JİTEM DOSYASI : Binbaşı Cem Ersever'i Kim Neden Öldürdü ?
Gerçek, Binbaşı
Ersever'in istifa ediş nedeni altında gizli...
Binbaşı Cem Ersever Neden
İstifa Etti
Cevabı her şeyi
açıklıyor…
Soner Yalçın soruyor Ersever’e;
adınız işkence ve cinayetlerle anılıyor, doğru mu, diye.
O da cevap veriyor, işte
söyledikleri;
“Beni çok ünlendirmişler. Gerçi ben bunları biliyordum. Serxwebun, Berxwebun[1] dergileri de sık sık yazdılar. Açıkça söyleyeyim; benim karanlık bir geçmişim olsaydı, ben bugün kamuoyunun önüne çıkmazdım. Bu tür ilişkilerim olsaydı, kamuoyunun önüne çıkmazdım. Kesinlikle atfedilen eylemlerle yakından veya uzaktan hiçbir ilişkim yoktur. Bunu bütün samimiyetimle ifade ediyorum.
“Beni çok ünlendirmişler. Gerçi ben bunları biliyordum. Serxwebun, Berxwebun[1] dergileri de sık sık yazdılar. Açıkça söyleyeyim; benim karanlık bir geçmişim olsaydı, ben bugün kamuoyunun önüne çıkmazdım. Bu tür ilişkilerim olsaydı, kamuoyunun önüne çıkmazdım. Kesinlikle atfedilen eylemlerle yakından veya uzaktan hiçbir ilişkim yoktur. Bunu bütün samimiyetimle ifade ediyorum.
Kontra denilen bir pratiğin
içerisinde kesinlikle bulunmadım. Bir mücadelenin içerisindesiniz. Bir düşman
var. Düşmanın ben, erkekçe bunu söyledim; ben senin düşmanınım, ama kalleş
düşman değilim. Bakın çok özel bir şeydir. Ben düşmanımı arkadan vurmam Silahlı
Kuvvetlerin bir mensubu olarak ne yapılması gerekiyorsa, o yapılmıştır. Sıcak
çatışmalar neyi gerektirmişse, o olmuştur. İnsan ölür veya ölmez, bunu bilmem.
Bunun dışında her hangi bir
faaliyetim olmamıştır. Ama düşman, beni lekelemek için bu tür şeyleri
söylemiştir.
O da onların görevidir. Çamur atmışlardır. Kontra diye pek çok insan
öldürmüşlerdir.”
Ersever’i tanımak için, “neden
istifa etti”, önce bu soruya cevap bulmak gerekir. Öyle ya, istihbaratın ö
dönemdeki Hanefi Avcı’sı olan bir isim, bu güç ve otoriteyi neden bırakır, bir
araştırmak gerek.
Binbaşı Ersever neden istifa etti?
92 Ekim harekatındaki yanlışlıklar,
Türkiye’nin Talabani peşinden sürüklenmesi ve 93’te Özal siyasetinin PKK ile
ateşkes süreci başlatması nedeniyle istifa etti.
PKK ile mücadeledeki Türkiye’nin
yanlışlıklarını açıklaması bir kenara, asıl Talabani için ağır ve kesin
yargıları vardı ve bize bunu duyurmaya çalışıyordu;
“Ben Ahmet Cem Ersever, …siyasi
işportacı Celal Talabani isimli şahsın Türkiye’de sadece PKK’nın askeri gücünü
ele geçirmek maksadıyla tezgahlar peşinde olduğunu beyan ederek…., 1993 yılı
Mart Ayında emekli oldum.”
7 Haziran 1993’te Soner Yalçın ile
buluştuğunda da Talabani konusunu açıyor ve ısrarla vurguluyordu;
“…Diğer bir konu, Celal Talabani.
Çok açık seçik söylüyorum, bu adam siyasi bir fahişedir. Bu adamın kişiliği ve
ne yapmak istediği açıklığa kavuşturulmalıdır.”
