Güneydoğu Anadolu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Güneydoğu Anadolu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

25 Haziran 2016 Cumartesi

Hayalin Böylesi: Güneydoğu Anadolu’yu PKK’ya Bırakan Ortadoğu’yu Şekillendirme Peşinde




Hayalin Böylesi: Güneydoğu Anadolu’yu PKK’ya Bırakan Ortadoğu’yu Şekillendirme Peşinde


Yazar: Ümit Özdağ
26 OCAK 2015 PAZARTESİ


Başbakan Ahmet Davutoğlu 25 Ocak 2015’de Diyarbakır’da AKP’nin il kongresinde bir konuşma yapmıştır. Konuşma Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı tarafından yapılmasa ciddiye alınacak ve üzerinde düşünülecek bir tarafı olmayan bir konuşmadır. Ancak iktidar partisinin genel başkanı ve başbakan olan bir zat tarafından yapılınca (her ne kadar Türkiye artık fiili başkanlık sistemine geçtiği için başbakanlık artık bakanlarına dahi söz geçiremeyen sanal bir kuruma dönüşmüştür.) üzerinde durmayı gerektirmektedir. Çünkü bu konuşma nasıl bir zihniyetin Türkiye’nin yönetimine hakim olduğunu göstermektedir. Davutoğlu’nun konuşmasını satır satır tahlil etmek için Davutoğlu’na ait olan cümleleri, kırmızı-bolt-italik yazdım. Siyah normal puntolar bana aittir.
"Rahmetli Özal zamanında bir çözüm süreci başlatmıştı. O sürecin önemli isimlerinden Eşref Bitlis rahmetliyi şehit ettiler. (Ortada herhangi bir delil yok iken ve devletin raporları aksi bir hakikatten yani kazadan bahsederken, bir başbakanın böyle konuşması ayıptır.) Arkasından da Özal vefat etti ve o çözüm süreci akamete uğradı. Ardından rahmetle andığımız Gaffar Okan’ı…(Hizbullah’ın şehit ettiğini söylemiyor.) Onun ismi bugün dahi kardeşliğin sembolü olmuştur. Rahmetli Erbakan çözüm için çaba sarf ettiğinde 28 Şubat süreci başlatıldı. (Bu açıklamanın gerçekle hiçbir ilgisinin olmadığını kendisi de bilmesine rağmen söylüyor.) 2005’te Diyarbakır konuşmasıyla çözüm süreci tekrar ihsas edilmeye başlandığında 2006’da Cumhuriyet mitingleri tertip edildi. (Cumhuriyet mitingleri ile 2005 Diyarbakır konuşması arasında ilk kez bir ilişki kurulmuş oldu böylece.) Devlet içindeki çeteler 90’lı yıllardaki gibi karanlık bir dönemi başlatmak istediler.
Diyarbakır’dan Somali’ye de selam olsun. MİT müsteşarımıza kumpas kurdular. Biz yılmadık. Çözüm sürecine ivme kattık. Silahlı unsurlar Türkiye’yi terk etmeye başlamışken Gezi provokasyonları yaptılar.(PKK’nın hiçbir zaman göstermelik bazı yaşlı, hasta ve sakat unsurlar dışında PKK’lıyı yurtdışına çekmediği bilinen bir gerçektir. Üstelik Davutoğlu kendisi bu durumu halka açıklamadık diyerek, Türk Milleti'ne nasıl doğrunun söylenmediğini açıklamış bir başbakandır. Şimdi Davutoğlu birbiri ile hiç alakası olmayan Gezi olayları ile PKK’nın sözde geri çekilmesini bir araya getirmekte ve sanki PKK Gezi olaylarından dolayı çekilmedi gibi bir hava yaratmaktadır.) Ve bir anda bütün bir ülkeyi karanlığa boğmak istediler. Ama biz çözüm süreci yasasını çıkarttık. Çözüm süreci yasal bir çerçeveye oturdu.
Ama durmadılar. Sayın cumhurbaşkanımızla Ak Parti olağanüstü kongresinde devir teslim yaparken yaptığımız konuşmamda çözüm sürecinin önemini vurguladık. O cumhurbaşkanı ben başbakan olarak işte bir daha söylüyorum çözüm süreci her ne olursa olsun başarıya ulaşacak. (Ne demek her ne olur ise olsun. Bir Başbakan “her ne olur ise olsun” diye cümle kurar mı? PKK böyle bir cümleyi teslimiyet ve zaaf olarak okumaz mı?)
Türk ve Kürt kardeşler birlikte Kudüs’ün, Şam’ın özgürlüğü için çalışacaklar. (Türkiye Cumhuriyetini iki milletli devlet yapmanın psikolojik alt yapısını Davutoğlu’nun ağzından ifade edildiğini görüyoruz. Ancak Türk Milleti'nin birinci meselesi Kudüs ve Şam mı?) Çözüm sürecini hiç aksamayan bir mekanizması çerçevesine oturttuk. Yeni Türkiye için tekrar yola çıkmışken 6-7 Ekim olaylarını çıkardılar. (Kim çıkardı? Neden başarılı gittiğini söylediği “Çözüm”ün diğer ortağı PKK tarafından çıkarıldığını söylemiyor Davutoğlu olayların?) Kobani için çıkmadı o olaylar. Kobani’ye buradan selam ediyorum. Kobani’deki her kardeşimin alnından öpüyorum. Kobani bize tarihin emanetidir. (Başbakan Davutoğlu’nun Kobani dediği Ayn El Arap’ta çatışmaların başlaması üzerine Recep Tayyip Erdoğan’ın ifadesi ile hiçbir Ayn El Araplı kalmamıştır. Bu durumda Davutoğlu’nun selam yolladığı kişiler halen Ayn El Arap’ta IŞİD ile çarpışan PKK’lılardır. Davutoğlu’nun resmi adı Ayn El Arap olan bir şehre PKK’nın koyduğu adla hitap etmesi de ayrı bir yanlıştır.)

