Serhat Erkmen etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Serhat Erkmen etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

2 Aralık 2017 Cumartesi

ABD ile yeni krizler Kapıda

ABD ile yeni krizler Kapıda



Ortadoğu uzmanı Serhat Erkmen, ABD'nin YPG'ye silah yardımını genişletme kararının IŞİD'le mücadelenin çok ötesine geçtiği ve yeni krizlerin habercisi olduğu görüşünde.
Syrien YPG in Rakka (picture-alliance/dpa/S. Suna)
Öncelikle sahayı yakından izleyenler için bu karar yeni değil, hatta malumun ilamı. ABD, son iki yıldır YPG’yi ve onun belkemiğini oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri'ni (SDG) askeri ve siyasi açıdan açıkça destekliyor. Bu destek kararının arkasında yatan neden olarak IŞİD’le mücadele gösteriliyor.
Kobani’ye saldırmasından sonra IŞİD'i Kobani’den çıkarma amacıyla başlayan işbirliği, kısa süre içinde taktik bir ittifaka dönüştü. Nitekim, 2014’ün sonlarında YPG, IŞİD karşısında sürekli alan kaybederken, bu işbirliğinden sonra IŞİD’in elinden büyük bir alanı ele geçirdi. Bu nedenle, ABD ile YPG arasındaki ilişkinin yeni olmadığı biliniyor. Başta ABD’nin YPG’ye silah ve cephane verdiği gizlenmesine ve işbirliğinin sadece hava desteğiyle sınırlı olduğu ileri sürülmesine rağmen zamanla bu söylemlerin gerçek olmadığı ortaya çıktı. ABD’yle YPG arasındaki işbirliği zamanla coğrafi olarak genişleyip, içerik olarak derinleştikçe askeri alandaki ortaklık da ilerledi.
ABD etki alanı kurmaya yönelik ilk hamle ABD, bir süredir, Rakka operasyonunu Suriye politikasının odağına, IŞİD’in Rakka’dan çıkarılmasına oturtmuş durumda. Bu operasyonu yapacağı ortak olarak ise YPG'yi seçti. Türkiye'nin Rakka operasyonuna katılma konusundaki çağrılarını ise açıkça reddetmese de fiili olarak çoktan göz ardı etmişti. Türkiye’nin Rakka operasyonuna katılmak için YPG’nin dışarıda tutulmasını şart koştuğu biliniyor. ABD’nin bu kararıyla Rakka operasyonunu YPG ile yapacağını Türkiye'ye çok açık bir hareketle göstermiş oldu. Ancak, yapılan silah yardımı ABD’nin kararının Rakka’nın ötesine geçtiğini gösteriyor.
Askeri uzmanlar, bu çapta ve nitelikte bir silah yardımının Deyr ez Zor, Rakka ve Haseke’yi de kapsayacak ölçüde ABD güdümünde YPG önderliğinde bir bölge oluşturmaya yetecek kapasitede olduğunu belirtiyorlar. Bu nedenle, ABD’nin YPG’ye yapacağını ilan ettiği silah yardımını sadece Rakka ve IŞİD’le mücadele kapsamında değil, uzun vadede Fırat’ın doğusunda daha geniş ölçekte bir ABD etki alanı kurmaya yönelik bir hamlenin ilk aşaması olduğu söylenebilir.
 Nahost-Experte Serhat Erkmen

Serhat Erkmen

ABD ve Rusya uzlaşmış görünüyor,



Kararın zamanlaması Türk-Amerikan ilişkileri açısından olduğu kadar Astana süreci ve ardından Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un Washington ziyareti açısından da önemli. ABD ve Rusya, Suriye üzerinde üstü kapalı bir uzlaşıya varmış gibi görünüyor. Bu uzlaşının önemli parçalarından birisi iki devletin etki alanları içinde yönlendirebilecekleri bölgeler oluşturabilmeleridir. Bu bağlamda YPG’nin silahlandırılmasına Rusya’nın ciddi bir karşı çıkış sergilememesi, aralarında üstü kapalı bir uzlaşı olduğu anlamına geliyor. Çünkü, eğer Rusya, Suriye’nin toprak bütünlüğünü savunuyor ve uzun vadede Şam yönetiminin ülkenin tamamını kontrol etmesini istiyorsa, bu silah yardımı Rusya’nın beklentileriyle de uzlaşmaz. Gelişmiş Amerikan silahlarıyla donatılan YPG’nin uzun vadede Şam yönetimini kabul etmesi için hiçbir zorlayıcılık kalmayacaktır. Bu nedenle, aslında ABD, YPG’nin kontrol ettiği alanı IŞİD’den arındırmış olmayacak, Suriye yönetiminin geri dönüşüne de kapatmış olacak. Bu bağlamda, eğer bu karara Rusya güçlü bir şekilde karşı çıkmıyorsa ve Şam yönetimi üst perdeden reddetmiyorsa, kararın sadece Türkiye’nin güvenlik sorunlarıyla ilişkili olmadığı düşünülebilir.

