NAZLI ILICAK etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
NAZLI ILICAK etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

31 Temmuz 2016 Pazar

NAZLI ILICAK VE YALAN…



NAZLI ILICAK VE YALAN…


30 Temmuz 2016 Cumartesi

SERDAR  ANT

Dilimizde “yalan” kavramını simgeleyen ne kadar çok sözcük var. Acaba “yalan”  için başka dillerde bu kadar farklı sözcük kullanılıyor mu?

Katakofti, dolma, üfürük, yüksek ustura, kurmaca, düzme, kofti, kaşkariko, mantar, efsane, piyaz, taklit, afsiyon, blöf,  palavra, gır, mugalata,  ayak, düruğ, masal, martaval, tırışka, perdah,  bahane,  atmasyon,  güm,  afiş, hayal, uydurmasyon,  tıraş,  mit,  numara,  tav, balon,  kafes,  maval,  kıtırbom,  hikaye,  eftamintokofti,  kıtır,  sahte,  kizb,  polim,  bom,  tezvir,  dubara,  sallama,  dümen,  roman,  riya…

Bir dilde bir kavramı anlatmak için bu kadar çok sözcük yerleşmişse eğer, o kavramın pratikte sıklıkla kullanıldığını düşünmemek elde mi? 

İş,  sözcüklerle de bitmiyor ki...  Atasözlerimizde de yeri var yalanın…

Ardıcın  közü olmaz,  yalancının   sözü  olmaz.
Arife  günü  yalan  söyleyenin, bayram günü  yüzü  kara  çıkar.
Dünya  tükenir  yalan  tükenmez.
Yalan ile iman  bir  yerde  durmaz.
Yalandan  kim  ölmüş ?
Yalancının  evi yanmış, kimse  inanmamış.
Yalancının  mumu  yatsıya  kadar  yanar.

Ya  Yalan  üzerine  olan  deyimler…

Yalan atmak (kıvırmak), yalancı çıkmak, yalancı pehlivan, yalan çıkmak, yalancısı olmak, yalan dolan, yalan dünya, yalan yanlış, yalan yere yemin etmek…

Ben de sözlüklerin yalancısıyım, ama durum bu işte...

Bugünkü gazetelerde 15 Temmuz Darbe Girişimi’nin ardından FETÖ/ PDY silahlı terör örgütünün medya yapılanmasına yönelik yürütülen soruşturma kapsamında tutuklanan gazeteci Nazlı Ilıcak’ın savcılıkta verdiği ifadeyi okuyunca aklıma bu atasözleri, deyimler ve terimler geldi.

Meğer Nazlı Ilıcak da Yanılmış!

Şöyle diyor Ilıcak:

“Balyoz ve Ergenekon Soruşturmalarının yapıldığı dönemde ben Ak Parti’nin destekleyicisiydim. O dönemde AK Parti de soruşturmaların yapılması yönünde fikir birliği içerisinde hareket edip beyanlarda bulunuyordu. Sonrasında Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan yanıldığını söylemişti. Ben de şu anda özellikle darbe yapılması, darbe esnasında Genelkurmay Başkanı’na darbeye katılanların Fetullah Gülen ile ilgili görüştürme teklifleri, darbeye karışanlardan birer dolarlık banknotlar, darbeye karışanların koşulsuz polise ve vatandaşa ateş talimatı vermesi  ve meclisin bombalanması gibi hususları gördüğümde bu insanların aslında mağdur olmadığını anladım. Ben de yanıldığımı düşünüyorum.

Herhalde bu sözlere en çok Cumhurbaşkanı Erdoğan sevinmiştir! Bilmem ki kendi kendine “oh be, tek yanılan ben değilmişim, bakın Nazlı Hanım da yanılmış işte…” demiş midir acaba?

