Mehmet Agar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Mehmet Agar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

25 Aralık 2020 Cuma

Dağda kurşun yerine kuş sesleri duymak istiyorum

Dağda kurşun yerine kuş sesleri duymak istiyorum




16/07/2012 02:00


Ağar, 'düz ovada siyaset' ten sonra ikinci adımını hapiste 'Kürt raporu' yazarak atıyor. Raporu hükümete sunacak olan Ağar'ın çözüm formülleri, 'geçmişten ders almaya' dayalı

Haber: 
ÖMER ŞAHİN - omer.sahin@radikal.com.tr 
Arşivi

Mehmet Ağar, Susurluk davası mahkûmu. Nisan ayından beri Aydın’daki Yenipazar Cezaevi’nde yatıyor. Cezaevi personeli Ağar’dan çok memnun. Ondan bahsederken “Mehmet Bey” diyorlar. Geldiği gün ilk söylediği, “ İmtiyaz istemiyorum. Görevinizi yapın” olmuş. Ağar’ın gelişi birçok şeyi değiştirmiş. Cezaevinin statüsü müdürlük haline gelmiş. Cezaevine ufak tefek tadilatlar yapılmış. Doğal olarak güvenlik tedbirleri arttırılmış.

Günde 15 ziyaretçi
Ağar’ın geleni gideni eksik olmuyor. Polis şefi iken de, siyasette de farklı kesimlerle ilişkileri vardı. Ziyaretçileri de enteresan. Yenipazar şöhretlerin akınına uğruyor. Sanatçı, sporcu, işadamı, siyasetçi orada. Her ziyaretçisi ‘ünlü’ değil. Halktan isimler de geliyor. Günde ortalama 15 kişiyle görüşüyor. Bu görüşmeler izinle oluyor. Adı listede olanlar cezaevinin bahçesindeki kamelyada sırasını bekliyor. Bekleme süresince personel çay ikram ediyor. Sıra gelince güvenlik aramasından geçip görüşülüyor.


Mehmet Ağar’a aslında 20 gün önce gitmiş, merak edilen her soruyu sormuştum. Ağar, medyaya mesafeli duruyor. Röportaj taleplerini geri çeviriyor. O görüşmenin haber olmasını istemedi. Çok ısrarcı olduğumu görünce de “Bir süre bekle, ilk sana konuşacağım” diyerek beni uğurladı. Perşembe günü cezaevine gidişimde ‘Ağar’la ilk görüşme’ haberi çıkmıştı. Şaşırdım, bozuldum ve Ağar’a sitem ettim. Ağar da haberden rahatsızdı. Ziyaret sırasındaki konuşulanların haber olacağını bilmiyormuş. Artık olan olmuştu…

‘Burası Hilton değil’
Yine bir ünlü oradaydı. Adnan Şenses benden önce girdi görüşmeye. Ağar moralli fakat biraz da yorgundu. Küslüğü, kızgınlığı yok. Hakkında çıkan yalan haberlere üzülmüş. Kendisine karşı şartlanılmış bir düşmanlık olduğuna inanıyor. “Burası Hilton değil, çok merak eden varsa gelsin. Özgürlük bize kalsın” sözü çıktı ağzından. Yenipazar’a helikopter pisti yapılmasıyla ilgisi yokmuş. MHP’li belediyenin yardımıyla CHP’li belediye yapmış. Ağar’ı ziyarete helikopterle sadece bir kişi gelmiş. Cezaevinde oluşunu ‘kader’ olarak görüyor. Selçuklu’dan Osmanlı’ya ‘güvenlik’ görevi yapanların başına geldiğini anlatıyor. “Kimi sürüldü, kimi öldü, kimi hapse atıldı. Sonunda hak yerini buldu” diyor. Içeride ne yaptığına gelince. Karşımda ‘milliyetçi’ olduğu kadar ‘muhafazakâr’ birisini gördüm. Düzenli namazını kılıyor, dini kitaplar da okuyor. Günde dört saatini dış politika , tarih, güncel ağırlıklı olarak kitap okumaya ayırıyor. Kilo vermeye çalışıyor. Sabah düzenli spor yapmaya başlamış. Sigarayı da azaltmış. Mütevekkil bir hali var. “Allah bir sabır veriyor. Dışarda gezmek dahil canımın çektiği hiçbir şey yok” diyerek tahliye gününü bekliyor.

Kürt sorununa çalışıyor
‘Burada benim tek bir düşüncem var. Memleket iyi olsun, huzurlu olsun. Bunun için çalışıyoruz” diyen Ağar’ın neye ‘çalıştığı’nı da öğrendim. Ağar, ‘Kürt sorunu’na odaklanmış. Yılların deneyimi var. Bu konuda yazılıp çizilenleri okuyor, söylenenleri takip ediyor. DYP’nin başındayken ‘düz ovada siyaset’ diyerek beklenmedik bir açılım yapmıştı. Ikinci bir adım daha atıyor. Mehmet Ağar, cezaevinde bir ‘Kürt raporu’ hazırlıyor. Içeriğini öğrenmeye çalıştım. “Güvenlik ağırlıklı mı?” diye sordum. “Güvenlik de var, özgürlük de. Ülke müşterekliği, vatanın bölünmez bütünlüğü içinde her türlü fikir konuşulmalı” dedi. Peki, Ağar’ın sorun çözücü formülü var mı? Bu soruya yanıt verirken kendinden emindi:

“Tarihi formüller kafamda ve üzerinde çalışıyorum. Geçmişin hatalarını tekrar mı edeceğiz, yoksa yaşananlardan ders alıp vizyon mu geliştireceğiz? Ben ikincisini tercih ediyorum.”

PKK’nın silah bırakmasını önşart görüyor. Yazdığı raporun geleceği konusunda “Yıl sonuna kadar bu çalışmayı tamamlayıp Adalet Bakanlığı’na sunacağım. Sayın Bakan isterse Başbakan’a takdim eder” bilgisini veriyor.

Çözüm geciktikçe maliyetin arttığını vurgulayan Ağar da çözümün anahtarı olarak Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı görüyor. Leyla Zana’nın sözlerini ve girişimini destekliyor. “Kürt sorununu Başbakan çözer” sözlerine, “Bunu görmemek için kör olmak lazım” diyerek karşılık veriyor. CHP, MHP ve BDP’nin de süreçte görev alması gerekliliğine işaret ediyor. Ağar’ın sürekli tekrar ettiği cümle, “Herkes aynı kaderin içinde. Silah ve terörle sonuç alınamayacağı görüldü. Huzur bütünlüktedir. Hepimiz samimi olalım. Çok laf söyleniyor. Biraz sükûnet lazım. Önce güven iklimini oluşturalım” oluyor. Ve Ağar’dan jeneriklik bir söz: “Dağda kurşun sesi yerine kuş cıvıltıları olsun.”

Siyasete dönecek mi?
Ağar, cezaevinden çıkınca siyasete girer mi? Çok net ‘hayır’ diyor. Siyaseten jübile yaptığını söylüyor. Cumhurbaşkanlığı seçimine katılmamalarının büyük hata olduğunu saklamıyor. “Devleti biliyorduk ama siyaseten acemiydik” özeleştirisi yapıyor. Daha sonra kendisine ceza keserek siyaseti bıraktığını söylüyor.Turgut Özal’a olan sevgi ve hayranlığını anlatan Ağar’a göre, bundan sonra da ‘dindar, geleneğe bağlı ve modern’ çizgideki siyasi partiler iktidar olacak.

Nöbetçi pideciler
Son bir not. Mehmet Ağar’ı ilçede ağırlamaktan en fazla esnaf memmun. Pidesiyle ünlü Yenipazar’a her gelen pidecilere uğruyor, yaz sıcağında kar helvasıyla serinliyor. Perşembe günleri esnafın tatili. O gün ‘nöbetçi pideci’ uygulaması var. Her hafta dokuz pideciden altısı tatilini o gün yapıyor.

‘Güldal Mumcu’ya öyle demedim’
Güldal Mumcu, eşi Uğur Mumcu’nun ölümünden sonra evlerine gelen Ağar’ın “Bir tuğla çekersem devlet yıkılır” dediğini aktarmıştı. Ağar’ın gizemini arttıran bu söz 20 yıla yakın zamandır kullanılır. Ağar, Mülkiye’den sınıf arkadaşı olduğunu söylediği Güldal Hanım’ı tekzip ediyor, “Kendisi sınıf arkadaşımdır. Aileyi de tanırım. Böyle bir sözü söylemedim” diyor.

Kürt işadamları listesi
Susurluk’tan bugüne kadar Mehmet Ağar’ı belki de en fazla eleştiren gazete Radikal olmuştur. Radikal okurlarının duyarlı olduğu konuları da sordum. ‘Susurluk, derin devlet, mezara kadar gidecek 1000 operasyon’ Ağar, “Hizmetlerimizde kusur olabilir ama suç atfedilemez” deyip iddiaların hesabını yargıya verdiğini hatırlatıyor: “Mahkeme kararları vicdanımızda yer bulmasa, içimize sinmese de saygı duyuyorum.”
1990’lı yıllarda faili meçhuller oldu, peş peşe Kürt işadamları öldürüldü. Ağar, o dönemin emniyet genel müdürüydü. Sonra da Içişleri ve Adalet Bakanlığı yaptı. MGK’da infaz kararı verildiği iddia edilen ‘Kürt işadamı listesi’ni sordum. Işte cevabı:

“Bizim görev yaptığımız zamanlarda böyle bir liste olmadı. Başka zaman olmuş mudur, bilmiyorum. Biz MGK toplantılarına memur olarak katıldık. Takdim bölümünde bulunduk. O zaman böyle bir şeye şahit olmadım.”

