PUTİN FAKTÖRÜ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
PUTİN FAKTÖRÜ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

7 Aralık 2014 Pazar

PUTİN FAKTÖRÜ

PUTİN FAKTÖRÜ..,






Sovyet Rusya ile daima iyi komşu olmaya gayret etmeliyiz. Fakat ne haklarımızdan en küçük bir şey feda etmeliyiz. Ve ne de oyunlarına kapılmalıyız. Gazi Mustafa Kemal Atatürk (1922)
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Türkiye-Rusya Üst Düzey İşbirliği Konseyi toplantısına katılmak üzere geldiği Türkiye’de sıcak ilgi ile karşılandı. Son günlerde çok tartışılan AK SARAY’da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ağırladığı ikinci devlet başkanı oldu.
Her ne kadar Suriye sorunu, Füze kalkanı, patriotların yerleştirilmesi gibi temel anlaşmazlık konularından çok ekonomi ağırlıklı konular üzerinde durulmak için bu ziyaret yapılıyor olsa da iki ülke arasındaki yakın işbirliği ve sürekli diyalog ilişkisinin bölge ve dünya barışı için yararlı olduğunu söyleyebiliriz.
Putin’in Suriye ve Beşar Esad hakkındaki düşünceleri nettir. Türkiye’nin Suriye politikalarının tam aksine, sonuna kadar Suriye rejiminin yanında olacağını vurgulamıştır. Rusya Esad’ı desteklemekle Tartus’ta elde ettiği deniz üssü kolaylıklarını ve Suriye’ye silah satışlarını güvenceye alıyor. Akdenizdeki Rus varlığı için eski dostu Suriye’nin mutlaka ayakta kalmasını bir zorunluluk olarak görüyor.
Böylece ABD’nin BOP ile başladığı Ortadoğudaki 24 İslam ülkesini yeniden yapılandırma plânının gerçekleşmesini önlediği gibi, bölgede Çin’i de yanına alarak oluşturduğu güç dengesi ile muhtemel bir üçüncü dünya harbini önlüyor.
Putin’in tutum ve davranışları ile konuşmasının satır aralarına inildiğinde giderek kendinden emin bir dünya lideri görünümünü kazandığı dikkatlerden kaçmıyor.
Putin Türkiye ile birlikte dünyaya diyor ki; “Ortadoğuda ve Doğu Akdeniz’de Rusya vardır. Bizi dikkate almadan bu bölgede diğer küresel güçler etkili olamazlar”. Bir bakıma Çar Büyük Petro’nun koyduğu “Sıcak denizlere inme “stratejik hedefi hâlâ geçerliğini koruyor.
Peki Putin bu kadar güçlü biri midir? Ve gerçekten dikkate alınması gereken bir lider midir? Tek kelime ile evet. Putin günümüzün dikkate alınması gereken bir lideridir. 2000 yılından başlayarak Rusya’yı 2008’e kadar cumhurbaşkanı, 2012’e kadar başbakan olarak yöneten Vladimir Vladimirovich Putin, Rusyayı yönetmeye 2024 yılına kadar cumhurbaşkanı olarak devam edecektir. Yani 24 yıl süre ile Rusya’nın yönetiminde tek adam olacaktır.
Her alanda dağılmış, 16 ayrı devlete ayrılarak dibe vurmuş SSCB’nin küllerinden yeniden bir dünya devi haline dönüşen Rusya Federasyonu’nu yaratan Putin, sadece Rusya halkı için değil, dünya insanlığı için de önemli bir lider tipi sergilemektedir.
21. Asırda kendilerini ülkelerinin vazgeçilmez liderleri olarak gören güçlü diktatörler teker teker tarihe gömülürken Rusya’da demokrasinin tüm kuralları işletilerek yeni bir demokratik diktatör tipi oluşmuştur. Kanaatimce Putin’in popülaritesi Rusya’nın önünde gitmektedir. (1)
Ruslarla ayni coğrafyada bin yıldır içiçe yaşayan ve 1492 yılından beri resmen ve çoğu savaş olarak yakın ilişki içinde bulunan Anadolu Türk toplumu olarak Rusya’nın başarıları veya başarısızlıkları bizi de yakından ilgilendirmektedir. Dolayısı ile milletimiz Rusya ile birlikte Putin’i de yakından tanımak zorundadır.
Putin, 2000 yılında yapılan seçimlerde RF Komünist Partisi Başkanı Zyuganov’un önünde % 52,9’luk oy oranıyla, 2004’de yapılan seçimlerde ise %71’in üzerinde oyla cumhurbaşkanı seçilmiştir. Rus Halkının oy desteği her seferinde artmıştır.
Putin, 7 Mayıs 2008’de görev süresi dolarak yerini devlet başkanı Dmitry Anatolyevich Medvedev’e bırakarak kendisi de Rusya’nın başbakanı olmuştur.. 2012 Medvedev’i başbakan yaparken tekrar cumhurbaşkanlığına oturmuştur.
