GÜVENLİK BÖLGELERİ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
GÜVENLİK BÖLGELERİ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

21 Ocak 2021 Perşembe

ŞEHİRLERDE SOKAĞA ÇIKMA YASAKLARI, GÜVENLİK BÖLGELERİ VE SEÇİMLER

ŞEHİRLERDE SOKAĞA ÇIKMA YASAKLARI, GÜVENLİK BÖLGELERİ VE SEÇİMLER



Feyzi Çelik
ÇÖZÜMÜN UÇURUMUNDAKİ SÜREÇ VE KÜRDİSTAN
08.09.2015 

Şehirlerde sık sık ilan edilen sokağa çıkma yasakları ve kırsal alanların güvenlik bölgesi ilan edilmesi "serbestliğin esas olduğu" seçim ortamını ortadan kaldırmaktadır. Son olarak Batman'ın bazı bölümlerinin Mart 2016'ya kadar güvenlik bölgesi ilan edilmesi bize bu konuda önemli bilgiler verebilir. Bununla devlet ya seçimleri ertelemek ya da bir çok yeri güvenlik bölgesi ilan edip seçim sandıklarını belirli yerlerde taşımalı yöntemle yapmak isteyebilir. Devletin taşımalı sandık yöntemini denemesi demek çoğunluğu HDP seçmeni olan seçmenlerin sandığa gitmesini önlemekten başka bir sonucu olamaz. Bunun tepkisel sonucu da çatışmaları daha da içinden çıkılmaz duruma getirir. 

Güvenlik Bölgesi ilanı sıradan bir olay değildir. Son olarak 16 Askerin hayatını kaybettiği Dağlıca güvenlik bölgesi ilan edilen bir bölgedir. TSK bu bölgeye askeri yığınaklar yaparak PKK'ye karşı savaş pozisyonunu en üst düzeye çıkarmaktadır. Ancak TSK'nin güvenlik bölgesi ilanı ile şu ana kadar elde ettiği bir başarısı yoktur. PKK'nin yeni savunma/saldırı taktikleri ilan edilen güvenlik bölgesini TSK için tuzak haline getirmiştir. Bu bakımdan Dağlıca örneği önemli bir örnektir. Güvenlik bölgesi ilanının sivillerin ekonomik/geçim şartlarını da zora soktuğu dikkate alındığında bunun bölge halkına zarar verdiği de açıktır. 1990'lı yıllarda olduğu gibi Kürt toplumunda "Koruculaştırma / İtiraflaştırmanın" alt yapısı kalmamıştır. 

O yıllarda Kürtlerin çatışmasını esas alan Hizbullah/PKK gibi çatışmalara Kürtler artık prim vermiyor. AKP ve Erdoğan'ın sürekli gündeme getirdiği Yasin Börü olayı gerekli ortamı yaratmaya yetmedi. Kürdistan'da Kürtleri birbirine çatıştırmanın mümkün olmadığını gördükçe Kürdistan'ın kentlerine ve köylerine daha fazla askeri/polisiye güç yığma yolunu seçmekle kalmamış, Dağlıca olayından sonra görüldüğü gibi Batı'da yaşayan Kürtlere ve HDP binalarına ırkçı saldırı startı verilmiştir. Kobani'yle dayanışmaya gelen Türkiye toplumunun dayanışmacı sesi 33 gencin öldürülmesi bu konuda Türk toplumuna verilmiş "Kürtlerle dayanışmaya gidenlerin sonucu budur" şeklinde bir mesajdır. Ne olursa olsun bu mesajın başarıya ulaşamayacağı Osmaniye'de kardeşinin cenaze töreninindeki Yarbay Mehmet Alkan'ın konuşmasıyla ortaya çıktı. Toplumun geneli çatışmalı ortamdan kimin siyasal yarar elde etmek istediğini gördü. Ne yazık ki, Yarbay Mehmet Alkan'ın tepkisine benzer tepkiler Dağlıca olayında gösterilmedi. Hürriyet internet sitesi bu tepkiyi gösteren bir haber yayınladıysa da Hürriyet'in saldırıya uğraması, tepkilerin adresinin Hükümet ve Erdoğan'a değil de HDP ve Kürtlere olmasının yolunu açtı. Henüz Dağlıca olayı yokken CHP'nin sınırötesine asker gönderilmesi tezkeresine evet demiş olması, Dağlıca'dan sonra Kılıçdaroğlu'nun Davutoğlu'nu makamında ziyaret etmesi ve CHP MYK'sından barış ve çatışmasızlığa yönelik hiç bir söylemde bulunulmamış olması, AKP/MHP/CHP'nin tehlikeli birlikteliğinin gözönünde bulundurulması gerekiyor. Bununla CHP'nin Kürt bölgelerine heyet göndermesinin samimiyetini de sorgular hale getiriyor. 

