Haydar Aliyev etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Haydar Aliyev etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

4 Kasım 2020 Çarşamba

2020 DE PATLAK VEREN CATIŞMA VE KARABAĞ İHTİLAFI HAKKINDA DEĞERLENDİRMELER. BÖLÜM 1

2020  DE  PATLAK VEREN CATIŞMA VE KARABAĞ İHTİLAFI HAKKINDA DEĞERLENDİRMELER.  BÖLÜM 1 

Robert Koçaryan,Ermenistan,Av. Dr. Deniz AKÇAY,Haydar Aliyev,Dağlık Karabağ,AGİT Minsk Grubu, Hocalı Katliamı,Kazakistan,
Almanya, Belarus, İtalya, Finlandiya, Hollanda, Portekiz, İsveç, Budapeşte Zirvesi,

Av. Dr. Deniz AKÇAY* 
* Doctorat d’Etat en Droit Public, Ortak Hükümet Ajanı, Emekli T.C. Dışişleri Bakanlığı Mensubu 


Ter-Petrosyan’dan sonra Ermenistan’ın cumhurbaşkanı olan Robert Koçaryan katı ve uzlaşmaz bir siyasi söylem tutturmuş olsa da, 1999’dan Ekim 1993’te 
Azerbaycan’ın cumhurbaşkanı olan Haydar Aliyev’in Aralık 2003’teki ölümüne kadar geçen sürede sorunun çözümü konusunda ciddi sayılabilecek 
adımlar atılmaya çalışılmıştır. Ancak, bu süreçte de çözüme ulaşılamamıştır. 
AGİT Minsk Grubu çerçevesinde yürütülen barış görüşmelerinin zaman içinde nihai barışı sağlayacak anlaşmaya ulaşılmasından, barış sürecinin hangi 
prensipler üzerinden yürütüleceğinin tartışıldığı bir hal alması dikkat çekmektedir. Bahsi geçen ‘temel prensipler’in belirlenmesinde gelinen en üst 
nokta 2007 yılında ‘Madrid Prensipleri’ diye anılan prensiplerin kamuoyuna açıklanması olmuştur. Bundan sonra günümüze kadar geçen süreçte bunun 
ötesine geçen bir ilerleme kaydedilememiştir. ‘Temel prensipler’den olan Dağlık Karabağ’ın etrafında Ermeni birliklerinin işgali altındaki bölgelerden 
Ermeni birliklerin çekilmesi ve Dağlık Karabağ’ın nihai statüsünün belirleneceği referandum halen tarafların farklı yorumlarına konu olmakta, sürecin ilerlemesini tıkayan en önemli iki neden olmaya devam etmektedir. 

Sürecin tıkanması AGİT Minsk Grubu’nun önceliklerinin değişmesine de neden olmuştur. Nihai barışın sağlanması için yola çıkan AGİT Minsk Grubu, 
2000’li yılların ortalarından itibaren barışın sürecinin üzerine inşa edileceği ‘temel prensipler’in belirlenmesi noktasına gerilemiş, 2010’lu yılların 
ortalarına doğru ise çözüm sürecinin çökmesinin engellenmesi ve Azerbaycan ve Ermenistan arasında sıcak çatışma ve savaşın önlenmesi noktasına kadar 
gelmiştir. Buna rağmen, 2016 yılının Nisan ayındaki ‘Dört Gün Savaşı’nın ve 12 Temmuz 2020’deki büyük çaplı çatışmanın patlak vermesi engellenememiştir. 
Sonuç olarak, iki yüzyılı aşan tarihsel bir arka plana sahip olan, otuz yılı aşkın bir süredir devam eden ve günümüzde çözülemeyen/inatçı bir çatışma halini 
alan Dağlık Karabağ sorunu ve de jure savaş, beş büyük jeopolitik alanının Avrupa; Avrasya; Orta Asya; Doğu Akdeniz ve Orta Doğu; İran Körfezi ve 
Hint Okyanusu - önemli bir kesişme noktası olan Güney Kafkasya’da, istikrar ve barışı tehdit eden bir sorun olmaya devam etmektedir. 

