IMF işsizlik kaynağıdır etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
IMF işsizlik kaynağıdır etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

14 Ocak 2016 Perşembe

IMF işsizlik kaynağıdır



IMF işsizlik kaynağıdır



Cihan Dura

26.05.2003/Sayı:31

AKP Hükümeti kamu personel rejimini değiştirme yönünde çalışmalar yapıyor. Bu değişiklikler, örneğin şunlar: Norm kadro uygulamasına geçilmesi, aynı statüdeki memurlar arasındaki farkların giderilmesi, gereksinim duyulan yerlere memur aktarımı, emekliliği gelen 10 bin memurun emekliye sevk edilmesi... Bu son husus önemli: 10 bin memur acaba neden dolayı emekliye sevk ediliyor? Üzerinde durmaya değer.
IMF ile yapılan stand-by antlaşmasında kamu iktisadi teşebbüslerinde (KİT) çalışan 46 bin kişinin tasfiyesi öngörülmüştü. AKP’li bakan şöyle konuşmuş: “Bunlardan 21 bine yakını emekli edildi. Geriye 24 bin dolayında personel kaldı. Bunun da 10 bininin emekliliği geldi... Koşullar bazı önlemlerin alınmasını zorunlu kılıyor. Bunlar Türkiye’yi düzlüğe çıkaracak önlemler...” Diğer 14 bin kişi hakkında da emekliliğe sevk ya da diğer kuruluşlara kaydırma yoluna gidilecekmiş.
Norm kadro, tasfiye, emekliye sevketme,... bunlar gerçekten, uzun uzun düşünülerek, araştırılarak, Türkiye için yararlı olduğu sonucuna varılarak mı yapılıyor? Kanı’mca hayır, kesinlikle öyle değil... Türkiye’yi düzlüğe çıkarmakla da bir ilişkisi yok. Bunlar IMF öyle istediği için, “Batılı sermayedarların alacakları güvenceye alınsın” diye yapılıyor.
Sözde bir “atıl istihdam planı” uygulanıyor. Bunu Türk hükümetleri mi hazırlamış? Ne gezer! “Atıl istihdam sorunu” diye IMF’nin dördüncü gözden geçirme çalışmalarının önkoşulları arasında yer alıyor. IMF’ye söz verilmiş, 45 800 olarak belirlenen kamudaki “atıl istihdam” Haziran 2003 sonuna kadar eritilecekmiş. Tabii “atıl istihdam”ı da IMF’nin amaçlarına uygun olarak tanımlıyorlar. Bir devleti iş yapamaz hale getirirsen, değil 45 bin, yüzbinlerce çalışan elbette “atıl” olarak kabul edilebilir.
Bu durum, Türkiye’de hangi parti iktidara gelirse gelsin, değişmez. Daha önce DSP, ANAP, MHP idi. Bugünse AKP... Yarın, hiç kuşkunuz olmasın, teslimiyetçiliği sürdürecek olan CHP ya da benzeri başka bir parti olacaktır.
Demek ki Türkiye’de işsizliğin artması IMF’nin eseridir. Bu görüşümü hangi gerçeklere ve kanıtlara mı dayandırıyorum? Yanıt aşağıda.

IMF Programı Bir Sömürgeleştirme Planıdır

Dünya Bankası eski başekonomisti Josef Stiglitz’in de vurguladığı gibi, IMF sözde bir “yoksul ülkeleri destekleme stratejisi” çerçevesinde, kapısını çalan her ülkenin eline bir “yeniden yapılanma anlaşması” tutuşturur. Anlaşmada 4 aşamalı bir programın uygulanması istenir: Özelleştirme, sermaye piyasasının liberalleştirilmesi, piyasa temelli fiyatlandırma, serbest ticaret. Stiglitz’in deyimiyle, bu anlaşma “kan emiciler”in iş başına geçtiğini gösteren bir ölüm fermanıdır.
Türkiye’de genel olarak işsizliğin hızla yaygınlaşmasının temelinde bu program yatar. Çünkü bu programın içerdiği uygulamalar; üretimin gerilemesi, işletmelerin kapanması, sanayiin çökmesi, dolayısiyle istihdamın düşmesi sonucunu doğurur.