Sonra Kürtlerle sorunu olmadığını söylüyor. Ziyarete gelenlerin önemli bölümü Kürt ve Zaza imiş. Yasalar çerçevesinde görev yaptığını söylüyor, “Pişmanlık duyacak iş yapmadım, geçmişime kefilim” diyor.

Futbolcular niye geliyor?
Ağar’a ‘geçmiş olsun’ ziyaretinde bulunanlar arasında futbol dünyasının ayrı bir yeri var. Fatih Terim, Arda Turan, Rıdvan Dilmen, Hakan Şükür, Emre Belözoğlu gibi birçok yönetici ve futbolcu Yenipazar’a gitti. Ağar, futbol dünyasının bu ilgisini, aralarındaki ilişkiye bağlıyor. “Resmi görevim dışında tek hobim, keyfim futboldu” diyen Ağar, yıllarca maçlara, antrenman izlemeye gittiğini hatırlatıyor. Bu hobi tek başına güçlü bir vefa oluşturabilir mi? Ağar, futbol camiasıyla ilişkisinin saha dışında da sürdüğünü anlatıyor:

“Yıllarca sıkıntıları olduğu zaman bana geldiler. Acı, tatlı günlerde beraber olduk. Bizim Türk geleneğinde yüz kızartıcı suç işlemedikçe cezaevine ziyarete gidilir. Onlar da karakterlerinin gereğini yaptılar.”

Ağar, “Yakın arkadaşım, dostum” dediği Fenerbahçe Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım’ın tahliyesine çok sevinmiş. “Inşallah Yargıtay’da da sorun yaşamaz” diye temennide bulunuyor.

https://www.bursaport.com/guncel/agar-dagda-kursun-yerine-kus-sesleri-duymak-istiyorum-24851

***


18 Şubat 2019 Pazartesi

TBMM SUSURLUK KOMİSYONU RAPORU., BÖLÜM 19

TBMM SUSURLUK KOMİSYONU RAPORU.,  BÖLÜM 19



4/3/1997 - 11:10 - Atin


Mehmet Agar, Ibrahim Sahin,Korkut Eken ve Abdullah Çatli arasinda geçen yil mart ayindan bu yana bir çekisme basladigini, birbirlerini yok etme planlari yapmaya dogru gittiklerini, Hadi Özcan'in poliste alinan bir ifadesinde kendisinden Abdullah Çatli, Yesil ve Kürsat Yilmaz'in öldürülmesinin istenildigini belirttigini ancak bu ifadesini Savcilikta reddettigini, Ayrica Türkiye de Milli Istihbarat, Jitem ve Emniyet arasinda bir yaris oldugunu, Sami Hostan'in Topal cinayeti içinde bulundugunun söylendigini, bu sahsin ayni zamanda Topal'in ortagi oldugunu, Sami Hostan'in telefon baglantilarinin, kayitlarinin elde edilmesi halinde devlette önemli kisilerle görüstügünün anlasilacagini, Ömer lütfi Topal Cinayeti ile suçlanan polislerin sorgulamalarinin 5 kisi tarafindan yapildigini, ifade tutanaklari ve ses kasetinin oldugunu Kemal Yazicioglunun kendisine söyledigini, Kemal Yazicioglunun bu bilgiyi sorusturmayi yürüten Sentürk Demiral'den aldigini, oysa böyle bir kasetin olmadigini Sentürk Demiral'in daha sonra kendisine söyledigini, ifade tutanagi da kaset de yok dedigini, ayrica yapilan isin bir sorgulama da olmadigini kendisine söyledigini, Ömer Lütfi Topal'in öldürülmeden evvel Yesil Kod adli Ahmet Demir'e bazi havaleler gönderdigini, Yesil'in Jitem'e bagli bir haberci oldugunu, ``Yesil'' kod adi ile dolasan sahis oldugunu, paranin miktarinin 10 milyon dolar oldugunu ve Ömer Lütfi Topal'in bu parayi verdigini, yine Is Bankasi araciligi ile Van iline gidip gelen bir para oldugunu da bildigini, Ömer Lütfi Topal'in yakinlarina ``10 milyon dolari verdik havaleyi yaptik, kelleyi kurtardik, dolayisiyle artik benu koruyacaklar, beni öldürmeyecekler'' dedigininin söylendigini, Devlet içindeki özel örgütlenmede bunlarin sayisinin 50-100 kisiyi geçmedigini, Ugur Mumcu Cinayetinin de devlet içindeki bu olusumun bilgisi dahilinde yapilmis olabilecegini, Devlette bir görevliden destek almayan çetenin, mafyanin bir gün bile ayakta durmasinin mümkün olmadigini, Bugün ise devlette birisine haraç vermeyen pavyoncu, devlette birisine haraç vermeyen kumarhane sahibi, devlette birisine ortak olmayan çek-senet mafyasi olmadigini, Susurluk kazasi olmasaydi yakin bir gelecekte belki siyasetin akibetini de bu çetelerin tayin edecegini, mafyanin tayin edecegini, Mehmet Agar ile Sedat Bucak'in ayni kategori içinde olacagini zannetmedigini, Mehmet Agar'in bu isleri hazir buldugunu, Çatli'nin Mehmet Agar'dan çok evvel bu isin içinde oldugunu Mehmet Agar'in Çatli'yi hazir buldugunu ve görevi geregi onunla iliski kurdugunu, Yasar Öz ile kimligi dolayisiyla Mehmet Agar'in iliskisinin ortaya çiktigini, hukuk nizaminda böyle seylerin olamiyacagini ve hesabinin sorulmasi gerektigini, Sedat Bucak'in birçok olayin içinde oldugunu bu sahsin adam öldürmeye tesbbüs, yara alma, büroda tehdit gibi islerinin oldugunu, Hakkari, Batman, Van üçgeninde eroin isinin hala devam ettigini ve dönen paranin Türkiyenin milli ekonomisinde dönen para kadar oldugunu, uyusturucu isine karisan asker, polis her kim olursa olsun suçlulari ortaya çikarmak ve bu isi durdurmak gerektigini, Yasar öz, dosyasinin en önemli dosyalardan birisi oldugunu, bu dosyada hem sahte belge bulundugunu hem de sahte belgenin devlet tarafindan kabul edildigini ve Emniyet Genel müdürünün de bu sahsin serbest birakilmasini istedigini,'' beyan etmistir.(Ek:219) 