Putin döneminde Rusya ekonomisi hızlı büyüme rakamları yakalamış, ülkenin ekonomik bağımsızlığı yolunda çok önemli adımlar atılmış, merkezi otorite kuvvetlendirilmiş, tamamen dağılan Rus silahlı kuvvetlerinde Yeni Askeri Konsept ile güçlü bir reform hareketi başlatılmıştır.
Rusya’da halk tarafından “Demir Yumruk” diye anılan Vladimir Putin, Rusya’nın ekonomik bağımsızlığı için aldığı çok cesur kararlarla Rus halkının büyük güvenini kazanmıştır. Bu kararlara göre; Rusyadaki stratejik alanlara yabancı yatırımcıların girmesi yasaklanmıştır. Özellikle, telekomünikasyon, enerji ve stratejik sayılan doğal gaz kaynaklarında yabancıların hak sahibi olmasının önü kapatılmıştır.
Bunları yapmadan önce Rusya’yı dışa bağımlı kılan bütün borçlarının tamamını vadesi dolmadan ödeyerek ekonomik devletin bağımsızlığını yeniden kazanmıştır.
Putin, bu davranışı ile ülkesinin kaynaklarını, madenlerini, verimli yatırım alanlarını dış güçlerin alımına açan, en kârlı kuruluşlarını yok pahasına satan, yabancılar gelsin diye adeta yollarına kırmızı halı seren sözde devlet adamlarına da bir ülkenin topraklarının nasıl savunulacağını göstermiştir.
Putin döneminde Rus ekonomisi istikrar kazandı. Bütçe fazla vermeye başladı. Ruble güçlendi. Merkez Bankası döviz rezervi arttı. Yatırımlarla birlikte halkın gelir düzeyi de artarken enflasyon düşürüldü. Refah yaygınlaştırıldı.
Putin’in oluşturmak istediği sistemde; Güçlü ve etkin merkezi devlet, güçlü ekonomi, nüfus sorununun aşılması, güçlü ordu, aktif dış politika öne çıkmıştır.. İzlemiş olduğu dış politika Avrasyacı özellikler göstermektedir. Ekonomisini her yıl ortalama % 8 arttıran Rusya, bir yandan iç sorunlarını çözerken daha aktif dış politika izleyerek yeniden dünya politikalarında süper güç olmak yolunda hızla ilerlemektedir.
Türkiye’nin Rusya’dan turizmde sağladığı gelir 4 milyar doları geçerken, Rusya’da yatırım yapan şirketlerle birlikte bu rakam 25 milyar doları buluyor. Ayrıca doğalgaz ve petrol başta olma üzere hammadde olarak alınan 25 milyar dolarlık ithalatla birlikte toplam ticaret hacmimiz 50 milyar doları buluyor. TÜİK’in verilerine göre Rusya hem ithalat hem de ihracatın en çok yapıldığı ülkeler arasında ilk beşte yer alıyor. Giderek artan Türk-Rus ticaret hacmi Rusya’yı, ekonomiden hareketle Türk siyasetini de belirleyen bir güç haline getiriyor.
Putin iktidarı ile birlikte dünya siyasetinde tekrar belirleyici aktör olmaya başlayan Rusya ile ilişkilerimiz eskisinden daha fazla önem kazanmıştır. Tarihin derinliklerinden gelen Türk-Rus ilişkileri bu yeni oluşum içinde değerini yitirmemiştir. Bilakis, karşılıklı çıkar ilişkileri üzerinde önemle durulmasını gerektiren yeni boyutlar kazanmıştır. Bugün Rusya’nın önderliğinde oluşan Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT) ile Türkiye’nin ilişkileri eski döneme göre her alanda büyük artış göstermektedir. İlişkilerin büyüyerek devam etmesi bölge jeopolitiğinin kaçınılmaz sonucudur.
Türk çocukları atalarının acımasız, zalim ve ezeli düşman olarak görüp MOSKOF olarak adlandırdıkları Rusları ve Rusya’yı mutlaka tanımalıdır. Her yıl milyonlarca Rus ailesi Türkiye’yi ziyaret edip iki ülke halkının kültür, gelenek benzerliğine ve dostluğuna yakından şahit olmaktadır. Güney sahillerimizde yoğunlaşan Rus turistler ülkelerine dönerken bu dostluğu da beraberlerinde taşımaktadır. İki millet arasındaki yakınlaşma artarak devam etmektedir.
İnanıyorum ki; gelecek günler, Ege Denizinden Pasifik Okyanusuna kadar geniş bir coğrafyada her iki ülkeye de dostluk, işbirliği ve ekonomik gelişim imkanlarını yaratacak, dünya dengelerini binlerce yıldır bu toprakları yöneten bu iki millete doğru değiştirecektir.
(1) PUTİNLAND,Dr.Tahir Tamer Kumkale’nin 18 Kasım 2012’de yayınlanan kitabı: (http://www.amazon.com/ Putinland -Dr-Tahir-Tamer-kumkale/dp/1481034987/ref=sr_1_9?s=books&ie=UTF8&qid=1417445941&sr=1-9&keywords=tamer+kumkale)




http://kumkale.wordpress.com/2014/12/01/putin-faktoru/