Erdoğan bütün bu olanlardan ne kadar üzgündür bilemem, ama Nazlı Hanım  yanılmakla kalmıyor, ayrıca üzüntülerini de ifade ediyor:

“Bu yapının aslında dindar bir yapı olmadığını, mazlum bir yapı olmayıp örgütsel bir yapılanma olduğunu yeni anladığım için üzgünüm. Yapılanmanın bir örgüt olduğunu 15 Temmuz sonrasında gördüm. Daha önce bilseydim ne orada yazardım, ne de orada bulunurdum, bilakis karşısında yer alırdım. Üzerime atılı hiçbir suçlamayı kabul etmiyorum. Ben yaptığım programlarda ve yazılarda bilerek suç işlemedimYaptığım iş suç kalıbına uyuyorsa da farkında değilim, suç olduğunu düşünmüyorum. Ayrıca Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nde herkes bu yapılanmanın bir terör örgütünü olduğunu 15 Temmuz 2016 tarihi ile idrak etti. Herhangi bir kastım yoktur. Ben 40 yıllık gazeteciyim. İyi Niyetimin kurbanı oldum.”

Nazlı Ilıcak’ın ifadesini okurken gözlerim yaşardı! Ama üzüntüden değil, gülmekten…

Ilıcak’ın “Ben 40 yıllık gazeteciyim” sözü, Ömer Naci Soykan’ın o güzel tespitini anımsattı bana:

“Söz alır, söz satarız. Kattığımız yalan bizim.” 

Nazlı Ilıcak da söz satıyor hâlâ… Hem de yalanın katmerlisini katarak…

“Yapılanmanın bir örgüt olduğunu 15 Temmuz sonrasında” görmüş de “bilerek suç işlememiş” de “farkında değilmiş” de “iyi niyetinin kurbanı olmuş” da… Mış mış da mış mış... Salla babam salla… Yalandan kim ölmüş!

Bilmem ki şimdi ne demeli Nazlı Ilıcak’a… Şu söylediklerini çürütmek için örnekler sunmaya kalksak, onlarca, hatta yüzlerce sayfa tutar. Romalı hatip Quintilian “bir yalancının iyi bir hafızası olmalıdır” demiş. Nazlı Ilıcak hafıza kaybına mı uğradı acaba?

Sanmam…

Nazlı Hanım, akıllı ve bilgili kadındır. “Herkes doğruyu söyleyebilir, ama doğru dürüst yalan söyleyebilmeyi bilmek için kafalı bir adam olmak gerekir” diyen Samuel Butler’ı da bilir. “Bazı insanları her zaman aldatabilirsiniz,  bütün insanları bazen aldatabilirsiniz, ama bütün insanları her zaman aldatamazsınız” diyen Abraham Lincoln’ü de bilir. 

O zaman bu kadar kafalı ve bilgili biri olan Nazlı Ilıcak, neden “masal” okuyor? 

Bu “roman”lara karnımız tok!

Takke düştü, kel göründü Nazlı Ilıcak… Şimdi ne kadar üfürsen boş, geri dönüş yok! 

Bir Rus atasözü ne güzel demiş:  

“Yalan söyleyerek hayatta ilerleyebilirsiniz, ama geri dönemezsiniz.”  



..

25 Ocak 2015 Pazar

İLKSAN da “büyük yolsuzluk” Değil miydi Nazlı Hanım?




İLKSAN da “büyük yolsuzluk” Değil miydi Nazlı Hanım?

 

 

 