47- MEHMET SENA SÖYLEMEZ 2 Mart 1997 tarihli ifadesinde; Aslen Mus'lu, Kürt kökenli, 1961 dogumlu, doktor, genel cerrah oludugunu, Esinin Mus Eski Milletvekili Mehmet Emin SEVER'in yegeni ve doktor oldugu, 1995 yilina kadar Ankara Numune hastanesinde çalistigini, 6 kardes olduklarini, kardeslerinden birinin baskomiser, birinin astsubay, birinin emekli polis, birinin de emekli isçi oldugu, 1994 yilinda bir araba parki meselesi yüzünden Bucak ailesinden Sedat BUCAK'in yegeni uyusturucu, alkol bagimlisi Sultan Memduh BUCAK tarafindan vuruldugunu, (kardesinin de O'nu öldürdügünü), bu tarihe kadar Bucak ailesini hiç tanimadigini, bundan sonra aralarinda kan davasi basladigini, vurulan insan olmasina ragmen Ankara'da gözaltina alindigini ve sorgulandigini, bu sorgulamada Ankara Asayis Müdür Yard. Ali Ihsan SARIKAVAK'in kendisine ``Biz Bucaklarin dostuyuz. Seni ve ailenden herkesi öldürecegiz'' dedigini, (Bu kisinin daha sonra abisi ve yegenini öldürenlerle birlikte oturup kalktigini,) Sedat BUCAK'in Mehmet AGAR ile ortakligi, karanlik islere eraber girip çikmalari yüzünden kendisine bagli polisleri kendi üzerlerine saldirttigini, kendilerine saldiranlarin daima polisler oldugunu, Bir oaydan dolayi Bilkent Üniversitesinde okuyan yegeninin tutuklandigini, iskence gördügünü ve o zaman Adalet Bakani olan Mehmet AGAR'in emri ile özellikle Eskisehir Hapishanesine gönderildigini, yegeni yem olarak kullanilarak O'na elbise, çamasir, para vs. götüren agabeyi ve diger yegeninin orada Savcidan izin alma bahanesi ile bekletildigini, bu sirada ziyaret günü olmamasina ragmen oraya gelen Ülkücü Mafyasindan bazi kimselerin güya ziyaret amaci ile oraya gelerek agabeyi ve yegenini teshis ederek dönüs yolunda pusu kurduklarini ve (13 Mart 1996 günü) agabeyi ve yegenini öldürdüklerini, onlara ates edenlerin polisler oldugunu, bu olayin maddi delillerinin arastirilmadigini, örnegin Orada bulunan Mercedesin içinde vurulan insanlarin saç killari, parmak izleri, tükürük ve kanlarinin oldugunu, yillar geçse de DNA testi ile bunlarin kime ait oldugunun tesbitinin mümkün oldugunu, ayrica Fatih BUCAK adina kayitli bir cep telefonu bulundugunu, bu telefondan kimlerle görüsüldügünün tesbit edilebildigini, Daha sonra bu öldürme olayinin çig köfte partisi ile kutlandigini, bu partiye; Mehmet AGAR'in, Yalim EREZ'in, Sedat BUCAK'in ve Necmeddin Dedenin katildigini, ancak bu davanin kapatildigini, Sedat DEMIR ve Deniz GÖKÇETIN'in kendi taraftarlari olmadigini, bu kisilerin yine Mehmet AGAR'in adamlari oldugunu, agabeyini pusuya düsürtüp öldürmek için bu insanlarin kullanildigini, bu müdürlerle beraber olan Baskomiser Halim APAYDIN'in agabeyine arabasinin vererek Eskisehir'e gönderdigini, ancak ne zaman gidecegini (katillere) haber vererek karsiliginda çek aldigini, eylemin sonucunda agabeyinin öldügünü, Kendisinin 11 Haziran 199'da Adana'da bulunan agabeyini ziyaretten dönerken Pozanti'da vuruldugunu, kendisini vuran insanlarin Istanbul Polisi oldugunu, güya operasyon yaptiklarini, bundan Adana polisinin haberi olmadigini, bu kisilerin Istanbul disinda operasyon yapmak için görev belgelerinin olmadigini, oraya gelmek için bir gerekçelerinin de olmadigini, kendisi orada ölseydi olayin faili mechul olacagini, trafik polislerinin, kamyoncularin, vatandaslarin gelerek kendisini kurtardigini, bunun üzerine isi resmilestirdiklerini, kendisini vurmalarina bir bahane bulmak için kendisini ÇETE olmarak suçladiklarini, kendi arabasinda silah oldugunu iddia ettiklerini, bunun kesinlikle yalan oldugunu, Orada ( POZANTI'da) yakalandiklari , Adana'da hastanede yarali iken Adana Terörle Mücadele ekipleri tarafindan ifadesi alindigi halde Istanbul'da yakalanmis gibi tutanak tutuldugunu, Pozanti'da hiçbir islem yapilmadigini, olayin Pozanti Savcisindan gizlendigini, daha sonra Istanbul'a götürüldügünü, burada hiçbir ifade vermedigini, hiçbir seye de imza atmadigini, ancak kendi ifadesi olarak sahte bir ifadenin düzenlendigini, mahkemeye aleyhine delil olarak sunulan tek seyin bu ifade oldugunu, kendisinin bir sey itiraf edecekse bunu Adana'da itiraf edecegini, oysa Adana'da verdigi ifadede ``Hiç bir sey yapmadim'' dedigini, o ifadenin kesinlikle kendi ifade olmadigini, Ayrica kardeslerine de çesitli uydurma seyler imzalatildigini, kardesinin tutuklama karari oldugu halde, kardesinin savcinin, hakimin karsisina çikarilmadigini, 4 yil gezdirildigini, iskenceden geçirildigini, bunun arkasinda da Mehmet AGAR'in oldugunu, Kendisi tutuklandigi zaman, memur oldugu için memur kogusuna konulmasi gerekirken, Adalet Bakani Mehmet AGAR'in imzasiyla Kütahya Cezaevine gönderildigini, çünkü burada abisini öldürmekten zanli insanlarin bulundugunu, 50 kadar Urfa'li bulundugunu, Sedat BUCAK'la yakin iliskisi olan Müslüm BAKAN adinda birinin kardesinin oldugunu, bu cezaevine konulursa kendisinin muhakkak öldürülecegini, bunu da M.AGAR'in kendisini öldürsünler diye Adalet Bakani olarak yetkisini kullanarak bilerek yaptigini, orada vicdan sahibi bir savcinin durumu farkederek kendisini koymadigini, buradan sevkinin itirafçilarin bulundugu Kirklareli cezaevine çiktigini, Eminönü Belediye Baskani Ahmet ÇETINSAYA'nin yegeninin öldürülmesi olayi ile hiç bir ilgisinin olmadigini, orada beraber yargilandiklari insanlarin sonradan kendilerine polis tarafindan aldatildiklarini söylediklerini belirtmistir.(Ek:220) 

48- ABDÜLGANI KIZILKAYA 28.02.1997 tarihli ifadesinde; 1966 Urfa-Siverek dogumlu, ilkokul mezunu, Asiret içinde resmi korucu, Sedat BUCAK'in da yakin akrabasi ve özel korumasi oldugunu, 4 yildir beraber olduklarini, Susurluk kazasi oldugunda Sedat BUCAK'i arkadan takip ettiklerini, kazadan 4-5 dakika sonra olay mahalline vardiklarinda, arabanin kamyonun altinda oldugunu, halatla vatandasin yardimi ile 15 dakikalik bir ugrastan sonra arabayi kamyonun altindan çikardiklarini, Sedat Beyi ve cesetleri de ancak ondan sonra çikarabildiklerini, hatta Sedat Beyin öldügünü sandigini, asfaltin üzerine uzattigini, Sedat Beyin burada konusmasina imkân olmadigini, ``Silahimi verin, tabancami verin'' sözünü hastanede söyledigini, ARENA'da yayinlanan resimde ise arabanin kamyonun altinda oldugunu, demekki birilerinin kendilerinden önce olay yerine vararak resimleri çektiklerini, silahlari da arabanin arka koltuguna onlarin koymus olabilecegini, (bunlar üzerindeki parmak izlerinin rahatlikla kontrol edilebilecegini ve kime ait oldugunun anlasilabilecegini) çünkü arabayi kendisinin hazirladigini, arka koltukta silah görmedigini, yalniz arabanin arkasindan milletvekillerine verilen Sedat BUCAK'a ait çantanin düstügünü, bu çantayi aldigini, Balikesire giderken ve Istanbul'da havaalaninda da bu çantanin elinde oldugunu, bunun resimlerde de göründügünü, bu çantada Sedat Beyin kimligi ile 230 milyon liranin bulundugunu, zaten bu parayi çantaya beyaz bir poset içinde kendisinin koydugunu, çantadan baska bir sey almadigini, Sedat BUCAK'in M-16 ve MP-5 marka ve baska hertürlü silahinin oldugunu, bunlarin devletin verdigini, arabada bu silahlarin mermilerinin de oldugunun söylendigini, peki mermileri varsa, susturucu varsa da silahlarin nerede oldugunu, Eger Sedat BUCAK'a ait silah oldugunu bilseydi rahatlikla kendisine ait oldugunu söyliyecegini, 4 yil yatip çikacagini, ancak kesinlikle böyle bir sey olmadigini, kendisinin silah, susturucu falan görmedigini, Mehmet ÖZBAY'i 1,5 yildir Sedat BUCAK'in yanina gelip gittigi için tanidigini, ancak Abdullah ÇATLI olarak bilmedigini, esasen Abdullah ÇATLI'nin kim oldugunu da bilmedigini, bu kisinin Siverek'e, Ankara'ya Sedat Beyin yanina geldigini, Istanbul'da da görüstüklerini, kendisinin bol içki kullandigini, ancak kokain falan kullanmadigini, daha dogrusu bilmedigini, Hüseyin KOCADAG'in cebinden okunmus toprak çiktigini, bunun toz esrar olarak kamuoyuna sunuldugunu, Sami HOSTAN'i tanidigini, Kazadan önce Istanbul'da görüstüklerini ve yurt disina Galatasaray'in maçina gittigini, kendilerini takip etmesinin mümkün olmadigini, ancak telefonla görüstüklerini , Kendilerini kimsenin takip ettiklerinden süphelenmediklerini, ancak Izmirde Otelde kendisine ``Gani Dikkatli olun'' dedigini, oradan Kusadasina geçtiklerini, genelde yolda her arabadan süphelendiklerini, Ali ÇÖRÜ'yü de tanidigini, maça gelirken görüstüklerini, ancak Ankara'ya Sedat Beyin yanina gelmedigini, Gonca US'u Mehmet ÖZBAY'in yaninda gördügünü, Ahmet BAYDAR'i tanimadigini, Sedat BUCAK'in Susurluk Kazasinda beraber oldugu kisilerle daha önce hep birlikte beraber olduklarini görmedigini belirtmistir.(Ek:221) 