A) Hocalı Katliamı, Birleşmiş Milletler Üyeliği, Güvenlik Konseyi Kararları 

Aralık 1991’de Kazakistan’ın o dönemdeki başkenti Almatı’da toplanan on bir Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nin temsilcileri Sovyetler Birliği’nin sona ermiş 
olduğunu (has ceased to exist) açıklamışlardır1. Bu şekilde 1921’de kurulmuş olan Sovyetler Birliği’nin devletler hukuku tüzel kişiliği sona ermiş olmaktadır. 
Toplantı sonunda açıklanan bildiride eski Sosyalist Cumhuriyetlerinin yeni oluşumlarındaki sınırları, yetkileri, siyasal ve ekonomik özellikleri ya da 
beklentileri hakkında hiçbir bir açıklamaya, çekinceye veya sınırlamaya yer verilmemiştir. Aksine, Bildiri’nin Giriş Bölümü’nün (Preamble) üçüncü 
paragrafında Bildiri’yi imzalamış olan on bir Devletin, birbirlerinin ülke bütünlüğünü ve hâlihazırdaki sınırlarının dokunulmazlığını tanıdığı ve saygı 
göstereceği açıkça vurgulanmıştır.2 
Sovyetler Birliği’nin bu şekilde dağılmasıyla bir yerde klasik devletler hukukundaki uti possidetis kuralı uygulanarak, dağılma sonucunda, her yeni 
devletin dağılmadan önceki sınırlarının aynen korunması öngörülmüştür.3 
Ardından, bağımsızlığını kazanan devletlerin, tanınma ve Birleşmiş Milletler’e (BM) üye olma süreci başlamıştır. 
Bu meyanda, Azerbaycan Cumhuriyeti ile Ermenistan Cumhuriyeti’nin de BM’ye üye olma başvuruları yerleşik prosedüre uygun olarak, ilk aşamada 
Güvenlik Konseyi tarafından incelenmiştir. Konsey her iki devletin üyelik taleplerini herhangi bir kayıt ya da koşul öngörmeksizin aynen kabul etmiş ve 
iki Devletin üyelik taleplerinin kabulü konusunda nihai kararı verecek olan Genel Kurul’a havale etmiştir.4 
BM Genel Kurulu da iki devleti, herhangi bir kayıt getirmeksizin yerleşik uygulama çerçevesinde 2 Nisan 1992 tarihinde üyeliğe kabul etmiştir.5 
Öte yandan, Ermenistan’ın uzun süredir Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ bölgesine yönelik devam eden operasyonları, Sovyetler Birliği’nin dağılmasından iki ay sonra yoğunlaşmış; söz konusu askeri saldırılar 26-27 Şubat 1992’de Hocalı’da katliama dönüşmüştür. Bu katliam bazı devletler tarafından soykırım olarak da nitelendirilmiştir.6 
Bu arada, devam etmekte olan Dağlık Karabağ savaşı ile ilgili olarak, Güvenlik Konseyi’nin 1993 yılında aldığı dört karardan ilki ancak Nisan 1993’te 
kabul edilebilmiştir.7 
Azerbaycan’ın ülke bütünlüğüne saldırı niteliğini taşıyan ve ayrıca daha geniş çapta bölgesel barışı da tehdit edecek boyutlara ulaşan Dağlık Karabağ 
uyuşmazlığı ile ilgili olarak BM Güvenlik Konseyi, özellikle, 1993 yılında kabul ettiği dört kararla (Resolutions), bir yandan, Dağlık Karabağ’daki silahlı 
çatışmaların sona erdirilerek, Azerbaycan’ın ülke bütünlüğü ve sınırlarının dokunulmazlığına dayalı barışçı bir çözüme gidilmesi koşullarının sağlanması, 
diğer yandan da, bu çerçevede ulaşılacak çözüm yollarının uyması gereken koşulların belirlenmesi amaçlanmıştır.8 
Özellikle 12 Kasım 1993 tarihli ve 884 sayılı kararda, sorunun barışçı yollarla çözümlenmesi çağrısının ötesinde, Azerbaycan’ın egemenlik haklarını ve ülke 
bütünlüğünü tehdit eden Dağlık Karabağ sorunu çerçevesinde, Azerbaycan’ın ülke bütünlüğü yeniden teyit edilmiş (reaffirming), ayrıca sınırların 
dokunulmazlığı ilkesi konusunda da “güç kullanarak ülkenin genişletilmesinin kabul edilemeyeceği9” vurgulanmıştır. 
Bu bakımdan, söz konusu kararlar, Dağlık Karabağ uyuşmazlığını sona erdirmemekle birlikte, gerek Alma-Ata Bildirisi’ndeki gerek Azerbaycan ve 
Ermenistan devletlerinin BM’ye kabul edilmeleri aşamasında var sayılan temel ilkelerden herhangi bir sapma “niyetinin” bulunmadığını teyit etmiştir. 

1) Minsk Grubu: BM İlkelerinin Görecelileşmesi 

Dağlık Karabağ uyuşmazlığının çözümünde, BM Güvenlik Konseyi’nin 1993’te kabul etmiş olduğu dört kararın öngördüğü, ülke bütünlüğü ve sınırların dokunulmazlığı konusunda güvenceler içeren çözüm çerçevesinin sonraki yıllarda hukuksal katılığını ve bir yerde, siyasal güncelliğini önemli ölçüde yitirmiş olduğu izlenimini veren bazı gelişmelerin kaydedildiği görülmektedir. 

Şöyle ki, Dağlık Karabağ sorunu hakkında barışçı çözüm formülleri üretmek ve iki devlet arasındaki diyalogu, bu çözüm önerileri üzerinde odaklaştırabilmek 
hedefi çerçevesinde 1992’de Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) kapsamında Minsk Grubu olarak anılan bir siyasal diyalog platformu kurulmuştur. 
AGİT’in 1992 Helsinki toplantısında oluşturulan söz konusu diyalog platformunun ilk versiyonunda üç ayrı üyelik kategorisi yer almaktadır: 

- Uyuşmazlığa taraf olan Azerbaycan ve Ermenistan, 
- ABD, Rusya ve Fransa, 
- Aralarında Türkiye’nin de yer aldığı Almanya, Belarus, İtalya, Finlandiya, Hollanda, Portekiz ve İsveç’ten oluşan bir üçüncü grup. 

Ancak, Grubun kompozisyonu 1994’te AGİT Budapeşte Zirvesi’nden itibaren önemli bir değişikliğe uğramıştır. Bu tarihten itibaren ABD, Rusya ve Fransa 
Grubun Eş Başkanları (Co-Chairs) olarak görevlendirilmiştir. Bu alt grup, Minsk Grubu adına açıklamalarda bulunma görevini üstlenmiştir. 

Görüldüğü üzere, Budapeşte Zirvesi’nden sonra Grubun içinde belirli bir “hiyerarşik” “düzen” oluşturulmuş, Eş Başkanlar alt grubu siyasal önem ve 
ağırlığıyla daha güçlü bir hiyerarşik görünürlük kazanmıştır. Günümüzde de, Grubun açıklamalarını bu grup kaleme almaktadır. 
Minsk Grubu’nun “kuruluş” aşamasında, genel olarak, Dağlık Karabağ sorununun barışçı yollarla çözümlenmesi konusuna ağırlık verilmiş, buna karşılık, bu hedefe ulaşmak için hangi ilkelere dayanılacağı ve hangi usullerin uygulanacağı konusunda belirli bir “şema” öngörülmemiştir. Esasen, Grubun, taraflar arasındaki çatışmaların durdurulması ve genel olarak, uyuşmazlığın görüşmelerle sona erdirilmesinin ötesinde, Güvenlik Konseyi’nin 1993’te kabul etmiş olduğu kararlardaki ilkelere uymak gibi “açık” bir “görev talimatı” da bulunmamaktadır. 

Oysa AGİT çerçevesinde oluşturulmuş olması itibariyle, Minsk Grubu’nun görev talimatında, devletlerin ülke bütünlüğü ve sınırların dokunulmazlığı gibi 
evrensel devletler hukuku ilkelerinin ve bu alanda somut “yönlendirmeler” geliştirmiş olan BM organlarının kararlarının göz ardı edilmemesi, aksine, 
uluslararası barışın korunmasının söz konusu olduğu durumlarda özellikle vurgulanması gerekirdi. Bu yaklaşımın, sadece Dağlık Karabağ uyuşmazlığı 
açısından değil, BM sisteminin inandırıcılığı açısından da önem taşıdığı göz ardı edilmemelidir. 