IMF Demek İşsizlik Demektir

Türk ekonomisinin maruz kaldığı daralmalarda IMF programlarının büyük payı var. Çünkü programlar toplam talebi, bunu sağlamak için de halkın gelirini kısmaya yöneliktir. Tabii, kaçınılmaz bir sonuç da işsizlik oluyor : Türkiye’de uygulanan IMF programları bütün üretim kesimlerinde işsizliğe yol açmıştır.
Ankara Sanayi Odası’nın yaptığı ankete göre, 2000 yılının son çeyreğinde bir önceki üç aylık döneme oranla istihdam yüzde 3.2 daraldı. Eğilim daha sonra da devam etti. Şubat 2001 krizinden sonraki altı ay içinde yaklaşık 1 milyon kişi işsiz kaldı. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’nin Haziran 2001’de gerçekleştirdiği ankette, işadamlarının yüzde 56’sı sahibi olduğu işletmede istihdamın azaldığını bildirdi. İşadamlarının yüzde 41’i, yılın geri kalan kısmında işyerinde istihdam daralması olacağını ifade etmişti.
IMF ve Dünya Bankası’nın direktifleri doğrultusunda hareket edilen bankacılık kesiminde ortaya çıkacak yüzde 15’lik bir küçülme, 25 bin kişinin işsiz kalması anlamına geliyor. Bilindiği gibi IMF; Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’ndaki bankaların satılmasını, birleştirilmesini ya da tasfiye edilmesini istiyor. Bütün bunlar yoğun işten çıkarmaları beraberinde getirecek. Telekom’un özelleştirilmesi, 14 bin çalışanı işsizlik riskiyle karşı karşıya bırakacak. Tarım kesiminde “reform” kılıfı altında yürütülen uygulamalar, üretimi durdurarak, önemli boyutlarda işsizliğe sebep olacaktır.

IMF İş ve İşçi Düşmanıdır

IMF tuzağına düşürdüğü ülkede kamu kesimini, ilerde telafisi mümkün olmayacak bir biçimde çökertmektedir; hem de acımasızca, kamu yatırımlarından kamu personeli kalitesine değin, bütün ögeleriyle!...
IMF; uygulattığı programla sosyal devleti bitirir. Sosyal harcamaları kıstırır, sosyal güvenliği yok ettirir. Devleti “kamu hizmeti yapan bir aygıt” olmaktan çıkartır. Bu başkalaşım şu felaketleri peşisıra sürükler : Çek-senet mafyası alıp yürür. Hastanelerde kuyruklar uzar. Eğitim sistemi çöker. Üniversiteler, işlevlerini yerine getiremez olur. Devlet, güvenlik ve savunma hizmetlerini bile yürütemez hale gelir.
Bütün bu felaketleri belli ölçülerde Türkiye’de de yaşıyoruz. Şaşırtıcı ama, şu sözler IMF’yi başımıza belâ edenlerden birine, eski bir başbakana, Bülent Ecevit’e ait: “IMF’nin kucağına düşerseniz, yatırımlar ve sosyal harcamalar durur. Çünkü onlar için önemli olan, makroekonomik finansal dengelerdir.”
IMF’ye ve ABD politikalarına yönelik eleştirilerinden dolayı, Dünya Bankası Baş-ekonomistliği görevinden ayrılmak zorunda bırakılan Stiglitz, IMF’nin işçi düşmanlığını şöyle sergiliyor: Dünya Bankası’nda emek piyasası sorunu sık sık gündeme gelmektedir; ancak çok dar, neoklasik açıdan, IMF perspektifiyle... Dolayısıyla, her seferinde muhatap ülkelere verilen temel ileti şu oluyor: Ücretleri düşürün! Gereksiz işçiyi çıkartın!
Aslında emek piyasası sorunları, hiç de krizin merkezinde değildir. Ancak hemen her zaman yük işçilere yüklenir. İşsizlik artarken, ücretler düşerken işçilere bol bol vaaz verilir: Fedakâr olun, sabredin, küreselleşmenin getireceği nimetleri düşünün!
Stiglitz’in şu savı ne kadar anlamlı: “IMF, Asya krizi sırasında uluslararası yatırımcıları işçilerin cebinden kurtardı!”
IMF ve Dünya Bankası’nın uygulamaları; örgütsüz büyük halk yığınlarının aleyhine sonuçlar doğurur.
Gerçekten IMF’nin istikrar politikaları gelir dağılımını bozuyor, enflasyonla mücadele politikasının tüm yükünü sermaye dışı kesimlere, işçi ve emekçi kitlelere yıkıyor. IMF bu kesimlerin kazanılmış haklarına yoğun saldırılar düzenliyor.
Talebin kısılması; yoksul kesimleri vururken, finans kesimine yeni olanaklar açıyor. IMF güdümündeki hükümetlerin uluslararası sermayeye hizmet eden ekonomi politikaları; işçilerin, kamu çalışanlarının, köylülerin, küçük esnafın yaşamını çekilmez hale getiriyor.
Bütün bu uygulamalar dünya üzerinde, geniş maddî olanaklardan yararlanan çok küçük bir azınlık yaratırken, milyarlarca insanı sefalet içinde yaşamaya iter: İşsizlik artar; düşük ücretlerin, evsizlik, hastalık, kıtlık ve açlığın ardından iç çatışmalar, hattâ savaşlar başlar.

