Ortadoğu Analiz etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Ortadoğu Analiz etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

4 Nisan 2016 Pazartesi

IRAK FAKTÖRÜNÜN TÜRKİYE’NİN DIŞ POLİTİKASINA ETKİSİ




IRAK FAKTÖRÜNÜN  TÜRKİYE’NİN DIŞ POLİTİKASINA ETKİSİ 





Türkiye’nin Irak politikası uzun yıllar salt Kuzey Irak’taki gelişmelere endeksli oldu. 
(IKYB lideri Celal Talabani, Eylül 1996’da Ankara’da yapılan toplantılarda görülüyor.) 


< Dr. İrina Svistunova Moskova Uluslararası İlişkiler Devlet Üniversitesi İnceleme >
Türkiye’nin Irak politikası uzun yıllar salt Kuzey Irak’taki gelişmelere endeksli oldu. 


İnceleme ;

Dr. İrina Svistunova 
Moskova Uluslararası İlişkiler 
Devlet Üniversitesi 


IRAK FAKTÖRÜNÜN  TÜRKİYE’NİN DIŞ POLİTİKASINA ETKİSİ 







The Impact of Iraq on Turkish Foreign Policy 

Abstract 

Iraq has been at the center stage of international politics since the 1990s and deeply affected Turkish Foreign Policy. Three main issues that leads Turkey to become an actor in Iraqi politics are the developments in Northern Iraq, Iraqi oil, and the status of the Turkmen. In order to better understand the impact of Iraq in Turkish foreign policy choices, we would need to look at the historical background as well as the regional dynamics. This study looks at Turkish-Iraqi relations since the 1990s as well as what we may expect in the near future. 

Ortadoğu Analiz DERGİSİ;
Temmuz - Ağustos’ 2010 
Cilt 2 -Sayı 19-20 
İnceleme 


Türkiye ile Irak arasında çok boyutlu ikili ilişkilerinin gelişmesi süreci Türkiye’nin hassasiyetlerine daha büyük dikkatle bakılmasını sağlayacaktır. 
Bağdat’ın ise Irak’ta istikrarın korunması sorununda Ankara’nın desteğine muhtaç olması Türkiye-Irak güvenlik işbirliğine iyi bir zemin yaratmaktadır. 

Ortadoğu bölgesi uzun zamandır dünyanın dikkatini çekmektedir. Modern sorunları ele alırken bugün gözlemlediğimiz süreçlerin derin tarihi kökleri olduğunu göz önünde bulundurmamız gerekir. Bunun yanı sıra Ortadoğu bölgesi küresel gelişmelerin tesiri altında bulunmaktadır. Soğuk Savaş döneminin 
bitmesiyle birlikte iki kutuplu dünya düzeni değişim sürecine girmiştir. Kaçınılmaz olarak ülkelerin dış politika stratejisinde yeni durumun yansımaları ortaya çıkmıştır. 

Son yıllarda güncelliğini yitirmeyen Irak sorunu uluslararası kamuoyunun gündemine 1990’da gelmiş ve o zamandan beri Türkiye’nin dış siyasetini 
etkilemiştir. Irak’ın önemi Türkiye’nin Kuzey Irak bölgesiyle ilgili hassasiyet lerinden kaynaklanmaktadır. Bu hassasiyetler arasında Kürt sorunu açısından Kuzey Irak’taki gelişmeler, Türkiye’nin ihtiyacı olan Irak petrolü ve Irak Türkmenlerinin durumu yer almaktadır. Sözü geçen etkenlerin taşıdığı önem Türkiye’yi Irak’la ilgili olaylara karşı tarafsız bir seyirci olmak yerine milli menfaatlerini korumaya çalışan bir aktör olmaya sevk etmektedir. Irak faktörünün etkisi en çok Türkiye’nin ABD, İran ve Suriye ile ilişkilerinde kendisini göstermektedir. 