Bu çerçevede, Avrupa Birliği Konseyi’nin de 22 Mayıs 1992 tarihli açıklamasında, devletlerin siyasi hedeflerine ulaşmak için diğer devletlerin ülke bütünlüğüne yönelik eylemleri AGİT’in ilke ve taahhütlerine aykırı olduğu ve bu nedenle kınandığı belirtilmiştir.10 

AGİT tarafından oluşturulan çeşitli belgelerde de Dağlık Karabağ sorunuyla ilgili olarak BM ilkelerinden uzaklaşmaya yönelik bu eğilimin devam ettirilmeye çalışıldığı gözlenmektedir. 
Nitekim AGİT’in 1996 Lizbon Zirvesi’nde kabul edilen belgede Güvenlik Konseyi’nin 1993 kararlarıyla Dağlık Karabağ sorununun çözümüne ilişkin 
olarak belirlenmiş temel BM ilkelerinden köklü biçimde uzaklaşılmıştır. 
Belgede, Dağlık Karabağ için önerilen “statünün” temel özellikleri olarak; Dağlık Karabağ’ın “müstakbel” statüsü için “Azerbaycan içinde selfdeterminasyona dayalı en yüksek özyönetim” öngörülen bir anlaşma önerisinde bulunulmuştur.11 Bu öneri, devletler hukuku açısından belirli bir hukuksal temeli olmayan yanıltıcı bir formül sayılabilir: 

1) Her şeyden önce “metinde” yer alan “self-determinasyon ve “özyönetim” kavramları devletler hukuku bakımından farklı ön koşullara dayanan 
bir statüye tekabül etmektedir. 
2) Ayrıca, self-determinasyon tanındıktan sonra, bu statünün Azerbaycan sınırları içinde kalacak bir “yönetim” olarak şekilleneceğinin hiçbir 
güvencesi de yoktur. 
3) En geniş “özyönetimi”, ayrıca, Dağlık Karabağ’a kaçınılmaz olarak, başka devletlerin de destekleyebileceği bir görünürlük kazandıracaktır. 
Bu durumda ise, söz konusu bölgenin ileride uluslararası bir süjelik arayışına girişmeyeceğinin güvencesi de yoktur. 
1996’daki Lizbon Belgesi’ne ek olarak, Minsk Grubu’nun 2007 yılındaki Madrid toplantısının sonunda yapılan açıklamada, self-determinasyonla 
birlikte, Helsinki Nihai Belgesi’ne ve bu Belge’de yer alan ilkelere de atıfta bulunmaktadır.12 
Helsinki Nihai Senedi’nin gerek hukuksal niteliği, gerek içerdiği ilkeler açısından, uyulması gereken ilkelerin, daha önce BM kararlarıyla belirlenmiş olan Dağlık Karabağ uyuşmazlığının çözümünde ön plana çıkarılmasını gerektirecek bir güncelliği ve özellikle, hukuksal ağırlığı olabileceği düşünülemez. 

Doğu-Batı bloklaşmasının yumuşatılması çerçevesinde 1975’te Helsinki’de toplanan Konferansın diplomatik önemi tartışılmamakla birlikte, Nihai Belgenin bağlayıcılığı kesin değildir.13 Belgede sıralanmış olan ilkelerden her birinin değişik hukuksal uygulanma koşulları ve hatta hukuksal değeri olabileceği göz ardı edilmemelidir. Buna karşılık, Grup, 2019’da bu belgeye atıfta bulunmaya devam etmiştir.14 

Günümüzde, Helsinki Nihai Senedi’nin bağlayıcı olmadığı ve dolayısıyla, normatif açıdan, Minsk Grubu açıklamalarında bu konuda yer alan ilkelerin, sırf bu metinde yer almış olduğu gerekçesiyle bağlayıcılık kazanamayacağı kabul edilmektedir.15 
Bir yazarın belirtmiş olduğu gibi, söz konusu Belge bir uluslararası antlaşma (treaty/traité) niteliğini taşımamakta, Doğu/Batı blokları arasında barışın 
gerçekleştirilebilmesine ve en azından “kamplar” arasındaki bloklaşmanın bir dereceye kadar yumuşatılması konusunda ulaşılan bir “konsensüs”ün 
yapılaştırılmasına yönelik bir “program” niteliğindedir.16 
Dolayısıyla Minsk Grubu’nun çalışmalarında, belirtilen metinlerden yola çıkılarak BM ilkelerinin Dağlık Karabağ hususunda göz ardı edilmesi ve görecelileştirilme si, uyuşmazlığın çözüm parametrelerini hukuksal çerçeveden uzaklaştırmakta ve bu durum sorunun barışçıl çözümüne katkı sağlamamaktadır. 

BU BÖLÜM DİPNOTLARI;