IMF Dünyada İşsizlik Nedeni

IMF program ve politikaları hiçbir ülkede başarılı olamadı, her yerde çöktü. Bir virüs gibi, bulaştığı ülkelerde ekonomik kriz ve işsizlik yarattı. İşte somut birkaç örnek :
- Somali (1980) : Somali beslenme bakımından kendine yeterli bir ülkeydi. Ekonomide hayvancılıkla uğraşanlar, nüfusun yüzde 50’sini oluşturuyordu. 1980’lerin başında IMF müdahalesini yaşadı. İşte bunun ardından olup bitenler: Devalüasyonlar, tarımsal girdi fiyatlarının artması, tarım piyasasında kuralsızlaşma, çiftçilerin yoksullaşması, özelleştirmeler, büyük boyutlu işten çıkarmalar... Ve son nokta : Hayvancılığa dayalı ekonominin çöküşü!...
-Yugoslavya (1989-90): IMF’nin uygulattığı bir şok program sonucunda 650 000 kişi (toplam işgücünün dörtte biri) işini yitirdi. 1100 sanayi kuruluşu kapandı, sanayi üretimi yarı yarıya azaldı.
-Vietnam (1994) : IMF’nin hükümete aldırdığı kararlarla, 12 binden fazla kamu işletmesinin 5 bini kapatıldı. 1 milyondan fazla işçi, 136 bin civarında memur işten çıkarıldı. Ücretsiz sağlık hizmetine son verildi. Doktorların maaşları düşürüldü. Sonuçta bulaşıcı hastalıklar yeniden ortaya çıktı.
- Meksika (1994-95) : Yüksek enflasyon ve rezerv erimesi nedeniyle, IMF’ye başvurdu, kredi aldı. Bir süre sonra varılan nokta; işyeri kapatmaları, yoğun işten çıkarmalar, gelir eşitsizliği ile yoksulluğun artması oldu.
- Endonezya (1997-1998) : IMF programı ile birlikte, para birimi hızla değer kaybetmeye başladı. Ülke dış borç sarmalına düştü. Hükümet yardımın sürmesi için, kimi bankaları kapatmaya kabul etti. İflaslar ve işsizlik hızla arttı. Enflasyon önlenemedi.
- Güney Kore (1997-1998) : Yolsuzluklar artınca ve para birimi değer kaybedince, IMF’den yardım istedi. Çok geçmeden işsizlik arttı. Fatura emekçi kesime çıkarıldı.
***
Bütün bu kanıtlar şu gerçeği doğrulamıyor mu: IMF işsizlik kaynağıdır!
Öyleyse niçin duruyoruz? Tüm Atatürkçüler el ele vererek, niçin IMF’yi yurdumuzdan sürüp çıkarmıyoruz?

Atatürk ne demiş:

“Ya bağımsızlık ya ölüm” demiş. “Hayatta en hakiki yolgösterici bilimdir” demiş. “Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur” demiş.
Bağdaşır mı IMF’ye teslimiyet Atatürkçülükle?