Yeni çatışmalar tetiklenebilir

Kararın Suriye üzerindeki bir diğer etkisi ise Fırat’ın batı yakasında ortaya çıkabilir. Bunlardan en önemlisi muhtemelen İdlib civarında yaşanacaktır. Çatışmasızlık bölgelerinin oluşmasından sonra İdlib’de gruplar arası bir çatışmanın başlamasına kesin gözüyle bakılıyordu. Hatta, bunun ilk sinyalleri de geldi. İdlib’deki çatışmasızlık bölgesinin gözetiminin ise Türkiye’de olması bekleniyor. Bu karardan sonra Türkiye için güvenlik öncelikleri değişebilir. Türkiye, Astana sürecinin bir garantörü olarak, İdlib’de istikrarın sağlanmasını elbette göz ardı etmeyecektir. Fakat, YPG’den duyduğu güvenlik endişesini Fırat’ın doğusunda gideremiyorsa, batısında giderme yolunu seçebilir. Nitekim, bu ihtimal nedeniyle, YPG, Özgür Suriye Ordusu’yla anlaşarak Tel Rıfat civarında ÖSO ile kendisi arasında tampon bölge sayılabilecek köyleri ÖSO’ya devretti. Fakat, Türkiye’nin YPG’den algıladığı tehdidi azaltmıyor. ABD’nin aldığı askeri yardım kararı değişik yerlerde farklı çaplı çatışmaları tetiklerse, bu şaşırtıcı olmayacak.

Türkiye'nin Rakka söylemleri boşa çıktı

Türkiye’nin bu karardan büyük rahatsızlık duyduğu kesin. Öncelikle, Türk hükümetinin Rakka konusundaki söylemlerinin boşa çıktığı görülüyor. Fakat, bunun da ötesinde Türkiye uzun süredir ittifak ilişkisi içinde olduğu ABD’nin kendisini terör örgütü olarak gördüğü YPG’ye değişmesini kabullenemez. Üstelik, kararın üst düzey bir Türk heyetinin Washington’da olduğu bir dönemde alındığı dikkate alınırsa, Türkiye’nin hayal kırıklığının derecesi daha anlaşılır hale gelebilir. Karar ilk aşamada ilişkileri kökten etkilemeyebilir. Fakat, Türkiye bu kararı IŞİD bağlamında alınmış bir karar olarak görmüyor. Bunun ötesinde Suriye’nin kuzeyinde PKK terör örgütünün kontrolünde uzun süreli bir yarı bağımsız bölgenin oluşmasının ilk adımı olarak değerlendiriyor. Bu durum ilişkileri mutlaka etkileyecektir. Irak’ın işgalinden sonra Türkiye ile ABD arasındaki ilişkilerin nasıl gerildiği hatırlanırsa, bu kararın da iki ülke ilişkilerinde benzer bir gerilim yaratacağı düşünülebilir. Bunun etkisi uzun vadede mutlaka farklı ölçeklerde yeni krizler çıkacağının işareti olarak okunmalıdır.
© Deutsche Welle Türkçe

Serhat Erkmen
Doç. Dr. Serhat Erkmen Ahi Evran Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi ve 
21.Yüzyıl Türkiye Enstitüsü Ortadoğu ve Afrika Araştırmaları Merkezi Başkanı olarak görev yapmakta.

http://www.21yyte.org/arastirma/orta-dogu-ve-afrika-arastirmalari-merkezi?page=3&pp=20

http://www.dw.com/tr/yorum-abd-ile-yeni-krizler-kap%C4%B1da/a-38796961

***

11 Ekim 2017 Çarşamba

ORSAM'DA TELAFER TOPLANTISI,



ORSAM'DA TELAFER TOPLANTISI,


28.05.2008

28 Mayıs 2008’de Ankara’da ORSAM tarafından, “İşgalden Günümüze Telafer” konulu bir toplantı gerçekleştirildi. 

Toplantıya, Ahi Evran Üniversitesi İ.İ.B.F. Dekanı Prof. Dr. Türel Yılmaz, Türkmeneli Kültür Merkezi Başkanı Dr. Mustafa Ziya ve ORSAM Ortadoğu Danışmanı Serhat Erkmen konuşmacı olarak katıldı. 