49- MUSTAFA ALTINOK 28. 02.1997 tarihli ifadesinde; 1960 Yozgat dogumlu, Sorgun Lisesi mezunu, 1985'de Sorgun Lisesi mezunu, evli, 3 çocuklu oldugunu, okuldan mezun olduktan sonra 1985 sonundan itibaren Basbakanlik'da koruma memuru olarak göreve basladigini, 1987 yilinda Gölbasina Özel Harekat kursuna gittigini, kurstan sonra 1987 onuncu ayinda Sanliurfa'ya gittigini, 1990'a kadar burada kaldigini, sark dönüsü Istanbul Terörle Mücadele Müdürlügünde göreve basladigini, 6 ay öncesine kadar burada görev yaptigini, 28 Agustos 1996'Da Sedat BUCAK'in koruma görevine atandigini, Susurluk Kazasi öncesi Ankara'dan Istanbul'a gittiklerini, kendisinin 15 gün evinde kaldigini, buradan Yalova'ya geçtiklerini, maç seyrettiklerini, sonra Burhaniye'ye gittiklerini, bir arsaya baktiklarini, oradan Izmir'e gittiklerini, Izmir'de 2 gün, Kusadasinda 2 gün kaldiklarini, dönüste malum kazanin oldugunu, Gidis ve dönüste kendilerini takip eden kimseyi görmedigini, hissetmedigini, arkadaslarinin da hissetmediklerini, Kazadan 5 dakika sonra olay yerine geldiklerini, yarali ve ölüleri çikarmaya çikarmaya çalistiklarini, bu sirada arabadan Sedat BUCAK'in, Mehmet ÖZBAY'in ve Hüseyin KOCADAG'in zati silahlari disinda bir silah çikmadigini, baska hiç bir silah ve mermi görmedigini, arabadan hiçbir sey almadigini, para çantasini Gani'nin almis olabilecegini, kaza yerine vardiklarinda arka bagajin açik oldugunu, ama silah falan görmedigini, yaralilari kurtardiktan sonra arabanin yaninda Enver'in kaldigini, Abdullah ÇATLI'yi bir yil kadar önce Ayhan ÇARKIN'in yaninda Mehmet ÖZBAY olarak tanidigini, kendisinden hiç süphelenmedigini, çünkü adamin tasima ruhsatli silahi oldugunu, uçaklara bindigini, büyük adamlarla, mesela milletvekilleri ile görüstügünü, kendisini Emniyet Müdürlügünde, Müdür odasinda, koridorda, bahçede, yolda gördügünü, Sami HOSTAN'i da Mehmet ÖZBAY'in yaninda gördügünü, Ali Fevzi BIR'in ismini bu olaylardan sonra duydugunu, Ömer Lütfi TOPAL'i hiç tanimadigini, TOPAL cinayetinde sanik olmadigini, o gün nöbetçi ekiple görevde oldugunu, arkadaslarina da çok güvendigini, onlara kefil oldugunu, onlarin böyle bir cinayeti isleyceklerine ihtimal vermedigini, buna inanmadigini, Mehmet ÖZBAY'in kokain kullandigini sanmadigini, çok düzenli, kibar, efendi, iyi bir insan oldugunu, O'nun tetik çekecek bir insan olduguna inanmadigini, duyunca çok sasirdigini, is sahibi oldugunu, is yerine bir defa gittigini, orada ortagi Ahmet BAYDAR'i da gördügünü, Kendilerinin çete kurmakla suçlandigini, Sedat BUCAK'in yanina gideli 3 ay oldugunu, 3 ayda çete kurulamiyacagini, Ayhan ÇARKIN'la beraber, ama ayri ayri timlerde çalistiklarini, bazi nokta operasyonlarda müsterek görev yaptiklarini, bu operasyonlarda kesinlikle sivil kisilerin bulunmadigini, Güneydoguda da Jandarma bölgesinde görev yaptiklarini, yüzlerini de kapatmadiklarini, faili mechul olaylarda ölenlerin bu operasyonlarda ölmedigini, bu operasyonlar yüzünden DEV-SOL tarafindan evine gelindigini, öldürülmek istendigini, Ibrahim SAHIN'in Sami ile, yahut Ömer Lütfi TOPAL'la bir iliskisinin olamiyacagini, I.SAHIN ve Korkut EKEN'in Özel Harekat Kursunda hocalari oldugunu, onlari çok iyi ve dürüst olarak bildigini, 1991 yilinda Hasan Pasa olayindan dolayi Avrupa Insan Haklari Mahkemesinde yargilandiklarini, bu olayda içeridekilere teslim olun dediklerini, ancak ``Biz fasistlere teslim olmayiz'' dediklerini, slogan attiklarini, silahli çatisma oldugunu, bir arkadaslarinin yaralandigini, içerde beraat ettiklerini, daha sonra Insan Haklari Mahkemesinde dava açildigini ve devam ettigini belirtmistir.(Ek:222) 

50- ENVER ULU 28. 02. 1997 tarihli ifadesinde; 1963 Trabzon dogumlu oldugunu, ilkokulu babasinin memuriyeti dolayisiyle Diyarbakir, Ankara ve Çankiri'da okudugunu, Ortatahsilini Trabzon'da tamamladigini, 1983'te askere gittigini, asker dönüsü 1986'da polislik imtihanini kazanarak 100. yil Polis Okuluna gittigini, buradan mezun olarak ayni yil Ankara Hassas Bölgeler Sb. Md.'de göreve basladigini, 1987 Mayisinda Özel Harekat kursuna katildigini, ayni yil Siirt'e sark hizmetine gittigini, 1990'da sark hizmetini bitirerek Ankara'ya Özel Harekat Subesine geldigini, 1991'de Istanbul'a gittigini, 1993'te tekrar Ankara'ya geldigini, 1994'te Sedat BUCAK'in korumasina verildigini, 1995'de kendi istegiyle Izmir'e tayin oldugunu, burada 1996'da Özel Harekat'tan ayrildigini, Korumalar Subesine geçtigini, sonra terörde çalistigini, Daha sonra tekrar Sedat BUCAK'in korumaligina verildigini, Susurluk Kazasi'ndan önce Sedat Beyle önce Istanbul'a, oradan Mehmet ÖZBAY'la birlikte Izmir'e gittiklerini, buradan Sedat Beyin Kusadasinda bulunan yazligina gittiklerini, Izmir'de Prensis Otelde kaldiklarini, burada Mehmet AGAR'in kizinin bulundugunu, Sedat BUCAK Mehmet ÖZBAY'la birlikte M.AGAR'in kizina geçmis olsun ziyaretinde bulunduklarini, Mehmet AGAR'in orada olmadigini, Sedat BUCAK'in dostu olan Hüseyin KOCADAG'in Izmir'de kendilerine katildigini, Yolda araya kamyon konvoyunun girmesi nedeniyle Sedat Beylerden koptuklarini ve malum kazanin oldugunu, kazayi görünce durduklarini, Mehmet Bey ve yanindaki bayandan iniltiler geldigini, kimsenin yardimci olmadigini, önce arabayi çekip çikardiklarini, korumasi oldugu için Mustafa ALTINOK'la birlikte Sedat Beyi kurtarmaya çalistiklarini, bir arabaya atarak Balikesir'e gittiklerini, Hüseyin Bey'i ve digerlerini diger arkadaslarinin çikardigini, Kaza mahalline vardiklarinda arabanin bagajinin açik oldugunu, kapilarinin da açik olabilecegini, arabada zati silahlar disinda uzun namlulu silah filan görmedigini, görselerdi toparliyacaklarini, Sedat Beyin içinde para bulunan çantasini kendi korumasinin almis olabilecegini, kendisinin almadigini, Abdullah ÇATLI'yi Mehmet ÖZBAY olarak 1,5-2 sene önce 1995 yilinda, Sedat Beyden önce bir arkadas toplantisinda tanidigini, daha sonraSedat Beyin yanina gelip giderken gördügünü, kisi olarak tanimaya basladigini, beraber yemege çiktiklarini, ancak bildigi simalardan birileriyle beraber olmadiklarini, Çatli'yi Ibrahim SAHIN'in makaminda görmedigini, Çatli'nin kokain kullandigini bilmedigini, sanmadigini, Sami HOSTAN'i Sedat BUCAK'in yaninda bir-iki defa gördügünü, Ali Fevzi BIR'i de ALIÇO olarak bir defa yine Sedat Beyin yaninda gördügünü, Hüseyin KOCADAG'i Özel Harekatçi oldugu için 1987'denberi Diyarbakir'dan tanidigini, 1988'de arkadasini kazaen yaralamaktan 6 ay bir disiplin cezasi aldigini, kendisinin Ömer Lütfi TOPAL cinayeti ile ilgisi olmadigini, halen ÇETE kurmaktan yargilandigini belirtmistir. (Ek:223) 

