Sami Hoştan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Sami Hoştan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

20 Ağustos 2019 Salı

UYUŞTURUCUDAN SUSURLUK'A BÖLÜM 53 / KISIM 2

UYUŞTURUCUDAN  SUSURLUK'A  BÖLÜM 53 / KISIM 2




DEVAMLA.,

Çatlı'ya karşı tedbir alınca bir tek telefon konuşmalarına düşürdük görüşmeleri, buluşmaları bıraktım Çatlı'yla. Bu arada da İskenderun'da 1 500 ton petrol Demir Çelik'e satıldı, 1500 ton petrolün parasını paylaşacağız şimdi, ortağız ya, ilk kısım satıldı, parasını paylaşacağız, bir haftalık çek verecekler, telefon açtım Çatlı'ya buluşalım dedim; dedi ki, Ankara'da buluşalım, tamam dedim, bazı buluşmalardan da korkmamak lazım, bu işleri götürmek için, tamam dedim buluşalım, ben de kendi tedbirlerimi aldım, Ankara'da oturuyoruz, onunla çoğu Shereton'da, Merit Otelde, Yüksel İnşaatta buluşurduk, bu sefer para davası ya, iş paraya kadar geldi ya, zaten o kadar kurnazdı ki, profesyoneldi rahmetli diyeyim gene, ilk görüşmelerde kendisini paraca güçlü göstermek için Yüksel İnşaatın genel merkezinde buluşurduk, orada görüşüyor, parayı öderken Bucakların orada görüşüyor, gözdağı veriyor, yani benim arkamda bunlar var falan gibi gözdağı veriyor. Buluşalım dedim, gittik, buluştuk, Bucakların orada, yanımdaki arkadaşları söylemek istemiyorum, gittik buluştuk; inanmakta, inanmamakta da serbestsiniz, orada ters düştük; 500 milyon lira para benim önüme getirdiler ve Sedat Bucak'ı getirdiler yanıma, ben Sedat Bucak'ın milletvekili falan filan olduğunu da bilmiyordum, gözlerini gördüm midem bulandı.
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Bucak'ın yazıhanesi nerede?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Ankara'da bir yazıhaneye çıktık, semt olarak bilmiyorum, arabamızı cadde üzerinde bıraktık hemen girdik içeri, iki üç katlı bir bina, kırmızıydı galiba rengi; oraya çıktık, orada görüştük, Bucak AŞ yazıyordu kapısında. Haluk Kırcı da oradaydı.
BAŞKAN - Haluk Kırcı'yı da tanır mısın?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Haluk Kırcı'yı iki kere gördüm. Bir kere orada gördüm, bir kere de Merit Otelde gördüm, başka görmedim. Haluk Kırcı falan çok önemli bir adam değil, zurnanın deliği bile değil, şimdi kendilerini televizyon sayesinde meşhur yapmaya çalışıyorlar, Çatlı'nın tüfeksiz askerleri, takım elbiselerinden başka hiçbir şeyleri yok.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) – 1,500 ton ne kadar tutuyor para olarak?
MEHMET HADİ ÖZCAN - O zamanın parası 12 milyar lira paraydı, yarı yarıya paylaşmamız lazımdı; 500 milyon lira para verince ben tepki gösterdim. Ortağız dedim, yüzde 50 yüzde 50, midemi bulandıran şeyler oluyor, kim kimi öldürmezse dedim, küfür ettim orada, can Allah'ın dedim, senin hareketlerinden huylanmaya başladım dedim; orada zaten bizim bağlarımız koptu. Benim yanımda bir polis vardı, niye öyle davrandın dedi, ya öldürürlerse dedi, öldüremezler, ben biliyorum öldüremeyeceklerini.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Polis seninle birlikte mi gelmişti oraya.
MEHMET HADİ ÖZCAN - Ben götürmüştüm, onun ismini vermek istemiyorum. Çünkü, onlar hep polislerle olduğu için ben de yanıma bir tane yakınım polis aldım götürdüm, zaten, bir tek oraya götürdüm, ondan sonra bir işim falan da olmadı, polisle benim işim olmadı, kim var diyorsa yalan söylüyor.
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Topluca bir ifade vermişsin polise şu olay, şu olay, şu olay...
MEHMET HADİ ÖZCAN - Terörle mücadelede
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - O ifadeleri verdiğin zabıtta altına imzanı attığın doğru?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Oraya geleceğim. O ifadeler yanlış, bana bilgisayarda başka şeyler gösterdiler, ondan sonra değiştirdiler.
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Abdullah Çatlı ile Kürşat Yılmaz'ın ismi geçmiş...
MEHMET HADİ ÖZCAN - Affan Keçeli kendi istediği gibi şekilleri yazdı, mesela Abdullah Çatlı'yı yazdı, Musavvat Dervişoğlu'nu da yazdı. Niye; çünkü, hepsini kucağına düşürmek için, Musavvat Dervişoğlu zengin, neymiş, İbrahim Şahin bana silah gönderdi; İbrahim Şahin Kürşat Yılmaz'ın ölmesini istiyordu, Musavvat istiyordu ama silah gönderdiği yalan. Benim ifadelerimin hepsini ben hatırlıyorum, biliyorum. 500 milyon verdiler almadım, ondan sonra bizim Çatlı ile bizim soğuk harbimiz başladı; o bana karşı tedbirli, ben ona karşı tedbirliyim. Ne yaptı Çatlı; İzmit emniyetiyle hemen devreye girdi, Hadi'yi yakalatıp Samsunlular olayına azmettirmekten içeri attırma istedi; ne yaptı, Of'lu Muzaffer'i Ali İhsan Kaya diye bir tane zengin var burada, o da Osman'ın arkasındaydı o zamanlar, benim de eniştemdir Ali İhsan Kaya, trilyonerdir, İzmit'in en zengin adamıdır, Ali İhsan Kaya'yı, o Sami Hoştan'la falan geldiler villa yapacağız, milla yapacağız ayaklarıyla karışık bir samimiyetler kurdular, Ali İhsan Kaya'yı korkuttular Hadi seni öldürecek şöyle yapacak, böyle yapacak falan, Ali İhsan Kaya'yı yönlendirdi, Of'luları yönlendirdi; İşte o Alper Tekdemir, büyük ihtimalle o yönlendirdi bu işleri, bütün işleri güçleri benim yakalanmam. Polisle ben bu sefer mecbur kaldım Kâmil Toprak'la, buranın ikinci şube müdürüyle dalaşmaya; öyle ya adama koruma veriyorsun, Of'lu Muzaffer'e, benim rakibime, o keleşler elinde geziyor, serbest serbest keleş elinde geziyor, benim yeğenimi öldürmüşler, abisini ertesi gün silahla yakalıyorlar, bel silahıyla, polisler; bu kadar adaletsizlik olur mu ya, hem öldürüyorsunuz bizi, ırzımıza geçiyorsunuz, öldürüyorsunuz, yakalıyorsunuz, dövüyorsunuz, bu kadar anormal bir çifte standart olur mu insanlar üzerinde; ben de yaratılış icabı böyle şeylere tepki gösteren birisiyim, polisle dalaştım tabiî. Mesela o Kâmil Toprak, ben yakalandığım günü hemen sürüldü buradan. Neden sürüldü; bütün yükleri onun üzerine yükledi Affan Keçeli, ikinci şube müdürünün kabahatini, anlaşmalı türde ama yani. Hiç onları bu şeylere bulaştırmadı, esas papaz Kâmil Toprak halbuki; çünkü Kâmil Toprak organize etti bu işleri, hep Oflular'la, mafyayla işbirliği yapan Kâmil Toprak, bunlar şimdi bu şekle gittiler işin, yakalatamadılar da beni; bu arada da Yeşil beni bir şeylere uyandırıyordu.
BAŞKAN - Tamam, oraya gel...
MEHMET HADİ ÖZCAN - Yeşil’i tanıyorum; Yeşil’le benim aramda o kadar önemli bir arkadaşlığım yok; ben Yeşil’i ta 75'lerden beri tanırım, dört senede bir, beş senede bir karşılaşırsak karşılaşırız...
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Yeşil’in ismi ne?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Ahmet Demir. Ondan başka ismini bilmiyorum; ben Hacı Dayı derim.
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Memleketi neresi?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Benim bildiğim kadarıyla Elazığ. Çok uzun boylu görüşmelerim yok, ben, Yeşil’in bu kadar popüler olduğunu da bilmiyordum; ama, birtakım MİT'çilerden haberler aldığını biliyordum.
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Nerede karşılaştınız?
MEHMET HADİ ÖZCAN - En son Stad Otelde kendisi beni ziyarete geldi; Çatlı'lı matlı senfonilerini o kendi iç bünyelerinden duymuş, abi dikkat et dedi devamlı motor, hareket halinde ol dedi, bunlar telefonunu da dinlerler senin dedi, bulunduğun yeri de tespit ederler dedi, dikkat et dedi, yapacağın bir tek şey var dedi, bunu öldürmek, başka hiçbir şansın yok dedi, yoksa seni öldürecek dedi, Çatlı. Başka da bir şey, yardımmış, yok yerini söylemekmiş falan filan yok, öyle bir şey yok; ama, ben asıl anlatacağım konulara gelemiyorum, devamlı konu değiştiriyoruz, oralara geçiyoruz. Yeşil dikkat et dedi bana. O arada düşündüm taşındım, Veli Albayla görüşüyorum, bana teminat veremiyor, valiye bir aracı sokuyorum bana teminat veremiyor, emniyet müdürü zaten tamamen Sefa Sirmen'le beraber olmuş, aleni, Yeşil Gazeteyle beraber müşterek hareket ediyorlar, hiç kopmuyorlar da yani, bu adam ANAP zamanında gelmiş emniyet müdürü olmuş, CHP zamanındaki adamla işbirliği yapıyor, aleni yapıyorlar bunları yani. Neyse, en son, düşündüm düşündüm, ne yapayım dedim, dedim ki, baktım, basından da hepsi korkuyor, Erbakan da Başbakan olunca Kanal 7 Programında baktım Erbakan ailesiyle bir görüşme var, Kanal 7 bunlara yakın dedim, televizyoncular da bana ulaşmak için bir sürü avukatlarıma falan... Gayret sarf ediyorlardı, Kanal 7'yi çağırdım, o teferruatlar da çok uzun, en son Rize'de, Kanal 7'nin programcısı çocuk yanımdaydı, bir gün çalıştık, size verdiğim ifadelerin aynısı Kanal 7'de vardır şimdi; bir gün çalıştık, böyle iki üç dosya doldurduk, yorulduk, o akşam yattık, ertesi gün kalktık, çorba içerken yakalandık; iki gün daha çalışsaydım, programı bitirecektim, hepsini, yedi nüsha yapacaktım, bir tanesini kendime ayıracaktım, geri kalanı gerekli yerlere gönderecektim ve teslim olacaktım; ama, nasıl teslim olacaktım; ilk önce polisi çalıştıracaktım, buradan şimdi ispatlayamadığım şeyleri rahatlıkla ispatlayacaktım, ondan sonra teslim olacaktım. Yakaladılar beni polisler, kim yakalamış, Savaş Yeşilbaş yakalamış; sorun kendisine, ilk yakaladığı zaman Sefa Sirmen'in polisisiniz dedim; beni öldürmemekte pişman olursun dedim, bak, öldür, dağ burası, pişman olursunuz, emniyet müdürünüzü de pişman ederim, İçişleri Bakanınızı da pişman ederim, hepinizi pişman ederim dedim, öldürün beni dedim, ama öldürmediler. Aldılar, geldik buraya; geldik emniyet müdürüyle oturduk; konuşalım; konuştuklarımı yazmazsın; yazacağım, yazmazsın; yazarsın, yazmazsın üç dört gün zaten kendi aramızda bu meseleleri konuştuk, emniyet müdürü, öldü şimdi o Halis Kerimoğlu terörle mücadelenin müdürü, istihbaratçı bir iki tane komiser vardı; üç dört gün bu meseleleri konuştuk, hiç öyle ifade falan yazmak yok. Karar verdik en sonunda, Abdullah Çatlı'yı yakalayacağız, yakalayabilirdik, İzmit Emniyeti isteseydi yakalayabilirdi; çünkü, bütün donelerin hepsi vardı, yakalardık. Abdullah Çatlı'yı yakalayacağız diye benden ifade aldılar, on üçüncü günü uyandım,. bana bir ay kalacağız dediler, ikinci operasyona başlayacağız dediler, kandırdılar beni, tecrübem de yok, terörle mücadeleye ilk defa düşmüşüm, öyle bir tecrübem de yoktu, kandım. Sonradan, oradaki çocuklardan bir tanesi dedi ki seni on beşinci günü adliyeye verecekler, savcılığa çıkacaksın deyince ben bu sefer isyan ettim, hani Çatlı'yı yakalayacaktık dedim? O ara, son bir televizyoncular gelmiş, saat 8'de bize bu imzaları attırdılar, okuma fırsatı yoktu, 400 sayfa şey koydular önümüze, 430 sayfaydı galiba; imzaladık, imzaladık, verdik. Ben imzalamaktan falan da korkmam, burada da şimdi bir şeyler imzalatın korkmam; ama, kendi gururumu mururumu da emniyetlerde falan ezdirmedim, bu yaşıma kadar ezdirmedim bu sefer değil. Ne yaptılar bunlar, bu benim konuştuklarımı kendi işine geldiği gibi kullandılar. Mesela benim bir bantım var, o bantı da esasında kendi istediği gibi... Niye; bana Çatlı'yı yakalayacağız, bunları bunları konuşma, bunları bunları ekleyelim falan falan, ders çalışa çalışa; zaten o bandın yapılışından da belli olur, duruyor, tekrar şey yapıyor, bir yerler siliniyor.
BAŞKAN - Nerede o bant, emniyette mi?
MEHMET HADİ ÖZCAN - O bantın Mehmet Ağar'ın elinde olması lazım şimdi.
BAŞKAN - O mu aldı da senin ifadeni?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Mehmet Ağar'ı da suçluyorum o bantta. Emniyet müdürü götürdü Ankara'ya kime verdiyse ona verdi; zaten o bant yüzünden alındı zaten görevden; o bant nerede? Belki de Mesut Yılmaz'da, o da kendi bileceği bir şey.
BAŞKAN - Ama, sen şimdi bant dolduruluyor; gördün değil mi?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Böyle bant değil, video bandı.
BAŞKAN - Gördün değil mi?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Tabiî... Tabiî... Ders çalıştık beraber. Burası olmadı böyle diyelim... Ama, Çatlı'yı yakalayacağız diye bunlar yani. O bantta yalan da söylettiler ..
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Ne zaman oluyor bu olay?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Yakalandığım zaman, sekiz buçuk ay önce; Çatlı ölmeden dört ay önce.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - O zaman Abdullah Çatlı olduğu biliniyor yani.
MEHMET HADİ ÖZCAN - Biliniyor. Bütün hepsini söylüyorum; Hüseyin Kocadağ'ı söylüyorum, İbrahim Şahin'i söylüyorum...
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Onlar ne yapıyorlar?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Onlara da geleceğim. Şimdi, dedim ki, bu Tekel'i yakanlar, şu anda emniyet müdür muavini Ayhan Toktaş, senin müdür muavinin dedim, burada, bu konuyu canlandıracak mısın, bu konuyu gündeme getirecek misiniz?
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Kime söylüyorsun; Affan'a mı söylüyorsun?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Affan'a söylüyorum. Getireceğim söz. Bir de bana öyle inandırıcı konuşuyor ki, işte onu getirecek miyiz, bunu yapacak mıyız falan filan, bir yerlerden başlayacağız. Mesela benim cebimde bir isim var, sözde bu ismin dahi üzerine gidecekti, Ankara'da bildirecekti size bunu, Ankara'ya, artık kime bildirecekse...
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Tekeli yakan kimdi?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Emniyet müdür muavini şahit, gözleriyle görüyor, Tekelin Tır'larının Maga Deri fabrikasına girdiğini, bir tane televizyoncuyla beraber arabada oturuyorlar, ihbar üzerine gidiyorlar, orada bakıyorlar, giriyor Tekelden içeri, kaleşnikoflu adamları görüyor, geliyor diyor ki emniyet müdürüne, efendim diyor, böyle böyle, Tekelin arabaları Maga Deriye giriyor, boşaltılıyor, dışarı çıkıyor diyor; emniyet müdürü bu olay bizi aşar diyor, işin üstüne gitme; bunu da Ayhan Toktaş işte...
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Yani, yaktı derken Tekeli mahvetti anlamında mı söylüyorsunuz?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Boş Tekeli yaktılar, içindeki malları daha önceden şeye çektiler. Ne oldu; bir taşla iki kuş vurdular, hem Belsa Plaza’nın önünü açtılar hem içindeki malları çaldılar.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Tekel Belsa Plaza’nın önünde, Tekelin içini boşaltıyorlar ve Tekelin içinden boşalttıkları Ali Şen'de mi kaldı?
MEHMET HADİ ÖZCAN - İlk önce bunu yapacaktı, onları da getirecekti oraya, onların da ifadelerini .alacaktı; ama on beşinci günü apar topar saldılar, bir ay kalacağız dediler bana...
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Ali Şen de yok oldu oradan...
MEHMET HADİ ÖZCAN - Hiç kimsenin ifadeleri mifadeleri alınmadı; en sonunda ifadelerin, buraya geldim, okudum, baktım; istediklerini yazmışlar, istediklerini yazmamışlar; ifadelerle ben şimdi mahkemelerde sürünüyorum. Mahkemeye çıkamıyorum, mahkemeye çıksam razıyım, mahkemeye çıkamıyorum. Çete oluş sebebim benim bu; bundan başka bir sürü şeyler de söylerim ama şimdi Türkiye Büyük Millet Meclisi komisyonuna bunu söylüyorum işte; bu Tekelin yakılma hadisesi piyasaya çıksın, arkadan, 300 milyon mark Sumisomabanktan alınan paranın yanlış yere harcandığını ispatlayacak belgelerle beraber, veririm adamlarla beraber -Alman bankası bu banka- 200 milyon doların da Ali Haydar Veziroğlu'na nasıl geçtiğini ispatlayacağım.
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Devlete hayırlı bir iş yapıyorsan açıkla.
MEHMET HADİ ÖZCAN - Açıklayacağım. Daha geniş bir belge... Bu belge çok ufak. Bu paranın verilmesine sebep olan yetkiliyi getireceğim sizinle görüştüreceğim.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - 300 milyon mark, 200 milyon dolar dedin ama şimdi.
MEHMET HADİ ÖZCAN - Bak şimdi 300 milyon mark para alıyorlar entegre tesisleri için, temizlik projesi için; Ali Haydar Veziroğlu yapıyor bunu; Hazine garantili veriliyor. Bu parayı esas verdiren Türk, Alman hükümetinde çevre danışmanlığı yapıyor, Oktay Tabasaran diye bir yetkili, bunun imzasıyla alınıyor bu para, bunun imzası olmadan bu para alınmıyor; bunlar bu parayı alıyorlar, burada yiyorlar; karşılığı hiçbir şey yapmıyorlar; çok ufak tefek göz boyamak için bir şeyler yapıyorlar. İkinci olarak 200 bin dolar istiyorlar aynı bankadan; Oktay Tabasaran geliyor burada inceliyor bunları, projelerine bir ek havuz ekliyorlar, inceliyor bunları; buraya imzayı atmıyor; bu adam dünyada herkes bitiyor, Hadi Özcan'ı arıyor buluyor; niye buluyor Hadi Özcan'ı; şimdi Çete miyim, onun için mi buluyorlar...
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - O mu verdi bu bilgileri?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Evet. Bütün belgeleriyle beraber koyacağım ortaya; ama çıktığım zaman koyacağım, size güvenirsem çıkmadan da koyarım.
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Bunun Veziroğlu'yla alakası ne?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Ali Haydar Veziroğlu kullanıyordu parayı işte, bu tesisi de o yapıyor. Beni çete yapmalarının sebebi bu, mahkemelere takmalarının sebebi bu; ama, Allah ne büyük Allah Türkiye Büyük Millet Meclisi buna...
BAŞKAN- Abdullah Çatlı'yla bu anlattıklarının dışında bir ilişkin var mı senin?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Anlatıyorum. Ben iddia ediyorum Abdullah Çatlı öyle büyütüldüğü kadar büyük bir adam değil. Bunun bir örneğini söyleyeyim size maddî yönden de değil, teröristlik yönünden de değil, bir sürü kişinin yaptığı olaylar şimdi buna yamanmak isteniyor, büyütülüyor falan filan, bu arada bir sürü kişi de kurtarılmak isteniyor. Abdullah Çatlı da korkak bir adam, kim cesaretli diyorsa yalan söylüyor. Ben de iyi tanıyorum, gözlerine baka baka konuştuğum zaman altı ıslanıyordu, korkak bir adam yani. Abdullah Çatlı'yla benim ilk tanışmam o sebepten oldu, beni yakalatmak istedi, şunu yaptı, bunu yaptı, o Bosna Hersek konusunda samimiyetsizlik gösterdi falan, şüpheler uyandı bende. Ama kurnaz ne yapıyor ilk toplantıyı Yüksel İnşaatta yapıyor, şunu yapıyor, bunu yapıyor... Ben Abdullah Çatlı'nın parasının olmadığını şuradan biliyorum, ispatla söylüyorum; bundan bir, bir buçuk sene önceydi; Bostancı'da Kutay iş hanında bunların Baysa diye bir şirketleri var, o şirketin bir ara telefonları kesildi; arıyoruz, arıyoruz telefon yok, neden telefonları kesildi dedim Ahmet Baydar'a, dedi ki 350 milyon lira geldi, paramız yok ödeyemiyoruz dedi. Çatlı nerede dedim, görüştür beni Çatlı'yla, buluşalım, vereyim o parayı dedim, para lazımsa vereyim dedim, o ara da bende biraz para vardı; buluştuk yine Shereton'un lobisinde, tuttum orada onların paralarını verdim, telefonlarını açtılar; tersoydular yani. Oradan sattıkları şey belli, 70 milyar lira civarında bir para aldılar oradan, o parayla Çatlı kendisini yürütüyordu; kim diyorsa Çatlı'da büyük para var... Ha Ömer Lütfü Topal falan filan o parayı onların zeminine kullanmış olabilirler, ondan haberim yok.
BAŞKAN - Çatlı kimlerle iş yapıyordu; mesela devlet büyüklerinden, milletvekillerinden kimlerle ilişkideydi veya onlarla iş yaptığı oluyor muydu?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Şimdi, ben bildiklerimi anlatayım, fazla da bir şey bilmiyorum, bildiklerimi anlatayım. Mesela bir gün neredesin dedim; Ankara'da, ben de Ankara'dayım dedim telefonda. Buluşalım dedim. Sen, neredesin dedi, ben Maltepe'deyim, ben özel harekâtçıların yanındayım dedi mahsus söylüyor, Gölbaşı'ndayım diyor. Yani, özel harekâtçılar benim arkamda... Benden huylanıyor ya, bana mesaj veriyor yani.
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Sedat Bucak Abdullah Çatlı'yla beraber otururken, beraber oturdu mu sizinle?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Tabiî.
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Mesela ben burada otururken Fikri Bey diyorum, Mehmet Bey diyorum; siz Abdullah'a ne diyordunuz onların yanında?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Ben reis diyordum ona; ama üç beş kere demişimdir.
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Mehmet Özbay diye mi...
MEHMET HADİ ÖZCAN - Yalan. Herkes yalan söylüyor, herkes Abdullah Çatlı olduğunu biliyor, simitçiler bile biliyordu Abdullah Çatlı olduğunu. Ahmet Baydar ciddî şekilde soruşturulsa Abdullah Çatlı gerçeği çıkar piyasaya, siz değil, polis soruştursun, bir askıya alsınlar bakalım Ahmet Baydar'ı neler söylüyor.
BAŞKAN - Sen diyorsun ki, ben esrar filan kullanıyordum diyorsun, terk ettim diyorsun, uyuşturucu kullananı bilirsin, Abdullah Çatlı da kullanıyor muydu uyuşturucu?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Hiç vakıf olmadım.
BAŞKAN - Peki uyuşturucu işi yapıyor-muydu?
MEHMET HADİ ÖZCAN Uyuşturucu işi yaptığı besbelliydi. Sami Hoştan'la niye işbirliği yapıyordu, Sami Hoştan'la beraber burada Uzuntarla'da villalar yapmaya falan filan niye... Sami Hoştan'ı duyarım ben, biraz önce anlattım, Oflu’nun kayınçosu Hurşit Yavaş bu memleketin en büyük eroin tüccarıydı, Necdet Menzir'in zamanında yaptı bunların hepsini; ama, Necdet Menzir şimdi sütten çıkmış kaşık gibi. Onu yakalatan zaten Çatlı, kendisi söyledi bana, Tarık Ümit'in öldürülmesinde kendisi var, kendisi söyledi bana, Çatlı'nın kendisi söyledi. Tarık Ümit'i benden huylanıyorlar, sen mi yaptın dedim, yahu ateş olmayan yerden duman çıkmaz dedi, senin memleketin orası dedi, bana karşı ne gibi bir cephe alıyorlar, öğrenebilir misin dedi; iyi dedim, benim memleketimdekini bana bırak dedim. Niye öldü? Tarık Ümit sevilmeyen bir adamdı, Tarık Ümit için MİT'çi diyorlar, değil; ben iyi tanırım Tarık Ümit'i, kim diyor MİT'çi... MİT'in kullandığı bir adam olabilir, MİT beni de kullanmak istedi, polis beni de kullanmak istedi, halen de istiyor, halen şu anda cezaevinde yatarken de bana birtakım mesajlar geliyor; kullandırma kendini.
BAŞKAN - Tarık Ümit'i, Abdullah Çatlı nasıl öldürdüğünü falan anlattı mı?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Onu anlatmaz onu; ama, şu bir gerçek, anlatmadı, şeklini anlatmaz, kimse Tarık Ümit'le arkadaşlık yapıyorlardı; mesela Tarık Ümit ölmeden önce, birkaç gece evvel Abdullah Çatlı, Haluk Kırcı da hücre evinde beraber kaldılar, kızı biliyor bunu neden söylemiyor. Beraber kaldılar evinde iki gece mi ne, beraber yattılar.
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Tarık Ümit'i sen tanıyor musun?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Tanırım, çok eski tanırım, Tarık Ümit daha çömezken tanırım; Ferda abinin yanından tanırım, Ferda Seven'in yanından tanırım. Biz Ferda Seven'le otururduk, Tarık Ümit de dışarıda esrar yaparlardı, getirirlerdi bize verirlerdi içerdik. Kule dibinde. Gayrimeşru bir hayatı yoktu Tarık Ümit'in yani. Tarık'ın harçlığı bile yoktu, bir Alman kızla evlenmiş, kendisine bakamıyordu.
BAŞKAN - Abdullah Çatlı başka ne anlattı sana?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Tarık Ümit, ne zaman burada Ermeniler Asil Çelik'i aldılar, ne o meşhur hukuk profesörü, Hayri Domaniç falan filan ona büyük para vurdurdu, oradan parayı buldu, sermayeyi buldu; ondan sonra da Tarık Ümit oldu MİT'çi, yalan, değil MİT'çi falan; ama, sonradan bu MİT'çilik nasıl oluyor onu bilmiyorum, sonradan kaydettilerse falan, bilmiyorum, yoksa Tarık Ümit'in ıcığını cıcığını biliyoruz, çok önemli adam değillerdi bunlar, bu kadar yaygara kopartacak kadar bir adam değil bunlar.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Abdullah Çatlı'nın onu öldürmesi için bir sebep var mıydı?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Tarık Ümit'in benim bildiğim öldürüldüğü gün de 3 milyon mark parası kayıp...
BAŞKAN - Nereden biliyorsun?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Abazalardan falan bildiğim, onun tarafından duyduğum kadarıyla.
BAŞKAN - O para için mi öldürdüler diyorsun.
MEHMET HADİ ÖZCAN - Bence onun için öldürdüler, başka hiçbir sebebi yok onun.
BAŞKAN - Sen baldırı çıplak birisi diyorsun, Tarık Ümit o parayı nereden aldı?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Tarık Ümit, Hurşit Yavaş Türkiye'de senelerdir eroin satıyorlar, bunu bilmiyorlar mı yani; MİT'çi diyorlar, nasıl MİT'çi, eroin satıyor Tarık Ümit, eroinci.
BAŞKAN - Abdullah Çatlı nasıl uğraşırdı peki, o da uğraşır dedin.
MEHMET HADİ ÖZCAN - Abdullah Çatlı, Hurşit Yavaş'ı yakalattı, Hurşit Yavaş'ın bütün mal varlığına Abdullah Çatlı'nın, Drej Ali'nin tanıdıkları Urfalılar el koydular. Şu anda kimin eline geçti Star Turizm, araştırılsın çıkar piyasaya.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Kimin eline geçti?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Urfalıların eline geçti.