1 “The Alma Ata-Declaration,” 21 Aralık 1991, ROP, 
     http://www.operationspaix.net/DATA/DOCUMENT/3825~v~Declaration_d_Alma-Ata.pdf . 
2 “..recognizing and respecting each other’s territorial integrity and the inviolability of the existing borders..”(The Alma Ata-Declaration,” ROP.) 
3 Uti possidetis kuralı geçmişte özellikle sömürgeler açısından uygulanmıştır. Son zamanlarda eski Yugoslavya’nın dağılması sonucunda, ortaya çıkan 
   yeni devletler açısından Badinter Komisyonu tarafından uygulanmıştır. (“Commission Badinter”, Avis no.3 Revue Générale de Droit International 
    Public, 1992: 268-269.) 
4 Bkz. Azerbaycan açısından 14 Şubat 1992 tarihli 742 sayılı karar (BM Genel Kurulu, “S/RES/742(1992),” United Nation Digital Library, 14 Şubat 1992, 
   https://digitallibrary.un.org/record/137563.); Ermenistan açısından da ise 29 Ocak 1992 tarihli 735 sayılı karar (BM Genel Kurulu, “S/RES/735(1992),
   ” United Nation Digital Library, 29 Ocak 1992, 
   https://digitallibrary.un.org/record/136238.). 
5 Bkz. Azerbaycan açısından 2 Mart 1992 tarihli ve 46/230 sayılı BM Genel Kurul kararı; Ermenistan açısından ise 2 Mart 1992 tarihli ve 46/227 sayılı 
   BM Genel Kurul kararı (BM Genel Kurulu,“Fortysix Session,”, 2 Mart 1992 
   https://www.securitycouncilreport.org/atf/cf/%7B65BFCF9B-6D27-4E9C-8CD3-CF6E4FF96FF9%7D/UNMembers%20ARES%2046%20230.pdf. ) 
Bu kararlarda da görüldüğü gibi, BM Genel Kurulu, bu arada devam eden savaş ve Hocalı katliamından bir ay gibi çok kısa bir süre geçmiş olmasına rağmen 
Ermenistan’ın üyeliğini tamamen teknik, usulen bir kararla kabul etmiştir. 
6 Soykırım olarak nitelemiş olan devletler: Azerbaycan, Meksika, Pakistan Kolombiya, Çek Cumhuriyeti, Bosna Hersek, Peru, Honduras, Sudan. 
  Ayrıca ABD’nin Massachusetts, Texas, New Jersey, Arkansas, Oklahoma, Tennessee, Pennsylvania, Batı Virginia, Connecticut, Florida, Arizona, 
  Utah Eyaletleri de Hocalı olaylarını katliam olarak nitelemiştir. (Kaynak: Wikipedia.) 
7 BM Güvenlik Konseyi, S/RES/822 (1993), 30 Nisan 1993, http://unscr.com/en/resolutions/822. 
8 30 Nisan 1993 tarihli, 822 sayılı karar, 29 Temmuz 1993 tarihli 853 sayılı karar, 14 Ekim 1993 tarihli 877 sayılı karar, 12 Kasım 1993 tarihli ve 884 sayılı karar. 
9 “..the inviolability of international borders and the inadmissibility of the use of force for acquisition of territory..” 
    (BM Güvenlik Konseyi, S/RES/822 (1993), 12 Kasım 1993, 
     http://unscr.com/en/resolutions/884. ) 
10 Roland Rich, “Recognition of States: The Collapse of Yugoslavia and the Soviet Union,” EJIL 4 No. 1, (1993): s. 63. 
11 “..legal status of Nagorno-Karabakh defined in an agreement based on self-determination which confers on Nagorno-Karabakh the highest 
     degree of self-rule within Azerbaijan..” AGİT Lizbon Belgesi, 1996, Annex 1, s. 15. 
12 AGİT Minsk Grubu, Madrid Belgesi, 2007. 
13 Peter van Dijk, “The implementation of the Final Act of Helsinki, The Creation of New Structures in the Involvement of Existing Ones.
    ” Michigan Journal of International Law 10, 1989: s. 114. Bu değerlendirmesinde yazar, yeni normlardan değil, yeni yapılanmalardan söz etmektedir. 
14 AGİT Minsk Grubu, “Press Statement by the Co-Chairs of the OSCE Minsk Group on the Upcoming Meeting of President Aliyev and Prime Minister Pashinyan,
    ” AGİT Resmi Sayfası, 9 Mart 2019, 
     https://www.osce.org/minsk-group/413813. 
15 Pieter van Dijk, “The Implementation of the Final Act of Helsinki: The Creation of New Structures in the Involvement of Existing Ones,
    ” Michigan Journal of International Law10, 1989: s.114. 
16 Jean-François Prevost, « Observations sur la Nature Juridique de l’Acte Final d’Helsinki, » AFDI, 1975. Özellikle bkz. s.139 ve 150. 



***

2 Mart 2018 Cuma

İŞİD VE ERDOĞAN ÜLKEMİZİ NASIL YIKIYOR

İŞİD VE ERDOĞAN ÜLKEMİZİ NASIL YIKIYOR,


  
https://www.youtube.com/watch?v=nO1FmwfFpkA

Iraklı Şii lider Ali Sistani, sözcüsü Şeyh Abdülmehdi Kerbalayi, TSK'nin eğitim vermesine karşı çıktı. Amerikalılara neden bugüne kadar hiç kızamadınız? 2003' den beri Irak'ta başarısız, başarısız bir devlet var ve bunun sorumlusu Amerikan ve koalisyon işgal güçleri. IŞİD, hapislere atılan zulüm, baskı ve ayrımcılık görmüş Sünni çocuklarla doğdu. NATO, Libya'yı yıktı, IŞİD başarısız kalmış devlet sayesinde IŞİD orada da etkin şimdi. Kaddafi döneminde halk bedava yaşardı, ülke üçe beşe bölünmemişti. Irak ve Suriye'de aşırı geliştirilmiş Baas diktatörlük devleti, işgal ve yıkımlarla şimdi başarısız devlet haline geldiler. Ülkemiz güvenliğini korumak zorundadır. Erdoğan ve AKP, Türkiye'yi başarısız ve aşırı devletci geliştirilmiş bir Baas diktatörlüğüne döndürdü. Gladyo ve NATO için yıkılmaya hazır hale getirdi! Bunu görmek istemiyorlar. Hukuk, adalet, eşitlik ve özgürlüğün kalmadığı ülkede mutlulukta dinleyicileriyle, yönetemezsiniz.

65 kişi hakkında Gladyo kararı verildi. Cadı avında oğlu nokta bu. Orta Çağ' dönen Türkiye batttıkca batıyor. Ekrem Dumanlı, İlhan İşbilen, Akın İpek, Suat Yıldırım, Cevdet Türkyolu, Cemil Koca, Şerif Ali Tekalan'ın aşk bulunduğu vatansever, aydın insanlara gözaltı kararı ve yakalama emir, ancak işgal altında olunan bir ülkede olabilirdi. Gladyo zulmü AKP eliyle hızla devam ediyor. İnsanlık çoktan ölmüş demek ki. İzmir'deki Şifa Üniversitesi de kapatıyorlarmış. Hastalara hizmet veren polikliniklerinden ne istiyorsunuz? BBP Genel Başkan yardımcısı Remzi Çayır, "Fail-i meçhulleri cemaate yıkma girişimi zıvana. Cemaat aşk silahlı hiç kimseyi görmedim"yaptı. Ortada zaten akıl, mantık, hukuk yok. Müsadere ve gasp Ile kul hakkı, Allah'ın hakkı, cemaat hakkı, ona türlü günah var. Bu suçların iki cihanda da affı yok...

