H. Okan Balcıoğlu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
H. Okan Balcıoğlu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

12 Mart 2017 Pazar

Birleşmiş Milletler Mi ? Birleşmiş Çete Mi ?



Birleşmiş Milletler Mi ? Birleşmiş Çete Mi ? 

H. Okan Balcıoğlu
Tarih: 13.11.2008 


Birleşmiş Milletler 1945 yılında II.dünya savaşı öncesi faaliyette bulunan Cemiyeti Akvam ( Milletler Topluluğu ) yerine kurulmuş Dünya üzerindeki barışı sağlamak, güvenliği korumak ve uluslar arasında ekonomik, toplumsal, toplumsal ve kültürel iş birliğini sağlamak maksadı ile oluşturulmuş uluslar arası bir örgüttür. Birleşmiş Milletler kendini yukarıda saydığımız hususları sağlamak amacını esas almış bir kurum olarak tanımlamaktadır. Ayrıca bildiğiniz gibi bu kurum bunları yazılı olarak da ( BM sözleşmesi ) teyit etmiştir.

Bu örgütün ilk yapısını oluşturan Cemiyeti Akvam hakkında kısaca bilgi verecek olursak. Milletler Cemiyeti 1920 senesinde İsviçre’de kurulmuştur. Bu teşkilat I.dünya savaşından büyük zarar ve harita değişiklikleri ile ortaya çıkmış yeni dünyada tekrar bir savaşın çıkmasını önlemek ve bu hususta arabuluculuk yapmak maksadı ile kurulmuştu. Ama her ne kadar amaç bu olarak gösterilse de savaş sonrası galip çıkan ve kolonist dünyanın önde gelen ülkeleri ( İngiltere ve Fransa ) ile kendini böyle bir dünya’ya hazırlayan Amerika Birleşik Devletlerinin dünya üzerindeki otoritelerini sağlamlaştırma gayretinden başka bir şey değildi. O günkü dünya haritaları incelendiğinde güneşi batmayan ülke tabirini kullanan İngiltere’nin neredeyse dünyanın 4/2 ‘ne, Fransa’nın ise 4/1 sahip olduğu görülecektir. Gerçi örgütteki yerel yönetim ve alınacak kararlar üye ülkelerin 3/2’lik kısmının onayı ile tespit edilmesine karar alınmıştı ama dünyanın 3/2 sine sahip olan İngiltere ve Fransa’nın kendisine bağlı bulunan veya yarı özerk ülkelerin bu birliğin içinde olması yapılan oylama sonucu çıkan kararların o iki ülkenin arzuları dışında olmamasını sağlıyordu. Yani kısaca temelde bir haksız bir temsil oranı vardı. Tabi ki her haksız düzenin yıkılmasının hak olduğu üzere bu birlikte II.dünya savaşının temellerini atacak adaletsiz uygulama ve kararlara imza atmış, bunu kabul etmeyen ülkeler ile aralarındaki uçurumun açılarak II. Dünya savaşı dediğimiz dünyamızın gördüğü en büyük ve kanlı savaşına neden olmuştur.

II. Dünya savaşı bittiğinde eski kolonist ülkeler çok yıpranmış, sömürgelerinin büyük bir kısmından çekilmişti. Ellerinde kalan Hindistan, Cezayir, Suriye, Hindiçin gibi toprak parçalarında da ise büyük kaoslar yaşanıyor olması bu toprakları da ellerinde fazla tutamayacaklarını anlamaya başlamışlardı. Bu sefer eskisi gibi arzu ettikleri siyasetleri bütün dünya milletlerine kabul ettirecekleri bir sistemin önerisi savaştan kazanmış ve ekonomisi güçlenmiş olan Amerika Birleşik Devletlerinden geldi. Yazımın başında özetlediğim gibi onun teklif ve önderliğinde yeni örgüt 1945 yılında kurulmuş oldu.

