KORUMA MI/ KORKU MU?
Rifat Serdaroğlu
27 Şubat 2017
15 yıllık AKP iktidarının sonunda demokrasiden adım-adım uzaklaştırıldığımızın, tek adam diktasına gidiş yolunda olduğumuzun iki örneğini sizlerle paylaşmak isterim!
Bu anlatacaklarım dünyanın hiçbir demokratik ülkesinde olmaz, olsa-olsa Esad’ın Suriye’sinde veya Mehriban Aliyeva’nın Başkan Yardımcısı olduğu Azerbaycan’da olur! Bizde mi? Ohooo bal gibi olur!
Samsun kitap fuarı!
Altay Yayınevi Sahibi Bekir Öztürk içlerinde benim “Fetö’den Önce ve Fetö’den Sonra” adlı Şubat 2016 da basılan (15 Temmuz’dan 5,5 ay önce) kitaplarımı okurlara sunmuş!
İki polis gelir ve Yayıncı Bekir Öztürk’ü, benim kitaplarım ve Sayın Ergun Poyraz’ın kitaplarıyla beraber “Cumhurbaşkanına Hakaret” suçlamasıyla karga-tulumba götürürler!
Savcı’nın karşısına dikerler;
Savcı, benim iki kitabımın kapak resimlerini göstererek; “Bu resimler ne? Niçin Cumhurbaşkanına hakaret ediyorsunuz” diye sorar!
Yayıncım; “Sayın Savcı, bu iki kitabın kapak resimlerinin biri Fethullah Gülen Cemaatinin Erdoğan ile ortak olduğu zamanı, diğeri ise Cemaatin terör örgütü ilan edildiği Erdoğan ve Gülen’in kanlı-bıçaklı olduğu dönemi anlatır. Bunun neresi hakaret” der ve itiraz eder!
Savcı “Cumhurbaşkanına Hakaret” iddiasıyla dava açılmasına karar verir. Sayın Ergun Poyraz’ın kitabının mizanpajını yapan grafiker de gözaltına alınır, 17 saat sorgulanır ve dava açılır…
2017 Türkiye’sinde ilk kez bir kitabın içeriğinden dolayı değil, kapağındaki resimlerden dolayı dava açılmış oldu!
İkinci olay şu;
24 Şubat Cuma günü bir misafirimizi 15.10 İstanbul uçağı ile yolcu etmek üzere saat 13.55 civarı Adnan Menderes Havalimanına geldim. Yolcum CIP yolcusu olduğu için o tarafa doğru yöneldim.
2 genç sivil polis yolu barikat ile kapatmışlar. Polislerden birini çağırıp sordum; “Hayrola evlat, yolu niye kapattınız?” Polis saygıyla yanıtladı; “Efendim Cumhurbaşkanı gelecek, yol ondan kapalı, ancak Valiliğin verdiği listede ismi olanların geçmesine izin veriyoruz!”
Israr ettim ve kendimi tanıttım; “Evlat ben VIP yolcusuyum, Vali’nin listesinde adım yok diye ben geçemeyecek miyim?”
Polis; “Geçemezsiniz efendim” dedi!
Misafirimin ricası sebebiyle, arabamı döndürdüm ve diğer yoldan CIP Salonuna ulaşmaya çalıştım
Her taraf barikatlarla kapatılmıştı. Hava alanına gidiş ve gelişlerde her kavşakta polis arabaları, ağır silahlı polisler yollara dizilmişti! Bir anda kendimi İran’da zannettim!
Bakanlığım sırasında Türkiye-İran Karma Ekonomik Komisyonu Başkanı idim. Karşılıklı görüşmeler için Tahran’a gitmiştim. Otelden toplantı yapılacak yere giderken konvoy kaza yaptı. Bir anda beni götüren otonun etrafında, ellerinde 2 metrelik kalın değnekleriyle yüzlerce sivil polis belirdi ve çevredeki o zavallı insanlara vurarak uzaklaştırmaya başladılar. Kafası, gözü kan içinde insanlar yerlerde kalmışlardı!
Konvoy, insanlara hiç dikkat etmeden hızla oradan ayrıldı…
Benim güzel ülkem, 15 yıllık AKP iktidarı sonunda 1 kişiyi korumak için, yüzlerce kişiyi sopalayan, kitap kapaklarından korkan, demokrasinin olmadığı bir dikta yönetimine dönmekteydi!
İçim acıdı, içim…
Şimdi sizlere soruyorum;
Bu aşırı güvenlik tedbirleri, koruma gereği mi, yoksa ölüm korkusundan mı kaynaklanıyor? Benim özgürlük alanıma müdahale ederek “Koruma” yapılamaz! Korunan kim olursa olsun!
Valilik Makamına gelmiş bir kamu yöneticisinin öncelikli görevi, korumak zorunda olduğu Cumhurbaşkanını olası tehlikelerden korumak ama vatandaşların haklarını çiğnememek, özgürlüklerini engellememek, insanları devlet gücünü sopa gibi kullanıp korkutmamaktır.
Bunu yapabilecekseniz “Vali” koltuğunda oturacaksınız. Yapamayacaksanız orada oturamazsınız ve kimse size saygı duymaz…
Bir Cumhurbaşkanı kendi halkından korkar mı?
Bir Cumhurbaşkanı binlerce koruma ile dolaşır mı?
Erdoğan 12. Cumhurbaşkanı! Ondan evvel ki 11 Cumhurbaşkanı
böyle mi yapıyordu? Elbette ki hayır!
İyi de Atatürk dahil 11 Cumhurbaşkanına vermediğimiz yetkiyi Erdoğan bizlerden niçin istiyor?
Bizi daha fazla ezmek için mi? Verecek miyiz?
HAYIR-HAYIR-HAYIR…
Sağlık ve başarı dileklerimle
Rifat Serdaroğlu
27 Şubat 2017
***