Prof.Dr Ümit özdağ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Prof.Dr Ümit özdağ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

26 Haziran 2017 Pazartesi

KENDİ ÜLKESİNDE KUŞATILAN ORDU., TSK



KENDİ ÜLKESİNDE KUŞATILAN ORDU., TSK




Gülenci Darbe ve Bir Kitabın Önsözü
Yazar: Ümit Özdağ

Aşağıdaki satırları Yeniden Türk Milliyetçiliği adlı kitabımın Nisan 2016’da yeniden yapılan baskısına önsöz olarak hazırlamıştım. 15 Temmuz 2016’da Türkiye Cumhuriyeti tarihinin ilk sözde SİYASAL İSLAM’cı darbe girişimi gerçekleşti. Basına sızan ilk açıklamalarda, subay elbisesi giymiş darbeciler Mehdi saydıkları Fethullah Gülen’in emri ile yaptıklarını açıklamaya başlamışlar. Bu ilk açıklamalar doğru olsa da olmasa da, darbe Nurculuğun sapkın bir kolu olan Gülencilik tarafından gerçekleştirilmiştir.  Bundan dolayı ilk SİYASAL İSLAMCI darbedir. Şimdi Nisan  2016’da yazılan satırları okuyabiliriz.    


Yeniden Türk Milliyetçiliği adlı bu kitabın ilk baskısı 2004'te, ikinci baskısı 2005 yılında çıkmıştı. Üçüncü baskı 2006’da yapılmıştı. Bu üç baskıda özellikle dış 
gelişmeler ile ilgili kısa ve küçük ekler yapmıştım. Bu kitabın yayımlandığı ilk günden bu yana Türkiye Cumhuriyeti "En Uzun On Yılını" yaşadı. Bu en uzun on yıl, Prof. Dr. İlber Ortaylı’nın ifadesi ile Osmanlı İmparatorluğu’nun en uzun yüzyılı olan 19. Yüzyıl'a benziyor. 19. Yüzyıl, Türk Devleti için ihanetin ve geri 
çekilmenin yüzyılı oldu. 2003-2015 de  geri çekilmenin ve ihanetin on yılı oldu. 2015 Ağustosunda Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en 
kritik döneminden geçiyoruz" derken, Başbakan Davutoğlu da, "Türkiye Cumhuriyeti'nin beka sorunu yaşamakta olduğunu" ifade ediyordu. 
Erdoğan 2016 yılı başında Türkiye’nin İstiklal Harbi verdiğini ifade ediyor, öğretmen adaylarına yaptığı konuşmada: "Güneydoğu Anadolu’yu tekrar vatanlaştırın"  talimatını veriyordu.

Türkiye’yi beka  sorunu yaşama noktasına getirip, İstiklal Savaşı vermeye zorlayan, Güneydoğu Anadolu’yu tekrar vatanlaştırma gereğini ortaya çıkaran ise, AKP’nin Türkiye Cumhuriyeti’nin en uzun on yılında uyguladığı politikalardı. Bu politikalar ile Türk Ordusu’na komplo kurulmasına izin verilmişti. 
Önce Türk Ordusu'nun PKK terörü ile mücadelede ön plana çıkan bölümleri ve subayları hedef alındı. Bir diğer hedef ise, PKK terörüne karşı entelektüel 
mücadele  veren milliyetçi aydınlar oldu. Bu subaylar ve aydınlar Ergenekon adlı AKP+Gülen cemaatinin ürünü olan sanal bir terör örgütü iddianamesi ile 
yargılanmaya başladılar.

AKP, Türk Ordusu’na kurulan komployu hukuki zeminler sağlayarak güçlendirdi. Gülen cemaati ise Harp Okulları’ndan başlayarak Türk Milliyetçisi Harbiyelileri 
ve Türk Milliyetçisi ve Türk Ulusalcısı subay kadroları Ergenekon ve casusluk iddiaları ile tasfiye etmeye başladı. Türk Ordusu içinde Gülen cemaatine mensup subaylar, tasfiye etmek istedikleri subaylara karşı başlattıkları iftira/komplo saldırısı ile bir orduyu çökertecek en ağır darbe olan "silah arkadaşlığı" kavramını yıktılar. Bir orduda silah arkadaşlığı düşüncesi yıkılır ise ordunun ruhu ölür.  Türk Ordusu’nun olduğu gibi, Türk Devleti’nin harem-i ismeti olan Özel Harp Komutanlığı’nın arşivine, cemaatçi polis ve  hakim-savcı komplosu ile girildi. Türk Devleti’nin sırları ortaya döküldü. 