Sadece Talabani değil bize
anlatılmak istenen, bugün anlatılmayan ne varsa, o gün için hepsini anlatacağına
dair söz vermiş, basın açıklamasında da bunu kamuoyuna
duyurmuştu;
“1984 yılından beri yapılan
yanlışlar, ihanetler ve uygulamalar konusunda Türk kamuoyunun aydınlatılması
gerektiğine inanıyorum ve Türk basınıyla kamuoyunun önünde Celal Talabani’nin
ihanetleri, PKK ilişkileri, Güneydoğu’da gerçek durum, köy korucuları,
itirafçılar, faili meçhul cinayetler hakkında ve bazı siyasilerin örgütsel
konumları hakkında açıklamalarda bulunacağım.”
Terörle mücadelenin bir siyasi
sorumluluk olduğunu, bu sorumluluğu tek başına askerin taşıyamayacağını daha o
günlerde tespit eden Ersever’in açıklamalarında, bu mücadeleye kayıtsız kalan
siyasilere karşı da bir öfke vardır, bakın sözlerine;
”Basında yer alan, hükümet
yetkililerinin demeçleri de insanı çileden çıkaracak cinsten olan demeçlerdir ve
her zaman ki gibi aldatmacadan başka bir şey değildir. Her zamanki gibi
koltuğundan olma kaygısıyla halkın gözünün içine baka baka yalanlar sıralandı.
Terörist Apo’yu ateşkes kararından sonra Bay Öcalan diye telaffuz etmeye
başlamadılar mı? “
Bu sözler, sıradan söylenmiş sözler değil,
içinde bugün dahi görmekte zorlandığımız bir gerçek var. Bu gerçeğin görmezden
gelinişi öfkelendiriyor Binbaşı Ersever’i.
Bunu görüyorsunuz, sözlerinde acı
var.
Bu öyle bir acı ki; örgütü biliyorsunuz, devletinizin
gücünü biliyorsunuz, iyi bir strateji ile bu örgütün yok edileceğini de
biliyorsunuz ama bu bir türlü olmuyor ve hep kaybeden siz oluyorsunuz.
Acı işte bu, zorunuza gidiyor,
siyasilerin iş bilmezliği yüzünden devletin böylesi bir örgüt karşısında
çaresizliği zorunuza gidiyor, tıpkı şimdi ki gibi. Ersever’in açıklamalarıyla
Uğur Mumcu’nun yazdıkları birbiriyle örtüşüyor gibi, işte
Ersever;
” Halkı kazanmak
istiyorsanız, o halkın güncek sorunlarına çözüm getirmek
zorundasınız. Peki, halkın güncel sorunu nedir? PKK baskısı ve terörüdür. Neden?
PKK, halk tarafından çıkarılmış bir örgüt değildir. PKK’nın geçmişi bellidir.
Başlangıçta, arkalarında Bulgar istihbaratı vardı, Suriye istihbaratı vardı.
Açık
konuşuyorum;
Celal Talabani PKK’yı Bekaa’ya bizzat yerleştirin adamdır. Cemil Esad’la, Hafız
Esad’la görüşmeleri o yapmıştır. Talabani KDP’nin o zaman Beyrut temsilcisidir.
O zaman KDP’den ayrılmamıştı. İşte bu olacak şey değildir! Ne demek şimdi,
Talabani bizim devlet yanlısı mı?”
Çok yazıldı çizildi onun
hakkında. Bu
yazılanlar ve çizilenlerden size iyi haber veren olmadı hiç, bunu biliyoruz. En
fazla da JİTEMCİ kimliği ile suçlandı. Bu suçlama ile “JİTEM” bir
suç örgütü, bir derin devlet, bir cinayet şebekesi olarak algılatıldı. Ersever
adı “cinayet ve derin devlet” gibi karanlık adlarla birlikte geçti.
Dolayısıyla asıl bize anlatılmak istenen konular, “derin devlet”
hikayeleri altında örtbas edildi ve o dönemin gerçeklerinden uzakta bir hayal
dünyasına çektiler bizi, gerçeği göremedik.
Devletin resmi makamları da bu kara
propaganda karşısında sessiz kaldılar...
JİTEM’in ne olduğunu halka
anlatamadılar. Aslında olay açıktı ve Cem Ersever açık açık
söylüyordu;
“JİTEM’in kurucusu benim, patronu benim. Ayrılana kadar da bu böyle devam
etti[2].” Ne
diyordu Ersever; “Güneydoğu’da 1981-1992 arasında on iki yıl çalıştım.
1992’de Ankara’ya Grup İstihbarat Şefi olarak döndüm.”