Tarihdaşlık çözüm sürecinin ortak noktasıdır. Olaylar sakinleştiğinde bu kez de Cizre provokasyonları oldu. Onlara karşı da tedbir aldık. Ama bilisin ki her bir Cizreli bizim kardeşimizdir. Türk ulusalcıları diyor ki Selçuklu’yu, Osmalı’yı, Osmanlıcayı unutun gelin tarih öncesi bir medeniyet inşa edelim. (Kendilerini ulusalcı olarak nitelendirenlerin eksik tarih yorumları olduğu doğrudur ancak hiçbir Türk ulusalcısının Osmanlı ve Selçuklu'yu unutalım dediğini duymadım, okumadım) Kürt Baasçıları da unutun o İslam asırlarını daha öncesine Medlere Perslere gidin diyorlar. Ama bilsinler ki Anadolu’nun mayası İslam mayası tevhit mayasıdır.
Bir ara dedim tarihin parantezini kapatıyoruz. (Parantez diye bahsettiği başbakanı olduğu Türkiye Cumhuriyeti devletidir. Bir devlet eğer o ülkenin kuruluş felsefesine düşman olan bir yaklaşım ile yönetilir ise sonunda kaçınılmaz olarak, yıkılır, dağılır. Davutoğlu, bu yaklaşımı ile laleci Babuşoğlu’ndan hiçbir farkı olmadığını göstermiştir.) Türk, Kürt, Zaza yiğitler yine yan yana olacaklar. İnşallah bu ebedi kardeşlik daim kılınacak. İşte 28 Şubat’ta hilal İslamı temsil ediyorlar diye hilali, bayraktan kaldırmak isteyen Türk ulusalcılar çıktı.

(Türk bayrağını Diyarbakır’da kabul ettirmek için Türkiye Cumhuriyeti başbakanı “Türk bayrağı” diyemiyor ve doğru olmayan bir süreç olduğunu burada tartışmaya dahi açmayacağımız 28 Şubat’ta ‘hilali bayraktan çıkarmak istediler’ şeklinde bir dedikoduya başvurması utanç vericidir. Türk Silahlı Kuvvetlerinde sancak devir teslim töreninde şöyle yemin edilir:

Rengi ile mübarek ecdad kanını,
Kumaşı ile şehit tenini,
Parıltısı ile zaferlerin ışığını,
Ayyıldız ile hürriyet ve istiklali,
Yazısı ile kahramanlık ve fazileti,
Gönderi ile millî iradeyi,
Sırması ile şeref ve mesuliyeti temsil etmektedir.)

