SUSURLUK etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
SUSURLUK etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

18 Ağustos 2019 Pazar

UYUŞTURUCUDAN SUSURLUK'A BÖLÜM 26

UYUŞTURUCUDAN SUSURLUK'A  BÖLÜM 26



Korku, Suskunluk ve Mükafat,
20/11/2000 - 11:00 
Atin,


Korku, Suskunluk ve Mükafat
Birileri Astsubay Ahmet Altıntaş'ı fena halde korkutmuştu.
Altıntaş'a ilk baskılar, gözaltına aldığı Avşar Kederoğlu'nun silahını, inceletmek için laboratuara yollamak istemesi üzerine başlamıştı.
Bu konuların ve Ahmet Altıntaş'ın TBMM Susurluk Araştırma Komisyonuna neden doğruları söylemediğinin detayına girmeden önce, Tarık Ümit olayındaki gelişmeleri kronolojik bir şekilde incelemekte yarar vardır:

Adım, Adım Gelişmeler

28 Şubat 1995 - Ankara'da MİT karargahında Tarık Ümit'le bir görüşme yapılmıştır. Bu MİT görevlilerinin Tarık Ümit ile yaptıkları son görüşmedir. Bu görüşmede Tarık Ümit MİT görevlilerine şunları söylemiştir:
"Polis memuru Ziya bana gelerek, Dündar Kılıç'a yönelik bir operasyon planladıklarını, ayrıca Ülkücü mafya liderlerinden olan Abdullah Çatlı'ya da bir eylem yapmak istediklerini söyledi, bundan Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar, Özel Harekat Daire Başkanı İbrahim Şahin ve Emniyet Genel Müdür Müşaviri Korkut Eken'in haberi bulunmadığını belirtti, benden bu çalışmaya yardımcı olmamı istedi. Durumu size telefonla bildirmem ve kesinlikle bu tip işlere girmememi söylemeniz üzerine bu tip faaliyetlere hiç bir şekilde yardımcı olamayacağımı bildirdim ve taleplerini reddettim. Aynı hususu hafta sonunda İstanbul'a gelen İbrahim Şahin'e de belirttim. 

Operasyon Hazırlığı

Bu kez, Ziya isimli polis memuru ile aynı ekipten Semih isimli polis memuru iki gün önce (26 Şubat 1995) İstanbul - Kızıltoprak'taki evime geldiler. İlk tekliflerinden vazgeçtiklerini ve İstanbul'da bulunan uyuşturucu kaçakçısı Cahit Kocakaya'ya yönelik bir çalışma yapılacağını, bu çalışma için İbrahim Şahin'in de İstanbul'a geleceğini söylediler. Benden de yardım etmemi istediler. Ben de bu konuyu Ankara'da bağlı bulunduğum kişilere iletip izin isteyeceğimi ve ondan sonra cevap vereceğimi bildirdim. Bunlar bu operasyonda kullanmak üzere beyaz Renault bir araba çalmışlar, şu anda benim evimde kalıyorlar." 
Tarık Ümit bu anlatımdan sonra evinde kalan polisleri cep telefonundan arayarak konuşmuş, "işlerin nasıl gittiğini ve Reis'in (İbrahim Şahin) ne zaman geleceğini" sormuştur. Tarık Ümit'in yer yer yanındaki MİT görevlisine dinlettiği bu görüşmede muhatabı, "işlerin tamamlandığını, Reis'in o akşam İstanbul'a geleceğini" söylemiştir.
Telefon görüşmesinin bitiminde Tarık Ümit, MİT görevlilerine, polis memurlarının "çalıntı Renault otomobilin plaka işi ile uğraştıklarını belirttiklerini" ifade etmiştir.
MİT mensupları, Tarık Ümit'e, muhataplarını kırmadan bu teklifleri reddetmesi ve kesinlikle bu tip faaliyetlere girmemesi tembih edilmiş, bir oyuna getirilebileceği vurgulanarak dikkatli olması bildirilmiştir.
Tarık Ümit aynı gün 18.30 uçağı ile İstanbul'a hareket etmiştir.

Akşama Reis'le Buluşma

02 Mart 1995 - MİT’teki yöneticilerini son olarak 02 Mart günü (bayram arifesi) öğlen saatlerinde telefonla arayan Tarık Ümit, Mehmet Ağar'la telefonla konuştuğunu, aralarındaki buzların eridiğini, bayramdan sonra kendisini ziyaret edeceğini, akşamleyin Ankara'dan gelecek olan İbrahim Şahin'le buluşacağını belirtmiştir.
04 Mart 1995 - Tarık Ümit'in otomobili 04 Mart 1995 günü saat 01.00 sıralarında polis tarafından İstanbul/Çerkezköy'de terkedilmiş vaziyette bulunmuştur. 
05 Mart 1995 - Tarık Ümit’in kaybolduğu haberi üzerine olayın araştırılması için 05 Mart 1995 tarihinde İstanbul'a birkaç MİT görevlisi gönderilmiştir. Bu personel Tarık Ümit'in damadı Dahi Birinci, kızı Hande Birinci, Tarık Ümit'in beraber yaşadığı Nur İnugur ve Tarık Ümit'in Cihangir'deki bürosunda çalışan Ali isimli şahıslarla görüşme yapmıştır.
Nur İnugur, 28 Şubat - 01 Mart 1995 tarihlerinde Kızıltoprak'taki evde Tarık Ümit'in 3 arkadaşının bulunduğunu, eve gelirken bahçede bordo renkli eski model bir Mercedes marka oto gördüğünü,
Dahi Birinci, kayınpederinin bayramda Düzce'ye gelmek istediğini, bu düşüncesinden bilahare vazgeçerek İstanbul'da kaldığını, 02 Mart 1995 tarihinden itibaren de kendisinden haber alamadıklarını,
Hande Birinci, babasının kaybolmasından 1-2 gün önce, babasını İbrahim Şahin'le birlikte gördüğünü, kaybolma olayından sonra Kızıltoprak'taki babasına ait evde hiç bir doküman ve sair evrakın bırakılmadığını, telefon rehberlerinin dahi evden alındığını tespit ettiklerini ifade etmiştir.
Tarık Ümit'in bürosunda görevli Ali, bir süre önce Korkut Eken'in Cihangir'deki büroyu telefonla arayarak Tarık Ümit'i istediğini, büroda olmadığını öğrendikten sonra "Tarık'a söyle, bizi sattı, kendisi de satılık. Bunun hesabını bana verecek" şeklinde tehdit mesajı bıraktığını açıklamıştır. 

Tarık Ümit Sorguda

07 Mart 1995 - MİT'e, iki ayrı kaynaktan " Tarık Ümit’in 06 -07 Mart 1995 tarihi itibariyle sağ ve Abdullah Çatlı ekibinin elinde olduğu, sorguya tabi tutulduğu, muhtemelen uyuşturucu ve silah kaçakçısı Arnavut Sami'ye (Sami Hoştan) ait bir çiftlik evinde alı konduğu, Abdullah Çatlı'nın olayın olduğu tarihlerde evine birkaç gün boyunca hep sabaha karşı geldiği, kimseyle görüşmediği, çok yorgun ve endişeli göründüğü" şeklinde bilgi intikal etmesinden sonra MİT Özel İstihbarat Daire Başkanı Mehmet Eymür, durumu Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar ve Özel Harekat Daire Başkanı İbrahim Şahin’e iletir, Tarık Ümit’in bıraktırılmasını, konunun mesele haline getirilmeyeceğini söyler. Mehmet Ağar cevaben, "Allah, Allah. Bizim tosunlar bizden habersiz bir şey yapmazlar. Ben konuyu araştıracağım" der. İbrahim Şahin de "Bu konuda herhangi bir bilgisi olmadığını, konuyu araştıracağını" söyler, ancak her ikisinden de müspet veya menfi bir cevap alınamaz. 

Tehdit

13 Mart 1995 - 13 Mart 1995 günü saat 02.00 de Emn.Gn.Md.lüğü Özel Harekat Daire Başkanı İbrahim Şahin, MİT Özel İstihbarat Daire Başkan Yardımcısı Yavuz Ataç'ı telefonla arayarak görüşür. İbrahim Şahin ilk görüşmede Yavuz Ataç'a, "Tarık Ümit'in kaçırılma olayı ile ilgili olduğu gerekçesiyle kendi ekibinden şoförü Ayhan (Akça) ve bir elemanlarının (Avşar Kederoğlu), İstanbul'da Jandarma Yarbay Hasan tarafından gözaltına alındığını, olayların neden bu şekle döndüğünü anlamadığını, Mehmet Eymür'e, Tarık Ümit olayı ile ilgilerinin olmadığını bizzat kendisinin söylediğini, bu gelişmeler neticesinde karşılıklı çatışmaların çıkabileceğini" söyler. Yavuz Ataç konudan bilgisinin olmadığını, durumu Daire Başkanı Mehmet Eymür'e bildireceğini belirtir.
İbrahim Şahin 13 Mart 1995 günü sabahı saat 10.00 sularında Yavuz Ataç'ı tekrar arayarak konu ile ilgili bir gelişmenin olup olmadığını sorar. Yavuz Ataç, Mehmet Eymür'e bilgi verdiğini, onun da bu gelişme ile ilgili bir bilgisinin bulunmadığını belirtir. Yavuz Ataç, İbrahim Şahin ile vaki görüşmeleri yazılı olarak Özel İstihbarat Daire Başkanına rapor eder.
Bu mesaj, Tarık Ümit'in kaybolması olayını ciddiyetle araştırtan Mehmet Eymür'e, aynı ekibin MİT'teki bağlantısı Yavuz Ataç vasıtasıyla iletilen açık bir tehdit mesajıdır.

Yanılgı ve Şüphe

19 Mart 1995 - İstanbul'da görevli MİT mensupları 19.03.1995 günü Tarık Ümit’in akrabası C.G. ile Beylerbeyi Sahil Çayevinde bir görüşme yaparlar.
Görüşmede C.G., "Tarık Ümit’in Emniyet Müdürlüğü görevlisi İbrahim Şahin, Korkut Eken ve Abdullah Çatlı grubunca kaçırıldığını öğrendiklerini, ancak bu güne kadar Tarık Ümit hakkında müspet ve menfi bir bilgi alamadıklarını, eğer öldürülmüşse cesedinin mutlaka kendilerine teslim edilmesi gerektiğini, bu konuda kendi üzerlerine düşen görevi yapacaklarını, ancak ellerinde somut bir delil olmadığı için yapacaklarının spekülasyon yaratacağı endişesini duyduklarını, Tarık Ümit’in çevresi ve akrabalarını toplumsal bir hareketin içerisine itmek istemediklerini, ancak bir hayli fazla baskının olduğunu, olayın Jandarma mahallinde olması nedeniyle askeri makamlardan yeteri kadar bilgi alamadıklarını, Tarık Ümit'in kaçırılmasından sonra bu işi MİT mi yaptı şeklinde endişeye düştüklerini, evde bulunan bazı silah ve dokümanların MİT mensuplarınca alındığı düşüncesine vardıklarını" ifade eder. 

Astsubay Altıntaş'la Temas

20 Mart 1995 - Tarık Ümit konusunu araştırmak için İstanbul'a gönderilen 3 MİT görevlisi, 20.03. 1995 tarihinde, Maslak'taki İl Jandarma Komutanlığı ile temasa geçerek Jandarma Komutanı Albay Baki Onurlubaş, Yardımcısı Alb. Hasan Bağcı ve İstihbarat Şb. Müdürü Bnb. Mustafa Şimşek ile görüşürler. 
Bu görüşmede Jandarma yetkilileri, MİT mensuplarına, konuyu araştırdıklarını belirterek, yaptıkları çalışmalar sırasında işin ucunun resmi şahıslara dayandığını, bu sebeple ve aynı zamanda Gaziosman Paşa, Ümraniye ve Nevroz olayları nedeniyle çalışmaların aksadığını belirtirler.
Jandarma yetkilileri bilahare, o tarihte geçici olarak Küçük Çekmece İlçe Jandarma Komutanlığında görevlendirilen Astsubay Ahmet Altıntaş'ı telefonla arayarak talimat verip, MİT Mensuplarının kendisi ile görüşmesini sağlarlar.
ASTSUBAY AHMET ALTINTAŞ Tarık Ümit olayının tahkikatını yürüten İstihbarat görevlisi Astsubay Ahmet Altıntaş bu görüşmede MİT görevlilerine, "Tarık Ümit ile ilgili tüm gelişmeleri olayın ilk gününden beri takip ettiğini" söyler.
Altıntaş, ilk önce Tarık Ümit'in cep telefonunun dökümünü aldığını, Ümit'in genelde aramış olduğu cep telefonunun Avşar Kederoğlu isimli şahsa ait olduğunu tespit etmesi üzerine, bölgesindeki bir Tır garajında çay ocağı işleten Avşar'ı göz altına aldığını belirtir.
Astsubay Altıntaş, MİT mensuplarına, "Avşar Kederoğlu'nun telefonu kendi adına aldığını, ancak İbrahim Şahin ile Ziya Bandırmalıoğlu ile Ayhan Akça'ya kullanmaları amacıyla verdiğini, Avşar Kederoğlu'nun, İbrahim Şahin ve polis memurları Ziya Bandırmalıoğlu, Ayhan Akça ve soyadı bilinmeyen Oğuz ile çok yakın bir ilişkide olduğunu, hatta polis memurları Ziya ve Ayhan'ın fotoğraflarının Avşar Kederoğlu'nun üzerinde bulduğunu, Ayhan'ı yakalamak amacıyla İkitelli'de ikamet ettiği Polis lojmanları civarına pusu attığını, ancak bir netice alamadığını, Avşar Kederoğlu vasıtasıyla polis memuru Ayhan ile Ataköy'de görüştüğünü. 

Hep Birlikte Maslak'a Gelin

Ayhan'a Tarık Ümit olayı ile ilgili olarak ifadesine baş vurmak istediğini söylediğini, Ayhan'ın bunun üzerine polis memuru olduğunu söyleyerek İbrahim Şahin'i aradığını, İbrahim Şahin'in ifadesinin alınmasına izin vermediğini, kendisinin de telefonla İbrahim Şahin'le görüştüğünü, ona Tarık Ümit olayının ucunun adamlarından Ziya ve Ayhan'a dayandığını bu nedenle kendisi de (İbrahim Şahin) dahil hep birlikte Maslak'a gelmelerinin şart olduğunu söylediğini, İbrahim Şahin'in bunun üzerine 'Böyle şey olur mu? Bunlar nereden kaynaklıyor, seni Mehmet Eymür mü yönlendiriyor?' dediğini, İbrahim Şahin'in bugüne kadar herhangi bir girişimde bulunmadığını, Tarık Ümit'in ailesi ile yapmış olduğu mülakatlardan, Tarık Ümit'in, İbrahim Şahin'in adamlarınca kaçırıldığı ve Abdullah Çatlı'ya teslim edildiğinden emin olduğunu, Tarık Ümit'in muhtemelen öldürüldüğünü ve Yalova taraflarında gömülmüş olabileceğini, bu kanaate sorgusu sırasında Avşar Kederoğlu'nu polis memuru Ayhan'ın telefonla araması ve Avşar'ın, 'neredesin?' şeklindeki sorusuna Ayhan'ın, 'Yalova tarafında' demesinin etken olduğunu. 

Silaha Baskı

Avşar'a ait taşıma ruhsatlı bir tabancaya el koyduğunu ve silahı balistik incelemeye göndereceğini, Avşar'ın silahının tekrar kendisine verilmesi için Jitem'de görevli bir çok arkadaşının kendisini telefonla aradığını, Avşar'ın 34 UA 932 plakalı beyaz renkli Opel Astra marka otomobilinin, polis memuru Ziya tarafından, Tarık Ümit'in kaçırıldığı gün Avşar'dan alındığını, Ziya'nın arabayı 3 gün sonra Oğuz isimli polis memuru ile birlikte Avşar'a teslim ettiğini, bu durumdan da şüphelendiğini, ancak Oğuz ve Ziya ile mülakat yapamadığını, Avşar'dan elde ettiği Ziya ve Ayhan'ın fotoğraflarını, Tarık Ümit'in en son görüldüğü ve akabinde kendisini almaya gelen iki şahısla birlikte ayrıldığı Divan Pastahanesi personeline gösterdiğini, ancak bir netice elde edemediğini. 

Meydan Boş Değil

Tarık Ümit'in devlete yapmış olduğu hizmetleri bildiğini, bu işin peşini bırakmayacağını, meydanın boş olmadığını, bugüne kadar yapmış olduğu araştırmaların ucunun resmi şahıslara dayanmasından ötürü çok fazla mesafe alınmadığını, Abdullah Çatlı ve Arnavut Sami hakkında bilgi topladığını, bu şahısları sorgulayabileceğini , bu konuda MİT'in de kendisine destek vermesi ve elde edilen belge ve bilgilerin soruşturmanın açıklığa kavuşması açısından kendisine gönderilmesi gerektiğini" belirtir.

POLİS MEMURLARI AYHAN AKÇA VE ZİYA BANDIRMALIOĞLU 

Altıntaş ayrıca Tarık Ümit'in ailesinin evde kaybolan bazı belge ve silahlardan ötürü MİT'i sorumlu tuttuklarını, bu konuda aile fertleriyle görüşülmesinde fayda gördüğünü ifade ederek MİT görevlilerine kendi iş ve ev telefonları ile polis memurları Ziya ve Ayhan'a ait vesikalık resimleri verir, ayrıca Avşar Kederoğlu'na ait cep telefonunun 0532-211-3427, polis memuru Ayhan'ın ev telefonunun ise 212-548-2929 olduğunu söyler. 
MİT görevlileri, Astsubay Ahmet Altıntaş'a, teşkilatın konuyla yakından ilgilendiğini, Tarık Ümit'in kaçırılmasından bugüne kadar, mümkün olan bütün çabanın sarf edildiğini, icrai yetkileri olmadığı için olayın üzerine direk olarak gidemediklerini belirterek konuyla ilgili her türlü desteği vereceklerini ifade ederler ve Astsubay Altıntaş'a irtibatı devam ettirebilmek için kendi telefonlarını verirler. 
MİT görevlileri, Ziya ve Semih isimli polis memurlarının, Cahit Kocakaya'ya yönelik operasyonda kullanılmak üzere çaldıklarını söyledikleri beyaz Reneolt arabanın Avşar Kederoğlu'na ait 34 UA 932 plakalı beyaz renkli Opel Astra olmasının mümkün olabileceğini ve bu arabanın Tarık Ümit'in kaçırılması olayında kullanılmış olmasının ihtimal dahilinde bulunduğu şeklindeki kanaatlerini de belirtirler.

Önemli Bir Şahit

23 Mart 1995 - MİT görevlileri 23.03.1995 günü Tarık Ümit'in akrabası C.G. ve arkadaşı A.E. ile görüşürler. Bu görüşmede C.G.;
" Tarık Ümit’in kaçırıldığı gün saat: 21.15`te Bağdat Caddesinde bulunan Divan Pastahanesi’nin restoran bölümünde Baha Şen isimli bir tanıdığı tarafından görüldüğünü, eşi ile pastahaneden alış veriş yapan Baha'nın, eşi alış verişe devam ederken Tarık Ümit'in yanına giderek masasında oturduğunu ve sohbet ettiğini, konuşma sırasında Tarık'ın Baha'ya, 'İbrahim Şahin'i bekliyorum' dediğini, bir süre sonra masalarına gelen uzun boyu bir şahsın (Ayhan Akça veya Ziya Bandırmalıoğlu olduğu tahmin edilmekte) , Tarık Ümit’e saygı ile selam vererek, 'İbrahim Şahin’in 21.30’da evde beklediğini' söylediğini, bunun üzerine Tarık Ümit'in bu şahsa, 'arabadaki arkadaşını da çağır, birlikte yemek yer, öyle gideriz' dediğini, bilahare Baha'nın eşinin alış verişi bitirmesi üzerine oradan ayrıldığını söylediğini" belirtir.
C.G., bu bilgiyi Jandarma Astsubay Ahmet Altıntaş'a bildirdiklerini, adı geçenin Ziya Bandırmalıoğlu ve Ayhan Akça isimli polis memurlarının fotoğraflarını Baha Şen'e gösterdiğini, ancak Baha Şen’in resimlerden söz konusu şahısları teşhis edemediğini, MİT görevlilerine iletir.