51- BURHANETTIN BIGALI 02.03. 1997 tarihli ifadesinde; 1927 Bergama'nin Göçbeyli nahiyesinde dogdugunu, 13 yasinda Konya askeri Ortaokulu'na gittigini, 1947'de Harbiye'yi, 1959'da Harp Akademisini bitirdigini, 1972 yilinda General oldugunu, Istanbul Garnizon Kurmay Baskanligi, Harp Akademileri Kurmay Baskanligi, Erzurum'da Tümen Komutanligi, Kara Kuvvetleri Istihbarat Baskanligi, Genelkurmay Sikiyönetim ve Koordinasyon Baskanligi ve 6. Kolordu Komutanligi görevlerinden sonra 1981 yilinda MIT müstesari oldugunu 1986 yili Agustos ayina kadar 5 yil bu görevde kaldigini,Orgenaral olarak 2. Ordu Komutanligi ve arkasindan da Jandarma Genel Komutanligi görevlerinde bulunduktan sonra 1990 yilinda emekli oldugunu, MIT Kanununa göre; ``MIT'in görevinin, T.C.'nin ülkesiyle, milletiyle bütünlügüne, varligina, bagimsizligina, güvenligine, anayasal düzenine ve millî gücünü meydana getiren bütün unsurlara karsi, içten ve distan yöneltilen mevcut ve muhtemel faaliyetler hakkinda millî güvenlik istihbaratinidevlet çapinda olusturmak, bunlari Cumhurbaskani, Basbakan, Genelkurmay Baskani ve Milli Güvenlik Kurulu ile gerekli kuruluslara bildirmek'' oldugunu, Çesitli Kamu kurum ve kuruluslarinin yukaridaki baglamda elde ettikleri bilgileri MIT'e bildirmelerinin gerekli oldugunu, bu bilgilerin bir havuzda toplanmasinin gerektigini, MIT Kanununa göre; `` MIT müstesarinin baskanliginda Bakanliklar ve diger kurum ve kuruluslar arasinda yukarida belirtilen görev ve yükümlülüklerin yerine getirilmesiyle ilgili koordinasyon saglanmasi ve istihbarat çalismalarinin yönetilmesinde temel görüsler olusturmak üzere Milli Istihbarat Koordinasyon Kurulu'nun olusturuldugunu, bu kurulun her üç ayda bir toplanmasi gerektigini'', Kendi döneminde Koordinasyon Kurulunu hep topladigini, Oysa bugün bunun saglikli sekilde yapilamadigini, kurumlar arasinda, özellikle Emniyet, Jandarma ve MIT arasinda kopukluk oldugunu, MIT'in gelen bilgileri degerlendirerek icra etmek üzere yine emniyete verdigini, MIT'in öcü olmadigini, millî bir kurulusumuz oldugunu, Basbakanin, bakanlarin bu kurulustan brifing almasi gerektigini, bu kurumu tanimalari ve yardimci olmalari gerektigini, MIT'in disariya gidecek büyükelçilere brifing verdigini, onlarin teröre karsi, mesela Asala eylemlerine karsi nasil hareket edeceklerini anlattigini, dis temsilciliklerimizin korunmasi için gerekli tedbirleri aldigini, ayrica dis temsilciliklerimizin sik sik kontrol edildigini, bir sürü dinleme cihazi vs. bulundugunu, MIT'in ihtiyaç duydugu elekronik, teknik cihazlarla donatilmasi gerektigini, Avrupa'daki Türk varligini, dis temsilciliklerimizi korumak için çevre kusak ülkelere dikkat etmek, istihbarati daima güncel tutmak gerektigini, 30 Kasim 1983 tarihi itibariyle 195 Asala eylemi oldugunu, 56 kisinin hayatini kaybettigini, bunlardan 39'unun Türk oldugunu, Bu Asala eylemlerine karsi siyaseten dost ülkelerin istihbarat teskilatlari ile isbirligi yaptiklarini, ayrica bu devletlere bir gün bu eylemlerin kendilerine zarar verecegini anlattiklarini, nitekim ölen insanlarin 17'sinin çesitli yabanci ülke vatandaslari oldugunu, bu ülkelerin zarar gördügünü, ayrica Türkiye ile ticari münasebeti olan ülkelerin bunlari desteklememeleri için uyardiklarini, ayrica Ermeniler içinde de bu eylemlerden rahatsiz olan insanlar oldugunu, siyasî platformda da bunlarin hakliliklarini isbat edemediklerini, ve sonuçta Ermeni terörünün sona erdigini, kismen de bu isi PKK'nin sürdürdügünü, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin teröre terörle mukabele etmedigini, Abdullah ÇATLI ismini MIT müstesari oldugu dönemde hiç duymadigini, böyle bir kisinin MIT tarafindan Asala'ya karsi kullanilmasinin asla sözkonusu olmadigini, Müstesarin bilgisi olmadan alt düzeyde birilerinin de böyle bir sey yapmalarinin mümkün olmadigini, MIT'in kisilere pasaport verme görevi olmadigini, dolayisiyle bu kisilere pasaport falan vermedigini, kendilerinin Asala terörüne karsi dis temsilciliklerde sadece pasif koruma tedbirleri aldiklarini, Kendi döneminde ne disarida, ne de içeride bir takim sag ve sol militanlarin, Abdullah ÇATLI gibi, Oral ÇELIK gibi kimselerin tetikçi olarak kullanilmadigini, istihbarat haricinde herhangi bir operasyonda sivil kisilerin kullanilmadigini, bunun mümkün olmadigini, bu kisilerin kendileri tarafindan korunmadigini, MIT Müstesari iken MIT bünyesinde silah kaçakçiligi, uyusturucu kaçakçiligi gibi teröre destek veren islerle ilgilenmek üzere Kaçakçilik Dairesinin kuruldugunu, bunun sebebinin 12 Eylül'de çok sayida silah yakalandigini, yani terörü silah kaçakçiliginin destekledigini, O'nu da uyusturucu kaçakçiliginin destekledigini belirlediklerini, bunun sonucunda 1984 yilinda uyusturucu kaçakçiligina bulasan Mafya Babalari operasyonu yaptiklarini, Dündar KILIÇ, Behçet CANTÜRK gibi insanlarin sorgulandiklarini, haklarinda fezleke düzenlendigini ve adli makamlara sevkedildigini, sonucunun ne oldugunu bilmedigini, Mehmet EYMÜR'ün bu Kaçakçilik Dairesinin basina getirildigini, bu kisinin çok çaliskan birisi oldugunu, konusu ile ilgili sorgulamalara katildigini, Dündar KILIÇ ve benzeri babalarin MIT içindeki, kamudaki insanlarla, (Örnegin iddia edildigi gibi, MIT Istanbul Bölge Eski Müdürü Nuri GÜNDES ile yahut Istanbul Emniyet Eski Müdürü Sükrü BALCI ile ) iliski içinde olduklarina dair bir bilgisi olmadigini, buna inanmanin da mümkün olmadigini, Mehmet EYMÜR'ün 1987 yilinda yayinladigi çesitli devlet görevlileri hakkindaki Raporun kendisinden sonra oldugunu, sonucunda da MIT'ten ihraç edildigini, sonradan nedenini bilmedigi bir sekilde geri alindigini, Korkut EKEN'in kendi zamaninda MIT'te olmadigini, sonra yarbay olarak bir dönem Mehmet EYMÜR'le birlikte MIT'te çalistigini, bu rapor dolayi sonra ikisinin birlikte uzaklastirildigini, halen Emniyet Genel Müdürlügü danismani olarak çalistigini duydugunu, Kendi MIT Müstesarligi döneminde Nuri GÜNDES hakkinda Dündar KILIÇ'la iliskisi olduguna dair bazi iddialar oldugunu, daha üst görevli kimselerden olusan bir komisyonla hakkinda tahkikat yaptirdigini, katiyen böyle bir sey olmadigina dair rapor verdiklerini, iddialarin tamamen yanlis oldugunu, Mehmet EYMÜR'ün Nuri GÜNDES hakkindaki iddialarinin birtakim sahsi husumetlerden kaynaklandigini, Nuri GÜNDES'le ilgili olarak Dündar KILIÇ'in verdigi bilgilerin ortadan kaldirildigi iddialarinin dogru olmadigini, JITEM diye bir kurulusun kendi Jandarma Komutanligi döneminde kurulmadigini, kendisinin 1990 yilinda emekli oldugunu, bunun 1993 yilindan sonra ortaya çiktigini, arkadaslarina sordugu zaman da böyle bir seyin olmadigini ifade ettiklerini, Mehmet Ali AGCA'nin 1982 yilinda askeri cezaevinden kaçirilmasi sirasinda MIT'te görevli olduklarini, ancak o günlerde islerinin çok yogun oldugunu, bu nedenle Basbakanliktan özel bir emir de verilmedigi için bu konu ile ilgilenmediklerini, bu tip cezaevi firarlarinin herzaman oldugunu, hapishanelerin iç ve dis güvenliklerinin ayri ayri Bakanliklarda olmasinin bunda rolü oldugunu, PKK'nin Ankara'daki Istanbul'daki örgütlenmesine karsi istihbari çalismalarin ve diger tedbirlerin iyi oldugu kanaatinda oldugunu, Istihbarat Teskilatinin kanuni prosedür içinde alelusul sunu bunu dinleme yetkisinin olmadigini, önemli bir hedefi,bir örgüt mensubunun ancak savciligin müsaadesi alinarak dinlenebilecegini, ancak simdi birçok kisinin elinde dinleme cihazinin olabilecegini, buna karsi tedbir alinmasi gerektigini, örnegin bu komisyonun dinlenmemesi için MIT'ten uzman çagrilarak kontrol yaptirilabilecegini, bir parti lideri dinlendigini iddia ediyorsa, O'nun da çagirip uzmanlara kontrol ettirebilecegini, MIT'te görev yapan kisilerin siyasî görüslerinin, ideolojilerinin görevlerini etkilememesi gerektigini, bazi siyasî kisilerin MIT elemanlarini MIT Müstesarinin bilgisi disinda ayri bir yapilanma içinde, mesela Asala'ya karsi kullanmalarinin kendi döneminde olmadigini, siyasîlerden böyle bir direktif almadigini, simdi de olmamasi gerektigini, varsa bilemiyecegini, MIT'in Tarik ÜMIT gibi yasadisi islere bulasmis, uyusturucu kaçakçilarini istihbari amaçla kullanmasinin, istihbarat alinmasi karsiliginda onlarin yasadisi eylemlerine göz yumulmasinin, hatta yardimci olunmasinin asla dogru olmadigini, bunun mümkün de olmadigini, kendi zamaninda da sureti katiyede böyle bir seyin olmadigini, MIT'in sivillesmesini, yani basina sivil bir insanin gelmsini dogru bulmadigini, çünkü yabanci birisinin teskilati taniyincaya kadar uzun zaman geçecegini, oysa askeri birimlerde benzeri istihbari birimler oldugundan asker kisilerin konuya yabanci olmadigini, örnegin kendisinin Kara Kuvvetleri Istihbarat Baskanligi yaptigini, MIT'in bazi bilgileri bagli oldugu siyasî kisilere vermedigi iddiasina katilmadigini, Basbakanlar ne zaman isterlerse MIT'ten bilgi alabileceklerini, Milletvekillerinin de Basbakan'in izniyle brifing alabilecegini, ABD'de CIA Baskaninin hergün konutundan çikarken Disisleri Bakaninin arabasina binerek isyerine varincaya kadar son 24 saat içinde dünyada olan gelismeleri bildirdigini, bunun bizde de olabilecegini, Çesitli basin organlarinda zaman zaman MIT kaynakli oldugu iddia edilen rapor, etüd veya bilgi notlarinin çogu zaman gerçegi yansitmadigini, ancak MIT'in kendini tanitmak amaciyla kamuoyunu aydinlatmasini dogru buldugunu, herkesin bu millî kurulusumuzu tanimasi gerektigini, PKK terörüne karsi askerin yetersiz oldugu iddiasiyla Özel Harekat Polisinin asiri derecede güçlendirilmesine karsi oldugunu, bunun zaman içinde kontrolden çikabilecegini, askerdeki disiplini bunlarda saglamanin çok zor oldugunu, yalnizca askerin yaptigi çevirme harekatindan sonra yakin operasyon için özel komando egitimi almis sinirli sayida Özel Harekat Timinin bulundurulmasinin yeterli olacagini belirtmistir.(Ek:224) 