BAŞKAN - Evvelden kimindi?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Hurşit Yavaş'ındı; benim çocukluk arkadaşım, Of'lu Muzaffer'in de kayınçosuydu; ama, eroin işi yapıyordu, hiçbir işim yoktu onun için.
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Hangi senelerde tanıştınız Tarık Ümit'le?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Ben, Tarık Ümit'le 80'lerde falan tanıştım.
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Tarık Ümit'le Abdullah Çatlı'nın tanışıklığı eskiye mi dayanırdı?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Onu bilmiyorum, ben Abdullah Çatlı'yı yeni tanıyorum. Onlar Abdullah Çatlı'nın, tahminimi söyleyebilirim, onun bana söylediklerini söyleyebilirim belgeleyemem yani.
BAŞKAN - Onun söylediklerini söyle.
MEHMET HADİ ÖZCAN - Onun söyledikleri öyle işte; Tarık Ümit öldüğü zaman benden huylanıyorlar Hadi dedi bana; ben de Bostancı'da dedi beraber oturuyorduk, benden huylanıyorlar dedi, senin memleketindir, orada benim hakkımda düşündüklerini öğrenebilir misin dedi. Ferda abi var mı bu işin içinde dedim, yok dedi, Ferda abi Tarık Ümit'le bağlarını koparalı seneler oldu dedi, koparmış hakikaten de, sonra Ferda abinin kendisine de söyledim onu, koparmış. Sen mi yaptın hakikaten onu bileyim dedim; yahu ateş olmayan yerden duman çıkmaz dedi.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Onu güçlü gözükmek için söylemiş olabilir mi? Öyle huyu var mıydı?
MEHMET HADİ ÖZCAN - O da olabilir.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Peki size göre Mehmet Eymür'ün veya Korkut Eken'in tetikçisi miydi Abdullah Çatlı?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Ben Korkut Eken'i hiç tanımıyorum yalnız bunlar, benim gördüğüm kadarıyla bu ekibin arasında gördüklerimin hepsi Korkut Eken'den biraz çekiniyorlardı, çok tehlikeli bir adam falan filan diyorlardı.
BAŞKAN - Uyuşturucu işini nasıl biliyorsun, Abdullah Çatlı'nın bu işle uğraştığını nasıl biliyorsun? Kendi mi anlattı...
(SAYFA EKSİK)
tanesi Eyüp Aşık'tı galiba; ama, İbrahim Şahin de oradaydı yani, bir tanesi de Kadir İnanır'dı. Musavvat Dervişoğlu bu sosyete aleminde gezen bir arkadaşımızdır, ben de onu tanırım on, on beş senedir. Abi der ufağımdır benim.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Döviz işi yapar mı.
MEHMET HADİ ÖZCAN - Dere döviz falan kayınpederlerine ait; her şeyle bir ilişkisi var; akıllı bir arkadaş ama işlerinin inceliğini bilmem.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Musavvat Dervişoğlu'nun kayınpederinin döviz bürosu mu var?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Evet.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Ne alıyor, nasıl satıyor biliyor musunuz?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Musavvat Dervişoğlu'nun kayınpederi aşağı yukarı İstanbul'un en büyük zenginlerinden birisidir.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Kimin parasını işliyor o adam?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Onu bilmem.
BAŞKAN - İbrahim Şahin'le nasıl tanıştın, kim vardı yanında, ne münasebetle görüştün?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Abdullah Çatlı'nın beni öldüreceğine kesinlikle emin olduğum zaman, bu ölüm işi belli olmaz, belki ben onu öldürürüm; ama, öldürdükten sonra polise ters düşmemek için, ona sahip çıkan insanları uyarmak istedim, benim zaten delikanlılık anlayışım odur; benim Düzce'de bir işim varsa, Düzce'ye gittim mi, oranın bir delikanlısı, ileri gelen bir delikanlıya giderim, derim böyle böyle bir işimiz var bu işi halletmek için ne dersiniz derim, izin alırım, benim anlayışım odur; ben de bana sahip çıkanlara yardım... Mehmet Ağar'a haber gönderdim, Mehmet Ağar sahip çıkmadı, siktir et pezevengi ne yaparsa yapsın dedi; kiminle gönderdiğimi söylemeyeceğim. İbrahim Şahin'in kendisiyle, Musavvat Dervişoğlu'yla görüşmek istedim, Musavvat Dervişoğlu Ankara'da bir otelde beraber buluştuk, İbrahim Şahin'le bir odaya girdik, Dervişoğlu, o, ben durumu izah ettim, dedim ki, bu adamı ben ilk tanıdığımda seni söylediler bana, seni lanse ettiler, yani senin şahsında devlet diye biz bu adama yanaştık, şimdi adam bizi yakalatmak veya öldürtmek istiyor; iyilik yaptık, kötülük görüyoruz; bu adamı ileride öldürürsek, bana düşman mı olacaksınız, hasım mı olacaksınız yani, hep bu mu öldürecek yani, âdet mi bu yahu, ben bunu öldürürsem ne olacak, vatan haini mi olacağım, polis haini mi olacağım, MİT haini mi olacağım, ne olacağım, kim kolluyor bu adamı dedim. Allah belasını versin, görüşmüyorum dedi. İstanbul'da bir daha buluştuk, gene aynısını söyledi bana.
BAŞKAN - Ama nasıl buluşuyorsun kolay kolay; mesela ben gitsem İbrahim'le...
MEHMET HADİ ÖZCAN - Musavvat Dervişoğlu sayesinde buluşuyoruz. Aradan bir zaman geçti, Kürşat'la Çatlı ilişkisi oldu; Kürşat Ünye'de yatıyor o zaman. Kürşat Yılmaz'la benim burada kavga etmem için hiçbir sebep yok, hiçbir sebep yok. Kürşat Yılmaz, yalnız biraz havalı bir kardeşimiz bizim, ufağımız, benden de ufaktır, 20 senedir tanırım ben bunları. İşte gazeteler kabadayı yaptı, ilk önce kabadayılığını bizde denemek istiyor. Onunla beni kapıştırmak için Kürşat Yılmaz'a da 3 milyar lira para da göndermiş, kendisi doğrulayacak mı, yalanlayacak mı bilmem sonra. Ben İbrahim Şahin'in, Abdullah Çatlı'yla görüştüğüne inanıyorum, dost olduklarına inanıyorum; ama, İbrahim Şahin, bana, ısrarla, değiliz, kızıyorum ona, şudur budur, falan falan diyordu, kendisini Mehmet Özbay olarak falan tanıyordu, onları geç, arkadan çıktı ne çıkacaksa...
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Mehmet Ağar için de aynı şeyi düşünüyor musunuz?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Mehmet Ağar için düşünmüyorum, Mehmet Ağar'dan hakikaten korkuyorlardı; Abdullah Çatlı da korkuyordu Mehmet Ağar'dan.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Mehmet Ağar'ı sonra anlat, başka bir bölümde, sen İbrahim Şahin...
MEHMET HADİ ÖZCAN - Mehmet Ağar'la zaten bir şeyim yok, anlatacak da bir şeyim yok. Ben, sınıf arkadaşlarımızdan biriyle haber gönderdim Mehmet Ağar'a, Mehmet Ağar, Allah belasını versin bunların, ölseler de kurtulsam demiş. Bir milletvekili arkadaşımızla haber gönderdim, onun ismini de vermem.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Kim için ölsün demiş.
MEHMET HADİ ÖZCAN - Çatlı matlı, falan filan, bunlar için, gebersinler demiş, Allah belalarını versin demiş, bıktım demiş. Ondan sonra da hiç araştırmadım.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Kocaeli milletvekillerinden mi?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Yok. Söylemem.
BAŞKAN - Peki, İbrahim Şahin'le iki kere görüştün; birinci görüşmeni anladık, ikinci görüşme ne içindi.
MEHMET HADİ ÖZCAN - İkinci görüşme de aynı durum...
BAŞKAN - O konuda başka bir şey var mı?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Yok. Hiçbir şey yok. Onu yalan söylemiyor. Yalnız, Musavvat Dervişoğlu burada İbrahim Şahin'i kullanarak Kürşat Yılmaz'ın öldürülmesini istiyor. Hatta Musavvat Dervişoğlu şeyi de öldürelim demiş, sözde İbrahim Şahin, yalan ama o, yalan olduğuna sonradan inandım, zaten kendisi de bana haber gönderdi cezaevinde yatarken, yalandır. Musavvat Dervişoğlu'yla bir gün şöyle bir karar aldık biz, Yeşil’i de öldüreceğiz, Abdullah Çatlı'yı da öldüreceğiz, Kürşat Yılmaz'ı da öldüreceğiz; Türkiye'yi temizleyeceğiz; olduk temizleyici, Türkiye'yi temizleyeceğiz falan diye bir şey söyledi bana. Bunları nasıl öldüreceğiz dedim, benim dikkatimi çeken şey o oldu zaten, onun için ben onu kullandım, o beni kullandı, nasıl öldüreceğiz bunları, nerede vuracağız dedim, telefonlarını dinleyeceğiz dedi, kim dinleyecek dedim, İbrahim abi dinleyecek dedi. ....... söyleyecekler mi dedim, söyleyecekler dedi, o zaman sıralama dedim, ilk önce Abdullah Çatlı, ondan sonra Kürşat Yılmaz, ondan sonra Yeşil dedi, Yeşil’e de ben karışmam dedim, çünkü Yeşil’le müşterek başka bir arkadaşlığımız vardı, o karar versin ona, ben karışmam dedim ona. Neden, Çatlı'ya bir an evvel ulaşmak için kurnazlık yaptım sözde ama o da bana üç ay içerisinde bir kere Çatlı'nın yerini söylemedi, Kürşat'ın hep bütün yerlerini söyledi; Kürşat Ünye'den çıkıyor Ankara'ya geliyor, Kürşat burada, Adnan Özcan'ın yazıhanesinde, yok Kürşat Kandıra'ya geliyor, Kürşat burada; hep Kürşat'ın öldürülmesini istiyordu.
BAŞKAN - Kürşat'ın üstünde niye bu kadar duruyorsunuz, niye öldürmek istiyorsunuz?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Ben değil, Musavvat Dervişoğlu'nun kendisine, İbrahim Şahin’in kendisine Kürşat küfür etmiş, ana avrat küfür etmiş telefonda; onların kendi aralarında ne var ben bilmiyorum, biliyorum esasen şimdi söylemek de istemiyorum onu, biliyorum yani, parayla ilgili bir hadise var aralarında Kürşat haklı o konuda, ama, söylemek istemiyorum.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Uyuşturucu kaçakçılığı falan yapar mı?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Hepsi yapıyor.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - İbrahim Şahin?..
MEHMET HADİ ÖZCAN - O da yapıyor. Dilek Örnek'in ifadesini almadınız mı?
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Sen bize bir şey söyle ki, biz de ona göre ..
MEHMET HADİ ÖZCAN - Yok, ben ispatlı bir şey söyleyemem.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Peki, Dilek Örnek'e ne soralım onu söyle hiç olmazsa.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - İbrahim Şahin kendisi mi yapıyor, yoksa...
MEHMET HADİ ÖZCAN - Musavvat Dervişoğlu size her şeyi anlatır.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - O nerede? Yeri, adresi nedir?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Dere Döviz olarak şey yapın, galiba Elmadağ'da o Dere Döviz, ben bilmiyorum.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Kaç yaşlarında bu?
MEHMET HADİ ÖZCAN - 40'a yakındır.
BAŞKAN - Veli Küçük'le, Çatlı'nın bir ilişkisi var mı?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Veli Küçük burada alay komutanlığı yaptı senelerce, Veli Küçük burada mafya geçinen kime selam verdiyse, bir bardak çay içtiyse o adamın anası ağlamıştır polislerde, baş aşağı çekilmiştir, dövülmüştür, sövülmüştür; kurnaz bir adamdır. Ben Veli Küçük'e hiç yaklaşmıyordum, zaten yaklaşmam için bir sebep yoktu; en son teslim olacağım zaman, Veli Küçük'le şu sebeple görüştüm, Samsunlular olayını yapan çocuk polis tarafından yakalanıp salındığı zaman, buradan Veli Küçük'e telefon açtım, dedim ki, Albayım, bu adamı polis yakaladı, belinde silah, cebinde esrar var, başka kimlikle saldı, söylediğimiz halde saldı bu Sultan Nakış, Abdi Nakış değil dedim, bu adam dört tane cinayet, yedi tane yaralamadan cezaevi firarisi, aranıyor, salındı bu adam; bu İzmit bitti mi yani dedim, sen de mi aynı görüştesin bunlarla dedim, İzmit’te hakikaten bir organize kurdunuz, götürüyorsunuz İzmit'i, sizle beraber olmayan herkesi öldüreceksiniz dedim. Yok dedi, benim hiç kimseyle alakam yok dedi, en sonunda Sultan Nakışçın ifadesini de kendisi aldı, gene yanlış aldı, mahsus yanlış aldı, o ara Sedat Peker'e bir film düşünmek için aldı, o arada Sedat Peker'i polis aldı, dövdü, bir sürü şeyler okutturdu zaten; hep Veli Küçük patlattı bunları zaten. Veli Küçük'ün benle işbirliği yok, senet işi falan yalan, Veli Küçük'ün yüzünü gördüysem şerefsizim, bir tek teslim olmak için kendisine müracaat ettim.
BAŞKAN - Bu uyuşturucu işinde şurada burada Veli Küçük de var mıydı yani?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Hiç yok, tövbe; yüzünü görmedim, daha geçen gün gazetede gördüm yüzünü. Başka hiç yüzünü görmedim, ama, telefonda konuştum.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Yüzünü görmediğin adama nasıl güveniyorsun yahu, hepsi, güvenlik polisi, askeri, jandarması hepsi bir değil mi bunların, nasıl güveniyorsun ki ona.
MEHMET HADİ ÖZCAN - Halen de kime güveneceğimizi şaşırdık yani. En son en tepedekilerine anlatıyorum, size anlatıyorum, sizden de bir şey çıkmazsa şayet -özellikle Sefa Sirmen hadiselerinden dolayı- bir daha Türkiye Büyük Millet Meclisine de hiçbir şey anlatmayacağım, Allah’la kul arasında olan bir şey...
BAŞKAN - Bir şey anlatmadın ki bize, Sefa Sirmen...
MEHMET HADİ ÖZCAN - Bu Tekel yangını çıksın, bir emniyet müdürünün ifadesini alın, şu resimleri alın elinize, ondan başka bak neler çıkacak, trilyonlar var burada, en azından on beş kalem yolsuzluk çıkacak, Susurluk olayını ona katlayacak. Şunu da söyleyeyim, Sefa Sirmen, Abdullah Çatlı'yla beraber oldu, 25 milyar lira para verdi deniliyor, bunu ispat edemem; ama, ispat edeceğim bir şey var, kim vardı onun yanında, Süleyman Kocadağ, Süleyman Kocadağ'la Sefa Sirmen arkadaştı...
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Hüseyin Kocadağ...
MEHMET HADİ ÖZCAN - Hüseyin Kocadağ evet. Arkadaştılar.
BAŞKAN - Nereden duydun sen onun arkadaş olduğunu?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Çok iyi biliyorum bunu; ama, ispatlayamam ki bunu, resim yok elimde, belge yok yani. Ali Şen'le arkadaşlar, o da kendisi Fenerbahçe’nin yönetim kurulu üyesi.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Ali Şen ne yapıyor?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Bütün her şeyin altından Ali Şen çıkıyor; ama, onu, cesaretli, kabadayı bir milletvekili çıkıp da bunu açıklayamıyor.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Söyle de bilelim; bilmiyoruz.
BAŞKAN - Bilsek...
MEHMET HADİ ÖZCAN - Saffet'in olayında mesela 3 milyon doları akladığını İzmit'te herkes konuşuyor; ama, bunu ispatlayamıyorlar Saffetin transferinde.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Ne kadar dedin?
MEHMET HADİ ÖZCAN - 4 milyon doları akladıklarını, bunu herkes konuşuyor; ama; kimse çıkıp da bunu ispat etmiyor; ben ederim. İsterseniz buradan da ederim, ama, benim üzerimden karabulutlar kalkmıyor ki, on beş günde bir yok sevkim çıkacakmış, yok Ümraniye'ye gidecekmişim, orada solcular isyan yapacakmış, benim koğuşumu yakacaklarmış; hakikaten de geliyor böyle kâğıtlar falan, al senin için burada kâğıt var DGM'den İstanbul'a gitmen için, İzmit'ten İstanbul'a DGM'ye giden tek suçlu ben miyim, Burdur'dan gidiyor, Isparta'dan gidiyor, Eskişehir'den gidiyor, niye beni İstanbul cezaevlerine sormak istiyorsunuz.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Başkan onu söylesin, buradan hiç olmazsa bir ay tutacağına, öyle bir şey, sıkıntıya girmeyeceğini, Adalet Bakanına söyleyelim; eğer vukuatın yoksa niye gidiyorsun...
BAŞKAN - Burada kalman için, gayret edelim.
MEHMET HADİ ÖZCAN - Türkiye'nin en huzurlu cezaevi olduğunu iddia ediyorum.
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Hadi, hiç, az önce de kısmen değindin, pantolonumu da çıkarmadım dedin, şimdiye kadar emniyette olsun, jandarmada olsun, başka yerde olsun herhangi bir baskı altında, manevî baskı altında tutuldun mu?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Tabiî... Psikolojik baskı altında tutuyorlar; çiçekle karşılamıyorlar orada...
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Hadi sana bir eziyet edildi mi?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Edilmedi.
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Hiçbir şekilde...
MEHMET HADİ ÖZCAN - .Edilmedi.
BAŞKAN - Birtakım infazlar, babalar şunlar bunlar hep bu mıntıkada; İzmit, Sakarya, Sapanca, İstanbul üçgeninde oluyor, niye burada oluyor.
MEHMET HADİ ÖZCAN - Havasındandır, bilmiyorum.
BAŞKAN - Havası güzeldir; biz de beğendik havasını da...
MEHMET HADİ ÖZCAN - Hakikaten burada oluyor ama, ben bakıyorum öyle, hep buradan çıkıyor.
BAŞKAN - Hep havasından değil gibi geliyor bana?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Havasından değil gibi geliyor derken, şimdi ne söyleyeyim, bir şey söyleyeceğim, çok yetkili birine dayanacak, işime gelmiyor, cezaevindeyim, ben bunları dışarı çıkınca söylemek istiyorum.
BAŞKAN - Bir vatandaş olarak doğruyu söyleyeceksin ki, biz de Türkiye Büyük Millet Meclisine bilgi sunacağız, biz doğru bir kanaate varacağız, o kanaatimizi de orada söyleyeceğiz, tedbirlerimizi alacağız, suçluların da cezasını verdireceğiz; yani biz vermeyeceğiz, biz, mahkeme değiliz; ama, bizim vereceğimiz rapora göre devlet de gerekeni yapacak. Onun için sen bir vatandaş olarak doğruyu söylemen lazım, nedir bu Çolak, niye burada oluyor bütün bu olaylar, Çatlı niye buraya geliyor, burada çekicilik mi var, nedir?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Bir kere İzmit çok zengin bir şehir olduğu için yalnız Çatlı değil, herkes buraya geliyor.
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Hanefi Avcı'yı tanıyor musun?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Tanımıyorum.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Yakalanmanda onun çok büyük etkisi varmış ama ..
MEHMET HADİ ÖZCAN - Doğrudur. Benim yakalanmamda zaten bir sürü oyunlar döndü, dümenler döndü, mesela en son Kemal Yazıcıoğlu'ndan bir haber aldım ben, yakalamayacaklar seni dedi, rahat et dedi, on beş yirmi gün daha dedi; ama, ben aldım diyorum, kendisinden değil.
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Ama, Hanefi Avcı da diyor ki, Hadi Özcan yalan söylüyor diyor, Abdullah'la bir tanışmışlığı, bir yakınlığı yok diyor.
MEHMET HADİ ÖZCAN - Çatlı'yla mı?
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Evet, kafasından uyduruyor diyor.
MEHMET HADİ ÖZCAN - Şimdi, Şahin Tekdemir burada, çağırırsınız, sorarsınız.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Peki sen Ahmet Vardar'dan bir apartman dairesi veya kat istedin mi?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Yok. O şimdi işi basitleştiriyor, beni herkes tanır. Sözde bu petrolü onlara verirken, karşılığında kat istemişim
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Petrolü mü verdin sen onlara?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Tabiî... Abdullah Çatlı'yla ben tanışmıyor muyum, onu ispatlayayım, BOTAŞ'ın Genel Müdürlüğüne Abdullah Çatlı'yı ben götürdüm.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Kimdi? Hangi Genel Müdürlüğe götürdün?
MEHMET HADİ ÖZCAN - BOTAŞ'ın Genel Müdürlüğüne o zaman, o şimdi ANAP'ın milletvekili var, oydu Genel Müdür, o yoktu o zaman, onun yardımcısı Kaya vardı, Kaya verdi onu zaten.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Kiminle bağladın o işi sen?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Şimdi onu anlatayım. Dört tane Bulgar öldürüldü kapıda, köprüde, konuyu bilen Bilal Atak benim arkadaşım, onları öldüren çocuk burada kendisini astı, şimdi onun astığı yerde yatıyorum ben, tesadüflere bak, kadere bak neler getiriyor. Bu çocuk bunu öldürdüğü zaman, dört Bulgar’ı burada öldürdüğü zaman, bu Bulgarlardan bir tanesi Enerji Bakanlığının bir yetkilisiymiş, bir tanesi oranın mafyasıymış, kömür falan işlerine bakıyormuş; Bilal Atak, buradan 150 bin dolar para geliyor -yazın bunların ifadelerini alın o zaman, tepedekileri fazla gıdıklamayacaktım, bir sefere mahsus gıdıklayayım- Abdullah Yılmaz diye bir vatandaş İskenderun Demir Çelik'te, Demir Çelik'in sitelerinde oturuyor şu anda. İskenderun Demir Çelik'in genel müdürüyle falan, yönetim kuruluyla herkesle arası iyi olan bir vatandaş, ince uzun boylu prosedürü falan çok iyi bilen bir arkadaş, bu arkadaşla benim tanışmama sebep olan şahıs -çağırın onun da ifadesini alın bari öyleyse- Veli Aktaş diye bir dostum, Galatasaraylılar Cemiyetinin Ankara şubesine bakan ve kendisi Gazi Üniversitesinde profesörlük yapıyor, o tanıştırdı beni Abdullah Yılmaz'la. Bu adamlar burada bulunduğu zaman telefon açtı bana -o abinin ismini de vermek istemiyordum, ona da sorun, ispat edeyim Abdullah Çatlı hadisesini, en yüksek noktada ispat edeyim, hem de ilgilendiği konuda ispat edeyim, daha başka yerlerde de ispat ederim ama, burada ispat edeyim- dedi ki birisini gönderiyorum sana dedi, dinle dedi. Ben de Veli Aktaş'ı on beş senedir tanıyorum ilk defa benden bir şey istedi, bir şey söyledi bana, nerede dedim adam, şu anda Köseoğlu arabasıyla İstanbul'dan İzmit'e gelecek -ben de İzmit’teyim- onu oradan aldır dedi. Geldi yanıma, televizyonda da tam o içeri girerken haberleri gösteriyor, o kapıdaki öldürülme olaylarını gösteriyor; benim de dikkatimi çekti, dört kişi neden öldürülmüş diye, bakıyorum böyle Bilal Atak, kardeşi mardeşi deyince, şaşırdım, neyse, bu içeri girdi, hoş geldin dedim, haberlere bakalım dedim, ben onun için geldim deyince, ben döndüm bu tarafa; çünkü, Veli abi bedavadan bir şey göndermezdi bana, bir sıkışıklığı var ki gönderiyor. Buyur dinleyelim dedim. Bu adamları, Bilal Atak burada 150 bin dolar para ayırıyor, bu adamları gönderiyor Bulgaristan'dan Türkiye'ye kömür getir diye, bunlar gidiyorlar Bulgaristan'da bu ölen adamla tanışıyorlar, bu adam bunların bir kısım paralarını alıyor, geliyorlar buraya altı ay kömür gelmiyor, altı ay sonra kömür geliyor, bozuk kömür geliyor, toz kömür geliyor, onları Bilal Atak buradan gerisin geri gönderiyor, almıyor onu, Bilal Atak'ın parası kalıyor. Burada Abdullah Yılmaz'ın hatası, kabahatli olduğu yer, sonradan Abdullah Yılmaz bunu Enerji Bakanlığıyla bir enerji alış verişi dalgasına buraya getiriyor, aynı adamları, bu gelen adamları, Ankara'da bunlar Enerji Bakanlığıyla bir şeyleri görüşürken, Bilal Atak, bunların Ankara'ya geldiğini duyuyor, gidiyor Ankara'da bunların kaldığı otelde bunları pişti yapıyor, yakalıyor bunları yani, Abdullah Yılmaz'a diyor ki, benim paramı ödemeden bu adamlar, niye bunlarla tekrar bu işe giriyorsun Türkiye'de, benden habersiz, benden gizli, bir senedir benim param yok piyasada, param ödenmiyor, malım gelmiyor, niye bu işe giriyorsun diye bunlara kızıyor, bunlar da diyorlar ki, biz senin paranı ödeyeceğiz, dönüşte, İzmit'e uğrayacağız sana, paranı vereceğiz gideceğiz diyorlar. Yalnız Bilal Atak oraya bir nöbetçi koyuyor. Bunlar oradan çıkıyorlar, niyetleri Bilal Atak'a uğramamak, fakat, Abdullah Yılmaz, bunlar gidecekler kendi Türkiye'de kalacak, Bilal Atak hesap soracak niye bana uğramadılar diye, bu sefer ne yapıyor Abdullah Yılmaz, bunlar buradan çıktılar sana doğru geliyorlar diyor, Bilal Atak'a, kendi canını kurtarmak için, çünkü, onlar kapıdan çıktılar mı o Bilal Atak'la yüz yüze kalacak, sana doğru geliyorlar diyor. Bu sefer o amaçla takip ediyorlar, öyle öldürüyorlar onları; onlar öldürüldüğünde, bunlar Abdullah Yılmaz'a telefon açıyorlar, o öldü sıra sende, Abdullah Yılmaz'ın eli ayağına dolanıyor, Melih abiye başvuruyor, Melih abi de bana söylüyor bunu, ben burada bir hafta falan uğraştım, bunları yan yana getirdim. 150 bin doların bende dedim, bu parayı ödeyeceğiz. Neden dolayı dedim, petrolden dolayı demedim bakın, burası çok hassas, oradaki petrol daha yok piyasada, meydana çıkmış değil; Turgay Çelebi'den bir alacakları var dedim İdris Feyzuli falan, o paradan dolayı dedim. Oradan 1 milyon 200 bin dolar aldığı zaman, 150 bin doları sana veririz dedim Bilal'e, sen de bununla işin biter, bununla bir daha işin olursa benle olur dedim, tamam dedi; tokalaştılar, barıştılar, onunla işi bitti. Turgay Çelebi de parayı ödeyemeyince buradan, iflas etti, 150 bin dolar da Bilal Atak'a ödenmesi gecikince Abdullah Yılmaz korkuyor Bilal Atak'tan, ne yaptı bana, Kaya'yla çocukluk arkadaşıymışlar, genel müdür yardımcısıyla Kaya'yla bir şeyler konuştular, ettiler, Hadi Özcan'a oradaki sılaşı verelim dediler. Sılaşı biz tonu 10 dolardan aldık... Esas bu sılaşın en güzel esprisi şuydu, bu Yumurtalık hattı açıldığı zaman, içerisinde 110 bin tona yakın mal vardı, o malı da sılaş diye bize vereceklerdi, biz de onu fabrikalara fuil oil olarak satacaktık.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Şimdi veriliyor mu?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Verilmiyor. Bu işler patlayınca, bu işler bozuldu; yoksa 1,5 trilyon lira para kazanılacaktı. Abdullah Çatlı ile ben ters düşmeseydim bu hadise olacaktı. Bundan hepsinin haberi vardı, kim yok diyorsa yalan söyler. Irak'ın petrolü olduğu için, Birleşmiş Milletlere ait petrolü olduğu için biz de kendi vicdanımızda haram değil diyoruz.
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Abdullah Çatlı'yla tanışıklığınız noktasında Hanefi Avcı'nın sözünün doğru olmadığı sizin o anlatımınızdan tamam.
MEHMET HADİ ÖZCAN - Abdullah Çatlı'yla Melih Aktaş'ı tanıştıran benim, yalnız, onlar Mehmet Özbay olarak tanıyorlardı, Abdullah Çatlı olarak tanımıyorlardı.