Şahitler Kayıp

MİT mensupları Baha Şen ile görüşmek isterlerse de kendisine ulaşamazlar. Tehdit aldığı ve büyük bir korkuya kapıldığı tahmin edilen Baha Şen, evini, telefonlarını değiştirerek, Tarık Ümit'in sevgilisi Nur İnugur gibi birden bire ortalardan kaybolur.
MİT'çe yapılan tetkikte, Tarık Ümit’e ait 0532-312-8105 nolu cep telefonu, 02 Mart 1995 günü saat 19:21'de Avşar Kederoğlu adına kayıtlı bulunup Ziya Bandırmalıoğlu ve Ayhan Akça isimli polis memurları tarafından kullanıldığı anlaşılan 0532-321-1675 nolu cep telefonu tarafından aranarak 106 saniye süreli bir görüşme yapıldığı tespit edilir. Bu görüşme Tarık Ümit'e ait cep telefonu ile yapılan son görüşmedir. 
Bu gelişmeleri takiben Jandarma Astsubay Ahmet Altıntaş, tahkikattan alınır ve bilahare Diyarbakır’a 7. Kolordu Komutanlığına bağlı Asker Sevk ve Dağıtım Merkezi emrine atanır.

Tayin ve Tehdit

Tahkikatı başarılı bir şekilde yürütüp, doğru iz üzerinde ilerleyen Astsubay Ahmet Altıntaş, Diyarbakır'da pasif bir göreve atanınca, başına gelebilecekleri anlar. Susmayı ve bu konuda konuşmamayı yeğler.
Jandarmanın tahkikatını durdurabilen, yapılan tahkikatları yok saydıran, bu konuda Ahmet Altıntaş'a, TBMM ilgili komisyonunda yalan beyan verdirebilen, tahkikat yürüten İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesine Jandarma yetkililerine "Jandarmanın Tarık Ümit konusunda yürüttüğü bir tahkikatta bir netice alınmadığını, bu konuda herhangi bir bilgi, belge ve ifade tutanağı bulunmadığını" söylettiren büyük güç kimdi? Diğer faili meçhul cinayetlerle benzerliği bulunmayan Tarık Ümit olayı neden örtbas ediliyordu?
Dizinin bir önceki bölümündeki Hakkı Yaman Namlı'nın anlatımına göre Jandarma Astsubayı Altıntaş'ın tayinini sağlayan kişi Abdullah Çatlı idi. O rica etmiş ve ricası yerine getirilmişti. Yerine getiren ise zamanın Jandarma Komutanı Teoman Koman'dı.
Hakkı Yaman Namlı, kendisi ile mülakat yapan görevliye şöyle diyordu: 
"Daha ilginç şeyler anlattı (Aydın Köstem). Beni sorgulayan Jandarma Astsubay Ahmet Altıntaş'ın da pasifize edildiğini, onu, Abdullah Çatlı'nın ricası üzerine Teoman Paşa’nın tayin ettiğini söyledi. Daha evvel bunu bana Çatlı’nın adamları da söylemişti. "Bak bunu tayin ettireceğiz" demişlerdi." 
MİT Görevlisi şaşırmış soruyor " Çatlı, Teoman Paşa’ya mı rica ediyor?" 

Hakkı Yaman Namlı " Evet". 

10.09.1996 - Astsubay Ahmet Altıntaş susturulmuştu ama MİT Kontr Terör Merkezi Başkanlığı, Tarık Ümit olayını incelemeye devam ediyordu. Kontr Terör Merkezi, 14 Ağustos 1996 günü bir mesaj göndererek, Diyarbakır Bölgesinden, Tarık Ümit olayını araştıran ve halen Diyarbakır'da görevli bulunan Astsubay Ahmet Altıntaş'la bir görüşme yapmasını ve adı geçende mevcut bilgi ve belgeleri almasını istedi.
Diyarbakır'ın ilk teması başarısızdı. Astsubay Altıntaş doğru bir şey söylemiyor, bilgi vermek istemiyordu. Kontr Terör Merkezi ısrar etti ve Diyarbakır Bölge Başkanlığı ikinci bir girişimde bulundu. 

Konuşmak İstemiyorum

Ahmet Altıntaş, bu görüşmenin başında " ilk görüşmede söylediklerinin dışında bir şey söylemek istemediğini, konu ile ilgili bütün bilgi ve dokümanların Mehmet Eymür ve yardımcısı Cengiz Bey'de (böyle biri mevcut değil) mevcut olduğunu" tekrarladı.
Görüşmenin sohbet havasına dönmesi üzerine Altıntaş " Tarık Ümit ile ilgili bütün gelişmelerin Mehmet Eymür tarafından bilinmesine rağmen bu konuda kendisinden bilgi talep edilmesine bir anlam veremediğini, MİT’in bu araştırmasının Tarık Ümit olayında adı geçen bazı üst düzey emniyet mensuplarının atamalarına veya kendisinin bu olayda ne derece bilgi sahibi olduğunu öğrenmeye yönelik olabileceğini düşündüğünü, Tarık Ümit’in kaybolduğu 02.03.1995 tarihinde Mehmet Eymür ile 2-3 kere cep telefonu ile görüşme yaptığını, Özel Harekat Daire Başkanı İbrahim Şahin ile de akşam saatlerinde buluşmasının olduğunu belirlediğini, Tarık Ümit, Askar Smitko ve Lazım Esmaeili'nin yanı sıra uyuşturucu ve kaçakçılıkla uğraşan günlük gelirleri 150 milyar TL'den aşağı olmayan Yener Kaya, Ömer Lütfü Topal gibi bazı işadamlarına yönelik faili meçhul cinayetlerden, Mehmet Ağar, İbrahim Şahin ve Mehmet Eymür'ün bilgilerinin bulunduğunu, ayrıca önemli mevkilerde bulunan bazı bürokratların da öldürülen işadamları ile menfaat ilişkilerinin olduğunu. 

Paraları Ağar veya Eymür'ün Adamları Aldı!

Kesinlikle öldürüldüğünü tahmin ettiği Tarık Ümit’in kaybolduğu tarihten (02.03.1995) sonra, bankalardaki büyük miktarda paralarının , Tarık Ümit kimliği ile bazı şahıslar tarafından çekildiğini öğrendiğini, söz konusu paraların, Tarık Ümit adına Mehmet Ağar veya Mehmet Eymür'ün adamları tarafından alındığını tahmin ettiğini, ayrıca bu dönemlerde iş adamlarından toplanan 40 milyon dolar civarındaki gayri meşru paranın da ortadan kaybolduğunu mezkur meblağın akıbetinin Mehmet Ağar ve Korkut Eken tarafından bilindiğini, bu konuda çok detaylı bir raporu bağlı bulunduğu İstanbul Jandarma Alay Komutanına verdiğini, ancak bir süre sonra kendisinin bu konuları araştırma görevinden alınarak Gazi olaylarının takibi ile görevlendirildiğini, daha sonra da hizmet yılının bitmemesine rağmen 1995 yılında Diyarbakır'a tayinen gönderildiğini " söyledi.

Kara Kaplı Klasör

Astsubay Ahmet Altıntaş ayrıca, zaman zaman makam odasında bulunan çelik dolap içerisindeki kalın bir klasördeki dokümanlardan faydalanarak "Tarık Ümit olayının öncesi ve sonrasında görevi gereği gelişmeler hakkında detaylı bilgi sahibi olduğunu, bu yüzden sürekli öldürülme endişesi taşıdığını, kendisine yönelik muhtemel bir eylemin halen Emniyet ve MİT tarafından sabotaj ve öldürme eylemlerinde kullanılan eski PKK itirafçısı 'Yeşil' kod isimli Ahmet Demir (Yeşil Kod Mahmut Yıldırım PKK itirafçısı değildir) sahte kimlikli şahıs tarafından düzenlenebileceğini düşündüğünü, "Yeşil" kod isimli şahsa eylemlerine istinaden verildiğini tahmin ettiği 300.000 DM., 50.000 ABD Doları ve 7 milyar TL. civarındaki meblağlara ait banka dekontlarının elinde olduğunu" belirtti ve kendisi ile görüşen MİT görevlilerine, dosyasında bulunan Tarık Ümit'e ait 02.03.1995 tarihli cep telefon dökümünü, Yeşil'e ait ödeme dekontu ve kimlik fotokopisi ile İbrahim Şahin'in toplu bir yemek sırasında çekilmiş fotoğraf fotokopisini gösterdi. Diyarbakır MİT görevlileri, Ahmet Altıntaş'ın bu olayın araştırılmasından tedirgin olduğunu müşahede ettiklerini belirttiler.
Evet, birileri Ahmet Altıntaş'ı fena halde korkutmuş, aynı zamanda Mehmet Eymür'e karşı da yönlendirmişti. Altıntaş, kendisiyle ilgili görüşme isteğinin Mehmet Eymür'den geldiğini bilmeden, Diyarbakır'daki MİT görevlilerine Mehmet Eymür'ü çekiştiriyor, yürüttüğü tahkikatla ilgili bilgiler arasına "Aydınlık Gazetesi" mahreçli uydurma iddiaları sokuşturmaya çalışıyordu.

Kızgınlık Sözleri ve Mükafat

Bu görüşmede, Astsubay Ahmet Altıntaş'ın elinin altında Tarık Ümit olayı ile ilgili, resmi makamlara intikal ettirmediği kalın bir tahkikat dosyası bulunduğu, ayrıca adı geçenin İstanbul Jandarma Komutanlığına bu konuda teferruatlı bir rapor verdiği anlaşılmıştı.
Astsubay Ahmet Altıntaş, bu korku ile yaşayıp, kendini unutturmaya çalışırken, Mehmet Eymür'ün, TBMM Susurluk Araştırma Komisyonunda "tahkikatı yürüten Jandarma Astsubayı" olarak adını belirtmesinden son derecede rahatsız oldu. Aynı komisyonun karşısına çıktığında, sıkıştırılınca kontrolünü kaybedip  
" O Eymür'ün boğazını sıkmalı" deyiverdi.
Araştırma komisyonu Altıntaş'ın kendilerine yalan söylediğini anlamış ve bir daha dinlenmesini kararlaştırmıştı. Ancak komisyonun süresi bitti ve Ahmet Altıntaş da sorgu ve sualden kurtuldu.
Altıntaş, susarak imtihanını başarı ile atlatmıştı. Bir süre sonra mükafatını gördü ve Giresun Jandarma Komutanlığı emrine atandı.

http://www.atin.org/detail.asp?cmd=articledetail&articleid=279

27. Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

UYUŞTURUCUDAN SUSURLUK'A BÖLÜM 25

UYUŞTURUCUDAN SUSURLUK'A  BÖLÜM 25



Bir Dolandırıcı ve İki Olay
28/10/2000 - 11:00 
Atin,


Astsubay Seyit Ahmet Altıntaş'ın TBMM Susurluk araştırma komisyonuna neden yalan beyanda bulunduğunu, neden " Mehmet Eymür'ün boğazını sıkmak lazım" dediğini tahlil etmeden önce, olayların gelişmesini daha iyi anlamak etmek için konuyla ilgili iki olaya yer vermek istedik. 

Birinci Olay: 1995 yılının Eylül ayı.

MİT'teki "Özel Kuvvetler orijinli" emekli subaylar, Orhan Çoban, Yavuz Ataç ve Kaşif Kozinoğlu, Genelkurmay'dan gelen bir talep üzerine özel bir silah alımı ile uğraşıyorlar.
Moskova'da bürosu bulunan bir Avusturya şirketi, üst düzey bir Rus generalinin; elinde bulunan 1500 adet RPO silahını TSK'ne teklif etmiş ve bu maksatla Genel Kurmay ve Kara Kuvvetleri Komutanlığı'nda görüşmeler yapılmış. 
Silah, TSK'nın ilgisini çekiyor. Ancak söz konusu silahların, ihale yolu ile açık olarak satın alınması mümkün değil.

TEM 

MİT'teki emekli subaylar, Sovyet yapısı silahların Türkiye'deki pazarlayıcılarından TEM Şirketi sahibi Aydın Köstem ile irtibat kuruyorlar. Aydın Köstem eski görevlerinden tanıdıkları, mutemet bir şahıs. Mehmet Cemal Kulaksızoğlu ve Rüzgar Güvenlik'in sahibi İrfan Özcan'la aynı ekipten.
Aydın Köstem, "deneme maksadı ile kullanılacak 3 çift RPO silahını bizzat kendisinin Moskova'ya giderek, getirebileceğini, bunun toplam maliyetinin 20 - 25 bin dolar olacağını" söylüyor.
MİT'çi emekli subaylar, MİT örtülü ödeneğinden 15 bin dolar alarak Aydın Köstem'e veriyorlar.
Aralık 1995'e kadar Aydın Köstem'den ses seda çıkmıyor. Köstem, 10 Aralık 1995'de MİT'teki muhataplarını arıyor. "Avusturya şirketi deneme maksadı ile ilk etapta, 10 çiftten aşağı silah vermeyi kabul etmiyor". diyor ve bu silahları getirebilmek için 35 bin dolar daha para istiyor.
MİT'çi emekli subaylar, bu hususu Genelkurmay yetkililerine ilettiklerini ve kendilerine "Sayın Genel Kurmay Başkanı bu konuya çok önem veriyor, 35.000 ABD dolarının da teşkilatınızca ödenmesi uygun olur" dediklerini rapor ediyorlar.

Sonra ne mi oluyor?

Aydın Köstem, silahları temin edemediğini ve parayı harcadığını söylüyor. Yani banka dolandırıcılığından sabıkalı Kulaksızoğlu ekibi MİT'i de dolandırıyor.

İkinci Olay: 

İkici olayı, yakın tarihte yollanan bir belgeden öğrendik.
Birinci olaydan tam iki sene sonra, 24 Aralık 1997.
Susurluk olayları bütün şiddeti ile gündemde, MİT Kontr-Terör Merkezi Başkanı Mehmet Eymür görevden alınarak ABD'ye gönderilmiş, MİT'in en aktif ünitesi olan Kontr-Terör Merkezi pasifize edilmiş, personeli dağıtılmış.
Tarık Ümit'in ortağı Hakkı Yaman Namlı, Ankara'da MİT'ten bir yetkili ile görüşüyor ve başından geçenleri anlatıyor.

Süper Müfettiş!

KUTLU SAVAŞKonuşmanın bir bölümünün ikinci olayla doğrudan ilgisi yok. MİT'in gizli operasyonlarını kamuoyuna açıklarken, "banka yolsuzluklarına" gizlilik damgası koyan Kutlu Savaş'la ilgili. 
MİT'ten öğrendiği bilgileri "Mesut Yılmaz"a aktaran ve Yılmaz'ın bu bilgileri "Turgay Ciner" gibi kişilere "şantaj unsuru" olarak kullanmasını sağlayan "Süper Müfettiş!"
Danıştay'ın nihai kararından sonra, eylemleri ve iftiraları nedeniyle hakkında "tazminat davası" açmayı planladığımız 3-4 kişiden biri.
Konuşmada bizim de sonradan öğrendiğimiz bazı önemli unsurlar var: 

Hakkı Yaman Namlı MİT Görevlisine anlatıyor:

HYN: Kıbrıs'a gelen Maliye Müfettişlerinin sorgu - sualinden sonra, aile dostumuz, eski Ticaret Bakanlığı Genel Müdürü ve Kıbrıs Hava Yolları’nın Genel Kurul Başkanı Sabahattin Beyaz vasıtasıyla Kutlu Savaş'a gittim. 
"Başıma böyle bir şey geldi, Maliyeden dolayı ve bunun sizden kaynaklandığı kanaatindeyim, çünkü normal denetleme her sene oluyor, bu sene Kıbrıs’a gelen müfettişler, sizin adınızı vererek, 'Mehmet Ağar'ın hesabı var mı, Mehmet Eymür’ün hesabı var mı, ortaklığı var mı?' gibi sualler sordular. Ben de rahatsız oldum." dedim. 
Kutlu Savaş’a bir hışımla gitmiştim, aslında hata etmişim, "ben sizi tanımıyorum" dedi. 
Bir saat kadar görüştük. MİT'le ilişkim olup olmadığını sordu. Ben de "Mehmet Eymür'le 1987’de tanıştım" dedim. (Not : Mehmet Eymür, Hakkı Yaman Namlı'yı ilk kez 1993 yıllarında, emekli olduğu sırada, İstanbul'a yaptığı bir seyahatte, Tarık Ümit'in yanında görmüştür. Tarık Ümit, bir banka kuracaklarını söyleyerek, Hakkı Yaman Namlı'yı 'bankacı' ortağı olarak tanıştırmıştır.)

İfadeleri İstiyorum

"Tekrar görüşelim, size bazı sorular sormak istiyorum, askere ve DGM'ye verdiğiniz ifadeyi istiyorum" dedi. Sözde benim verdiğim ifade kayıpmış. 
Görevli: Siz askere ne zaman ifade verdiniz? 
HYN: Tarık kaybolduğunda, Ahmet Altıntaş’a. Neyse o ifadeyi götürdüm. Mehmet Eymür’ü aradım, anlattım. "Git bakalım bir görüş" dedi. İki saat elli dakika sürdü. 
Görevli: Ne zamandı bu? 
HYN: Geçen hafta. Sizleri aradım, sonunda bulamayınca Mehmet Ağabey'e faks çektim, "Ağabey, ulaşamıyorum, lütfen beni aramalarını söyleyin" dedim. 
Ondan sonra ben Kutlu Bey’le görüştüm, ilginç gelen konuları not aldım. 
"Tarık’ın ne derecede faili meçhul cinayetlere bulaştığını, Eymür’ün bunlarla bir ilgisi olup olmadığını, benim Yeşil’le görüşüp görüşmediğimi, bizle ortaklığı, hesabı olup olmadığını, daha çok Eymür’ün hesabı olup olmadığını, Eymür'ün Adil Öngen’le ilişkisinin ne olduğunu, benin ilgimin olup olmadığını" sordu. 
Eymür'ün Paraları Nerede?
"Seni çalıştırdılar mı, sana, iş yaptırdılar mı?" dedi. Kanaatim, bir takım kişiler ve kuruluşlar, benim Eymür’ün ve ekibinin bir takım maddi işlerini yaptığım, yönettiğim ve paralarını sakladığım imajını vermiş. 
Görevli: İkinci görüşmeyi ne zaman yaptınız? 
HYN: Geçen hafta Salı. Biz görüşürken iki Bakan aradı, hiç kimseyi bağlatmadı. 
"Senin güvendiğin insanlar beşinci elden para almışlar, bunu biliyor musun?" dedi. "Görmedim, duymadım" dedim. Eymür için diyor bunu. 
"Peki senden ne istediler" dedi, "yurtdışındaki görüştüğüm şahıslar ile ilgili, şu anda detayı size anlatmak durumunda değilim" dedim. 
"Mesela Lübnan’a Suriye’ye gittin mi?" diye sordu. Ticaret için gittiğimi söyledim. "Belçika’ya, Hollanda’ya, Romanya’ya gittin mi?" Gittim tabi, oraya da ticaret için gidiyorum ama özel bir iş yapmak için değil. 
İlk önce Ağar’ın üzerinde durdu. Ağar’ın üzerinde şey yapmayınca ikinci görüşmede, “Siz onların elemanıymışsınız, sizi zaman zaman kullanıyorlarmış,” dedi. 
Görevli: Ağar için mi soruyor bunu? 
HYN: Hayır, Eymür için soruyor. “Sence Eymür’ün onunla ilişkisi var mı?” diye soruyor. 