Birleşmiş Milletler yönetimi yukarıdaki paragrafta da belirttiğim gibi II. Dünya savaşında kazançlı çıkmış beş ülkenin ( ABD, Rusya, Çin, İngiltere ve Fransa ) taraflar tarafından kurulmuştur. Bu örgütün önce ki Milletler Topluluğundan farkı dünyayı paylaşan ülke sayısında artış olmasıdır. Yani İngiltere ve Fransa’ya diğer ülkelerinde katılmasıdır. Bu daimi üye olarak kabul edilen beş ülkede incelendiğinde kolonyal bir geçmiş ve saldırgan bir politikaya sahip oldukları görülecektir. Hali hazırda 190 küsur üyesi bulunan Birleşmiş Milletlerin daimi beş üyesinden biri veto ettiğinde 190 küsur ülke ile daimi üye olan diğer dört üyenin hem fikir olduğu alınması ivedilik arz eden bir kararın sonuçsuz kalmasına sebep olmaktadır. Söz gelimi Birleşmiş Milletler üyesi ülkeler büyük çoğunlukla İsrail’i kınama kararı almasına rağmen Amerika Birleşik Devletleri vetosu yüzünden hiçbir zaman amacına ulaşamamıştır. Bu yönden alınan kararların tarafgirliği hususunda Milletler Topluluğu ile aynı yapıya sahip oldukları görülecektir.

Bu yüzden üye ülkelerin hepsinin altına imza atmış olduğu Birleşmiş Milletler sözleşmesinin amaçladığı kavramlar bir ütopyadan öteye gitmemiştir. Çünkü kurucu ve daimi üye olan bu beş ülke söz konusu sözleşmenin I. bölümünde yer alan 1 ve 2. maddelerin uygulanmasının kendi çıkarları için tehdit oluşturacağını bilmektedir. Bu sebeple de Makyavel’in “ Siyasette amacına ulaşmak için her yol mübahdır “ prensibi daimi beş üye arasında aleni olmayacak bir şekilde üzerinde uzlaşılmış bir gerçekliktir ve bütün dünya ülkelerinin gözlerinin içine baka baka bu evcilik oyununu oynamakta, diğer ülkeleri de kandırmaya çalışmaktadırlar. Bu durumu anlatmaya Türkçe’de deyim olarak kullanıla iyi polis, kötü polis veya bir atasözümün dediği gibi tavşana kaç tazıya tut benzetmesi çok uygun düşecektir. Dolayısı ile bu örgüt 19. – 20. yüzyılda yaşanmış olan ilkel sömürgelik düzeninin farklı bir formatta yaşatılanını koruma ve geliştirme maksadı taşımaktadır.

Onun için günümüzde dünya üzerinde gerçekleşen trajedilerde üye ülkelerden birinin parmağı veya menfaati var ise görülememekte veya üzerinden durulmamaktadır. Örnek mi; A.B.D – Vietnam savaşı, Irak işgali, Rusya – Çeçenistan, Azerbaycan – 20 Ocak katliamı, Azerbaycan – Karabağ faciası, İsrail – Filistin, Çin – Doğu Türkistan ve Tibet, 1989 ‘daki Bulgaristan’daki Türklere yönelik asimilasyon çalışmaları. Bunlar bütün dünyanın gözü önünde gerçekleşen ama ne yazık ki Birleşmiş Milletlerin bırakın çözüm bulmayı kınamayı bile gerçekleştiremediği büyük boyutlardaki olaylardır.

İkinci durumda ise yani müdahale ettiği durumlarda bu her beş ülkenin de o coğrafya üzerinde ortak menfaatleri olduğunu veya eğer siz benim menfatim olan bu bölgeye Birleşmiş Milletler adı altında müdahale edilmesine izin verirseniz bende sizin müdahele etmeyi arzuladığınız bölgeye onay veririm veya sorunlu bir bölgeniz var ise görmemezlikten gelirim gibi bir noktada uzlaştıkları hissedilmektedir. Bu durumda beş üye ile yanaşıkları, yandaşları genelliklede aynı dil, din, kültür ve menfaat kaygılarını paylaşan ülkeler kendi lehlerinde olacak ve arzu ettikleri taleplerin, koşulların olması için diğer üye bu menfaat kaygılarından yüz küsur ülkeyi bu müdahalelere çekmekte gerek ordularını gerek ise paralarını bu uğurda kullanmaktan çekinmemektedirler.

