragi-ise-siz-de-nato-basbakani-yerindesiniz


..