Görevli: Kimle? 

HYN: N esim Malki üzerinde çok durdu. Tarık’tan dolayı tabi. Tarık, Malki ile görüşüyordu. Bir takım paralar almışlar, Tarık ve ekibi, Korkut ve ekibi, Ağar ve ekibi. "Bunlar sizle bağlantılı mı, Sence bu paralar nerede, Kıbrıs’ta mı?, hesapları var mı?" diye sordu. 
İşte bana 10-15 tane isim saydı, "sizde bunların hesapları var mı, faaliyetleri oldu mu?" Yeşil’i dahi sordu 'Ahmet Demir' diye. Ben de Tarık’la birlikte bir kere gördüğümü söyledim. Eymür ve ekibinin neler yaptığını sordu. 
Görevli: Peki Eymür’le görüştüğünüzü söylediniz mi? 

Eymür'le İrtibatım Var, Teşkilat'la Yok!

HYN: Görüştüğümü söyledim. Teşkilat’la irtibatım olduğunu söylemedim. Tarık’la beraber Eymür’le Ankara’da görüştüğümü söyledim. Bana Zafer'i, Turan'ı sordu. Tarık Bey zamanında görüştüğümü fakat bir beraberliğim olmadığını söyledim. 
Görevli: Şimdi şöyle sorayım, Teşkilattan kimlerle görüştüğünüzü söylediniz? 
HYN: O bana isim verdi, ben ona evet - hayır dedim. Ben ona isim vermedim. “Bu son zamanlarda, 93-94’de kimle görüştün", Mikail’i sordu bana, Ali Yasak’ı sordu. 
Görevli: Mikail’i ne olarak sordu? 
HYN: "Nereden tanıyorsun, nasıl tanıyorsun, onun sizinle bağlantısı var mı?" diye sordu. "84’de yurtdışında tanıdığımı, İstanbul’da, Ankara’da ticareti faaliyetlerimiz olduğunu" söyledim. Drej Ali’yi sordu, Korkut Bey’i, İbrahim Şahin’i, Çatlı’yı tek tek sordu. Ben de mahkemeye verdiğim ifadenin aynısını ona da verdim. 
İkinci konuşmada “Eymür’ün hesabı var mı, sizinle iş yaptı mı maddi manevi?” Tabi bu vesileyle Erol Evcil’i, Adil Öngen’i, Alaattin Çakıcı’yı, onlarla bir araya gelip gelmediğimizi sordu. " Adil beyle 3-4 defa görüştüğümü, komşu olduğumuzu ama bir yakınlığımızın olmadığını" söyledim. Bana Tarık’ın Korkut’la olan diyaloğunu sordu. Görüştüklerinin, daha sonra aralarının açıldığını, Tarık’ın Korkut’a araba hediye ettiğini, onları ve sair hep sordu. "Sizce Eymür’ün haberi var mı, onun bilgisi dahilinde mi oldu” ben de gazetede okuduklarımdan ve duyduklarımdan Tarık Bey’in çok yönlü bir insan olduğunu, bir çok kuruluşla görüştüğünü, "bizzat görüştüğünü görmedim" dedim. 

Eymür'den mi, Ağar'dan mı?

Sonra pasaportları sordu bana, bende olup olmadığını sordu, "hayır" dedim bende yok. "Onları Eymür’den mi aldın, Ağar’dan mı?" dedi. 
Ben dedim, Tarık beyin ofisinde silah ruhsatı, plaka, Ağar imzalarının olduğunu gördüm. 
Her sorduğu sorunun arkasından, "Eymür’den mi, Ağar’dan mı?" diye soruyor. 
Pasaportlara ve plakaya cevap verdim. Sonra başka plakalar sordu bana, 34 ZA ZU bir sürü plaka. Bende tanımadığımı, benim tanıdığım plakanın 34 AY 26 olduğunu, onu teslim ettiğimi söyledim. 
Görevli: Belgesi var mıydı sizde? 
HYN: Bir kopyası vardı bende, kendisine verdim. 
"Ağar seni aradı mı?" diye sordu, "Hayır dedim beni kimse aramadı", sadece Çatlı’nın ziyaretini, beni tehditlerini ve benle iş yapmak istemesini belirttim. "Bu arada bana ölüm tehdidi geldi Haluk Kırcı’dan" dedim. "Ayağını denk alsın, aleyhimde çok konuşuyor" diye. Sonra ülkücülerle ona haber gönderdim beni arasın diye, aramadı öyle kaldı dedim. 

Teoman Paşa'yla Görüşüyor musun? 

TEOMAN KOMAN"Teoman Paşa’yla görüşüp görüşmediğimi" sordu. Bir kere 92 veya 93’de Tarık Beyin ofisinde gördüğümü söyledim. 
"İbrahim Şahin’le görüşüp görüşmediğimi, beni tehdit edip etmediklerini" sordu. Yaşar Öz olayını anlattım. 
Bana “ben senin konunu araştırdım, arkasında biz yokuz, demek ki şirket var” dedi. Sizin kurumu kastetti. “Bana ne Kıbrıs’tan , bu işin arkasında Jandarma'nın, Emniyet’in olduğunu biliyorum” dedi. 
Bana bu Savaş Buldan’a Ağar’ın adamı gitmiş, haraç istemiş, onu sordu, "tanıyor musun?" dedi. Muhsin Korman’ı sordu, evet dedim, tanıyorum, "Kaşif diye bir asker tanıyor musun?" diye sordu. Hayır dedim. 

Görevli: Neyin arkasında? 

HYN: Susurluk’un. "Bunun Kıbrıs’la bir alakası yok, Kıbrıs anten, esas kaynak burası, ondan sizin üzerinize gidiliyor, basına bilgi veren ya Emniyet ya da MİT’tir" dedi. Ayrılırken benim cep telefonumu aldı, kartımı aldı. "Tekrar görüşeceğiz, sizinle işlerimiz olacak" dedi. Ondan sonra bana uzun uzun intibalarını anlattı. 

Görevli: İntibaları neymiş? 

HYN: "Bu işin hesabını kimsenin veremeyeceğini, çoğu işin 'okeysiz' yapıldığını, Tarık Bey'in ve onun kullandığı kişilerin bundan dolayı hedef olduklarını, aralarında mutlaka maddi manevi itilafların çıktığını, bu işin bir hesaplaşması olduğunu, arada insanların ezildiğini" söyledi. 
Benim kara para, uyuşturucu gibi işlerle ilgim olmadığını söyledim. "Sen hedef değilsin, Eymür ve ekibi hedef, şu anda onlar tasfiye halinde, bir takım 'okeysiz' işler yapmışlar, nasıl olur devlet memuru, bunu bile bile yapar" dedi. 
Ağar’dan bahsetti, Yaşar’dan bahsetti. Onların görevi yakalamak, durdurmak dedi. 

Görevli: Bunları Eymür için mi kullandı? 

5'nci Elden Alınan Para

HYN: Hem Eymür için, hem Ağar için kullandı ama daha çok Eymür için kullandı. Sanki "bunu git Eymür’e anlat" demek istiyor. Bende, Eymür'e inandığımı, güvendiğimi, kendisinin haysiyetli olduğuna inandığımı söyledim. 
“O zaman niye sürüldü?” diye sordu. Ben de bilemem diye cevap verdim. 
"Eymür’ün 5. elden para aldığı duyumlarının olduğunu" söyledi. Benim şahsi kanaatim kafasında yanlış oluşumlar var, bu oluşumları raporuna da yansıtacağı kanaatindeyim. Çünkü bana bir şey anlattı, bir paragraf gibi, "bu raporda yer alacak" dedi. 

Görevli: Ne içeriyordu bu? 

HYN: İşte bu "okeysiz" işler. Kürtler öldürülmüş ve saire. Çünkü Ayhan mı, Ziya mı bilemiyorum bir polis yakalanmış İstanbul’da, ifadesinde demiş ki, "Biz görev insanlarıyız, bazı işleri eğitim, görev gereği yaptık. Daha sonra gördük ki amirlerimiz, üstlerimiz kadeh tokuşturuyorlar". 
"Hepsinin verecek hesapları var dedi, bu Teoman Paşa’yı da kapsıyor, çünkü bu işin kaynağı Jandarma, Emniyet, MİT" dedi. Bu tip şeylerin raporuna da yansıyacağına ben kanaat getirdim. 

ANAP'ı Bitirmek İçin Yazıyorum

Bu işlerin kaynağının Ağar olduğunu, yetkilerini fazlasıyla kullandığını söyledi, "Ağar’la askerlerin arasında mutlaka diyalog var, bir takım destek aldı ki bunları yaptı" dedi. Bu cümleyi bitirirken, "siyaset de bunu yerine getirmezse ANAP biter. Zaten belki de ANAP’ı bitirmek için bu raporu yazıyorum, yani bu rapor çıktığında gerekli yaptırımların yerine getirilmeyeceğinden korkuyorum. Bu ANAP’ı bitirir, belki de benden bu isteniyor" dedi. 
Bana “Türkiye’de para aklayan kuruluş var mı?" dedi. Ben de "en büyüğünün devlet olduğunu, ... Bankası ve ... Bank, bunlar tescilli" dedim. 
"Kıbrıs’ta edindiğim izlenimlere göre 'Kent Bank', 'Atlas Bank' tır. Çünkü orada 186 milyon dolar 'cash' para var, bunların içinde Ali Yasak da var, Bedrettin Dalan da var" dedim. 
Hakkı Yaman Namlı'nın, Kutlu Savaş'la ilgili anlatımı bu kadar.

TEM'e Dönüş

Namlı bu görüşmede MİT'teki ilgili görevliye bir başka hususu da aktarmış. anlattığı diğer konu ikinci olayımız: 
HYN: Bana ülkücülerin tanıştırdığı bir şahıs var, Aydın Köstem. Bu adam benimle 1 senedir kontakta. Bir kredi mektubu talep etti benden, Avusturya’da falan bağlantıları var, zaman zaman telefonda görüşüyoruz, bununla bir iş olmadı. 
Daha sonra bununla görüştük, bunu yeri Ankara'da Katip Çelebi sokakta. Büro telefonu 467 05 07, kapısında TEM diye bir levha var. 
Benimle, bana bir tek şey sormaksızın 45 dakika konuştu, "MGK’da siz konuşuldunuz, MGK’na ben rapor veriyorum, Kuzey Irak’ta ve Şırnak’ta kaldım, sizin kim olduğunuzu biliyorum, kardeşiniz Hakan falan" dedi. 
“Sizin Eymür grubunda yer aldığınızı, sır sahibi olduğunuzu, riskli bir insan olduğunuzu biliyorum, MİT’te hiç bir iş ciddi yapılmaz, askerler Kontr Terör’ün başına bir asker getirmek suretiyle burayı toparlayacaklar, bütün politikayı ve bilgileri Askeri İstihbarat yönetecek, Eymür sizi kullandı, siz bunun farkında olmadınız, basının üstünüze gelmesinin arkasında MİT var, kendi yaptıkları işleri örtbas etmek için bunları yapıyorlar ama asker buna uyandı ve orayı tasfiye etti, MİT’i kontrole aldı" dedi. 

Çevik Bir'le Tanıştıracağım 

ÇEVİK BİR Yeşil’in de fasa fiso olduğunu, onu eskiden beri tanıdığını söyledikten ve beni bir hayli övdükten sonra “Siz bize, JİTEM'e transfer olacaksınız, ben sizi sosyal bir ortamda mutlaka Çevik Bir ile bir araya getireceğim" dedi. Benim yurtdışında bir takım faaliyetlerde yer almamı istedi. Altı kişinin öldürülmesi olayını örnek verdi, bunun JİTEM’in işi olduğunu söyledi. 
Bana “bize transfer olacaksın” dedi. Ayrıca, bir proje varmış, kararı alınmış, Avusturya teknolojisi ile Kıbrıs'ta bir el bombası üretilecekmiş, bu şirketin yönetim kuruluna beni istiyor, Hasan Kundakçı da gelecekmiş. 
Bana çok ilginç şeyler anlattı, Eymür ekibinde yer aldığımdan dolayı ben tasfiye listesindeymişim, o ekibin çok yanlışı olduğunu, KTM’nin pasifize edildiğini, bir yarbay veya albayın geleceğini söyledi. Konuşulanları kimseye söylemememi tembihleyerek, yurtdışında ne gibi imkanlarım olduğunu sordu. 

Çatlı'nın Teoman Paşa'dan Ricası

Daha ilginç şeyler anlattı. Beni sorgulayan Jandarma Astsubay Ahmet Altıntaş'ın da pasifize edildiğini, onu, Abdullah Çatlı'nın ricası üzerine Teoman Paşa’nın tayin ettiğini söyledi. Daha evvel bunu bana Çatlı’nın adamları da söylemişti. "Bak bunu tayin ettireceğiz" demişlerdi. 
Görevli: Çatlı, Teoman Paşa’ya mı rica ediyor? 
HYN: Evet. "Kesinlikle bize transfer olmalısın, ancak böyle kurtulursun, ben senin Türkiye’deki problemini, yanlış imajını silerim, sen o ekiple ilgili çok şey biliyorsun, bu altı kişinin öldürülmesi olayının devamı gelecek," dedi. 
"Bu faili meçhullerle ilgili Kürtlerden para aldılar, onu başka yere sevk ettiler, bundan haberin var mıydı?. Askerler Eymür’e dürüst olmadığı için garez, Kuzey Irak Politikası MİT'ten alındı, askeri istihbarata verildi" dedi. 

Görevli: Size nasıl ulaştı bu şahıs? 

Çatlı'nın 2,5 Milyon Dolarlık Çeki

HYN: Biz bunla 1,5 yıl önce telefonda tanıştık. Bu Çatlı’lar ofisimi bastığında, Saadettin Gündoğan diye meşhur bir ülkücü var, onunla Kıbrıs’ta bir yemekte tanışmıştım. Bu Çatlı'nın Kıbrıs'ta görüştüğü yegane insan. Aydın Köstem de Saadettin’le çok sıkı fıkı. Bir de bizim First Merchand Bank'tan çek tahsil etmek isterken yakalattığımız Murat Sükan vardı. (NOT: Aralık 1996'da, Murat Sükan (Cep telefonu 0542.533-0476), Ercüment Kanık ve İlhan isimli şahıslar Kıbrıs'taki First Merchand Bank'a müracaat ederek, Credit Lyonnais isimli Fransız bankasına ait ve Baysa - Mehmet Özbay adına yazılı yaklaşık 2,5 milyon dolar değerindeki çeki (12,5 milyon Fransız Frangı) tahsil etmek istediklerini belirtirler. Çek ile birlikte Susurluk kazasında ölen Abdullah Çatlı'nın "Mehmet Özbay" adına bastırılmış kartvizitini de verirler. Durumun Kıbrıs ve Türk Polisince öğrenilmesinden sonra Murat Sükan İstanbul'da yakalanır ve Fatih Savcılığına teslim edilir. Basın'ın fazla üzerinde durmadığı bu çekin, uyuşturucu parasının aklanması ile ilgili olduğu sanılmaktadır.) 

İki JİTEM'ci Kol Kola

Aydın Köstem, 43 yaşlarında, evli, asker kökenliymiş, bürosunun duvarlarında çeşitli av silahları, çelik yelekler asılı, Kuzey Irak’ta çekilmiş resimleri var. Dikkatimi çeken resimlerden biri Sami Hoştan ile kol kola çekilmiş olan resmiydi. 
Takip eden konuşmalar kara para ve bankacılık konusunda. En son sözü MİT görevlisi söylüyor ve görüşme bitiyor. 
Görevli: Her şeyden önce sizin şu olayların sonuçlanması lazım. Mümkün mertebe bizle irtibatınız olduğunu saklayın. Ailenizle bile konuşmayın lütfen. 

Evet, bizim zamanında çok önem vermediğimiz ve Tarık Ümit'in yardımcısı olarak nitelendirdiğimiz Hakkı Yaman Namlı galiba Susurluk konusunda hepimizden daha çok bilgi sahibi. Ancak bilgilerini ve ilişkilerini istediğinde, kendi zamanlamasına göre veriyor...

http://www.atin.org/detail.asp?cmd=articledetail&articleid=272

26. CI BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***


UYUŞTURUCUDAN SUSURLUK'A BÖLÜM 24

UYUŞTURUCUDAN SUSURLUK'A  BÖLÜM 24



Seyit Ahmet Altıntaş,
11/10/2000 - 11:00 
Atin,


Bir önceki dizi bölümünde Avşar Kederoğlu'nun ifadelerine yer vermiştik.
Bu bölümde Avşar Kederoğlu ile aynı gün, ancak ondan önce, yani aynı günün sabahı ifade veren Jandarma Astsubay Seyit Ahmet Altıntaş'ın ifadesine yer veriyoruz.
Astsubay Ahmet'in anlattıklarını hep birlikte izledikten sonra Jandarma'ca yapılan bu tahkikati yorumluyacağız.

Seyit Ahmet Altıntaş 
13 Ocak 1997


BAŞKAN - Toplantıyı açıyorum. Ahmet Bey, konuyu bilmiyorum izah etmeye gerek var mı, biz, yasa dışı örgütlerin devletle olan bağlantılarıyla Susurluk'ta meydana gelen kaza olayının arkasındaki ilişkilerin aydınlığa kavuşturulması amacıyla kuruları bir Komisyonuz. Sizi şunu için çağırdık: Tarık Ümit olayını biliyorsunuz. Bu konuyu, siz, sorusturmuş sunuz; zannedersem JİTEM elemanı olarak soruşturmuşsunuz veya Jandarma karakol komutanı olarak mı bilemiyoruz o ayrımı yapamıyoruz: ama, JİTEM de deniyor jandarma da fark etmez. Bu konudaki bilginize başvurmayı uygun gördük. Öncelikle, kendinizi çok kısa olarak tanıtarak: bu konularda bildiklerinizi lütfen anlatın; bilahare de sorularımız olacaktır.
SEYİT AHMET ALTINTAŞ - Benim ismim Seyit Ahmet Altıntaş. Kayseri 1964 doğumluyum. Kayseri'nin Merkez Yenimahalle nüfusuna kayıtlıyım; 1978 yılında askerî okula girerek Türk Silahlı Kuvvetlerinin jandarma sınıfına katıldım; 1982 yılında mezun oldum ve halen, bu yıla kadar, Türk Silahlı Kuvvetlerinde görev yapmaktayım. Tarık Ümit olayındaki görevim, İstanbul İl Jandarma komutanlığı İstihbarat Şubesinde İstihbarat elemanı olarak görev yapmaktaydım. Bundan bir buçuk...
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Onu tekrarlar mısınız.