Hani, derler ya;
“Camdan köşkte oturanlar, başkasının penceresine taş atmamalıdır.”
Geçenlerde; Fetullah Gülen için; “Bir tebessümüne bütün servetimi veririm” diyen Akın İpek’in Bugün televizyonunda Nazlı Ilıcak’ı, Ekrem Dumanlı’yı, Hayko Bağdat’ı ve Prof. Mustafa Erdoğan’ı görünce, o söz geldi aklıma;
“Camdan köşkte oturanlar,
Başkasının penceresine taş atmamalıdır.”
Sahi;
“Botokslu yüzü” ile bugün “Paralel ekranları”na çıkıp, “yolsuzluk”tan,“rüşvet”ten, “medyaya baskı”dan söz eden Nazlı Ilıcak, acaba “kendisinin de” içinde yer aldığı “Türkiye’nin en büyük yolsuzluk operasyonlarından biri” olan “İLKSAN skandalı”nı hatırlamaz  mı?..
2013’teki “Hükümete darbe amaçlı kirli 17-25 Aralık operasyonları”na,“Yolsuzluk ve rüşvet” diyen birinin, 1993 yılındaki “İLKSAN yolsuzluğu”nu hatırlaması gerekmez mi?..
DEVLETE BÜYÜK KAZIK!
Hatırlamıyorsa, biz hatırlatalım..
Emin Pazarcı, Takvim gazetesinde, 1 Ocak 2011 tarihli yazısında; “İLKSAN skandalının perde arkası”nı yazarken, özetle diyordu ki;
1993 yılında Süleyman Demirel Hükümeti’nin 500. günüydü. 
Hürriyet Gazetesi’nde Saygı Öztürk imzalı manşet bir haber yer aldı: 
‘500. gün bombası’
Haberde, Tercüman Gazetesi’nin sahibi Kemal Ilıcak’ın flu bir fotoğrafı yer alıyor, Ilıcak aracılığı ile İLKSAN’a satılan Ömerli Barajı’nın çevresindeki Sedat Çolak’a ait arazi ile öğretmenlerin dolandırıldığı iddiası ortaya atılıyordu.
Arazinin SİT alanı olması sebebiyle yapılaşmaya müsait olmadığı iddia edilip, buranın öğretmenlerin yardım sandığı İLKSAN’a satışını destekleyen ve 50 milyar kaynak aktaran Başbakan Demirel, alabildiğine eleştiriliyordu.
Kemal Ilıcak, haberi okuduğu gün beyin kanaması geçirdi ve hastaneye kaldırıldı. Aradan birkaç gün geçtikten sonra da vefat etti.
Zaten işin içinde Kemal Ilıcak olmasaydı, olay o kadar büyümeyecekti. Basındaki rekabet ve Kemal Ilıcak’ı vurma çabaları, öğretmenleri konut sahibi yapmak amacıyla gerçekleşen bir arsa alımını çok farklı noktalara taşıdı.
Olay, muhalefetteki ANAP ve diğer partilerin de katkısıyla aylarca Türkiye’nin bir numaralı gündemi haline getirildi.
Demirel’in eleştiriler karşısında, ‘Parayı verdiysem, ben verdim’ çıkışı ise, tartışmanın boyutlarını daha da büyüttü.
Sonuçta İLKSAN skandalı, Türkiye Cumhuriyeti Tarihi’nin ‘büyük yolsuzlukları’ arasına sokuldu.”
Evet, “İLKSAN skandalı”nın ortaya çıkışı, Kemal Ilıcak’ın hayatına maloldu.
Nazlı Ilıcak, bugün diyor ki;
“Kemal Ilıcak arlı-namuslu, dürüst bir adamdı.”
Aynen katılıyorum...
Kemal Ilıcak, gerçekten de “arlı-namuslu” bir adamdı... Ki; İLKSAN skandalı ortayı çıkınca, sadece “ar damarı” değil, “bütün damarları”çatlamış ve bu hayata veda etmişti!..
Nazlı Ilıcak ise;
Damarlarını “botoks”la örtüyor!..
Dolayısıyla;
“Ar damarı” var mıdır, yok mudur, görmek mümkün değil!..
ÇALIŞANLARA MAAŞ VERMEDİNİZ!
Nazlı Ilıcak’ın hatırlaması gereken tek olay; “Devletin 149 milyon dolar zarara uğratıldığı” İLKSAN olayı değil... Nazlı Hanım, “Tercüman’ın krizde olduğu 1990-1993 yılları”nı da hatırlamalıdır!.
Hatırlar mısınız Nazlı Hanım;
O yıllarda, Tercüman’da “400-500 personel” çalışıyordu... Ama bir türlü“maaş”larını alamıyorlardı!.. Hadi, abartmayalım; iki ayda, ya da üç ayda bir, “çerez parası” kabilinden maaş ödeniyordu!..
Siz “köşk”te otururken, çalışanlar, evlerine “ekmek” götüremiyordu!..
O kadar “mağdur” durumdaydılar ki, yemekhanedeki “ekmek artıkları”nı götürüyorlardı evlerine!.. O “ekmek artıkları”nı kâh ceplerinde, kâh “kâğıt torba”larda götürüyorlardı evlerine!..
Öyle ya;
Evlerindeki “eş”leri, “çocuk”ları “aç”tı ve “bir lokma ekmek” bekliyorlardı!.
Ama siz, “köşk”ünüzde;
“Pastalar, börekler, çörekler” yiyor, tatlılarınızın üzerine “kaymak”koyuyordunuz!..
Eee, Türkiye’nin  “kaymak tabakası”ydınız ya, 
“Kaymak tabaka”ya da, “kaymaklı tatlı” yakışırdı elbet!..