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Ama, az önce simitçi bile tanıyor diyordun...
MEHMET HADİ ÖZCAN - Onlar diyorum, onlar Mehmet Özbay olarak tanıyorlardı. Melih abi de istihbarat uzmanı falan filan diye televizyonlarda çıkıyordu Mahir Kaynak'la beraber, korkuyordu Abdullah Çatlı Melih abiden istihbaratçıdır diye.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Bu Abdullah Yılmaz da mı Abdullah Çatlı'yı Mehmet Özbay diye biliyordu?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Tabiî. Abdullah Yılmaz, son zamanlarda Abdullah Çatlı olduğunu ben kendim söyledim, birtakım tezgâhlar kuruluyordu ya bize, kendim söyledim o zaman Abdullah Yılmaz'a, Veli abiye de söyledim.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Devlette bu tip işler yapılıyor mu, bürokrat falan, siz böyle iş bağlıyor musunuz başka?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Benim hiç bağladığım bir işim yok, bu konuları siz benden daha iyi biliyorsunuz.
BAŞKAN - Mesela Müdür Nihat Camadan’a avanta falan veriliyor muydu?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Yok. Vermedik, bu avantaları vermedik, yalan söylüyorlar. Benden bir avanta istendi mi istenmedi mi falan, verseydim illâ ki alacaklardı, ama, vermedim.
BAŞKAN - Kim istedi mesela hiç sizden isteyen oldu mu sizden avanta?
MEHMET HADİ ÖZCAN - İsteyen de olmadı.
BAŞKAN - Peki, Hüseyin Kocadağ'dan bahsettin de, oraya geleyim dedin, nereden tanıyorsun, nasıl tanıyorsun?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Kocadağ'ı mı...Kocadağ'ı ben tanımam; ama, ben Rıza Sirmen'in kendisiyle konuşuyordum, Rıza Sirmen de bu konuların satışını yapıyordu telefonda.
BAŞKAN - Çatlı'yla ilişkisi var diyorsun Sefa Sirmen'in, nasıl ilişkisi var? Bir kere fikir olarak adamlar ayrı görüşteler.
MEHMET HADİ ÖZCAN - Çatlı komünistlerle işbirliği yapmış yurtiçinde, yurtdışında; hiç kitap okumadınız mı şimdiye kadar?
BAŞKAN.- Benim okuduğumu bırak şimdi.
MEHMET HADİ ÖZCAN - En çok komünistlerle işbirliği yapmış, Sefa ne oldu, Sefa onun yanında namaza mamaza giden bir adam.
BAŞKAN - Kim gider?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Sefa Sirmen gider de; bilmiyorum, ben giderken hiç görmedim de. Sefa o kadar kötü bir adam değil yani...
BAŞKAN - Tamam da iş ilişkisiymiş, ilişkisi var mı onu soruyoruz.
MEHMET HADİ ÖZCAN - Bana Rıza Sirmen'in kendisi söylüyordu, biz bunlarla dostluk yapıyoruz, bizden 25 milyar lira para istediler, verdik, ama, pişman olduk diye Rıza Sirmen kendisi bunu bana söylüyordu.
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Kime vermişler, Çatlı'ya mı vermişler?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Çatlı'ya vermişler; 3 milyar. lirasını da Çatlı, Kürşat'a göndermiş.
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Ne iş yapacaklardı?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Beni öldürmek için, Hadi'ye karşı güç birliği yapıyorlar.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Rıza Sirmen senin için Çatlı'yı tetikçi tuttu diyorsun, 25 milyara.
MEHMET HADI ÖZCAN - Evet. Ama, pişman olduk dedi bunlardan dedi.
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Parayı da alamadılar geriye.
MEHMET HADİ ÖZCAN - Allah verdiği canı zor aldı; onlar nereden alacaklar parayı...
DURMUŞ FİKR1 SAĞLAR (İçel) - 3 milyara mı?..
MEHMET HADİ ÖZCAN - 3 milyar lirasını Kürşat'a gönderdiler; ama, Kürşat bunu doğrular mı, yalanlar mı bilmiyorum.
BAŞKAN - Sen Korkut Eken'i tanıyor musun? Bu petrol işinde onun da rolü oldu mu?
MEHMET HAD ÖZCAN - Olmadı; hiç tanımıyorum Korkut Eken'i.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Pardon, Başkan; İbrahim Şahin'de kaldık; o da uyuşturucu yapıyor dedin de...
MEHMET HADİ ÖZCAN - Yapıyor demedim, yapıyordurlar dedim. Yani, bu kadar yakınlar... Onların yaşadığı o hayata, o paraya ancak uyuşturucuyla şey yapılır yahut da kumarla; başka o hayata nasıl para yetişir.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Hiç paraları yoktu diyor herkes; Çatlı'nın cebimde para yoktu deniliyor.
MEHMET HADİ ÖZCAN - Çatlı'nın zaten parası yoktu; söylüyorum size 350 milyon telefon paralarını ben verdim, onların parası yoktu; ama, en son 70-75 milyar para aldılar, o petrol işinden. Toros Gübre vardır, Yumurtalık boru hattının şeysinde Toros Gübrenin kantarında tartılır, elektroniktir onun fişleri, oradan, bütün o fişlerin şeysi bende var; bir. Sonradan, icradan bir gemi aldılar, Çatlı'lar bin tonluk, o gemiyi de İskenderun Demir Çelik’e taşıdılar; onların faturaları maturaları falan hepsi mevcut; 75 milyar lira civarında para kazandılar oradan, 1 lirası bana gelmedi.
BAŞKAN - Bunu Çatlı, kendi adına mı yaptı, yoksa, Baysa...
MEHMET HADİ ÖZCAN - Baysa adına yaptı; benim hiçbir hukukî şeyim kalmadı orada.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Turgay Maraşlı çarpmış onları, öyle diyorlar.
MEHMET HADİ ÖZCAN - Turgay Maraşlı onların bekçisiydi, önemli bir adam değil. Turgay Maraşlı'dan 20 bin mark aldılar esasen, ablasının bileziklerini sattılar, 20 bin mark Çatlı'ya verdi o da.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Niye?
MEHMET HADİ ÖZCAN - O işleri yaparken para yetiştirmek için. Daha orada para kazanılmadan önce birtakım masraflar edildi, brülör tesisatı kuruldu orada, havuza, o kalorifer tesisatları falan kuruldu, bu mal yukarıdan aşağı atıp içerde inceltildi, ısıtıldı.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Bu, Abdullah Yılmaz'a para verdiniz mi siz?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Ben verdim, en az 5 milyar lira para verdim Abdullah Yılmaz'a, hasta çocuğunun tedavi masrafları da dahil olmak üzere en az 5 milyar lira para verdim Abdullah Yılmaz'a.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - İşi bağlamak için mi?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Yok. Zaten kardeşim oldu onlar benim, geldiler bana, yapacak hiçbir şeyleri kalmamış, çocuğun da bir kere evine gittim, çocuğunu o vaziyette görünce, bu çocuğu dedim tamir ettirelim, onun için...
BAŞKAN - Bu 75 milyar liralık şey, Baysa adına mı?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Tabiî... Baysa adına...
BAŞKAN - Nerelere kesti? Toros Gübreye kesti...
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Yok. Demir Çelik’e kesti...
BAŞKAN - İskenderun Demir Çelik’e, öyle mi?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Gaziantep'te şeker fabrikası var mı? Gaziantep Şeker Fabrikası. Elazığ'da?.. Elazığ Şeker Fabrikasına, İskenderun Demir Çelik’e, ayrıyeten Nevzat diye bir adama satıldı bu mallar; ağırlıkla İskenderun Demir Çelikle, Şeker Fabrikasına satıldı, Elazığ'daki Şeker Fabrikasına satıldı; orada malı bekleyen Turgay Maraşlı'yla benim bir adamım vardı, Turhan Tekdemir; Turhan Tekdemir'i satın aldılar, Abdullah Çatlı, sonradan da Turhan Tekdemir benim baldızımı iğfal etti, evlenme vaadiyle.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Ferhun Tekdemir'le bir alakası var mı?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Turhan Gedikli; pardon... Benim baldızımı iğfal etti; benim adamımdı, benim adıma orada duruyordu, Çatlı satın aldı onu, beni yakalatma adına, baldızımla evleneceğim diye ilişki kurdu, ablası bende ya, nerede olduğumuzu tespit edip beni yakalatacaktı; o arada da iğfal etti baldızımı, baldızımı da oğlum öldürdü. 19 yaşındaydı; iki gün sonra da kendi, trafik kazasında öldü. Bütün acıları çektim, benim korkacak bir şeyim kalmadı, kimsem de kalmadı, babam da öldü.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Kaza mıydı hakikaten, yoksa...
MEHMET HADİ ÖZCAN - Hakikaten kazaydı.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Hadi Bey, Abdullah Çatlı için son zamanlarda tedirgindi, bu tedirginliği sizin aranızdaki sürtüşmesinden mi, yoksa, emniyet veya MİT gibi bazı kesimlerle olan sürtüşmesinden mi?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Benim bildiğim, ispatlayamayacağım, ama bildiğim, İbrahim Şahin'in arası açık, Mehmet Ağar'ın arası açık, Mehmet Ağar'a yanaşamıyor, polisten de korkuyordu, kim korkmuyor diyorsa, yalan söylüyor, sahte pasaport, mahte pasaport tamam hepsi vardı belki -ben gözlerimle görmedim- var olduğunu kendisi söylüyordu, hatta bana da çıkarmak falan gibi şeyler de konuşuyordu kandırmak için, ama polisten korkuyordu, ben buna kendim şahidim. İskenderun'un girişinde bir gün çevirme vardı, kendisi İskenderun'a giremedi o zaman. Sahte pasaportu olduğu halde korktu çevirmeden, giremedi. Polisten ödü patlıyordu.
BAŞKAN - Ama, oraya pasaportla girilmiyor ki, İskenderun'a.
MEHMET HADİ ÖZCAN - Her neyse, normal kimliğiyle de giremedi yani, İskenderun'a, korktu o polis çevirmesinden. O zamanlar, Payas'ta galiba, dört tane avcıyı vurdu PKK'lılar, ondan dolayı büyük bir çevirme vardı oralarda, giremedi o zaman oraya Çatlı, ben kendim gördüm; sonra, oturduğumuz bazı yerlerde huyluydu; polisten huyluydu yani, polisten korkuyordu; polisten korkmuyordu, polis teşkilatının bütün birimleri kolluyor, yalan. Bunların sayıları yedi, sekiz; bunlara yol verenler de belli; işte Gemlik'te yakalanmış, kim kurtarmış belli, şu belli, bu belli; polis teşkilatının tümünü bu işe alet etmek yanlış yani; korkuyordu, ben biliyorum yani.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Kimler, yedi sekiz kişi kim diye düşündün? Ahbabı, dostu filan diye mi?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Ahbabı, dostunu bütün televizyonlar günlerdir söylüyor, benim de söyleyeceğim onlar; kadın gibi dedikodu mu yapalım şimdi, ne yapalım?
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Dedikodu değil, söylüyoruz...
MEHMET HADİ ÖZCAN - İspatlayacağım bir şey değil ki...
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Bilinen birisisin, yakınında olan birisisin, öbürlerinin ki dedikodu olur da, seninki doğru olur.
MEHMET HADİ ÖZCAN - Polisten korkuyordu yani, onu biliyorum.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Hadi Bey, polisten korkuyordu dediniz ama İbrahim Şahin, Abdullah Çatlı'yı yakalamak istese yakalayamaz mıydı?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Yakalardı canım.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Demek ki, yakalamak istemeyen de var.
MEHMET HADİ ÖZCAN - Mehmet Ağar da istese yakalardı.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Hem sevmiyorlar hem de yakalamıyorlar da aynı zamanda.
MEHMET HADİ ÖZCAN - Birbirlerini ancak öldürürlerdi onlar, yakalatamazlardı.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Niye?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Sırları çoktur herhalde; o kadar arkadaşlık yapmış bir adam, o kadar iş telefonu açmış adamların birbirlerinde bir sürü sırları vardır. Ben de şahsen normal görüyorum Abdullah Çatlı gibi bir adamla, benim, gibi bir adâmla, polisin, MİT'in falan filan ilişki kurmasını normal görüyorum; siz Ankara'da bir şey bilmiyorsunuz ki, olayları biz yaşıyoruz burada, bizden haberiniz olması lazım.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - İşte onun için buradayız zaten.
MEHMET HADİ ÖZCAN - İş işten geçtikten sonra değil?
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Niye normal yahu?
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Nereden bilgi alacaksınız, her toplumda sivri adamlar vardır, bütün canlılarda vardır, yalnız insanlarda değil ki, penguenlerde var, başları var, fok balıklarında da var... Onlarla devletin ilişki kurması falan normaldir; ama, Abdullah Çatlı'nın hatası, devlet ona birtakım yetkiler vermiş, o, yetkileri kötüye kullanmış, o başka bir şey.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Abdullah Çatlı'nın doğudaki olaylarla, yurtdışındaki bağlantılarıyla, gerek İbrahim Şahin'in gerek Mehmet Ağar'ın haberi yok mu? Kim getirdi Abdullah Çatlı'yı Türkiye’ye, konuşmadınız mı, anlatmadı mı, birçok işe karışmış, kim getirdi onu?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Devlet getirmiş.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Devlet kim, Mehmet Ağar mı devlet?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Kastettikleri belli oldu artık yani, her şey de çıktı meydana, kimin getirdiği çıktı meydana, bunu benim ağzımdan söylemeniz...,
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Hayır Abdullah Çatlı size söyledi mi, biz onu öğrenmek istiyoruz.
MEHMET HADİ ÖZCAN - Kendisiyle öyle bir şey konuşmak belki hafiflik olurdu, onun için konuşmadı; ama, yanındaki adamlar, hep, devlet tarafından burada olduklarını falan söylüyorlardı. Samsunlular olayını yapan çocuk, adam, Sultan Nakış piç diyebileceğim bir tipti, ama sadist, yani tetiği çeker, günahlı günahsız herkese tetik çeker, kalabalıklara falan tetik çeker, böyle bir adam, tesadüfen İzmit'te polise yakalanıyor, ben telefon açıyorum, diyorum ki bu Sultan Nakış, alın bunu, çünkü beni öldürecek adam; polis bunu salıyor, kim saldırıyor; şimdi, bir insana böyle güçler verildiği zaman, aptal bir insana verildiği zaman, o insanın ne kadar tehlikeli olabileceğini tasavvur edebiliyor musun...
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Oral Çelik'i tanıyor musunuz.
MEHMET HADİ ÖZCAN - Tanımıyorum.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Hiç görüşmeniz oldu mu?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Olmadı. Orada müşterek yattıkları arkadaşlar var, kafayı yemiş diyorlar, siz de az çok bilirsiniz, size geldi.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Peki, Sedat Bucak'la sizin herhangi bir bağlantınız veya Abdullah Çatlı'nın Sedat Bucak'a ne kadar güvendiği ve Sedat Bucak'ın ona ne kadar kollama yaptığını biliyor musunuz?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Onları bilemem; yalnız, tahmini bir şey söylerim, Sedat Bucaklar aşireti, şimdi isim yapmışlar, kabadayılar falan bunlardan çekinir, mekinir durumdalar, onları kullanıyor Abdullah Çatlı. Onu da şundan eminim, biraz önce anlattığım gibi, karar verirken, az para verecek ya bana, 6 milyar vereceğine, 500 milyon verecek ya, Sedat Bucak'a dümen yapıyor, öbür odadan Sedat Bucak'ı benim yanıma getiriyor; kullandı Sedat Bucak'ı yani, zaten kullanılır Sedat Bucak gibileri. Sedat Bucak benim gördüğüm kadarıyla PKK'lı bir adam değil yani, Abdullah Çatlı onları parmağında oynatır.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Peki, siz, İbrahim Şahin'in yanında o adı geçen korumalar var, geliyorlar gidiyorlar Ayhan Çarkın vesaire, onlar hep buralara geldi mi, onlarla bir ilişkiniz oldu mu veya onları...
MEHMET MADİ ÖZCAN - Yok.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Abdullah Çatlı'nın yanında gördünüz mü?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Görmedim. Hiç bir tanesini bana göstermedi; Abdullah Çatlı'nın yanında üç dört tane genç görüyordum, Urfalı, isimlerini falan da bilmiyorum.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Bucak'ın adamları mıydı?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Bucak'ın adamları değildi tahminim onlar; Drej'in adamları olabilir.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Peki Abdullah Çatlı'nın başka yaptığı bir iş var mıydı?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Yok. Bilmiyorum.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Biraz bize şu Yeşil’den bahseder misiniz?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Ben Yeşil’i 75, 76, 77 senelerinde o zaman bu tür işlerin en hızlı olduğu zamanlardan tanırım; ama, o zaman Yeşil meşil değildi, MİT'ti, tipti falan diye irtibat yoktu, Elazığ'dan tanırım. Elazığ'dan, buraya liseye çocuklar gönderiyordu, burada imtihanlara giriyorlardı falan filan, oralardan tanırım. Ondan sonra Yeşil’in, hepsini toplasan beş etmez, biz Yeşil’le de bir başka dünyaların insanlarıyız, yarım saat oturduk mu o benden sıkılır, ben ondan sıkılırım.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Ama çok telefon görüşmeleriniz var.
MEHMET HADİ ÖZCAN - Çok telefon görüşmemiz yok, yalan; kim söylüyorsa yalan söylüyor.
KOMİSYON RAPORTÖRÜ - 0542118285
MEHMET HADİ ÖZCAN - Kimin telefonu?
KOMİSYON RAPORTÖRÜ - Yeşil’in telefonu.
MEHMET HADİ ÖZCAN - Olmaz, ben hiç Yeşil’le telefonda konuşmadım. O beni aramış olabilir...
KOMİSYON RAPORTÖRÜ - O sizi aramış...
MEHMET HADİ ÖZCAN - O da Kürşat meselesinden beni seviyor, bana inanıyor, benim devletçi olduğuma inanıyor. O beni aramış olabilir, ben onu hiç aramadım, onun zaten cep telefonu da yok, benim bildiğim kadarıyla yok.
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Yarım saat bir arada duramıyoruz diyorsun ama durmadan seni arıyor, çok seviyor.
MEHMET HADİ ÖZCAN - Bir şey söyleyeceğim, Yeşil ne iş yapıyor, yaptığı işteki psikolojik yapısı belli, benim Çatlı'yla olan ortamım belli, yani, benim tarafımı tutmak zorunda Yeşil, Çatlı'nın da en uyuz olduğu adamlardan bir tanesi Yeşil.
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Yeşil tahsilatçı mı?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Yok. Hiç öyle bir şeylerini duymadım; vallahi de duymadım, billahi duymadım.
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Peki ne iş yapıyor Yeşil.
MEHMET HADİ ÖZCAN - Yeşil'le müşterek dostlarımızın hepsi sofi mofi adamlar.
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Yeşil ne iş yapıyor?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Bilmem; evini bilmem, barkını bilmem, bir şeysini bilmem. En son Stad Otelde geldi, Çatlı matlı meselelerini uzun uzun anlattı, Hadi dedi...
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - O da öldürmek istiyor muydu Çatlı'yı?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Tabiî... En çok onlar istiyordu.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - En çok onlar mı istiyordu?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Orada kullanılacak adam... Ama, bu arada Musavvat Dervişoğlu kurnazlık yaptı bana Kürşat'ı öldürtmek istedi; ben de onun o yoluna düştüm.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Musavvat Dervişoğlu senin iyi dostun değil miydi?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Çok iyi dostum değil; tanımak başka, çok iyi dostluk başka, çok iyi dostlarım benle beraber hepsi darbe yediler, acılar gördüler; Musavvat Dervişoğlu hiçbir şey görmedi, dışarıda geziyor.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Yani, o belli oluyor dedin, öldürtmeye çalışıyor dediniz.
MEHMET HADİ ÖZCAN - Bir Kürşat korkusu var onda. 70'te yaptıkları işte Kürşat haklı olabilirdi, bilmiyorum. 70, bir iş yapmışlar Didim Ağa Oteli'nin alınmasında, orada ters düşmüşler.
SEMA PİŞKİNSJT (Aydın) - Yeşil Abdullah Çatlı'yı öldürmeniz için size soruyor muydu, sen öldür, bu işi yap dedi mi?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Yok. Hiç söylemedi bana.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Peki 12 Eylül sonrasında, devletin, devlet adı altında bazı insanlara, kabadayılara, gözü kara insanlara görev verdiği, onlarla işbirliği ve iş yapıldığı oldu mu?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Kimin oldu mu?
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Değişik insanların; Abdullah Çatlı'nın, Haluk Kırcı'nın, ne bileyim ben, insanlara, şunları çöz, işte şunu biz yapamıyoruz veya yapman uygun olur dedikleri oldu mu?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Bana mı?
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Hayır. Sizin tanık olduğunuz...
MEHMET HADİ ÖZCAN - Yok. 12 Eylülden aşağısını zaten konuşmam; gençliğimin en güzel yıllarını verdim, onları Allah'a bıraktım, Alpaslan Türkeş'i de Allah’a bıraktım, konuşmuyorum, etmiyorum; bir de öyle fanatik MHP'li, Ülkücüyüm falan da değil.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Peki Alpaslan Türkeş sizi arıyor mu?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Yok... Yok... Şimdiye kadar öyle bir şeyim olmadı, ne Türkeş'le ne kimseyle bir şeyim olmadı, ihtiyacım da olmadı.
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Peki, Hadi, Yeşil "senin kurtuluşun, Abdullah seni öldürmek istiyor veya öyle bir hadisede sen onu öldür, kurtul" şeklinde bir söz söyledi mi?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Öyle bir söz söylemesine gererek yok ki, ben akıllıydım, Abdullah seni öldürmek dediği zaman, biri seni öldürmek istiyorsa, Abdullah Çatlı gibi de bir adamsa, yeşil pasaportu da varsa...
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Yeşil bana öyle dedi, dedin, az önce...
MEHMET HADİ ÖZCAN - Herkes biliyordu onu...
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Yeşil bana öyle dedi, dedin, az önce...
MEHMET HADİ ÖZCAN - Dedim.
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Peki, sen ona, Abdullah beni öldürmek istiyor mu dedin de mi öyle dedi, yoksa, telefon konuşmanızdan mı...
MEHMET HADİ ÖZCAN - Artık, sinsi sinsi bu meseleler yapılıyordu yani, kimse açık vermiyordu profesyonellik adına ama, sinsi sinsi herkes benim yakalanmamı, İzmit'te herkes, en azından eski MHP'liler burada 80 döneminin yöneticileri Çatlı'nın oyuncağı oldular o zaman, Kürşat'ın oyuncağı oldular, hepsi görevden alındı...
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Nasıl oyuncak oldular Çatlı'ya, ne yaptılar?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Beni yakalatmak için...
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Ne yaptın da seni yakalatmak için...
MEHMET .HADİ ÖZCAN - Ne yaptım... Çatlı'nın o olayına azmettirici gösteriyorlardı beni, suç olarak görmüyor seni.
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Yani, siyaseten, senin Ülkücü olmandan dolayı rahatsızlık duyduklarından bir an önce yakalanmanı mı istiyorlardı?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Alakası yok. Abdullah Çatlı, Yumurtalık'taki petrol işinden rahat etmek için benim içeri girmemi veya ölmemi istiyor; kullanıyordu bunları, istediği şeyleri söylüyordu bunlara.
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Onlar da Abdullah Çatlı'nın bu senden kurtulma operasyonuna alet olarak senin yakalanman için, böylesine yönlerine dair istiyorlardı diyorsun.
MEHMET HADİ ÖZCAN - Evet.
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Senin eski dostların değil mi, arkadaşların değil mi? Abdullah sonradan geldi buraya...
MEHMET HADİ ÖZCAN - Ben burada konumum icabı herkesle dostluk yapıyorum, herkesle görüşüyorum, herkesle arkadaşlık yapıyorum, herkesin işini yapıyorum; ama, kim hakiki dostum, kim değil bilemem ki onu, ben burada İzmit'te 5 bin kişi tanıyorum, aralarında belki 500 kişi benim yakın dostum, 4500 tanesi her an bana ihanet edebilir.
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Peki, şunu söyleyebiliyor musun o zaman, Kocaeli'nin il başkanı veya ilçe başkanları Abdullah Çatlı'yla beraber oturup, senin yakalanman hususunda konuşuyorlar mıydı?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Konuştuklarına eminim; ama, inkâr ediyorlar. Ama eminim, oturuyorlardı, konuşuyorlardı, planlar yapıyorlardı, programlar yapıyorlardı, eminim. Ben bunları ispat edemedim, ispat ettiğim zaman, işin son tarafı ta Dursun Karataş'lara kadar giden bir şey olacak, o adama bulaşmak istemediğim için şimdi konuşmak istemiyorum; çıktığım zaman, özgür olduğum zaman konuşmak istiyorum.
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Peki, bir şey daha benim kafama takıldı, siz diyorsunuz ki, Ankara'dan bir üniversite öğretim görevlisi, birinin parası takıldı, yardımcı ol dedi diyorsunuz. Siz Bulgarları tanımıyorsunuz, Bulgarlar sizi tanımıyor ve hiç tanımayan bir insana, bunlara hakemlik yap, aralarını bul diye birisi gönderiyor. Ben açık konuşmayı severim, ben de geçmişte hiç tanımadığım bir adama bizim de batak paramız vardı, arkadaş gelin bizim aramızı bulun, yardımcı olun, şu paramızı tahsil edelim diye birine gittim, bizim gittiğimiz de PKK'lıydı; yani, batan, mecburen bir yerlere sarılıyor. Böyle bir maksatla mı size adam gönderildi?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Şimdi, Melih abi benim dostum, bu belki o para dediğiniz hadise, burada...
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Yani, size bu kabadayılığınıza güvenerekten bu parayı tahsil edebilirsiniz, masaya oturursunuz diye gönderdi ..
MEHMET HADİ ÖZCAN - Tabiî... Ondan önce, zaten başka birilerine güvenmişler, kendi tanıdıkları dostlarına güvenmişler...
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Becerememişler...