Tahkikat Sonrası Diyarbakır'a 

SEYİT AHMET ALTINTAŞ - İstanbul İl Jandarma Komutanlığı İstihbarat Şube Müdürlüğünde istihbarat astsubayı olarak görev yapmaktaydım. Bundan bir buçuk yıl önce de Diyarbakır İl Jandarma Komutanlığına atandım. Halen, Diyarbakır İl Jandarma Komutanlığı İstihbarat Şube Müdürlüğü emrinde görevliyim. Bu kadar efendim.
BAŞKAN - O zaman, bizim, sizi çağırdığımız olayla ilgili yani, Tarık Ümit olayını siz soruşturmuş sunuz. Ne gördünüz, nasıl oldu?
SEYİT AHMET ALTINTAŞ - Tarık Ümit olayı, efendim, Mart ayının başlarında ne oldu; kırmızı bir taksi bulundu, Silivri'nin Kılıçlı Köyü yakınlarında bir taksi aracının bulunduğunu bize söylediler; ilgili karakol komutanı ve ilçe jandarma komutanı, orada, arabayla ilgili gerekli çalışmalar yapmışlar; arabanın, bilahare, Tarık Ümit'e ait olduğu yapılan araştırmalardan ortaya çıktı. Tarık Ümit'in ailesiyle irtibata geçildi; amcası bulundu. Amcası, illa amcasının şeyiyle arabanın doğruluk şeyi tespit edildi efendim; daha sonra da normal ilgili karakol araştırmasına başlandı. Ben, o zamana kadar olaya fiilen girmiş değilim. Olaya, Tarık Ümit'in kaybolma durumundan sonra girdim, fiilen başladım...
MAHMUT YILBAŞ ( Van) - Hangi karakoldu bu?
SEYİT AHMET ALTINTAŞ - Silivri Büyükkılıçlı Karakolu efendim; İstanbul İlinin Silivri ilçesinin Büyükkılıçlı Karakolu olayın tahkikatını yaptı; bildiğim kadarıyla da, arabanın kaybolmasıyla ilgili tahkikatı Silivri Cumhuriyet Savcılığına gönderdi efendim. Daha sonra, Tarık Ümit ile ilgili bir çalışma yapmam istendi benim ilgili komutanlıkça; İstanbul İl Jandarma Komutanlığının emri üzerine, ben, bu konuda bir çalışma içerisine girdim. Çalışmalarımızda değişik yerlerden baktık; arazi araması yaptık, kızıyla, amcasıyla ve çevrede gelen kişilerle birlikte Silivri İlçesini, Çatalca İlçesini, Tuzla civarlarını... Gelen her türlü ihbarı değerlendiriyorduk. Bölgede bulunan bir önemli öldürme olayı olduğu zaman hemen gidiyor bakıyorduk; araştırmalar yapıyorduk. Tabiî, bu, başlar başlamaz Mehmet Eymür telefon etmeye başladı; sık sık kızı, Hande Ümit Binici'yi arıyordu; kendisiyle sık sık görüşüyorlardı; zaten, daha sonra, tahkikat neticesinde Tarık Ümit ile MİT Müsteşarlığında çalışan Mehmet Eymür'ün çok sıkı aile ilişkilerinin olduğunu, zaman zaman ailece gidip gelindiğini...
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Mehmet Eymür sana mı telefon ediyordu?
SEYİT AHMET ALTINTAŞ - Hayır efendim, kızı Hande'ye telefon ediyordu, ben, yanındaydım yalnız; o aralarda, ben yanındaydım evinde; çok sık telefon ediyordu; kendisi görüşüyordu. Hatta ve hatta, Mehmet Eymür kızına telefonda diyordu ki "Babanı Abdullah Çatlı ve adamları kaçırdı" diye beyanda bulunuyordu, yoksa babanı öldürürler" diye kızına beyanlarda bulunmuştu, ben, o zamanlar, yanındaydım.
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Onu bir kere daha söyler misiniz, o cümleyi...

<Evde Çalışma İçerisine Girdik>

SEYİT AHMET ALTINTAŞ - Biz, evinde, bir çalışma içerisine girmiştik: yani, evinde evraklar var dediler, belgeler falan var... Biz, evinde yaptığımız çalışmalar esnasında, Mehmet Eymür sık sık şeyi arıyordu; tabiî, bunu, telefon kayıtlarından da bulabilirsiniz. Tarık Ümit'in ev telefonuyla, Mehmet Eymür'ün işyerindeki telefonun çok sık görüştüğünü, hatta, kaybolduktan sonra da sık sık görüştüklerini PTT kanalıyla isteyip, görebilirsiniz, alabilirsiniz efendim. Mehmet Eymür, "babanı Abdullah Çatlı ve adamları tarafından kaçırıldı" diye sık sık gazeteye beyan ver yoksa öldürürler diyordu. Tabiî, ben, o aşamada, Abdullah Çatlı'nın kim olduğunu bilmiyordum; yani, gerçekten bilmiyordum. Bunun haricinde, Mehmet Eymür üç elemanını göndermişti o bölgede şey yapmak için; hatta, o adamları geldi, benimle de görüştüler Tarık Ümit'in MİT Teşkilatının en üst düzeydeki ajanı olduğunu bana ilettiler. Mehmet Eymür'ün üç tane Ankara'dan görevlendirip geldiği kişiler efendim, kim olduklarını bilmiyorum; ancak, kimlikleri falan vardı. Buna, kızı Hande de şahittir ve oradaki çevre akrabalarda şahittir; çünkü, bir hayli akrabası gelmişti oralara.

Cep Telefonundan Yola Çıktım.,

Biz, bu ışıklar altında, zaten, MİT belli bir çalışma içerisine girmiş, MİT'in elemanları; bu çalışmalarda, biz de onlardan faydalanarak belli şeyler araştırmaya başladık. Tarık Ümit'in cep telefonundan yola çıktım efendim ben. Cep telefonun numarasını öğrendim. Cep telefonu numarasından PTT'ye gittim. PTT'deki Tarık Ümit'in en son görüştüğü kişileri, kimlerle görüştüğü konusunda kısa bir bilgi aldım; PTT'de görüştüğü en son numarayı buldum; numaradaki adresi tespit ettim. PTT'deki numara ve telefonda efendim, bir gün önce alınmış bir telefonmuş ve Afşar Kederoğlu üzerine kayıtlı bir telefonmuş efendim bu; daha doğrusu, Afşar Kederoğlu üzerine kayıtlı telefon; bir gün önce almış ve kullanmaya başlamış. Bunu, tabiî, daha Avşar Kederoğlu'nu bulduktan sonra şey yapıyoruz. Bu arada, hemen belirteyim, benim yaptığım bu çalışmalar, sadece, istihbarat çalışmaları; asıl araştırma falan, normal, ilgili karakol komutanının; yani, benim adlî bir görevim yoktu. İstihbarî bir çalışma içerisinde gönderdiler, benim, kanunen, adam alma veya tutma, gözaltına alma gibi bir yetkim olmadığını hemen kısaca, burada, belirttim efendim; sadece
istihbarat çalışması yapıyordum; mütalaa yapıp, durumu bildiriyordum. Avşar Kederoğlu'nun telefonunu buldum efendim. Telefondan adresine yola çıktım. 
Hatırladığım kadarıyla -aradan iki yıla yakın bir zaman geçtiği için bazı kısımlarını hatırlamayabilirim 
- 19-20 herhalde, o civarlarda, Avşar Kederoğlu'nun cep telefonuyla görüşüldüğünü tespit ettik.
BAŞKAN - Kim görüşmüş

Avşar'ın Telefonu

SEYİT AHMET ALTINTAŞ - Efendim, biraz sonra anlatacağım kimin görüştüğünü. Biz, Avşar Kederoğlu'nun adresini bulduk; Ataköy'de bir adreste kalıyormuş. Avşar Kederoğlu'nun adresine gittik, adresinde kendisini bulduk. Kendisiyle bir mülakat yapacağınızı söyledik, görüşebilir misiniz dedik; çünkü, kendisini falan gözaltına alma durumu söz konusu değil. Kendisi, bize, tabii dedi. Kendisine bahse konu telefonu sordum "senin bu telefondan Tarık Ümit'i da ha önceden tanıyor musun" dedim. Kesinlikle tanımadığını söyledi. Dedim "senin bu telefondan görüşülmüş" Benim o telefon bayramdan bir gün, iki gün önce mi Ayhan Akça ile Ziya Bandırmalıoğlu isimli özel harekatta görevli polis memurlarının aldığını söyledi efendim, onlar görüştü dedi. Bu telefon bana kayıtlı her ne kadar ise de, bu telefonla Ayhan Akça ile Ziya Bandırmalıoğlu görüşüyor dedi. Biz, kendisiyle mütalaa yaparken, efendim, telefon çaldı; arayan kişinin, sonradan, Ayhan Akça olduğunu, Özel Harekat Daire Başkanlığından görevli Ayhan Akça, İbrahim Şahin'in şöförü olduğunu sonradan öğrendim; Ziya Bandırmalıoğlu da İbrahim Şahin'in koruması efendim. Kendisiyle mütalaa yaparken, Avşar Kederoğlu ile mütalaa yaparken, yine, kendisine ait bir başka cep telefonundan telefon geldi; telefonla arayan kişi, Ayhan Akça idi. Avşar Kederoğlu, o akşam için, kendisiyle görüşme yapanın Ziya Bandırmalı olduğunu söylemişti; telefon geldi; telefondaki kişi Ayhan Akça idi. Ayhan Akça "ne yapıyorsun ne ediyorsun" dedi; o da "oturuyorum" dedi. Yani, bizim olduğumuzu söylemedi. Bizi, gel, Halkalı'dan al dedi. Onlar, her ne kadar Ankara'da görevli olmalarına rağmen İstanbul'daki Halkalı Polis Lojmanlarında oturmaktadırlar efendim. Halkalı Polis Lojmanlarına gidildi. Halkalı Polis Lojmanlarının yakınında bir yerde bulunurken telefon tekrar çaldı. Bu telefon çaldığında, kendilerini getiren şahsın Ataköy Polis Karakolunun yakınında bulunan bir parka bıraktığını, oraya gelip almalarını söyledi. Biz de, bunun üzerine, oraya gittik. Ayhan Akça ve yanında iki tane polis kimliği olan şahıs vardı, kimler olduğu bilmiyorum; ancak, sonradan öğrendiğim kadarıyla, birisi, Ayhan Çarkın idi. Telefonda nereden geldiklerini sordum, Yalova'dan geldiklerini söylemişlerdi telefondaki
konuşmalarında. Ataköy Polis Karakolunun yakındaki parka vardık; gerçekten orada üç tane duruyorlardı. Kendilerine kimliğimi gösterdim, tanıttım "sizinle Tarık Ümit konusunda görüşmek istiyorum. Benimle karakola kadar gelir misiniz bir şey için" dedim. Kendileri Kabul etmediler "biz sizinle gelemeyiz, biz, polisiz; siz, bu işi yapamazsınız. Biz amirlerimize söyleriz, şey yaparız" dediler. Tabiî, o arada, cep telefonlarıyla da görüşüyorlardı efendim, İbrahim Şahin ile görüşüyorlardı. "Biz, İbrahim Şahin'e bağlıyız özel harekatta" dediler.

"Sana Ne Lan"

Hatta, ben, nereden geliyorsunuz dediğimde, Ayhan Çarkın, bana "sana ne lan" dedi. İsterseniz açayım efendim konuşmaları. "Sana ne lan; ben, karımı kerhaneye götürdüm -yani, özür dilerim, bunlar, böyle şey yapıyorlar- kerhanede yaptırdım, parasını aldım, yiyorum var mı bir diyeceğin" diye bana beyanda bulundu.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Kim, bunu diyen?
SEYİT AHMET ALTINTAŞ -- Ayhan Çarkın efendim. Ben, tabiî, bir şey diyemedim. Tabiî, dedim, yaptığımız iş normal, bir adamı gözaltına alma falan herhangi bir yetkimiz olsa, sadece, istihbarat çalışması yaptığımız için böyle şey yaptık. Dedim ki "buyurun karakola gidelim karakolda görüşelim." "Tabiî" dedi; karakola gidildi; hemen yakında bir ekip de vardı; o ekibi de doğrulttu, beyefendi dedi "bizim kimliklerimiz, polisiz" dedi Ayhan Akça, Ayhan Çarkın ile beraber yandaki diğer polisin kim olduğunu tanıyamıyorum "biz, polisiz; bunlar kimliklerimiz, bizi şey yapıyor" dedi. Ben de, tabiî, çıkardım kimliğimi gösterdim. Dedim "o zaman, buyurun karakola gidelim" Ataköy Polis Karakoluna gittik. Ataköy Polis Karakoluna gittiğimizde, telefonla, İbrahim Şahin, Ayhan Akça'nın cep telefonuyla beni aradığını söylediler. "Ben, cep telefonuyla görüşmem. Kendisi arıyorsa Ataköy polis karakolunu telefonuyla arasın, orada karakol amirinin telefonu var orayı arasın, ben, oradan görüşürüm kendisiyle" dedim. Tabiî, bu arada, dediğim şey de bayağı münakaşa ettik, söz münakaşası yaptık, on onbeş dakika kadar. Biz, Ataköy Polis Karakoluna gittiğimizde, Ataköy Polis Karakolu hıncahınç dolmuştu; İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı dahil, nöbetçi emniyet müdürü dahil, hıncahınç dolmuştu. Bahse konu tarihi çok iyi hatırlıyorum, neden derseniz; ertesi gün Gazi Olayları fiilen başlamıştı.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Hangi tarih?

Gazi Olayları

SEYİT AHMET ALTINTAŞ - Efendim, sanırım, 12'si veya 13'ü; yani, Gazi Olaylarının başladığı tarihi bulursanız, hemen o günün akşamı efendim, yani, başlamadan önceki akşamı olan olay; hatta, o akşamda Gazi Olaylarında birkaç şahıs öldürülmüştü. Gazi Olaylarının olduğu akşam biz Ataköy Polis Karakolundaydık. Benim telsizden de zaten duyuluyordu onların şeyleri; Gazi Olaylarının olduğu yavaş yavaş duyumlarla başlamıştı. Ekipler, yardımcı hazır edilmesi 40 kişilik ekip falan diye, Gazi olayları için bir hazırlık vardı; bizim teşkilatta da vardı bu telsizle gelen... Ataköy Polis Karakoluna girdiğimizde orada nöbetçi emniyet müdürü falan geldiler "siz bizim bölgeye nasıl bizden habersiz girersiniz, siz kimsiniz ne oluyorsunuz? Bunlar polis siz nasıl şey yaparsınız" dediler. Ben, sadece, araştırma yapmaya geldim, başka bir şey yapmaya gelmedim ki buraya; yani, kimseyi zorla götürmüyorum, yumrukla da götürmüyorum. Hayır efendim dediler. Onlar kendi aralarında bir şeyler konuştular. İbrahim Şahin benimle görüştü; daha sonra şey de görüştü. Bana "sen kim oluyorsun onları alıyorsun" dedi. Dedim "efendim, benim kimseyi aldığım falan yok. Bu sadece görüşme için, görüşmek istiyorum, başka bir şey istemiyorum ki. Görüşmezse görüşmez, o kendi bileceği iş. Bunu bu kadar... " dedim. Hatta, beni, neredeyse suçlu duruma düşürmeye çalışıyordu orada polis mıntıkasına sen nasıl girersin, nasıl şey yaparsın gibisinden şeyler yapıyorlardı. "Ben, istihbarat çalışması yapıyorum; bu konuda kendilerine bilgi verecektim" dedim. "Biz emniyetçi olarak..." dedi kendileri odaya girdiler konuştular, bir şeyler yaptılar, o günkü isterseniz Ataköy Polis Karakolu telefon kayıtlarını isteyebilirsiniz, kimlerin geldiğini, hangi numarayla görüşüldüğünü oradan bulabilirsiniz. 

Tahkikat Değil Görüşme

Bir hayli telefon geldi; ama, kimden ne geldi bilmiyorum efendim. Daha sonra, benimle oturup konuştular. Tabiî, bizi, dışarı çıkarmışlardı. Biz, olaya bakacağız. Tamam siz gidebilirsiniz dediler. Ben de durumu yukarıya bildirdim oradan çıktım geldim efendim. Ertesi gün de Gazi Olayları başladığı için, fiilen, ben, Gazi Olaylarına başladım. Gazi Olaylarında ilk iki gün Gazi Olaylarının tahkikatında falan bulundum. Hatta, Kamer Genç milletvekilim de oradaydı, oraya gelmişlerdi, vatandaşla görüşmek için bilmiyorum, siz de var mıydınız, hatırlamıyorum sizi efendim, Kamer Genç'i hatırlıyorum vatandaşlarla geldiğinde, ben de oralardaydım. Daha sonra da Emniyet Müdürlüğü Polis Harekat Merkezinde görevlendirildim, Polis Harekat Merkezinde, bu Gazi Olaylarının, arkasından Ümraniye Olayları, arkasından nevruz ile ilgili çalışmalar yaptım efendim. Yani, benim, tahkikat konusunda yaptığım iş bu.
BASKAN - Peki, bu konuda, başka bildiğiniz var mı?
SEYİT AHMET ALTINTAŞ - Benim yaptığım tahkikat bu efendim. 
BAŞKAN - Yaptığınız tahkikatlar neticesinde ne tespit ettiniz? 
SEYİT AHMET ALTINTAŞ - Yani, tahkikat derken görüşme efendim benim ki. Tahkikat, zaten, bir karakolun buluntusuyla ilgili karakol Silivri Büyükkılıçlı Karakolu yaptı. Benim yaptığını, bir istihbarat çalışmasıydı, bu noktaya geldik.
BAŞKAN - Peki, bu istihbarat çalışması neticesinde, sizin vardığınız netice ne? Başka hangi bilgilere, bulgulara rastladınız; bu olay böyle, onun dışında...
SEYİT AHMET ALTINTAŞ - Şimdi, başka da bir şeye rastlamadım efendim. Yani, olay bu normal kişilerin şeyidir. Zaman zaman, bunlarla ilgili çalışmalar yapılmıştır muhakkak; ama, ben, Gazi Olaylarıyla görevlendirildiğim için gerçekten başımı kaşıyacak vakit yoktu. Yani, hiç kimsenin başını kaşıyacak vakti yoktu.
BAŞKAN - Mesela, bu Avşar'ın üzerinden birtakım fotoğraflar çıkmış, bu fotoğrafları siz gördünüz mü?
SEYİT AHMET ALTINTAŞ - Avşar Kederoğlu'na ben, o polis memurlarına sordum, kendileri bana iki tane fotoğraf gösterdi; bunlar dedi. Bilgi bakımından, ben, baktım. Ben, kendilerini gördüm efendim, fotoğrafları...
BAŞKAN - Kimin fotoğrafıydı bunlar, ne fotoğrafıydı?

Ayhan ve Ziya'nın Fotoğrafları

SEYİT AHMET ALTINTAŞ - Birisi Ayhan Akça'nın birisi Ziya Bandırmalıoğlu'nun fotoğrafıydı. Zaten Avşar Kederoğlu da yalanlamıyor olayı. Gayet sakin şekilde beyanlarda bulundu bana. Kendisinin telefonuyla görüşüldüğünü, Ayhan Akça ile Ziya Bandırmalıoğlu ile arkadaşlığı olduğunu, nereden arkadaş olduğunu sorduğumda da , İbrahim Şahin'in Nevşehir'de görev yaptığını, Nevşehir'de görev yaptığı esnada babasını tanıdığını, babasının kanalıyla tanıdığını söyledi. Bu şekilde bir merhabalığı ve dostluğu varmış. Bu şekilde efendim. 
BAŞKAN - Avşar nereliymiş ki? 
SEYİT AHMET ALTINTAŞ - Avşar Nevşehirli imiş efendim. 
HAYRİ DİLEKCAN (Karabük) - Yani, bu telefonu, İbrahim Şahin'in babasından doğan tanışıklık nedeniyle mi...
SEYİT AHMET ALTINTAŞ - Efendim, aralarındaki daha önceki samimiyetin ne olduğunu bilmiyorum; ancak, Ayhan Akça ve Ziya Bandırmalıoğlu ile kendisinin samimiyetinin İbrahim Şahin'den kaynaklandığını bana belirtmişti. "Benim bunlarla bir samimiyetim var; babamdan dolayı bir samimiyetim var" dedi. Bunlarla ilgili bir görüşme yapayım dedim. 
BAŞKAN - Bu Avşar'ın bir de arabası varmış OPEL ASTRA beyaz. Bunu kim kullanıyormuş? Bu konuda da bir şey söylediler mi? 
SEYİT AHMET ALTINTAŞ - Avşar, zaman zaman arabasını bu Ayhan Akça ve Ziya'nın aldığını, kendileriyle gezdiğini... Yani, şimdi, bayağı samimilermiş efendim. Avşar kendisi saklamıyor, söylüyor her şeyi ve açıkça beyan ediyor; ben, Avşar'ın samimiyetine de inanıyorum şu anda hâlâ da inanıyorum samimiyetine. Saklamıyor, söylüyor. Diyor ki "benim arabamı da alırlardı, telefonumu da alırlardı zaman zaman gelir, görüşürdük de, Kumkapı'da oturup içerdik de" diyor. Kumkapı Balık Restoranı var İstanbul'da bilirseniz efendim; oralarda oturup içtiklerini de beyan etti. Babasının İbrahim Şahin'den dolayı bir samimiyeti olduğunu söylüyordu.
BAŞKAN - Yani, arabayı falanda kullandığını söylüyor. 
SEYİT AHMET ALTINTAŞ - Arabayı falan da kullandığını söylüyordu efendim. 
BAŞKAN -- Peki, bir de şöyle demiş " Abdullah Çatlı, Arnavut Sami denen kişiler olduğunu zannettiğini; yani, Tarık Ümit'in kaçırılmasında..." 