Türk dış siyasetini bu açıdan incelemek için ilk önce, Ortadoğu ülkesi olmayan, ama bölgeyi kendi çıkar alanı ilan eden ABD ile Türkiye arasındaki ilişkilere dikkat etmemiz gerekmektedir. 
İki kutuplu dünya düzeninde Türkiye ABD’nin stratejik ortağı olarak NATO’nun Sovyetler Birliği ile karşı karşıya geldiği sınırda yer alıyordu. Fakat Soğuk Savaş’tan sonra Türkiye ABD ile ortaklığının yeni esaslarını aramak zorunda kalmıştır. 1990-1991 Körfez Krizi patlak verdiğinde Türkiye uluslararası harekâta hemen destek veren ve BM tarafından uygulanan ambargoya katılan ülkeler den biri olmuştur. O dönemden beri Irak sorunu Türk -Amerikan işbirliğinin önemli alanı haline gelmiştir. 

Aynı zamanda Türkiye’nin Körfez Krizi’ndeki tutumu 80’li yıllarda dinamik olarak gelişen Türkiye-Irak ilişkilerinin gerginleşmesine neden olmuştur. Gerçekten Türkiye’nin Irak ile komşuluğu ve tarihi bağları uluslararası koalisyona katılması kararını zor bir seçenek haline getirmiştir. Türkiye hükümetini bu karara sevk eden nedenlere bakarsak, uluslararası konjonktörün ağır bastığını görebiliriz. Ankara için Körfez Krizi her şeyden önce Soğuk Savaş sonrası NATO çerçevesinde azalan stratejik öneminin canlandırılması anlamına geliyordu. Bundan başka Türkiye hükümeti krizde Batı’ya desteği karşılığında ekonomik kolaylıkları ve AB ile müzakerelerin ilerlemesini bekliyordu. Doğal olarak 
Türkiye’nin bölgesel nüfuzunun güçlendirilmesi umutları mevcuttu. 

ABD ise Rusya’nın iç sorunlarına odaklanmasından faydalanarak Ortadoğu’da Yeni Dünya Düzeni’nin temelini atmayı amaçlıyordu. Körfez krizi sonrası bölgede askeri varlığının sürdürülmesi ABD’nin çıkarına geliyordu. Bunun için Irak’ın kuzeyinde Güvenlik Bölge oluşturulduktan sonra Ankara’nın yardımı Waşington’un gözünde eşsiz değer kazanmıştır. Güvenli Bölge 1991’de Irak’ta sivillere karşı uygulanan şiddeti kınayan BM kararından sonra oluşturulmuştur. Müttefikler denetim uçuşları için Türkiye’nin İncirlik üssünü kullanıyordu. 

Bu durum Türk- Amerikan ortaklığını güçlendirmekle birlikte 90’lı yıllar süresince Türkiye-Irak ilişkilerini gölgeleyen bir unsur oluyordu. 

Türkiye, denetim uçuşları için topraklarının kullanılmasına izin verip bölgesinde yıllardır güttüğü tarafsızlık politikasından vazgeçmiş oldu. Irak hükümetini tedirgin eden diğer bir gelişme Ankara’nın sınırötesi operasyonlarıydı. 1988’de sıcak takip anlaşmasını iptal eden Bağdat hükümeti Ankara’nın Kuzey Irak’ta fazla nüfuz kazanacağından korkuyordu. 

Körfez Krizi ve sonuçları Türk ekonomisini ağır hasarlara uğratmıştır. Savaştan önce Türkiye’nin ikinci büyük ticari ortağı olan Irak’la ticari-ekonomik bağların kesilmesi işsizliğin artmasına ve bir sıra sosyal-ekonomik sorunlara neden olmuştur. Özellkle Irak’a ambargo uygulanmasını takiben Kerkük-Yumurtalık petrol boru hattının kapatılması büyük ekonomik kayıplara yol açmıştır. 
Batı’dan beklenen yardım ise gelmemiştir. 1997’de “petrol karşılığı gıda” programına başlanınca ekonomik ilişkilerin canlandırılması ve Kuzey Irak bölgesinde istikrar sağlanması konuları Türkiye-Irak işbirliğinin gündemine gelmiştir. 