MEHMET HADİ ÖZCAN - Becerememişler değil.

http://www.atin.org/detail.asp?cmd=articledetail&articleid=432

54. CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

UYUŞTURUCUDAN SUSURLUK'A BÖLÜM 47

UYUŞTURUCUDAN  SUSURLUK'A  BÖLÜM 47 


Ahmet Baydar,
30/3/2002 - 11:43 
Atin,



Uyuşturucudan Susurluk'a dizimizin 43.ncü bölümünde Abdullah Çatlı'nın ortağı Ahmet Baydar'ın TBMM Susurluk Komisyonu'ndaki ifadesine yer veriyoruz.

AHMET BAYDAR
22 Ocak 1997

BAŞKAN - Sizi niye çağırdığımız, sizce de malumdur. Türkiye Büyük Millet Meclisi bir komisyon kurdu. Yani, bizleri görevlendirdi ve bizim görevimiz şu: Yasadışı örgütlerin devletle olan bağlantılarıyla Susurluk'ta meydana gelen kaza olayının arkasındaki ilişkilerin aydınlığa kavuşturulması amacıyla kuruldu bu Komisyon. Sizin de, bu olayların içerisinde olan, özellikle, Susurluk'taki olayların içerisinde olan bütün olaylarda baş rolde gözüken Abdullah Çatlı, yani, namı diğer Mehmet Ozbay'la ortak olduğunuz söyleniyor. Baysa Ticaret Taahhüt Anonim Şirketine ortak olduğunuz söyleniyor. Bu konularda ne biliyorsunuz? Yalnız, öncelikle kendinizi tanıtın, biyografinizi alalım. Önce sizi tanıyalım. Ahmet Baydar kim?
AHMET BAYDAR - Ahmet Baydar. 42 yaşındayım. Dedem, ilk milletvekillerinden, Yozgat milletvekili Ahmet Baydar'ın torunuyum. Ondan evvel de, Yozgat belediye başkanıdır. Daha sonra, babam Halil Baydar, hep iş hayatında olmuş bir tüccardır. Daha sonra, ben, tahsilimi, ticaret nedeniyle liseden sonra devam ettiremedim ve iş hayatına atıldım: Aslında, iş hayatına atılmam, ilkokul ikinci sınıflarda babamın yanında kısmen başladı. Ceviz tomruğu ihracatı yapardı, beni de yanında götürürdü. Yani, iş hayatının, ticaretin dışında pek fazla şeyimiz olmadı, buna siyaset de dahildir. Hiçbir partiye üye olmadım, hiçbir partiyle bir bağlantım olmadı. İş hayatında da, birçok partiden hemen hemen hepsinden tanıdıklarım oldu. Uzun yıllar, Perşembe Pazarında demir-çelik ithalatı yaptım. Daha sonra, uzun yıllar derken; 1980 yılında iş adamı olarak iş hayatına atıldım. 1980 yılından sonra, demir-çelik ticareti yaptım 1985 yılına kadar. 1985 yıllarıyla beraber ve 1986, demir-çeliğin Türkiye'de üretimde sıkıntıya girmesinden sonra, Avrupa'dan demir-çeliğin ithalatına ve de daha ucuz neresiyse, dünya pazarlarından ithalatına başladık ve yoğun şekillerde bu ithalatı yaptık. Yani, yoğun derken, yüksek tonajlı, yüksek miktarlarda. Tabiî, Türkiye, kaygan zemin olduğu için, sık sık döviz dalgalanmalarından bir hayli etkilendik; kazandığımız oldu, kaybettiğimiz oldu. Pamuk balya çemberi ürettik, sanayiciliğimiz oldu. Bu üretimimiz aşağı yukarı, sekiz sene, on sene kadar sürdü. Çukurova ve Ege Bölgelerine yüksek miktarlarda pamuk balya çemberi satışımız oldu.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Abdullah Çatlı'ya, Mehmet Özbay'a gelin. Tamam, ticaret hayatınızı anladık. 
AHMET BAYDAR - Biyografi deyince... 
BAŞKAN - Olayı anlatın efendim.
AHMET BAYDAR - Ben, Abdullah Çatlı olarak tanımadım; tabiî ki, Mehmet Özbay olarak...
BAŞKAN - Baştan, ne zaman tanıştığınızdan başlayın da, sırayla, tarihi sıra içerisinde...
AHMET BAYDAR - Tabiî efendim. Tarihler çok net akıllarda kalmıyor da...
BAŞKAN - Aşağı yukarı, tanıdığınızdan günden başlayın. Öldüğü güne kadar.
AHMET BAYDAR - Aşağı yukarı iki, iki buçuk yıl evvel tahminen. Malum, bazen, akşam olduğu zaman, işten çıktıktan sonra, bir yere gidip, içki içiliyor, bir barda oturuluyor. Bazen devamlı gittiğimiz yerler olabiliyor. Bir gün, tesadüfen, bu arkadaşla, orada o da benim tam yanıma denk gelmiş vaziyette; hatta, öyle bir esprisi oldu. Bir başka birisi daha, bizim ikimizle ilgili olmayan bir başka kişi de vardı. Bir fıkra konusu oldu, Hindistan'da bir yılan... Yani, böyle bir samimiyet gelişti. Aşağı yukarı, sık sık benim gittiğim yer. Mehmet Beyin de çok sık olmamakla birlikte geldiği yer. Ondan sonra kartlaştık. Benim ofisime geldi ve bu ilişki, samimiyet...
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Memleket neresi? Bu ilişkilerin geliştiği yer neresi?
AHMET BAYDAR - İstanbul efendim.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Sık gittiğiniz yer neresidir?
AHMET BAYDAR - Sık sık gittiğim yer, mesela Sardunya diye bir yer vardır; orası. Zeytin Sardunya denilir ki, hatırladığım kadarıyla orada bir tanışma oldu
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Bar mıdır burası?
AHMET BAYDAR - Yani, restoran-bar. Daha sonra, ilişkimiz, dediğim gibi, hakikaten dostluk bazında; kendisi sessiz, çok dost görünen, çok iyi yaklaşan, sımsıcak yaklaşan bir insandı. O aralar, tekstil ihracatı yaptığını söyledi. Bu arada şunu belirteyim. Benim, Arzu Hanımla bir beraberliğim var. Arzu Hanımın kardeşi İzmir'den geliyordu sık sık. İzmir'den İstanbul'a sık sık bize geliyordu. Bir keresinde, Arzu Hanım, ben, Gonca Hanım beraberken, Mehmet Beyle, tabiî ki, ara sıra birlikte olduğumuz için, bu vesileyle, bu şekilde tanışıyorlar. Tanıştıktan bir müddet sonra da, yani, bir arkadaşlıkları olmaya başlıyor. Bizim münasebetimiz daha çok, dördümüzün beraber yemeğe gitmesidir, gezmesidir; ağırlıklı münasebetimiz. Baysa Şirketini, 1992 yılında kurdum ben. 1995 yılında ortaklıktan ayrılma kararı aldık. Ayrıldığımız da tabiî ki yönetim kurulunun en az üç kişi olması gerekiyordu.
BAŞKAN - Kiminle kurmuştunuz?
AHMET BAYDAR - Ant Güven Sazak, Ant Güven Sazak'ın hanımı Silvia Sazak, ben, Mine Baydar ve beşinci ortak da, zannediyorum oğlum Alper Baydar. Onlar ayrılınca, diğer, hanım ve çocukların imzasında zorluk olmasın diye, benim ticarete ilk başladığımdan beri yanımda çalışan, 16 yıldır yanımda çalışan Fehmi Tarım'a yönetim kurulu üyeliği verdik. O arada, Mehmet Bey de orada oturuyordu. Yani, üçüncü kimi yapalım diye düşünürken "ben olabilirim" dedi. Bu vesileyle de Baysan'ın yönetim kurulu üyeliği... Baysan'ın yüzde 100 hamiline hisse senetleri bana aittir. Şu an elimdedir, yüzde 100 hamilinedir.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Ne iş yapıyor bu?
AHMET BAYDAR - Baysan'ın alanı çok geniş. Yani, inşaat, petrol, dış ticaret. İthalat ihracat...
BAŞKAN - Gayesi geniş olur da, yaptığı işler?..
AHMET BAYDAR - Kuruluş şeyi çok geniş; ama, yaptığı işler... Daha doğrusu, bizim Baysa Şirketini kurmamızın bir amacı da, onu da isterseniz...
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Onlar lazım değil bize. Ne iş yapıyor?
AHMET BAYDAR – Baysa’nın tek yaptığı iş; belki ufak tefek işler yapılmıştır; ama, yine de şu an BOTAŞ'taki, sılaç dediğimiz, petrol çamurunun sanayiye verilmesi ve oranın temizlenmesi işi. Onun da bedeli, tamamen, aşağı yukarı, 22 bin ton diye hesaplanmıştı; 220, bin dolardı, yani, o zamanın parasıyla 10 milyar, alındığı zamanın parasıyla. fakat, 22 bin ton çıkmadı, 10 bin ton civarında bir çamur çıktı ve o çıkan çamur da son derece kalitesiz, kötü. İsterseniz, Baysan'ın neden kurulduğunu da...
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Onlar bizim işimiz değil. Bizim sizi çağırmamızın asıl sebebi, Mehmet Özbay'la olan ilişkiniz.
AHMET BAYDAR - Ama, anlatmak istiyorum aslında.
BAŞKAN - Anlatın efendim.
AHMET BAYDAR - Anlatayım efendim. Daha evvelki şirketlerimiz olarak...
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Affedersiniz... Ben karışmış olmayayım. Bize Mehmet Özbay'la olan ilişkisi lazım
BAŞKAN - Oradan gelecek... Anlatsın...
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Anlatmak istediğine göre anlatsın efendim.
BAŞKAN - Niye beraber kurdunuz?
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Beraber kurduk demiyor, sonradan diyor.
AHMET BAYDAR - Beraber kurmadık, sonradan yönetim kurulu üyesi oldu. Biz, daha evvel, yüksek çapta ithalatlar yapıyorduk. Demir-çelik, Amerika'dan prinç, İtalya'dan prinç ithal ediyorduk. Baysa olarak değil, Kursaç, Mersa ve benim diğer bir iki şirketim daha var; Kureks. Hindistan'dan susam, demir-çelik, Romanya'dan canlı hayvan çimento grevi olduğu zaman Romanya'dan yine çimento, Bulgaristan'dan demir-çelik. Yugoslavya'dan -harp çıkmadan evvel- yine demir-çelik ithal ediyorduk. Bu işleri yapan bir firmaydık Biz, 1990 yılında, dolar krizine yakalandık. Doların 2,500 liradan, bir anda, kısa bir zamanda 5,000 liraya yükselmesiyle büyük bir darbe aldık. Çimento ithal ettiğimiz sırada, bir anda, bizim gemilerimiz daha Köstence limanındayken, burada grev bitti, hemen fon koydular, orada bir sıkıntı oldu. Arkasından şeker ithal ettik, yine bir pancar krizi vardı, gemimiz yoldayken, 10 bin ton şeker, 400 dolar gibi bir fona yakalandı. Malı, daha başka bir ülkeye sattık. Bu sıkıntıların üst üste birikmesi sonucu, tabiî ki, 5 Nisan kararlarında da son döviz darbesini aldıktan sonra, bankalar üzerimize gelmeye başladı. Bankalar üzerimize gelince, tabiî ki, biz, rahat çalışabileceğimiz, sıfır bir şirket kurmak amacıyla, 1992 yılında Baysa'yı kurduk. 1992 yılından sonra da, öyle, ciddî bir şekilde de çalıştıramadık Baysa’yı, fırsat olmadı. Sonra, Mersa Şirketimizle tomruk ithal ettik. Tomrukda da, herhalde ticarî şansımız, orada da, birçok insanın tomruk getirmesi sonucu, orada da birtakım sıkıntılar oldu. Yani, netice olarak, daha rahat çalışabileceğimiz ve yüzde 100'nün hamiline olmasının sebebi de oydu. Yani, bankalar üzerimize gelmesin diye. Hatta, bazı bankalar bizim iyi niyetimizi biliyorlar ve bize, borçlu olduğumuz halde, tekrar, birtakım kredi yardımlarında bulundular 1990'lı yıllarda, 1990 ve 1991'de. Onlar "biz size yine yardımcı olalım da şu borçlarınızı ödeyin" dediler.
BAŞKAN - Kurdunuz yani.
AHMET BAYDAR - Evet. 1992 yılında kurduk.
BAŞKAN - Dediniz ki, bize orada ortak lazımdı, yanımızda çalışan adamı yaptık dediniz, bir tanesi de orada bulunan Mehmet Özbay'dı. Yani, bir şirkete ortak alıyorsunuz.
AHMET BAYDAR - Yönetim kurulu üyesi efendim. Ortak değil.
BÂŞKAN - Yani, böyle, bir merhaba ettiğiniz insana... Nasıl oluyor bu?
AHMET BAYDAR - Merhaba ettiğimizden olmadı Sayın Başkanım. Zaten, 1995 yılında yönetim kurulu üyesi oluyor Mehmet Bey. Biz, 1995 yılından en az bir sene evvel tanışmışızdır. Yani, o gün, biz merhaba etmedik. Yani, Baysa zaten çok küçük bir şirket. Defterlerimizi istediler, bunların hepsinin ispatı mümkün efendim. Çok küçük bir şirket, sermayesi de küçük, kendisi de küçük; kuruluş amacı da budur. Yani, ben, ortaklarımdan ayrıldığım zaman... 
BAŞKAN - Turgay Maraşlı diye biri var mıydı?
AHMET BAYDAR - Anlatayım. Biz şey olduktan sonra, bu BOTAŞ'ın sılaçı konusu ortaya çıktı. Bize dediler ki, böyle bir sılaç var. Petrolle uğraşan tanıdığım iki eksperi, bu sılaçın olduğu yere gönderdim, numuneler aldırttım. İçine birtakım kimyasal maddeler katıldıktan sonra, sanaayi yakıtı olarak hem çevreye de zarar vermeyecek şekilde; çünkü, içindeki çevreye zarar verici maddeler çok. Birtakım maddeler, laboratuarlar neticesi, testleri sonucu katıldıktan sonra. Sanayi yakıtı olabilir şeyinden sonra, biz, bu sılaça talip olduk. Hatta, bizden evvel teklif veren firmalar da, bunun tonuna 1000 dolar gibi paralar vermişler. Bunun temizlenip atılması için, bu kurumun, üzerine para vermesi gereken bir konu bu aslında ayrıca.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Mehmet Bey, yönetim kurulu üyesi olduktan sonra bu işe giriyorsunuz.
AHMET BAYDAR - Hayır efendim. Onun da şeyleri var.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Hayır. O değil. Turgay Maraşlı'yla olan ilişkisini anlatacak. Oraya gelecek.
AHMET BAYDAR - Onu da hemen geçeyim. Biz, ihaleyi aldığımız tarihte Biz ihaleyi aldığımız tarihte, Baysa olarak ihaleyi aldığımız tarihte böyle şeyleri var, isterseniz arz edebilirim sizlere, Mehmet Bey yönetim kurulu üyesi değildi zaten; daha sonra, bu münasebetle, demin anlattığım münasebetle yönetim kurulu üyesi oldu. Turgay Beyi de, biz İstanbul'da oturuyorduk, İskenderun'a sık sık gitmemiz gelmemiz zor olur diye Mehmet Bey tavsiye etti; dedi ki, bizim orada aklı başında bir çocuk var dedi; git gel, kamyon nakliye aracı bulur falan. Bu işleri bu çocuğu oraya biz hatta şirkete biz bunu sigortalı bile almadık. İşte, ileride bir şeyler, neticede kâr ettiğimiz zaman bir şeyler. veririz diye düşündük. Ondan sonra, bu çocuğun orada, çok agresif davranışları olduğu şeyleri gelmeye başladı, hem BOTAŞ'daki, o bölgedeki yetkililer tarafından hem de çevredeki işadamları, bazı insanlar tarafından küfürlü konuşur, falan böyle bir kabadayı falan gibi konuşuyor dediler. Biz, bu şikayetler üzerine. Şu anda tarihini hatırlayamayacağım; ama, devlet güvenlik... Zannediyorum, Ona mı verdim... Yani, bu şikayetlerden sonra, biz, BOTAŞ'a bir yazı yazdık; dedik ki, Turgay Maraşlı, bundan sonra bizim yetkilimiz değildir; bütün hakları elinden alınmıştır, bizle hiçbir alakası kalmamıştır diye. Yani, tam hatırlayamayacağım, onu da arz edeyim...
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Yani, size tavsiye eden Mehmet Özbay dı öyle mi?
AHMET BAYDAR - Evet efendim, Mehmet Özbay dı tavsiye eden.
BAŞKAN - Maaşlı adamınızdı yani...
AHMET BAYDAR - Yani, maaş şöyle efendim; yani, bu adam, Baysa'da sigortalı bile değil. Orada kamyonla mal satılıyor...
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Götürü usul...
AHMET BAYDAR - Götürü, oradan harcıyor bu çocuk; orada, bir yazlık. bir daire; bir ev kiralasak olur mu dedi. Önce, BOTAŞ'ın misafirhanesinde yatıyordu, zor oluyor dedi, eşim var dedi; bu iş uzun sürecek herhalde öyle gözüküyor dedi. Biz de kirala dedik.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Ne kadar sürdü bu ilişki? Bunlar teferruat...
AHMET BAYDAR - Kiminle efendim?
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Turgay Maraşlı ile ilişkiniz ne kadar sürdü?
AHMET BAYDAR - Turgay Maraşlı ile tahmini 4-5-6 ay civarında sürmüştür; ama, bu agresif davranışları yüzünden, ki o bölgede kime sorarsanız, o çocuk bayağı şey bir isim yapmış...
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Anladım, onları bırakın. Siz, Mehmet Özbay'a, demediniz mi, Turgay Maraşlı'yı...
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) -Tuncay Maraşlı var birde.
AHMET BAYDAR - Onu hiç tanımıyorum.
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Kardeşi...
AHMET BAYDAR - Hiç tanımıyorum; ben, Turgay Maraşlı'nın tanıdığını hiçbir ailesi yok. Bir yabancı eşi var; bir gittiğimde, onu gördüm; hatta, Macaristanlı dedi, sonradan birisinin Ukraynalı olduğunu... Yani, bir o kızcağızı gördüm. Orada bir yazlık sitede, yıllık 50 milyon mu, 60 milyon mu para vermiş; illa ağabey gel dedi, gittim bir beş dakika oturdum; köpek vardı evde, ondan da hoşlanmıyorum... 
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Mehmet Özbay'a sormadınız mı siz nereden tanıyorsunuz, size tavsiye eden kim?
AHMET BAYDAR - Sormadım; şimdi, efendim benim tanıdığım yüzüyle Mehmet Özbay...
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Varsa o konudaki bilgiyi...
AHMET BAYDAR - Tabiî ki efendim. Benim tanıdığım yüzüyle Mehmet Özbay, son derece sıcak, yani az konuşan ve güvenilir bir şeyi vardı, güven veren bir yapısı vardı. Bu çocuk iyi bir çocuktur, tanırız dedi; istersen... Biz de arıyoruz İskenderun'a kimi gönderelim. Ayrıca, onu da söyleyeyim, bizim oraya gönderdiğimiz Güven Tezerdi diye bir adam var; bu petrol işinde falan ona güvenmediğimiz için de o çocuğu başına koyduk. Asıl uzman, şu an orada yine o Güven Tezerdi'dir, petrol işinden anlar; fakat, biraz İstanbul'da daha evvelki petrol işindeki ticaretinde böyle birtakım duyumlar aldığımız için, adama güvenemediğimiz için bu çocuğu onun başına bekçi olarak takdım ben aslında; ama, bu hareketleri yapınca, hemen BOTAŞ'a yazıyı yazdım ve bu adamla bizim hiçbir alakamız kalmamıştır. Zaten, onlar da sıkıntı duydular, bu adam böyle bir şey bir adam dediler, yani itici bir adam dediler.
DURMUS FİKRİ SAGLAR (İçel) - Ne kadar çalıştı?
AHMET BAYDAR - Onu, tam size şu an hatırlamıyorum; ama, 4-5-6 ay olabilir, 7 ay olabilir.
YAŞAR TOPÇU (Sinop)- 4,5 ay dedi demin...
BAŞKAN - Tamam çalıştı, görevine son verdiğiniz...
AHMET BAYDAR - Ve bir daha da bu adamı hiç görmedim ben, görevine son verdikten sonra ve de çok kızgın olduğum... Kızgın olmamın sebebi de oradaki 55 yaşındaki Güven Tezerdi'ye çok küfürlü konuşmaları, onu ezici şeyleri; yaşlı başlı bir adam; yani o yüzden kızdığım için de telefonuna bile çıkmadım hatta, aradı bir iki sefer.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Başka bir bilginiz var mı?
AHMET BAYDAR - Yani, başka bir...
BAŞKAN - Ortaklığınız vâr mı yok mu Çatlı ile?
AHMET BAYDAR - Şimdi efendim, ortaklığımız yok. Onu da arz edeyim...
BAŞKAN - Bir telefon meselesi var...
AHMET BAYDAR - Onu da arz edeyim. Şimdi, ben diğer ortaklarımdan ayrılınca, bir parça bir maddî olarak da sayılabilir; ama, manevi olarak da bir şeye insan sıkıntı belki duyabiliyor, bir ortamda, alışkanlıktır belki yıllardan beri. Ya dedi, işte elimizde de birtakım, yani benim bilgimden dolayı, ben yıllarca işhayatının içinde olduğum için, bilgi birikimi; ya işte dedi, bir 400 bin mark param olacak -bu söylediğim 1994 yıllarının başıdır- onu, olmazsa buraya koyayım; yani, ben de burada bulunayım, Baysa'nın gerçek ortağı gibi, yani yönetim kurulu üyesi değil, gerçek ortağı... Onu kendisi istedi; ama, 400 bin mark değil, 400 mark bile olmadı... Böyle o yönetim kurulu... Ve şunu da ibraz edebilirim isterseniz; Mehmet Özbay'ın hiçbir imzasını, Baysa'nın hiçbir evrakında göremezsirıiz. Yani, eğer bir gerçek...
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Yönetim kurulu üyesi olarak da mı?
AHMET BAYDAR - Yani, yönetim kurulu üyesi olarak belki genel kurulda onu görebilirsiniz; ama, ne bir çekte, ne bir faturada ne bir anlaşmada, ne bir...
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Murahhas üye değildi yani?
AHMET BAYDAR - Değil efendim, hayır.
BAŞKAN - Peki, şimdi, Mehmet Özbay sık sık geliyor gidiyor, görüşüyorsunuz...
AHMET BAYDAR - Çok sık gelmezdi.
BAŞKAN - Yönetim kurulu üyesi... Kimlerle geliyordu veya sizin oraya geldiğinde muhakkak birisini arıyordur veya onu arıyorlardır; böyle muttali olduğunuz herhangi bir şey oldu mu; mesela, kim aradı, siyasilerden arayan yahut aradığı oldu mu?
AHMET BAYDAR - Şimdi efendim, zaten odası ayrıydı. Bir de, yapı olarak, inanır mısınız, onun öyle iki metreden telefonla konuştuğunu, benim kulaklarımda çok iyi değil; ama, iki metreden o kadar yavaş ... Benim o konuda şahit olduğum siyasiler ya da... Ve tek gelirdi.
BAŞKAN - Polisler falan aramadı mı yani?
AHMET BAYDAR - Yani, onu belki cep telefonundan aramış olabilir...
BAŞKAN - Konuşurken belli olur.
AHMET BAYDAR - Şimdi efendim, benim anladığım kadarıyla, olaylar olduktan sonra, ben anladım ki, bu arkadaşımız bizi tamamen bu türlü ilişkileri nedir... Ben, hâlâ çok şeye de inanamıyorum, şok vaziyetindeyim, onu da söyleyeyim; çünkü, tamamen bizim dünyamız apayrı; zaten mümkün değildir ki, şey olması. Benim çok başka bir yaradılışım... Yani, tamamen ayrı tutmuş olduğu gözüküyor ve benim yanımda da bir tek kimseyle bu şekilde; yani, tamam gelirdi telefon; ha olur, tamam ben seni ararım Hâsan Hüseyin gibi. Bir de benim bir yapım var, bu iş hayatının içinde bazen yani Musevilerle iş yaptığınız oluyor, bunlar çok akıllı insanlar; ben onlardan bir ders aldım; bir tanesi ben hiçbir şeyini sormam, yani bana da sorulsun istemem dedi; ha, ben anlatmak istiyorsam, sen de benim arkadâşım, dostumsan anlat. Bu yapıyı da ben biraz ezberlediğim için, yani insanlar bana da bir şey sorduğunda, bir arkadaşım otuz senelik arkadaşım, beş senelik arkadaşım sorduğu zaman rahatsız oluyorum; ya işte kaç para alıyorsun , çimento ithal ediyorsun, adam benim maliyetimi hesap ediyor.