Kürt Siyasal Hareketi(KSH) bu şekilde sadece mecliste yalnızlığa mahkum edilmiyor. Yukarıda Suruç Katliamında olduğu gibi sol/sosyalist, liberal demokratlar ve Alevilerin desteği de yok edilmeye çalışılıyor. 

HDP ve PKK, bulunduklararı konum ve oynadıkları rol bilinmesine rağmen 7 Haziran seçimlerinden önce HDP'ye destek veren bazı kesimler AKP tarafından çok önceden bitirilen çözüm süreci ve çatışmasızlığın sanki PKK tarafından bitirildiğini ileri sürerek savaşı sürdürenlerin ekmeğine yağ sürüyorlar. Bu kesimler bunu savunurken, PKK'nin çatışmalara devam etmesi halinde çatışmalı ortamın HDP'nin 1 Kasım'da yüzde on barajının altında kalabileceği gerekçesini kullanıyorlar. Bu konuda PKK ile Erdoğan'ı yanyana göstermeye kadar gidebiliyorlar. Cumhuriyet Gazetesi yazarı Ahmet İnsel yazısında "İki taraf da farklı açılardan HDP’nin temsil kapasitesine sahip olmadığını gösterme çabasında birleşiyorlar. 

Ölüm borazanları yeniden karşılıklı çalıyor. " demesi bunun örneklerinden biridir. 
Dağlıca Olayının nasıl olduğu konusunda ne hükümet ne de TSK kamuoyuna doyurucu bir bilgi vermemiştir. Olay olduğu günden itibaren "yola döşenmiş el yapımı patlayıcıların patlatılması" şeklinde veriliyor. Olay öncesi ve sonrasında çatışma yaşanıp yaşanmadığından söz edilmiyor. Yine Tabur Komutanı Yarbay'ın nasıl öldürüldüğü konusunda büyük belirsizlik vardır. Daha öncesinde gerek Yarbay Mehmet Alkan'ın ve başka bölgedeki komutanların "gerekçesiz savaşmak istemedikleri" yönündeki bazı açıklamalar biliniyor. CB Erdoğan'ın Dağlıca olayının olduğu akşam ölümlerin "temizlik hareketi yapılırken ilgili birimlerin" hatası olarak nitelemesi Yarbay'ın ölümünün 20 Yıl önce Lice'de öldürülen Tuğgeneral Bahattin Aydın'ı akla getiriyor. 

Hatırlanacağı gibi Bahattin Aydın'ın PKK tarafından öldürüldüğü söylenmesine sonradan JİTEM'in öldürdüğü ortaya çıkmıştı. 

Şimdiye kadar Türkiye Cumhuriyetinin Kürdistan'daki varlığı AKP üzerinden sürdürülüyordu. Son yıllarda AKP'nin giderek erimesi Türk siyasetinin 
Kürdistanda iflası anlamına geliyor. Türk siyasetinin Kürdistan'da erimesi demek, Kürdistan'da olağanüstü koşullarda sürdürülse de bundan sonra demokratik yaşamın sürdürmenin gereksizliği anlamına geliyor. 

Nitekim, CB Erdoğan 7 Haziran'da HDP'nin aldığı sonucu tanımayarak yeniden seçim demesi bu anlama geliyor. Öyle anlaşılıyor ki, AKP Kürdistan'da halkın sandığa gitmesini önleyerek istediği sonucu almak istiyor. 

Nasıl Valileri atıyorsa Milletvekillerini de kendisi atamak istiyor.
 
***