Türkiye gibi Irak’ın komşusu olup Kürt nüfusu barındıran İran ve Suriye, Irak’ın milli bütünlüğü konusunda benzer fikirleri paylaşıyorlardı. Bağdat hükümeti ve Irak’a komşu ülkeler Kürt devletinin kurulmasına yönelik gelişmeleri her zaman kaygıyla izliyorlardı. 1992’da Kuzey Irak’ta parlamento seçimleri yapıldıktan sonra Türkiye, Irak, İran ve Suriye Kürt sorunu üzerinde dörtlü toplantılar düzenlemeye başlamışlardır. Bu toplantılar giderek katılımcı ülkelerin diğer konularda da birbirine yakınlaşmasına ve eski anlaşmazlıklarının giderilmesine yardımcı oluyordu. 

1990’lı yıllarda Türkiye’nin Ortadoğu komşularıyla ilişkilerini şekillendiren iki önemli etken vardı. Birincisi Türkiye’nin PKK ile savaşı, ikincisi de 1991’den sonra Kuzey Irak’ta meydana gelen iktidar boşluğuydu. Zaman zaman Türkiye hükümeti Suriye, Irak ve İranı PKK’ya destek vermekle suçluyordu, bu yüzden ikili ilişkilerde krizler yaşanıyordu. Özellikle Türkiye-Suriye Türkiye’deki karar alıcılar, Irak’ın işgal hazırlıkları sırasında bir taraftan ABD’nin bir taraftan da kendi iç kamuoyunun yoğun baskısına maruz kaldı. İlişkilerinin normal gelişmesini engelleniyordu. 1998’de Suriye’nin resmi olarak PKK’ya desteğinden vazgeçmesi iki ülkenin yakınlaşmasına yol açmıştır. 

Güvenli Bölge oluşturulduktan sonra Bağdat’ın Kuzey Irak’taki durumunu etkileme imkânı sınırlı olmuştur. Komşu ülkeler ise kendi güvenliklerini düşünerek bu bölgenin istikrarlı olmasını amaçlıyor ve Irak Kürtleriyle işbirliği yapıyordu. Kürt partilerin mücadele ortamında Türkiye ve İran bölgedeki kontrollerini genişletmek için rekabet ediyordu. Ama hem Türkiye’nin, hem de 
İran’ın Irak sorunuyla ilgili hassasiyetlerini bu rekabetten daha üstün tutması kayda değerdir. 


< Rusya savaş sonrası Irak sorununun çözülmesi konusunda Türkiye ile aynı görüşü paylaşmaktadır. BM’in ana rolünü, yani Irak’ın toprak bütünlüğünün 
ve milli birliğinin korunmasını desteklemektedir. Türkiye, İran ve Suriye’nin kaygılarını anlayışla karşılamaktadır. >


Yani Irak faktörü Türkiye ile İran’nın bölgesel nüfuz için rekabetinin gerginleşmesini önlüyordu. Kuzey Irak konusunda ABD’ye destek vermesine rağmen Türkiye hükümeti Kuzey Irak’ın giderek Bağdat’ın kontrolüne dönmesinden yanaydı. ABD’nin Kürt sorununda açık olmayan politikası Türkiye’nin Bağdat’la ilişkilerinin normalleşmesini hızlandırıyordu. Körfez Krizi zamanında geri çekilen Türk büyükelçisinin 2001’de Bağdat’a dönmesi güven eksikliğinin giderilmesi yolunda etkin bir adımdı. Ama iki ülkenin ekonomik işbirliğinin gözle görülür bir şekilde canlandırılması 2003’te sona ermiştir. 

2000’li yılların başındaki Türkiye-Irak siyasi temasları dikkate değerdir. ABD’nin Irak’a saldırmaya hazırlandığı dönemde Türk yetkilileri birkaç defa Bağdat gezisine çıkıp Irak liderini ve hükümetini BM müfettişleriyle daha sıkı işbirliğine çağırıyordu. Ankara’nın çağrılarının pek fayda vermemesine rağmen Türkiye’nin bunu defalarca yapabilmesi bile, yani Saddam’a fikrini söyleyebilmesi, Türkiye-Irak ilişkilerinin yüksek bir düzeye ulaşmış olmasının göstergesidir. 