Bu arada Rus Lider Putin'den çok sert açıklama geldi. İmha ederiz diyor: "İki ayda oraya 214 bin ton askeri yükünün naklettik" yaşanırken Rus savunma tiyatrolara savaşa hazırlandıklarını duyuruyor. TSK'ye soruyorum: Kıyamet savaşından önce mi Gladyo alçaklarını durduracaksınız, yoksa herc ü merc savaşında yıkımı mı bekleyeceksiniz? Yalan dolan Ile dinleyicileriyle beyler ve bayanlar. Genelkurmay ve Ankara, Erdoğan'dan ve karanlık Gladyo'dan kurtulursa Türkiye, Irak, Mısır, Libya, Yemen ve Suriye kurtulur. Müslümanlarla kedinin fare ile oynadığı gibi oynuyorlar.

Biraz geriye uzanıp Irak savaşı ile başlayan yeni dünya düzenine gözatalım. IŞİD'te günahlarını kabul etmeyenlerin gözlerine zulümlerini sokalım. Matrix'in 11 Eylül Kurgusu, Net Kırılma kitaplarım Irak işgalinde söylenen tüm yalanları yakalıyor. Algı ve propaganda ile zulüm atbaşı gidiyor IŞİD bu atmosferde hazırlanan bir kolonileştirme aracıdır. Kolonileşme savaşı yaşanıyor, IŞİD İMKB oynanan bu oyunda bir koloni oyunu sadece! Erdoğan İMKB bir kukla! Amerikan medyasının 11 Eylül Ile Irak işgali için yazdığı yalanları incelediğim York Üniversitesi'ndeki Sosyolojik akademik makalem de açıkca arsızlar demişim! http://farukarslan.com/English-article/ten-Media-Lies-About-September-11-Disaster/...

Irak işgalinde gerekçe olarak yalanlar üretilirken Ahmet Çelebi adlı hain başrolü oynadı. Saddam'ın olamayan kimyasal silahları ve El Kaide ile ilişkisi uyduruldu. Rakiplerini Amerikalılara öldürttü ve mafya kurdu. Erdoğan da aynısını yapıyor. Tek farkı Türk halkı onu seçtik sanıyor, konforlu yaşamla muhafazakarlar uyuşmuş, hipnoz olmuş durumdalar.

Iraklı yetkililer kalkmış şimdi Türkiye'ye otur yerinde deyince dayanamadım. Irak işgalinin doğurduğu zulümler Saddam dönemini çoktan geçti. 4 alanda inceledim: 1-acı psikolojik, duygusal ve fiziksel olarak 2 - insan ticareti, zorunlu göç ve köle pazarı. Bunlardan da işgalciler sorumludur: 3-cinsel istismar, tecavüz ve zorla fuhuş 4-Forced asker çalışmak, işkence ve hapis esir.

Suriye mülteci krizi, Irak işgalinin doğurduğu sonuçları geçti. Birileri Babil'in intikamını alırken, tüm dünya ney dinler gibi dinliyor. Irak işgalinden beri 2 milyondan fazla Iraklı mülteci izleyince, çoğu çocuk ve kadın, organ mafyası eline düştü veya seks kölesi oldu. Kim suçlu? Amerikan kontrollü eğitimli tekfirci selefilerin doldurulduğu Bucca hapishanesi IŞİD' ın doğduğu yer. Mahkumların yüzde 80' Ben okuma yazma bilmiyordu. IŞİD' ın 8 lideri bu hapishaneden çıktı. Irak'ta 760,000 çocuk, nüfusun % 17'si ilkokul eğitimi safra alamadı. ABD kontrollü hapishanelerde tekfirci selefilerin eğitimine terkedildiler. Amerikan işgali sonucu 75 bin çocuğun kamplarda yaşadığı, ayda 25 bin çocuğun travmaya uğratıldığı Irak'tan IŞİD çıkarmak mucize köpekle!

Danıştay 'ı, Yargıtay' ı, anayasayı, AYM'yi takmayan Erdoğan, AKP yönetimine elbette yeter artık diyecek bir Yavuz vardır. Danıştay, AYM'nin Risalelerle ilgili kararı onayladı. Umarım Nisandan beri keyfî bandrol engeliyle risale neşriyatını engelleyen Kültür Bakanlığı da artık bu keyfîliği devam ettirmekten vazgeçer. Ancak AYM'ye ve Danıştay 'bir gösterilen dersanelerin kapatıldığı orman devletinde, Kültür Bakanlığı' ndan da fazla bir şey beklemeyiniz.

Symposium arası savaş sorunlarına çocukların korunması ile ilgili Cenova anlaşmasının 4. Maddesini ABD ihlal ediyor. BM'in komünist İnsan Hakları Beyannamesine ne oldu? Peki Çocuk hakları, çocukların korunması ile BM maddeleri neden Irak ve Suriye'de açıkca ihlal edilirken, dünya neden ses çıkaramıyor? Irak ve Suriye'de işgal yürütenleri suçlayınız. Açlık, yoksulluk, evsizlik, işkence, mültecilik ve yetimlik girdabında boğulan Müslüman çocukları. Irak ve Suriye'deki devletliği değerlendiren mafya teziyle kadın ve çocukları seks kölesi yaparkeni uyuşturucu dünyasına atarken nerede insanlık?

Children'a göre onun sekiz Iraklı çocuktan yalnızca biri sokakta yaşıyor kaydedin. 500 bin çocuk zulme uğradı. Sonra da IŞİD nasıl doğdu diyorlar... Iraklı ve Suriyeli çocuklar, tecavüz, zorunlu fahişelik, zoraki çocuk evliliği, cariyelik, seks sömürüsü, şiddet ve bir köle gibi satılmakla yüzyüze. Gaziantep'de IŞİD 'ın sattığı Yezidi kadınları satın alanlar Türkiye' nin insanları değil mi? AKP ve Erdoğan neredeler, nerede devlet? Hizmet'in masum insanlarını tutukluyor, mallarına el koyuyor, kayyım Ile gasplar yapıyor, medyayı susturuyor.