Bu al bayrak dünyada mazlumların tevhidin bayrağıdır. Bizler hilalin temsil ettiği İslamı temsil etmeye devam edeceğiz. Yeni bir Ortadoğu hedefliyoruz. (Güneydoğu Anadolu’da kendi parti teşkilatlarını dahi koruyamayan, asker ve polis ailelerini ateş içine atan bir iktidarın Ortadoğu’ya düzen verme hayali ancak gülünecek bir hayaldir.) Suriye’deki zalimlere karşı her yerde Türklerin, Kürtlerin ve Arapların oluşturduğu yeni bir Ortadoğu istiyoruz.”

Türkiye hızla bir felakete doğru sürüklenmektedir. Seçimlerde AKP’nin 2002’den bu yana birinci parti çıkması Türkiye’nin çok iyi yönetildiğinin ve felakete sürüklenmediğinin kanıtı değildir. Yugoslavya’da Miloseviç yönetimi de seçmen tarafından bir çok kez büyük çoğunlukla iktidara taşınmıştır. Sonuç Büyük Yugoslavya rüyası görürken, gerçeklerden kopunca küçük Sırbistan olmuştur.
Bugün Davutoğlu’nun Güneydoğu Anadolu’da herhangi bir kentte başbakan olarak şehrin bir başından diğerine tek başına ve başına bir şey gelmeden yürüme şansı yok iken Ortadoğu’da kurtarıcı olma rüyası görmesi gerçekten çok üzücü.   


http://www.21yyte.org/tr/arastirma/politik-sosyal-kulturel-arastirmalar-merkezi/2015/01/26/8006/hayalin-boylesi-guneydogu-anadoluyu-pkkya-birakan-ortadoguyu-sekillendirme-pesinde


Seçimler Yaklaşırken Güneydoğu Anadolu ve Siyasi Partiler




Seçimler Yaklaşırken Güneydoğu Anadolu ve Siyasi Partiler



Yazar: Ümit Özdağ
22 OCAK 2015 PERŞEMBE

              Haziran 2015 seçimlerine hızla yaklaşıyoruz. Eğer Cemil Bayık’ın şekillendirmeye çalıştığı isyan politikası bölgesel koşullar elverir de gerçekleşir ise muhtemelen seçimler 6 ay kadar ertelenir. Bu ihtimalin hiç küçük bir ihtimal olmadığını göz önünde tutmalıyız. Ancak PKK, Irak ve Suriye’de IŞİD ile yaşanan çatışmalar başta olmak üzere Türkiye’nin güneyinde cereyan eden çatışmaların içine çekilir ise insan kaynaklarını bu çatışmalarda kullanacağı için Türkiye içinde isyan çıkarması çok zorlaşacak.  İsyan ihtimalinin dışında seçimlerin yaklaştığı bu aylarda Güneydoğu Anadolu’da üç parti var. PKK/HDP, Devlet Partisi/AKP ve HÜDA-PAR. Bu üç partinin de özelliği silahlı güçlerinin olması. AKP devlet güvenlik güçlerini kullanırken, HDP-PKK, HÜDA-PAR ise eski Hizbullah yapılanmasının temelleri üzerine inşa ettiği silahlı yapılanması ile siyaset yapıyorlar. Özetle, Güneydoğu Anadolu’da siyaset silaha dayanılarak yapılmaktadır.

              Silahlı gücü olmayan CHP ve MHP’nin Güneydoğu Anadolu’da önemli bir etkinliği yok. Her iki partinin tabanı da kendilerini devlet partisi AKP’nin tabanı içinde ifade ediyorlar. Güneydoğu Anadolu’da mevcut şartlarda CHP ve MHP’nin siyaseten etkin olmaları da mümkün değil. Devlet Partisi/AKP’nin devlet güvenlik güçlerinin desteğine rağmen Hakkari ve Şırnak’ta siyaset yapamadığı düşünülür ise CHP ve MHP’nin değil siyaset yapması parti teşkilatı mensuplarının hayatta kalması bile ne yazık ki mümkün değildir.   