Genel olarak bakıldığında 1990’lı yılların başında, yani uluslararası sistemin yeniden şe-killendirilmesi döneminde, Irak faktörü Türk-Amerikan ittifakının yardımcı olmuştur. Türkiye Ortadoğu’da Batı’nın güvenilir bir müttefiki olduğunu ispatlamıştır. Körfez Krizi sonrası Türk-Amerikan işbirliğinin gündemine Kuzey Irak bölgesi sorunu gelmiştir. Denetim uçuşları için İncirlik üssünün kullanılması Türkiye içinde sert tartışma konusu olup Türkiye’nin uluslararası durumunu da etkiliyordu. İnsani müdahale bahanesiyle gerçekleştirilen denetim uçuşları 

Ortadoğu’da ABD’nin askeri varlığının artırılması anlamına geliyordu. Bu süreç ABD’nin düşman gözüyle baktığı Irak, İran ve Suriye tarafından tehdit olarak algılanıyordu. Türkiye’nin buna yardımcı olması ise komşu ülkelerin Ankara’ya karşı güvensizlik yaratıp ilişkilerinin gelişmesini engelliyordu. Bunun yanısıra Kuzey Irak’ta yıllardır iktidar boşluğunun sürmesi terörist gruplarının 
bölgede yerleşmesine imkân vermiştir. 

Hem Türkiye, hem de ABD farklı amaçlarla Kuzey Irak’ın istikrarlı bir bölge olmasını istiyordu. ABD’nin çıkarlarına göre öncelikli amaç Saddam’ın devrilmesiydi. Bu yüzden Bağdat’ın kontrolünden koparılmış olan Kuzey Irak’ın istikrar kazanması Saddam’a karşı oluşturulan bir cephe olarak değerlendiriliyor du. Türkiye açısından ise öncelliği taşıyan husus Irak’ın toprak bütünlüğünün korunmasıydı. Bunun için Türk Hükümeti Irak Kürtlerini Bağdat’la bağlarını güçlendirmesine teşvik etmeye çalışıyordu. 

Türkiye Irak Kürtleriyle işbirliği ve diyalog tecrübesine sahiptir. Özellikle 1990’lı yıllarda Türkiye Irak Kürtlerinin liderlerine türlü yardımlarda bulunuyordu. Türkiye KürdistanYurtseverler Birliği ve Kürdistan Demokratik Partisi başkanlarına diplomatik pasaport verip Avrupa ve ABD’ye ulaşmalarını sağlıyordu. İki parti arasındaki anlaşmazlıkların çatışmalara dönmesi sürecinde 
arabulucu rolü oynuyordu. Ambargoya rağmen Türkiye ile Kuzey Irak arasında devam eden petrol ticareti her iki partiye gelir sağlıyordu. 


1998’de Washington’da Iraklı Kürtler arasında imzalanan anlaşmada federal bir devlet yapısından söz edilmesi ve toplantının ABD tarafından düzenlenirken Türkiye’nin devredışı bırakılması Ankara’nın sert tepkisini çekmiştir. ABD’nin kendi çıkarları izlediği, bölgede kendi oyununu oynadığı daha anlaşılır hale gelmiştir. Böylece 1990’lı yılların sonunda milli menfaatlerinin ayrılması 
nedeniyle Irak faktörü Türk-Amerikan ilişkilerini olumsuz etkilemeye başlamıştır. 

ABD’nin Irak’a saldırdığı 2003 yılı yaklaştıkça Amerikan yetkilileri Türkiye’nin aktif desteğini sağlamak için ikili temasları yoğunlaştırmışlardı. Türk hükümeti ise Körfez Krizi’nin yıllarca giderilemeyen ağır ekonomik sonuçları ve bölgesel durumu göz önünde bulundurarak hassas konularda net garantiler almakta ısrar ediyordu. Maalesef dünya basınında Türk-Amerikan görüşmelerindeki 
Türkiye’nin tutumu yanlış yorumlanarak Ankara’nın hayati derecede önemli olan milli çıkarlarını savunması soğukkanlı para pazarlığı olarak gösteriliyordu. 