Sırf 2003 Ile 2006 hastalıklardan Amerikan işgal güçlerinin Irak'ta hapse attıkları çocukların sayısı 2400. IŞİD' ı başka yerde aramayın, insan kaynağı budur. Irak hapishanelerindeki Amerikan işgali sonucu Çocuk dramı ile ilgili en ciddi makaleyi York Üniversitesi Sosyoloji bölümde 2010' da yazdım. IŞİD kaynağı Sünnileri Şii Iraklıların ABD, Britanya ve İsrail yönetiminde zulümleridir. http://farukarslan.com/English-article/Human-Right%E2%80%99s-exploitation-of-iraqi-Children/...

Son 5 yılda silahlanmaya 90 milyar dolar harcamayı ABD sayesinde yapan Suudiler, İsrail Ile İran'ın ortaklığı, Suriye'ye barış sunmuyor. ABD ve Britanya, Irak, Afganistan ve Libya'da mevcut devleti de yakıp yıkarak terörün azmasına yol açtılar. TSK, adaleti centilmence sağlamalıdır. TSK'nin Sünni İslam 'bir büyük bir küresel saldırı projesi olan IŞİD' ı ve türevlerini bitirerek İslam' büyük hizmet edeceğini satılanların.

Suriyelilerin eskiden bir millet idik, topraklarımız bütündü, nasıl bu hale geldik serzenişlerini kimse dinlemiyor. De Facto bir durum oluşturuldu. Batılılar bir az Rusya'ya kızarken, diğer yanda Erdoğan'ın yol açtığı tüm pisliğe gösterilen üstünü örtme derdinde. Böyle sorun çözülmez. AKP ve Erdoğan'ın Suriye politikası baştan sona yanlış ve ülkemizi bataklığa, uçuruma sürükledi. TSK bunu tersine çevirmek zorunda kalır, başka yolu da yoktur.

Esad, Suriye'nin büyük bölümüne hakim değil, arkasında Rusya, İran faaliyetini safra sürülmelidir sonra da olamaz. IŞİD' ı yok etmek için TSK tek şansıdır. Batılı akademisyen ve politikacıların IŞİD diskursunun yanlış olduğunu hayretle gözlemliyorum. Ile Rusya: masaya oturmak zorundadır TSK. Erdoğan neden IŞİD' temizlenmesine ist musluğunuza içinde? Sadece Esad kalacak yaşanırken mi? Rusya, S400 ve S300 'lerle, yeni Lazkiye üssüyle Esad' ın yanında eski yerini aldı. İran, Hizbullah ve Çin'de arkalarında. Rusya, Çin ve İran 'ı, arkasına almış Esad, Batı' nın Viyana anlaşmasını takar mı? Asla müzakerelerle gitmeyecek, çatışmayla savaşa devam edecektir. 12 milyon Suriyeli evlerini dönmeyi bekliyor. Muhalifler radikal veya ılımlı anlaşamıyor. PYD zaten bunlara katılmıyor. Planlar zira ettiyseniz. ABD, Britanya ve İsrail, Türkiye'yi kandırıyor. 2 yıldır MİT' ın Ahrarü 'ş-Şam' ına dikkat diyorum. Riyad'daki Suriye konferansında Ahrarü'ş-Şam çatlağı çıkması sürpriz değil.

En başından beri yazıyorum, Stratfor'un Suriye'yi üçe bölme planı tamamlandı. Şimdi büyük devletler masada artistik pozlarla aldatıyorlar. Dün akşam Wilfrid Laurier Üniversitesi 'nde Erdoğan' ı Suriye suçundan kurtarmak için hazırlanan kırmızı satırının belgeselini izledim. Özgür Suriye Ordusu'nun dramı da diyebiliriz. Red Line belgeselinin ABD, İsrail ve Britanya'da pazarlanmasına hiç şaşırmadım. Rusya, Çin, Hizbullah, İran, Esad suçlu, Erdoğan ve AKP masummuş! ÖSO'nun ana koordinatörü Muaz Mustafa ve Razan idi. General İdris şu anda Katar'a sığındı. Neden laik Suriye muhalefeti başarısız oldu?

Red Line belgeseli Obama 'yı ÖSO' ne destek vermemekle ve Radikal selefilerin Suriye muhalefetini ele geçirmesine gözyummakla suçluyor. Suriye muhalefetini düzenlemek için Antalya'da yapılan toplantı ile 2011' de kriz başladı. Belgesel Erdoğan ve AKP'yi korumak için çekilmiş! Bir kere Obama, ÖSO için 500 milyon dolar verdi Kırşehir'de 48 kişi eğitildi, hepsi El Nusra'ya katıldı. Belgeselde bu ana bilgi safra yok. Kırmızı Line'da Ağustos 2013 'de Guta'da kimsyasal silahı Esad' ın kullandığı iddia ediliyor, oysa El Nusra kullandı ki, kırmızı çizgi aşılsın. Erdoğan, Obama 'yı ikna için Nusracıları İHH Ile kimyasal silah yolladı, Mayıs 2013' de Beyaz Saray görşmesinde Obama bunun belgelerini Erdoğan ve Fidan' ın önüne koydu. 2 yıldır yaşanan Tersanenin savaş, AB ülkelerine mültecilerin akın etmesi ve Rus uçağının düşürülmesi ile farklı bir mecraya çevrildi. Maskeler takıldı.

Suriye'ye kimin barışı getirebileceği, bırakın Esadcıları, IŞİD ve birbiri ile savaşan diğer 20 farklı grubu kimin durduracağı bilinmiyor. Suriye krizi konusunda doktora çalışan Suriyeli, ' Türkiye 'de cihadcı grupları desteklemiyorsanız AKP'liler boyutu hayat hakkı vermiyorlar' yaptı. Bunu bilmeyen yok, Kuzey kutbunda dünyadan uzak yaşayan Eskimolar da yazarın. Öte az ABD ve Rusya, eğit ve donat programında artık PYD'yi destekliyor. TSK'ya Musul'da Kürt, Arap ve Türkmenleri eğitiyor yaşanırken kızanlar saçmalıyorlar. TSK, masadan kovulamaz.