JİTEM devletin bir istihbarat
kuruluşudur ama bir suç örgütü değildir. Bu istihbarat kuruluşu içinde suç
işlediği iddia edilen kişilerin olması, JİTEM’i derin devlet yapmaz, bir
katiller ordusu yapmaz.
Yetkili makamların neden korktuğu
açık; şimdi biri
çıkıp dese ki JİTEM var, medya saldıracak ve diyecek ki “Ordu derin devlettir”.
Bununla yetinmeyecekler ve ne kadar faili meçhul cinayet varsa Türk Ordusu’nun
üzerine atmaya çalışacaklar. Çünkü Erdoğan siyasetinin küresel projedeki görevi
bu, medyasının görevi bu; Türk Ordusu’nu etkisizleştirmek ve gücünü aldığı
milletle arasındaki bağı zayıflatmak!
Öte yandan, başka biri çıkıp dese ki
JİTEM yoktur, o zaman Cem Ersever kimdir, diye soracaklar. Bugün yaşadığımız da bu değil midir?
Ersever bu ülkenin bir subayı değil mi?
Evet, Ersever bir jandarma istihbarat
subayıdır, adına ister “JİTEM” deyin, ister “JİT” deyin, ister “PİT” deyin,
ne fark eder!
Gerçek olan şudur; Ersever, devletin resmi bir
istihbarat görevlisidir. Bu istihbarat teşkilatı içinde görevli olan askeri
personelin suç işlediği iddiası mı var? Araştırın, soruşturun, çözün!
Neden devletin askeri gücünü
zayıflatmak amacıyla bu kara propagandaya alet oluyorsunuz!
Suç mu işlemiş Ersever ya da bir
başkası? İşlem
yapsaydınız, dava açsaydınız, ispat etseydiniz, yargılasaydınız, mahkum
etseydiniz, neden yapmadınız da şimdi çıkıp onlar için “kontrgerilla”
diyorsunuz!
Velev ki Cem Ersever suç işlemiş
olsun, bu; devletin
istihbarat kadrolarının tamamının bir suç örgütü olduğunu göstermez ki! Bu
ülkede devlet görevlisi olup da suç işlemiş insan yok mudur? Var, hem de çok var
ama bu; devletin derin devlet olduğunu ya da yasa dışı işler yaptığını
göstermez! Olayları zamanında çözmediler, şimdi bunun hesabı askere soruluyor,
yazık!
Ersever dosyası bir
trajedidir. Ömrünü
terörle mücadeleyle geçirmiş, bu uğurda sayısız ölüm tehlikeleri atlatmış bir
subay, bu mücadele için ailesini yakınlarını çoğu zaman darda bırakmış olan bir
subay, itirafçı teröristlerin iddiaları ile yargısız infaz edilmiştir. Bu yüzden
Ersever’in anlatımlarıyla ortaya çıkması muhtemel olan birçok karanlık işlerin
de üstü kapatılmıştır.
Medya bu psikolojik
harekatıyla,
Ersever’in bize anlatmak istediklerini yani gerçeği kamuoyunun dikkatinden
kaçırmıştır.
Soner Yalçın onun hakkında bir kitap
yazdı ama belki de bilmeden Ersever hakkında kuşku doğmasına yol
açtı. Çünkü kitabın
ilk ve son bölümlerinde Ersever adı, çete ve uyuşturucu işleriyle yan yana
getirildi ve her türlü karanlık işlerin başında olan biri gibi gösterildi.
Ama kitabın ana temasına baktığınızda
ise bir kahraman görürsünüz. Evet, Soner Yalçın’ın anlatımlarıyla Ersever bir
kahramandır. Ne
yazık ki kitabın giriş ve sonucunda yer alan iddialar, okurları bir kahraman ve
bir katil arasında seçim yapmaya zorlamış ve bu çelişki, bize anlatılmak
istenilen asıl konuların dikkatten kaçırılmasına neden olmuştur.
Keşke olmasaydı, keşke Soner Yalçın
sadece kendisine anlatılanlarla sınırlı kalsaydı, belki de bizim şimdi anlatmaya
çalıştıklarımız, daha o dönemde medyaya taşınmış olacaktı ama olmadı.
Şimdi sorarız; onu suçlayanlar, neden
anlatmaya çalıştığı Ekim 92 harekatına bir bakmıyorlar?