2003 Irak krizi Türkiye’yi zor bir duruma sokmuştur. ABD’ye destek vermeyerek bu güçlü ülke ile geleneksel ilişkilerini riske atmıştır. Ama sonraki olaylara baktığımızda ABD’nin BM’nin onayı olmayan ve uluslararası hukuk bakımından yasadışı olan Irak’a saldırısına katılmayan Türkiye bölgesel nüfuzunu önemli ölçüde arttırmıştır. Türkiye’nin Irak savaşına taraf olmamasından 
kaynaklanan dış politika kazanımları şu yönlerde belirlenmektedir: 

Birinci olarak, Türkiye Irak halkı tarafından olumlu algılanıp Irak’taki her türlü etnik ve dinsel gruplarla işbirliğine hazır olduğunu ilan ederek yeni Irak’la yakın işbirliği kurabilmiştir. 

İkinci olarak, Türkiye’nin Suriye ve İran ile ilişkilerinde Irak savaşının etkisiyle çok derin ve vaadedici değişim süreci başlamıştır. Bunun sayesinde üç komşu ülkesi arasında geleceğe dönük çok yönlü işbirliği giderek artmaktadır. 

Üçüncü olarak, Ortadoğu bölgesinde Türkiye’nin imajı iyileşmiştir. Bölge ülkeleriyle ilişkilerini ilerleten Türkiye bölgesel sorunlarda arabuluculuk yapabilir hale gelmiş, hem de Batı ülkelerin 
gözünde ek değer kazanmıştır. 

2003 Irak krizinde Türkiye, İran ve Suriye’nin gösterdiği dayanışma bu üç ülkenin bağlarını yeni bir seviyeye çıkarmıştır. Savaş sonrasında Türkiye, İran ve Suriye’nin yöneticileri birçok kez Irak’ın toprak bütünlüğünün korunması, Irak’tan yabancı askerlerinin çıkarılması ve Irak’ın geleceğinin Irak halkı tarafından tayin edilmesi gerektiği konusunda resmi açıklamalarda bulunmuş lardır. Bunun yanısıra Türkiye, İran ve Suriye aralarındaki çok yönlü işbirliğini teşvik edecek adımlar atmışlardır. Bu adımların bazılarını hatırlatırsak, Türkiye ile Suriye’nin ticari ve ekonomik ilişkilerine yeni bir boyut kazandıracak serbest ticaret anlaşmasının imzalanmasını gösterebiliriz. Türkiye’nin katılımıyla Suriye ile İsrail arasında dolaylı görüşmeler düzenlenmiştir. Türkiye ile İran arasındaki üst düzey ziyaretler yoğunluk kazanmıştır. İran gazının Türkiye üzerinden Avrupa’ya ihracatı konusunda ön anlaşmaya varılmıştır. 

ABD’nin İran ve Suriye’ye karşı yaklaşımının sertleştiği ve uluslararası gerginliğin arttığı bir ortamda Türkiye-İran ve Türkiye-Suriye işbirliğinin yoğunlaşması Türkiye’nin aktif bölgesel politika izlemekte kararlı olduğunun kanıtıdır. Aynı zamanda Irak faktörünün Türkiye-Suriye ve Türkiye-İran ilişkilerinin gelişmesi için itici güç rolü oynadığını göstermektedir. 

Türkiye’nin Irak’la ilişkilerinde dikkat çekici bir gelişme Türkiye-Irak Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi mekanizmasının oluşturulmasıdır. Düzenli şekilde yapılacak iki ülkenin bakanlarının toplantıları ikili ilişkilerin stratejik seviyeye yükseltilmesini sağlamaktadır. 2009 yılının sonunda Türkiye-Irak Konseyini örnek alarak Türkiye-Suriye Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi projesi de hayata geçirilmiştir. Ortadoğu’da bunun gibi eşini görülmemiş geniş kapsamlı işbirliği bağları potansiyel ihtilafları önleyici bir araç görevini yapabilmekte dir. 

Türkiye-ABD ilişkilerine gelince, her iki tarafın Irak sorununun önemini anladığı bellidir. 1 Mart 2003 Tezkeresi’nden sonra Türk-Amerikan ilişkilerinde yaşanan kriz ortamı Çuval Olayı gibi bazı olumsuz gelişmelerin etkisiyle gerginleşmiştir. Irak sorununun düzenlenmesinde ABD’nin Türkiye’yi devre dışı bırakacağı tahminleri yayılıyorduysa da kısa bir süre içinde Irak’ın yeniden yapılandırılma sı işinin Washington’un planladığından çok daha zor olduğu ortaya çıkmıştır. Irak ile derin bağları bulunan, bölgesel güç olan Türkiye katılmadan ABD Irak’ta uzun vadeli huzur sağlayamaz. Buradan hareketle Amerikalı yetkililer Türk-Amerikan ilişkilerinin canlandırılmasına gayret göstermiştir. ABD Başkanı Barack Obama’nın ilk Avrupa turuna Türkiye ziyaretinin de dâhil edilmesi buna yönelik adımlardan biri olmuştur. 