Türk Hava Kuvvetleri ve Türk Deniz Kuvvetleri’ndeki Gülen cemaati örgütlenmesi, sanki Türkiye bu iki gücü ile savaşa girmiş ve bu savaşta yenilmiş gibi, bu iki gücünde özüne ağır bir darbe vurdu. Kara Kuvvetleri personel sayısı çok olduğu için cemaatin verdiği zarar ilk bakışta belirgin olmasa da  
Türk Kara Kuvvetleri’nin muharip/savaşçı kadrolarının ağır zarar gördüğünü ve bu durumun bir savaşta Türkiye’ye pahalıya mal olacağını bilen biliyor. 

Türk Ordusu hala Gülen Cemaatinin ağır etki alanı altında olmaya devam etmektedir.

Türk polisi de AKP Hükümeti’nin " ne istediniz de vermedim " yaklaşımı sonucunda Gülen cemaatinin polisi olmuştur. Aslında kendi ordusuna, kendi istihbarat teşkilatına, kendi aydınlarına komplo kuran, delil yerleştiren, delil üreten kişilere ne kadar polis denilebilir ki? 19 Mart 2016 tarihli Hürriyet Gazetesi'nde 54  hakim ve  savcı hakkında "silahlı terör örgütü kurmak ve yönetmek, kurulan örgüte üye olmak", " siyasi ve askeri casusluk ", "cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’ni ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen ya da tamamen yapmasını engellemeye teşebbüs etmek", "suç uydurmak", "özel hayatın gizliliğini ihlal etmek"  gibi iddialar ile iddianame hazırlandığı haberi verilmekteydi. Bütün bunlar, AKP Hükümetleri’ nin Gülen cemaatine mensup,  subay, polis ve hakim-savcılar ile işbirliği yapması sonucunda oluşmuştur. Türk polis teşkilatının çok önemli bir bölümü de Gülen cemaatinin denetimi altına girmiştir.

AKP Hükümetleri, Genelkurmay Başkanı’nın terörist örgüt yöneticisi olarak tutuklanmasını seyretmekle kalmamış, 34 Mehmetciğin şehit edilmesinden sorumlu bir teröristin Genelkurmay Başkanı aleyhine sanıklık yapmasını mümkün hale getirmiştir. Türk Ordusuna komplo  kurulur,  ordu ve  polisin eli kolu bağlanırken, AKP Hükümetleri, Oslo’da gizli bir şekilde PKK ile müzakerelere başlamış ve bu müzakereleri İmralı’da Öcalan ile sürdürmüştür.

PKK,  AKP Hükümeti’nin gizli onayı ile Güneydoğu Anadolu’da kentlere yerleşmiş, silah ve cephane yığınakları gerçekleştirmiştir. 2016 kış ve ilkbaharında Sur, 
Cizre, Şırnak merkez, Nusaybin, Yüksekova güvenlik güçlerinin PKK’lı teröristleri yerleşim merkezlerinden çıkarmak için düzenledikleri operasyonlar ile geçmiştir.   

AKP’nin çok yanlış Suriye politikası, PKK’ya Suriye’nin kuzeyinde bir devletçik coğrafyası hediye ederken, IŞİD politikası ise bu terör örgütünün Türkiye’ye 
saldırılarının önünü açtı. Ankara, İstanbul başta olmak üzere büyük kentlerimiz terör örgütü tarafından bombalanıyor. Türkiye-Suriye sınırı, Afganistan-Pakistan 
sınırına benzemiş durumda. Suriye’den Türkiye’ye kaçan 2.7 milyon Suriyeli Türkiye’nin geleceğini tehdit eden bir demografik bomba niteliği taşıyor.

AKP’nin Türkiye’ye geçtiğimiz 12 yılda verdiği tahribatın boyutları sınırlarımızı zorluyor. Ege Denizi’nde 16 Türk Adası ve bir kayalık Yunan Ordusu tarafından 
AKP’nin onayı ile işgal edildi.

Bu satırların amacı bir kitabın girişini yazmak değil. Sadece yeni bir baskıya önsöz yazmak. Okuyucu en son 2006’da  üzerinde küçük değişiklikler yapılmış olan bu kitabı 2016’da okuduğunda yazarın tespitlerinin doğruluğu ve yanlışlığı konusunda bir değerlendirme yapacaktır.

http://www.21yyte.org/tr/arastirma/milli-guvenlik-ve-dis-politika-arastirmalari-merkezi/2016/07/20/8475/gulenci-darbe-ve-bir-kitabin-onsozu


***