Irak'ı güzel yalanlarla işgal edenler Suriye'ye davet ediliyor Red Line belgeselinde. IŞİD zaten Irak savaşının Baas ve tekfirci selefi evliliğinden doğma zina çocuğu. Ebesini izah ettim, öldürmenin alçaklar! Anlaşılan birileri gerçekleri saptırmak için belgeseller çekmeye başlamış. IŞİD' ın vurulmamasını safra Esad güçlenmesin yaşanırken mücadele etmiyoruz şeklinde izah ediyorlar. Yalan. 2016 Kasım ABD seçimlerine kadar Türkiye 'yi, TSK' yı oyalıyorlar.

Red Line ekibi güya Londra'ya gitmiş destek bulamamış, Beyaz Saray'dan eli Ezo dönmüş, ortada Türkiye'de yok. Eee kriz nasıl çıktı peki! Kırmızı çizgi IŞİD 'e destekte Suudileri, El Nusra için Katar' ı suçluyor. Yapımcının soyadı Kalın olunca şimşek çaktı. Erdoğan melek rolünde ve ortada gözükmüyor! IŞİD'e onca silahı sanki göndermemiş, petrol ticareti de yapmamış yaşanırken sunuluyor. Tüm suçlu IŞİD' ı kuran ve petrol ticareti yağan Esad ve Rusya imiş. Bu kadar yalanı nasıl yedirecekler bilemiyorum. Red Line belgeseline inanacak olursanız, muhalifler Türkiye'de kendi kendine amatörce organize oluyordu, kimse onlara silah filan da vermiyordu. Red Line belgeselinde, Çin 'de 2012' de Esad rejimine 150 savaş uçağı hediye etmesiyle ÖSO dağıtılmış! Bu iddiaya ilk defa rastlıyorum.

Acı olan gerçek İMKB, Suriye'ye havadan atılan onun bomba radikal gruplara gazetesi katılımını artırıyor. Kimin attığı fark etmiyor. Öncelikle silahlar susmalıdır. 2011' de Toronto'da Esad rejiminin üst düzey istihbarat elemanı iltica etmişti bir mülakat yapmıştım: Özetle, 'Erdoğan kafayı mı yedi?' demişti. Nedenlerini sıralamıştı. Haksız değildi. Esad rejimini Rusya bir KGB ve Polis devleti olarak kurmuştu. Onun 7 kişiden birinin istihbarata çalıştığı kara düzende Hemmen demokrasi bir hayaldi. Erdoğan geldi, ülkemizin 65 yıllık demokrasi mücadelesini sıfırladı. Esad rejiminin Hemmen çökmesi imkansızdı. Ekonomik ve kültürel entegrasyon sağlıklı biçimde işlerken, Gladyo düğmeye bastı ve Erdoğan'ı kullandılar.

Erdoğan, Suriye'ye demokrasi getireceğiz yaptı, ülkemizdeki demokrasiyi yıktı. Diktatör Esad bir sonunda tamam yaptı, kendi diktatör oldu. Kimse şu soruyu sormuyor: Erdoğan ile kanka olan Esad 'ın Haziran 2011' de üstü niye operasyonda açıldı da iç savaş başladı. Kimin emri idi? Esad, Haziran 2011' de Kuzey Suriye'den geçecek gaz ve benzin International anlaşmasını imzalamadı, bu proje olursa ülkede hakimiyeti kaybedeceğini anladı. Katar, Gazze, Irak, Suriye ve Kıbrıs gazını AB'ye nakledecek proje, ABD'yi Rus tahakkümünden kurtaracaktı. Bu nedenle Suriye'de 3. Dünya savaşı çıkartmak pahasına tüm akrep, yılan ve kobralar devredeler.

Esad rejiminde 300 bin kişi hapsedildi. 200 bin ILYÅŠ var. 7 milyon ülkeyi terkettiği, içeride en az 5 milyonda ülkesinde mülteci halinde! Esad rejimi halen gördüğü en büyük Yezid rejimlerinden. Hafız Esad 1982' de Hama'da 40 bin kişi katletmişti. Bazıları 30 bin, bazıları 140 bin iddiasında, Oğlu Beşar döneminde ölenlerin sayısı 300 bini buldu.

Bu arada Tahşiyeci kumpasının Gladyo için ne kadar önemli olduğu anlaşıldı. Hala vazgeçmemişler. Asıl Yani tekfirci Selefi ile aynı kareye giremez. İsrail lobisi şirketleri Amsterdam & ortakları LLP ve Fox Rothscild LLP, Gülen grubunu suçlarken, Gladyocu Tahşiye, Mehmet Doğan'ı savunuyor! Erdoğan ve AKP projesini destekleyen isimlere bakın: Amsterdam & ortakları LLP ve Fox Rothscild LLP şirketleri. Üstelik 70 milyon dolar vermişler. Para Türk milletinin parası, Türk okullarını Afrika ve ABD'de kapattırmak için veriliyor. Sabah paçavrasının basmanızı ardında İsrail var algı haberi günü Erdoğan'ın İsrail lobisi Amsterdam ve iş ortakları ve Fox Rothscild dava açıyor! Erdoğan 'ın arkasındaki İsrail lobisi ortaya çıktı ve Gülen' e ABD'de 'insan kaçakçılığı' oyun açmışlar. Utanmazlar...

3.Dünya savaşı çıkarmaya çalışan küresel çetenin yerli Gladyo ayağını Genelkurmay temizlemezse ülkemizi yıktıracaklar. Müslümanlara bu ne kin ve nefret böyle.

Hz. İbrahim' ı yakmak için Nemrud tüm ahaliye odun toplattı. Hizmet için de toplattılar. Mancınıkta tam tevekkül işaretlenirse ateş selam demiyecektir. Üstad Nursi, Dost istersen Allah yeter diyor dedi. Allah dost İMKB tüm cihanın düşman olması beni ilgilendirmiyor. İnsan sandığım dostlar da satabilir. Bu süreçte düşmanların düşmanlığını anlıyorum, bazı dostların vefasızlığını da anlıyorum. Beklenti aşk olamayan zaten vefa ve dost aramaz. Herşeyi sıfırlayan AKP'li Karunlar ve Erdoğan Süfyanı, Deccalizm'in emrinde görevini yapıyor. Onca karakter suikastına ragmen gönüllü uyarma görevime devam ediyorum.