Dr. Mustafa Ziya, 2004 yılındaki Amerikan operasyonlarıyla birlikte Telafer üzerinde büyük bir stratejik oyun sahnelendiğini belirterek, bu ilçenin “Tartışmalı Bölgeler” içine alınarak Kürt bölgesinin sınırlarına dahil edilmek istendiğini vurguladı. Telafer’de yaratılmak istenen kaos ortamının hedefine ulaşamadığını kaydeden Ziya, Kürt yönetiminin Musul ya da Telafer üzerinden bir güzergah açarak Sincar’ı sınırlarına dahil etme çabasının devam ettiğini söyledi.  Ziya, şu an ABD’li yetkililerin Irak’ın en büyük sorunu olarak Kerkük ve Musul’u gördüklerini, Musul’da her an Kürt-Arap çatışması yaşanabileceğini bildirdi. Dr.  Mustafa Ziya, Kürt grupların Telafer’in il olmasını engelleyememeleri halinde bazı Kürt bölgelerini bu ilin içine aldırarak Türkmenleri azınlığa düşürmek ve bu suretle ilin yönetimini kontrol altına almak isteyebileceklerine işaret etti.  Telafer’in iç sorunlara gömülmesinin en fazla Kürt yönetiminin işine yarayacağını belirten Ziya, böylece ilçenin 

“Tartışmalı Bölge” olarak gösterilip ilhak edilmeye çalışıldığını söyledi. Ziya, doğalgaz boru hatlarının da aynı bölgeden geçeceğini, ayrıca Kürt yönetiminin 
Musul bölgesini parçalayarak pasifize etmek istediğini söyledi.  Ziya, Telafer’in normalleştirilmesine katkı sağlamak için sivil toplum örgütlerinin ilçeye 
yönlendirilmesinin ve Telafer’deki işsizlik sorununun hızla çözülmesi gerektiğinin önemine işaret etti. 

ORSAM’ın “Irak’ın Kilit Noktası: Telafer” başlıklı raporunu hazırlayan ve rapor hakkında bilgi veren Dr. Erkmen, Telefer’in Suriye-Irak-Türkiye sınır üçgeninde 
bulunmasının bu ilçeyi doğal bir stratejik öneme kavuşturduğunu, Irak Türkmenlerinin etnik anlamda en yoğun olarak yaşadığı yer olmasının da Telafer’in özel konumunu güçlendirdiğini söyledi.  Telafer’in stratejik konumu, Kürt grupların buraya hâkim olmak istemeleri ve Türkmenlerin buna direnmeleri sonucunda, 2004-2005 dönemindeki Amerikan operasyonlarında Telafer’de 2800 kişinin yaşamını yitirdiği ve 6000 kişinin yaralandığı bir yıkım yaşandığını hatırlatan Erkmen, ilçenin zaten Irak’ın kuruluşundan itibaren baskı altında tutulduğunu ve her konuda geri bırakılmaya çalışıldığını hatırlattı. Telafer’in Türkiye’nin Araplara ve Türkmenlere doğrudan ulaşabileceği koordinatlar üzerinde bulunduğuna dikkat çeken Erkmen, bu açıdan Ovacık kapısının açılmasının oldukça önemli olduğunun altını çizdi. 

Erkmen, güvenlik sorunları nedeniyle Musul’la fiziki temasında sıkıntı yaşayan Telafer’in hâlihazırda kendi kendini yöneten bir idari teşkilatlanmaya gittiğini 
ve bu tecrübenin il statüsüne geçişte önemli bir tecrübe olabileceğini ifade etti. Telafer’in 400 bin kişilik nüfusunun tamamına yakınının Türkmen olduğunu bildiren Erkmen, Irak’ın geri kalan bölümlerinde etnik ya da mezhepsel bir grubun tek başına bu denli yoğunlaştığı bölge sayısının oldukça az olduğunu vurguladı.  