Onu Eymür Söyledi Bize

SEYİT AHMET AL.TINTAŞ - Onu Mehmet Eymür söyledi efendim bize... 
BAŞKAN - Ne dedi Mehmet Eymür
SEYİT AHMET ALTINTAŞ - Mehmet Eymür derken, yani, kızı kanalıyla dedi. Kızı gelip bize diyordu ki, babam... Ben, amcasıyla görüşüyorum, dayısıyla görüşüyorum, herkes ile görüşüyorum orada efendim. Dedi ki "Mehmet Eymür bana gelip telefon ediyor" Diyor ki "babam Abdullah Çatlı ve adamları Arnavut Sami..." sonradan basında Sami Hoştan olarak duyuldu ve Haluk Kırcı'yı şey yapıyordu. "Bunlar tarafından kaçırıldı, hemen basına açıkla yoksa babanı öldürecekler" diye beyanlarda bulunuyordu. Tabiî, biz, Abdullah Çatlı'yı arıyoruz sarı çizmeli Mehmet ağa o zaman; yani, biz, o zaman, bir çalışma yapalım dedik Abdullah Çatlı kim nedir ne değildir, hiçbir taraftan bir şey bulamadık. Yani, Haluk Kırcıyı bulamadık. Arnavut Sami dediler nerede...Yani, bizi yönlendirecek emniyet kanalından herhangi bir bilgi gelmiyordu. Zaten, kızı da, 24'ünde bir dilekçe vermişti, Türkiye Büyük Millet Meclisine, Başbakana, Cumhurbaşkanına, İstanbul Emniyet Müdürüne, Kadıköy Cumhuriyet Savcılığına, Kadıköy Emniyet Amirliğine, bu konuda, tek çalışmanın jandarma tarafından yapıldığını, oysa, asıl olay suç yerinin İstanbul Kadıköy Polis mıntıkası olduğunu, İstanbul Kadıköy polisinin bu olayla hiç ilgilenmediğini, sadece, jandarmanın bu olayla ilgilendiği konusunda kızı da dilekçe vermişti ve jandarma şimdiye kadar da ciddî bir çalışma içerisinde demişti. Ancak, efendim, siz de takdir edersiniz ki, biz, bu çalışma içerisine girerken, sadece bizim bölgede arabası bulundu; yani, suç yeri itibariyle polis mıntıkasıydı; yani, kaçırılma olayı polis mıntıkasında olan bir olay; yani, bizim polisin olayından sonra bu şahsın ölü mü diri mi olduğu konusunda da bir çalışmamız yok; yani, hatta ilk zamanlar, kızı dahi babasının kaçtığına inanmıyordu. Gerçekten inanmıyordu; yani, kızı da, ta ki ne zamana kadar Mehmet Eymür uyandırana kadar. Mehmet Eymür uyandırdı bunları. Yani, kızı babasının geçmişteki durumunu biliyor. Bazen bir gitti mi 15-20 gün kaybolduğunu ortadan gittiğini bildiği için babası için, belki kaybolmuştur, ortadan yani, ortada bir bulanık su vardır, onun için kaybolmuştur, tekrar geri gelir diye şey yapıyordu. Sonradan Mehmet Eymür'ün şeyleriyle, bu çalışma içerisinde hızlandırdık. Yani, kızı da ondan sonra girdi ve kızı da bu konuda dilekçe falan verdi. Bu şekilde dilekçe de vermişti. Yani, bizlik bir şey yok. Biz yapamıyoruz artık, yani, bir noktaya idrak edince kilitleniyoruz. İstanbul emniyetinin girmesi lazım konuya, davaya; yani, Kadıköy Emniyet Amirliğini konuya... Hatta, bu konuda, amcası, kızı falan hepsi bu konuda bayağı çalışma yaptılar, ne yaptılar bilmiyorum. Ama, bizimle ilgili çalışma bu kadardır. 
BAŞKAN - Kadıköy suç şeyi olduğuna göre Kadıköy'ün... 
SEYİT AHMET ALTINTAŞ - Evet, efendim, kızının da 24'ü itibariyle onlara dilekçesi var; yani, gerek Türkiye Büyük Millet Meclisine gerek... 
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - 24 Mart 1995'te... 
SEYİT AHMET ALTINTAŞ - Sanırım efendim, sanırım.

Allah'tan Başka Kimseden Korkmam!...

BAŞKAN - Peki, bir de şöyle bir durum ortaya çıkmış; bir ifade varda bizde "resmî kişilerin olması dolayısıyla tahkikatta zorlandığın... İşin altından resmî kişilerin çıkması nedeniyle bildiğim kadarıyla Haluk Kırcı'nın yine aynı olayla ilgili gözaltına alınıp bırakıldığını, bu Avşar'ın üzerinden bir tabanca çıktığını, bunu balistiğe göndermek istediğini; fakat, çeşitli yerlerden baskılar geldiğini söylemişsin sen, resmî yerlerden diyorsun ve hatta, şöyle de bir ifade var; kendi teşkilatımdan dahi bazı kişiler de bana baskı yaptı diye bir şey söylemişsin. Bu konularda ne diyorsun? 
SEYİT AHMET ALTINTAŞ - Efendim, ben, eğer, şeyse Allah'tan başka kimseden korkmam. Yani, gerçekten samimi söylüyorum, hiçbir şey de olmaz. Bu konuda, benim, ne onları gözaltına alma yetkim var, ne onların ifadesini alma yetkim var, ne sorgulama yetkim var; öyle bir şey söz konusu dahi değil. Kendilerinin, biz, bazı yerlerde tıkandığımızda Mehmet Eymür'ün adamları, MİT'in adamları bizi yönlendirmeye çalışıyordu yani. Biz, bazı yerlerde tıkanıyorduk, o tıkanmalarda bizi belli yönlere yönlendirmeye çalışıyorlardı. Mesela, Tarık Ümit'in aracının plakası konusunda ben bir çalışma yapmaya gidiyorum, arıyorum sarı çizmeli Mehmet ağa; gidiyorum yok, Çamlıca diyorlar, gidiyorum', gidiyorum bulamıyorum. Öyle bir adres yok, öyle bir şey yok. Daha sonra, kendisi, bunun, Mehmet Ağar tarafından resmî imzalı plakalı güvenlik nedeniyle verilen bir tahsis plakası olduğunu bana MİT söylüyor ve kızı söyledi bana. 
BAŞKAN - MİT'ten kim söyledi? 
SEYİT AHMET ALTINTAŞ - MİT derken Mehmet Eymür'ün üç tane adamı geliyor, onlar geliyor, sık sık gelip konuşuyorlardı efendim. 
BAŞKAN - İsimlerini biliyor musun, o MİT'ten gelen arkadaşların? 
SEYİT AHMET ALTINTAŞ - MİT'ten gelen arkadaşların isimlerini bilmiyorum; ama... 
D.FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Sizinle mi konuşuyorlardı yoksa kızına mı bilgi veriyorlardı? 

Tuzla'da Parmakizi Araştırması

SEYİT AHMET ALTINTAŞ - Kendileri benimle de konuşuyorlardı; hatta, bana "Tuzla'da bir yer varmış, daha önceden geçmişte Alaattin Çakıcı kalmış, saklanmış; Tuzla'da bunun bir villası varmış oraya bir bakın" dediler; yani, bizi yönlendirenler MİT idi. Biz polis bölgesi olmasına rağmen, bazı sınırlarımızı aştık; yani, çekine çekine gidiyoruz bazı şeylerden. Polis bölgesi olmasına rağmen, parmak izi ekibimizi aldık, götürdük o villada çalışma yaptık; parmak izi falan var mı diye, meltem sigarası falan bulundu. Herhangi bir parmak izi falan bulamadık. Acaba, oralarda mı sorgulandı, oralarda mı kaldı diye; onu da bulamadık...
M. BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Yani, MİT bizi yönlendiriyordu derken ne kastediyorsunuz? 
SEYİT AHMET ALTINTAŞ - Yani, MİT bizi yönlendiriyordu derken bilgi veriyordu efendim... 
M. BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Yani, müspet manada mı yönlendiriyordu, yoksa menfi manada mı yönlendiriyordu?.. 
SEYİT AHMET ALTINTAŞ - Artık onu bilemiyorum ama... 
M. BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Sizin, bu konuda, kanaatiniz nedir? 
BAŞKAN - Ne bilgiler verdi MİT? 
SEYİT AHMET ALTINTAŞ - MİT derken efendim... 
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - İlk sorunun cevabını alamadık daha efendim. 
BAŞKAN - Onu söyleyeceğim daha... Haluk Kırcı bu olayla ilgiliymiş şöyle deniyor; tahkikatte zorlandığını senin bu olayı şey yaparken, zorlandığını, işin altından resmî kişiler çıkması nedeniyle bildiğim kadarıyla Haluk Kırcı'nın yine aynı olayla ilgili göz altına alınıp bırakıldığını; bu Avşar'ın üzerinden bir tabanca çıktığını, bunu balistiğe göndermek istediğini fakat çeşitli yerlerden baskılar geldiğini; hatta, kendi teşkilatından bazı kişilerin kendisine baskı yaptığını söylemişsin. 

Ben Yetkili Değilim

SEYİT AHMET ALTINTAŞ - Biraz önce arz ettim efendim. Öyle bir şey söz konusu değil efendim, gerçekten değil. Bana baskı... Allah'tan başka kimseden korkmadığını gibi, benim onları ne gözaltına almam ne... 
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Silah diyor, gözaltı değil... 
SEYİT AHMET ALTINTAŞ - Efendim, ben silahını almaya yetkili değilim. 
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - O başka... Buldun mu diye soruyor... 
SEYİT AHMET ALTINTAŞ - Hayır efendim, yok efendim, öyle bir şey yok. 
BAŞKAN - Tabiî, siz, bulmamış olabilirsiniz; ama, emniyet bulmuş olabilir, böyle bir duyum aldınız mı veya MİT bulmuş olabilir. 
SEYİT AHMET ALTINTAŞ -- Şimdi, bir sürü duyum alınıyor, duyumunda doğruluk derecesi ne aşamada, şimdi... 
BAŞKAN - MİT ne dedi size; yani, o arada bu konuyla ilgili... 
SEYİT AHMET ALTINTAŞ - Efendim, bunlar geliyordu sık sık bana, işte, Abdullah Çatlı, Haluk Kırcı, Arnavut Sami ismini sık sık zikrediyorlardı. yani, bunlar kim diyordum... 
BAŞKAN - Ne diyorlardı, bu isimlerle ne bağlantı kuruyorlardı? 
SEYİT AHMET ALTINTAŞ - Bağlantı derken kızı kanalıyla efendim, kızı Hande ve... kızı Hande'de çok şey biliyor; yani, kızının, ben, Tarık Ümit'in o tarihe kadar MİT'in elemanı olduğundan da haberim yok, bilgim de yok; yani, bizim öyle bir çalışmamız yok. Benim genellikle ağırlık dalım, uyuşturucu ve PKK konusunda uzmanlık şeyim var; yani, MİT ile pek şeyim yok. Fakat, kendileri kızı Hande ve akrabaları vardı, yani, o kadar çok akrabası vardı ki orada 15-20 kişiydi. Her kafadan bir ses çıkıyordu. Bir sürü kişi, bir şeyler diyorlardı. "Kazakistan’dan şu kadar para gelmiş para aklanmış gitmiş" diyorlardı; bir sürü şeyler söylüyorlardı. Ama, bunun doğruluk derecesi ne aşamada onlar bilinmiyor. Bana öyle şeyler beyanlar söylüyorlardı; ama, benim, size, söyleyeceğim; yani, bu olayla ilgili söyleyeceğim, Arnavut Sami, Haluk Kırcı ve Abdullah Çatlı'nın isimleri MİT tarafından kızına zikrediliyordu ve hatta, bir defasında, ben telefonda kızıyla görüşürken ben yanındaydım orada söylemişti ve bana geldi "Ahmet ağabi ne yapalım" dedi, ben dedim ki "siz bilirsiniz" ondan sonra kendileri... Hatta basında falanda açıklama yaptı o günkü gazeteleri tararsanız efendim, Milliyet, Meydan gibi gazetelerde de Abdullah Çatlı gibi kişiler tarafından kızının beyanı var; babam Abdullah Çatlı, Haluk Kırcı gibi kişiler tarafından kaçırıldı diye. Yani, olayın tahkikatını yapması gereken kişiler Kadıköy Cumhuriyet Savcılığı, Kadıköy Emniyet Amirliği bizim bu aşamadaki geleceğimiz yer gerçekten bu kadar, daha fazlasını gidemeyiz efendim, daha fazlasını keşke verseler de gitseydik; yani, biz, isterdik gitmeyi. 
BAŞKAN - Siz gerçekten işin üzerine gitmişsiniz, yani, belki de, görevinizi aşarak da gitmişsiniz, niye bir olayı ortaya çıkarmak için kendinizi görevli hissetmişsiniz, mesuliyet duymuşsunuz gitmişsiniz, gayet güzel; bu konuda bir şey demiyorum size; ama , bir güçlükle karşılaştın mı? Bir şeyler daha yapmak istemişsindir. 

İbrahim Şahin'den Fırça

SEYİT AHMET ALTINTAŞ - Efendim, İbrahim Şahin mesela, sık sık telefonlarla bu şahısları şey yapıyordu; yani, Ataköy polis karakolundayken kendisiyle ilgili, neredeyse, bizi, suçlu duruma düşürüyordu. Siz, kimsiniz nesiniz, nasıl gelirsiniz buralara... Efendim, biz bir şey değiliz, biz, sadece, olayla ilgili bir çalışma yapıyoruz, isterseniz yaparsınız, isterseniz yapmazsınız. Biz, İbrahim Şahin bağlantılı şey yapıyorduk ve bizim yapabileceğimiz bu kadardı ondan sonra demin dediğim gibi gerçekten, ben, Gazi Olaylarında görevlendirildim, Gazi Olaylarında fiilen çalıştım ve Gazi Olaylarının çalışmalarını yaptık. 
D. FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Orada da bir bağlantı var mı Gazi Olaylarıyla ilgili? 
SEYİT AHMET ALTINTAŞ - Yok efendim, Gazi olayları ayrı bir şey. 
D. FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Ayhan Çarkın ismi falan geçiyor mu? 
SEYİT AHMET ALTINTAŞ - Bilemiyorum. 
BAŞKAN - Tabanca olayı nedir? Tamam, siz yakalamadığınızı söylediniz Avşar'ın üzerinde; MİT'çiler mi yakalamış veya bu konuda bir şey duydunuz mu siz? Duyduğunuzu söyleyin ki... 
SEYİT AHMET ALTINTAŞ - Efendim, bu konuda duyduğum yok gerçekten yok, yani, öyle emniyet almıştır, bırakmıştır, yani, belki de MİT almıştır bırakmıştır; ama, ben öyle bir şey duymadım. 
BAŞKAN - Peki, sizin bu elde ettiğiniz bilgileri, böyle bir rapor olarak,rapor haline getirip, ilgili üst mercilerinize veya ilgili yerlere intikal ettirdiniz mi yoksa bu bilgiler sizde mi kaldı? 

Şifahi Rapor!...

SEYİT AHMET ALTINTAŞ - Şimdi, efendim, biz bu çalışmalarımızı zaten yapınca, .belli şeylerimizi yapıyorduk, günlük il jandarma komutanına rapor değil şifaî olarak kendilerine iletiyorum durumları, yani kendilerine veriyordum; yani, bu konuda benim yapabileceğim olay oradaki kilitlenmeden sonra... Hatta komutanım sordu "ne yaptık ne ettik" diye dedim "oraya geldik komutanım, ondan sonrasında kaldık" kendileri hatta orada Ayhan Akça böyle bir şeylerin olamayacağını da söyledi. Ben kardeşim dedi... Ben, kendisiyle görüşmek istedim bu arada, Tarık Ümit nedir ne değildir diye ağzından laf alabilir miyim diye, kendilerinin Tarık Ümit'i filan tanıdıklarını bana söylediler orada; yani, Ayhan Akça Tarık Ümit'i falan tanıdığını söyledi. Olay, zaten, polis bölgesi olduğu için bizim yapabileceğimiz arabanının bulunduğu tarih itibariyle arabanın bulunduğu tarihlerle ilgili karakol, Silivri Büyükkılıçlı Karakolu olayı Silivri Cumhuriyet Savcılığına bir tahkikat dosyasıyla bildirdi; yani, bu dosyanın içerisinde neler var, kim, ne var bilmiyorum onu da efendim. 
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Şimdi, yalnız bir şeyi... Şimdi, kardeşim, siz istihbaratçılık yaptım diyorsunuz; yani, bilgi topladınız. Bu Komisyonda bu Parlamento adına bilgi topluyor; bilgi topladığına göre, bir şeyi bize net anlatmanız lazım, o da şu: Dediniz ki "ben, Tarık Ümit'in kullandığı telefonu yani, en son telefonu buldum. Baktım, araştırdım, Avşar Kederoğlu çıktı. Avşar Kederoğlu'nunmuş telefon, onun adına alınmış. Telefona baktırdım PTT'den bir günde 19-20 defa görüşülmüş. Bu görüşmelerin hemen hemen büyük kısmı, tamamına yakını bu kişilerle ilgili, yani, Ayhan Akça ile Ziya Bandırmalıoğlu yapmış" Şimdi, bunun zamanı ne, bu kişinin 2 Martta kaçırıldığını biliyoruz biz; Tarık Ümit'i en son gören kişinin 2 Mart 1995'te gördüğünü biliyoruz. Bu telefon görüşmeleri ne zamana ait? bu telefon görüşmeleri ne zamana ait? Siz şimdi, kendiniz istihbarat yapmışsınız, bize de o istihbarî bilgileri doğru verin; yani, net verin. 
SEYİT AHMET ALTINTAŞ - Aradan 2 yıl geçmiş... 
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - O telefon numarasını hatırlamanız lazım. Şöyle hatırlamanız lazım; çünkü, bu kişileri o telefon vasıtasıyla bulmuşsunuz. 
BAŞKAN - Raporunda var mı, belirttin mi? 
YAŞAR TOPÇU(Sinop) - "Şifai rapor" diyor. 
SEYİT AHMET ALTINTAŞ - Şimdi, efendim, ben, o... 
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Kaçırılmadan evvel mi, kaçırılmaya tekabül eden günlerde mi, sonra mı? 
SEYİT AHMET ALTINTAŞ - Kaçırıldıktan sonra, kaçırıldıktan çok sonra ben bu araştırmaları yaptım. Telefon görüşmesi kaçırılmadan bir gün öncesinin kayıtlarıyla ilgili. Ben postaneye gittim, 1 veya 2 Martta postaneye gittim.orada kendileriyle görüştük. 
YASAR TOPÇU (Sinop) - Siz daha sonra gitmiş olmalısınız... 