ÜNAL DA TANIK!
Yine o günlere ait bir “anekdot” daha aktarmak istiyorum.. 
Bugün “internet sitesi sahibi” olan Ünal Tanık, o yıllarda Tercüman’daydı ve “Sendikanın Tercüman’daki işçi temsilcisi”ydi.
“İşçi temsilcisi” olarak talepleri “patrona iletmek” yerine, “yazıişeri katı”nda, bir “mendil” açıyor ve çalışanları tek tek dolaşıp; “Personele yardım!.. Personele yardım!” diyerek para topluyordu!..
O günlerde, bütün bunları yaşayan ve olaylara “tanık” olan Ünal Tanık, bugün “Nazlı Ilıcak’la aynı safta”dır, iyi mi?!?..
O da, tıpkı Nazlı Ilıcak gibi;
“Yolsuzluk” diyor, “Rüşvet” diyor, “Hırsızlık” diyor.. Ama o da, “mendil açtığı” günleri unutuyor!..
Eee, “patroniçe” unutur da, “işçi temsilcisi” unutmaz mı?..
Bir insan, “mendil açtığı” günleri ve “tanık” olduğu olayları unutur da, başkalarını “sanık” yapmaya kalkarsa, ortaya bir “Ünal Tanık” vak’ası çıkar ki; söylediklerine kargalar bile münasip yerleriyle güler!..
Sadece Nazlı Ilıcak ve sadece Ünal Tanık da değil; 1993 yılında “İLKSAN bombası”nı patlatıp da, “Kemal Ilıcak’ın ölümü”ne yol açan Saygı Öztürkde, ne ilginçtir ki, bugün “Cemaat ekranları”nda boy gösteriyor!..
Demek oluyor ki;
“Cemaat çatısı” altında toplanabilmek ve “ittifak” kurabilmek için, “Kemal Ilıcak’ın ölmesi” gerekiyormuş!..
İşte, fotoğraf ortada:
Nazlı Ilıcak, Ünal Tanık, Saygı Öztürk!.
“Sanık”lar, “tanık”lar ve “bomba”cılar, aynı ekranlarda!..
Yakışır Türkiyem, yakışır!..
TELEVİZYONLARI VERMEDİNİZ!
Pardon, bir olayı unuttum..
Yine Tercüman’ın zor durumda olduğu ve “iflas” noktasına geldiği günlerde, ilgili mercilere bir yazı yazılmış:
“Biz bu işi yürütemeyeceğiz...
 İflâsımızı açıklıyoruz... 
Gerekenin yapılmasına!..”
İlgili merciler, “iflas masası”nı kurmuşlar!.. “Kâr”dı-”zarar”dı, “alacak”“verecek”ti diyerek, başlamışlar hesap-kitap yapmaya!..
Çalışanlar, heyecanla bekliyorlar.
“Alamadıkları maaşlar” var ya, belki “iflas masası”ndan kendilerine de bir“pay” düşer; hiç olmazsa, evlerine “ekmek” alabilirler!..
Aaa, o da ne?..
Nazlı Hanım, o kadar “yüksek alacak” göstermiş ki, çalışanlara zırnık koklatmamış!..
Onlar, yine açlığa talim!..
Nazlı Hanım’ın, bir de “televizyon vukuatı” var... 
Yaşayanlar, bu olayı çok iyi hatırlar!.
Nazlı Hanım, “Tercüman iflâs ettikten sonra”, bir ara Meydan adlı bir“baldır-bacak gazetesi”nde yazılar yazmaya başlamıştı!..
Ama, sonra; ne oldu, nereden para buldu bilinmez, “Akşam gazetesi”ni çıkarmaya başladı... O günler, “promosyon salgını”nın zirvede olduğu yıllardı!..
Nazlı Hanım da; 
Bu “promosyon çılgınlığı”na uyup, Akşam’da; “Her okura 100 bin televizyon” kampanyası başlatmıştı!..
“Kupon”lar toplanmış, gazeteye gönderilmiş ama “televizyon”lar bir türlü verilmiyor!..
“Bir kişi” alsa, “10 kişi” alamıyordu!..
“Du”su fazla;
“Alamadılar!”
Aradan yıllar geçti;
“Hâlâ alamadılar!.
“Televizyon alamayan” o kadar vatandaş var ki, bunların bir kaçını “canlı şahit” olarak çıkarabilirim Nazlı Hanım’ın karşısına!..
Nazlı Hanım; istediği kadar “yolsuzluk”tan “gasp”tan söz etsin; bir kulağımdan girer, diğerinden çıkar.
DÜRÜSTLER LİSTESİ YAPILSA!
Lâfı uzatmanın alemi yok!.
Diyenler, demiş işte;
“Camdan köşkte oturanlar, başkasının camına taş atmamalıdır!”
Hiç şüphe yok ki;
Nazlı Hanım da, bu ülkenin “camdan köşkte oturan” seçkin insanlarından biridir!..
Eğer;
Taksim’deki “Gezi zekâlılar” gibi, eline bir “sapan” alıp, başkalarının pencerelerine “taş” atmaya kalkarsa; bize de “geçmiş vukuatlarını”hatırlatmak düşer!..
Kusura bakmasın ama;
“Kendi mazisi” de pek o kadar temiz değil!.. Geçmişi “vukuat” dolu!..
O geçmişte;
“Yolsuzluk” var!..
“Hırsızlık” var!..
“Gasp” var!..
“Yetim hakkı” var!..
Eğer;
 “Dürüstlük”ten bahsedecekse, Nazlı Hanım herhalde, “listenin en son sıralarında” yer alır!..
Anlatabildim mi Nazlı Hanım?!?..