Erkmen çatışma ortamının göçü tetikleyerek ekonomik ve sosyal sıkıntıları artırdığını, son zamanlarda ise bir kısım halkın evlerine geri dönmeye başladığını bildirdi. Telaferlilik üst kimliğinin Telafer’de toplumsal dokuyu ayakta tutmakta başarılı olduğunu, mezhepsel ve etnik aidiyetlerin ise bu üst kimliğin arkasından geldiğine dikkat çeken Erkmen, Türkmenler üzerindeki Araplaştırma politikasının ise ilçede derin izler bıraktığını kaydetti. Erkmen, Telafer’de mezhepsel ayrılık sorununun 2004-2005’teki Amerikan operasyonları sırasında baş gösterdiğini, ancak bunun aşılabilecek ve izleri silinebilecek bir sorun olduğunu, çünkü toplumun bu sorunu tamamen ortadan kaldıracak köklü bir ortak geçmişe ve sağduyuya sahip olduğunu, nitekim bu konuda ciddi iyileşmeler sağlandığını söyledi. Erkmen, Telafer’in stratejik konumunun Irak’ın birliği ve istikrarı için en iyi biçimde değerlendirilebilmesi için bu ilçenin il statüsüne yükseltilmesi gerektiğini ve böyle bir adımın tüm Iraklılar için fayda sağlayacağını dile getirdi. 

Prof. Dr. Türel Yılmaz, Telafer’in en az Kerkük kadar önemli olduğunu ve bu önemine binaen İngilizler döneminde başlayan ve Irak yönetimleriyle devam eden bir cezalandırma politikasına maruz kaldığını belirtti. Saddam Hüseyin’in Araplaştırma politikası sırasında topraklarından sürülmek istemeyen 
Türkmenlerin Arap kimliğini kabul etmesinin çözüm olamadığını belirten Yılmaz, bu durumun doğal bir asimilasyon süreciyle son bulduğuna dikkat çekti. 

Prof. Dr. Yılmaz, Telafer’in ekime elverişli düz arazileri için sulama imkânları sağlanmasıyla birlikte ilçenin kaderinin değişebileceğini ve bundan tüm Irak’ın 
fayda sağlayacağını kaydetti. Telafer’de mezhepsel ayrılık sorununda ABD kadar İran ve Suriye gibi bazı dış faktörlerin de belirleyici olduğuna vurgu yapan Yılmaz, Telaferlilik kimliğinin olağan şartlarda böyle bir oyuna geçit vermeyeceğini söyledi. Yılmaz, ABD’nin Irak’ı işgalinden en karlı çıkan ülkenin İran olduğunu ve Irak içindeki stratejik hedeflerini hayata geçirmek için “Telafer’i ihmal etmediği”ninin altını çizdi. Telafer’den göç edenlerin yeniden evlerine dönmeleri için çaba harcanması gerektiğini kaydeden Yılmaz, Türkiye’nin ekonomik ve sosyal yardımlarını artırmasının ve Ovacık sınır kapısının açılmasının Telafer’i güçlendireceğini söyledi. 

Telafer’in il statüsüne yükseltilmesinin de önemine değinen Yılmaz, Kürt yönetiminin baskısının bir şekilde engellenmesi gerektiğini dile getirdi.

http://orsam.org.tr/turkmen/etkinlik/12009?dil=tr


***

17 Temmuz 2016 Pazar

Türkiye’den Cihada 10 Bin Kişi Gitti



Türkiye’den Cihada 10 Bin Kişi Gitti



Yazar: Serhat Erkmen




















İpek YEZDANİ’nin 21.Yüzyıl Türkiye Enstitüsü Ortadoğu Masası Başkanı Doç. Dr. Serhat Erkmen ile gerçekleştirdiği söyleşi sonrasında Hürriyetgazetesinde yayınladığı haberi sunuyoruz:

Son 10 yıldır El Kaide, iki buçuk yıldır da IŞİD ve El Nusra gibi cihatçı örgütler hakkında Türkiye ve Irak’ta saha çalışmaları yürüten 21.Yüzyıl Türkiye Enstitüsü Ortadoğu Masası Başkanı Doç. Dr. Serhat Erkmen’in araştırmasına göre son üç yılda cihatçı silahlı gruplara katılmak üzere 10 bine yakın kişi Türkiye’den Suriye ve Irak’a gitti, bunun 7000’den fazlasıysa IŞİD’e katıldı.