Telefon Kayıtları

SEY'İT AHMET ALTINTAŞ -- Gitmedim, 1 ve 2 Mart isim kayıtlarına bakayım dedim. hatta, kendilerinden o döküman da gelmemişti, ilgili firma vardı Nişantaşı'nda, ben, ilgili firmaya gittim oradan. Nişantaşı'ndaki firmaya,... yani, olayını aciliyetinden. PTT'ye bakıyorum kaydı gözükmüyor Avşar Kederoğlu'nun. Neden gözükmüyor; yeni aldığından, telefonu da yeni almış yeni aldığı için kaydı da gözükmüyor. Onun için, ben, ilgili Nişantaşı'ndaki firmaya gittim ki, firmada, Ericsonn Firmasının şeyleriyle görüşeyim dedim, orada görüştüm. Son numarasını hatırlıyorum, 0 532 ve sonunun 21 75 olması lazım. Ben, daha sonra isterseniz, bakar telefonu size bildiririm, o sorun değil. O telefon numarasına baktım, o günkü telefon numaralarına baktığımda da bir kısmının MİT'le görüşüldüğünü, bir kısmının Emniyet Genel Müdürlüğüyle görüşüldüğünü; yani, Tarık Ümit'in şeyine bakıyorum, ben, cep telefonuna bakmıyorum. Yani, Tarık Ümit'in cep telefonu bana kızı ve ailesi tarafından verildi, ben o telefonun kayıtlarına bakıyorum efendim. 0 telefonun kayıtlarına baktığımda, en son görüşme tarihinin 19.21 saati itibariyle Avşar Kederoğlu'nun yeni aldığı telefon kaydı çıkıyor, 21 75 çıkıyor. Yani, 21 75'li kayıt telefonuna baktım ben. Yoksa, Tarık Ümit mesela kaybolmadığı ``gün gündüz, akşam kayboldu ya efendim, gündüzünde, Emniyet Genel Müdürlüğüyle de görüşmüş, MİT Müsteşarlığıyla da görüşmüş, bu 2175'le görüşmüş. Bir görüşme var. İstedim kendilerinden vermediler bana. Ben sadece not aldım. O numarayı 19.21 itibariyle baktım ki, ne olabilir, en son görüştüğü saat itibariyle olabilir. En son görüştüğü saat itibariyle 19.21'de kiminle görüşmüş, şu numarayla görüşmüş, o numaranın adresini istedim. PTT'de kaydı çıkmadı. Mesela, MİT'in kaydı çıkmadı, Emniyet Müdürlüğünün kaydı çıkmadı, daha sonra ben, sempatik yollardan giderek bu numaradan buldum efendim. Yani, kimlerle görüştüğü konusunda. Mesela bir Gencay Çakıcı diye birisi var, kim bu, bilemiyoruz. Bunların Emniyet'in kendisi tarafından araştırılacağı söylendi. Ataköy Polis Karakoluna geldiler, nöbetçi Emniyet Müdürü "biz bunu hallederiz, bundan sonrası bizim işimiz, olay zaten bizim mıntıkada kaybolmuştur" dendi, kendileri orada olaya el koydular. biz ondan sonra çekildik olaydan. 
BAŞKAN - Kadıköy mü, Ataköy Emniyeti mi yetkili bu olayda? 

Polis Ne Yaptı?

SEYİT AHMET ALTINTAŞ - Kadıköy efendim. Evinin olduğu yer Kadıköy efendim, Kadıköy Bostancı'da oturuyor. Ataköy Polis Karakolunda oluyor. bu, olaylar. Nöbetçi müdür, Emniyet Müdür Yardımcısı, bir sürü müdürler falan geldi, kimler olduğunu ben bilmiyorum tabiî, hepsinin elinde telsizler falan doldular içeri. Neredeyse bizi suçlu duruma düşüreceklerdi, biz de çektik geldik. 
BAŞKAN - Bu konuda başka bildiklerin var mı? 
SEYİT AHMET ALTINTAŞ - Yok efendim.
BAŞKAN - Arkadaşların sorusu var mı? 
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Tuzla'da Tarık Ümit'in evinimi araştırdınız? 
SEYİT AHMET ALTINTAŞ - Evet efendim. 
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Orada size Eymür tarafından görevlendirilen üç MİT görevlisinin Alaattin Çakıcı'nın da kaldığına dair bir şeyler söylediler mi? 
SEYİT AHMET ALTINTAŞ - Hayır efendim, kızı söyledi, kızı orada kaldığını söyledi. 
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Gencay Çakıcı'dan bahsettiniz . 
SEYİT AHMET ALTINTAŞ - Kayıtlarda var, kimdir, nedir bilmiyorum. Ericsonn Firmasına gittim, Nişantaşı'ndaki Ericsonn Firmasına gittim, oradan gözüme ilişti. 
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Mehmet Eymür'le hiç görüşmeniz oldu mu? 
SEYİT AHMET ALTINTAŞ - Mehmet Eymür'le hiç görüşmemiz olmadı efendim. Yalnız, kendisinin gönderdiği elemanlarla sık sık görüştük. 
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Peki, bu Avşar Kederoğlu'na bu Ayhan Akça Ziya Bandırmalıoğlu, İbrahim Şen tanıdığı için telefonu var bunu kullanıyor diyorlar, bunlar da hakikaten Ankara'da görevli; ama, İstanbul'da, Halkalı'da kalıyor. Telefon etmek için niçin buraya kadar geldiklerini sormadınız mı? O da Halkalı'da kalmıyor herhalde. 
SEYİT AHMET ALTINTAŞ - Kendileriyle samimi olduğunu... 
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Onu anladım kardeşim, kendisine sormadınız mı, bir telefon etmek için... İstanbul dediğiniz yer, bir ucundan bir ucuna bilmem kaç kilometre yer. Oradan buraya telefon... 
SEYİT AHMET ALTINTAŞ - Hayır efendim, şöyle oldu, onu ben size arz edeyim: Şimdi, efendim, Avşar Kederoğlu, kendisi oruç açıyormuş, telefon görüşmesi esnasında bir lokantada oruç açtıklarını, bu oruç açma esnasında telefonu istediğini, görüşmesini mutlaka onun yapabileceğini söyledi bana "Benden başka kimse telefon istemedi. Tarık Ümit'i de ben tanımam" dedi. "görüşmüşse Ziya Bandırmalıoğlu görüşmüştür" dedi. Avşar diyor. 
YASAR TOPÇU (Sinop) - Peki, Divan Pastanesinden kaçırıldığında yani, en son orada görüldüğüne dair sizin bir tespitiniz, oldu mu ailesinin dışında ? 

Divan Pastahanesi

SEYİT AHMET ALTINTAŞ - Ailesinin beyanları vardır efendim, Ailesinin beyanlarıyla, Divan Pastanesinden kaçırıldığına dair birkaç duyum falan geldi dediler kendileriyle ilgili, biz, ne gibi duyumlar olduğunu söyledik, oraya. işte. iki ya da üç kişinin geldiğini ve daha sonra da onlarla gittiği konusunda ailesinin beyanları var efendim. 
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Sizin bir araştırmanız olmalı. 
SEYİT AHMET ALTINTAŞ - Ben zaten Gazi olaylarına başlamıştım. Ailesi zaman zaman İstanbul Emniyet Müdürlüğünde 155 Polis Harekat Merkezinde görevliyken, zaman zaman ailesinden gelip benimle görüşmek isteyenler oluyordu, onlar bana bu bilgilerin bir kısmını aktarıyorlardı.
METİN ÖNEY (İzmir) - Siz o terkedilmiş arabayı gördünüz mü? 
SEYİT AHMET ALTINTAŞ - Gördüm efendim. 
METİN ÖNEY (İzmir) - Ne durumdaydı? 
SEYİT AHMET ALTINTAŞ - Normal vaziyetteydi efendim. 
BAŞKAN - O arabada, terkedilmiş arabada parmak izi tespit edildi mi 
SEYİT AHMET ALTINTAŞ - Araştırdık, hiçbir şey bulamadık. Kayda değer bir şey bulamadık. 
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Ahmet Bey, bir daha bize net olarak söyleyin burada Avşar Kederoğlu'nda bulduğunuz telefon Avşar'da mıydı, yoksa. telefon iki polise verilmiş onlar mı kullanıyordu? Polisler gelir Avşar'dan telefonunu rica eder, konuşur o ayrı mesele Ben de telefona ihtiyacım olur ya da bende var şu anda telefon, sizin ihtiyacınız olur, benden istersiniz, kullanırsınız, verirsiniz bana, bu tamam. Bir de, ben size bu telefonu veririm, siz sürekli bu telefonu kullanırsınız. Burada bir ifade var, bu ifadeye göre, siz, Avşar'ın bu telefonunu Ayhan Akça'ya verdiğini onların kullandığını zikretmişsiniz... 
SEYİT AHMET ALTINTAŞ - 21 75 no'lu telefon, Avşar Kederoğlu'ndaki telefondu, kendisine ait telefondu; yani, ben, vardığımda da, 21 75 nolu telefon kendi elindeydi, kendi üzerindeydi. Kendisi, bana, bu telefonla Bandırmalıoğlu'nun bir yemekte, iftardan sonra görüştüğünü söyledi efendim. Yani, 21 75'de ben Avşar'la görüşürken hâlâ da elindeydi efendim. 
BAŞKAN - Buyurun Sema Hanım. 
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Bu Avşar Kederoğlu ne iş yapardı acaba 
SEYİT AHMET ALTINTAŞ - Avşar Kederoğlu'nun ne iş yaptığı hakkında bir bilgim yok. Babasının Halkalı Gümrüğünde lokantası ve çay ocağının olduğunu biliyorum efendim. Kendi beyanı öyle. Lokantası ve çay ocağı var. orada çalıştığını söyledi. Yani, zaman zaman onların orada çalıştığını. bu aralarda, evleneceği için babasının kendisini serbest bıraktığını, seni daha sonra evlendireceğiz diye bir iki aylık kendisini serbest bıraktığını bana söyledi.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Bu arada ismi geçenlerin içerisinde mesela, o Arnavut Sami denilen Sami Hoştan'ın kumarhanesi olduğu söyleniyor. Oraya gittiniz mi, onunla ilgili bir şeyiniz var mı? 
SEYİT AHMET ALTINTAŞ - Efendim bilmiyorum, ben, orada duydum. 
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Peki, Haluk Kırcı'yla ilgili, çalışma yeriyle ilgili bilginiz oldu mu? 
SEYİT AHMET ALTINTAŞ - Ne Haluk Kırcı, ne Abdullah Çatlı, ne Sami Hoştan'la bir çalışma içerisine girmedim; çünkü, Gazi olayları başlamıştı. 
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Duyumunuz olmuştur diye soruyorum. Peki, İbrahim Şahin'in veya Mehmet Eymür'ün, Tarık Ümit'in -kızı Hande'ye nasıl bazı konuları böyle yönlendirip işte, bazı bilgiler, MİT kanalıyla da geliyorsa hiç duydunuz mu Hande'nin ağzından bu esas görevi yapması gereken Kadıköy karakoluna, İstanbul Emniyetine baskı yapılıp "araştırılsın "dediklerini. 
SEYİT AHMET ALTINTAŞ - Efendim, kendileri zaten o konuda sık sık görüşüyorlardı. Kızı olsun, amcası olsun, çevre akrabaları... 
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Hayır benim sormak istediğim kızın görüşmesi değil. Ankara'dan İbrahim Şahin'in, Mehmet Eymür'ün karakolla görüşmesi. Kızı bahsetmiyor muydu?

Ceset Aradık

SEYİT AHMET ALTINTAŞ - Şimdi, ne desem boş olur; ama, kızı, müthiş bir çalışma içerisindeydi, kızı ve akrabaları. Çok yer taradık. Silivri'de dağ taş bırakmadık her tarafı aradık ki, ceset bulabilir miyiz, Çatalca'yı taradık, -Tuzla'yı,,;,ı taradık; yani, her tarafa baktık. Kızı bizden memnundu; ama, bizim çalışmamız suç yeri itibariyle Kadıköy Emniyet Amirliğinin bakması lazım; yani, sınırınızı aşıp bir şey yapamazsınız. 
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Peki, kızı Kıbrıs'la ilgili hiçbir bilgi verdi mi size; yani, babasının Kıbrıs'taki bankayla da çalıştığı biliniyor, orayla ilgili herhangi bir duyumunuz var mı? 
SEYİT AHMET ALTINTAŞ -- Kızı Kıbrıs'ta bir banka kurduklarını bankanın Tarık Ümit olduğunu, hatta, bir isim veriyor; ama, şimdi, ben bu ismi söylersem bana dava açarlar, ben o açıdan söyleyemiyorum. 
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Hayır, siz ne biliyorsanız söyleyin, burada dava mı açılır? Bu söyledikleriniz de burada kalır. 
SEYİT AHMET ALTINTAŞ - Açar derler ki, bana iftira ediyorlar. 
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Hayır, siz bildiklerinizi söyleyin, onlar burada kalır. 

Mehmet Ağar'ın Şöförü

SEYİT AHMET ALTINTAŞ - Kızı bana, Kıbrıs'taki bir bankada ortak olduklarını ve bu ortaklardan birisinin de Mehmet Ağar'ın şoförünün kardeşi, Ömür Özçelik olduğunu söyledi ve bunun da yüzde 25 hissesinin olduğunu söyledi. 
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Bodrum'da herhangi bir kumarhaneyle ilişkili oldukları söylendi mi, orada ortaklıkları var mı? 
SEYİT AHMET ALTINTAŞ - Yok efendim. 
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Şoförünün kardeşi mi, şoförü mü? 
SEYİT AHMET ALTINTAŞ - Şoförünün kardeşi Ömür Özçelik. 
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Babasının ne kadar hissesi var? 
SEYİT AHMET ALTINTAŞ - Yüzde 20 efendim. 
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Başka ortaklardan isim, yani, onlarla birlikte araştırma yapmak üzere çalışıyor muydu kızı? Başka ortakları mıydı? 
SEYİT AHMET ALTINTAŞ - Hatırladığım isimler bunlar. Bana bunları söyledi. Başka ortakları da varsa... Yani, isimler çok geçiyordu; ama, şu an için gündemde olduğu için onları hatırlıyorum. 
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Peki, teşekkür ederim. 
SEYİT AHMET ALTINTAŞ - Yüzde 25 değil de, yüzde 20 de olabilir. O civarlarda. 
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Şurada bir ifade var: "Bu astsubayın bize ilettiği şeylerde -Ahmet'i kastederek- Tarık Ümit'in, Abdullah Çatlı'ya bu polis memurlarınca teslim edildiğinden emin oldum. Tarık Ümit'in muhtemelen öldürüldüğünü veya Yalova taraflarına gömülmüş olabileceğini söylüyor bizim arkadaşlarımıza -yani, o gelen MİT’ çilere söylediğiniz söyleniyor. Bunun da nedeni şu şekilde belirtiliyor. Avşar isimli kişiyle konuşurken -siz- kendisini gözaltına alınıp konuşurken, polis memuru Ayhan telefonla Avşar'ı arıyor, o da 'neredesin' diye soruyor, Avşar, polis memuru Ayhan'a, Ayhan'da buna `Yalova tarafında olduğunu söylüyor." Böyle bir olay oldu mu? Yani, siz, tefsir gibi
oluyor; ama, Avşar'la görüşürken, telefonda aranıyor, arayan kişi Ayhan'a soruyor Avşar 'neredesin' 'Yalova tarafındayım' diyor. Siz, bu bilgiyi de aldıktan sonra, gelen MİT’ çilere diyorsunuz ki, Tarık Ümit'in bunlar tarafından kaçırıldığı ve o tarafta bir yerde gömülmüş olabileceğinden emin olduk. 

O MİT'çilerin Beyanı

SEYİT AHMET ALTINTAŞ - Onların kendi beyanı efendim. Ben biraz önce söyledim Yalova'dan arandığını. Kendi beyanları onlar. 
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Kendileri derken?.. 
SEYİT AHMET ALTINTAŞ - MİT'teki şahısların kendi beyanları Tarık Ümit'le onlar çok yakın ilişkide; yani, bizimle şey değil. Sizin kardeşinizle ilişkiniz nasıl olur, öyle samimiymişler. Korkut Ekren’le samimiymişler, Mehmet Ağar'la... 
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Korkut Eken'le ilgili bir şey söyledi mi kızı size? 
SEYİT AHMET ALTINTAŞ - Korkut Eken zaten işte, Korkut Eken tarafından talimatlandırıldığını, Abdullah Çatlı, Mehmet Eymür ve şeyin kızı tarafından, bunlar tarafından kaçırıldığın söylemesi için Mehmet EYMÜR tarafından kızına beyanda bulundu. Beyanda bulundu derken telefonlarda falan. Kız da gelip bana söylüyordu ' Ahmet Ağabey, böyle böyle durumlar var ne yapayım, ne edeyim' diye. 
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Siz ne kadar çalıştınız evde? 
SEYİT AHMET ALTINTAS - Efendim, evde derken sürekli Evde durmuyorduk ki, bir sürü yerlere gidiyorduk. mesela bir ceset çıkıyordu Beykoz taraflarından, haydi git Beykoz taraflarına. 
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Misafir olmanız başka bir de "evde çalışma yaptık" diyordunuz. 
SEYİT AHMET ALTINTAŞ - "Evde çalışma yaptık" derken belgeler nedir ne değildir diye sık sık... Çünkü kızların kalacağı yerde yoktu. Tarık ÜMİT'in karısı Alman ve iki çocuğu var, birisi Güney Afrika'da, birisi de Hande Hande'de Alman aslında. Buraya geldiyse konuşmalarından anlamışsınızdır bazı şeyleri. Düzce'de oturuyor. Kendileri tarafından bu şeyler bize söylendi. 
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Onu anladım kardeşim, bir şey tespit etmeye çalışıyorum, siz, Tarık Ümit'in evine gidiyorsunuz, Hande de oraya geliyor... 
SEYİT AHMET ALTINTAS -- Hande her zaman orada zaten. 
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Nasıl her zaman orada? 
SEYİT AHMET ALTINTAŞ - Yani, öldürülme olayından sonra ayrılmadı evden. Evet, Düzce'de oturuyor; ama, babasının öldürülmeden kaybolma, belki de ölmemiştir, belki de sağdır, bilemiyoruz; ama, Tarık Ümit'in kaybolma ihtimalinden sonra, kaybolma durumundan sonra, kesinlikle evinden kızı ayrılmadı, kızı hep evdeydi, kocası da yanındaydı. Akrabaları vardı. Bir sürü akrabası vardı, 15-16 kişi. 
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Şimdi, bu evde çalıştık diyorsunuz, evde bazı belgelere de inceleme yapmak üzere, ne buldunuz o belgelerde? 