Hazar'ın Kurtlar Vadisi kitabı önsözünde bana bir tek Mossad ajanı diyemediler yazmışım. Onu da bu AKP'li zırzop MİTciler Kabak kodlu MOSSAD ajanı yaşanırken yaptı. Tekfirci selefi kumpasının yaptı ülkemizi de esir alacağını hiç hayal bile etmemiştim. Tasavvuf kültürü olan Anadolu'yu manevi dinamikler korur.

NOT: Uyarı @ofarukarslan  halen Gladyo hackerleri elindedir. 

Foyalarını ortaya çıkaran twitlerimi silmişler. İnanmayınız. ofarukarslan kıkırdamak hesabımı geri alamadım. Beni hacklenen hesabımdan kopyalama girişiminde bulundular. Amaçları nedir? Algı yapacaklardır, inanmayınız. Benim @sonsaniyem  hesabımdan dildeki kopyalayıp takipçilerimi bu benim yaşanırken inandırmaya çalışıyorlar. Niyetleri kötüdür. Twitter'dan hesabımı vermiyorlar. Gladyo Ile savaştığımızın delilidir. 4 defa twitter'a şikayetde bulundum, hesabımı hiç geri vermediler. 

Demek ki Gladyo, twitter'a da hükmediyor. 

Gladyo ekibinin twitter Ile geçmişlerin çalıştığı böylece ortaya çıkmış oldu. Yazdıklarımı kopyalayıp araya sokuşturacaklardır. Biri hesabı aldığını iddia ediyor. O halde şifrelerimi verir. Kontrolümde olamayan ben ben köpekle! Sıradan bir nefer olan Faruk Arslan ile başa çıkamadınız, Hizmet'i bitireceklermiş! Bunlar beni saf veya ahmak sanıyor. Beni kopyalayamazsınız, sıfırlayamazsınız, bu ofarukarslan hesabına Sufiterapi yazmadığı sürece inanmayınız. Politik yazı bu hesapta geri alsamda artık yazmayacağım. Kamuoyuna duyurulur.

Dipnot: Ruslar benim herşeyi bildiğimi ama herşeyi yazmadığımı bilirdi. İHH olayını ve isimleri hiç yazmamıştım ki Ruslar öldürmesin. Hakkı var. Korkmayın hackerler isimlerinizi Rusları hacklemenize ragmen Ruslara vermem olabilir. Ben sizin gibi çilekeş değilim. Bak eski bir Isim vereyim. Çeçen lider Cevher Dudayev'in ölümüne yol açma, selefi militan ağı, finansı konusunda İHH Bakü temsilcisi A. Büyükfırat'ı sorgulayacaksınız. Çeçen lider Cevher Dudayev'in öldürülmesine neden olan uydu telefonu MİT hediye etmişti. Elçibey'e yaşanırken örtülü ödenekten alıp, İHH sevketti. Tekfirci selefi akımı, Müslümanları hep aynı yerden ısırıyor, yılan ve akrepten FA sokuyor. Erdoğan'ın toz konduramadığı kaynakları bunlar! Afganistan, Pakistan'da tekfirci selefilerin yaşattığı insanlık dramını yazmaya kitap yetmez. Karaçi'de bugün Alevi Hazar Türkünü katlediyor. Çeçenlerin yaşadığı dramın daha fecisi Özbekistan Fergana vadisinde de yaşandı. Yine tekfirci selefiler, Özbek Mitciler, Suudiler karıştırdı. Bak yine isimlerinizi vermiyorum. Çeçenleri Selefi ateşine atanlar şarkı? İHH Tiflis ve Bakü'den militan yolluyor, satılmış Rus generallere Suudiler Londra'da ödeme yapıyordu. Rahmetli Haydar Aliyev, tekfirci selefileri ne yapalım yaşanırken bana sornuştu. ' Hepsini Hemmen kov, sınırdışı et' dedim; 1995' de kovdu, kurtuldu. Ortada milli proje yok, 200 milyar dolarlık bir derin soygun var, IŞİD sadece bir parçası; Rusya Suriye'de tahrikle bedel ödetmeye çağırıyor. Putin, Çeçenlerle savaşı sırasında tekfirci selefi terörist olayını çözdü, Rus istihbaratı bu alanda uzmanlaştı; Erdoğan boşa kürek çekiyor. Rahmetli lider Haydar Aliyev, Ergenekon'un kendisini 2 defa devirmeye, 5 defa öldürmeye çalıştığını belgelemişti, Zaman tek güvendiği olmadı. Rahmetli Azeri lider Haydar Aliyev ve Türkmenistanın kimlerin Ruslara satıldığını biliyordu, bir defa bir kaç gazeteciye anlattı, biri de bendim. Yani hepinizi biliyorum. Kurtlar Vadisi hayranları sanal kahramanlarla milli onurun kurtulduğunu, tüm yabancı ajanların öldürüldüğünü sanıyor; Oysa aynı hamamdalar! Eğer derin devlet dedikleri, soyguna ortak ekibin ne idüğü belirsiz Kırmızı Kitap adlı çakma anayasası esas olmuşsa, hukuka da atılmasıyla yoktur! Rus Lideri Putin'in yüzde 20 Humus kasasına haraç ödemekten sıkılması ve Gladyo'nun IŞİD kumpasını deşifresi, milli sanılan derinleri sarstı. Milli proje dedikleri nerede toplandığı ve harcandığı belirsiz, denetlenemeyen yüzde 20 Humus hırsızlığı İMKB, buna ben kamu soygunu diyorum. Rus gazında yüzde 20, Akkuyu'da yüzde 60 soygunu gizlemek ve saptırmak için Kurtlar Vadisi'nin kullanılması milyonları yanlış yönlendiriyor. Kur'an gırtlağınızdan DIN uydurmayın dizisiyle yaptıkları zulüm, haksız kazanç, gasp, kamu soygunlarına gerekçe uyduranları kast ediyor olmalı...


***