BAŞKAN - O yönde mi... Şimdi, o yönde bir tıkandınız; diyelim ki bir şirketiniz var, birçok işiniz var, iş adamısınız; bir yerde Türkiye'de olan şeyler bunlar. Şimdi, Mehmet Özbay'ı da siz çok kabiliyetli, girişken, çevresİ geniş olan birisi olarak tanıyorsunuz; şimdi, tamam ben o işi hallederim... mesela BOTAŞ'ta bir tıkanma geldi, bir yerde düğümlenme oldu; ya hallederim... Böyle bir şey oldu mu?
AHMET BAYDAR - Şimdi, Mehmet Özbay'ın, ben, hiç kabiliyetli gibi bir tarafını ya göstermedi ya ben anlayamadım; inanın bakın buna, yani ben hiç anlayamadım, yani ne ticari olarak... Bir kere ticarete fazla bir şey olmazdı yani, pek fazla bir bilgisi yoktu. İnanın ki, hiç böyle bir tıkanma... Tıkanma, para konusunda tıkanmalar oldu; hatta, para konusunda tıkanmalar, yani oluyordu ve ben, borç istiyordum ondan ve diyordum vani ne olur.. Mesela, şu ölümünden iki, üç ay evvel takribi, ya dedim ki 600-700 milyonlu bir ödeme var, o hafta ödememiz gereken yerler var; ne olur. Aman bir yerlerden bulabilir misin? Vallahi dedi, yemin etti yok, bulamam diye Hiç olmazsa dedim bir 150-200 milyon gibi. Ben sana haber veririm dedi: üc beş gün aramadı, ben de aramadım, yani buldun mu diye, o gün geçiştrildi sıkıntı. Onu da bu şekilde, hakikaten de bu şekilde olmuştur. Şimdi insan şaşırıyor...
BAŞKAN - Ama, sizin telefon onda duruyor; nasıl oluyor o telefon?
AHMET BAYDAR - Benim telefonum değil efendim; şimdi onu da arz edeyim; şimdi, o, biz, İskenderun'da tankların, BOTAŞ'ın içinde tankların ve havuzların olduğu yerler ayrı yerler, aralarında bayağı mesafe var. Bir de oradan çıktıktan sonra kamyon kantara gidiyor, Toros Gübre'nin kantarına gidiyor, orada tartılıyor. Tartıldıktan sonra, orada aşağı yukarı bu Güven Tezerdi dediğimiz adamı ve bu Turgay'a, o zaman Güven'in başına diktiğimiz o çocuğa birkaç tane formanlere telefon alın dedik, yani diyelim ki, Güven Tezerdi mal verdiği bir yere gittiği zaman oradan arıyor; üç dört; tane telefon vardı. O telefonlardan bir tanesini, bizim fazlalık diye istemişler şirkete, yani orada boşu boşuna fazla duracağına; o arada, herhalde onu Mehmet Bey aldı. Aldığını da ben görmedim, o telefonun bizim şirkete geldiğini de görmedim; ama, tabiî ki şirketten birisi fazlaysa o telefonu gönderin dedi ya da gelen biriyle geldi o telefon şirkete. Benim adıma kayıtlı değildir o telefon; ayrıca, şirkete de kayıtlı değildir; orada Ali diye bir çocukcağızın üstüne kayıtlıymış telefon. O çocuğu da bir kere gördüm ben oraya gittiğimde.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Niye şirketin telefonu onun üzerine kayıtlı?
AHMET BAYDAR - Şirketin telefonu değil; onun üzerine...
YAŞAR TOPÇU. (Sinop) - Şimdi, bak, sevgili kardeşim, ben size şey etmek için söylemiyorum; parasını kim ödedi telefonun?
AHMET BAYDAR - Parasını ödeyen, orada olan Turgay Maraşlı'dır ya da Güven Tezerdi'dir.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - O zaman size niye geldi?
AHMET BAYDAR - Şimdi efendim...
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Şimdi, bakın, bir ilişkiyi tarif ederken... Şimdi, biz sizi burada... Bir telaş var; ben sizi rahatlatmak için söylüyorum.
AHMET BAYDAR - Hayır, bir telaş yok aslında.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Var var; ben söyleyeyim izin verirsen. Biz, sizi burada. suçlayacak değiliz, size burada bir suç çıkaracak falan da değiliz. Mehmet Özbay ile Abdullah Çatlı'yla olan ilişkinizden dolayı size bir şey yapacak falan da değiliz. Biz, burada bilgi topluyoruz. Onun için, ikide bir kendinizi savunmanız gerekmez, valla billa biz onunla şöyleydik böyleydik demeniz gerekmez. Şimdi, telefon size gelmiş, soruyor Başkan, diyor ki, bu telefon sizin oradan geliyor. Bizim değildi, oradaki Ali'nindi diyorsunuz. Anlattığınıza göre, Ali'nin de değil. 
AHMET BAYDAR - Hayır bizim; ama....
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Sizinse, şirketin adına kayıtlı değildir sözünüz bir endişeyi ifade ediyor. Sizinse, parası bunu şirketten çıkmışsa veya şirket adına alınmışsa telefon, kayıtlı olsun olmasın, o sizin mülkünüzdür; ben hukukçuyıım, arkadaşımız da hukukçu. Her ne kadar bu menkul maldır, kimin elindeyse sahibi odursa da, mülkiyet karinesi itibariyle şirketindir. Yani, parasını sizin ödememiş olmanız ya da şirketin adına kayıtlı olmamış olması şirketten çıkarmaz onu mülkiyet hukuku açısından. Bu tür telaşlara girneden cevap ver, bizi yanıltma; onu söylüyorum. 
BAŞKAN - Şunu da söyleyeyim, Ali, zaten ifadesinde...
AHMET BAYDAR - Ahmet Baydar istedi demiş.
BAŞKAN - Yok, parası şirketin...
AHMET BAYDAR - Şirketin parası efendim.
YAŞAR TOPÇU (Sinop)- Kayıtlı olmaması bir şey ifade etrnez. Yani. O size... Biz, burada suçlayacak falan değiliz. Şirketin adına kayıtlı olsa ne olacak; telefon şirketin adına kayıtlı da burada bunu kullanıyorlar, gelin sizi cezaevine atalım diyecek falan değiliz. Bize doğrusunu söyleyin.
AHMET BAYDAR - Efendim, ben...
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Doğrusunu söyleyin o kadar.
AHMET BAYDAR - Her şeyin doğrusunu söylüyorum. Şimdi, oradaki durumu arz edeyim size; benim Turgay Maraşlı'yı o işten kovmamın bir sebebi de, orada hırsızlık yapmasıdır. Şimdi, burada, diyelim ki 5 liraya sattığı malı. 3 lira göstermiş bu adam ve bunlar büyük para harcamaları yapmış, kendi evine, kendi ailesine, duyumlarım bunlar, ve orada her akşam içki sofraları, yemekler. falan kuruluyor. Yani, bu adamın... Böyle, biz biraz da sık sık gidip gelemediğimiz için, bu adama, işte o telefonu aldığını bile...
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Yani, sizin kontrolünüzün dışında mı?
AHMET BAYDAR - Biraz dışında, tabiî ki, biraz dışında. Yani, yalnız su telefon olayı değil, birçok olay; bu adam, altına Toyota araba almış, onu bile ben sonradan öğrendim Turgay Maraşlı. Bunu söyleyeyim yani...
BAŞKAN - BOTAŞ'taki...
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Büyük rakamlar...
AHMET BAYDAR - Büyük rakamlar ve bizi bu adam, orada, bizim şirketimizi 5-6 milyar gibi kendi üstüne para geçirdiği orada söyleniyor.
BAŞKAN - BOTAŞ'tan aldığınız iş... 
AHMET BAYDAR - Ve, biz, bu işte de inanın zarar ettik; 15 milyar da benim hala borcum var; şu anda, tabiî bu olayların şu şekilde Arena'da falan yayınlanmasından sonra BOTAŞ yetkilileri, kısa günler verdi, bizim işimizi bitirttirmedi doğru dürüst orada, alelacele mallar sattık ve şu anda, benim hesaplarımda bu iş için aldığım ve orada bir sürü yatırımlar yaptık 25 bin ton, 22 bin ton diye halbuki mal da 10 bin ton çıktı ve şu anda, benim, aşağı yukarı 20 milyara yakın borcum var, orada da 7 milyarlık malım var. 
BAŞKAN - Kaç liralık bir işti bu BOTAŞ'tan sizin aldığınız iş, toplam şeyi?
AHMET BAYDAR - Efendim, toplam ihale 22 bin ton.
BAŞKAN - Parasal değerini soruyorum.
AHMET BAYDAR - Parasal değeri, 22 bin tonun, başkalarının kilosuna bin lira verdiği bir şeye, biz, 10 dolar verdik ve toplam ederi 220 bin dolar; ama, aldığımız tarihte 10 milyar. Fakat, şu ana kadar oradan çıkan mal 10 bin ton. 10 bin 300 kilo ya da 800 kilo tam küsüratı aklımda değil. Yani, 22 bin ton; ama, oradan çıkan mal 10 bin ton, gerisi...
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - 10 bin ton olunca 110 bin dolar...
AHMET BAYDAR - 100 bin, 110 bin dolar KDV'siyle beraber öyle oluyor.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - O zaman hesabınızda büyük yanlışlık var. Ya, siz, Başkanın sorduğuna daha gerçekçi bir cevap verin o zaman. Yani, ben, bu konuya girilmesine pek taraftar olmadım da, şundan; 110 bin dolar, bugünkü kur itibariyle aşağı yukarı 11 milyar lira eder, pardon 13 milyar lira eder. diyorsunuz ki, 7 milyar Turgay Maraşlı içeri attı, kaldı 6...
AHMET BAYDAR - 5-6 milyar evet...
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - 5-6 milyar; bu nasıl oluyor; sizin dediğiniz rakamların üzerinde ve telefon işini de düzgün izah etmediniz.
AHMET BAYDAR - Efendim, telefon işini...
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Şantiyede alınıyor, şantiyeden buraya getiriliyor; yani, Mehmet Özbay, sizin oradaki telefona muhtaç bir insan değil. Niye oradaki telefonu alsın? O telefonun başka bir izahı olmalı.
AHMET BAYDAR - İnanın ki, yani o telefonu oradan isteyen ben değilim. Tabiî ki benim elemanlarımdan birisi istemiştir orada fazlalık diye. Orada, o adamcağıza alınmış Ali denen o çocuğa; çünkü, gidiyor geliyor bankalara ödemeler, diyelim ki, evrak götürüyor, irsaliye getiriyor...
BAŞKAN - Onu anladık; şöyle soralım: Şimdi, siz, bir ifadenizde diyorsunuz ki, "reis bey" diye hitap ederlerdi.
AHMET BAYDAR - Evet, bazen öyle...
BAŞKAN - Ondan evvel şunu sorayım; Bu Mehmet Hadi Özcan'ı tanıyor musunuz?
AHMET BAYDAR - Tanıyorum.
BAŞKAN - Nasıl tanıyorsunuz? İlişkiniz ne?
AHMET BAYDAR - Şöyle; şimdi, bu BOTAŞ şeyinde, orada slaç, olduğunu söyleyen adam da odur bize. Dedi ki, böyle böyle. Onu da su şekilde; o ara -gazoil adetif denen bir malzeme var- gazoil adetif bize teklif ettiler, yani bana...
BAŞKAN - Kim teklif etti?
AHMET BAYDAR - Bulgaristan'da iş yaptığım ve Romanya'da iş yaptığım işadamları teklif etti. Biz de, gazoil adetif var, bunu ithal eder misiniz? Biz de piyasa araştırması yaptık, gazoil adetif ithal eden işadamları piyasada var; hesaplarını yaptım ben, ondan sonra, bu arada yine Mehmet Bey ofiste, böyle böyle İzmit'e, genelde tanklar orada olduğu için oraya geliyordu malzeme. Dedi ki, işte orada depo, benim tanıdığım bir çocuk var orada dedi, Hadi Özcan diye dedi; olmazsa ona... Mehmet Bey’le beraber gittik; hatta bir ramazan günüydü..
BAŞKAN - Kaç yılında? Üç yıl önce mi?
AHMET BAYDAR - Tahminen. Ondan sonra, bir ramazan günüydü, orada bizi iftara davet etti. Biz, 15-20 dakikalık bir yemek yedik. Ondan sonra, ben, sizin burada o reis dedi; reis, ben burada şeyleri ayarlarım dedi; depoydu, işte benim tanıdığım insanlar, nakliyesiydi falan dedi, sorun değil; nakliyeci tanıdığımız, Alemdar Kimya dedi, bilmem ne kimya dedi tanıdığımız onların tanklarında kiralanır, depolarsınız falan gibi laflar etti. Ondan sonra da, bu arada, dedi ki ya BOTAŞ'ta slaç denen bir malzeme var dedi. Hatta söylediği rakamda daha fazla rakamlar, 50 bin ton falan civarında slaç var: bu petrolün çamuru dedi, bundan anlar mısınız siz dedi. Mehmet Bey, ben hiç anlamam dedi; ben de dedim anlamam. Ondan sonra, derken, işte benim Güven Tezerdi dediğim petrol işini çok iyi bilen ve onun da bir başka bir arkadaşımızla Petrol Ofisi’nden ayrılmış. Onlara dedim ki, şuraya gidin de bir bakın, yani bu slaç nedir; bir numune alalım. Bunlar gittiler, numuneyi aldılar geldiler; laboratuvar testleri yapıldı; sonunda bunun sanayi yakıtı olarak birtakım kimyevi maddeler ilavesiyle... Yani demin sayın milletvekilim sizin o sorunuza da burada cevap vereceğim. Yani, biz bunu aldık tabiî, birtakım kimyevi maddeler kattıktan sonra ve birtakım masraflar edildikten sonra, aldığımız fiyata satmıyoruz tabiî ki, daha yüksek bir fiyata satıyoruz bu malzemeyi.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Ben orasına itiraz etmedim. 10-12 milyarlık, bugünkü parayla söylüyorum, bir işte, başına koyduğunuz adam 7 milyar batırmışsa...
AHMET BAYDAR - 7 milyar değildir de, işte 5 milyardır, 6 milyardır.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - 5 milyar da büyük para; 11 milyarlık işte, 5 milyar... 
AHMET BAYDAR - Ama, 11 milyar, 12-13 milyar...
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Bugünkü para o da, o da bugünkü para...
AHMET BAYDAR - Alış değeri o tabiî ki, satış değeri değil.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Bazı arkadaşımız ifade verirken, yani anlatırken, bazı yerleri öyle bir şekilde söylüyor ki, ben rahatsız oluyorum o tür ifadelerden. Ya bunun doğrusunu söyle ya hiç söyleme; de ki anlatmıyorum ya da doğrusunu söyle.
AHMET BAYDAR - Efendim, biz, o işi aldığımız halde...
BAŞKAN - İkna olmuyorum yani, siz anlatıyorsunuz; ama, ben ikna olmuyorum.
AHMET BAYDAR - Olmadığınız kısmı...
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Şimdi, bakın bir şey söylediniz; dediniz ki Abdullah Çatlı'yı, Mehmet Özbay'ı, biz üçüncü imza olarak aldık. Bizim hiçbir evrakımızda da şeyi yoktur, imzası yoktur; varsa varsa, belki yönetimin o toplantısında vardır.
AHMET BAYDAR - Evet, varsa varsa, genel kurulda vardır.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Ama, Başkan telefonu sorduğu zaman dediniz ki odası vardı, odasında konuşurdu. Yani, hiç bir ...
AHMET BAYDAR - Ee, gelip gidiyordu...
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Şirkette ne odası var?
BAŞKAN - Yani, ayrı bir odası demek ne demek?
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Ayrı bir makamı, yeri var demek.
BAŞKAN - Burada bir şey var, benim burada odam var...
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Bunu, bize dosdoğru anlat anlatacaksan; anlatmayacaksan, de ki anlatmıyorum.
AHMET BAYDAR - Hayır efendim, yani, şimdi geldiği zaman, bizim şirkette, yani 400 metrekarelik bir ofisimiz var; 400 metrekare ofisin içinde 7-8 tane oda var. Geldiği zaman, eğer beraber oturuyorsak...
BAŞKAN - Ona da tahsis edilmiş, yönetim kurulu üyesi olarak bir oda var mı?
AHMET BAYDAR - Oturduğu bir oda, alışkın olduğu, bazen beraber, bazen de gidip görüştüğü, yani gidip geçtiği, orada oturduğu özel bir odası var yani...
BAŞKAN - Telefonu falan var orada tabiî... .
AHMET BAYDAR - Var, her odada telefon var zaten. 
BAŞKAN - Şimdi, bu Mehmet Hadi Özcan ile tanıştırdı, sizi. Ondan sonra, sizin Mehmet Hadi Özcan'la ilişkiniz devam etti mi?
AHMET BAYDAR - Hayır etmedi.
BAŞKAN - İş ilişkiniz oldu mu?
AHMET BAYDAR - Hayır hayır, hiç bir ilişkimiz olmadı.
BAŞKAN - Ondan sonra, size bu kadar iyilik etmiş adam, en azından akıl vermiş...
AHMET BAYDAR - Şimdi, onu söyleyeceğim...
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Birlikte eylemde bulundunuz mu yoksa?
AHMET BAYDAR - Hayır, şimdi onu söyleyeceğim; birkaç kere daha başka işte, bilmem ne, maddesi var; biz anlamayız Hadi Bey o işlerden dedik. Bu slaç işe yarar... Orada dedi ki, bana İzmit'te bir daire alsanız yeter. Yani, o zaman ki şeyi...
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - İşi aldı mı size?
AHMET BAYDAR - Efendim, hayır.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - İşi söylemenin karşılığında mı İzmit'te...
AHMET BAYDAR- Söylemenin karşılığında. Ben anlamıyorum bu işten...
BAŞKAN - Komisyon olarak...
AHMET BAYDAR - Komisyon olarak... Ondan sonra, bu adamcağız, ben bu işin yüzde 50 ortağıyım diye birtakım sağda solda laflar konuşmuş. Bu kadar yani...
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Aldınız mı daire?
AHMET BAYDAR - Hayır alamadık; çünkü, zarar ediyoruz. Yani, şimdi, Yaşar Bey dedi ki, nasıl o kadar...
YASAR TOPÇU (Sinop) - Yani, üste isteyecekti daire, seni oraya gönderdiği için...
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Sayın Başkanım, bir şey söyleyebilir miyim; şimdi, ben biraz evvel bir şey sordum beyefendiye; dedim ki, siz. İskenderun BOTAŞ'taki işi Mehmet Bey’le tanıştıktan sonra mı aldınız dedim hayır dediniz.
AHMET BAYDAR - Önce aldım.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Ama, şimdi, bakın, Hadi Özcan'ı, Mehmet Özbay bana tanıştırdı dediniz; öyle değil mi? Hadi Özcan, bu slaç işini bize söyledi dediniz, biz de gittik slaça baktık dediniz...
BAŞKAN - Evet, burada bir çelişki var. 
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - E, bu arada Mehmet Bey’le birliktesiniz bunları yaparken. Mehmet Bey’den önce...
AHMET BAYDAR- Efendim, sizin ...
DURMUŞ FiKRİ SAĞLAR (İçel) - Yanlış anlamadım sanıyorum.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Doğru doğru, senin söylediğin doğru...
AHMET BAYDAR - Sizin sorduğunuz soru, zannediyorum ya da ben öyle anladım; sorduğunuz soru, Baysa'nın yönetim kuruluna girdikten sonra mı aldınız, girmeden önce miydi diye hatırlıyorum.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (içel) - Evet, yönetim kurulunda daha sonra mı oldu, bu işlerden sonra mı yönetim kurulu üyesi oldu?
AHMET BAYDAR - Yani, tabiî ki...
BAŞKAN - Yani, işi aldıktan sonra yönetim kuruluna aldınız.
AHMET BAYDAR - Biz işi aldıktan, bilmem, belki 3-4 ay sonra yani olmuştur.
DURMUŞ FİKRI SAĞLAR (İçel) - Benim oradaki kastım o zaman o şeyi, öyle söyleyeyim, sizin bu işi almada Mehmet Özbay'ın dahli, katkısı var mıydı: benim sormak istediğim.
AHMET BAYDAR - Hayır, bir dahli, katkısı yoktu.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (içel) - Ama, anlattıklarınızda var. Hadi Özcan'la tanıştırıyor.
AHMET BAYDAR - Yani, bu tür bir katkı var.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Hadi Özcan size onu söylüyor...
AHMET BAYDAR - İşte o kadar bir katı var.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Sonra ihaleyi nasıl aldınız?
AHMET BAYDAR - İhaleye girdik, teklif verdik.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (içel) - Kaç tane firma girdi?
AHMET BAYDAR - Daha önce, biz, üç firmaydık. Daha evvel iki firma dediğim gibi bin lira gibi komik bir rakamlar teklif vermişler, tam rakamlar hatırımda değil; biz, daha sonra, teklif alma usulüyle, yani bizden de teklif aldılar, diğer...
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (içel) - Onlar bin lira vermişler, siz 10 dolar vermişsiniz.
AHMET BAYDAR - Hayır, daha önce, onlar çok düşük teklif vermişler. Ondan sonra, bize, oradaki yetkililer dediler ki, işte onların teklifleri 1 dolar bile değil. O zaman bin lira ne kadarsa, yani biz de dedik tamam; hesaplarımızı yaptık, 10 dolara alırsak, birtakım masraflar... 
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Yani, yetkililer size bilgi verdi; ona göre siz fiyat verdiniz?
AHMET BAYDAR - Bilgi değil de, yani düşük veremeyiz.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - O soruya ne cevap geldi?
AHMET BAYDAR - Bilgi değil de, onların fiyatları çok düşük gibi bir şey oldu. Bizden de teklif aldılar.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (içel) - Ama, yani, bin lira verdiler demişler, siz de 10 dolar vermişsiniz; sizde kalmış.
AHMET BAYDAR - Efendim, orayı da tam olarak şey yapayım isterseniz; yani, daha evvel, bu çamurdur, bu işe yarar bir madde değil; yani, bu...
BAŞKAN - Şimdi, diyor ki, parayı bak bu kadar milyon dolar...
YAŞAR TOPÇU (Sinop) Onlar teferruat, bizim için önemli değil; arkadaşımızın sorduğu soru; diyor ki, hepimiz aynı kanaatteyiz, siz dediniz ki, biz, bu işleri aldıktan sonra Mehmet Özbay'ı tanıdık. Şimdi...
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Yönetim kuruluna aldık diyorlar.
AHMET BAYDAR - Şimdi, efendim, ya ben yanlış anlattım...
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Tanıdık değil, tanıdığı daha evvelden de yönetim kuruluna 3-4 ay sonra aldık diyor.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Onu izah et bize; yoksa, orada biz o işi yapacak değiliz, o işin uzmanı da yok aramızda...
AHMET BAYDAR - Hayır efendim, zaten onu söylemiyorum...
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Yani, komisyonumuzun aradığı şey...
AHMET BAYDAR - Zaten Fikri Bey’in sorusu zannediyorum ki, yani ya da ben öyle anladım, bu işi almadan evvel mi yönetim kurulu üyesiydi.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Mehmet Özbay'ın bu şi almada katkısı var mı?