Kayıp Belgeler

SEYİT AHMET ALTINTAŞ - Belge bulamadık, kızı da onu söylüyor sürü belgesi vardı babamın, hiçbiri yok diyordu. 
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Özellikle hangi konularla ilgili olarak belgelerin kayıp olduğunu iddia ediyorlardı. 
SEYİT AHMET ALTINTAŞ - Tüm belgelerin kayıp olduğunu iddia etti kız. 
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Peki, o belgelerde kızının tahmin ettikleri nedir? Ticarî belge nedir, yaptığı işlere ait belge midir? 
SEYİT AHMET ALTINTAŞ - Bilemiyorum, kızı belgelerin kaybolduğunu MİT tarafından çalıştığı için MİT’in elemanı olarak belgelerin olduğunu söyledi. Zaten, belli bir aşamadan sonra kızı ilk zamanlar bize güven de duymuyordu, konuşmak da istemiyordu. Yaptığımız çalışmalardan sonra kızı belli bir güven duymaya başladı bize. Yoksa, güven de duymuyordu, bize karşı sönük davranıyordu, bize kapıyı açmıyordu mesela. Biz kendisini zor ikna ediyorduk. Sonraları açmaya başladı. 
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Peki kızının evde devamlı kalması, başka şeylerin kaybolması korkusundan mıydı sizce? 
SEYİT AHMET ALTINTAŞ - Hayır, başka kalacak yerleri olmadığı için efendim. 
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Niye evli değil mi kızı? 
SEYİT AHMET ALTINTAŞ - Evli; ama, Düzce'de oturuyor. 
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Peki, Sayın Mehmet Ağar'ın o zaman araştırma nasıl gidiyor diye kızına veya sizlere sorduğu bir şey oldu mu? 
SEYİT AHMET ALTINTAŞ - Mehmet Ağar'la ilgili herhangi bir şey yok .. 
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Peki kızı sık sık Mehmet Eymür arıyor. İbrahim Şahin arıyor diyordu, bunun yanında, Mehmet Ağar da arıyor diyor muydu? 
SEYİT AHMET ALTINTAŞ - Yok, demiyordu. Mehmet Ağar'la ilgili konuşma geçmiyordu. Mehmet Ağar zaten benim şeyimde olmuyordu ama Mehmet Ağar, kendi aralarında konuştukları zaman oluyordu; yani, benden çekiniyorlardı, benden de bazı şeyleri gizlediklerini biliyorum yani. Kenara çekiliyorlar, konuşuyorlar, Tarık Ümit'in geçmişiyle ilgili konuşuyorlar; yani. ne yaptıklarını bazen benden de saklıyorlardı. Ne yaptıklarını bilmiyorum; ama ben, eve girdiğimde, bir iki saatlik çalışmalarda falan mesela, ev polis mıntıkası, Kadıköy Emniyet Amirliğinin mıntıkası, biz oraya gidip de bir çalışma içerisine, aşırı bir çalışma içerisine girdiğimiz zaman, zaten suçlu duruma düşeriz. Yani, olay bölgesi Kadıköy Emniyet Amirliği, Emniyet Amirliği ekiplerinin gelip her şeye bakması lazım. 
BAŞKAN - Bitti mi Sema Hanım. Fikri Bey?.. 
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Ne kadar süre çalıştınız bu konuda' ? 
SEYİT AHMET ALTINTAŞ - Hatırlamıyorum; ama, 15-20 gün çalışmışımdır herhalde. Bu arada, bu şeyden sonra, zaman zaman, ailesiyle ilgili belli görüşmelerimizi oluyordu; ama, fiili olarak 15-20 gün olduğunu tahmin ediyorum. 

Niye Kaçırılıp Öldürüldü?

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Bu 15-20 günlük süre içerisinde, sizde uyanan intiba nedir, bulduğunuz karinelerden şimdi dillendiremediğiniz, bazı bulgulardan hareketle Tarık Ümit'in kaçırılması ve öldürülmesi niçindir? 
SEYIT AHMET ALTINTAŞ - Şimdi, gündemde olan olaylar basında çıktıktan sonra, insan, bazı şeyleri birleştirebiliyor, bazı şeyler olabiliyor, bazı menfaat ilişkileri içerisinde olaylar olabiliyor. Yani, Tarık Ümit'in geçmişteki olaylarını falan pek bilmiyordum; ama, son zamanlarda basından ve televizyon kanallarından bir hayli belli şeyler öğrendik; ama, ne derece doğru belli değil ama, Tarık Ümit'in para kaynağı nedir, ne değildir diye 4 milyon dolar konuşuluyordu mesela, 4 milyon dolarlık bir para konusu vardı. Hande'nin
beyanı, Mehmet Eymür'ün adamlarının beyanı, 4 milyon dolarlık... "Ortada da 4 milyon dolar para var" diyor. Nedir bu, kendileri uyuşturucudan gelen bir para olduğunu tahmin ettiklerini söylüyorlardı efendim bana.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Kendilerinden kastınız kimdi? 
SEYİT AHMET ALTINTAŞ - Kızı ve MİT'ten gelen... Kızı derken hep kızına yükleniyorum ben, kızı derken bunun içinde amcası var, dayısı var, hepsi var. Yakınları, 4 milyon dolarlık bir paranın olduğunu, bu paranın uyuşturucudan geldiğini, bununla ilgili bir paylaşımdan dolayı bazı olayların olabileceği konusunda MİT'in elemanları da... Daha
doğrusu MİT'in değil de Mehmet Eymür'ün adamları bu şekilde beyanlarını onlarla konuşuyordu. Ailesiyle daha sık görüşüyordu; yani, benimle görüşmüyordu, onlarla görüşülüyordu. Kapı kapatılıyordu onlarla görüşülüyordu. Yani, kendi aralarında daha bir samimiyet vardı, daha bir vardı onlarla. 

Niye MİT Değil de Eymür?

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Bir şey dikkatimi çekti, sürekli diyorsunuz ki, Mehmet Eymür'ün adamları, biraz evvel de dediniz de, MİT'in elemanları değil de Mehmet Eymür'ün elemanları. Niye? 
SEYİT AHMET ALTINTAŞ - Şimdi, efendim, o tarihte, Mehmet Eymür MİT'te ikinci adammış gibi bir izlenim vardı; yani, öyle lanse etmişlerdi; ama şimdi, gündeme geldi, MİT'te o kadar aktif yapısının olmadığını, Kontr terör Daire Başkan Yardımcısı eğer doğruysa, yanlışsa düzeltin efendim, öyle şey. Mehmet Eymür, belki de MİT'ten habersiz böyle bir çalışma içerisine girmiş olabilir efendim. 
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Sebebi nedir sizce? 
SEYİT AHMET ALTINTAŞ - Mehmet Eymür'le çok samimî, aşırı derecede aile ilişkisi içerisinde olan kişi efendim. 
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Tarık Ümit?.. 
SEYİT AHMET ALTINTAŞ - Tarık Ümit, Mehmet Eymür, Korkut Eken çok aşırı derecede aile ilişkisi içerisinde olan... Mehmet Ağar'la da samimi olduklarını öğrendim yaptığım o görüşmelerden.. Çok çok samimî olduklarını biliyorum; ama, neden, öyle belli gelir kaynağı nereden kayboldu, neden kaybedildi, ne oldu bilemiyorum. 
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Uyuşturucu parası lafı dolaşıyor. de böyle bir düşünce sahibiydi dediniz. Siz de bu açıdan baktınız mı hiç olaylara. 
SEYİT AHMET ALTINTAŞ - Olaylara bakıyorum; ama, kime gideceğimi bilemiyorum. Olaya bakıyorsun; ama, çıkış yolu bulamıyorsun. 
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - "Uyuşturucu uzmanıyım" dediniz de... 
SEYİT AHMET ALTINTAŞ - işte, uyuşturucu uzmanıyım derken PKK kanalının uyuşturucu uzmanıyım; yani, kimler, Yıldırım'lar, Cantürk'ler veya ... Hüseyin Baybaşin veya PKK kanalından Hakkâri veya Van'dan geçen kanallardan uzman derken bu konuda bilgilerim var, istihbarî çalışma PKK üzerine ve bunun bağlantısı dolayısıyla bazı uyuşturucu kanalların yapmıştım... 
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Yani, o bilgilerinizle bunun içerisinde buna bağlayabiliyor musunuz, Tarık Ümit olayına? 

Yaşar Öz Şüphesi

EYİT AHMET ALTINTAŞ - Tarık Ümit olayına bağlayamıyorum; ama Tarık Ümit olayındaki mesela bir Yaşar Öz ismi geçmişti, mesela siz o konuda... Yani, onunla aynı memleketten olan kişiyi konuşuyorum ben. köy veya aynı köyde olmaları lazım. Yaşar Öz tarafından ailesi bilgi veriyordu. Bir ara Yaşar Öz'den şüpheleniyordu, bir ara Yaşar Öz tarafından kaçırılmıştı falan deniyordu. Neden kaçırıldı mesela, Tarık Ümit'in Alman Gizli
İstihbaratıyla da çalıştığını, Yaşar Öz'ün eroin götürdüğü bir şeyi orada Almanya'ya yakalattığını ve ihbarın, sonradan Tarık Ümit olduğunun ortaya çıktığını, Tarık Ümit'in bundan bayağı yüklü miktarda Alman Gizli Teşkilatından para aldığını kendi ailesi bana söyledi efendim. 
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Bir şey söyleyeceğim, açıklık diye, yanlış anlamadıysam, Tarık Ümit'in siz telefonunu buldunuz, Tarık Ümit'in telefonu 21 75'li telefon değil, değil mi? 
SEYİT AHMET ALTINTAŞ - Değil efendim. 
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Tarık Ümit'in telefonuyla yapmış olduğu konuşmaların, en son 19.21'de Avşar'ın telefonuyla yaptığını buldunuz. Yani bu açıklığa gelsin; çünkü, burada hep konuşmalarda kapandı, gizli kaldı. Peki Tarık Ümit'in telefon numarası kaç? 
SEYIT AHMET ALTINTAŞ - Kızı söylemedi mi efendim? Vardı ama, hatırlamıyorum. 
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - En son 2 Martta kaybolmadan önce kimlerle telefon konuşması yaptığını... 
SEYİT AHMET ALTINTAŞ - Ben telefonla arar bildiririm efendim. ilgili PTT'den de isterseniz size verirler kayıtlarını; çünkü, o zaman, biz.dediğim gibi, kayıtta çıkmamış da Ericsonn Firmasından bulduk.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Divan Pastanesinde en son kiminle birlikte olmuş Tarık Ümit?
SEYİT AHMET ALTINTAŞ - Bilemiyorum kiminle birlikte olduğunu; ama gelip ailesi falan orada bir kişiyle görüştüğünü, Emniyetten olabileceğini .. . hatta iki kişi olduğunu, sonra kaybolduğunu söylediler. Aradan bayağı zaman geçti, hatırlamaya çalışıyorum. Ailesinden kim geldi yarıma bilmiyorum da bir akrabaları geldi, bana Divan Pastanesinden gelip kendisiyle görüşüldüğünü. ve orada, hatta, bunun Ziya Bandırmalıoğlu isimli polis memuru olduğunu söylemişlerdi. Fakat, bu aşamada, ben, Polis Harekât Merkezinde görevliydim. oraya geldi bana onları orada söyledi. 
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Polis Harekât Merkezinde niye görevliydiniz; yani, JİTEM orada da görev yaptırıyor mu? 
SEYİT AHMET ALTINTAŞ - Şöyle efendim, Polis Harekât Merkezinde bir kurul oluşturuldu Gazi olayları esnasında, bu kurulda, MİT'te... 

Cantürk, Buldan

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) -- Anladım. Bir şey daha sormak istiyorum: Bu "Behçet Cantürk Baybaşin'i falan bilirim" dediniz, onların öldürülmesiyle Behçet Cantürk neydi, öbür öldürülen Savaş Buldan, bunların öldürülmesiyle ilgili bilginiz var mı? 
SEYİT AHMET ALTINTAŞ - Yok efendim. Onlarla ilgili bilgim Sadece bunların PKK'ya belli bir eroin satıp PKK'ya yardım yapıldığı konusunda duyumlarımız var. Bunları gerekli ilgili makamlara da ilettik. 
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Siz bu konuyla ilgili rapor hazırladınız mı ? 
SEYİT AHMET ALTINTAŞ - Hayır efendim, rapor değil de şifaî olarak bildirdim ben amirime. 
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Kime verdiniz bunu? 
SEYİT AHMET ALTINTAŞ - Şifai olarak benim normal fiilî komutanlarım var. 
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Hayri Kozakçıoğlu'na bir rapor verdiniz mi? 
SEYİT AHMET ALTINTAŞ - Vermedim efendim, gerçekten vermedim. 

Tehdit Almadım!...

SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Tehdit aldınız mı hiç? 
SEYİT AHMET ALTINTAŞ - Yok efendim tehdit falan almadım. 
NİHAN İLGÜN (Tekirdağ) - Tarık Ümit'in kaçırılmasından sonra öldürülüp öldürülmediğine veya halen sağ olup olmadığına dair tereddütünüz olduğunu söylediniz. Buna nereden kapıldınız? "Sağ olabilir" dediniz.
SEYİT AHMET ALTINTAŞ - O, o zaman içindi, şu anda, zannedersem o şey kalktı ortadan; ama, Tarık Ümit yapısı itibariyle hiç kimseye bir şey söylemeyen bir kişiymiş; yani, oradaki arkadaşlarıyla görüştüm, çevre arkadaşlarıyla... Mesela arabayı veren firma sahibiyle gittim görüştüm, nedir ne değildir diye, kimdir, ne değildir diye. Tarık Ümit 5 kuruş para vermeden o arabayı almış oradan mesela. Hiç para vermemiş. Bazen 1 ay, bazen 2 ay, hiç gelmiyormuş, nerede olduğunu bilen yokmuş Tarık Ümit'in ve kızı da bunu normal karşılıyor veya akrabalar da bunu normal karşılıyor. Kimseye bir şey söylemiyor. 
Onun için ben şey yaptım. Bazen telefonlarını falan her şeyini kapattığı söyleniyor. Ondan o kanıya vardım. Tarık Ümit'in çok yönlü bir insan olduğunu söylüyor bize ailesi. 
NİHAN İLGÜN (Tekirdağ) - Bir de, Avşar'la birlikte, bu Ayhan AKÇA -yanlış hatırlamıyorsam- Ziya Bandırmalı'nın bir telefon konuşmaları oluyor. buluşma yeri olarak...
SEYİT AHMET ALTINTAŞ - Ziya değil Ayhan'la telefonla görüşüyordu efendim. 
NİHAN İLGÜN (Tekirdağ) - Sonra, tekrar Ataköy Karakoluna yakın bir otoparkta... 
SEYİT AHMET ALTINTAŞ - Park efendim, normal bir park. 
NİHAN İLGÜN (Tekirdağ) - Parkta buluşuyorsunuz. Şimdi, buraya kiminle gittiniz; kim vardı yanınızda? 
SEYİT AHMET ALTINTAŞ - Avşar'ı aldım ve ilgili karakoldan resmi bir ekip aldım yanıma. Halkalı Jandarma Karakolu, şimdi lağvedildi, polise devrettik, Halkalı'yı da polise devrettik Halkalı'yı da, polise devrettik. Halkalı'dan bir ekip aldık, Halkalı'nın polis karakolundan aldığım ekiple birlikte Ataköy Polis Karakolunun olduğu yere vardık. 
NİHAN İLGÜN (Tekirdağ) - Orada, o parkta, Ayhan Çarkın... Kim geldi. 
SEYİT AHMET ALTINTAŞ - Ayhan Çarkın, Ayhan Akça ve bir kişi daha vardı, onda polis kimliği vardı; ama', kim olduğunu bilmiyorum efendim. 
NİHAN İLGUN (Tekirdağ) - Peki, siz bunları Ataköy Karakoluna -Jandarmasınız- 
nasıl götürebildiniz; yani, karşınızdakiler... 
SEYİT AHMET ALTINTAŞ - Götüremedik işte, efendim... Kendileri, polis karakoluna... 
NİHAN İLGÜN (Tekirdağ) - Nasıl ikna ettiniz de götürdünüz?..

Kanunen Adam Almaya Yetkim Yok

SEYİT AHMET ALTINTAŞ -Hayır... ikna edemedim. Kendileriyle birlikte karakola gidelim, karakolda görüşelim dedik. İlgili polis karakolu yakında olduğu için haydi gidelim oraya... Ben de "gidelim" dedim. Yani, gitmeyelim diye bir şey denmedi. hem onların görüşü... Zaten, orada normal konuşmalar geçti aramızda; yani, siz kimsiniz, nesiniz, niye böylesiniz?... Halbuki, biz kendimizi tanıtmışız. Yanımızda jandarmanın askeri ekibi var. Biz de sivil ekiple oradayız. İstihbarat çalışması yapıyoruz ve kendisi böyle bir beyanda bulundu "tamam, gidelim" dedik. Yani, yaptığımız uygulamada, uygulamaya esas nedir bilmiyorum ama, ben, kanunen adamı almaya yetkim yok. İlgili karakol tahkikatı yaparsa yapar. Yani, ben normal istihbarat çalışması yapmakla mükellefim. Yani, bir şahsı alıp, götürüp, zorla şey yapamam. 
NİHAN İLGÜN (Tekirdağ) - Yani, emniyet karakoluna gidip orada konuşalım şeklindeki teklif kendilerinden mi geldi?... 
SEYİT AHMET ALTINTAŞ - Tabiî... Beraber. Hem onlardan geldi hem, benden geldi; çünkü, ortalık, Ataköy'ü biliyorsunuz, herkes bize bakıyor. yakın yer polis karakolu, çok da yakındı, 40-50 metre falan var, yakın bir yerdi. Onun için orayı tercih ettik. Tabiî, bu arada, Ayhan Akça, sürekli cep telefonuyla görüşüyordu; kimlerle görüşüyordu, bilmiyorum. Elinde bir telefonu vardı, görüşüyordu. Karakola gittik. Karakolda, Ayhan Akça, telefonunu bana uzattı "seni İbrahim Şahin istiyor" dedi "ben İbrahim Şahin'le cep telefonuyla görüşmem, ilgili karakol amirliğinin telefonunu arasın, oradan görüşürüm" dedim; kendisiyle oradan görüştük. "Onları nasıl alırsınız" falan. Tabiî, o arada, nöbetçi emniyet müdürü geldi, ekipleri geldi; olayın tahkikatının, zaten kendileri tarafından yürütüldüğünü, bu tahkikatın bir alakasının olmadığını söylediler; biz de ayrıldık efendim. 
NİHAN İLGÜN (Tekirdağ - Peki, bu randevuya, sizin kimliğinizi bilerek mi geldi bu arkadaşlar? 
SEYİT AHMET ALTINTAŞ - Hayır. Bilse gelmezdi zaten. 
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Avşar'la ilgili... 
SEYİT AHMET ALTINTAŞ - Avşar'ın 
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Kim olduğunu söylemedi dedi. 
BAŞKAN - Arkadaşlar, başka soru var mı?.. 
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Ben bir şey sorabilir miyim? Jandarma, niçin bu işe el attı? 
SEYİT AHMET ALTINTAŞ - Efendim, arabasının terk edilmesi... 
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Sadece bu mu? 
SEYİT AHMET ALTINTAŞ - Arabasının terk edilmesinin yanında, amcası da. .da sık sık gelip, bizim komutanımıza "n'olur bulalım" diye yalvarmalar yakarmalar.. 
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Komutanınızın adı nedir; komutan kimdi o zaman? 
SEYİT AHMET ALTINTAŞ - İstanbul İl Jandarma Komutanı.. 
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Adı neydi?