52- HÜSEYIN OGUZ 18.02.1997 tarihli ifadesinde; 1959 Edirne Ipsala dogumlu oldugunu, daha sonra nüfusunu Izmir Karaburun Merkez Mahallesine aldirdigini, Baba adi Mehmet, ana adi Havva oldugunu, halen Elazig Il Jandarma Komutanligi Merkez Bölügü personel Islem Astsubayi olarak çalistigini, 1977 yilinda Astsubay Okulunu bitirdigini, 1977-1981 arasinda Diyarbakirda görev yaptigini, önce 1977-1979 arasinda Kulp'ta, 1979-1981 arasinda Ergani'de çalistigini, 1981 yilinda Ergani Kesantas Köyü matematik ögretmeni, Afyon Kirali Kasabasi'ndan babasi Adalet Partisi Ilçe Baskani olan ve okulda kürtçe konusulmasina, sarki söylenmesine karsi olan Kadir ismindeki ögretmenin Ergani-Afyon yolunda otobüs içinde biçaklanarak öldürüldügünü, bunun Kesantas Köyünden Saban ismindeki failini kendisinin buldugunu, 1981-1983 arasinda Bursa'da 6 ay komando'da çalistigini, 1982'de Sorgu'ya geçtigini, 1983-1986 yillarinda Kars'ta çalistigini, bu sirada 1984 yilinda 3 ay 10 gün faili mechullerle ilgili sorgu kursuna katildigini (Babasi Faili Mechul gittigi için bu konuda hobisi oldugunu), burada herhangi bir terör ya da faili mechul olayi hatirlamadigini, 1986-1993 yillarinda Usak Il Jandarma'da sorgu kisim amiri olarak çalistigini, narkotik sorumluluguna baktigini, burada Dev-Sol içindeki bir hesaplasma dolayisiyla Ulubey Ilçesinin Büyükkayali köyüne atilan 1 ceset disinda önemli bir olay olmadigini, 1993-1996 yillarinda (1 Temmuz 1996 tarihine kadar) Malatya Il Jandarma'da sorgu görevinde çalistigini, Malatya'da görev yaparken 1996 yilinda Elazig-Malatya arasindaki Kömürhan Köprüsünün yakininda 20-25 yaslarinda genç bir erkekle genç bir bayan cesedinin bulundugunu, her ikisinin de ellerinin arkadan bagli oldugunu ve enselerinden vuruldugunu, olay yerinde 9 mm. Makina Kimya Mermileri oldugunu, erkegin ayaklarinin çiplak oldugunu, ayakkabilarinin kendine ait olmadigini tesbit ettiklerini, her ikisinin de temiz giyimli, erkegin ttrasli oldugunu, bayanin da bakire kiz oldugunu ve iç çamasirlarinin dahi çok temiz oldugunu, bunlardan hareketle bu olayin baskasi tarafindan degil, kesinlikle güvenlik güçleri tarafindan gerçeklestirilmis bir INFAZ oldugu kanaatine vardiklarini, örgüt isi olsaydi, örgütün maktülün ayagina ``Ajan veya provakatörün sonu budur'' gibi bir bildiri birakacagini, Maktullerin kimliklerini tesbit etmek için olay yerinde çektigi resimleri basina verdigini, kizin babasinin resmi gazetede görerek kendilerini aradigini ve Malatya'ya geldigini, cesedi morgta teshis ettigini, adamin Mersin Gülnar ilçesinde ayakkabi tamircisi ve fakir bir aile oludugunu, kizin Dicle Üniversitesi Yabanci Diller bölümünde ögrenci oldugunu, herhangi bir olayla ilgisinin olmadigini, Erkegin ise; Diyarbakir Silvan nüfusuna kayitli olup Sivas'ta 2 yillik yüksek okulu bitirdigini, Diyarbakir'da is ararken kizla tanistiklarini, güvenlik güçlerince gözaltina alindigina dair bir kaydinin olmadigini, Diyarbakir'daki sistemi bildigini, buna göre bir kisinin bu sekilde öldürülmesi için kürt kökenli olmasi ve PKK'ya MÜZAHIR olmasinin (yani PKK'ya hafif bir sempatisinin olmasinin) yeterli oldugunu, kendini devlet yanlisi tanitan birinin ``Falan PKK yanlisidir'' gibi bir ihbari üzerine adamin özel harekatçi kiyafetiyle evinden alindigini ve 2-3 kisilik infaz ekibi (Tetik Timi) tarafindan infaz yapildigini, buna Istihbarat biriminin karar verdigini, ancak son zamanlarda infazlarin durdugunu, Bu kisinin de bu sisteme göre tahminen müzahir olmasi nedeniyle yanindaki kizla beraber Diyarbakir ekiplerince gözaltina alindigini, onlar gözaltindayken baska bir infaz olayina tanik olduklarindan bu taniklari yok etmek için infaz edilmis olabilirler diye degerlendirdigini, çünkü o sirada 5 kisinin daha Diyarbakir'da atildigini bildigini, ayrica bu kisileri polisin gözaltina aldiginin da kesin oldugunu, kizin bir arkadasinin ailesine telefon ederek yurda gelmedigini bildirdigini, Ayrica Diyarbakir'la cesetlerin bulundugu yer arasinda 11-12 tane kontrol noktasinin bulundugunu, güvenlik güçlerinden baska kimsenin bu noktalari yanindaki bu kisilerle veya cesetlerle geçmesinin mümkün olmadigini, ceset birakilan yerin güvenlik amirinin de normalden bu isten haberdar olmasinin gerektigini, ancak Malatya'da fazla güvenlik görevlisi olmadigini da düsünerek cesetleri Malatya'ya, Jandarma bölgesine biraktiklarini, Olayi arastirmak üzere Il Merkez Bölük Komutani Üstegmen Abdullah KAYA ile Kriminalci Uzman Çavus Ergun KAYAKAYA ve Ali Basçavusun Diyarbakir'a gittiklerini, kendisinin gitmek istemedigini ve gitmedigini, bu ekibin polis ve jandarmaya ugradiklarini, adi geçen kisilerin (maktüllerin) poliste gözaltina alindiklarini ögrendiklerini, ancak burada kendilerine; ``Sizin ne isinize geliyor, bunun sizinle alakasi yok, çekin gidin görevinize'' dendigini, böylece hiç bir evrak almadan ,hiç bir islem yapmadan geri geldiklerini, onlara ``Iyi ki sizi de infaz etmemisler'' dedigini, olayin böylece kaldigini, Yesil ve Veli KÜÇÜK : YESIL'in aslen Bingöl Solhan Asmakaya Köyü nüfusuna kayitli, 1953 dogumlu Salih oglu Mahmut YILDIRIM oldugunu, Sakalli diye anilan isinin de ayni sahis oldugunu, çocuklugunun Elazig'da geçtigini, 1982 yilinda Ülkü Ocaklari davasindan Elazig Polisince gözaltina alindigini, ``Devletin manevi sahsiyetine hakaret ve Polis Memuruna hakaret''ten 2 fisi bulundugunu, kendisini gördügünü, uzun boylu, 1,85 boyunda, esmer bir sahis oldugunu, çok zengin oldugunu, Yesil'in önce polisle birlikte çalistigini, daha sonra Cem ERSEVER'le tanisarak JITEM'de çalismaya basladigini, O'nunla birlikte Suriye'ye gidip geldigini, Jandarma istihbarat birimlerinden herkesin yesili tanidigini, Yesil'in Emniyet ve Jandarma teskilatlarina rahat girip çiktigini, hatta bazan kapida karsilandigini, Kürtçe bildigi için herkesle rahat dialog kurdugunu, Çatli'dan da önemli ve üstte bir adam oldugunu, bilhassa Jandarma'da çok önemli oldugunu, Çatli ile de ülkücülükten dolayi birbirlerini tanidigini, ayrica Jandarma'da da ülkücü olanlarin oldugunu, bunlar arasinda da iliski oldugunu, Yesil'in Korkuut EKEN'i de Sedat BUCAK'i da, hatta Mehmet AGAR'i da tanidigini, hatta Mehmet AGAR'in ``Bu adami öldürün'' diye emir de verdigini, Yesil'le irtibati olanlarin Ankara'da Cinnah Caddesinde Kumarhane veya Birahane gibi herkesin girip çikmadigi bir yerde bulustuklarini, Tuggeneral Veli KÜÇÜK'ün de Yesil'i çok iyi tanidigini, beraber çalistiklarini, Yesil'in Veli KÜÇÜK'ün sözünden çikmadigini, Veli KÜÇÜK bir zamanlar JITEM'in en kidemli, en sözü geçen kisisi oldugunu, bu kisiyi tutan kötü insanlar çogunlukta olduklari için general oldugunu, Kocaeli Jandarma Komutaniyken birkaç sorusturma geçirdigini, ancak bunlarin kapatildigini, Veli KÜÇÜK'ün dogudan ayrildiktan sonra da telefonla dogudaki bazi seyleri yaptigini, Kocaeli Jandarma Komutani olduktan sonra Yesil'in de Istanbul tarafina kaydigini, bu tarafta da infazlarin basladigini, faili mechullerin arttigini, 