Neden, Barzani ve Talabani’nin PKK ile
yaptığı anlaşmaları dile getirmiyorlar?
Neden, Talabani’nin yolsuzluk dosyalarını
gündeme taşımıyorlar? Neden, Özal siyasetinin yanlışlarını kamuoyu ile
paylaşmıyorlar?
Alın size bir Ersever sorusu, umarım
bu aydın yazarçizer ekibi, bu soruya bir cevap bulur;
“1992 Aralık ayında Habur sınır
kapısından, Serçil Kazaz’ın vasıtasıyla Kuzey Irak’a götürdükleri ve istihbarat
teşkilatlarının kullandığı profesyonel nitelikli dinleme cihazlarıdır. Bu
cihazlar Türkiye’ye nasıl girdi? Ne kadarı Türkiye’de kaldı? KYB(Talabani)
Ankara’da bu cihazları kullanıyor mu? Yoksa bunları Saddam’ı dinlemek için mi
aldı?”
Bu soruların yanıtı yok, olmadı hiç.
“Ersever’in itirafları” diyen Soner Yalçın dahi bu soruları gündeme hiç
taşımadı. Türkiye bu dinleme cihazlarının ne olduğunu asla öğrenemedi. Belki
bu yazdıklarımızdan sonra, Ersever’e kulak veren biri çıkar da, şu
Talabani’nin marifetlerini gün ışığına çıkarır, kim bilir?
Cem Ersever deyince, O’nu faili meçhul cinayetlerle bir
araya getirip, PKK ile yapmış olduğu mücadelesini unutturmak ve kamuoyunun
düşüncelerini öğrenmesini engellemek istediler ve ne yazık ki bunu başardılar.
Hâlbuki o yaşasaydı sadece faili meçhul cinayetler
değil, aynı zamanda bu Talabani’nin de tezgâhları ortaya çıkmış olacaktı ama
olmadı, izin vermediler anlatsın.
Bakınız bir
çevrenize;
Türkiye’nin 90’lı yıllardaki Özal siyasetinin yanlışlıklarını şimdi söyleyen var
mı hiç? Yok.
Talabani-Barzani ikilisinin Türkiye
çevirdiği tezgâhları çıkıp anlatan var mı? Yok.
İşte kanaatimizce cinayet sebebi
budur; konuşmasın
diye öldürdüler Cem Ersever’i.
Kim öldürdü derseniz; Bizim için Uğur Mumcu cinayetinin
perde arkasındaki güçler ve köstebekler ne ise, Ersever cinayetindekiler de
onlardır. Çünkü her ikisi de Türkiye’nin ABD ve Irak politikalarını yüksek sesle
dile getiren ve eleştiren kişilerdi.
Her ikisi de Sevr’e geri dönüş
olduğunu ve
Ermeni-Kürt işbirliğinin perde arkasında Sevr’ı çizenler, yazanlar olduğunu,
Irak kuzeyinde bu amaçla bir Kürt devletinin kurulduğunu açık açık anlatıyordu.
Şimdi Kürdistan projesinin ardında
İsrail, ABD ve AB olduğunu söyleyen kaç kişi kaldı bu ülkede? Bu gerçeği onlar
gibi yüksek sesle yapan kaldı mı ki? Bakın daha dün İçişleri Bakanı
Atalay Irak’a gitti ve Barzani ile görüştü. Daha dün Talabani ülkemize geldi,
kırmızı halı üstünde karşılandı.
Daha dün Dışişleri Bakanımız,
Barzani’ye “Abi” dedi. Ersever ve Uğur Mumcu’nun işportacı dedikleri insanlar
şimdi nerdeyse Türkiye’nin çözüm ortağı oldu.
Demek ki bu cinayetler amacına
ulaşmıştır. “Barzani-Talabani ikilisi” hakkında Türkiye’yi uyaran bu iki
isim, gerçekleri söyleyen bu iki insan, bu gerçeğin ortaya çıkmasını
istemeyenler tarafından susturulmuştur.
Buna göz yumanlara yazıklar
olsun…
[1] PKK terör
örgütün çıkardığı yayınların adı.
[2] Bişnbaşı
Ersever’in İtirafları, araştırma, Soner Yalçın, s. 52. Doğan
kitap.2008.
BİLGETÜRK..