Hikmet Çiçek etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Hikmet Çiçek etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

24 Kasım 2017 Cuma

İttihatçı liderlerin yurt dışına gidişi: Vatana Veda

 İttihatçı liderlerin yurt dışına gidişi: Vatana Veda

Hikmet Çiçek 
yazdı 

Talat, Enver, Cemal, Dr. Nazım, Kara Kemal, Dr. Bahattin Şakir, Dr. Rusuhi, Hacı Adil Bey, Ziya Gökalp, Mithat Şükrü... Hepsi oradalar. İttihat ve Terakki’nin son kongresi toplanıyor. Tarihler 1 Kasım 1918’i gösteriyor. Yer, Cemiyet’in Genel Merkezi Kırmızı Konak (Cumhuriyet gazetesinin eski yönetim binası). Bir devrin, bir partinin, bir tarihin sonuna gelinmiştir. Kongrenin üçüncü günü İttihatçı liderlerin yurt dışına kaçtıkları duyulacaktır.

2 Kasım’ı 3 Kasım’a (1918) bağlayan gece bir istimbot Enver Paşa’yı Kuruçeşme’deki yalısından alıyordu. Motor, Bebek koyundan Talat Paşa ve Bahattin Şakir’i alacaktı. Bahriye Nazırı Cemal Paşa da bir başka yerden alınacaktı. Beyrut Valisi Azmi Bey, eski Polis Müdürü Bedri Bey, Doktor Nâzım Bey ve Cemal Azmi Bey de Türkiye’den ayrılmak zorunda kalan diğer kişilerdi.

ÖLÜNCEYE KADAR...

Hareket yeri İhsan Namık Bey’in (Poroy) Arnavutköy’deki evi olacaktı. İhsan Namık Bey, İttihatçı dostlarına son sofrayı hazırlamıştı. Masadaki pilaki, Talat Paşa’nın en sevdiği mezeydi.

Ayrılma günü, yeri, saati ve şekli, Doktor Nâzım tarafından Teşkilatı Mahsusa’nın bazı isimlerine bildirilmiş ve gereken önlemlerin alınması istenmişti. İttihatçıların ünlü ‘Küçük Efendi’si Kara Kemal’in teşkilatlandırdığı İstanbul mavnacılarının reislerinden Salih Reis eğildi, Talat Paşa’nın elini öptü, sonra sağ elini kalbinin üzerine koyarak ötekileri selamladı... Sağ elini kalbinin üzerine koymak, İttihatçılarda ‘ölünceye kadar beraberiz’ demenin işaretiydi. Salih Reis, “Vakittir beyim” diyerek kapının yanına çekildi. Vakit gelip çatmıştı. Bir devre damgasını vuranların son veda dakikalarıdır. Sanki bir daha görüşmeyeceklerini biliyor gibidirler.

O TABAKAYI SATMAK ZORUNDA KALDI

Hepsinin gözleri yaşlıydı, büyük üzüntü içindeydiler. Doğdukları, büyüdükleri, savaştıkları vatanlarını terk etmek zorunda kalmaları hepsine büyük bir acı veriyordu. Nereye gidiyorlardı? Paraları var mıydı? Gurbet ellerde ne yapacaklardı? Talat Paşa, Emanuel Karasu’dan 3 bin lira borç almıştı. Son kongre günü Sultan Reşat’ın hediyesi olan altın tabakasından bir sigara çıkarıp yakarken, yanındakilere bir latife yapmış, “Bu sabah tabakaya sigara korken düşündüm. Allah razı olsun Sultan Reşat’tan, parasız kaldığımız zaman bu tabaka hayli iş görür!” demişti. Gelecekte bu latife gerçek olacak, Talat Paşa bu tabakayı satmak zorunda kalacaktı. Talat Paşa da Osmanlı İmparatorluğu’nu on yıl yöneten diğer İttihatçı liderler gibiydi, onlar paraya pula, makama mevkiye, koltuğa sandalyeye metelik vermeyen insanlardı.

HİCRET!

Reklamdan sonra devam ediyor

Yurt dışına çıkmaya en güç ikna edilen, Talat Paşa olmuştu. Hep böyleydi Talat. 31 Mart gerici isyanında da yurt dışına kaçmayı reddetmiş, Dr. Nazım ile Şehzadebaşı’nda bir evde saklanmıştı. Bahattin Şakir, Talat Paşa’yı ikna etmek için Hazreti Muhammed’in Mekke’den Medine’ye hicretini hatırlatıyor, “Kaçmıyoruz, hicret ediyoruz!” diyordu.

Talat, Enver ve Cemal Paşalarla Merkezi Umumi üyelerinden Doktor Nâzım, Doktor Bahaddin Şakir ve Doktor Rusuhi (Diktürk) ve diğerlerinin İstanbul’da kalmaları, bile bile ölüme gitmek demekti. Divan-i Örfi kararları sonradan bunu gösterecekti. Memlekette kalanların herhangi bir sorguya tabi tutulmaksızın Malta’ya sürülmelerini yaşayacaklardı. Talat, memleketi terk etmeye şiddetle karşı koymuşsa da sonunda ikna edilmişti. Ortalık durgunlaşıp, memleket yabancı işgalinden kurtulduktan sonra tekrar İstanbul’a dönmek üzere bir süre için Berlin’e gitmeye ve olayların gelişmesini orada beklemeye razı olmuştu.

Küçük bir gemi, yolcuları aldı. Bu tür küçük gezinti gemilerine “Muş” deniyordu. Herkesin yanında yalnızca küçük bir bavul vardı. Geminin kamarasına girdiler ve hemen başlarındaki fesleri çıkararak birer şapka taktılar. Birkaç dakika sonra gemi ışıksız olarak denize açıldı. Gece yarısına doğru Tarabya önlerinde R-1 Torpidosuna yanaştı.

İttihatçıların bir denizaltıyla gittiklerini ileri süren Şevket Süreyya Aydemir’dir. Tarık Zafer Tunaya ise kaçan grup içinde bulunan Dr. Rusuhi Bey’in 1926 Ankara İstiklal Mahkemesi’nde “Torpido ile gittik” demesini esas almakta ve “Bizzat giden kişinin sözlerine inanmakta kendimizi haklı buluyoruz” demektedir.

Eskiden Rusların Karadeniz filosuna ait olan bu muhrip, birkaç haftadan beri Alman personeli ve bayrağı ile görev yapıyordu. Türk konuklarını mümkün olduğunca hızla Sivastopol’e götürüp karaya çıkarma emri almıştı. İstanbul’dan Sivastopol’a kadar olan yaklaşık 400 deniz mili yolu 24 saate gittiler. İttihatçı liderler, 3 Kasım 1918 Pazar günü Sivastopol limanına ulaştılar.

‘SELANİKLİ MUSTAFA’

Yurtdışına kaçış, Merkezi Umumi’de yapılan sınırlı sayıda kişinin katıldığı bir toplantıda kararlaştırılmıştı. Fikir Enver ve Cemal Paşalardan çıkmıştı. Sadrazam İzzet Paşa’nın da firardan bilgisi vardır. Hareketten önce Enver ve Talat, İzzet Paşa’ya ayrı ayrı mektup yazmış, gösterdiği dostluktan ötürü teşekkür etmişlerdir.

İttihatçı liderler yurt dışında yeni serüvenlere atılırken, Anadolu’da Mustafa Kemal’in, İttihatçıların biraz da küçümsemek için kullandıkları ifadeyle “Bizim Sarı”nın ya da “Selanikli Mustafa”nın önderliğinde Milli Mücadele başlamaktadır!