1993 yilinda Diyarbakir'da birtakim infazlar yapildigi zaman Yesil'in de orada oldugunu, tetikçi olarak görev yaptigini, Diyarbakirda Vedat AYDIN'i Yesil'in iki kisiyle Özel Harekatçi elbisesi giyerek evine gidip, ``Polis'' diyerek kaçirdigini, sonra da infaz ettigini, yanindakilerden birinin Alaattin KANAT olabilecegini, bu kisinin de PKK itirafçisi ve tetikçi oldugunu, Ankara açik cezaevinden konusmasin diye kaçirildigini, belki de infaz edilecegini, Yesil'in Malatya'ya da girmek istedigini, ancak o zamanki Jandarma Alay Komutani Yasar ERCAN'in buna izin vermedigini, bir defa Malatya Alay Komutanligina geldigini, Alay Komutanini sordugunu, ancak Yasar Albay'in kendisini kabul etmedigini, kendisinin de orada gördügünü, Yesil'in Alaattin ÇAKICI'yi çok iyi tanidigini, bir zamanlar Istanbul'da çikan çek-senet mafyasinda da oldugunu, çünkü Yesil'in parasiz is yapmadigini, çok parasi oldugunu, çok para harcadigini, bekar oldugunu, kadina düskünlügü bulundugunu, Yesil'in uyusturucu olayini en iyi yönlendiren kisi oldugunu, TORBACI tabir edilen tasiyici oldugunu, arabasiyla getirip götürdügünü, Uyusturucu'nun Yüksekova'da imal edildigini, sevk yolunun VAN oldugunu ve oradan ayarlandigini, Istanbul'da da pazarlanip satildigini, Güvenlik güçlerinden zaafi olanlarin, menfaati olanlarin bu olaya yardimci oldugunu, bütün bu irtibatlari Yesil'in sagladigini, nerede ne kadar güvenlik gücü olduguna dair istihbarati da Yesil'in sagladigini, Yesil'in bankaya yatirdigi 300 bin mark, 50 bin dolari Urfa Suruç (veya Siverek) nüfusuna kayitli Ahmet DEMIR'in çektigini, Yesil'in halen MIT'te çalistigini sandigini, üç gün önce Istanbul'da MIT tarafindan sorgulandigini, Sabanci Suikastinin tetikçisi DHKP'li Ismail AKKOL'u Suriye'den Yesil'in getirip MIT'e teslim ettigini, Çünkü Yesil'in Cem ERSEVER'le birlikte Suriye'ye gidip geldigini, Suriye istihbarati ile irtibati oldugunu, Bütün bu bilgileri Jandarma Genel Komutanliginda istihbaratçi olarak çalisan samimi arkadaslarindan sifahi olarak aldigini, Dogan ERSAHIN : Malatya Pötürge Tosunlu Köyü'nden Dogan ERSAHIN adinda Mafyanin çok önemli bir adami oldugunu, bu kisinin halen cezaevinde bulunan Israilli MOSSAD ajani Gülbahar ATES'in kocasi (ve Pötürgeli) olan Celal ATES'in ve Izzet Avni ÖZTÜRK'ün de arkadasi oldugunu, (Celal ATES'in de Hollanda'da öldürüldügünü) Dogan ERSAHIN'in Veli KÜÇÜK Kocaeli Jandarma Komutani oldugu sirada Kocaeli Jandarmasinin elinden firar ettigini, Malatya nüfusuna kayitli oldugu için olayla ilgilendigini, Kocaeli Jandarmasini telefonla arayarak Erdogan EMELCE adinda bir astsubayla görüstügünü, O'na ``Sizin pisliginizi biz mi temizleyecegiz, 800 milyon para almissiniz'' dedigini, Dogan ERSAHIN'in adami Mehmet ATES'in annesinden para alinip sevk sirasinda yemekte kaçtiginin açik oldugunu, Veli KÜÇÜK'ün bu yüzden sorusturma geçirmis olabilecegini, Kocaeli Jandarma Komutani Veli KÜÇÜK'ün kendilerine Dogan ERSAHIN'in Malatya'ya geldigini, Gülbahar ATES'le konustugunu söyledigini ve bu kadinin telefonunu verdigini, kendisinin de Gülbahar ATES'le konustugunu, kadinin kendisine ``Evladim Dogan ERSAHIN'i Veli KÜÇÜK koruyor, nerede oldugunu onlar çok iyi biliyor, O Malatya'da degil, bana sorma'' dedigini, Dogan ERSAHIN'in bir tetikçi oldugunu, ilk icraatinin bir vatandasin kafasini kesip kahvede masanin üzerine koymak oldugunu, Kocaelinden firar ettikten sonra da Yüzbasi elbisesi ile Malatya'ya gelerek Battalgazi'de evi olan Tekin COSKUN ile görüstügünü, (Tekin'i polisin çok iyi tanidigini, çek senet mafyasi ile ugrastigini, Alaattin ÇAKICI'nin da arkadasi oldugunu, kendisinin bu adamla tanistigini, evine gittigini) Battalgazi'de bir vatandasi evinden çikardigini ve bahçede öldürdügünü, olayin polis bölgesinde oldugunu, (öldürülen adamin akrabasi olan Aydin ÖZTÜRK adindaki vatandasla kendisinin görüstügünü, hala da görüstügünü), daha sonra Dogan ERSAHIN'in muhtar olan kardesinin misilleme olarak öldürüldügünü, bu dosyanin da adliyede faili mechul olarak kaldigini, kendilerinin failini bildigini, polisten bazilarinin da bildigini, ancak kanitlamak istemiyeceklerini, çünkü onlarin da zarar görecegini, bu cinayetin bir uyusturucu hesaplasmasi nedeniyle islendigini, Dogan ERSAHIN olayiyla 6 ay ugrastigini, daha sonra yakalandigini, ancak yine firar ettigini, bu kisinin toplam üç defa firar ettigini, bir sefer de Istanbul'dan firar ettigini, bu Dogan ERSAHIN'in zabita ile genel birlikteliginden ziyade ferdi bir menfaat paylasiminin sözkonusu oldugunu, Dogan ERSAHIN'in Yesille birbirlerini tanimadiklarini, Genellikle pismanlik yasasindan faydalananlarin tetikçi olarak kullanildigini, neticede tetigi çekenlerin de infaz edildigini, bu nedenle faili mechullerin yakalanamiyacagini, HAKKARI : 1 Temmuz 1996'da Hakkari Il Jandarma Alay Komutanligi Istihbarat Sube Subay Vekill1igine atandigini, burada kendinden önce Binbasi Ibrahim IÇGÜDER'in görev yaptigini, çalisacagi odayi temizlerken çekmecede 2 adet tabanca buldugunu, birinin 14'lü Saddam, digeri daha önce hiç görmedigi bir silah oldugunu, önce bir astsubayla kendisi bir tutanak tuttugunu, sonra tabancalari Komutan Yardimcisi Mesut KURU'ya, sonra da Alay Komutani Necati KILIÇKAYA Albay'a götürdügünü, ancak alay komutanin bekledigi tepkiyi göstermeden Arif ÖZKAN Basçavusa gödererek ``Buluntu Silah'' tutanagi tutturdugunu, kendi tutanagini sakliyarak daha sonra Diyarbakir DGM'ne verdigini, Alay Komutanindan kendi kurs gördügü alan olan SORGU'da çalismak istedigini söyledigini ve bu konuda israr ettigini, ancak Alay komutaninin bunu kabul etmiyerek kendini Semdinli'nin ORTAKLAR KARAKOLU'na sürdügünü, bu karakolda 19 Temmuz-16 Agustos tarihleri arasinda görev yaptigini, Bu karakolun 1995 yilinda baskina ugradigini ve 17 erin sehit oldugunu, bu konuda bir sorusturma yapilmadigini, ancak Bölük Komutaninin bu olaydan kendini kurtarmak için (Arkadasi Astsubay Ali SEN'in kardesi olan) Urfa-Viransehir'li Uzman Çavus Hasim SEN'i sorguya çektigini, O'na iskence yaptigini, hatta cop soktugunu, bunun üzerine adi geçen astsubayin bütün özel esyalarini da karakolda birakarak firar edip Isviçreye gittigini, orada MED-TV'ye beyanat verdigini, bunun da ülkemiz aleyhine oldugnu, Ortaklar Karakolundan Hakkari Il Jandarma Harekat Asayis Müdürü Yarbay Adnan KESKIN'le birlikte ayrilarak birlikte bir rapor yazdiklarini, yapilmasi lazim gelen seyleri yazdiklarini, Buradan Hakkari-Van-Yüksekova arasindaki üçgende yer alan ve önemli bir kontrol noktasi olan YENIKÖPRÜ Karakolu'na atandigini, Burada görev yaparken 06 plakali kirmizi bir Opel aracin geçerken askerlerin aramak istedigini, içinde bulunan bir Baskomiserin aratmak istemedigini, kendisinin de onlarla münakasa ettigini, aracin gitmek istedigi yönden vazgeçerek Hakkari'ye geri döndügünü, bunun üzerine kendisinin de 2 gün sonra Il Merkezine bagli BAGISLI Karakolu'na tayin edildigini, Bagisli'ya varinca Karakol Komutaninin odasinda 2 kilo