Mücahitler dışında Türkiye’den yüzlerce ailenin de İslam Devleti kontrolünde yaşamak üzere IŞİD kontrolündeki Rakka, Musul ve Telafer’e yerleştiğini belirten Erkmen, IŞİD’e katılımların yarısından fazlasını ailelerin oluşturduğuna dikkat çekti.

Türkiye’den IŞİD’e en çok katılım olan illerin sırasıyla İstanbul, Ankara, Konya, Adana, Diyarbakır, Gaziantep olduğunu vurgulayan Erkmen, Türkiye’den IŞİD ve diğer cihatçı örgütlere katılımlarla ilgili iki yıldan fazla süren saha araştırmasına ilişkin Hürriyet’in sorularını yanıtladı:

- Türkiye’den Suriye ve Irak’taki cihatçı gruplara katılımın düzeyi nedir?

- Gerek Irak’taki El Kaide’de, gerek Suriye’de yer alan örgütlerden Nusra Cephesi, Cundul Şam, Ahrar-u Şam başta olmak üzere çeşitli grupların içinde, gerekse de IŞİD’in içerisinde baştan beri Türkler var. Ancak IŞİD son iki yılda kısa süre içerisinde bölgede ve dünyada nasıl ilgi odağı haline geldiyse Türkiye içinde de aynı hızla bir ilgi odağı haline geldi. Türkiye’den Suriye ve Irak’a cihat etmek amacıyla giden mücahitler, onlara eşlik eden aileleri, yani muhacirler ve onlara lojistik, vs. destek veren kitleyi dikkate aldığımızda son üç yılda gidenlerin ve gidip-dönenlerin toplamda 10 bine yaklaştığını görüyoruz. Türkiye’den katılımların yüzde 70’i ise IŞİD’e  yönelik. Bu rakamın içinde sadece eli silah tutanlar değil, onlarla giden aileler ve onlara lojistik destek veren kesimler de var.  



YÜZLERCE AİLE ‘İSLAM DEVLETİ’ ÇATISINDA YAŞAMAYA GİTTİ

- IŞİD’in kontrolü altındaki bölgelere gidenlerin arasında ailelerin ağırlığı ne kadar?

- Aileler, şu ana kadar pek konuşulmayan bir olgu. Bugün Türkiye’nin neredeyse her vilayetinden çok sayıda aile; küçük gruplar halinde ya da bir ailenin tüm fertlerini kapsayacak şekilde IŞİD’in kontrolündeki topraklara gittiler. Mücahitler dışında Türkiye’den yüzlerce aile  İslam Devleti kontrolünde yaşamak üzere IŞİD kontrolündeki Rakka, Musul ve Telafer’e yerleşti. Hatta bunların arasında oradaki yaşam zorluklarını görerek Türkiye’ye geri dönenler de oldu. Gittikten sonra çocuklarını, eşini, anne-babasını yanına aldıran çok sayıda savaşçı da var. Yani gidenlerin yarısından fazlasını, yaklaşık yüzde 60’ını aileler oluşturuyor.


SINIRDAN GEÇİŞLERİN KOLAYLIĞI SAYIYI ARTIRDI

- Türkiye’den IŞİD’e katılanların temel motivasyonu nedir?

Türkiyeli mücahitlerin Suriye ve Irak’a gitme nedenleri “din kardeşlerinin mazlumiyetini gidermek, üzerlerine farz olunan cihada katılmak ve hilafet çatısı altında yaşamak” olarak özetlenebilir. Bu iki ülkeye gerek savaşmak için gerek yerleşmek için gidenlerin yüzde 90’ının temel motivasyonu cihattır.


- Peki, aile olarak buradan kalkıp gidenlerin temel motivasyonu nedir, İslam Devleti’nde yaşamak mı?

- Evet, temel olarak bu. Önemli bir kısmının gitme sebebini İslam Devleti çatısı altında yaşama motivasyonu olarak görüyoruz. Dünyanın her yerinde buna benzer bir motivasyon var fakat Türkiye’de son dönemde bunun artmasının en önemli nedeni; coğrafi yakınlık. Ayrıca yakın bir zamana kadar sınırdan geçişlerin hiç de zor olmaması, çok sayıda ailenin tasını tarağını toplayıp sınırdan geçip gitmelerine sebep oldu.