Türkiye’nin Irak ve ABD ile ilişkilerinin güvenlik boyutu özel önem taşımaktadır. 2012 yılına kadar ABD’nin askeri birliklerinin Irak’tan çekilmesinin planlanması Irak’ta istikrar sağlanması sorununu güncelleştirmektedir. Bu bakımdan Türkiye’nin Bağdat ve Bölgesel Kürt Yönetimi’yle güvenlik alanındaki işbirliği ABD’nin çıkarına gelmektedir. Türkiye, ABD ve Bağdat’ın katılımıyla 
oluşturulan üçlü mekanizmaya Bölgesel Kürt Yönetimi’ iştirakı da sağlanmağa çalışılmaktadır. Türkiye, ortaklarının Irak’ta terörist gruplarının yerleşmesine karşı daha aktif şekilde hareket etmesini istemektedir. ABD’nin Irak’tan çekilmesinden sonra Bağdat Ankara’nın terörizmle mücadele konusunda ana ortağı haline gelecektir. Türkiye ile Irak arasında çok boyutlu ikili ilişkilerinin gelişmesi süreci Türkiye’nin hassasiyetlerine daha büyük dikkatle bakılmasını sağlayacaktır. Bağdat’ın ise Irak’ta istikrarın korunması sorununda Ankara’nın desteğine muhtaç olması Türkiye-Irak güvenlik işbirliğine iyi bir zemin yaratmaktadır. 

2003’te Türkiye’nin girişimiyle başlanan Irak’a komşu ülkelerin toplantıları düzenli bir şekilde devam ederek bölge istikrarına, komşu ülkelerin yakınlaşmasına katkıda bulunmaktadır. Toplan-tıların sonuç bildirgelerinde Irak’ın toprak bütünlüğü ve milli birliğinin sağlanması gerektiği ve Irak’taki terörist gruplarının bölge ülkelerinin güvenliğini de tehdit ettikleri, BM’in daha aktif rol alması gerektiği vurgulanmıştır. Böylece Türkiye’nin ortaya attığı bu bölgesel inisiyatif sayesinde ilk kez bölge ülkeleri güncel bir sorun üzerinde ortak bir tutum sergilemişlerdir. Uluslararası camianın söz konusu toplantılara ilgisinin artmasıyla birlikte zirvelere BM Güvenlik Konseyi, İKÖ, Arap Birliği, Avrupa Komisyonu ve G-8 temsilcileri de iştirak etmeğe başlamışlar. 

Bu husus da Türkiye’nin uluslararası konumunu ve imajını güçlendirmektedir, çıkarlarını savunmak, kaygılarını dünyaya duyurmak imkânlarını çoğaltmaktadır. 

Rusya’nın da Irak sorununa ve Türkiye’nin Irak’a yönelik politikasına yaklaşımından söz etmek gerekmektedir. 2003’te Rusya Irak’a müdahaleye karşı çıkan ülkeler arasındaydı, Irak sorununu bölgesel dengeleri belirleyecek bir faktör olarak değerlendirmektedir. Rus yetkilileri kriz sırasındaki Ankara’nın tutumunu Türkiye’nin milli çıkarlarına uygun bulduğunu dile getirmişler. 
Rusya savaş sonrası Irak sorununun çözülmesi konusunda Türkiye ile aynı görüşü paylaşmaktadır. BM’in ana rolünü, yani Irak’ın toprak bütünlüğünün ve milli birliğinin korunmasını desteklemektedir. 
Türkiye, İran ve Suriye’nin kaygılarını anlayışla karşılamaktadır. Irak halkının çektiği zorluklara, ıstıraplara bir an önce son verilmesi gerektiğine inanmaktadır. 


***