AHMET BAYDAR - Katkısı bu şekilde var, bu söylediğim şekilde.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Ama, arkasından bir şey daha söylediniz, bana onu açıklayabilir misiniz; yani, şimdi, yetkililer, dediler ki, iki firma daha var, bunlar 1 dolar civarında veriyorlar, çok düşük bir fiyat dediler ve bir yerde, size ihalede ışık, yol gösterme, bilgi verme gibi ne derseniz, benim dilim varmıyor -sayın valim onları bilir- şey vermişler; siz de 10 dolar vermişsiniz. 
AHMET BAYDAR - Hayır efendim. 
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Sizi, o yetkiliyle kim tanıştırdı?
AHMET BAYDAR - Şimdi, o yetkilileri kimse tanıştırmadı. Böyle bir slaç olduğu duyumunu aldıktan sonra, o söylediğim bu işten anlayan arkadaşları gönderdim, oradan numune aldılar, araştırdıktan sonra ben gittim. Dedim, sizin böyle bir malınız varmış ve tanklarında temizlenmesi gereken bir şey. Evet var dediler.
DURMUŞ FİKRI SAĞLAR (İçel) - Korkut Eken'i tanır mısınız?
AHMET BAYDAR - Tanımıyorum, hayır.
BAŞKAN - İbrahim Şahin'i?
AHMET BAYDAR - Tanımıyorum.
BAŞKAN - Gelip gitmiyor muydu, yani Mehmet Özbay ile falan?
AHMET BAYDAR - Hayır, hiç görmedim...
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Hiç mi Korkut Eken ismini duymadınız: nasıl tanımıyorsunuz?
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - BOTAŞ'ta çalışıyordu.
AHMET BAYDAR - Korkut Eken'i, bu televizyonlardan sonra...
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - BOTAŞ'ta çalışıyor muydu siz çalıştığınız sırada?
AHMET BAYDAR - Yani, onu bilmiyorum ben, BOTAŞ'ta çalıştığını.
BAŞKAN - BOTAŞ'ta size yardımcı olan birisi var mıydı?
AHMET BAYDAR - BOTAŞ'ta hiç kimse yoktu.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Acaba; Mehmet Bey, Korkut Eken'le mi tanıştırdı?
AHMET BAYDAR - Efendim?
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Acaba, Mehmet Bey, Korkut Eken vasıtasıyla mı size bu işte yardımcı oldu?
AHMET BAYDAR - Efendim, ilk sorduğunuza isterseniz cevap vereyim, o vasıtayla olmadı, ben Korkut Bey’in ismini hiç duymadım; bu olaylar neticesinde duymaya -televizyondan ve gazeteden- başladım. Korkut Beyin BOTAŞ'ta çalıştığını da bilmiyorum.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Hadi Özcan?.. O söyledi dediğinize göre..
AHMET BAYDAR - Evet; o söyledi. Yani...
YAŞAR TOPCU (Sinop) - Hadi Özcan, Korkut Eken'i tanır; onun için, söyledim.
AHMET BAYDAR - Onu bilmiyorum ben. Ondan sonra, dedik, sizde, böyle bir malzeme varmış. İşte ve dediler ki evet böyle bir malzeme var. Biz buna talibiz dedik, biz bunların 1 dolar ya da bilmem bin lira verdiğini, biz 10 dolar verdikten sonra öğrendik. Neden 10 verelim o zaman yani?
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Ama, başta söylediniz; bize böyle söylediler dediniz.
AHMET BAYDAR - Daha sonra söylediler bize onu. Onlar, bin lira gibi küçük rakamlar verildi...
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Siz, Hadi Özcan'dan başka kimi tanıyorsunuz bu işlerle ilgili; ismini basından medyadan duyduklarınızdan, ben şu, adamı da tanıyordum diyebileceğiniz bir kimse var mı?
AHMET BAYDAR - Hatırladığım yok şu anda.
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Avşar Kaderoğlu?..
AHMET BAYDAR - Hiç, ilk dün mü evvelsi gün mü gazetede okudum.
BAŞKAN - Siz, Şaziye Bar'a sık sık gider miydiniz, biliyor musunuz?
AHMET BAYDAR - Şaziye değil efendim, Sardunya, Zeytin Sardunya...
BAŞKAN - Oraya gidiyorsunuz da, başka...
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Şaziye ayrı bir şey soruyor Başkan.
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Duydunuz mu öyle bir yer?
AHMET BAYDAR - Şaziye Bar'ı, İstanbul'da herkes bilir; ben de bir iki kere Şaziye Bar'a arkadaşlarımla gitmiştim. Bir kere gittim şimdiye kadar. O da gece 12'de gittim, saat 2'de çıktım.
BAŞKAN - Yani, sen, 3,5 yıldır Mehmet Özbay'la tanışıyorsun...
AHMET BAYDAR - 2,5 yıl...
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Abdullah Çatlı ile 3,5 yıl...
BAŞKAN - Yok 3,5 yıl; çünkü, bak, eşin Arzu dedi ki, burada bir celişki var; 3,5 yıl evvel tanıştık dedi. Sende diyorsun ki, 2,5 yıl...
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (içel) - Ama, arkasından Hadi Bey ile 3 yıl önce birlikte olduk dedin. Bu belki zamanlar bir sene gidip geliyor...
AHMET BAYDAR - Zamanları tam hatırlayamıyor ki insan efendim; yani, o 3,5 yıl olmadığını biliyorum ben yani. Maksimum 3 yıldır, 2,5'dur; tam şu gün, insan bilemiyor ki yani..
BAŞKAN - Neyse 3,5 veya 2 yıl; ama, epeyce bir uzun zaman, bu kadar içli dışlı olmuşsunuz, yönetim kuruluna almışsınız, ta oraya gitmişsiniz, size birisi onun arkadaşı akıl vermiş, büyük bir iş almışsınız...
AHMET BAYDAR - Çok büyük bir iş değil efendim; iş ortada yani...
BAŞKAN - Sonra, akraban değil bu senin, aynı memleketlin değil, talebelikten falan da arkadaşın değil, asker arkadaşın değil... 
AHMET BAYDAR - Hayır hayır...
BAŞKAN - Ya bu adam kimdir, bu kadar bizimle şey yapıyor diye hiç merak etmedin mi? Geliyor senin yanında da diyorlar ki "reis" diyorlar.
AHMET BAYDAR - Ben orada duydum, Hadi Özcan, ona, orada "reis" dedi.
BAŞKAN - Yani, merak etmedin mi bu reis nereden çıktı? Reisliği nereden geliyor.
AHMET BAYDAR - Reisliğin ne demek olduğunu; benim bildiğim belediye reisidir onlara denir; bir de balıkçı, Karadeniz'de gemi kaptanı. Ben, yani, hayatımda hiçbir siyasî partiye karakola gitmişliğim yoktur. Bunlar araştırılsın, bu işleri ben bilmem zaten. Bilmediğim için de, belki, bizi bu kadar hariç, ayrı...
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Siyasî, partiye mensup olmak suç mu kardeşim?
AHMET BAYDAR - Şimdi, değil, hayır; ama, siyaseti bilmem, açısından...
YASAR TOPÇU (Sinop) - Bilsen ne olacak canım, onları geç.
AHMET BAYDAR - Suç tabiî ki değil.
BAŞKAN - Seni de suçlamıyoruz yani.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Suçluyor değiliz. Bunlar hiç kimse için... Karakola gitmek de ayrıca ayıp, günah değil. 
AHMET BAYDAR - Değil, efendim; ama, yani olmadı, böyle bir şey olmadı.
BAŞKAN - İşte, bu Çatlı'yı, Abdullah Çatlı'yı çok iyi de tanıdın, onun her şeyine vâkıf da oldun, bu da suç değil. Yani, bizim senden öğrenmek istediğimiz, biliyorsunuz Abdullah Çatlı hakkında birtakım şeyler var, söyleniyor, sen de duyuyorsun. Yazılıyor, çiziliyor.
AHMET BAYDAR - Tabiî ki çok şey duyuldu.
BAŞKAN - Bu kadar da birlikte olmuşsunuz. Ya bu adam, hiç değilse, başından bilmezsen, insan sezer, sonra bu olayları çıktı, o öldü, gazeteler her gün ondan bahsediyor, hergün bir şeyden bahsediyor televizyonlar falan. Hakikaten, ben de şöyle bir şeyine şahit olmuştum. Filan zamanda telefon ederken, işte bu geçen isimlerden, tamam bu adamlarla konuşmuştu gibi bir şey hatırlamıyor musun? Sen de bir iz bırakmadı mı yani?
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Bir soru sormayacağım, yalnız bir açıklama yapacağım. Hemen hemen Türkiye'de üç dört aydır hop oturuyor hop kalkıyor. Siz de onun iş ortağısınız. Yani, burada, böyle bir olayda sorulabilecek sualleri şey karşılayın.
AHMET BAYDAR - Efendim, ben çok doğal karşılıyorum tabiî.
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Yani, doğal karşılamak, rahat olmak, iş ortağısınız...
AHMET BAYDAR - Son derece doğal karşılıyorum.
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Burada, Türkiye'de veyahut da dünyanın herhangi bir yerinde bu tür olaylarda, sorulabilecek, soru sorulabilecek, iki veya bir insandan bir tanesiniz, iş ortağısınız.
BAŞKAN - Şimdiye kadar da anlattıkların inandırıcı değil, onu söyleyeyim bak. Yani, ben inanmadım şahsen. Arkadaşlarım inandı mı bilmiyorum.
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Yani, iş ortağısın, bunları doğal karşılamak lazım onun için. 
BAŞKAN - İnandırıcı değil, çünkü en yakın arkadaşısın, ortaksın veya yönetim kurulu üyesisin; ama, geliyorsun burada...
AHMET BAYDAR - Birer birer cevap verebilir miyim efendim; çünkü unutuyorum birer birer. Şimdi, iş ortağısın dendi de, tabiî Arena Programında iş ortağı yazdı başka gazetelerde iş ortağı. Ben, burada, iş ortağımın, yani, boyutlarını burada anlattım. Başka nasıl bir ortaklığım olur; yani, bu, varsa...
BAŞKAN - Diyelim ki, ortak olmadığını farz edelim. 
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Bak şimdi, makul iki insan olarak konuşalım her şeyi bir tarafa bırakalım. Bir insana barda rastlıyorsunuz, fıkra anlatılıyor, arkadaş oluyorsunuz, bir daha ertesi akşam rastlıyorsunuz, öbür akşam rastlıyorsunuz derken, aranızda bir münasebet oluyor. Telefon, görüşme, yemek, falan derken arkadaş oluyorsunuz.
AHMET BAYDAR - Yani, bir noktada böyle oluyor.
BAŞKAN - Bacanak oluyorsunuz üstelik.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Şimdi, böyle bir insana, siz, ortaklıktan daha ileri bir şey veriyorsunuz, yetki veriyorsunuz, ortaklığı inkar ediyorsunuz ama, ortağım değildi diyorsunuz, yahut belki doğrudur ortağınız değildir ben inandım. Ortaklıktan daha ileri bir şey veriyorsunuz. Yönetim kurulu üyeliği ortaklıktan ileri, yani, bir insan bir şirketin yüzde 5 hissesi olur, hiçbir hakkı olmaz. Yönetim Kurulu üyesi olunca artık ona yeterince güveniyorsunuz, ona istediğiniz kararı aldırabilecek, istediğiniz işi yaptırabilecek durumdasınız. Bir de tarif ettiğiniz gibi şirkette odası modası da var. Yani, artık, rasgele, barda rastladığınız Mehmet Özbay değil. Şimdi, bize buna göre konuşun ya da deyin ki, hayır ben konuşmayacağım ya da anlatıyorsanız dosdoğru anlatın bize bunu, rica ediyoruz. Arkadaşımız, vali bey güzel söyledi. Yani, siz şirketinizi teslim etmişsiniz. Daha bundan başka size ne soralım yani.
AHMET BAYDAR - Ben şirketimi teslim etmedim ki efendim.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Efendim, yani, işte odur o. Birlikte ortak olmuşsanız şirketin yönetimine kardeşim. Yani, bir adamı yönetim kurulu üyesi tayin ettiğiniz zaman bu şirketin yönetimine ortak olmak değil mi? Hiç bir tek kuruş dahi konmadan yapılıyor bu. Bir de diyorsunuz ki, tek kuruşu da yok. Bana göre çok daha güvenilir bir adam yani. Tek kuruşu olmadan bu hak veriliyor.
AHMET BAYDAR - Yok, güvenilir bir adamdı, ben ona güveniyordum. Yani, hakikaten çok güvendiğim bir adamdı.
BAŞKAN - İşte güven nereden geliyor yani?
AHMET BAYDAR - Onu hissettirdi bana, o güveni hissettirdi.
BAŞKAN - Hisle olmaz ki...
AHMET BAYDAR - Yani; ne bileyim, mesela, bir gün, yani, diyelim ki bir yerde borç almıştır benden 200-300 dolar ya da TL. ne bileyim iki gün sonra onu hemen getirip vermiştir gibi. Yani, o güveni hissettim. O, belki kişiliğinden, karakterinden gelen bir şeydi belkide yani. Ondan sonra, büyük bir iş dediğiniz, yani, Baysa'nın şeyleri ortada, büyük bir iş değil. 
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Bir şey sormak istiyorum.
AHMET BAYDAR - Buyurun efendim.
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Bitirdiniz mi?
AHMET BAYDAR - Yani, bunlar. Atladığım oluyor, aslında cevap vermek istiyorum.
BAŞKAN - Yani, biz sormadan siz anlatın da aydınlanalım.
AHMET BAYDAR - Ben anlatıyorum efendim, bildiğim herşeyi anlatıyorum.
BAŞKAN - Biz de bilelim.
AHMET BAYDAR - Şimdi, tabiî, bazı şeyler insanlara garip geliyor. Devlet Güvenlik Mahkemesinde ifade verdiğimde de inanıyor musunuz siz buna dedi savcı. Yani, dedim, bu olamaz mı? Siz, tanışabilirsiniz bir yerde. Bir de ben karakter olarak sıcak kanlı, insanlarla çok çabuk diyalog kuran bir insanım ayrıca. İnsanlar birbirini sevebilir, olabilir. Yani, Baysa büyük bir şirket değil ki, sermayesi belli, her şeyi belli, cirosu belli. Yani, malı mülkü olan bir şirkete yönetim kurulu, imza şeyi yok adamın.
BAŞKAN - Bu kadar bir zaman arkadaşlığınız var. Bu arkadaşlık da, artık ortaklığı hadi yok farz edelim; ama, çok ilerlemiş derecede bir arkadaşlık var. Bir insan, arkadaşının bütün sırrına vâkıf olur. Ben şahsen, benim arkadaşlarımın bütün sırlarını ben bilirim. Benim arkadaşım da benim sırrımı bilir. Hiç değilse, bilmesi lazım gelen bazı sırlarımı bilir. Arkadaşlık bu demek, ortaklığı bırak bir kenara.
AHMET BAYDAR - Zaten, ortaklıktan ziyade arkadaşlık vardı.
BAŞKAN - Tamam, ortak değilsiniz.
AHMET BAYDAR - Evet, arkadaşlık vardı, onu anlatayım ben size yani, bizim, sizin düşündüğünüz gibi çok sık görüştüğümüz bir arkadaşlığımız yoktu. Biz, genelde, Arzu hanım, Gonca hanım, Mehmet bey ben dördümüz birlikte gider, yemek yerdik gezerdik. Yani, olayın ana şeyi aslında biraz da bizi bağlayıcı nokta budur yani. Bu, yani, ne ben işimi bir başkasının, hanımların anlatmak gibi bir prensibim vardır, ne de o böyle bir şeyi anlatmak gibi bir şeyi oldu. Yani, ben onun dert ortağı, sırdaşı falan değildim. Yani, bizim birbirimize böyle şeyimiz de çok fazla değildi. Mesela, benim cep telefonumu ben savcı beye de verdim. Cep telefonumu, araç telefonumu, şirket telefonumu, ev telefonumu hiçbirini değiştirmedim. Bu arkadaşın bir sürü telefonları çıktı. O telefonlardan, buyurun, isterseniz araştırın, bu insan beni kaç defa aramış. Ya da ben, benim kendi kullandığım bu cep telefonu -ki hepsi var, bütün aranan numaralar oluyor cep telefonlarında- ben bu arkadaşı o telefonlardan kaç defa aramışım. Bu size bir şey ifade edebilir. Hiç değiştirmedim ben, üç senedir aynı cep telefonunu kullanıyorum.
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Sayın Baydar, ben biraz evvel yoktum, belki söylemiş olabilirsiniz. Sayın Baydar, aylık olarak belli miktar para çekiyor muydu?
AHMET BAYDAR - Hayır hiç bir lira çekmedi.
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Peki, sormuyor muydunuz, siz nasıl geçiminizi temin ediyorsunuz diye?
AHMET BAYDAR - Yani, sormuyordum. Ben, dediğim gibi, pek fazla insanlara soru sormak şeyim yok. Kendi harcamalarını kendisi yapıyordu. Yani, aylık olarak değil de, belki bir bazen ufak tefek 50 milyon 100 milyon gibi belki çektiği, aldığı paralar belki olmuştur. Üzerinde para yoktur, almıştır. Onu da ben hatırlayamıyorum. Böyle aylık olarak falan...
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Peki, Mehmet Özbay'ın hayat tarzı, mesela, yemeğe gidiyorsunuz akşam para ödüyor mu sizinle beraberle?
AHMET BAYDAR - Öderdi tabiî, o da öderdi, ben de öderdim.
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Peki, şunu sormak istiyorum. Şirkete geliş gidişleri arasındaki süreler nasıldı? Mesela, belli periyotlarda mı geliyordu, bazen kayboluyordu, mesela yirmi gün gelmiyor muyudu?
AHMET BAYDAR - Üç ay gelmediği oluyordu. Üç ay gelmediği oluyordu. İşte, ben demin Sayın Başkanım dedi ki, madem, bu kadar samimi... İşte biz öyle değildik; ama, diyelim ki...
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Üç ay gelmiyordu, üç ay boyunca siz nerdeydiniz diye sormuyor muydunuz?
AHMET BAYDAR - Yani, üç ay boyunca da diyelim ki üç defa arardı. Ahmetcim nasılsın, işte ben Antalya'dayım gibi, yani, ya söylerdi ya söylemezdi. Yani, ben de onu, işim gücüm...
BAŞKAN - Nerelerden arardı mesela?
AHMET BAYDAR - Ankara'dan arardı, Marmaris'ten aradığı olurdu, Antalya'dan aradığı olurdu?
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Peki, hiçbir işe yaramaz mıydı şirkette?
AHMET BAYDAR - Yani, işe yarasın diye de bir ilişki olmadı ki.
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Hayır, yani, mesela, şu anda şirkette hiçbir kişi yoktur ki, hiçbir işe yaramamış olsun. Hiçbir işe yaramaz mıydı?
AHMET BAYDAR - Yani, hiçbir işe yaramazdı yani. Zaten karışmazdı ki olaya. Yani, olaya, bir dediğim gibi, 400 bin mark...
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Ahmet bey, benim soracağım birinci soruya cevap vermeyebilirsiniz. Burası, arkadaşlarımın da söylediği gibi bir soruşturma komisyonu değil. Bir bilgi alma, yani bilgilendirme, yani, bizi bilgi sahibi ederseniz çok memnun oluruz. Siz iyi bir işadamı mısınız? Kısaca...
AHMET BAYDAR - Ben, çok şey bir soru. Yani, cevap vermektende zevk duyarım. Yani, ben kendime göre, çok büyük dış ticaret ve ticaret bilgisi olan bir iş adamıyım, çok fazla. Yani, bugün, belki de, normalde benim yaşım 42, belki de 40 yıllık iş hayatı olan bir insanla ya da 50 yıllık iş hayatı olan bir insanla bilgi yarışı yapabilecek bir insanım; ama, neticeye bakarsanız, ben şu an maddi sıkıntı içerisindeyim. Çok zararlarım oldu. Yani, burada, iyi işadamı mıyım, değil miyim onu ben bilemiyorum. Kendime göre iyiyim; ama, neticede iyi paralar kazandım, kaybettim onu da söylüyorum.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Yani, iyi bir işadamı, bilgi sahibisiniz; ama, maddî durumum el vermiyor, bir ortak arıyorum diyorsunuz.
AHMET BAYDAR - Hâlâ kirada oturuyorum.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Bu, Ant Güven Sazak, bildiğimiz müteahhit Sazak mı?
AHMET BAYDAR - Evet.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - O sizin ortağınız mıydı?
AHMET BAYDAR - Evet, 1980 yılında, biz TÜSSAB'ı, Süleymen Servet Sazak ve ben, Tayfun İlkebay diye üç arkadaş kurduk. Ondan sonra, Tayfun İlkebay ayrıldı aramızdan, Ant Güven Sazak, o da Güven Sazak beyin oğludur, yani, Süleyman Sazak'ın amcasının oğludur. O üçüncü ortağımız oldu ve biz aşağı yukarı 1980'li yıllardan, işte 1995'lere kadar ortaklığımız devam etti.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Yani, bilginize bir de para kaynağı ortaklarla takviye etmeye çalıştınız?
AHMET BAYDAR - Para kaynağı olmadı pek fazla onlar. Yani, neticede, ben hep ithalatlarımda altı aylık vadeli banka kredileriyle akreditifler açtım. Onlar bir para kaynağı olmadı yani, hiç bir zaman.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Süleyman Sazak'ı tanır mısınız?
AHMET BAYDAR - Ortağım benim Süleyman Sazak yıllardan beri. Ben, 1980 yıllında Süleyman Sazak'la TÜSSAB'ı kurduk. Ondan sonra...
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Siz, sonra bir gün, bir barda bir arkadaşınızla tanışıyorsunuz ve onunla çok yakın oluyorsunuz. Hatta, ortaklık yapabilecek derecede yakın oluyorsunuz. Sayın valimin dediği çok önemli. Bir insanın yaşantısında, iki önemli insan vardır. Biri eşidir, biri de iş arkadaşıdır. Bu ikisi son derece önemlidir, her şeyinizi emanet ediyorsunuz. Birinde para kazaniyorsunuz, birinde de yaşamınızı paylaşıyorsunuz. Siz, böyle, herhangi bir tanıdığınız insanlarla ortaklık yaptınız mı diye sormak istedim.
AHMET BAYDAR - Şimdi, ben Mehmet beyle tanışır tanışmaz, bir geldi, bir gitti, üç gün sonra yönetim kurulu üyesi olmadı. Yani, bir kere biz tanıştık, aradan, beraber, bazen, o tanıştığımızdan sonra, muhtelif aralıklarla, yine orada görüştüğümüz oldu ya da beraber gezdiğimiz oldu. Sonra, dediğim gibi, hasbel kader Arzu hanımın benle beraber ve kardeşiyle tanışıldı, bu beraberlik oldu. Bunlardan sonra bir yönetim kurulu üyeliği söz konusu oldu. Ve de siz her şeyini emanet ettiğiniz dediğiniz Baysa sıfır bir şirket. Yani, Baysa'nın kuruluş amacını demin onun için size anlatmak istemedim. Yani, her şeyimi, neyimi emanet ettim, Baysa'nın üstünde bir mal varlığı yok. Zaten, ben de yok.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Yani, çok sevdiğiniz bir arkadaş. Anladım, peki, Ahmet bey, her şeyiniz olmayan, sıfır bir şirket, çok sevdiğiniz bir arkadaşınıza, hadi gel sana da burada yönetim kurulu üyeliği mi verelim dediniz? Bir sevdiğiniz arkadaşla birlikteliğinizi böyle bir şirket bağıyla mı sürdürelim dediniz. 
AHMET BAYDAR - Ama, onu anlattım ben zaten. Bir daha anlatayım isterseniz. Yani, demin dedim ki, Ant Güven Sazak başka işleri münasebetiyle benden ayrılmayı talep etti ve onun da eşi yönetim kurulundaydı zaten. Onlar, ayrılınca ben tek kaldım. Fehmi Tarım'ı, dedik ya Fehmi sen gir Genel Kurula, ya bir de üçüncü kişi kim? Üçüncü kişi de, o da orada oturuyordu, ben de olabilirim dedi.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Ahmet bey, niye şirketi kapatmayı düşünmediniz de, yönetim kurullarını doldurarak şirketi devam ettirmeyi düşündünüz?