              Türkiye’nin Güneydoğu Anadolu bölgesindeki HDP dışındaki tek parti olmakla haksız bir şekilde övünen ve muhalefeti Fırat’ın ötesine geçememekle suçlayan AKP aslında AKP’ye gönül verenlerin değil, Türkiye Cumhuriyetine bağlı olanların oylarını verdiği partidir. Kendi partilerinin şansı olmadığına inanan MHP’li ve CHP’liler de çoğu kez AKP adaylarını desteklemektedirler. İktidardan AKP’nin gitmesi ve CHP veya MHP’nin gelmesi durumunda bu iki partinin de Güneydoğu Anadolu’dan alacakları oy AKP’nin aldığı oydan daha az olmayacaktır. Üstelik AKP bütün devlet imkanlarını kullanmasına rağmen Hakkari ve Şırnak’ta siyaset yapamaz ve bir çok ilçe teşkilatını ancak ve zor bela açık tutarken nasıl CHP ve MHP’den bu bölgede siyaset yapmasını talep edebilir? Ayrıca ne yazık ki bazı somut olaylar, AKP’nin bu bölgede CHP veya MHP’nin kazanmasından ise HDP’nin kazanmasını istediğini göstermektedir. Tunceli’de CHP üzerindeki PKK baskılarına devlet güvenlik güçlerinin kayıtsız “bırakılması” böyle bir yaklaşımın sonucudur. Bütün bunlardan çıkan sonuç muhalefet partileri için Güneydoğu Anadolu’dan oy beklemenin 2015 seçimlerinde gerçekçi olmadığıdır. Bu seçimlerde muhalefet kökteki güneşi de vermeyi vaat etse alabileceği bir sonuç yoktur. İki muhalefet partisi için de Güneydoğu Anadolu siyaseti ancak sağlam teşkilat altyapısını korumak ile sınırlı kalmak zorunda görünmektedir.

              Hizbullah kökenli HÜDA-PAR ise 1990’ların başından itibaren PKK için hem bir bela hem bir korku kaynağı olmuştur. Bugün de HÜDA-PAR PKK’nın Güneydoğu Anadolu’da kurmak istediği hegemonyaya çatışarak direnmektedir. Cizre’de yaşananlar bunun en somut örneğidir. 6-8 Ekim olaylarında HÜDA-PAR kendisine yapılan saldırılara aynı sertlikle cevap vermiştir. HÜDA-PAR’ın sert cevabı PKK/HDP’nin  geri adım atmasına ve Selahattin Demirtaş’ın televizyon kameraları önünde terlemesine neden olmuştur. HÜDA-PAR’ın silahlı gücü önümüzdeki dönemde hızla yükselecektir. Çünkü AKP tarafından ortada bırakılan köy korucuları için üç seçenek kalmaktadır: 1) PKK’ya teslim olmak, 2) PKK’ya direnmek ve infaz edilmek ve 3) HÜDA-PAR çatısı altında yeniden örgütlenmek. Ancak HÜDA-PAR da kendisini yeterince güçlü hissettiği zaman silahını devlete döndürecektir.
              Sonuç olarak 2015 genel seçimleri Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığını ve bütünlüğünü sürdürme seçimi olma özelliğini taşımaktadır. Ancak Türk Milletinin çok büyük bir bölümünün bu durumun farkında olduğunu söylemek mümkün değildir. Kadir Has Üniversitesi tarafından 4-14 Aralık 2014 tarihleri arasında yaptırılan araştırmadan vatandaşın % 63’ünün işsizlik, ekonomik kriz ve pahalılığı en büyük sorun olarak gördüğü anlaşılmaktadır. “Terör” ulaşılan aşamada Türkiye’nin bölünmesini ancak % 14’lük bir kesim en büyük sorun olarak görmektedir. Bu ise Türkiye’nin bütünlüğünün korunmasını daha da zorlaştırmaktadır. Çünkü vatandaş en büyük tehlikenin ne olduğunu anladığında tehlike evin kapısını çalmış değil, açmış olacaktır.   


http://www.21yyte.org/tr/arastirma/terorizm-ve-terorizmle-mucadele/2015/01/22/7994/secimler-yaklasirken-guneydogu-anadolu-ve-siyasi-partiler

..