esrar buldugunu, burada 8 gün kaldigini, buradan Hakkari'ye döndügünü, Hakkari'de daha önce Usak'ta birlikte çalistigi için tanidigi ve Tugay'da çalisan, dürüst bir insan olan Yarbay Hami ÇAKIR'a gizlice telefon ettigini ve gördügü yolsuzluklari anlatarak kendisini Yüksekova'ya aldirmasini istedigini, Onun da Pasa'ya söyliyerek 4-5 gün içinde 20 Ekim'de (gerçekte 20 Eylül) YÜKSEKOVA'ya tayinini çikardigini, Ayni gün Yüksekova'da göreve basliyarak gözaltinda bulunan 37 kisinin sorgusunu yaptigini, bunlardan kirsaldan gelen silahli militan Ferhat DURNA'nin ifadesinin önemli oldugunu, Ertesi günü (21 Eylül) Anavatan Ilçe Baskani Tahir BASKIN'in gelerek yegeni Necip BASKIN'in kaçirildigini söyledigini, olayla hemen ilgilenip bunun fidye amaçli oldugunu anladiginda korucu ve itirafçilardan süphelendigini, bunlardan Kahraman BILGIÇ'i çagirip da kaçirilirken Necip BASKIN'in yaninda bulunan Ilhami BASKIN'la yüzlestirilince renginin attigini, bunun üzerine Kahraman BILGIÇ'i hemen sorguya çektigini, hiç bir iskence yapmadan, çay, sigara ikram ederek adamin ifadesini aldigini, Yüce KARADEMIR Olayi : Önce üstünü basini bosalttigini, cüzdanindan 1000 Irak Dinarinin çiktigini, defterinde ``15 Agustos 1996 tarihinden itibaren beni ara- Yüce KARADEMIR'' seklinde bir not buldugunu, Yüce KARADEMIR'in kim oldugunu sordugunu, ``Çukurca Komanda Taburunda Ikmal Astsubayi oldugunu'' ögrendigini, bir itirafçinin ikmal astsubayi ile iliskisine anlam veremedigi için Onunla ne iliskisi oldugunu sordugunu, Kahraman BILGIÇ'in ``kendisinin bu astsubayda 7 adet Lav silahi, Uzi ve bir- kaç el bombasinin oldugunu, kendisi ile Ankara'da banka soyacaklarini planladiklarini, Yüce Astsubayin herseyi ayarladigini, silahlari, elbiseleri Ankara'ya götürdügünü, burada sözlüsünü ayarladigini, bir kaç gün sonra cep telefonundan kendisini arayacagini, isterse simdi de arayabilecegini'' anlattigini, önce bunlara inanamadigini, sonra bu ifadeleri tutanaga geçirerek ve mesaj halinde üst makamlara gönderdiklerini, Daha sonra bu kisinin Ankara'da tutuklanarak Hakkari'ye getirildigini, bunu Van askeri savciligina götürmek üzere kendisinin görevlendirildigini, Yücel'i 07.10.1997 tarihinde alarak Van'a götürüp Askeri Savciliga teslim ettigini, Yolda giderken 7 saat süre arabada kendisi ile konustugunu, ``10.600 marki, 7 tane tapuyu nereden buldugunu, bu silahlarin ne oldugunu sordugunu'', O'nun da; ``Çeto isimli bir kaçakçidan bahsettigini, Kidemli Binbasi Cengiz YILDIRIM'a (Halen Yarbay, Jan.Gn. Kom. Sinir Kaçakçilik Sb.Md.) 2 sifir kales, bir M-16, 16'li Baretta, 9 mm. verdigini , bir kalesi Bayram AKDOGAN'a (Halen Albay, Nigde Alay Komutani), M-16'yi Hamdi POYRAZ'a verdigini, bunu Kahraman BILGIÇ'in de dogruladigini, kendisi ikmal subayi oldugu için bunlari verebildigini, ayrica Ramazan ismindeki bir astsubaya 75 milyon karsiligi silah sattigini'' söyledigini, Ayrica Yüce KARADEMIR'in özel esyalari arasinda 2 orijinal sifir kales, 5 tabanca, bir tane ucuna susturucu takilabilen UZI marka suikast silahi ve 2 çuval askeri malzemeyi ve 10.600 marki teslim aldigini , Necip BASKIN'in Kaçirilmasi : Daha sonra Necip BASKIN olayini net bir sekilde anlattigini, yüzlestermelerinin yapildigini, buna göre; Komiser Fatih (Fatih ÖZKAN ismindeki polis memuru), Kahraman BILGIÇ, Korucu Kadir (Abdülkerim ÖZCÜK) ve birkaç korucunun Korucubasi Mehmet Emin ERGEN'in evinde toplandiklarini ve bir düzen kurduklarini, önce A Köyünde, B Köyünde koyunlari kaçirip Mus'ta satmayi ve parasini kirismayi, bunun için ``PKK Kaçirdi'' diye propaganda etmeyi planladiklarini, MHP Ilçe Baskani Tahir'in de MENSE' SEHADETNAMESINI ayarlayacagini söyledigini, Ayni toplantida BASKIN'lardan birini kaçirmayi, PKK tarafindan kaçirilmis süsü verilerek alacaklari fidyeyi paylasmayi, sonra da teslim sirasinda hem Necip BASKIN'i hem de para getirenleri öldürmeyi, sonra da ``PKK ile çatismada öldürüldüler'' demeyi planladiklarini, Komsu Köyden Korucubasi M.Emin ERGEN'in istihbarat çalismasi yaptigini, (20 Eylül gecesi) Kahraman BILGIÇ'in PKK militani kiliginda olmak üzere, üç polis, üç korucu BASKIN'larin köyüne gittiklerini, Kahraman BILGIÇ'in Necip BASKIN'in evine girdigini, yüzünün açik oldugunu, elinde de bir M-16 marka silah oldugunu (Örgüt mensuplarinda genellikle kalesnikof oldugunu), odada Üniversite ögrencisi Necip BASKIN'la Ilhami BASKIN'in ve bir yasli kadinla bir çocugun yattigini, K.BILGIÇ'in kendisini PKK örgüt üyesi olarak tanittigini, önceden hazirlanmis mühürlü imzali 200 bin marklik bagis makbuzunu Ilhami BASKIN'a vererek Necip BASKIN'i da yol gösterme bahanesi ile yanina alip çiktigini, Necip BASKIN'i Komiser Fatih'in Mazda marka arabasina bindirdiklerini, yolda gözlerini bagladiklarini, dogru Özel Harekat kapisindan Emniyete götürdüklerini ve mescide kapattiklarini, bu arada da Il Emniyet Müdürü'ne telefon ederek ``bir milis ele geçirdiklerini, muhtemelen PKK'nin bulusmasi oldugunu, aksam bir operasyon yapacaklarini'', bunun üzerine Emniyet Müdürünün yardima ihtiyaçlari olup olmadigini sordugunu, Fatih'in de ``buna gerek olmadigini, kuvvetlerinin yettigini'' söyledigini, böylece öldürme eylemine kilif hazirladiklarini, sonra da Necip BASKIN'in verdigi numaraya telefon ederek parayi istediklerini, telefona Tahir BASKIN'in çiktigini, paranin çok oldugunu, biraz müsade etmelerini istedigini, daha sonra da Jandarma Taburuna gidip Hami Yarbay'a durumu anlattigini, Korucu ve polislerden süphelendigini de söyledigini, bunun üzerine telefonun dinlemeye alindigini, buradan telefon edilen yerin tesbit edildigini, bu arada Kahraman BILGIÇ'in tabura çagrildigini, bunun üzerine K.BILGIÇ'in Komiser FATIH'e telefonla bilgi verdigini, bunun üzerine Fatih'in Necip BASKIN'i ikindi vakti stadyum yakinina biraktigini, K.BILGIÇ'in tekrar sorguya çekildigini, herseyi anlattigini, sonra da Necip BASKIN ile yüzlestirildigini ve Necip BILGIÇ'in Kahraman'i teshis ettigini, daha sonra olay yerinde YER GÖSTERIMI yaptiklarini ve bunu kasete aldiklarini, Bundan sonra Polislerin ifadeden vazgeçsin diye Tahir BASKIN'in bir akrabasinin evine 2 kilo esrar koydurdugunu, bunu koyan çocugun da yakalandigini, ifadesini kendisinin aldigini, çocugun ``kendisinin polisler tarafindan ölümle tehdit edildigini'' söyledigini, Kurmay Albay Hamdi POYRAZ : Kahraman BILGIÇ'in bu sorgusunda, halen Genelkurmay'da Icra Tetkik Dairesi Baskani olan, o zaman Tugay'da Kurmay Albay Hamdi POYRAZ'dan bahsettigini, Hamdi POYRAZ'in Kendisi (K.BILGIÇ) ile Kemal ve Ismet ÖLMEZ ve sözde haber elemani bir Kuzey Irak'yi Çukurca ÇIGLI'ya gönderdigini, yolda arandiklari zaman rahat geçmeleri için bir yazi verdigini, Çigli'da kendisinin askeriyede kaldigini, Kuzey Irakli'nin Irak'a geçtigini, sonra içi silah dolu agir bir çuvalla geri geldigini, bunu Ismet ÖLMEZ'le birlikte Tugay Karargahina Hamdi POYRAZ'in odasina götürdüklerini,..... 

20 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,

***