AHMET BAYDAR - Şirketi, demin söyledim efendim. Yani, temiz bir şirketti. Yani, bankaların üstüne gelmediği, senetleri protesto olmadığı, öbür şirketler böyle değil, demin onu anlattım.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Öbür şirketler böyle değil...
AHMET BAYDAR - Tabiî, tabiî, sıkıntılarımız oldu. Yani; senetlerimiz, protesto oldu. Demin anlattım, döviz krizleri oldu ülkede.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Peki, Mehmet Özbay, sizinle birlikte yaşantısı sürdürdüğü sırada, nüfuzunu kullanarak veya bilgisiyle size iş hayatınızda veya herhangi bir şeyinizde yardımcı oldu mu?
AHMET BAYDAR - Olmadı. Zaten, demin de söylediğim gibi, bizim bu sıkıntılarımızdan dolayı, iş hayatında ticarî hareketlerimiz kısıtlandı tabiî ki. Yani, kısıtlanınca, işte, bazı...
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Bankalarla sıkıntılarınızı çözmede falan?..
AHMET BAYDAR - Hayır, hayır...
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Para koydumu bu şirkete?
AHMET BAYDAR - Hayır koymadı.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Ama, para aldı dediniz.
AHMET BAYDAR - Yani, para, işte... O, onu istedi. O zaman, yani, Ahmet bir 400 bin mark, ama, bu söylediğim benim, işte yönetim kurulu üyeliğinden bir ay evveldir falan. Öyle bir laf etti.
DURMUS FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Para koymadı.
AHMET BAYDAR - Yani, o da beni sevdiği için falan. Yani, bir para, 400 bin mark bir param olacak falan dedi. O tekstil...
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Bu arada para aldı mı?
AHMET BAYDAR - Hayır almadı.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Biraz evvel dediniz, 50-100 milyon...
AHMET BAYDAR - Yani, 50-100 milyon gibi, o para değil ki. 50 milyon almıştır; belki almış... Aldı, belki verdi onu geri.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Fatura da almış sizin şirketinizin adına.,
AHMET BAYDAR - Fatura kartı almış. O, fatura almak için kullanılan. Onu almış. Onu muhasebeden herhade istedi ki.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Fatura almış mı o kartla?
AHMET BAYDAR - O da şöyle oldu. Yani, işte, ben bazen gidiyorum. Bazı otellerde falan kalıyorum. Masrafa alayım mı fatura dedi, yani Baysa adına. Dedim ki, zaten önemli bir şey yok yaptığımız. Yani, alsan da bir şey ifade etmeyecek. O amaçla almış. Ondan sonra, aldıktan sonra da, ya da bana yeni fatura kartı bastırdılar, verdiklerinde. Belki, benim şeyimdir, ona da belki verdiler aynı karttan. Fatura almayı teklif etti bana. Dedim ki, böyle bir prensibim yok benim. Gitti, masraf faturası, otel faturası, hani masraftan düşer şeyiyle. Böyle bir prensip yok, zaten de önemli bir kârlılık durumu olmadığı için de.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - 1980'den beri iş hayatındayım dediniz. Siz, sonra gittiniz Hadi Özcan'la tanıştınız ve Hadi Özcan size bir iş olabileceğini, yani slaç olabileceğini söyledi. Bunun karşılığında dedi ki, bana sadece bir apartman dairesi alsanız yeterlidir. Sizin yaşantınız sırasında, işte 1980'den beri böyle teklifler doğal mıdır, yani karşılaşır mısınız? Size şu işi alacağız; ama, bunun karşılığında bana bir...
AHMET BAYDAR - Tabiî, doğal, komisyon çok doğal bir şeydir iş hayatında ve ayrıca, Hadi Özcan dediğimiz o arkadaş, iş hayatını da pek bildiğini zannetmiyorum. 70 bin tondan bahsetti. Çok böyle bilmem yakıta yakın bir mal gibi, böyle bir şeylerden bahsetti. Yahu dedi, para kazanırsanız, şurada da bana 1 -2 milyara İzmit'te bir daire alırsanız. Kazanırsanız alın dedi. Alırsanız da memnun olurum dedi.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Siz ne cevap verdiniz?
AHMET BAYDAR - Kazanırsak alırız dedim tabiî.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Ama, o gün tanıştınız daha yani.
AHMET BAYDAR - Evet, o gün tanımıştık. Yahu, bu doğaldır. Size birisi bir iş getiriyorsa, yani, ağzınızdan bir söz çıktığı zaman iş hayatında çok önemlidir.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçeI) - Alırsınız.
AHMET BAYDAR - Tabiî ki alırsınız.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Mehmet Özbey'le yahut Özbay'la birlikte oldunuz ve arkasından Baysa, Botaş'tan bir çamur ihalesini aldı ve sürdürdü. Siz dediniz ki, ben Mehmet Özbay'ı kişi olarak sevdim; ama, pek o kadar kişi olarak da kalmamış, aynı zamanda hem oda vermişsiniz, doğaldır, iş hayatınızda hem de onun önerdikleri insanları hep işe almışsınız. Mesela, biraz evvel Turgut Maraşlı.
AHMET BAYDAR - Önerdiği dediğiniz bir kişiyi almışım önerdiği. Başka da diğeri de yok zaten öyle bir şey. Şu anda, bakın, benim ofisim 400 metrekare bir ofis. Bunun içinde 7-8 tane oda var. Kendi odamın haricinde. Şu anda benim bir arkadaşım, Suadiye'den, Suadiye'de doğdum, büyüdüm ben. Suadiye'den 35 yıl evvel babasıyla top oynadığım bir arkadaşım, benim her gün ofisime geliyor. Hindistan'dan tekstil makinelerine özel bir yağ ithal etmek istiyor, hatta, beni, de o işe ortak etmek istiyor ve ben hâlâ, şu an para koyabilir miyim, koyamaz mıyım... O Hintli adam da gelip burada ..... ..... ortak olmak istiyor ve o çocuk her gün geliyor, ofisi kullanıyor ve odası var ve benim arkadâşım, ortak bir şirketimiz yok.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Yarın o çocuk da böyle çıkarsa ne yapacaksın?
AHMET BAYDAR - Çıkmaz, 35 senedir tanıyorum adamı ben, babasını tanıyorum. Transtürk'ün ortaklarından biridir babası yani.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Anladım. Ama 35 yıldır tanıdığınız bir kişi, bu Mehmet Özbay?
AHMET BAYDAR - Mehmet Özbay... Yani, efendim, illâ bir insanı, bazen kanınız ısınır insanlara, yani, ben hâlâ söylüyorum. Bakın şu olanlar çok üzücü şeyler tabiî. Yani, inanın, doğruluğuna da hâlâ inanasım gelmiyor, inanamıyorum. Benim tanıdığım kadarıyla, son derece tertemiz, son derece uysal. Yahu şuraya, hadi bugün buraya gidelim dediğim de hayır dediğini görmedim.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Ahmet bey, evli olduğunu biliyor muydunuz?
AHMET BAYDAR - Biliyordum.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Ama, ondan sonra, bildiğiniz halde, Gonca hanımla da birlikte olduğunu biliyorsunuz.
AHMET BAYDAR - Evet.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Peki teşekkür ederim.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Şimdi, Ahmet bey, nasıl bir ilişki ki, bir insan yanına ..... hata ettiğini bildiği, bir tavsiye eden bir kişi tarafından alıyorsunuz ve hata yapıyor ve siz kanınız çok ısındığı için mi hiç söylemiyorsunuz ona. Yahu, bu çocuğu tavsiye ettin; ama, hatta yaptı diye.
AHMET BAYDAR - İnanır mısınız, onun hatasını, o bizden para çaldığını Mehmet Bey duydu da bana söyledi. Bu adam para çalıyor, haberin olsun, kovar mısın, atar mısın bilmiyorum dedi ve ben onun üzerine ertesi gün adamı işten çıkardım. 
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Yani, tavsiye ettim; ama, hata yaptım şeklinde.
AHMET BAYDAR - Ve de çok üzüldü. Yani, o kadar üzüldü ki, o kadar üzüntü halinde oldu ki, ben dedim, olabilir. Bu, bizim iş hayatımızda bir sürü başımıza geldi. Senin yüzünden ilk defa tanışmadım böyle bir şeyle. Çok üzüldü. 
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Peki, anlattığınız kadarıyla veya benim, anladığım kadarıyla, daha çok Mehmet Özbay'la eğlence dünyasında beraber oldunuz, akşam saatlerinde, belki hoş sohbet, belki iki hanımın da olması.
AHMET BAYDAR - Biraz öyle oldu. Yani, gezmek, genel ağırlığı, ama şey oydu, asıl ağırlık oydu.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Peki, hiç silah taşıdığını gördünüz mü yani, silahı vardı Mehmet Özbay'ın?
AHMET BAYDAR - Gördüm, bir iki kere gördüm taşıdığını.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Peki, niye taşıyorsun, yani, neden?
AHMET BAYDAR - Yani silahı çok kişi taşıyor efendim şimdi. Silah taşıyan o kadar çok insan var ki...
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Yani sorma gereğini... Siz taşıyor musunuz?
AHMET BAYDAR - Hayır, ben hiç taşımadım, hayatımda benim hiç silahım olmadı, ruhsatı da olmadı.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Sizin olmayınca, yanınızda silahlı birinin olması rahatsız etmedi, yani sormadınız mı?
AHMET BAYDAR - Niye taşıyorsun diye sormadım. Yani, o kadar çok silah taşıyan var ki. İnsanlar kendini belki öyle güvencede hissediyor, belki seviyor, onun için...
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Peki, bir silahı mı var dı?
AHMET BAYDAR - Bir tane silahı...
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Ne markaydı?
AHMET BAYDAR - Efendim, marka anlamam ki silahtan ben hiç. Markasını falan hiç bilmiyorum, hiç anladığım bir şey değil.
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Mesela, Baretta...
AHMET BAYDAR - İşte, hiç anladığım bir şey değildir silah efendim. Yani, bana gaz tabancasını göstersinler sahici tabanca zannederim yani.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Alkol alıyordu, siz de alıyorsunuz?..
AHMET BAYDAR - Alırdı evet. 
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Başka bir alışkanlığı var mıydı, uyuşturucuyla ilgili, kokainle ilgili?
AHMET BAYDAR - Hayır, hiç rastlamadım. Hiç öyle bir alışkanlığını görmedim.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Üzerinden kokain çıktı, kokain var denildiği zaman siz nasıl düşündünüz?
AHMET BAYDAR - Duydum, şaşırdım yani.
SEMA PİSKİNSÜT (Aydın) - Hiç rastlamadınız?
AHMET BAYDAR - Evet, ben hayatımda hiç uyuşturucu kullanmadım, onun için şaşırdım yani.
SEMA PİSKİNSÜT (Aydın) - Peki, en son ne zaman gördünüz Sayın Çatlı'yı?
AHMET BAYDAR - O kazadan zannediyorum bir ay evvel falan tahmin ediyorum ya da 20 gün, bir ay, 25 gün. O civarlarda bir zaman.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Peki, demek ki, yani, son bir sene içerisinde de sizin yakın ilişkiniz devam etti. Hiç tedirgin bir halini gördünüz mü?
AHMET BAYDAR - Yok, çok sakin bir adamdı. Ben, hayatımda onun kadar sakin bir adama hiç rastlamadım.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Yani, bir şeyden çekiniyor gibi, kendisini rahatsız edecekler gibi?..
AHMET BAYDAR - Hiç... Ben, hayatımda, o kadar sakin bir insana hiç rastlamadım.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Hiç bir tedirginliği yoktu?
AHMET BAYDAR - Hayır, hiç. Bir insan bu kadar; yani, o kadar sakin, işte bu olaylar olduktan sonra konuşuluyor da, yani, şaşırıyorsunuz. Nasıl böyle bir insan bu kadar aranıyorken sakin olabilir, yani hayretler içerisinde kaldım.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Zaman zaman koruyucu yelek giyer miydi?
AHMET BAYDAR - Hiç görmedim. Yani, deniz kenarında falan, hiç öyle bir şey görmedim; gittiğimiz çok oldu.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Peki, İstanbul'daki gittiğiniz yerler içerisinde Sami Hoştan'ın yerine gider miydiniz? Tanır mısınız Sami Hoştan'ı?
AHMET BAYDAR - Sami beyi ben tanımıyorum da, bir kere bir yemekte, çıktık, dedik ki, gazinoya uğrasak. O da, gazinoya uğramamızın şeyi, yani, Arzu hanım biraz gidip de oyun oynasak falan, küçük bir oyun oynasak gibi bir teklifi oldu. Ondan sonra o yakınlardaydık, gittik. İsminin de Sami bey olduğunu da ben bilmiyorum. Geldi, bizle beraber Sami beyle, Mehmet beyin samimî bir havalarını hissetmedim ben; ama, tanıdıkları biliniyor yani. Tanıyor gibi bir hava vardı ve zaten 15-20 dakika oturduk. Ben oynamadım, Arzu hanım biraz oynadı ve çıktık oradan da hep beraber.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Lagata'ya gider misiniz?
AHMET BAYDAR - Lagata'ya hiç gitmedim.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Gitmediniz. Peki, İzmir'de zaman zaman, çünkü, aileleri İzmir'de olduğuna göre hanımların, beraber mi olurdunuz?
AHMET BAYDAR - Tabiî, bazı zaman benim, Arzu hanımın ailesine gittiğimiz olurdu.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Gittiğiniz oluyordu, o zaman?..
AHMET BAYDAR - Gittiğimiz oluyor yani, Arzu hanımla beraber, ikimiz.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - O zaman Mehmet Özbay'la beraber Tuana Cafe'ye gider miydiniz?
AHMET BAYDAR - Hiç, Tuana Cafe nerededir bilmem ben.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) -Ama, basından...
AHMET BAYDAR - Yani, ben İzmir'de, bir deniz restoranda yemek yemişimdir o kadar. Çok sevdiğim bir yerdir orası. İzmir'de bırakın bir cafeyi mafeyi, tek, yani, bazen Bodrum'dan ya da Marmaris'ten dönüşte bu deniz restorana...
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Sizinle konuştuğu zaman içerisinde yurtdışında hiç kaldığını biliyor muydunuz, öyle bir şeyden bahsetti mi?
AHMET BAYDAR - Fransa'da kaldığından bahsetmişti.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Ne olarak kaldığını ifade etti?
AHMET BAYDAR - Ne olarak değil, Fransa'da kaldığından...
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Yani, hapishaneye girdiğini....
AHMET BAYDAR - Hiç hapis mapis olaylarını ben hiç duymadım efendim. Yani, söyleseydi de zaten, benim karakterimi o anlamıştı. Yani, ben, bu işlerden hoşlanmayan bir yapım olduğu anlaşılıyor. Kim benimle arkadaşlık ederse bunu anlar yani. Belki şey olurum amacıyla bunu söylemedi. Fransa'da bir kaç yıl kaldığını. Çünkü, Fransızca konuştuğu oluyordu yani. Fransızca konuştuğu oluyordu, çok güzel değil; ama, Fransızca konuştuğu oluyordu.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Size göre, biraz önce söylediniz, Marmaris'ten, Antalya'dan vesaireden aranabiliyordu dediniz. Çok para harcar mıydı? Nasıldı yani, dıştan sizin gördüğünüz?..
AHMET BAYDAR - Ben, öyle çok acayip böyle bir para harcadığına rastlamadım ve hatta demin de konu oldu. Yani, sıkıştığım dönemlerde ben çok kendisinden, mesela, 1 -2 milyar bulabilir misin?.. En son işte, bu kazadan aşağı yukarı üç ay evvel, takribi, bir 600-700 milyonluk bir, o kadar sıkışığım ki ve bulamıyorum da bunu. Bulabilir misin; şey yapabilir misin dedim. Yahu, inan ki yok dedi. Yani, en azından hiç olmazsa bir 150-200 milyon gibi bir şey dedim. Yani, olursa ben ararım dedi, aramadı, üç gün. Ben de gururuma yedirip de yani, acaba diye aramadım.. 
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Ömer Lütfi Topal'ı tanır mısınız?
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Müsaade eder misiniz, sizin sorunuzu ben şey yapacağım. İnanıyor musunuz, üzerinde para olsaydı, yani, bir yerde parası olsaydı size verir miydi?
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Tabiî, çok iyi oldu, rica ederim.
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Yani, inancınız o mu, bir yerde parası?..
AHMET BAYDAR - Onu bilemeyeceğim bakın. Yani, yüzde 100 verirdi diyemeyeceğim.
MAHMUT YILBAŞ (Van) - 600 milyon lira para istediniz...
AHMET BAYDAR - Yani, yüzde 50-50... O terazide, yani, hakikaten yok muydu bakın. Şimdi, ben o yorumunu...
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Nasıl bir ortaklık bu yani?..
AHMET BAYDAR - Ortaklık değil ki, efendim işte bunu anlatamıyorum ben. Yani, herkes buna...
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Ortaklık demeyelim, arkadaşlık diyelim.
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Yani, Sema hanımın sorduğu sual ve benim sorum fevkalade önemli. Yani, inancım, bakınız diyorsunuz ki, çok uysal, çok temiz...
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Yani, elinde olsa çıkarıp vermesi lazım.
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Ama, böyle bir beyandan sonra, size bir sual... Emin değilim diyorsunuz. İkisini bir araya geldiğinde...
AHMET BAYDAR - Ama, ben size tamamen doğruları söylüyorum.
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Bir şey dediğimiz yok yani.
AHMET BAYDAR - Yani, neyse onu söylüyorum efendim ben size yani. Şimdi, mesela, en çok benim... Bazı öyle anlar vardır ki, insanları birbirine çok iyi bağlayabilecek öyle anlar vardır ki, sizin hayatınızda oldu mu bilmiyorum, da, şimdi, insanların çok moralinin bozuk, sıkıntılı, kötü olduğu bir dönem vardır. Mesela, benim öyle bir dönemimde, işte tanıştıktan diyelim ki on gün sonra, telefon etti, işte Ahmet'ciğim nasılsın? İyiyim Mehmetçim de canım çok sıkkın, çok sıkkın dedim, ama, bir baktım yarım saat sonra ofisteydi. Yani, beni dinlemeye geldi. Bazı anlarınızda sizi dinleyecek insan, yani, samimî dinleyecek insan bile bulamıyorsunuz. Yani, bazı öyle anlar vardır.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Bu bir anlamda terapi yani. Konuşarak, bazı şeyleri tekrar ortaya, hiç bilmediğiniz şeyleri dökebiliyorsunuz.
AHMET BAYDAR - Yani, tabiî olabilir.
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Bu sorumuza verdiğiniz cevabı, tekrarlarsanız memnun olurum.
AHMET BAYDAR - Sonra dediğim gibi... Hangisini efendim?
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Yani, parası olsaydı sizin borç talebinizi karşılar mıydı, karşılamız mıydı?
AHMET BAYDAR - Onu bilemeyeceğim dedim. Yani, tam olarak, yüzde 100 karşılardı değil; çünkü, bakın, bir şey daha söyleyeyim. Şimdi, yetişme farklılıklarımız var. Ben, İstanbul'da doğup büyümüş, babam Yozgat'lı; ama, babam 25 yaşında Yozgat'tan gelmiş, Ülker’den evvelki bir bisküvi fabrikasını, İmren Bisküvilerini, Türkiye'nin ilk bisküvi fabrikasıdır, onu alarak işe başlamış. Sonra ceviz tomruğu ihraç etmiş, bilmem ne. Ben, Suadiye'de doğdum, büyüdüm. Mehmet bey tam bir temiz Anadolu çocuğu şeyi veriyor; ama, bizler daha çok Anadolu insanlarının gözünde biraz daha böyle, yani farklı yapılarızdır. Yani, ne bileyim. Ondan sonra, bizim ilk tanışmamızdan sonra mesela, son yıl, böyle pek fazla görüşmedik. Belki o da, tam belki bende o frekansı belki yakalayamadık. Yani, çok uzadı şeyler..
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Ama, iş yaşantınız yaklaşmaya basladı?..
AHMET BAYDAR - İş yaşantısı derken, efendim, sadece bu olay, bu işse, bu çok küçük bir iş. Her şeyi ortada bu işin. İş yaşantısı deyince, bunun haricindeki Allah'ın bir kulu bir işi koysun ortaya da, ben ne diyorsanız yapayım yani.
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Bu olumsuz özelliği nedeniyle mi yani, niye öyle bir olumsuz?..
AHMET BAYDAR - Onu hissettim.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Onu hissettiniz.
AHMET BAYDAR - Yani, onu da dedim size aslında şeyini söyledim Yani, son zamanlarda şey olmaya başladı. Yani, biraz kopukluk olmaya başladı. Belki mantalite farklılıkları, ilk o sıcaklık; yani o ilk sıcaklık başkaydı. 
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Son zamanlarda dediğiniz kaç ay tahminen?
AHMET BAYDAR - Son 1 -1 ,5 yıl.
AHMET BAYDAR - Son 1-1 ,5 yıl.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Son bir yıl. 
AHMET BAYDAR - İki ayda bir, üç ayda bir görüştüğümüz de oluyordu.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Ama, o son bir yıl içinde kendisinin tedirginilğini filan hissetmediniz.
AHMET BAYDAR - Hayır. Ben, onun hiçbir tedirginlik hissetmedim ki. Yani, hayatımda tanıdığım en soğukkanlı bir insandı.
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Bir bağlantı kurabilir miyim, sorunuzla bağlantılı olarak. İhtiyaç olduğunda, telefonla veya muhabere sağlayacak tarzdaki bir bağlantınız varmıydı?