Genelde işin ilginç bir yanı Birleşmiş Milletlerin müdahale ettiği hiçbir yerde kaosun ortadan kalkamaması aksine yaygınlaşmasıdır. Bugün dünya üzerinde faaliyetleri yüzünden en çok eleştiri alan uluslar arası kuruluşların başında gelmektedir.

Şimdi Birleşmiş Milletlerin müdahale ettikleri bölgelere ve sonuçlarına bakalım.

- Raunda: Bölgede etkisini korumaya çalışan Fransa’nın kışkırttığı iki kabileden birinin diğerini katletmesiyle başlayan olaylar, bir trajediye dönüşmüş olayın asıl sebebi olan Fransa’ya ait Barış Gücü askerlerinin gözü önünde dünyanın en büyük katliamlarından biri yaşanmıştır.

- Bosna: Bölgede sivil halkı korumakla görevli Hollandalı barış gücü askerleri korumak ile görevli oldukları binlerce Müslüman Boşnak sivili Sırp güçlerine teslim ederek bölgeyi terk etmiş böylelikle Avrupa’nın ortasında Srebrineka’da yakın tarihin görmüş olduğu en büyük katliam yaşanmıştır.

- Somali: Durum hala iç savaş konumunu korumakta olup her yüzlerce insan ölmektedir.

- Sudan: Ülkenin iç kısmında bulunan ve toprak altında çok yüksek petrol rezervi bulunduğu belirtilen Darfur bölgesindeki ayrılıkçılar ile hükümet kuvvetleri arasındaki çatışmalara müdahil olan Birleşmiş Milletler bölgedeki çatışmaların daha da fazla yayılmasına sebep olmuşlardır.

Dolayısıyla Birleşmiş Milletlerin nüvesini oluşturan güçlü ülkeler için kurum ve imkanları menfaatleri doğrultusunda kullanılmaktadır. İlk önce bir bölgede karışıklıklar çıkartılmakta, bunlara etnik veya dini bir kimlik – anlam yüklenmekte daha sonra da bölgedeki çatışmaların arttığı bu sebeple de insan hakları ihlallerinin yaygınlaştığı iddia edilerek o ülkeye Birleşmiş Milletler ortamında baskı yapılarak ülkesine olaylarda ara buluculuk rolü üstlenmesi için Birleşmiş Milletlere bağlı barış gücü konuçlandırılması hususunda zorla ikna ettirilmektedir. Bunun devamında bu barış gücü içinde yer alan ayrılıkçı bölge halkı hakkında eğitimli casuslar tarafından ayrılıkçılara destek verilmekte, bulundukları devletin kolluk kuvvetlerine karşı korunmakta ve kollanmakta, bölge halkı üzerinde ayrılıkçılık eğilimini arttıracak yayınlar yapılmakta ve eğitimler verilmektedir. Genelde bu işin sonunda o bölge bağlı bulunduğu ülkeden ayrılarak yeni dünya düzeni kuralınca kendisine hamilik yapacak karşılığında da yer altı ve üstü kaynakları ile topraklarını stratejik anlamda üs olarak kullandırmak için sunacağı büyük bir devletin kucağına oturacaktır.

Bu yazıyı okuyunca soracaksınız acaba bundan sonra Birleşmiş Milletler acaba nereye müdahale edecek, hangi ülkeyi sıkıştıracak? 

Ben ne bileyim belki bundan sonraki yer Türkiye’dedir. 
Güneydoğu Anadolu’ya gelip yerleşebilirler. 
Kim bilebilir ki değil mi?

http://www.turansam.org/makale.php?id=16

***