Komutan Onurlubaş

SEYİT AHMET ALTINTAŞ - Baki Onurlubaş. Kendisine gelip şey yaptığını... Biz de o yönde bir çalışma yaptık. Biz, arabasıyla ilgili bir çalışma yaptık. Yani, olabilir, ceset olabilir, şey olabilir; araştıralım, değerlendirelim diye yoksa... 
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Peki, MİT'in bu işe karıştığını komutanınız görünce, hâlâ, "bu işe devam et" dedi mi size? 
SEYİT AHMET ALTINTAŞ - Kendileri, zaten, o şahısla sürekli devam ettiriyordu; yani, biz, sürekli devam ettik. Olayı... 
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - MİT'le birlikte çalıştığınızı komutan biliyordu. 
SEYİT AHMET ALTINTAŞ - Tabiî, biliyordu efendim. 
NİHAN İLGÜN (Tekirdağ) - Bu arabanın terk edildiği yerdeki, Silivri-Büyükkılıçlı Köyü yolu üzerinde terk ediliş şeklini siz gördünüz mü; yani arabayı o haliyle gördünüz mü? 
SEYİT AHMET ALTINTAŞ - Gördüm efendim. 
NİHAN İLGÜN (Tekirdağ) - Ne vaziyetteydi. Gerçi, hiçbir parmak izi yoktu, tamam. İçeride bir olay geçmiş hali yoktu diyorsunuz; başka ne vardı arabada?
SEYIT AHMET ALTINTAŞ - Divan Pastanesinden alınmış pastanın bir kabı vardı, bir de amcası Cemallettin Ümit'in bir reçetesi varmış, zaten ondan yola çıkılarak bulundu. 
NİHAN İLGÜN (Tekirdağ) - Tarık Ümit olduğu... 
SEYİT AHMET ALTINTAŞ - Evet efendim. 

Akça - Kurye Dilek

SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Ben, bir şey daha sormak istiyorum Sayın Başkan.
Ahmet Bey, o zaman yaptınız bu kadar kaldı. Tabiî, biraz önce de söylediniz; basında birçok şey çıktı. İyi bir istihbaratçı olarak siz, o zaman ki bilgilerle şimdilerin arasında, özellikle Ayhan Akça'yla, kurye Dilek'le, o günkü konuşmalarla ilinti kurabildiniz mi veya bunlara benzer, sizi tedirgin eden olay oldu mu? 
SEYİT AHMET ALTINTAŞ - Ben, Ayhan Akça'ya konuşmam orada kaldı efendim, bir daha kendisiyle ne konuştum ne görüştüm ondan sonra, tahkikatı Kadıköy Emniyet Amirliğinin yapması gerekiyordu, onlar yapmıştır. Yani orada görüştüğüm Ayhan Akça'ya Tarık Ümit'i tanıyıp tanımadığını sordum... çok kısa... Aşırı bir kalabalık oldu karakolda, orada kendisini tanıdığını beyan etmişti. 
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Bize söyleyebileceğiniz, yani, şimdiki basınla, kendi düşüncenize göre bağdaştırdığınız İlave olarak hiçbir şey yok mu? 

SEYİT AHMET ALTINTAŞ - Ne dersem olmaz şimdi. Ben ne diyeyim?.. 

Jitem'den Jötem'e

SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Peki... Son bir şey. JİTEM'in kaldırıldığını biliyoruz. Sizin istihbaratla o eski JİTEM arasındaki ilişki nedir; var mıdır yok mudur? 
SEYİT AHMET ALTINTAŞ - Hiçbir ilişki yok efendim. Bizimki tamamen İstanbul İl Jandarma Komutanına bağlı, istihbarat şubeye bağlı bir istihbarat. Terör olayları, istihbarata karşı koyma, aşırı sağ, aşırı sol, normal olaylar bölünmüş; bunlarla ilgili arkadaşlar var, herkesin kendi bölümü var. O baktığımız mıntıka dahilindeki gelen duyumları aktarmak, gelen şeyleri aktarmak.. Mesela, aşırı sağ olursa, deniyor ki, diyelim ki, Gölbaşı'nda bazı örgütlerin mihrakları, odakları gibi duyumlar çekilir, o duyuma göre, ilgili birlikte çalışma yapılır. 
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Son bir soru sorabilir miyim... Ahmet Bey, Mehmet Eymür, Tarık Ümit'le ilgili bütün bilgileri size dayandırıyor, sizin yapmış olduğunuz çalışmalarınıza dayandırıyor. 

Eymür'ün Boğazını Sıkmak Lazım

SEYİT AHMET ALTINTAŞ - Boğazını sıkmak lazım onun... Mert değil o.... 
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Sizin çok başarılı bir çalışma yapmış olduğunuzu böylelikle de anlatıyor; size dayandırıyor. Siz de diyorsunuz ki "benim yapmış olduğum çalışmaları da, bana da MİT'ten gelen elemanlar...' 
SEYİT AHMET ALTINTAŞ - Efendim, siz karar verin. Ben, Abdullah Çatlı'yı tanıyabilir miyim; Sami Hoştan'ı tanıyabilir miyim; Haluk Kırcı'yı tanıyabilir miyim; yani, siz karar verin buna. 
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Peki, bunun sebebi ne sizce; yani, niye öyle söylüyor? Sizi de başarılı bir çalışma yapmış gibi gösteriyor.. 
SEYİT AHMET ALTINTAŞ - Bir kişiyi de dayanak yapacak tabiî ki, topu bize atacak;; yani, o kendi şeylerini şey yapıyor... Bir taraftan da yüreği sızlıyor, arkadaşı Tarık Ümit; arkadaşı olduğu için de ortaya çıkmasından yana tavır koyuyor. Yani, Tarık Ümit, eğer, öldürülmüşse, öldürülmesini içine; sindiremiyor; neden sindiremiyor -MİT'te en üst düzeyde ajan olduğu söylendi bana, o zaman Türkiye'de MİT'in belli bir ajan sayısı var, belki 4 bin belki 5 bin kişi- MİT'teki ajanlar "sen, en üstteki ajanını öldürttün, ya bizi de öldürürlerse.. vururlarsa ne yapacağız" demeyecek mi; yani, MİT'teki ajanların morallerininbozulması yönünde, belki de ondandır, Mehmet Eymür'ün yaptığı... 
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Yani, kendi elemanına çok sahip çıktığını söylüyorsunuz. 
SEYİT AHMET ALTINTAŞ - Evet. Kendi elemanına sahip çıktığından ileri geliyor. 
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Başka bir şey düşünmüyorsunuz; yani bir menfaat ilişkisi... Çünkü... 
SEYİT AHMET ALTINTAŞ - Yok... Eymür'le arasında menfaat ilişkisi olduğunu zannetmiyorum. 
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Başkalarıyla menfaat ilişkisi olabilir mi Tarık Ümit’in? 
SEYİT AHMET ALTINTAŞ - Orada konuşulan, ortada dönen 4 milyon dolardan bahsediliyor... 
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Kimlerle ilişkisi olabilir? 
SEYİT AHMET ALTINTAŞ - Konuşuluyordu efendim. 
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Herhalde isim de zikrediyorlardı? 
SEYİT AHMET ALTINTAŞ - İsim zikretme falan yoktu; 4 milyon doların şeyi vardı. Kaçırma olaylarında isim zikrediliyor, eğer, kaçırılmışsa bunun Korkut Eken tarafından talimatlandırılan Abdullah Çatlı ve adamları tarafından kaçırıldığı söyleniyor. Ben, o tarihe kadar da Korkut Eken'in ne ismini duydum, ne de görmüştüm. 

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Sizin meslekdaşınız... 

SEYİT AHMET ALTINTAŞ - Meslektaşım ama görmedim efendim. Yani hiçbir zaman da görmedim, görüşmedim de; çünkü, hep Emniyetle çalışıyormuş -sonradan edindiğim izlenim- Mehmet Ağarla çok sıkı fıkıymış. Mehmet Ağar'ın yanında özel kalem gibi bir odası varmış, odada çalışmalar yapıyormuş. Ne yaptığını bilmiyoruz; onu, ona sormak lazım. 
BAŞKAN - Korkut Eken. Bir soru da ben sorayım. Kazakistan'dan veya başka yerlerden kara para transferiyle ilgili olarak, kızı size bir şey söyledi mi? 
SEYİT AHMET ALTINTAS - Ailece söylediler. Çok kalabalıktı... 
BAŞKAN - Ne dediler sana, çok şey duydunsa, o duyduklarını da anlat ki, biz... 

Kazakistan Meselesi

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Evet... Nedir o Kazakistan meselesi; anlat bakalım. 
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Duyum mahiyetinde de olabilir. Nedir o? 
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Mademki, 4 milyon dolar diye açtın, gerisini getir. 
SEYİT AHMET ALTINTAŞ - Siz daha iyisini biliyorsunuz yani... 
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Söyle canım... Biz bilsek de söyle. 
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Şunu söyleyeyim: Biz sadece, burada sizin bilginize... 
SEYİT AHMET ALTINTAŞ - Yani, ben şimdi burada diyeceğim, yarın benim hakkımda dava açarlar.. 
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Öyle bir şey yok. 
SEYİT AHMET ALTINTAŞ -Harcırahımı da almadım, borç parayla geldim ben buraya; bunu da size söylemek istiyorum. 
BAŞKAN - Onu biz ödeyeceğiz
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Onu Başkanlık verecek size. Burada sorgulama filan yok. Biz, sizin bilginize başvuruyoruz ve bu bilgiler de burada kalıyor; kimse bunu mahkemede kullanamaz. 
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Burada bir kimseyi itham edip, ondan dolayı sorumlu oluyor değilsiniz. 
BAŞKAN - Şöyle söyleyeyim: şöyle yaptı, böyle yaptı derseniz itham olur; ama, böyle deniyordu, filan böyle diyordu derseniz, bu itham olmaz. Onun için, bütün duyduklarını; yani... 
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Kim ne söylediyse duyduklarını aktarıyor... 
BAŞKAN - Tabii... Kim ne söylediyse, bunu söyleyin ki, biz araştırıyoruz, bu bilgileri de biz değerlendireceğiz. 
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Burada verilen itham da olsa hukuken sorumlu tutulacak bir itham değil; bunu bilin. Biz, avukatız, savcılık yaptık, valilik yaptık, bakanlık yaptık... 
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Neyse... Şeyi kaçırmayalım. Baştan başladık 4 milyon dolardan... 
BAŞKAN - Kara parayla ilgili transfer... 

450 Milyon Dolar

SEYİT AHMET ALTINTAŞ - Kara parayla ilgili, Kazakistan tarafından, Pakistan ve Afganistan tarafından gelen uyuşturucunun, Kazakistan:, Azerbaycan'dan Nahçivan kanalıyla Türkiye'ye girdiği, Türkiye'den, eroinin yurtdışına, Hollanda'ya ve Almanya'ya çıktığı konusunda, ailesi bana belli bilgiler veriyordu. Bir kısmının parasının Kazakistan'da aklandığı, Kazakistan'da 450 milyon dolarlık bir paranın olduğu, bu paranın da Kıbrıs'taki bankada aklandığı yönünde beyanları oldu, kendilerinin. 
BAŞKAN - Bu para kiminmiş; yani, bu eroin trafiğinde... 
SEYİT AHMET ALTINTAŞ - Bunun uyuşturucu trafiğinden gelen bir para olduğu söylendi. 
BAŞKAN - Tarık Ümit de bu işle... 
SEYİT AHMET ALTINTAŞ - İçinde olduğu söylendi efendim. 
BAŞKAN - Başka kimler içindeymiş; yani, diyelim ki Tarık Ümit, Ahmet Mehmet... Diğer ortakları hakkında da bilgi verdiler mi size? Filan filan ortaktı Tarık Ümit'le beraber.. 
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Kıbrıs'taki kendi bankalarında mı aklanıyor? 
SEYİT AHMET ALTINTAŞ - Kıbrıs'ta kurmuşlar efendim bir banka. 
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - O bankada mı aklanıyor? 

Erol Aksoy

SEYİT AHMET ALTINTAŞ - Bankada aklanıyor, daha sonra da... Hatta. Türkiye'de bir banka ismi verdiler. Ailesi söyledi bankanın ismini Show TV'nin sahibi Erol Aksoy'un... 
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - İktisat Bankası.. 
SEYİT AHMET ALTINTAŞ - İktisat mı, artık, hangi bankaysa, o bankayla da şey yaptıklarını söylemişlerdi.
BAŞKAN - Yani, bu ortaklar kimlerdi; 450 milyon dolara Tarık Ümit ortak diyorlar; yani, babamız ortak dediler. Başka ortaklar hakkında herhangi bir şey söylediler mi; falan filan da ortaktı gibi veya bu işi beraber yapıyorlardı?.. 
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - 450 milyon doların ortakları konusunda isim,,. , 
BAŞKAN -- Sadece, 450 de değil; yani, bütün bu şeylerde.. 450 milyon dolar bir kere sabit, onların beyanına göre. 
SEYİT AHMET ALTINTAŞ - O şekilde kendilerinin şeyleri oluyor; ama benim, 450 milyon doların ortakları konusunda gerçekten bilgim yok. Yani. bu konuda şöyle oluyor, falan... Ailesi, böyle bir paranın olduğunu ve bu paranın orada aklanarak...
BAŞKAN - Sizin bilginiz yönünden demedim. Yani, ailesinin söylediğine göre soruyorum. 
SEYİT AHMET ALTINTAŞ - Ailesinin söylediği, yani, kendilerinin belgelerde... belge derken, kaçırılan belgelerde, sanırım, ailesi onları arıyordu; yani, bu şeyle ilgili belgeleri de arıyorlardı ailesi, anladığım kadarıyla... Mesela "babama silah verilmişti" diyor, iki-üç tane silah verilmiş uzun namlulu silahlar falan... Bunların ruhsatlarını, şeylerini arıyorlardı. Ne yapılıyor, ne ediliyor diye, onları da aradık. Hepsine bakılıyordu ve hiçbir şey bulamadık; o araştırmalarda. Şimdi, kendi çalışmalarımdan isim zikretmek.. Olmadı yani, isim zikretsek de doğru olmaz yani... 
BAŞKAN - Yok... Yani, onlar bahsetti mi? 
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Bak, yine aynı noktaya geldin. Bildiğin bir şey varsa, söyle kardeşim, gözünü seveyim.

Korkut Eken'in İsmi Geçti

SEYİT AHMET ALTINTAŞ - Korkut Eken'in ismi de geçti; ama... 
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Korkut Eken'in adı nerede geçti? 
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - 450 ortakları içerisinde, değil mi? 
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Nerede?... 
SEYİT AHMET ALTINTAŞ - Kazakistan'dan gelen 450 milyon dolar. Bu paranın Kıbrıs'ta aklanması konusunda 450 milyon dolarlık bir paranın aklandığı konusunda, ailesi tarafından bana böyle, salonda... 

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Korkut Eken'in adı da geçti orada diyorsunuz. 
SEYİT AHMET ALTINTAŞ - Korkut Eken'in ismi de geçmiştir. 
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Peki, bu Tarık Ümit'in Ömer Lütfü Topal'ın kumarhanesiyle alakası var mı; öyle bir şey duydunuz mu? 
SEYİT AHMET ALTINTAŞ - Kim efendim?.. 
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Ömer Lütfü Topal'ın kumarhanesi  ile alakalı olarak Tarık Ümit'in ismi geçti mi; öyle bir şey duydunuz mu? 

Arnavut Sami Ortakmış

SEYİT AHMET ALTINTAS - Yok... Ömer Lütfü Topal hiç gündeme gelmedi. Yaptığım tahkikatların hiçbirinde gündeme gelmedi. Şöyle geldi. Arnavut Sami mi ne, ortakmış herhalde efendim. Yine, şeyin beyanı... 
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Neye ortakmış?... 
SEYİT AHMET ALTINTAŞ - Mehmet Eymür'ün.. Şeyin adamları... Tarabya'da mı dedi, bir yerdeki bir kumarhaneye ortak olduğunu söylemişlerdi. 
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAF (İçel) - Sami Hoştan'la... 
SEYİT AHMET ALTINTAŞ - Sami Hoştan'la... 
BAŞKAN - Arabayı nasıl almış?.. 
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Beş kuruş ödemeden kim vermiş? 
SEYİT AHMET ALTINTAŞ - Kim efendim?.. 
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Biraz önce söylediniz ya, Tarık; Ümit'in bulunan arabası... 
SEYİT AHMET ALTINTAŞ - Ben gittim, onunla görüştüm. Kendisine en geç bir ay içerisinde parayı vereceğini söylemiş. 
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Kendisi dediğiniz adam kim?... Onu bilemedik daha... 
SEYİT AHMET ALTINTAŞ - Kadıköy'de bir şahıs efendim. Yani, ismini su anda... 
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Elden düşme araba yani... 
SEYİT AHMET ALTINTAŞ - Hayır efendim, elden düşme değil. 
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Otomobil kiralama şirketi mi? 
SEYİT AHMET ALTINTAŞ - Otomobil kiralama şirketi de değil... 
BAŞKAN - Galeri efendim. 
SEYİT AHMET ALTINTAŞ - Galeri. Kadıköy'de, Zuhurat Baba'ya girişte. Kadıköy'deki üç yol ağzında, sol tarafta, başta; yani, Tarık Ümit'in evine çok yakın bu şahıs. 
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Tanıyor yani Tarık Ümit'i.. 
SEYİT AHMET ALTINTAŞ - Tanıyor. Gayet de samimiler. 
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Bir ay sonra vermiş mi parayı? 
SEYİT AHMET ALTINTAŞ - Vermedi. Geri aldı zaten. Arabayı geri aldı hemen. Galeri sahibi, arabayı geri aldı. 
BAŞKAN - Peki, bize söylemek istediğin başka bir şey var mı, bildiğin.. 
SEYİT AHMET ALTINTAŞ - Yok efendim. 
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) -Peki, bu galericiye Tarık Ümit'i nereden tanıdığını sordunuz mu? 
SEYİT AHMET ALTINTAŞ - Arkadaş olduklarını... Evlerinin yakın olduğundan dolayı belli şeyleri var. Yani, kendileri çok samimi, evleri de yakın olduğu için, bu, bende bir şüphe uyandırmadı. 
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Bir kez daha teyit edebilir mi; kesin olarak bütün bu olayların içerisine girdiğiniz, ayrıldığınız, ondan sonra diğer olaylara,. geçtiğiniz devre içerisinde hiçbir şekilde dolaylı veya direkt tehdit almadınız mı? 
SEYIT AHMET ALTINTAŞ - Burada olmadı; ama, ben Diyarbakır'a gittikten sonra, Diyarbakır'da ilginç kişiler tarafından telefon açılıp, tehdit edildim. 
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Ne dediler'? 
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Bu olayla ilgili mi? 
SEYİT AHMET ALTINTAŞ - Bu olayla ilgili değil efendim `yani korkutuyorlar, bastırıyorlar, telefon açıyorlar.... 
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Bu olayla ilgili var mı? 
SEYİT AHMET ALTINTAŞ -Yok efendim. 
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Ben, tekrar soruyorum. Siz, hiçbir yere hiçbir rapor vermediniz mi? 

Kozakçıoğlu'na Rapor

SEYİT AHMET ALTINTAŞ - Yok efendim. Yani, sizin dediğinizi ben anlıyorum. Hayri Kozakçıoğlu'na... Kendilerinin o zaman bir beyanları falan vardı; o konudaki şeyleri soruyorsanız, gerçekten vermedim Hayri Kozakçıoğlu'na; samimi söylüyorum..... 
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Neydi o beyanlar? 
SEYİT AHMET ALTINTAŞ - "Hayri Kozakçıoğlu senden bilgi aldı mı" diye sordular bana. Gerçekten, Hayri Kozakçıoğlu benden hiçbir bilgi almadı görüşmedim; şimdiye kadar da daha Hayri Kozakçıoğlu'yla hiç görüşmem olmadı. 
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Siz Diyarbakır'dayken kastediyorlar 
değil mi? 
SEYİT AHMET ALTINTAŞ - Hayır efendim. Buradaki şey. Bu olay esnasında. 
BAŞKAN - Teşekkür ederim. Biz, sizin yol masrafınızı ödeyeceğiz, arkadaşlar yazsınlar. İkinci konuşmacı daha gelmemiş; o nedenle, toplantıya ara veriyorum. 
Kaparna Saati: 12.25 Tarih : 13.1 .1997

http://www.atin.org/detail.asp?cmd=articledetail&articleid=266

25. Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***