AHMET BAYDAR - Genelde cep telefonu vardı; fakat, sık sık cep telefonu, yani bazen... Genelde de o beni arardı.
MAHMUT YILBAS (Van) - Ben, şu anlamda soruyorum. Yönetim Kurulu üyemiz diyorsunuz. Acil, yönetim kurulu üyesi olarak almanız gereken veya yapmanız gereken bir iş..
AHMET BAYDAR - Sultan Tekstil diye onun ihracat, tekstil işi yaptığı bir firması vardı. Bizim sekreter orayı arardı, oradaysa görüşürdük, değilse de haber verirdi, sonra Mehmet Bey arardı.
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Evini arar mıydınız?
AHMET BAYDAR - Evini bir iki kere aradım.
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Sultan Tekstil dediğiniz, Sultan Nakkış'la bir bağlantısı var mı?
AHMET BAYDAR - Bilmiyorum. Sultan Tekstil diye bir firması olduğunu biliyorum, ama, ondan sonra da ayrıldı o firmadan, onu söyledi. İşte ayrıldığı zaman, 400 bin mark belki şey yapabilirim, alacağım var benim dedi. Sonra, onu dedi bir daha da 400 bin mark, böyle bir şeyi olmadı.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - İzin verirseniz, Ahmet Bey bir şey soracağım. Çok kısa, emin konuşuyorsunuz, ona dayanarak. "Şaşırdım olaydan sonra, çok şaşırdım; yani, o kadar sakin bir adamın bunlardan...
AHMET BAYDAR - Şaşırdım, evet.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Ee, bir şeye daha şaşırdınız mı; sizden başka Abdullah Çatlı'nın ya da Mehmet Özbay'ın ticarî arkadaşı, ortağı yok Türkiye'de.
AHMET BAYDAR - Sultan Tekstil’de bir iş yaptığını biliyorum, orada ortağıydı.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Ortağı yok, bir başka ortağı yok, bir tek siz varsınız.
AHMET BAYDAR - Ama, basında geçiyor bir sürü ortağı. Ortağı, ortağı ortağı...
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Yani, düşündünüz mü niye benimle bu işbirliğini yaptı da başkalarıyla yok? .
AHMET BAYDAR - Vallahi, demin dediğim gibi, onu da çok fazla şey yapmadım. Yani, bizimki ciddî bir işbirliği değil zaten.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Eğlence mi?
AHMET BAYDAR - Yani, ciddî bir işbirliği değil. Bu bana başka bir amaçla mı yaklaşacak. Ben hayatımda, bakın şeker ithalatında 2 milyon dolar zarar ettim ben bir gemi maldan; çünkü, borsada fiyatlar düştü, yurtdışına sattık, o arada -özel bir şey bu, ama tabiî- bazı gümrükçüler o zaman dediler ki "Bunu, iç piyasada satarsın 10 bin ton malı ve kâğıt üstünde çıkış gösterebiliriz" diye bir teklif geldi bana ve insan düşünüyor, bir yerde 2 milyon dolar zarar ediyorum ben, eğer öyle olmazsa 2 milyon dolar da kâr ediyorum, öyle bir durum olursa. Yani, tabiî ki, rakamlar büyük; ama, inanır mısınız, biz o şekeri olduğu gibi gönderdik. Bunu herkes bilir. Çok büyük dev firmalar bilir bunu.
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Yani, 2 milyon kâr dolar yerine 2 milyon dolar zarar. Yani, bir noktada 4 milyon dolar zarar ettiniz.
AHMET BAYDAR - 4 milyon dolar, evet efendim. Belki komik gelebilir size, tabiî o zaman çok hareketli bir firmaydık biz; çok hareketli ve büyük montonlarla çalışan bir firmaydık.
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Bayağı dürüstüz diyorsun yani.
AHMET BAYDAR - Evet, efendim, çok dürüstüz. Bunu bu kadar açık söylüyorum ki.
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Anladım. Ben öyle olmadığınız anlamında söylemiyorum.
AHMET BAYDAR - O kadar açık söylüyorum ki burada, bakın çok uzun yıllar ithalat yaptık biz, ihracat yapmadık, yani çok küçük belki yaptık. Bunu araştırabilirsiniz, soruşturabilirsiniz. Ufacık bir leke bulabilirseniz bizim firmalarımızda ve şahıslarımızda...
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Hiç TIR'larınız filan var mı?
AHMET BAYDAR - Yok efendim, hiç TIR'ımız filan yok.
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Şimdi, benim anlamadığım bir şey var. Hadi Özcan, BOTAŞ'ta ihaleyle ilgili olarak bazı operasyonlar, ufak tefek çalışmalar yapıyor ve Baysan şirketinin alınmasıyla ilgili diyorsunuz.
AHMET BAYDAR - Kim yapıyor efendim?
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Abdullah Çatlı'nın, Hadi Özcan'ın BOTAŞ'la ilgili "O işi biz ayarlarız, sen o işi bırak, biz ihaleyi alırız."
AHMET BAYDAR - Kim diyor bunu?
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Buradaki beyanları var Hadi Özcan'ın BOTAŞ'taki ihaleyle ilgili.
AHMET BAYDAR - Kime demiş "alırız, ederiz" diye?
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Polise demiş, polise anlatmış.
AHMET BAYDAR - Yani, bize mi alacakmış ihaleyi?
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Yok. Baysan, Abdullah Çatlı ve siz o BOTAŞ'daki ihaleyle ilgili olarak Baysan Şirketi ve Turgay Maraşlı diyorsunuz. Başkalarının işe girip girmemesi, birincisine girdi, ikincisine girmedi. Benim gelmek istediğim nokta, Baysa bir iş diyorsunuz, ufak bir işte, belki sizin bilginiz yokluğunda bazı hareketlilikler oluyor, yani ihale aşamasında bazı hareketlilikler oluyor, Hadi Özcan'ın anlattıklarına göre.
AHMET BAYDAR - Hadi Özcnan'ın anlattığına göre. 
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Gümrük görevlilerinin önerisine dürüstçe reddiye gönderiyorsunuz. 
AHMET BAYDAR - Tabiî.
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Ancak, sizin şirketiniz adına, öbür tarafta da başka türlü, ufak tefek çarpıklıklar...
AHMET BAYDAR - Ee, nereden biliyorsunuz ufak tefek çarpıklık olduğunu? Şimdi, Hadi Özcan diyor ki, böyle oldu. Yani, böyle olmadı ki.
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Ben size soruyorum, bağlantıyı. Olduğunu olmadığını demiyorum ben. Bağlantıyı nasıl kuruyorsunuz diyorum.
AHMET BAYDAR - Bağlantıyı siz kuruyorsunuz efendim, ben bir bağlantı kuramıyorum. Hiçbir bağlantı yoktur ve ben size şunu söyleyeyim, bakın, burada Baysa Şirketini lekeleyenin kim olduğunu da ben size söyleyeyim; Güney Makine.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İÇeI) - O kim?
AHMET BAYDAR - Bu adam kim; bu adam BOTAŞ'ta daha evvel tank temizliği gibi işlerle ilgili uzun zaman çalışmış ve bu malı aslında bizden daha iyi tanıyan biri ve orada bu malı almaya koymuş bu adam.
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Adı neydi, Güney Makinenin?
AHMET BAYDAR -Şemsettin Günay mıdır? Şemsettin?.. Soyadını hatırlayamadım, ama, bildirebilirim size onu. Telefon numaraları var. Şimdi, bu adamcağız, buraya bin lira veren iki firmadan biri de o. Biz, böyle bir şeyle çıkınca, bunlar gittiler. Efendime söyleyeyim, "Biz daha fazla verirdik, ederdik" diye birçok yerde; hatta o zaman Enerji Bakanlığı Müsteşarlığı’na kadar da çıkmışlar. Ondan sonra ihale edildi, ihalede 800 dolar fiyat verdiler. "Biz suyu hesap etmedik" dediler; çünkü, malın fiziksel özelliğinde de bir hayli su var, normal tankların içinde de; suyla yürüyebilen, katı bir malzeme. Bu, bunların ağrına gitti, ondan sonra dediler ki "Bize mal verin. Taşeronluk yapalım size. Bizi de bulaştırın, bir türlü para kazanmaya." Fakat, çok enteresan bir adam, çok konuşan bir adam, her yerde yalan söyleyen bir adam. Tamamen bu adamın şeyleridir. Arena Programlarında, televizyonlarda uğraşan bu adam. Yani, başka duyumlar var bakın.
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Ne gibi duyumlar mesela?
AHMET BAYDAR - Var. Bu mal BOTAŞ tarafından kayıtlarda 25 bin, 22 bin, artı yüzde 30, 30 bin falan gözüküyor; ama, malın 20 bin tonu su, 10 bin tonu mal. Acaba bunun için mi bu kadar asıldı bu adam bu mala? Onu da bilemiyoruz.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Nasıl yani?
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Yani, su sattı diyorsunuz resmen.
AHMET BAYDAR - Adam bir şey satmış değil. Birçok tanktan, bu adam, pompalarla, hortumlarla falan bu sılaç dediğimiz çökeltiyi yıllarca bir tanka toplamış, büyük bir tanka toplamış, 715 tank dedikleri orada. Buraya toplamış; ama, bu adam 30 bin ton topladım gibi göstermiş belki de
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Bu söylediğiniz kişi mi toplamış?
AHMET BAYDAR - Bu, evet, söylediğimiz kişi yapmış o işi orada, Güney Makine. Yani, bu adam, acaba onun orada başka bir düşüncesi mi vardı ya da 30 bin gösterdi, 10 bin topladığı malı 30 bin ton parası mı aldı da bunu bu kadar. Yani, ne olduğunu... Tabiî araştırılıyor bunlar.
BAŞKAN - Neyse, bunlar. Siz kendi bildiğinizi bizlere söyleyin.
AHMET BAYDAR - Yani, onun şeyleri çok fazla Sayın Başkanım. Bildiğimiz bu.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Ahmet Bey, kusura bakmayın epey yorduk; ama, Ömer Lütfi Topal'ı tanır mıydınız?
AHMET BAYDAR - Hiç tanımam.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Hiç yerine gittiniz mi?
AHMET BAYDAR - Hiç gitmedim.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Peki, Mehmet Özbay'ın arkadaşlarından Haluk Kırcı gelir miydi?
AHMET BAYDAR - Hayır.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Sizin hiçbir tanışıklığınız var mı?
AHMET BAYDAR - Tanımam, hayır.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Sizin şirketleriniz daha önce tıbbî malzeme sattı mı?
AHMET BAYDAR - Hayır, hiç.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Peki, neyle transit geçiş yaptırırdınız; şirketinizde ihracat, ithalat yaptırıyoruz diyorsunuz değil mi; ne kullanırdınız?
AHMET BAYDAR - Neyi efendim?
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Yani, nasıl; TIR'la mı gidiyor, otobüsle mi gidiyor, gemiyle mi gidiyor?
AHMET BAYDAR - Biz, efendim, getirdiğimiz malları, ithal ettiğimiz malları hep gemiyle getirdik. Şeker ithal ettim ben, pirinç ithal ettim. 
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Gönderdiğiniz?..
AHMET BAYDAR - Gönderdiğimiz, bundan yedi yıl, sekiz yıl evvel Romanya'ya -o zamanlarda oradan çimento ithal ediyorduk biz; işte bu çimento grevi zamanında, tarihleri tam hatırlayamıyorum- oraya bir 200 bin dolarlık 250 bin dolarlık deri çanta, deri mont gönderdik ve o da büyük problem oldu. Mal mukabili gönderdik, paramızı üç senede zor aldık. 20 bin dolarımız kaldı, onu da alamadık; yedi, sekiz sene evvel ve tek ihracatımız da o oldu; başka da bir ihracatımız olmadı.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Son bir soru. Baştaki ifadelerinizden zannediyorum çocuğunuz var. İlk eşinizden ne zaman ayrıldınız?
AHMET BAYDAR - İlk eşimden Kasım ayında ayrıldım; ama, ondan daha evvel biz anlaşarak ayrılmıştık, yani ayrı yaşıyorduk.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - 1996 Kasım'ı?
AHMET BAYDAR - Evet, 13 Kasım.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçei) - Çocuğunuz 18 yaşından büyük mü?
AHMET BAYDAR - Hayır efendim, 14 yaşında büyük çocuk.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Ee, olabilir mi 14 yaşındaki şirkete ortak?
AHMET BAYDAR - Oluyor. Sonradan galiba o kanun kaldırıldı, bir ara oluyordu.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - O küçük çocuğunuz mu 14 yaşında; bir tane mi?
AHMET BAYDAR - Hayır, küçük çocuğum 8 yaşında. iki çocuğum var.
BAŞKAN - Sayın Valim, buyurun.
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Abdullah Çatlı'nın bu Susurluk olayında vefatından sonra cenazenin alınmasına katıldınız mı siz?
AHMET BAYDAR - Alınmasına katılmadım. Bir gün sonra Gonca Hanım’ın cenazesini ben aldım oradan.
MAHMUT YILBAŞ (Van} - Peki, cenazenin teşhisinde bulundunuz mu?
AHMET BAYDAR - Hangi cenazenin?
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Abdullah Çatlı'nın cenazesinin.
AHMET BAYDAR - Hayır, ben gittiğimde Abdullah Çatlı'nın cenazesi oradan, alınmış, gitmiş yani. Gonca Hanımın cenazesini ben aldım. Zaten, o arada Arzu Hanım’ın erkek kardeşi de İstanbul'daydı. Biz yemek yerken haber aldık, televizyon şey yaptı ve hemen eve geldik, göstermek istemedik kanalları, televizyonları ki, şoka girmesin. Arzu Hanım biraz sinirli. Erkek kardeşiyle beraberdik zaten, sonra gittik, aldık, teşhis eden de kardeşleri.
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Abdullah Çatlı'nın evine hiç gittiniz mi İstanbul'da?
AHMET BAYDAR - Bir kere gittim efendim.
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Hanımıyla tanıştınız?..
AHMET BAYDAR - Tanıştım. .
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Peki, hanımının soyadının Meral Çatlı....
AHMET BAYDAR - Soyadını sormadım. O benim hanımıma "yenge" dedi, ben de ona "yenge" dedim.
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Çocuklarını?..
AHMET BAYDAR - Tanıyorum çocuklarını, o zaman gördüm.
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Peki, Kürşat Yılmaz, bir çağrışım, yapıyor mu?
AHMET BAYDAR - Hiç bilmiyorum; orada, burada gazetelerde duyuluyor. O kadar; yani, hiç karşılaşmadım.,
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Alper Tekdemir?
AHMET BAYDAR - Onu da bilmiyorum, tanımıyorum.
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Bilal Atak?
AHMET BAYDAR - Bilal Atak, herhalde bir kere bizim ofise geldi. Bu sılaştan almak için; o da komik bir rakam verdi. Biz, yok kardeşim buna mal edemiyoruz; çok maliyetimizin altında bir rakamla bana verir misiniz böyle bir 300 ton.
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Yani, böyle bir iş bağlantınız oldu diyorsunuz. Şahin Tekdemir?
AHMET BAYDAR - Tanımıyorum.
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Turan Gedikli?
AHMET BAYDAR - Hiç tanımıyorum.
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Sultan Nakkış?
AHMET BAYDAR - Hiç tanımıyorum.
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Yani, Bilal Atak dışında bu şahıslardan hiçbir tanesi sizinle bir yerde oturup, sizinle bir araya gelmiş, sohbet etmiş değil.
AHMET BAYDAR - Yalnız, galiba, Alper Tekdemir -orada tam şey olmadım- uzun boylu bir çocuktu. Galiba o şeyle görüştüğümüzde o çocuk da vardı, soyadını bilmiyorum.
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Polis olan.
AHMET BAYDAR - Polis olduğunu bilmiyorum, sonradan polis olduğunu öğrendim; çünkü, ben bir yere daha ifade verdim. Polis müfettişleri diye, Hadi Özcan'la ilgili bir ifade alındı benden, orada da aynı, Alper diye uzun boylu bir çocuk. Sonra bana resim çıkardılar orada, o resimde gördüğüm o çocuktu, Alper; yani, soyadını hatırlamıyorum.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Yani, o gün Hadi Özcan'la birlikte oldu.
AHMET BAYDAR - Evet. Hadi Özcan'ın yanındaydı galiba o çocuk o zaman.
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Peki, benim dikkatimi çeken bir hadise var. Şimdi, saydığım bu isimlerin hepsi sizin yazıhanenize geldikleri noktasında birileri tarafından görüşme yaptığınız noktasında söyleniyor ve..
AHMET BAYDAR - Ben görmedim. 
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Siz "görmedim" diyorsunuz.
AHMET BAYDAR - Görmedim ve tanıyomıyorum.
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Mesela, bu Şahin Tekdemir, Bilal Atak, Hadi Özcan, bunların hepsi Abdullah Çatlı diye bahsediyorlar, Mehmet Özbay kimliğini hiç kullanmıyorlar; ancak, siz Abdullah Çatlı'nın kimliğini ben kazadan sonra.
AHMET BAYDAR - Evet. 
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Yani, bu kadar kandırılmış mı olabilirsiniz? Ben onu öğrenmek istiyorum.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Zaten "reis" de diyorlar.
AHMET BAYDAR - Bu kadar kandırılmış olabilirim efendim herhalde. Bakın, bu arkadaş herkesten. Karısı ona "Mehmet" diye hitap ediyor; bu kandırılmaksa. Bir de şunu da söyleyeyim: Eğer ki, Abdullah Çatlı olduğunu bilseydim ben -ben herhalde kendinden bir iki yaş büyüğüm- Abdullah Çatlı şeyi de bana bir şey ifade etmiyor; yani, ben siyasî olmadım ki, hiç. Yani, bilmem 20 sene evvel Abdullah Çatlı ne yapmış; bunu da bilmiyorum ben. Bilseydim de Abdullah.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Birisi size söylemediği için.
AHMET BAYDAR - Yani, bana deseydi ki, Abdullah Çatlı zamanında bunu yapmış; yani Abdullah Çatlı olduğunu bilseydim ben.
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Anladım; yani, ben soruma cevap aldım; yoruma gerek yok. Bilmiyorum, bilmiyorum; biliyorum, biliyorum. O kadar kandırılmış olabilirim dediniz.
AHMET BAYDAR - Kandırılmış olabilirim, herhalde kandırıldım. Benim kızım dedi ki, baba senin de ismin değişik, o Abdullah Çatlı'nın gibi. Vallahi 8 yaşında kızım "bir arkadaşımız var, Abdullah Çatlı'yı seviyor muydun dedi" dedi; "ciğerini sökeceğim o Abdullah Çatlı'nın dedi" dedi. Ondan sonra bir iki defa görüştüler, sevdi, benim kızım da cana yakın bir kız. Sonra, kızım Mehmet amcayı sevmiştin dedim. "Ama, o bana yalan söyledi" dedi. Sonra döndü bana dedi ki "Senin ismin de mi?" Yani şok oldum orada. "Senin ismin de mi değişik" dedi. Kızım bunu şey yapabiliyor. İnsan üzülüyor tabiî.
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Abdullah Çatlı'nın inşaat dış ticaret gibi bir şirketi olduğunu biliyor muydunuz?
AHMET BAYDAR - Hiç duymadım efendim, bilmiyorum efendim.
AHMET BAYDAR - Başka şirketlerde var, evet. And Güven Sazak, Kursaş'ta var şu anda. Yani, aslında biz ayrılma kararını almış çoktan; ama, genel kuru! yapılmamış; yani, kâğıt üstünde gözüküyor, ama, bana devretmeye çalışmışlar, o şirketlerin problemleri var borçları var, onları ödeyememişler; onun için de tam ayrılamamışız. Yoksa ayrılığımız üç yıl evvel falan bitmiş, dört yıl evvel bitmiş; ama, o yüzden devam ediyor.
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - And Güven Sazak, Mehmet Özbay'la beraber oldular mı?
AHMET BAYDAR - Ben hatırlamıyorum.
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Yani, aynı şirkete ortak. 
AHMET BAYDAR - Hayır olmadılar, burada var şeyleri, göstereyim gazeteleri isterseniz. Ortak değil, zaten onlar çıktıktan sonra.
MEHMET BEDR1 İNCETAHTACI (Gaziantep) - Hayır, öyle demek istemedim, ortak değil; sizin bulunduğunuz yerde bir araya gelip bir şeyler konuşuldu mu hiç?
AHMET BAYDAR - Yok; hatırlamıyorum. Olmadı, konuşmadılar.
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Baysa'nın diğer ortakları kimlerdi?
AHMET BAYDAR - İlk kuruluş yılında mı?
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) ~ İlk kuruluş olarak, ben sizden bir daha almak istiyorum.
AHMET BAYDAR - Ahmet Baydar, Mine Baydar -1992 yılında - And Güven Sazak, karısı Silvia Sazak ve Alper Baydar. Ona bir bakayım, tam olarak hatırlayamıyorum isimleri.
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Kimler ayrıldı buradan daha sonra?
AHMET BAYDAR - Bakayım efendim. İsterseniz, ben fotokopilerini getirdim, vereyim mi size; kimlerle başladı, kimler. Size takdim edeyim efendim. Şu ilk kuruluştur: Ahmet Baydar, Silvia Sazak, Mine Baydar; Alper Baydar; tamam bunlar; bu i!k kuruluşun. Ondan sonrakini de vereyim size.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçe4) - Abdullah Us diye birisini tanıyor musunuz?
AHMET BAYDAR - Hiç tanımıyorum.
DURMUŞ FlKRİ SAĞLAR (İçel) - Gonca Hanım'ın bir yakını filan olabilir mi?
AHMET BAYDAR - Hiç bilmiyorum; yani, hiç Abdullah Us diye birisini duymadrm. Ama, gazetede böyle bir şeyler yazmıştı galiba, o konuyla ilgili soruyorsunuz zannediyorum; ama, hiç duymadım Abdullah Us diye. Yani, o ailede Abdullah Us diye birini duymadım ben.
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Bu Ahmet Baydar'ın ortaklığı devam ediyor?
AHMET BAYDAR - Evet.
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Mine'nin devam ediyor?..
AHMET BAYDAR - Mine Hanım da devam etmiyor, hayır.
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Abdullah Çatlı'nın o yönetim kurulu üyeliği?.


http://www.atin.org/detail.asp?cmd=articledetail&articleid=399

48. Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***