- Şu an sınırdan geçişler ne durumda?

- Şu an sınırdan geçişlerin çok daha zor olduğu açık, ancak imkansız değil. Belli geçiş güzergahları var, bu güzergahlardan hala bir takım illegal yöntemlerle geçiş yapılabilmesi mümkün.


TÜRKİYE’DE IŞİD KAPALI HÜCRELER HALİNDE ÖRGÜTLÜ

- Türkiye’de IŞİD örgütlenmesi şu anda ne düzeyde? 

- Türkiye’de IŞİD örgütlenmesinin kapalı hücreler halinde olduğu biliyoruz ancak bu hücrelerin tam olarak nerelerde bulunduğuna ilişkin güvenlik güçlerinin elinde detaylı bir veri yok.  IŞİD; çok hızlı gelişen ve yayılan bir örgüt. Hiyerarşik düzenden ziyade yatay olarak örgütlendiğini görüyoruz. Bu da onun hücrelerinin sayısının tespit edilmesini zorlaştırıyor. Ancak şu anda Türkiye’de IŞİD’e sempatiyle bakanların sayısının gidenlerin çok daha üstünde olduğunu söyleyebiliriz. Yani gittikçe gelişen bir insan havuzu var.


- Peki Türkiye’den IŞİD’e katılımda bir artış var mı?

- Türkiye’den katılım istikrarlı bir şekilde sürekli artış gösteriyor. Suriye’ye gidişin kolay olması, IŞİD’in Türk basınında daha çok yer alması gibi faktörler katılımı artırmış durumda ve bunda bir azalma da görülmüyor.


EN ÇOK KATILIM İSTANBUL VE ANKARA’DAN

- Daha çok hangi illerden ve hangi yaş aralığından katılım var? 

- IŞİD’e katılımların en çok olduğu vilayetler sırasıyla İstanbul, Ankara, Konya, Adana, Diyarbakır, Gaziantep. Bunları Bursa, Sakarya, Bingöl, Muş, Adıyaman gibi vilayetler izliyor. Ancak ülkenin neredeyse her vilayetinden az sayıda da olsa insanın Suriye ve Irak’a gittiği ya da gidip döndüğü görülüyor. Bununla birlikte, illerin nüfusuna oranla gidenlerin sayısı baz alındığında Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerindeki katılımın çok daha yoğun olduğu ortaya çıkıyor. IŞİD’e katılmada yoğunluklu yaş aralığı ise 17-25 yaş arası. Nusra cephesinde bu yaş aralığı biraz daha artıyor. Ama genellikle katılımın genç kuşak arasında olduğunu görüyoruz. Bu da dünyadaki genel eğilimle paralellik gösteriyor.


TÜRKİYELİLER KOMUTA KATINA KADAR YÜKSELDİLER

- Türkiye’den IŞİD’e kayılanlar örgüt içerisinde hangi kademelerde görev alıyor?

- Aralarında savaşçı olanlar var, yönetici konumunda olanlar var, özellikle tecrübeli kişilerin komuta kademelerinde yer aldıkları ve belli coğrafi bölgelerde ciddi sorumluluklar üstlendikleri görülüyor. 


- IŞİD şu anda Türkiye için bir tehdit oluşturuyor mu?

- Dünyanın her yeri için bir tehdit oluşturuyor. IŞİD’in şu anda birincil önceliği Türkiye’ye yönelmek değil ama bugün Türkçe “Konstantinniye” diye bir dergi çıkarıyorsa; günün birinde Türkiye’ye de bir tehdit oluşturacağı açıktır. Unutmayalım ki Türkiye’de El Kaide saldırıları Kasım 2003’te iki büyük saldırıyla başlamış, daha sonra daha küçük çaplı saldırılarla devam etmişti.


Haberin Ojinal Sayfası:

 http://www.hurriyet.com.tr/dunya/29383934.asp 


http://www.21yyte.org/tr/arastirma/orta-dogu-ve-afrika-arastirmalari-merkezi/2015/06/26/8215/turkiyeden-cihada-10-bin-kisi-gitti

..