************************************************************************
İLKSAN’da asıl soyguncular “Soygun vaar” diye bağıranlardı!
Aşağıda “İLKSAN skandalı”nı yazdım ama, “ondan sonrası” da var!..
Acaba, sonra ne oldu?..
Emin Pazarcı, “Kemal Ilıcak gittikten sonra”sını şöyle anlatıyor:
Arsa da elden gitti, devletin parası da.
Nereye mi gitti?
Bir kısmı aracılık yapan Sedat Çolak’a, bir kısmı gerçek arsa sahiplerine, bir kısmı da iddialar doğruysa Kemal Ilıcak’a... Öğretmenlere gerçek kazığı, “Soygun var, engelleyin” diyenler attı!
Daha sonra olanlar çok daha ilginç... 
O tartışmalı arsaların büyük bölümünü Edin Holding adına rahmetli Esat Edin satın aldı.
Ayrıca, 1993 yılında “Büyük yolsuzluk var” diyerek, “Türkiye’yi ayağa kaldıranlar”ın bir kısmı da o arsalara sahip olmak için kuyruğa girdi... 
Çok daha yüksek fiyatlar ödeyerek arazi sahibi oldu. Dün “Orada imarlaşma olmaz” dedikleri yerde, bugün çoğunun villası var. 
(...)
Her şey apaçık ortada.
Gerçek skandal, “medya içi çekişme, menfaat” ve “siyaset hesapları”nın arkasında gizli!”
Aaa, ne kadar da;
“17-25 Aralık”a benziyor!..